• Cuma Hutbesi: "Yaza Kur’an’la Merhaba"

    Muhterem Müslümanlar!

    Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyun…”[1]

    Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Hiçbir anne baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha kıymetli bir bağışta bulunmamıştır.”[2]

    Aziz Müminler!

    Yüce Rabbimizin bizlere bahşettiği en güzel nimetlerden ve en değerli emanetlerden biri de çocuklarımızdır. Göz aydınlığı evlatlarımız, ailemizin neşesidir. Milletimizin en kıymetli sermayesidir. İstiklal ve istikbalimizin güvencesidir. Böylesi değerli bir hazineyi her türlü kötülük ve olumsuzluktan koruyup gözetmek, başta anne babalar olmak üzere hepimizin ortak görevidir. Çocuklarımızın bedenlerinin sağlıklı olması için gösterdiğimiz özen ve çabayı, ruhlarının da sağlıklı olması için göstermeliyiz. Dünyada okul başarıları ve kariyerleri için gösterdiğimiz hassasiyeti, ahirette ebedi huzur ve mutluluğa ulaşmaları için de göstermeliyiz.

    Kıymetli Müslümanlar!

    Her şeyin büyük bir hızla değişip dönüştüğü bir çağda yaşıyoruz. Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımız; maalesef gerçek ve sanal âlemdeki zararlı alışkanlıkların, batıl ideolojilerin ve sapkın akımların tehdidi altındadır. Böylesi bir zamanda göz nuru yavrularımızın iyi bir insan, güzel bir Müslüman; kendisine, milletine ve insanlığa faydalı bir kişi olarak yetişmelerini sağlamak en önemli hedefimiz olmalıdır. Nesillerimizi İslam’ın inanç esaslarıyla, temel dini bilgilerle, ibadetlerle ve ahlaki değerlerle buluşturmak ise en büyük gayemiz olmalıdır.

    Değerli Müminler!

    Çocuklarımız bu seneki eğitim ve öğretimlerini tamamlayarak bir yaz tatiline daha girdiler. Yavrularımızın geleceğini inşa etmek için gayret gösteren öğretmenlerimizden ve emeği geçen herkesten Cenâb-ı Hak razı olsun. Tatilleri; televizyon, telefon, tablet ve bilgisayar karşısında vakit geçirmekten ibaret görmeyelim. Evlatlarımızın ruh ve beden gelişimlerine katkı sağlayacak olan yaz Kur’an kurslarımızı bir fırsat olarak görelim.

    1 Temmuz Pazartesi günü başlayacak olan yaz Kur’an kurslarında çocuklarımız; camilerimizin ve Kur’an kurslarımızın manevi atmosferlerini soluyacaklar. Hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim ile buluşacak, rahmet elçisi Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s)’in örnek hayatıyla tanışacaklar. Abdest, namaz, oruç, zekât ve hac gibi ibadetleri daha iyi öğrenecekler. Sevgi ve saygı, kardeşlik ve muhabbet, şefkat ve merhamet gibi erdemleri daha iyi kavrayacaklar. Yardımlaşma, dayanışma ve paylaşma gibi değerleri daha fazla kuşanacaklar. İyiyle kötüyü, doğruyla yanlışı, helalle haramı, günahla sevabı birbirinden daha iyi ayıracaklar. Neşeli ve eğlenceli bir atmosferde doğru yöntemlerle, ehil ve liyakatli hocalarımız marifetiyle sahih dini bilgiyi elde edecekler.

    Aziz Müslümanlar!

    “Yaza Kur’an’la Merhaba” çağrısıyla çocuklarımızı; camilerimize, gündüzlü ve yatılı Kur’an kurslarımıza davet ediyorum. 10 Haziran’da başlayan yaz Kur’an kursu kayıtlarımız devam etmektedir. Bu vesileyle çocuklarımızın manevi imarını gerçekleştiren fedakâr ve cefakâr hocalarımızdan, anne babalarımızdan ve onlara bu güzel imkânların sunulmasında emeği geçen herkesten Allah razı olsun.

    Hutbemi, Kur’an-ı Kerim’de bizlere öğretilen şu dua ile bitiriyorum:

    رَبَّـنَا هَبْ لَنَا مِنْ اَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ اَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّق۪ينَ اِمَاماً

    “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle.”[3]

    [1] Tahrîm, 66/6
    [2] Tirmizî, Birr, 33.
    [3] Furkân, 25/74.
    Cuma Hutbesi: "Yaza Kur’an’la Merhaba" Muhterem Müslümanlar! Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyun…”[1] Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Hiçbir anne baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha kıymetli bir bağışta bulunmamıştır.”[2] Aziz Müminler! Yüce Rabbimizin bizlere bahşettiği en güzel nimetlerden ve en değerli emanetlerden biri de çocuklarımızdır. Göz aydınlığı evlatlarımız, ailemizin neşesidir. Milletimizin en kıymetli sermayesidir. İstiklal ve istikbalimizin güvencesidir. Böylesi değerli bir hazineyi her türlü kötülük ve olumsuzluktan koruyup gözetmek, başta anne babalar olmak üzere hepimizin ortak görevidir. Çocuklarımızın bedenlerinin sağlıklı olması için gösterdiğimiz özen ve çabayı, ruhlarının da sağlıklı olması için göstermeliyiz. Dünyada okul başarıları ve kariyerleri için gösterdiğimiz hassasiyeti, ahirette ebedi huzur ve mutluluğa ulaşmaları için de göstermeliyiz. Kıymetli Müslümanlar! Her şeyin büyük bir hızla değişip dönüştüğü bir çağda yaşıyoruz. Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımız; maalesef gerçek ve sanal âlemdeki zararlı alışkanlıkların, batıl ideolojilerin ve sapkın akımların tehdidi altındadır. Böylesi bir zamanda göz nuru yavrularımızın iyi bir insan, güzel bir Müslüman; kendisine, milletine ve insanlığa faydalı bir kişi olarak yetişmelerini sağlamak en önemli hedefimiz olmalıdır. Nesillerimizi İslam’ın inanç esaslarıyla, temel dini bilgilerle, ibadetlerle ve ahlaki değerlerle buluşturmak ise en büyük gayemiz olmalıdır. Değerli Müminler! Çocuklarımız bu seneki eğitim ve öğretimlerini tamamlayarak bir yaz tatiline daha girdiler. Yavrularımızın geleceğini inşa etmek için gayret gösteren öğretmenlerimizden ve emeği geçen herkesten Cenâb-ı Hak razı olsun. Tatilleri; televizyon, telefon, tablet ve bilgisayar karşısında vakit geçirmekten ibaret görmeyelim. Evlatlarımızın ruh ve beden gelişimlerine katkı sağlayacak olan yaz Kur’an kurslarımızı bir fırsat olarak görelim. 1 Temmuz Pazartesi günü başlayacak olan yaz Kur’an kurslarında çocuklarımız; camilerimizin ve Kur’an kurslarımızın manevi atmosferlerini soluyacaklar. Hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim ile buluşacak, rahmet elçisi Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s)’in örnek hayatıyla tanışacaklar. Abdest, namaz, oruç, zekât ve hac gibi ibadetleri daha iyi öğrenecekler. Sevgi ve saygı, kardeşlik ve muhabbet, şefkat ve merhamet gibi erdemleri daha iyi kavrayacaklar. Yardımlaşma, dayanışma ve paylaşma gibi değerleri daha fazla kuşanacaklar. İyiyle kötüyü, doğruyla yanlışı, helalle haramı, günahla sevabı birbirinden daha iyi ayıracaklar. Neşeli ve eğlenceli bir atmosferde doğru yöntemlerle, ehil ve liyakatli hocalarımız marifetiyle sahih dini bilgiyi elde edecekler. Aziz Müslümanlar! “Yaza Kur’an’la Merhaba” çağrısıyla çocuklarımızı; camilerimize, gündüzlü ve yatılı Kur’an kurslarımıza davet ediyorum. 10 Haziran’da başlayan yaz Kur’an kursu kayıtlarımız devam etmektedir. Bu vesileyle çocuklarımızın manevi imarını gerçekleştiren fedakâr ve cefakâr hocalarımızdan, anne babalarımızdan ve onlara bu güzel imkânların sunulmasında emeği geçen herkesten Allah razı olsun. Hutbemi, Kur’an-ı Kerim’de bizlere öğretilen şu dua ile bitiriyorum: رَبَّـنَا هَبْ لَنَا مِنْ اَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ اَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّق۪ينَ اِمَاماً “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle.”[3] [1] Tahrîm, 66/6 [2] Tirmizî, Birr, 33. [3] Furkân, 25/74.
    0 التعليقات 0 نشر
  • Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Kur’an-ı Kerim’i Güzel Okuma Yarışması Finali’ne katıldı

    Buradaki konuşmasına katılımcıları Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde misafir etmekten büyük bir memnuniyet duyduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Hepiniz hoş geldiniz. Bizleri onurlandırdınız. Teşrifleriniz için her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.” dedi.

    Bu buluşmaya vesile olan Diyanet İşleri Başkanlığına ve TRT’nin yöneticilerine teşekkürlerini ileten Cumhurbaşkanı Erdoğan, katılımcıların, uğurlamaya hazırlandıkları “on bir ayın sultanı” Ramazan-ı Şerifi’ni tebrik etti.

    Cumhurbaşkanı Erdoğan, ramazanın kişinin kulluğunu, faniliğini, Hazreti Allah karşısındaki acizliğini tekrar hatırlaması, varoluş gayesinin tekrar idrakine varması olduğunu belirterek, şöyle konuştu:

    "Bu yönüyle ramazan, her sene asrı saadete bir hicrettir. Dünyanın her yanındaki Müslümanlar, Kur'an, oruç ve yardımlaşma ayı ramazanı idrak etmeye çalışıyor. Milletimiz de bu mübarek günleri oruçla, iftarla, sahurla, teheccüd, itikaf ve mukabeleyle ihya ediyor. Tarihin kerahet vaktinde yaşayan günümüz Müslümanları için ramazan, bizlere lütfedilen bir arınma ve toparlanma vesilesidir. Rabbim tuttuğumuz oruçları günahlarımıza kefaret kılarak, bizleri arınmış bir şekilde bayrama kavuştursun diyorum.”

    “İnsana, sözlerin en güzelinin hakkını vererek okumak yakışır”

    Cumhurbaşkanı Erdoğan, Necip Fazıl Kısakürek’in “Her güzel daha güzele yaver. Allah güzeldir, güzeli sever.” sözünü aktararak, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Tıpkı Üstad’ın çok veciz bir şekilde dile getirdiği üzere en güzel biçimde yaratılan insana da sözlerin en güzelinin hakkını vererek okumak yakışır. Zümer Suresi’nde Rabbimiz şöyle buyurmuştur: ‘Allah, sözün en güzelini birbiriyle uyumlu ve tekrar tekrar okunan bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların bu kitabın etkisinden tüyleri ürperir. Hem bedenleri hem de gönülleri Allah’ın zikrine ısınıp yumuşar.’ Kur’an, sözlerin en güzelini cem eden mukaddes bir kitap olarak Müslümanlar tarafından asırlardır okunarak, ezberlenerek, huşuyla dinlenerek, dillerde, kulaklarda, kalplerde, hanelerde muhafaza edildi, gök kubbemizde yankılandı. İnşallah kıyamete kadar da Kur’an, gönüllerin, kulakların ve ruhların şifası olmaya devam edecektir.”

    Yardımlaşmayı, merhameti ve şefkati oradan öğrendiklerini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları dile getirdi:

    “Anne babaya layıkıyla hürmet etmeyi oradan öğrendik. Yetime, öksüze, ihtiyaç sahiplerine kucak açmayı oradan öğrendik. Cahiliye karanlığından kurtuluşun yolunu yine oradan öğrendik. Milletçe acze düştüğümüzde bu ilahı mesajın şifa veren nefesiyle yeniden ayağa kalktık. Zulme rıza göstermemeyi, yeise kapılmamayı, başı dik, hür, onurlu, ve güçlü bir millet olmayı biz işte böyle başardık. Alın teriyle helalinden kazanmayı, komşuyu, akrabayı gözetmeyi, hastalara ve yoksullara yardım etmeyi bize hep Kur’an ve sünnet öğretti. Sadece iyi bir kul değil aynı zamanda iyi bir Müslüman, çok iyi bir insan olmayı Kur’an-ı Kerim'den ve yürüyen Kur'an olan Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.s) örnek hayatından öğrendik.”

    Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Müslümanlar olarak bugün Kur’an’ın rehberliğine her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz günlerden geçiyoruz. Dünyanın dört bir yanında İslam beldelerinin çoğunda kan, gözyaşı ve istikrarsızlık hakim. Etnik, mezhep ve kabile temelli gerilimlerin en çok yaşandığı yerlerin başında İslam ülkeleri geliyor. ‘Komşusu açken tok yatan bizden değildir.’ diyen bir Peygamberin ümmeti olmamıza rağmen gelir adaletsizliğinin yaygın olduğu ülkeler maalesef bizim inanç coğrafyamızda bulunuyor. Zekat gibi bir müesseseye sahipken, bir tarafta insanlar refah ve bolluk içinde yaşarken, hemen öte tarafta milyonların açlık ve kıtlığın pençesinde kıvranmasının hiçbir makul izahı olamaz.” ifadelerini kullandı.

    “Bu sömürü çarkının nasıl kurulduğunu ve nasıl işletildiğini rahatça görebiliyoruz”

    Medeniyete ve inandıkları değerlere zıt olan bu tablonun sorumlusunun sadece Müslümanlar olmadığını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Küresel emperyalist güçlerin İslam dünyası üzerinde oynadığı oyunların yaşadığımız bu sıkıntılarda önemli payı vardır. İslam ülkelerinin sahip olduğu altının, petrolün, madenin ve diğer yer altı-yer üstü kaynaklarının rantını o zenginliklerin asıl sahipleri değil eski sömürgeci güçler yemektedir. Afrika’dan Asya’ya pek çok bölgeye baktığımızda bu sömürü çarkının nasıl kurulduğunu ve nasıl işletildiğini rahatça görebiliyoruz." dedi.

    Cumhurbaşkanı Erdoğan, savaş ve çatışmanın bu araçların en başında yer aldığını belirterek, “Bugün Suriye’yi, Yemen’i, Libya’yı, Sudan’ı, Filistin’i ve daha nice İslam toprağını kana bulayan çatışmaların, gerilimlerin, zulümlerin gerisinde bu sömürü düzenini devam ettirme planları vardır. Kimi zaman demokrasi getirme, kimi zaman terörü ve gerilimi bitirme, kimi zaman ülkeyi kalkındırma, kimi zaman barışı ve istikrarı sağlama, velhasıl her defasında farklı bir maskenin arkasına gizlenerek oynanan oyunun gayesi zenginliklerin talan edilmesidir. Ne yazık ki bunda çoğu zaman başarılı da oldular.” diye konuştu.

    Sudan’da milyonlarca insanın yerini, yurdunu, evini terk etmek zorunda kaldığını anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Filistin’deki işgal, zulüm ve katliam politikaları ise 3 çeyrek asırdır artarak devam ediyor. Gazzeli kardeşlerimizin tam 180 gündür maruz bırakıldıkları zulmü ve soykırımı anlatmaya artık kelimeler dahi kifayetsiz kalıyor. Atalarımız, ‘Yitik, kaybedildiği yerde aranır.’ demişlerdir. Yüzleştiğimiz sorunlar için sadece başkalarını suçlamak, kabahati sürekli başkasında aramak şüphesiz kolaya kaçmak olacaktır. İslam ve insanlık düşmanlarının tüm bu krizlerdeki paylarını sorgularken kendi hatalarımızı, kendi kusurlarımızı da açık yüreklilikle kabul edeceğiz.” diye konuştu.

    “Nefsimizi ve kendimizi düzeltmeden çevremizin yani dış dünyanın düzelmeyeceğinin hepimiz çok iyi farkındayız.” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları ifade etti:

    “Karanlığı eleştirmek kolaydır. Önemli olan bu zifiri karanlığı delecek bir ışık hüzmesi olabilmektir. Bunu da ancak aslımıza, köklerimize, kalbimize, bize asırlardır kılavuzluk eden değerlere dönerek yapabiliriz. Bunun için öncelikle kardeşliğimize sahip çıkacağız. Birbirimizi sevecek, gözetecek, birbirimizin hakkına hürmet göstereceğiz. Paylaşmanın bereketine, dayanışmanın gücüne tüm kalbimizle inanacağız. Kardeşimize, akrabalarımıza, komşularımıza sırtımızı asla dönmeyeceğiz. Yetimin başını okşayacak, öksüzün elinden tutacak, ihtiyaç sahiplerinin kapısını çalacağız. Dini, mezhebi veya etnik farklılıklarımızı Allah’ın kudretinin bir tecellisi, Rabbimizin bir ayeti olarak görüp birbirimize saygıyla yaklaşacağız.”

    Diyanet İşleri Başkanı Erbaş: “Kur’an, Peygamber Efendimize (s.a.s.) verilen en büyük mucizedir”

    Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş ise konuşmasında, “Kitabı sana insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarasın diye indirdik.” ayet-i kerimesini hatırlatarak, “İnsanları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için gönderilen bu kitap, yeryüzünde insanlığa gönderilmiş olan Peygamber Efendimize (s.a.s.) verilen en büyük mucizedir. Nüzuluyla mucize, hıfzıyla, muhafazasıyla, tilavetiyle, hüsnü tilavetiyle, belagatıyla, fesahatıyla pek çok yönüyle mucize bir kitap.” dedi.

    Kur’an’ı öğrenip okuyanların yapmış olduğu yarışmanın en hayırlı yarışma olduğunu ifade eden Başkan Erbaş, “Bütün yarışmacı kardeşlerimi tebrik ediyorum. Dereceye girenler girmeyenler, hepsi en hayırlı yarışmanın birer üyesi olmuşlardır.” diye konuştu.

    Başkan Erbaş, TRT’nin yıllardan beri yapılan Kur’an-ı Güzel Okuma Yarışması’nın çok değerli olduğunu belirterek, “Bu vesileyle bütün TRT ailesini tebrik ediyorum. Allah razı olsun. Çok güzel bir gelenek başlattılar ve çok güzel neticelere bereketlerle sonuçlanan güzellikler yaşıyoruz. Jüri üyesi hocalarımıza teşekkür ediyorum. Onların her biri Kur’an-ı Kerim’le ilgili değerlendirmelerini yaparken esasında bir eğitim veriyorlar.” ifadelerini kullandı.

    Yarışma sonunda Muhammed Eset Can birinci, Süleyman Talha Cuhadar ikinci, Duhan Berkan Karadeniz üçüncü oldu.

    Dereceye giren yarışmacılar, hediyelerini Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elinden aldı.

    Programda, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Yükseköğretim Kurulu Başkanı Erol Özvar, TRT Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Albayrak ve TRT Genel Müdürü Zahid Sobacı da yer aldı.
    Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Kur’an-ı Kerim’i Güzel Okuma Yarışması Finali’ne katıldı Buradaki konuşmasına katılımcıları Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde misafir etmekten büyük bir memnuniyet duyduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Hepiniz hoş geldiniz. Bizleri onurlandırdınız. Teşrifleriniz için her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.” dedi. Bu buluşmaya vesile olan Diyanet İşleri Başkanlığına ve TRT’nin yöneticilerine teşekkürlerini ileten Cumhurbaşkanı Erdoğan, katılımcıların, uğurlamaya hazırlandıkları “on bir ayın sultanı” Ramazan-ı Şerifi’ni tebrik etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ramazanın kişinin kulluğunu, faniliğini, Hazreti Allah karşısındaki acizliğini tekrar hatırlaması, varoluş gayesinin tekrar idrakine varması olduğunu belirterek, şöyle konuştu: "Bu yönüyle ramazan, her sene asrı saadete bir hicrettir. Dünyanın her yanındaki Müslümanlar, Kur'an, oruç ve yardımlaşma ayı ramazanı idrak etmeye çalışıyor. Milletimiz de bu mübarek günleri oruçla, iftarla, sahurla, teheccüd, itikaf ve mukabeleyle ihya ediyor. Tarihin kerahet vaktinde yaşayan günümüz Müslümanları için ramazan, bizlere lütfedilen bir arınma ve toparlanma vesilesidir. Rabbim tuttuğumuz oruçları günahlarımıza kefaret kılarak, bizleri arınmış bir şekilde bayrama kavuştursun diyorum.” “İnsana, sözlerin en güzelinin hakkını vererek okumak yakışır” Cumhurbaşkanı Erdoğan, Necip Fazıl Kısakürek’in “Her güzel daha güzele yaver. Allah güzeldir, güzeli sever.” sözünü aktararak, sözlerini şöyle sürdürdü: “Tıpkı Üstad’ın çok veciz bir şekilde dile getirdiği üzere en güzel biçimde yaratılan insana da sözlerin en güzelinin hakkını vererek okumak yakışır. Zümer Suresi’nde Rabbimiz şöyle buyurmuştur: ‘Allah, sözün en güzelini birbiriyle uyumlu ve tekrar tekrar okunan bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların bu kitabın etkisinden tüyleri ürperir. Hem bedenleri hem de gönülleri Allah’ın zikrine ısınıp yumuşar.’ Kur’an, sözlerin en güzelini cem eden mukaddes bir kitap olarak Müslümanlar tarafından asırlardır okunarak, ezberlenerek, huşuyla dinlenerek, dillerde, kulaklarda, kalplerde, hanelerde muhafaza edildi, gök kubbemizde yankılandı. İnşallah kıyamete kadar da Kur’an, gönüllerin, kulakların ve ruhların şifası olmaya devam edecektir.” Yardımlaşmayı, merhameti ve şefkati oradan öğrendiklerini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları dile getirdi: “Anne babaya layıkıyla hürmet etmeyi oradan öğrendik. Yetime, öksüze, ihtiyaç sahiplerine kucak açmayı oradan öğrendik. Cahiliye karanlığından kurtuluşun yolunu yine oradan öğrendik. Milletçe acze düştüğümüzde bu ilahı mesajın şifa veren nefesiyle yeniden ayağa kalktık. Zulme rıza göstermemeyi, yeise kapılmamayı, başı dik, hür, onurlu, ve güçlü bir millet olmayı biz işte böyle başardık. Alın teriyle helalinden kazanmayı, komşuyu, akrabayı gözetmeyi, hastalara ve yoksullara yardım etmeyi bize hep Kur’an ve sünnet öğretti. Sadece iyi bir kul değil aynı zamanda iyi bir Müslüman, çok iyi bir insan olmayı Kur’an-ı Kerim'den ve yürüyen Kur'an olan Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.s) örnek hayatından öğrendik.” Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Müslümanlar olarak bugün Kur’an’ın rehberliğine her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz günlerden geçiyoruz. Dünyanın dört bir yanında İslam beldelerinin çoğunda kan, gözyaşı ve istikrarsızlık hakim. Etnik, mezhep ve kabile temelli gerilimlerin en çok yaşandığı yerlerin başında İslam ülkeleri geliyor. ‘Komşusu açken tok yatan bizden değildir.’ diyen bir Peygamberin ümmeti olmamıza rağmen gelir adaletsizliğinin yaygın olduğu ülkeler maalesef bizim inanç coğrafyamızda bulunuyor. Zekat gibi bir müesseseye sahipken, bir tarafta insanlar refah ve bolluk içinde yaşarken, hemen öte tarafta milyonların açlık ve kıtlığın pençesinde kıvranmasının hiçbir makul izahı olamaz.” ifadelerini kullandı. “Bu sömürü çarkının nasıl kurulduğunu ve nasıl işletildiğini rahatça görebiliyoruz” Medeniyete ve inandıkları değerlere zıt olan bu tablonun sorumlusunun sadece Müslümanlar olmadığını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Küresel emperyalist güçlerin İslam dünyası üzerinde oynadığı oyunların yaşadığımız bu sıkıntılarda önemli payı vardır. İslam ülkelerinin sahip olduğu altının, petrolün, madenin ve diğer yer altı-yer üstü kaynaklarının rantını o zenginliklerin asıl sahipleri değil eski sömürgeci güçler yemektedir. Afrika’dan Asya’ya pek çok bölgeye baktığımızda bu sömürü çarkının nasıl kurulduğunu ve nasıl işletildiğini rahatça görebiliyoruz." dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, savaş ve çatışmanın bu araçların en başında yer aldığını belirterek, “Bugün Suriye’yi, Yemen’i, Libya’yı, Sudan’ı, Filistin’i ve daha nice İslam toprağını kana bulayan çatışmaların, gerilimlerin, zulümlerin gerisinde bu sömürü düzenini devam ettirme planları vardır. Kimi zaman demokrasi getirme, kimi zaman terörü ve gerilimi bitirme, kimi zaman ülkeyi kalkındırma, kimi zaman barışı ve istikrarı sağlama, velhasıl her defasında farklı bir maskenin arkasına gizlenerek oynanan oyunun gayesi zenginliklerin talan edilmesidir. Ne yazık ki bunda çoğu zaman başarılı da oldular.” diye konuştu. Sudan’da milyonlarca insanın yerini, yurdunu, evini terk etmek zorunda kaldığını anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Filistin’deki işgal, zulüm ve katliam politikaları ise 3 çeyrek asırdır artarak devam ediyor. Gazzeli kardeşlerimizin tam 180 gündür maruz bırakıldıkları zulmü ve soykırımı anlatmaya artık kelimeler dahi kifayetsiz kalıyor. Atalarımız, ‘Yitik, kaybedildiği yerde aranır.’ demişlerdir. Yüzleştiğimiz sorunlar için sadece başkalarını suçlamak, kabahati sürekli başkasında aramak şüphesiz kolaya kaçmak olacaktır. İslam ve insanlık düşmanlarının tüm bu krizlerdeki paylarını sorgularken kendi hatalarımızı, kendi kusurlarımızı da açık yüreklilikle kabul edeceğiz.” diye konuştu. “Nefsimizi ve kendimizi düzeltmeden çevremizin yani dış dünyanın düzelmeyeceğinin hepimiz çok iyi farkındayız.” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları ifade etti: “Karanlığı eleştirmek kolaydır. Önemli olan bu zifiri karanlığı delecek bir ışık hüzmesi olabilmektir. Bunu da ancak aslımıza, köklerimize, kalbimize, bize asırlardır kılavuzluk eden değerlere dönerek yapabiliriz. Bunun için öncelikle kardeşliğimize sahip çıkacağız. Birbirimizi sevecek, gözetecek, birbirimizin hakkına hürmet göstereceğiz. Paylaşmanın bereketine, dayanışmanın gücüne tüm kalbimizle inanacağız. Kardeşimize, akrabalarımıza, komşularımıza sırtımızı asla dönmeyeceğiz. Yetimin başını okşayacak, öksüzün elinden tutacak, ihtiyaç sahiplerinin kapısını çalacağız. Dini, mezhebi veya etnik farklılıklarımızı Allah’ın kudretinin bir tecellisi, Rabbimizin bir ayeti olarak görüp birbirimize saygıyla yaklaşacağız.” Diyanet İşleri Başkanı Erbaş: “Kur’an, Peygamber Efendimize (s.a.s.) verilen en büyük mucizedir” Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş ise konuşmasında, “Kitabı sana insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarasın diye indirdik.” ayet-i kerimesini hatırlatarak, “İnsanları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için gönderilen bu kitap, yeryüzünde insanlığa gönderilmiş olan Peygamber Efendimize (s.a.s.) verilen en büyük mucizedir. Nüzuluyla mucize, hıfzıyla, muhafazasıyla, tilavetiyle, hüsnü tilavetiyle, belagatıyla, fesahatıyla pek çok yönüyle mucize bir kitap.” dedi. Kur’an’ı öğrenip okuyanların yapmış olduğu yarışmanın en hayırlı yarışma olduğunu ifade eden Başkan Erbaş, “Bütün yarışmacı kardeşlerimi tebrik ediyorum. Dereceye girenler girmeyenler, hepsi en hayırlı yarışmanın birer üyesi olmuşlardır.” diye konuştu. Başkan Erbaş, TRT’nin yıllardan beri yapılan Kur’an-ı Güzel Okuma Yarışması’nın çok değerli olduğunu belirterek, “Bu vesileyle bütün TRT ailesini tebrik ediyorum. Allah razı olsun. Çok güzel bir gelenek başlattılar ve çok güzel neticelere bereketlerle sonuçlanan güzellikler yaşıyoruz. Jüri üyesi hocalarımıza teşekkür ediyorum. Onların her biri Kur’an-ı Kerim’le ilgili değerlendirmelerini yaparken esasında bir eğitim veriyorlar.” ifadelerini kullandı. Yarışma sonunda Muhammed Eset Can birinci, Süleyman Talha Cuhadar ikinci, Duhan Berkan Karadeniz üçüncü oldu. Dereceye giren yarışmacılar, hediyelerini Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elinden aldı. Programda, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Yükseköğretim Kurulu Başkanı Erol Özvar, TRT Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Albayrak ve TRT Genel Müdürü Zahid Sobacı da yer aldı.
    0 التعليقات 0 نشر
  • Ramazan Zekat Fitre zamanı
    #Yardımlaşma #UmutKervanı
    Ramazan Zekat Fitre zamanı #Yardımlaşma #UmutKervanı
    0 التعليقات 0 نشر
  • Cuma Hutbesi: "Oruç, Bedenimize Sıhhat, Gönlümüze Sekinet Verir"

    Muhterem Müslümanlar!

    Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki Allah’a karşı gelmekten sakınırsınız.”[1]

    Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Kim gönülden inanarak ve karşılığını sadece Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.”[2]

    Aziz Müminler!

    Oruç, İslam’ın beş esasından biridir. Oruç, imsak vaktinden iftar vaktine kadar Allah rızası için yeme-içmeden, şehevi arzulardan ve her türlü kötülükten uzak durmaktır. Akıllı, buluğ çağına ermiş, hastalık ve yolculuk gibi dinen geçerli bir mazereti olmayan her Müslümanın Ramazan orucu tutması farzdır.

    Kıymetli Müslümanlar!

    Oruç, sadece midemizi aç ve susuz bırakmak değildir. Oruç, aklımıza, ruhumuza ve bütün organlarımıza tutturulduğu zaman, gerçek anlamına kavuşur. İşte o zaman oruç, bedenimize sıhhat, gönlümüze sekinet verir.

    Aklın orucu, Rabbimizin kudretini ve rahmetini tefekkür etmektir. İnsanı değersizleştiren her türlü kötü düşünceden uzak durmaktır. Dünyevî kaygıların, hırs ve ihtirasların esiri olmamaktır. Kalbin orucu, Allah ve Resûlü’nün sevgisinin önüne hiçbir sevgiyi geçirmemektir. Kalbi karartan kin, nefret ve haset gibi tüm kötü duygulardan arınmaktır.

    Değerli Müminler!

    Dilin orucu, yalandan, gıybetten, iftiradan, kötü ve kırıcı sözlerden uzak durmaktır. Hiç kimsenin şahsiyetine, onur ve haysiyetine dil uzatmamaktır. Kulağın orucu, kötü ve çirkin sözleri dinlememektir. Duyduğu her şeyi araştırmadan doğru kabul etmemektir. Allah Resûlü (s.a.s), bu hususlarda bizleri şöyle uyarmaktadır: “Yalanı ve işine yalan karıştırmayı terk etmediği sürece oruçlu kimsenin yemesini ve içmesini terk etmesine Allah’ın ihtiyacı yoktur.”[3]

    Aziz Müslümanlar!

    Elin orucu, harama el uzatmamaktır. Helal olmayan ve hak edilmeyen hiçbir şeyi almamaktır. Ölçüde ve tartıda hile yapmamaktır. Elimizi şiddetin değil, şefkatin, yardımlaşma ve paylaşmanın aracı kılmaktır. Ayağın orucu, Allah ve Resûlü’nün gösterdiği istikamet üzere yürümektir. Adımlarımızı her daim hayır ve iyilik yolunda atmaktır.

    Muhterem Müslümanlar!

    Oruç, iftar ve sahur sofralarımızı ihtiyaç sahiplerine, kimsesizlere, yetim ve öksüzlere açmaktır. Dünyanın pek çok yerinde açlık ve susuzluğa mahkûm edilen insanları unutmamaktır. Gazze ve Doğu Türkistan başta olmak üzere zulüm altında inleyen kardeşlerimizin acısını yüreğimizde hissetmektir. Elimizle, dilimizle ve bütün imkânlarımızla mazlumlara destek olmaya devam etmektir. Tek bir kuruşumuzla dahi olsa zalimlere ve destekçilerine katkıda bulunmamaktır.

    Değerli Müminler!

    Önümüzdeki Pazartesi günü Çanakkale Zaferi’nin 109. yıl dönümünü idrak edeceğiz. Çanakkale; şanlı ecdadımızın yedi düvele karşı istiklal ve istikbal mücadelesi verdiği yerdir. Kahraman milletimiz, bütün zorluklara rağmen Çanakkale’de hayâsızca akınlara “dur!” demiştir. Bugün bize düşen, Çanakkale ruhunu iyi anlamak ve gelecek nesillere aktarmaktır. Şehitlerimizin canları pahasına bize emanet bıraktıkları yüce değerleri yaşamak ve yaşatmaktır.

    Bu vesileyle geçmişten günümüze vatan ve mukaddesat uğruna canlarını feda eden aziz şehitlerimizi ve bu uğurda mücadele veren kahraman gazilerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyorum. Yüce Rabbimiz, hak, hakikat ve istikametin temsilcisi olan devletimizi payidar; gariplerin, masum ve mazlumların umudu olan milletimizi bahtiyar eylesin.

    [1] Bakara, 2/183.
    [2] Buhârî, Savm, 6.
    [3] Buhârî, Savm, 8.
    Cuma Hutbesi: "Oruç, Bedenimize Sıhhat, Gönlümüze Sekinet Verir" Muhterem Müslümanlar! Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki Allah’a karşı gelmekten sakınırsınız.”[1] Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Kim gönülden inanarak ve karşılığını sadece Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.”[2] Aziz Müminler! Oruç, İslam’ın beş esasından biridir. Oruç, imsak vaktinden iftar vaktine kadar Allah rızası için yeme-içmeden, şehevi arzulardan ve her türlü kötülükten uzak durmaktır. Akıllı, buluğ çağına ermiş, hastalık ve yolculuk gibi dinen geçerli bir mazereti olmayan her Müslümanın Ramazan orucu tutması farzdır. Kıymetli Müslümanlar! Oruç, sadece midemizi aç ve susuz bırakmak değildir. Oruç, aklımıza, ruhumuza ve bütün organlarımıza tutturulduğu zaman, gerçek anlamına kavuşur. İşte o zaman oruç, bedenimize sıhhat, gönlümüze sekinet verir. Aklın orucu, Rabbimizin kudretini ve rahmetini tefekkür etmektir. İnsanı değersizleştiren her türlü kötü düşünceden uzak durmaktır. Dünyevî kaygıların, hırs ve ihtirasların esiri olmamaktır. Kalbin orucu, Allah ve Resûlü’nün sevgisinin önüne hiçbir sevgiyi geçirmemektir. Kalbi karartan kin, nefret ve haset gibi tüm kötü duygulardan arınmaktır. Değerli Müminler! Dilin orucu, yalandan, gıybetten, iftiradan, kötü ve kırıcı sözlerden uzak durmaktır. Hiç kimsenin şahsiyetine, onur ve haysiyetine dil uzatmamaktır. Kulağın orucu, kötü ve çirkin sözleri dinlememektir. Duyduğu her şeyi araştırmadan doğru kabul etmemektir. Allah Resûlü (s.a.s), bu hususlarda bizleri şöyle uyarmaktadır: “Yalanı ve işine yalan karıştırmayı terk etmediği sürece oruçlu kimsenin yemesini ve içmesini terk etmesine Allah’ın ihtiyacı yoktur.”[3] Aziz Müslümanlar! Elin orucu, harama el uzatmamaktır. Helal olmayan ve hak edilmeyen hiçbir şeyi almamaktır. Ölçüde ve tartıda hile yapmamaktır. Elimizi şiddetin değil, şefkatin, yardımlaşma ve paylaşmanın aracı kılmaktır. Ayağın orucu, Allah ve Resûlü’nün gösterdiği istikamet üzere yürümektir. Adımlarımızı her daim hayır ve iyilik yolunda atmaktır. Muhterem Müslümanlar! Oruç, iftar ve sahur sofralarımızı ihtiyaç sahiplerine, kimsesizlere, yetim ve öksüzlere açmaktır. Dünyanın pek çok yerinde açlık ve susuzluğa mahkûm edilen insanları unutmamaktır. Gazze ve Doğu Türkistan başta olmak üzere zulüm altında inleyen kardeşlerimizin acısını yüreğimizde hissetmektir. Elimizle, dilimizle ve bütün imkânlarımızla mazlumlara destek olmaya devam etmektir. Tek bir kuruşumuzla dahi olsa zalimlere ve destekçilerine katkıda bulunmamaktır. Değerli Müminler! Önümüzdeki Pazartesi günü Çanakkale Zaferi’nin 109. yıl dönümünü idrak edeceğiz. Çanakkale; şanlı ecdadımızın yedi düvele karşı istiklal ve istikbal mücadelesi verdiği yerdir. Kahraman milletimiz, bütün zorluklara rağmen Çanakkale’de hayâsızca akınlara “dur!” demiştir. Bugün bize düşen, Çanakkale ruhunu iyi anlamak ve gelecek nesillere aktarmaktır. Şehitlerimizin canları pahasına bize emanet bıraktıkları yüce değerleri yaşamak ve yaşatmaktır. Bu vesileyle geçmişten günümüze vatan ve mukaddesat uğruna canlarını feda eden aziz şehitlerimizi ve bu uğurda mücadele veren kahraman gazilerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyorum. Yüce Rabbimiz, hak, hakikat ve istikametin temsilcisi olan devletimizi payidar; gariplerin, masum ve mazlumların umudu olan milletimizi bahtiyar eylesin. [1] Bakara, 2/183. [2] Buhârî, Savm, 6. [3] Buhârî, Savm, 8.
    0 التعليقات 0 نشر
  • Sidney’de Ramazan Sevinci

    Müslümanlar için sevinç kaynağı, rahmet ve bereket mevsimi, yardımlaşma ve dayanışma ayı olan Ramazan’a kavuştuk.

    Sidney’de camilerimiz ilk teravih namazının kılındığı pazar akşamından itibaren her yaştan cemaatimizle dolup taştı.

    Ramazan Ayı boyunca camilerimiz bünyesinde, derneklerimiz, hayırsever vatandaşlarımız, sivil kuruluşlar tarafından günlük veya haftalık iftar davetleri organize edilmektedir. Bu iftar buluşmaları, toplumumuzdaki birlik beraberlik duygularını en üst seviyeye taşımaktadır.

    Ramazan Ayı'nın hayırlı ve bereketli olmasını niyaz eder, anne-babaların teravih namazlarına özellikle çocuklarıyla birlikte gelmelerini istirham ederiz.

    #AvustralyaDiyanetVakfı #DiyanetFoundationofAustralia #adv #ramazan
    Sidney’de Ramazan Sevinci Müslümanlar için sevinç kaynağı, rahmet ve bereket mevsimi, yardımlaşma ve dayanışma ayı olan Ramazan’a kavuştuk. Sidney’de camilerimiz ilk teravih namazının kılındığı pazar akşamından itibaren her yaştan cemaatimizle dolup taştı. Ramazan Ayı boyunca camilerimiz bünyesinde, derneklerimiz, hayırsever vatandaşlarımız, sivil kuruluşlar tarafından günlük veya haftalık iftar davetleri organize edilmektedir. Bu iftar buluşmaları, toplumumuzdaki birlik beraberlik duygularını en üst seviyeye taşımaktadır. Ramazan Ayı'nın hayırlı ve bereketli olmasını niyaz eder, anne-babaların teravih namazlarına özellikle çocuklarıyla birlikte gelmelerini istirham ederiz. #AvustralyaDiyanetVakfı #DiyanetFoundationofAustralia #adv #ramazan
    0 التعليقات 0 نشر
  • SelamNews İstanbul Türkiye

    Ramazan yardımlaşma ve paylaşma ayı, iyilik yaparak fakir fukara ulaşmaktır.

    Ramazan-ı Şerifleriniz Mübârek Olsun ⚘❣Ramadan Mubarak❤ Ramadan Kareem ♥️ Hayırlı Ramazanlar

    #Ramazan #Ramadan #رمضان
    #Islamic #Muslim #Muslims #İstanbul #Türkiye #Turkey #World
    #HayırlıRamazanlar
    #ramazan #yardım #yardımlaşma #paylaşmak #aids #help #gıda #ankara #Allah #cc #peygamber #muhammed #mustafa #sav
    ☪️ SelamNews 🌍 İstanbul Türkiye 🌐 🇹🇷 Ramazan yardımlaşma ve paylaşma ayı, iyilik yaparak fakir fukara ulaşmaktır. 🤲 Ramazan-ı Şerifleriniz Mübârek Olsun 🕌🌙⚘❣Ramadan Mubarak❤ 💕 🌺 Ramadan Kareem ♥️ Hayırlı Ramazanlar #Ramazan #Ramadan #رمضان 🌍 #Islamic #Muslim #Muslims #İstanbul #Türkiye #Turkey #World ❤💙 #HayırlıRamazanlar #ramazan #yardım #yardımlaşma #paylaşmak #aids #help #gıda #ankara #Allah #cc #peygamber #muhammed #mustafa #sav
    0 التعليقات 0 نشر
  • Cuma Hutbesi: "Ramazan Geliyor! Hazır Mıyız?"

    Muhterem Müslümanlar!

    Önümüzdeki Pazar günü kılacağımız ilk teravih namazıyla on bir ayın sultanı Ramazan’a kavuşacağız. Aynı gece sahura kalkarak oruca niyet edeceğiz. Bizleri bu mübarek aya ulaştıran Yüce Rabbimize sonsuz hamdü senalar olsun. Ramazan’ın kıymetini bizlere öğreten Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’ya salat ve selam olsun. Ramazan-ı şerifimiz şimdiden mübarek olsun.

    Aziz Müminler!

    Ramazan, Kur’an ayıdır. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim, Peygamber Efendimiz (s.a.s)’e bu ayda indirilmeye başlanmıştır. Zaman, mekân ve insan, vahyin nuruyla Ramazan’da aydınlanmıştır. Rabbimiz, Bakara suresinde şöyle buyurmaktadır: “Ramazan, insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun, hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır.”[i] Ramazan, bizi, Kur’an’ı okumaya, anlamaya ve yaşamaya davet etmektedir.

    Peki, bizler, Kur’an’ın ahlakıyla ahlaklanabiliyor muyuz? Onun rehberliğinde örnek bir insan ve Müslüman olabiliyor muyuz?

    Kıymetli Müslümanlar!

    Ramazan, oruç ayıdır. Oruç, bedenimize sıhhat, gönlümüze huzur veren eşsiz bir ibadettir. Günahlara ve kötülüklere karşı bir kalkandır. Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: “Sizden biriniz oruçluyken kötü söz söylemesin, kavga etmesin. Ona birisi sataşır veya kötü söz söylerse, ‘ben oruçluyum’ desin.”[ii] Ramazan, bizi, tüm azalarımızla oruç tutmaya, her türlü kötülük ve günahtan arınmaya çağırmaktadır.

    Peki, bizler, kavgadan, kin ve nefretten, kul ve kamu hakkı yemekten, Müslümana yakışmayan bütün olumsuzluklardan uzak durmaya hazır mıyız?

    Değerli Müminler!

    Ramazan, yardımlaşma ve dayanışmanın zirve yaptığı aydır. Zekât, sadaka ve her türlü infakla geçici dünya nimetini ebedi ahiret kazancına dönüştürdüğümüz kutlu bir zamandır. Yüce Rabbimiz, وَمَٓا اَنْفَقْتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَهُوَ يُخْلِفُهُۚ “Allah yolunda her ne harcarsanız Allah onun yerine yenisini verir.”[iii] buyurmaktadır. Ramazan, bizi, paylaşmaya, kimsesizlerin kimsesi olmaya, yetim ve öksüzlerin yüzünü güldürmeye davet etmektedir.

    Peki, bizler, iftar ve sahur sofralarımızı komşularımızla, ihtiyaç sahipleriyle ve kimsesizlerle sevgi ve muhabbet vesilesi kılmaya, yardımlarımızla ihtiyaç sahiplerinin duasını almaya hazır mıyız?

    Aziz Müslümanlar!

    Ramazan, kardeşliğimizin pekiştiği, birlik ve beraberliğimizin daha da kuvvetlendiği bir aydır. Lakin ne acıdır ki, Ramazan-ı şerifin heyecanını hissettiğimiz şu günlerde Kudüs hâlâ mahzun, Gazze yine kan ağlıyor, Doğu Türkistan’da zulüm devam ediyor. Dünya üzerinde nice Müslüman, sahurun huzurundan, iftarın sevincinden mahrum. Rahmet ayı Ramazan, bizi, zulüm altındaki kardeşlerimize el uzatmaya, maddi ve manevi bütün imkânlarımızı onlar için seferber etmeye çağırıyor.

    Peki, bizler, elimizden geldiğince mazlumun yanında, zalimin karşısında daha güçlü durmaya hazır mıyız?

    Kıymetli Müslümanlar!

    Ramazan, hanelerimizi bereketlendiren, camilerimizi şenlendiren, gönüllerimizi huzura erdiren bir aydır. Ramazan, her yıl, Rabbimize iyi bir kul, Peygamber Efendimiz (s.a.s)’e layık bir ümmet, insanlığa faydalı bir kişi olmanın yollarını öğretmek için gelir. Oruçla takvaya ulaştırmaya, tövbe ile günahlarımızdan arındırmaya gelir. Dargınlık ve kırgınlıkları sonlandırmaya, aramızda muhabbet köprüleri kurmaya gelir. Ramazan, anne ve babamızın, eş ve çocuklarımızın, akraba ve komşularımızın gönüllerini yapıp dualarını almamız için gelir. Teravih namazlarımızı ailelerimizle birlikte camide kılmamız, okunan mukabelelere iştirak etmemiz, çocuklarımıza ibadet alışkanlığı kazandırmamız için gelir. Öyleyse gönüllerimizi, evlerimizi, mahallelerimizi ve şehirlerimizi bu kutlu misafire hazır hale getirelim. Getirelim ki Ramazan bizden hoşnut olsun. Rabbimizin rızasını kazanmamıza, günahlardan arınmamıza vesile olsun.

    Hutbemi Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in bir hadisiyle bitiriyorum: “Allah, Ramazan ayında oruç tutmayı size farz kıldı. Ramazan gecelerini namazla geçirmek de benim sünnetimdir. Kim inanarak ve sevabını yalnızca Allah’tan umarak Ramazan ayında oruç tutup, geceleri de teravih namazı kılarsa, annesinden doğduğu günkü gibi günahlarından arınmış olur.”[iv]

    [i] Bakara, 2/185.
    [ii] Buhârî, Savm, 2.
    [iii] Sebe’, 34/39.
    [iv] Nesâî, Sıyâm, 40.
    Cuma Hutbesi: "Ramazan Geliyor! Hazır Mıyız?" Muhterem Müslümanlar! Önümüzdeki Pazar günü kılacağımız ilk teravih namazıyla on bir ayın sultanı Ramazan’a kavuşacağız. Aynı gece sahura kalkarak oruca niyet edeceğiz. Bizleri bu mübarek aya ulaştıran Yüce Rabbimize sonsuz hamdü senalar olsun. Ramazan’ın kıymetini bizlere öğreten Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’ya salat ve selam olsun. Ramazan-ı şerifimiz şimdiden mübarek olsun. Aziz Müminler! Ramazan, Kur’an ayıdır. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim, Peygamber Efendimiz (s.a.s)’e bu ayda indirilmeye başlanmıştır. Zaman, mekân ve insan, vahyin nuruyla Ramazan’da aydınlanmıştır. Rabbimiz, Bakara suresinde şöyle buyurmaktadır: “Ramazan, insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun, hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır.”[i] Ramazan, bizi, Kur’an’ı okumaya, anlamaya ve yaşamaya davet etmektedir. Peki, bizler, Kur’an’ın ahlakıyla ahlaklanabiliyor muyuz? Onun rehberliğinde örnek bir insan ve Müslüman olabiliyor muyuz? Kıymetli Müslümanlar! Ramazan, oruç ayıdır. Oruç, bedenimize sıhhat, gönlümüze huzur veren eşsiz bir ibadettir. Günahlara ve kötülüklere karşı bir kalkandır. Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: “Sizden biriniz oruçluyken kötü söz söylemesin, kavga etmesin. Ona birisi sataşır veya kötü söz söylerse, ‘ben oruçluyum’ desin.”[ii] Ramazan, bizi, tüm azalarımızla oruç tutmaya, her türlü kötülük ve günahtan arınmaya çağırmaktadır. Peki, bizler, kavgadan, kin ve nefretten, kul ve kamu hakkı yemekten, Müslümana yakışmayan bütün olumsuzluklardan uzak durmaya hazır mıyız? Değerli Müminler! Ramazan, yardımlaşma ve dayanışmanın zirve yaptığı aydır. Zekât, sadaka ve her türlü infakla geçici dünya nimetini ebedi ahiret kazancına dönüştürdüğümüz kutlu bir zamandır. Yüce Rabbimiz, وَمَٓا اَنْفَقْتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَهُوَ يُخْلِفُهُۚ “Allah yolunda her ne harcarsanız Allah onun yerine yenisini verir.”[iii] buyurmaktadır. Ramazan, bizi, paylaşmaya, kimsesizlerin kimsesi olmaya, yetim ve öksüzlerin yüzünü güldürmeye davet etmektedir. Peki, bizler, iftar ve sahur sofralarımızı komşularımızla, ihtiyaç sahipleriyle ve kimsesizlerle sevgi ve muhabbet vesilesi kılmaya, yardımlarımızla ihtiyaç sahiplerinin duasını almaya hazır mıyız? Aziz Müslümanlar! Ramazan, kardeşliğimizin pekiştiği, birlik ve beraberliğimizin daha da kuvvetlendiği bir aydır. Lakin ne acıdır ki, Ramazan-ı şerifin heyecanını hissettiğimiz şu günlerde Kudüs hâlâ mahzun, Gazze yine kan ağlıyor, Doğu Türkistan’da zulüm devam ediyor. Dünya üzerinde nice Müslüman, sahurun huzurundan, iftarın sevincinden mahrum. Rahmet ayı Ramazan, bizi, zulüm altındaki kardeşlerimize el uzatmaya, maddi ve manevi bütün imkânlarımızı onlar için seferber etmeye çağırıyor. Peki, bizler, elimizden geldiğince mazlumun yanında, zalimin karşısında daha güçlü durmaya hazır mıyız? Kıymetli Müslümanlar! Ramazan, hanelerimizi bereketlendiren, camilerimizi şenlendiren, gönüllerimizi huzura erdiren bir aydır. Ramazan, her yıl, Rabbimize iyi bir kul, Peygamber Efendimiz (s.a.s)’e layık bir ümmet, insanlığa faydalı bir kişi olmanın yollarını öğretmek için gelir. Oruçla takvaya ulaştırmaya, tövbe ile günahlarımızdan arındırmaya gelir. Dargınlık ve kırgınlıkları sonlandırmaya, aramızda muhabbet köprüleri kurmaya gelir. Ramazan, anne ve babamızın, eş ve çocuklarımızın, akraba ve komşularımızın gönüllerini yapıp dualarını almamız için gelir. Teravih namazlarımızı ailelerimizle birlikte camide kılmamız, okunan mukabelelere iştirak etmemiz, çocuklarımıza ibadet alışkanlığı kazandırmamız için gelir. Öyleyse gönüllerimizi, evlerimizi, mahallelerimizi ve şehirlerimizi bu kutlu misafire hazır hale getirelim. Getirelim ki Ramazan bizden hoşnut olsun. Rabbimizin rızasını kazanmamıza, günahlardan arınmamıza vesile olsun. Hutbemi Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in bir hadisiyle bitiriyorum: “Allah, Ramazan ayında oruç tutmayı size farz kıldı. Ramazan gecelerini namazla geçirmek de benim sünnetimdir. Kim inanarak ve sevabını yalnızca Allah’tan umarak Ramazan ayında oruç tutup, geceleri de teravih namazı kılarsa, annesinden doğduğu günkü gibi günahlarından arınmış olur.”[iv] [i] Bakara, 2/185. [ii] Buhârî, Savm, 2. [iii] Sebe’, 34/39. [iv] Nesâî, Sıyâm, 40.
    0 التعليقات 0 نشر
  • Allah'ım bu soğuk kış günlerinde evsiz ve muhtaç olanlara yardım eyle...

    Kalbinden başka gidecek yerim yok.
    Beni evsiz bırakma...

    Özdemir Asaf

    #kış #ev #yardımlaşma #muhtaç #insan #people #yardım #soğuk
    Allah'ım bu soğuk kış günlerinde evsiz ve muhtaç olanlara yardım eyle... Kalbinden başka gidecek yerim yok. Beni evsiz bırakma... Özdemir Asaf #kış #ev #yardımlaşma #muhtaç #insan #people #yardım #soğuk
    0 التعليقات 0 نشر
  • 震度7.6の地震で被害に遭った石川県輪島市の住民に温かい食事を提供しました。
    トルコ共和国宗務庁の指導の下、支援にご協力いただいた岐阜ファティモスク、東京ジャーミイ、トルコ日本文化商業支援連帯協会、ムシアド・ジャパン、IHHジャパン、日本トルコ商工会議所の各事務局、会員の皆様に心から感謝を申し上げます。

    __
    We served a hot meal to our Japanese friends who suffered from 7.6 magnitude earthquake in Wajima city of Ishikawa Prefecture. We express our gratitude to the administration and members of Gifu Fatih Mosque, Tokyo Camii, Turkish-Japanese Cultural and Commercial Assistance Solidarity Association, MUSIAD Japan, IHH Japan, and the Turkish Chamber of Commerce and Industry in Japan for their contributions to this aid organised under the leadership of the Presidency of Religious Affairs of the Republic of Turkey.

    __
    7.6 şiddetinde depremle sarsılan Ishikawa eyaletine bağlı Wajima şehrinde Japon dostlarımıza sıcak yemek ikramında bulunduk.
    Diyanet İşleri Başkanlığımız öncülüğünde yaptığımız ikrama katkı sunan Gifu Fatih Camii, Tokyo Camii, Türk Japon Kültür Ticari Yardımlaşma Dayanışma Derneği, Müsiad Japonya, İhh Japonya ve Türk Ticaret ve Sanayi Odası Japonya yönetimlerine ve üyelerine ayrı ayrı teşekkür ederiz.

    #tokyocamii #diyanetjaponya #tchometoeveryone @mralasjp
    震度7.6の地震で被害に遭った石川県輪島市の住民に温かい食事を提供しました。 トルコ共和国宗務庁の指導の下、支援にご協力いただいた岐阜ファティモスク、東京ジャーミイ、トルコ日本文化商業支援連帯協会、ムシアド・ジャパン、IHHジャパン、日本トルコ商工会議所の各事務局、会員の皆様に心から感謝を申し上げます。 __ We served a hot meal to our Japanese friends who suffered from 7.6 magnitude earthquake in Wajima city of Ishikawa Prefecture. We express our gratitude to the administration and members of Gifu Fatih Mosque, Tokyo Camii, Turkish-Japanese Cultural and Commercial Assistance Solidarity Association, MUSIAD Japan, IHH Japan, and the Turkish Chamber of Commerce and Industry in Japan for their contributions to this aid organised under the leadership of the Presidency of Religious Affairs of the Republic of Turkey. __ 7.6 şiddetinde depremle sarsılan Ishikawa eyaletine bağlı Wajima şehrinde Japon dostlarımıza sıcak yemek ikramında bulunduk. Diyanet İşleri Başkanlığımız öncülüğünde yaptığımız ikrama katkı sunan Gifu Fatih Camii, Tokyo Camii, Türk Japon Kültür Ticari Yardımlaşma Dayanışma Derneği, Müsiad Japonya, İhh Japonya ve Türk Ticaret ve Sanayi Odası Japonya yönetimlerine ve üyelerine ayrı ayrı teşekkür ederiz. #tokyocamii #diyanetjaponya #tchometoeveryone @mralasjp
    0 التعليقات 0 نشر
  • PEŞAVERİ ABDURRAHMAN BEY!

    Hindistan'da varlıklı bir ailenin çocuğuyken 26 yaşında, ceketini, elbiselerini ve kitaplarını satarak ailesinden gizlice zor durumda olan Müslümanlara yardım için 1912'de İstanbul'a gelen ve bir daha dönmeyen Peşaverli Abdurrahman Bey (Abdurrahman Peşaveri), Anadolu Ajansı'nın (AA) ilk çalışanı olarak kayıtlara geçti.

    Ajansın kuruluş aşamalarında da çalışan Peşaveri, ajansta çalıştığı süre boyunca özellikle Yunan ordusunun Anadolu'da yaptığı katliamların Avrupa kamuoyuna duyurulması için özel çaba sarf etti.

    Yedikıta Kültür ve Tarih Dergisi'nin son sayısında TBMM Dış İlişkiler ve Protokol Başkanlığı'nda tercüman olarak görev yapan serbest tarih araştırmacısı Mücahit Arslan imzasıyla yer alan habere göre, Peşaverli Abdurrahman Bey veya Abdurrahman Samdani olarak da bilinen Peşaveri, 1886'da Hindistan'ın Kuzey-Batı sınır eyaletinin, şu anda da Pakistan'ın Haybet-Peştunya Eyaleti'nin başkenti Peşaver'de doğdu.

    Keşmir'den 1880'de Peşaver'e göç eden zengin bir müteahhit olan Gulam Samdani'nin oğlu Peşaveri, 12 kardeşi gibi iyi bir eğitim aldı, ilk ve orta tahsilini Peşaver'de tamamladı, lise eğitimi için Hindistan'da Aligarh Özel İslam Okulu'na gitti.

    Osmanlı tarihini okuyan Peşaveri'ye, Türklere duyduğu hayranlık ve sevgi nedeniyle kardeşleri "Türki Lala" yani "Türk Ağabey" diye hitap etti.

    1. Balkan Savaşı'nın başlaması üzerine, kolejdeki öğrenciler Peşaveri'nin liderliğinde "Hilal-i Ahmer Cemiyeti Türk Yardımlaşma Fonu"na yemek ücretlerinden yaptıkları tasarruflarla yardımda bulundu.

    Edirne için Hindistan'da gözyaşı döktüler

    Gazetelerden savaşın ayrıntılarını takip eden Hindistanlı Müslümanlar, Balkanlarda Müslüman Türklerin, Bulgar ve Sırp çetelerce katledilmesini ağlayarak dinledi. Edirne'nin 1913'te Osmanlı ordusunca Bulgarlardan geri alınmasıyla bütün şehir kandillerle aydınlatıldı.

    Osmanlı'ya destek için çocuğunu sattı

    Yardım çalışmalarına Abdurrahman Peşaveri de öncülük etti, gazetelerde öldürülen Türk kadın ve çocukların resimlerini gören halk, yoksulluklarına rağmen ellerinde ne varsa gözyaşları içinde yardıma koştu.

    Peşaver'de yardımlaşma fonlarına verecek hiçbir şeyi olmayan 20 yaşındaki Gulam Muhammed ile 21 yaşındaki Gulab Din kendilerini Allah için satışa çıkardı, satıştan elde edilen parayı da yardım fonuna vadetti. Böylece kendilerini satın alacak şahsa ömür boyu köle gibi hizmet etmeyi kabul etti.

    Yine Peşaver'de yardım kampanyasına verecek hiçbir şeyi olmayan genç bir kadın 4 aylık bebeğini kampanyaya bağışladığını, açık artırmayla yapılacak satıştan elde edilecek meblağı da fona vereceğini ilan etti, açık artırmaya çıkan bebeği alan Peşaverli bir zengin daha sonra bebeği annesine iade etti. Anne ise aldığı tüm parayı yardım kampanyasına bağışladı.

    Peşaveri İstanbul yolunda

    Hem toplanan paraların teslimi hem de zorda bulunan Osmanlı Ordusu'na yardım için Hindistan Hilal-i Ahmer Cemiyeti, bir tıbbiye heyetini İstanbul'a göndermeye karar verdi.

    Beş doktor, 7 sağlık görevlisi, 10 hasta bakıcının yer aldığı heyet, Bombay'dan 15 Aralık 1912'de İtalyan gemisi Sardegna ile hareket etti. Aden ve Süveyş'i geçerek İskenderiye'ye ulaşan gemi, buradan da Romanya gemisine binerek, 2 hafta sonra İstanbul'a ulaştı.

    Babasından izin alamayacağını düşünerek, ailesinden gizlice heyete dahil olan, parası olmadığından ceketini, elbiselerini ve kitaplarını satarak yolculuk masraflarını karşılayan Peşaveri, 30 Aralık 1912'de İstanbul'a gelen heyette yer aldı.

    Hem hasta bakıcı hem muhabir

    Hasta bakıcılık görevinin yanı sıra Hindistan gazetelerine düzenli haber gönderen Peşaveri, Edirne'yi 5,5 ay kahramanca savunan Mehmed Şükrü Paşa'nın teslim olmak zorunda kalması ve 26 Mart 1913'te Edirne'nin Bulgarlar tarafından işgaliyle derin bir acıya boğuldu.

    Peşaveri kız kardeşine gönderdiği telgrafta üzüntüsünü, "Sevgili kardeşim, Edirne ellerimizden kaydı gitti. Allah bizleri korusun! Bu menfur hadise karşısında çaresizliğimizi tarif bile edemiyorum. Lakin takdir-i ilahiye kim karşı gelebilir? Hayatı pahasına Edirne'yi savunan Şükrü Paşa'yı tarih daima hayırla yad edecektir" sözleriyle dile getirdi

    Sultan Reşad'ın heyete ilgisi

    Enver Paşa'nın talebiyle Çanakkale'de bir sahra hastanesi kuran heyet, savaşın bitmesiyle 1913 yılının Mayıs ayında İstanbul'a döndü. Burada sanat ve edebiyat dünyasının önde gelenleri ile tanışan heyettekiler, İstanbul'dan ayrılmadan Sultan Reşad tarafından Dolmabahçe Sarayı'nda kabul edildi.

    Heyet üyelerine gözyaşları içinde tek tek sarılarak onlara teşekkür eden Sultan Reşad, saray mensuplarını şaşırttı. Çünkü sultanın kabul ettiği insanlara sarıldığı daha önce görülmemişti.

    Peşaveri, Haziran 1913'te ülkesine dönen heyete katılmadı, İstanbul'da yaşananları anbean Hindistan'a bildirdi. Peşaveri, 22 Temmuz 1913'te kız kardeşine, "Sevgili Kardeşim, Türk Ordusu şükürler olsun Edirne'yi kurtardı. İstanbul'da bayram havası var" şeklinde yazdı.

    İngilizlerle savaştı

    Rauf Orbay'ın vasıtasıyla Harp Okulu'na kaydolan Peşaveri, askeri eğitimine Beyrut'ta devam etti, 1. Dünya Savaşı başlayınca teğmen olarak Gelibolu cephesinde savaştı ve 3 kez yaralandı.

    Sultan Reşad, 1915 sonunda Afganistan Kralı Habibullah Han'a Afgan Müslümanların desteğini almak üzere Rauf Bey başkanlığındaki bir heyeti, hediye götürmekle görevlendirdi. Heyete, Urduca ve Farsça bilen Peşaveri de dahil edildi, heyetin yolu Basra'yı işgal eden İngilizlerce İran'da kesildi. Afganistan'dan karayoluyla haca giden bazı Afganlıları silahlandırarak bir kıt'a haline getiren Peşaveri, sınır hattında önemli bir geçidi İngilizlere karşı 36 saat tutarak, heyetin esir düşmesine mani oldu, kendisi de yaralandı. Bu hadiseler üzerine heyet geri dönmek zorunda kaldı.

    AA'nın ilk personeli

    Peşaveri, İstanbul'un itilaf devletlerince işgal edilmesiyle burada gizlendi, İzmir'in işgalinden hemen sonra 25 Mayıs 1919'da Rauf Bey ile gizlice Bandırma'ya geldi. Peşaveri, haziranda Amasya'ya geçerek, Kuvay-ı Milliye'nin İngilizce yazışmalarında görev aldı, AA'nın kuruluş çalışmalarında bulundu.

    AA'nın ilk çalışanı olarak kayıtlara geçen Peşaveri, ajansta çalıştığı süre boyunca özellikle Yunan ordusunun Anadolu'da yaptığı katliamların Avrupa kamuoyuna duyrulması için özel çaba sarf etti.

    Makalenin yazarı Mücahit Arslan, AA'nın kurucuları arasında yer alan Halide Edip Adıvar'ın anılarında, Peşaveri'nin birden fazla dil bildiğinden, ajansın ilk bürosu Milli Mücadele'nin ilk karargahı Ziraat Mektebi binasında ayrılan bölümde kendisiyle birlikte çalıştığını ve söylediklerini daktiloyla haberleştirdiğini anlattığını kaydetti.

    TBMM'nin ilk büyükelçisi

    Milli mücadelede büyük faydalar gösteren Peşaveri, TBMM adına Ağustos 1920'de Afganistan'a "Fevkalade Murahhas" unvanıyla ilk Türk Büyükelçisi olarak atandı.

    İngilizlerin takibinden kurtulmak için yaptığı 4,5 aylık zorlu yolculuk sonrası Kabil'e varabilen Peşaveri'ye burada Kral Emanullah Han tarafından büyük hüsnükabul gösterildi, kendisine saray tahsis edildi.

    "Anadolu işgal altındayken dönemem"

    Kabil'e büyükelçi olarak geldiğini duyan ailesi Peşaver'e dönmesi için mektup üstüne mektup yazdığı Peşaveri, 10 yıl görmediği ailesine "Vatanım işgal altındadır. Ben hür bir adamım. İngiliz işgali altındaki topraklara gitmem" şeklindeki tarihi cevabını verdi.

    Peşaverli Abdurrahman Bey, daha sonra Kabil'e gelerek kendisiyle Peşaver'e dönmesi için adeta yalvaran annesine "Anne, Anadolu işgal altındayken dönemem" dedi.

    Rauf Bey'e zannedilerek şehit edildi

    Görevini 1922'de Fahreddin Paşa'ya devrettikten sonra İstanbul'a dönen Peşaveri, Rauf Orbay'ın maiyetinde hizmete başladı. Peşaveri, 21 Mayıs 1925 gecesi Beşiktaş'tan Nişantaşı'ndaki evine dönerken meçhul 3 şahıs tarafından tabancayla vuruldu.

    Bir ciğeri parçalanan ve bel kemiği zedelediğinden belden aşağısı felç olan Peşaveri, tüm çabalara rağmen 30 Haziran 1925'te hayata gözlerini yumdu ve Maçka Mezarlığı'na defnedildi.

    Peşaveri'nin beyaz tenli olması ve sima olarak Rauf Orbay'a benzemesi, asıl hedefin Rauf Orbay olduğu iddiasını güçlendirdi.

    Ölüm haberi Hindistan'da büyük bir üzüntüyle karşılanan Peşaverli Abdurrahman Bey'in ismi, okuduğu Aligarh Koleji'nde kaldığı yurt odasına verildi ve Ensari'nin davetlisi olarak 1933'te Hindistan'ı ziyaret eden Rauf Orbay tarafından aynı odaya bir kitabe kondu.

    Ayrıca Peşaver Üniversitesi'ne doğduğu şehir Peşaver'de okullararası spor müsabakaları için Rauf-Rahman Kupası adıyla bir kupa verildi.

    MEKÂNI CENNET OLSUN
    PEŞAVERİ ABDURRAHMAN BEY! Hindistan'da varlıklı bir ailenin çocuğuyken 26 yaşında, ceketini, elbiselerini ve kitaplarını satarak ailesinden gizlice zor durumda olan Müslümanlara yardım için 1912'de İstanbul'a gelen ve bir daha dönmeyen Peşaverli Abdurrahman Bey (Abdurrahman Peşaveri), Anadolu Ajansı'nın (AA) ilk çalışanı olarak kayıtlara geçti. Ajansın kuruluş aşamalarında da çalışan Peşaveri, ajansta çalıştığı süre boyunca özellikle Yunan ordusunun Anadolu'da yaptığı katliamların Avrupa kamuoyuna duyurulması için özel çaba sarf etti. Yedikıta Kültür ve Tarih Dergisi'nin son sayısında TBMM Dış İlişkiler ve Protokol Başkanlığı'nda tercüman olarak görev yapan serbest tarih araştırmacısı Mücahit Arslan imzasıyla yer alan habere göre, Peşaverli Abdurrahman Bey veya Abdurrahman Samdani olarak da bilinen Peşaveri, 1886'da Hindistan'ın Kuzey-Batı sınır eyaletinin, şu anda da Pakistan'ın Haybet-Peştunya Eyaleti'nin başkenti Peşaver'de doğdu. Keşmir'den 1880'de Peşaver'e göç eden zengin bir müteahhit olan Gulam Samdani'nin oğlu Peşaveri, 12 kardeşi gibi iyi bir eğitim aldı, ilk ve orta tahsilini Peşaver'de tamamladı, lise eğitimi için Hindistan'da Aligarh Özel İslam Okulu'na gitti. Osmanlı tarihini okuyan Peşaveri'ye, Türklere duyduğu hayranlık ve sevgi nedeniyle kardeşleri "Türki Lala" yani "Türk Ağabey" diye hitap etti. 1. Balkan Savaşı'nın başlaması üzerine, kolejdeki öğrenciler Peşaveri'nin liderliğinde "Hilal-i Ahmer Cemiyeti Türk Yardımlaşma Fonu"na yemek ücretlerinden yaptıkları tasarruflarla yardımda bulundu. Edirne için Hindistan'da gözyaşı döktüler Gazetelerden savaşın ayrıntılarını takip eden Hindistanlı Müslümanlar, Balkanlarda Müslüman Türklerin, Bulgar ve Sırp çetelerce katledilmesini ağlayarak dinledi. Edirne'nin 1913'te Osmanlı ordusunca Bulgarlardan geri alınmasıyla bütün şehir kandillerle aydınlatıldı. Osmanlı'ya destek için çocuğunu sattı Yardım çalışmalarına Abdurrahman Peşaveri de öncülük etti, gazetelerde öldürülen Türk kadın ve çocukların resimlerini gören halk, yoksulluklarına rağmen ellerinde ne varsa gözyaşları içinde yardıma koştu. Peşaver'de yardımlaşma fonlarına verecek hiçbir şeyi olmayan 20 yaşındaki Gulam Muhammed ile 21 yaşındaki Gulab Din kendilerini Allah için satışa çıkardı, satıştan elde edilen parayı da yardım fonuna vadetti. Böylece kendilerini satın alacak şahsa ömür boyu köle gibi hizmet etmeyi kabul etti. Yine Peşaver'de yardım kampanyasına verecek hiçbir şeyi olmayan genç bir kadın 4 aylık bebeğini kampanyaya bağışladığını, açık artırmayla yapılacak satıştan elde edilecek meblağı da fona vereceğini ilan etti, açık artırmaya çıkan bebeği alan Peşaverli bir zengin daha sonra bebeği annesine iade etti. Anne ise aldığı tüm parayı yardım kampanyasına bağışladı. Peşaveri İstanbul yolunda Hem toplanan paraların teslimi hem de zorda bulunan Osmanlı Ordusu'na yardım için Hindistan Hilal-i Ahmer Cemiyeti, bir tıbbiye heyetini İstanbul'a göndermeye karar verdi. Beş doktor, 7 sağlık görevlisi, 10 hasta bakıcının yer aldığı heyet, Bombay'dan 15 Aralık 1912'de İtalyan gemisi Sardegna ile hareket etti. Aden ve Süveyş'i geçerek İskenderiye'ye ulaşan gemi, buradan da Romanya gemisine binerek, 2 hafta sonra İstanbul'a ulaştı. Babasından izin alamayacağını düşünerek, ailesinden gizlice heyete dahil olan, parası olmadığından ceketini, elbiselerini ve kitaplarını satarak yolculuk masraflarını karşılayan Peşaveri, 30 Aralık 1912'de İstanbul'a gelen heyette yer aldı. Hem hasta bakıcı hem muhabir Hasta bakıcılık görevinin yanı sıra Hindistan gazetelerine düzenli haber gönderen Peşaveri, Edirne'yi 5,5 ay kahramanca savunan Mehmed Şükrü Paşa'nın teslim olmak zorunda kalması ve 26 Mart 1913'te Edirne'nin Bulgarlar tarafından işgaliyle derin bir acıya boğuldu. Peşaveri kız kardeşine gönderdiği telgrafta üzüntüsünü, "Sevgili kardeşim, Edirne ellerimizden kaydı gitti. Allah bizleri korusun! Bu menfur hadise karşısında çaresizliğimizi tarif bile edemiyorum. Lakin takdir-i ilahiye kim karşı gelebilir? Hayatı pahasına Edirne'yi savunan Şükrü Paşa'yı tarih daima hayırla yad edecektir" sözleriyle dile getirdi Sultan Reşad'ın heyete ilgisi Enver Paşa'nın talebiyle Çanakkale'de bir sahra hastanesi kuran heyet, savaşın bitmesiyle 1913 yılının Mayıs ayında İstanbul'a döndü. Burada sanat ve edebiyat dünyasının önde gelenleri ile tanışan heyettekiler, İstanbul'dan ayrılmadan Sultan Reşad tarafından Dolmabahçe Sarayı'nda kabul edildi. Heyet üyelerine gözyaşları içinde tek tek sarılarak onlara teşekkür eden Sultan Reşad, saray mensuplarını şaşırttı. Çünkü sultanın kabul ettiği insanlara sarıldığı daha önce görülmemişti. Peşaveri, Haziran 1913'te ülkesine dönen heyete katılmadı, İstanbul'da yaşananları anbean Hindistan'a bildirdi. Peşaveri, 22 Temmuz 1913'te kız kardeşine, "Sevgili Kardeşim, Türk Ordusu şükürler olsun Edirne'yi kurtardı. İstanbul'da bayram havası var" şeklinde yazdı. İngilizlerle savaştı Rauf Orbay'ın vasıtasıyla Harp Okulu'na kaydolan Peşaveri, askeri eğitimine Beyrut'ta devam etti, 1. Dünya Savaşı başlayınca teğmen olarak Gelibolu cephesinde savaştı ve 3 kez yaralandı. Sultan Reşad, 1915 sonunda Afganistan Kralı Habibullah Han'a Afgan Müslümanların desteğini almak üzere Rauf Bey başkanlığındaki bir heyeti, hediye götürmekle görevlendirdi. Heyete, Urduca ve Farsça bilen Peşaveri de dahil edildi, heyetin yolu Basra'yı işgal eden İngilizlerce İran'da kesildi. Afganistan'dan karayoluyla haca giden bazı Afganlıları silahlandırarak bir kıt'a haline getiren Peşaveri, sınır hattında önemli bir geçidi İngilizlere karşı 36 saat tutarak, heyetin esir düşmesine mani oldu, kendisi de yaralandı. Bu hadiseler üzerine heyet geri dönmek zorunda kaldı. AA'nın ilk personeli Peşaveri, İstanbul'un itilaf devletlerince işgal edilmesiyle burada gizlendi, İzmir'in işgalinden hemen sonra 25 Mayıs 1919'da Rauf Bey ile gizlice Bandırma'ya geldi. Peşaveri, haziranda Amasya'ya geçerek, Kuvay-ı Milliye'nin İngilizce yazışmalarında görev aldı, AA'nın kuruluş çalışmalarında bulundu. AA'nın ilk çalışanı olarak kayıtlara geçen Peşaveri, ajansta çalıştığı süre boyunca özellikle Yunan ordusunun Anadolu'da yaptığı katliamların Avrupa kamuoyuna duyrulması için özel çaba sarf etti. Makalenin yazarı Mücahit Arslan, AA'nın kurucuları arasında yer alan Halide Edip Adıvar'ın anılarında, Peşaveri'nin birden fazla dil bildiğinden, ajansın ilk bürosu Milli Mücadele'nin ilk karargahı Ziraat Mektebi binasında ayrılan bölümde kendisiyle birlikte çalıştığını ve söylediklerini daktiloyla haberleştirdiğini anlattığını kaydetti. TBMM'nin ilk büyükelçisi Milli mücadelede büyük faydalar gösteren Peşaveri, TBMM adına Ağustos 1920'de Afganistan'a "Fevkalade Murahhas" unvanıyla ilk Türk Büyükelçisi olarak atandı. İngilizlerin takibinden kurtulmak için yaptığı 4,5 aylık zorlu yolculuk sonrası Kabil'e varabilen Peşaveri'ye burada Kral Emanullah Han tarafından büyük hüsnükabul gösterildi, kendisine saray tahsis edildi. "Anadolu işgal altındayken dönemem" Kabil'e büyükelçi olarak geldiğini duyan ailesi Peşaver'e dönmesi için mektup üstüne mektup yazdığı Peşaveri, 10 yıl görmediği ailesine "Vatanım işgal altındadır. Ben hür bir adamım. İngiliz işgali altındaki topraklara gitmem" şeklindeki tarihi cevabını verdi. Peşaverli Abdurrahman Bey, daha sonra Kabil'e gelerek kendisiyle Peşaver'e dönmesi için adeta yalvaran annesine "Anne, Anadolu işgal altındayken dönemem" dedi. Rauf Bey'e zannedilerek şehit edildi Görevini 1922'de Fahreddin Paşa'ya devrettikten sonra İstanbul'a dönen Peşaveri, Rauf Orbay'ın maiyetinde hizmete başladı. Peşaveri, 21 Mayıs 1925 gecesi Beşiktaş'tan Nişantaşı'ndaki evine dönerken meçhul 3 şahıs tarafından tabancayla vuruldu. Bir ciğeri parçalanan ve bel kemiği zedelediğinden belden aşağısı felç olan Peşaveri, tüm çabalara rağmen 30 Haziran 1925'te hayata gözlerini yumdu ve Maçka Mezarlığı'na defnedildi. Peşaveri'nin beyaz tenli olması ve sima olarak Rauf Orbay'a benzemesi, asıl hedefin Rauf Orbay olduğu iddiasını güçlendirdi. Ölüm haberi Hindistan'da büyük bir üzüntüyle karşılanan Peşaverli Abdurrahman Bey'in ismi, okuduğu Aligarh Koleji'nde kaldığı yurt odasına verildi ve Ensari'nin davetlisi olarak 1933'te Hindistan'ı ziyaret eden Rauf Orbay tarafından aynı odaya bir kitabe kondu. Ayrıca Peşaver Üniversitesi'ne doğduğu şehir Peşaver'de okullararası spor müsabakaları için Rauf-Rahman Kupası adıyla bir kupa verildi. MEKÂNI CENNET OLSUN 🤲
    0 التعليقات 0 نشر
الصفحات المعززة