• As we edge closer to the blessed month of Ramadan, it is wonderful to see the Ramadan lights return to central London.

    Oxford Street
    As we edge closer to the blessed month of Ramadan, it is wonderful to see the Ramadan lights return to central London. 📍 Oxford Street
    0 Σχόλια 0 Μοιράστηκε 3
  • Farkındalık oluşturmak için, Üsküdar Meydan’da Gazze’deki şehitlerin ismini okuyarak, sahil korkuluklarına kırmızı kurdele bağladık.

    Oxford ve Saraybosna ile eş zamanlı gerçekleştirilen eyleme halk yoğun ilgi gösterdi.

    #Filistin #Gazze #gazzedekatliamvar
    📍Farkındalık oluşturmak için, Üsküdar Meydan’da Gazze’deki şehitlerin ismini okuyarak, sahil korkuluklarına kırmızı kurdele bağladık. ⏰Oxford ve Saraybosna ile eş zamanlı gerçekleştirilen eyleme halk yoğun ilgi gösterdi. #Filistin #Gazze #gazzedekatliamvar
    0 Σχόλια 0 Μοιράστηκε
  • İngiltere'de bir Türk Hava Şehitliği!

    İkinci Dünya Savaşı sırasında Hava Kuvvetleri'nin önemi hızla artmıştı. Sağlık sorunu olmayan ve istekli Kara Harp Okulu öğrencilerinden seçilenler, eğitim alıp yetişmesi için yurtdışına gönderilmelerine karar verilmişti.
    Emekli Tümgeneral Cevat Tuna'nın yazdığı kitap, İngiltere'de uçuş eğitimi gören Türk pilotlarını anlatıyordu... Cevat Tuna'nın satırlarında şu bilgiler vardı...
    "İkinci Dünya Savaşı devam ederken 1941-1945 arasında 1941 yılının A ve B dönemi mezunları, 1942 mezunlarının tamamı ve 1943 yılı mezunlarının yarısı İngiltere'ye iki yıl süren uçuş eğitimi için gönderildi. Eğitimleri tamamladıktan sonra Türkiye'ye geri döndüler. 1943 mezunu hava subaylarının diğer yarısı ise uçuş eğitimlerini Amerika'da yaptılar"
    19 Ekim 1939’da İngiltere ve Fransa, Türkiye ile ittifak anlaşması imzalamış ve Türklerle yakınlaşmayı arttırmak için RAF, sadece Türk Hava Kuvvetleri öğrenci pilotlarını Cronwell’e kabul etmişti. Böylece Harp Okulunu bitiren 1941 devresinden seçilen 20 havacının, İngiltere’ye pilotaj eğitimine gönderilmesine karar verildi.

    REFAH ŞİLEBİ FACİASI

    20 Hava subayı, 23 Haziran 1941 tarihinde Refah şilebi ile İskenderun’dan Mısır’ın İskenderiye limanına hareket ettiler. O tarihlerde Akdeniz Almanların kontrolünde olduğu için anılan personelin Mısır’a gönderilmesi, buradan da İngilizler tarafından İngiltere’ye götürülmesi kararlaştırılmıştı. Ancak hareketinden beş saat sonra Refah şilebi, torpillenmiş ve tarihe "Refah Faciası" olarak geçen bu olayda, içlerinde on altı Hava asteğmeni olmak üzere toplam 167 Türk askerî personeli hayatını kaybetmiştir.

    Bu olay Hava Kuvvetlerinin kararlılığını kırmamış ve 17 Mayıs 1942’de ilk grup 38’inci Eğitim Dönemi’ne katılmak üzere İngiltere’ye ulaşmıştı. Bunu diğer dönemler takip etmişti. Öğrenci pilotlar, Hurricane ve Spitfire tipi uçaklarda gelişme göstermeden önce, uçuş kariyerlerine daha sessiz Miles Master tipi uçaklarda başlamıştı. Uçuş kazaları sık görülmekteydi ve bunların çoğu genç Türk havacılar için ölümcül sonuçlar doğurmuştu.

    İLK ŞEHİT TEĞMEN REŞİT NALBANT

    17 Ağustos 1942 tarihinde, 39’uncu Dönem Pilotaj Kursu’nda bulunan 22 yaşındaki Tğm. Reşit Nalbant, Airspeed Oxford tipi uçak ile RAF Cronwell’de inişe teşebbüs ederken düşmüş ve 17’nci Uçuş Eğitim Okulunda (17. Service Flying Training School) görev yapan ilk Türk öğrenci şehit pilot olmuştur.

    Tğm. Nalbant için Cronwell Üs’sünde, İngiliz ve 60 Türk subayın katıldığı özel bir cenaze töreni düzenlendi ve naaşı, Surrey Brookwood mezarlığının askerî bölümüne götürüldü.

    Bu olaydan sadece bir ay sonra, 19 Eylül 1942’de, uçuş eğitimi sırasında başka bir ölümcül olay meydana gelmiş ve 40’ıncı Dönem Kursundan Tğm. N. Şengün, Miles Master tipi uçağı ile dalıştan çıkarken, Barkston Heath iniş sahasına düşmüştür.

    Öğrenci Plt.Tğm. S.Parlak 18 Temmuz 1943’de Grantham yakınlarındaki Belvoir Castle’ın kuzeyinde alçaktan uçarken, uçağı (Miles Master III) enerji nakil hatlarına takıldı ve Woolsthorpe yerleşim yeri civarına düştü. Olayı soruşturmak üzere bir heyet oluşturuldu. Tğm. Parlak da, askerî bir töreni takiben Brookwood’a defnedildi.

    23 Ağustos 1942’de, bu kez 48’inci dönemde olan Tğm. Esat Şaşmaz, Hava alanının üç mil kuzeybatısındaki Ashby de La Launde’da, Miles Master tipi uçağı ile yere çakılmış ve daha henüz yirmi yaşındayken şehit olmuştur. Tğm. Şaşmaz’ın cenazesi önce Cronwell’e getirildi ve o da diğer arkadaşları gibi Brookwood’a defnedildi.

    Kuzey Lincolnshire’daki Caistor’da bulunan çimenlik alan, o tarihlerde RAF Cranwell Üssü tarafından emercensi pist olarak kullanılıyordu. 4 Eylül 1942’de Tğm. Hakkı Akarçay, öğretmen pilot İngiliz subayı l.F. Chapman’la birlikte, Master W9017 numaralı uçakla bu meydanda havalanmış, ancak kalkıştan sadece birkaç dakika sonra bir düşman taarruz uçağı tarafından saldırıya uğramıştır. Saldırı sonucu düşürülen uçakta, her iki pilot da hayatını kaybeder. Tğm. Akarçay’ın naaşı, Brookwood’a defnedilir.
    Cevat Tuna, istihbarat sistemi içinde yetişmemiş tecrübesiz personelin casus olarak kullanılmasının ne Almanya'ya ne de İngiltere'ye fayda sağlayacağına dikkat çekerek, "Bu bilgi ve tecrübeden mahrum olmaları sebebiyle Türk pilotların casus olarak kullanılmaları düşünülemez. Esasında askeri ve politik kademelerden hiç kimseye böyle bir görev de verilmemiştir. İngiltere'deki uçuş eğitimi, tamamıyla eğitim meydanlarında yapılmıştır. Savaş üslerine girişe müsaade edilmediği için bunların yalnız isimleri bilinirdi" diyor.

    TÜRK PİLOTUNU DÜŞÜREN ALMAN UÇAĞI

    Türk subayların İngiltere'de Almanya'ya karşı savaştıklarına dair iddia da Cevat Paşa tarafından reddediliyor. Mezar taşında "Bir Alman uçağı tarafından düşürülerek şehit oldu" ibaresi yazan Hava Teğmen Hakkı Akarçay'ın uçağının düşürülüş hikayesini Cevat Tuna şöyle anlatıyor:
    "1944 yılının 3-4 Eylül gecesi onun uçağından evvel kalkan uçaktaydım. Olayın gerçek görgü tanığıyım. Olay, İngiltere'nin kuzeyinde Hvll denilen yerdeki ufak çim eğitim meydanında olmuştur"
    Teğmen Akarçay'ın şehit olduğu gece Hvll'deki çimenli eğitim meydanında gece uçuşu yapmaya hazırlandığını anlatan Tuna, karartma ile telsiz susması olduğunu ve gecenin karanlığında meydanın hafif şekilde aydınlık olduğunu tasvir ediyor.
    Meydan turu, iniş ve kalkış çalışması yapmak için tek başına Master 2 uçağıyla piste giren Tuna, yeşil ışık (Aldis) ile kalkış müsaadesi alarak havalanır: "Tedbir olarak telsiz konuşması yasaktı. Telsiz susması olduğu için iniş ve kalkışlar kırmızı ve yeşil ışıkla idare edilmekteydi. Lüzumlu irtifayı alıp sola dönüşe başladığımda sağ kanadımın üzerinden geçen bir ışık huzmesi gördüm. Bir uçak çok yakın olarak üzerimden geçti. İlk önce bu uçağı İngiliz uçağı Beaufighter'a benzettim. Rüzgar altı bacağına döndüğümde 'Bana niye işaret fişeği attı?' diye düşünürken bunun bir Alman Junkers Ju88 olabileceğini ve beni düşürmek için çalıştığını anladım. Paniğe kapılmamıştım ama süratli olduğum halde hemen inişe geçtim. Ancak acele ettiğim için uçağı savurarak durdurabilmiştim. Bir kanadı yere eğik durumda durduğunda lastiğimin patladığını zannederek el frenini çekip yere atladım. O sırada İngiliz Filo komutanı arabasıyla yanıma geldi.
    'Tuna ne oldu?' dedi. Havadakinin Alman uçağı olduğundan yeterince emin olmadığım için, 'Süratle geldim. Lastiğimin patladığını zannediyorum, onu kontrol ediyorum' dedim. Lastik patlamamıştı. Savrulma nedeniyle dikine çökük kalmıştı. Birlikte kanadı kaldırarak normal duruma getirdik. Ben kabine tırmanırken filo komutanı 'Tuna çabuk uçağını park yerine götür, havada 'Jerry' (Alman uçaklarına verilen takma ad) var' dedi. İşte o zaman heyecanlanmadım desem yalan söylemiş olurum.

    MÜTHİŞ BİR PATLAMA!

    Birden müthiş bir paniğe kapıldım ve uçağı götürüp park yerine bıraktım. Yere inip barakalara doğru giderken barakaların gerisinde müthiş bir patlama sesi duydum. Ardından gökyüzüne bir alev sütununun yükseldiğini gördüm. Bu alev, benden sonra kalkan Teğmen Akarçay ile İngiliz pilot eğitim hocasının uçağı olup rüzgar altı bacağında korsan Alman uçağı tarafından bir anlık ileri tetik çekişiyle vurulup düşürülmüştü. Her iki pilot da şehit olmuştu.
    Bana dönüş esnasında ateş ettiği için önlemeli ateşi becerememişti. Ben kurtulmuştum. Barakaların önüne geldiğimde Necdet Horasan, Oğuz Barut, Muzaffer Özalp ile diğer arkadaşlarım boynuma sarılıp geçmiş olsun derlerken onlara barakaların gerisinde yükselen alevleri gösterdim. O anda hep birlikte ilk ve son olarak gerçek bir hava çarpışmasına şahit olmanın dehşetini yaşadık. Sevgili arkadaşımızla kıymetli hocamızı kaybetmenin acısını paylaştık."

    DİĞER KAZALAR VE ŞEHİTLERİMİZ

    Daha bir aylık süre geçmeden Cronwell’deki Türk grup, meslektaşlarından birini daha kaybederek bir kez daha sarsılır. Tğm. Ömer Sümercan, uçtuğu Oxford tipi uçağın motorları durup yere çakılması sonucu hayatını kaybeder. 10 Kasım günü, bu kez daha tecrübeli bir pilotun başına felaket getirir. 5’inci dönem tekâmül kursu’nda öğrenci olan Tğm. Hüdai Toros, eğitim uçuşu için Cronwell’den Spitfire W3456 uçağıyla havalanır ve uçuş sırasında göz kararması sebebiyle hava alanı sınırına yakın bir mesafede bulunan Heath Farm’da yere çakılarak hayatını kaybeder. O da, Brookwood’da toprağa verilir.

    Bu olayın üzerinden yaklaşık bir yıl geçmişti ki, başka bir ölümcül kaza meydana gelir. 10 Ağustos 1944’te Welby’de düşen Miles Master tipindeki uçak, Tğm. Mustafa Görez’in hayatına mal olur. Bir diğer havacı, Tğm. Fethi Nejat Ang, yine bir Miles Master uçağıyla gece uçuşunu tamamlayıp saat 02:00 civarındaki iniş denemesinde yüksek kalır ve Caythorpe yakınlarında düşer. Kazada ölen Tğm. Ang, 27 Eylül 1944’de defnedilir.

    21 yaşındaki Tğm. Emin Dönmez ise 25 Ekim 1944 tarihinde, eğitim uçuşu sırasında kullandığı Spitfire uçağının düşmesi sonucu hayatını kaybeder. Tğm. Dönmez de diğer arkadaşları gibi Brookwood mezarlığına defnedilir.

    11 PİLOT ŞEHİT OLDU

    Cevat Tuna, 14 pilot arkadaşından birini tren diğerini de bisiklet kazasında kaybettiklerini hatırlatarak, uçuş eğitimi gören 300'e yakın pilot içinde 11 pilotun şehit olmasının normal olduğunu kaydediyor. Türk pilotlarının personel dosyalarının 'Top Secret' olarak değerlendirilmesinin ise stratejik istihbaratın biyografik istihbarat konusu ile ilgili olabileceği tahminini yürüten Tuna, "Bu değerlendirmenin, casusluk iddiaları ile hiçbir ilgisi olduğunu sanmıyorum. Uçuş eğitimi için gönderilen Türk pilotları ne İngiltere adına çarpıştılar ne Alman casusuydu. Onlar Türk semalarını korumak maksadıyla iyi yetişmiş bir pilot olmak için orada bulunuyorlardı" diye görüşlerini ortaya koyuyor.

    1990'DA MEZARLIK YAPILDI

    Türk Hava Kuvvetlerini, eğitim bakımından da çağdaşlarının seviyesine çıkarmak amacıyla, İkinci Dünya Savaşı yıllarında pilotaj eğitimi için İngiltere’ye gönderilen ve oradaki eğitimleri sırasında yaşamlarını kaybederek şehit olan bu vatan evlatları için defnedildikleri yerde, 1990’lı yıllarda düzenleme yapılarak "Türk Hava Şehitliği" oluşturulmuştur. Londra’ya 30 mil uzaklıkta olan Brookwood’daki İngiliz askerî mezarlığı içinde yer alan Hava Şehitliği’miz gayet bakımlı olup, güzelce biçilmiş çit bitkileriyle çevrelenmiştir.

    Brookwood Türk Hava Şehitliği’nde, 15 Hava subayımızın kabri bulunmaktadır. Bunların 14’ü pilotaj eğitimi sırasında şehit olan 1941-1942 yılı Harp Okulu mezunu Havacı subaylar olup biri de 1836'da İngiltere’de görevli iken vefat eden Teğmen Arif Bey’dir. Aslında Tğm. Arif Bey, vefat ettiğinde Woolvich şehrinin mezarlığına defnedilmiş, daha sonra ise kabri anılan şehitliğe nakledilmiştir.

    İNGİLTERE'DEKİ ŞEHİTLERİMİZ

    1. Hv.Tğm. Nizamettin Şengün 18/19 Eylül 1942 Talim uçuşunda düşerek,
    2. Hv.Tğm. Ali Aksu 21 Ocak 1943 Havada çarpışarak,
    3. Hv.Tğm. İbrahim Oray 25 Mart 1943 Tren kazasında,
    4. Hv.Tğm. Saim Parlak 17 Temmuz 1943 Tayyaresiyle düşerek,
    5. Hv.Tğm. Esat Şaşmaz 23 Ağustos 1943 Tayyaresiyle düşerek,
    6. Hv.Tğm. Hakkı Akarçay 3/4 Eylül 1943 Gece uçuşu esnasında bir Alman tayyaresinin hücumuna uğramış ve düşmüştür.
    7. Hv.Tğm. Ömer Sümercan 21 Eylül 1943 Tayyaresiyle düşerek,
    8. Hv.Tğm. Kemal Gülçeken 10 Ocak 1944 Tayyaresiyle düşerek,
    9. Hv.Tğm. Mustafa Görez 4 Ağustos 1944 Tayyaresiyle düşerek,
    10. Hv.Tğm. Fethi Ang 24 Eylül 1944 Tayyaresiyle düşerek,
    11. Hv.Tğm. Emin Dönmez 25 Ekim 1944 Tayyaresiyle düşerek,
    12. Hv.Tğm. Hüdai Toros 10 Kasım 1944 Tayyaresiyle düşerek,
    13. Hv.Tğm. Abdullah Ay 4 Nisan 1945 Trafik kazasında,
    14. Hv.Tğm. Reşit Nalbant 17 Ağustos 1942 Talim uçuşunda düşerek,

    Kaynak. Hava Kuvvetleri Komutanlığı, Cevat TUNA anıları, Sinan Arktkn
    NOT: Şehitlikte ayrıca 17 Şubat 1959 tarihinde Başbakan Adnan Menderes'in de içinde olduğu, Londra Gatwick Havalimanı'na inerken düşen THY uçağında şehit olan Türk havacıları içinde bir kitabe bulunmaktadır. Ancak şehit THY personeli Türkiye'de defnedilmiştir. Şehit olan THY personeli:
    Abdullah Parla: THY Genel Müdürü
    Münir Özbek: Kaptan Pilot
    Sabri Kazmaoğlu: İkinci Pilot
    Lütfi Biberoğlu: İkinci Pilot
    Gönül Uygur: Kabin Memuru
    Gündüz Tezel: Telsiz Operatörü
    İngiltere'de bir Türk Hava Şehitliği! İkinci Dünya Savaşı sırasında Hava Kuvvetleri'nin önemi hızla artmıştı. Sağlık sorunu olmayan ve istekli Kara Harp Okulu öğrencilerinden seçilenler, eğitim alıp yetişmesi için yurtdışına gönderilmelerine karar verilmişti. Emekli Tümgeneral Cevat Tuna'nın yazdığı kitap, İngiltere'de uçuş eğitimi gören Türk pilotlarını anlatıyordu... Cevat Tuna'nın satırlarında şu bilgiler vardı... "İkinci Dünya Savaşı devam ederken 1941-1945 arasında 1941 yılının A ve B dönemi mezunları, 1942 mezunlarının tamamı ve 1943 yılı mezunlarının yarısı İngiltere'ye iki yıl süren uçuş eğitimi için gönderildi. Eğitimleri tamamladıktan sonra Türkiye'ye geri döndüler. 1943 mezunu hava subaylarının diğer yarısı ise uçuş eğitimlerini Amerika'da yaptılar" 19 Ekim 1939’da İngiltere ve Fransa, Türkiye ile ittifak anlaşması imzalamış ve Türklerle yakınlaşmayı arttırmak için RAF, sadece Türk Hava Kuvvetleri öğrenci pilotlarını Cronwell’e kabul etmişti. Böylece Harp Okulunu bitiren 1941 devresinden seçilen 20 havacının, İngiltere’ye pilotaj eğitimine gönderilmesine karar verildi. REFAH ŞİLEBİ FACİASI 20 Hava subayı, 23 Haziran 1941 tarihinde Refah şilebi ile İskenderun’dan Mısır’ın İskenderiye limanına hareket ettiler. O tarihlerde Akdeniz Almanların kontrolünde olduğu için anılan personelin Mısır’a gönderilmesi, buradan da İngilizler tarafından İngiltere’ye götürülmesi kararlaştırılmıştı. Ancak hareketinden beş saat sonra Refah şilebi, torpillenmiş ve tarihe "Refah Faciası" olarak geçen bu olayda, içlerinde on altı Hava asteğmeni olmak üzere toplam 167 Türk askerî personeli hayatını kaybetmiştir. Bu olay Hava Kuvvetlerinin kararlılığını kırmamış ve 17 Mayıs 1942’de ilk grup 38’inci Eğitim Dönemi’ne katılmak üzere İngiltere’ye ulaşmıştı. Bunu diğer dönemler takip etmişti. Öğrenci pilotlar, Hurricane ve Spitfire tipi uçaklarda gelişme göstermeden önce, uçuş kariyerlerine daha sessiz Miles Master tipi uçaklarda başlamıştı. Uçuş kazaları sık görülmekteydi ve bunların çoğu genç Türk havacılar için ölümcül sonuçlar doğurmuştu. İLK ŞEHİT TEĞMEN REŞİT NALBANT 17 Ağustos 1942 tarihinde, 39’uncu Dönem Pilotaj Kursu’nda bulunan 22 yaşındaki Tğm. Reşit Nalbant, Airspeed Oxford tipi uçak ile RAF Cronwell’de inişe teşebbüs ederken düşmüş ve 17’nci Uçuş Eğitim Okulunda (17. Service Flying Training School) görev yapan ilk Türk öğrenci şehit pilot olmuştur. Tğm. Nalbant için Cronwell Üs’sünde, İngiliz ve 60 Türk subayın katıldığı özel bir cenaze töreni düzenlendi ve naaşı, Surrey Brookwood mezarlığının askerî bölümüne götürüldü. Bu olaydan sadece bir ay sonra, 19 Eylül 1942’de, uçuş eğitimi sırasında başka bir ölümcül olay meydana gelmiş ve 40’ıncı Dönem Kursundan Tğm. N. Şengün, Miles Master tipi uçağı ile dalıştan çıkarken, Barkston Heath iniş sahasına düşmüştür. Öğrenci Plt.Tğm. S.Parlak 18 Temmuz 1943’de Grantham yakınlarındaki Belvoir Castle’ın kuzeyinde alçaktan uçarken, uçağı (Miles Master III) enerji nakil hatlarına takıldı ve Woolsthorpe yerleşim yeri civarına düştü. Olayı soruşturmak üzere bir heyet oluşturuldu. Tğm. Parlak da, askerî bir töreni takiben Brookwood’a defnedildi. 23 Ağustos 1942’de, bu kez 48’inci dönemde olan Tğm. Esat Şaşmaz, Hava alanının üç mil kuzeybatısındaki Ashby de La Launde’da, Miles Master tipi uçağı ile yere çakılmış ve daha henüz yirmi yaşındayken şehit olmuştur. Tğm. Şaşmaz’ın cenazesi önce Cronwell’e getirildi ve o da diğer arkadaşları gibi Brookwood’a defnedildi. Kuzey Lincolnshire’daki Caistor’da bulunan çimenlik alan, o tarihlerde RAF Cranwell Üssü tarafından emercensi pist olarak kullanılıyordu. 4 Eylül 1942’de Tğm. Hakkı Akarçay, öğretmen pilot İngiliz subayı l.F. Chapman’la birlikte, Master W9017 numaralı uçakla bu meydanda havalanmış, ancak kalkıştan sadece birkaç dakika sonra bir düşman taarruz uçağı tarafından saldırıya uğramıştır. Saldırı sonucu düşürülen uçakta, her iki pilot da hayatını kaybeder. Tğm. Akarçay’ın naaşı, Brookwood’a defnedilir. Cevat Tuna, istihbarat sistemi içinde yetişmemiş tecrübesiz personelin casus olarak kullanılmasının ne Almanya'ya ne de İngiltere'ye fayda sağlayacağına dikkat çekerek, "Bu bilgi ve tecrübeden mahrum olmaları sebebiyle Türk pilotların casus olarak kullanılmaları düşünülemez. Esasında askeri ve politik kademelerden hiç kimseye böyle bir görev de verilmemiştir. İngiltere'deki uçuş eğitimi, tamamıyla eğitim meydanlarında yapılmıştır. Savaş üslerine girişe müsaade edilmediği için bunların yalnız isimleri bilinirdi" diyor. TÜRK PİLOTUNU DÜŞÜREN ALMAN UÇAĞI Türk subayların İngiltere'de Almanya'ya karşı savaştıklarına dair iddia da Cevat Paşa tarafından reddediliyor. Mezar taşında "Bir Alman uçağı tarafından düşürülerek şehit oldu" ibaresi yazan Hava Teğmen Hakkı Akarçay'ın uçağının düşürülüş hikayesini Cevat Tuna şöyle anlatıyor: "1944 yılının 3-4 Eylül gecesi onun uçağından evvel kalkan uçaktaydım. Olayın gerçek görgü tanığıyım. Olay, İngiltere'nin kuzeyinde Hvll denilen yerdeki ufak çim eğitim meydanında olmuştur" Teğmen Akarçay'ın şehit olduğu gece Hvll'deki çimenli eğitim meydanında gece uçuşu yapmaya hazırlandığını anlatan Tuna, karartma ile telsiz susması olduğunu ve gecenin karanlığında meydanın hafif şekilde aydınlık olduğunu tasvir ediyor. Meydan turu, iniş ve kalkış çalışması yapmak için tek başına Master 2 uçağıyla piste giren Tuna, yeşil ışık (Aldis) ile kalkış müsaadesi alarak havalanır: "Tedbir olarak telsiz konuşması yasaktı. Telsiz susması olduğu için iniş ve kalkışlar kırmızı ve yeşil ışıkla idare edilmekteydi. Lüzumlu irtifayı alıp sola dönüşe başladığımda sağ kanadımın üzerinden geçen bir ışık huzmesi gördüm. Bir uçak çok yakın olarak üzerimden geçti. İlk önce bu uçağı İngiliz uçağı Beaufighter'a benzettim. Rüzgar altı bacağına döndüğümde 'Bana niye işaret fişeği attı?' diye düşünürken bunun bir Alman Junkers Ju88 olabileceğini ve beni düşürmek için çalıştığını anladım. Paniğe kapılmamıştım ama süratli olduğum halde hemen inişe geçtim. Ancak acele ettiğim için uçağı savurarak durdurabilmiştim. Bir kanadı yere eğik durumda durduğunda lastiğimin patladığını zannederek el frenini çekip yere atladım. O sırada İngiliz Filo komutanı arabasıyla yanıma geldi. 'Tuna ne oldu?' dedi. Havadakinin Alman uçağı olduğundan yeterince emin olmadığım için, 'Süratle geldim. Lastiğimin patladığını zannediyorum, onu kontrol ediyorum' dedim. Lastik patlamamıştı. Savrulma nedeniyle dikine çökük kalmıştı. Birlikte kanadı kaldırarak normal duruma getirdik. Ben kabine tırmanırken filo komutanı 'Tuna çabuk uçağını park yerine götür, havada 'Jerry' (Alman uçaklarına verilen takma ad) var' dedi. İşte o zaman heyecanlanmadım desem yalan söylemiş olurum. MÜTHİŞ BİR PATLAMA! Birden müthiş bir paniğe kapıldım ve uçağı götürüp park yerine bıraktım. Yere inip barakalara doğru giderken barakaların gerisinde müthiş bir patlama sesi duydum. Ardından gökyüzüne bir alev sütununun yükseldiğini gördüm. Bu alev, benden sonra kalkan Teğmen Akarçay ile İngiliz pilot eğitim hocasının uçağı olup rüzgar altı bacağında korsan Alman uçağı tarafından bir anlık ileri tetik çekişiyle vurulup düşürülmüştü. Her iki pilot da şehit olmuştu. Bana dönüş esnasında ateş ettiği için önlemeli ateşi becerememişti. Ben kurtulmuştum. Barakaların önüne geldiğimde Necdet Horasan, Oğuz Barut, Muzaffer Özalp ile diğer arkadaşlarım boynuma sarılıp geçmiş olsun derlerken onlara barakaların gerisinde yükselen alevleri gösterdim. O anda hep birlikte ilk ve son olarak gerçek bir hava çarpışmasına şahit olmanın dehşetini yaşadık. Sevgili arkadaşımızla kıymetli hocamızı kaybetmenin acısını paylaştık." DİĞER KAZALAR VE ŞEHİTLERİMİZ Daha bir aylık süre geçmeden Cronwell’deki Türk grup, meslektaşlarından birini daha kaybederek bir kez daha sarsılır. Tğm. Ömer Sümercan, uçtuğu Oxford tipi uçağın motorları durup yere çakılması sonucu hayatını kaybeder. 10 Kasım günü, bu kez daha tecrübeli bir pilotun başına felaket getirir. 5’inci dönem tekâmül kursu’nda öğrenci olan Tğm. Hüdai Toros, eğitim uçuşu için Cronwell’den Spitfire W3456 uçağıyla havalanır ve uçuş sırasında göz kararması sebebiyle hava alanı sınırına yakın bir mesafede bulunan Heath Farm’da yere çakılarak hayatını kaybeder. O da, Brookwood’da toprağa verilir. Bu olayın üzerinden yaklaşık bir yıl geçmişti ki, başka bir ölümcül kaza meydana gelir. 10 Ağustos 1944’te Welby’de düşen Miles Master tipindeki uçak, Tğm. Mustafa Görez’in hayatına mal olur. Bir diğer havacı, Tğm. Fethi Nejat Ang, yine bir Miles Master uçağıyla gece uçuşunu tamamlayıp saat 02:00 civarındaki iniş denemesinde yüksek kalır ve Caythorpe yakınlarında düşer. Kazada ölen Tğm. Ang, 27 Eylül 1944’de defnedilir. 21 yaşındaki Tğm. Emin Dönmez ise 25 Ekim 1944 tarihinde, eğitim uçuşu sırasında kullandığı Spitfire uçağının düşmesi sonucu hayatını kaybeder. Tğm. Dönmez de diğer arkadaşları gibi Brookwood mezarlığına defnedilir. 11 PİLOT ŞEHİT OLDU Cevat Tuna, 14 pilot arkadaşından birini tren diğerini de bisiklet kazasında kaybettiklerini hatırlatarak, uçuş eğitimi gören 300'e yakın pilot içinde 11 pilotun şehit olmasının normal olduğunu kaydediyor. Türk pilotlarının personel dosyalarının 'Top Secret' olarak değerlendirilmesinin ise stratejik istihbaratın biyografik istihbarat konusu ile ilgili olabileceği tahminini yürüten Tuna, "Bu değerlendirmenin, casusluk iddiaları ile hiçbir ilgisi olduğunu sanmıyorum. Uçuş eğitimi için gönderilen Türk pilotları ne İngiltere adına çarpıştılar ne Alman casusuydu. Onlar Türk semalarını korumak maksadıyla iyi yetişmiş bir pilot olmak için orada bulunuyorlardı" diye görüşlerini ortaya koyuyor. 1990'DA MEZARLIK YAPILDI Türk Hava Kuvvetlerini, eğitim bakımından da çağdaşlarının seviyesine çıkarmak amacıyla, İkinci Dünya Savaşı yıllarında pilotaj eğitimi için İngiltere’ye gönderilen ve oradaki eğitimleri sırasında yaşamlarını kaybederek şehit olan bu vatan evlatları için defnedildikleri yerde, 1990’lı yıllarda düzenleme yapılarak "Türk Hava Şehitliği" oluşturulmuştur. Londra’ya 30 mil uzaklıkta olan Brookwood’daki İngiliz askerî mezarlığı içinde yer alan Hava Şehitliği’miz gayet bakımlı olup, güzelce biçilmiş çit bitkileriyle çevrelenmiştir. Brookwood Türk Hava Şehitliği’nde, 15 Hava subayımızın kabri bulunmaktadır. Bunların 14’ü pilotaj eğitimi sırasında şehit olan 1941-1942 yılı Harp Okulu mezunu Havacı subaylar olup biri de 1836'da İngiltere’de görevli iken vefat eden Teğmen Arif Bey’dir. Aslında Tğm. Arif Bey, vefat ettiğinde Woolvich şehrinin mezarlığına defnedilmiş, daha sonra ise kabri anılan şehitliğe nakledilmiştir. İNGİLTERE'DEKİ ŞEHİTLERİMİZ 1. Hv.Tğm. Nizamettin Şengün 18/19 Eylül 1942 Talim uçuşunda düşerek, 2. Hv.Tğm. Ali Aksu 21 Ocak 1943 Havada çarpışarak, 3. Hv.Tğm. İbrahim Oray 25 Mart 1943 Tren kazasında, 4. Hv.Tğm. Saim Parlak 17 Temmuz 1943 Tayyaresiyle düşerek, 5. Hv.Tğm. Esat Şaşmaz 23 Ağustos 1943 Tayyaresiyle düşerek, 6. Hv.Tğm. Hakkı Akarçay 3/4 Eylül 1943 Gece uçuşu esnasında bir Alman tayyaresinin hücumuna uğramış ve düşmüştür. 7. Hv.Tğm. Ömer Sümercan 21 Eylül 1943 Tayyaresiyle düşerek, 8. Hv.Tğm. Kemal Gülçeken 10 Ocak 1944 Tayyaresiyle düşerek, 9. Hv.Tğm. Mustafa Görez 4 Ağustos 1944 Tayyaresiyle düşerek, 10. Hv.Tğm. Fethi Ang 24 Eylül 1944 Tayyaresiyle düşerek, 11. Hv.Tğm. Emin Dönmez 25 Ekim 1944 Tayyaresiyle düşerek, 12. Hv.Tğm. Hüdai Toros 10 Kasım 1944 Tayyaresiyle düşerek, 13. Hv.Tğm. Abdullah Ay 4 Nisan 1945 Trafik kazasında, 14. Hv.Tğm. Reşit Nalbant 17 Ağustos 1942 Talim uçuşunda düşerek, Kaynak. Hava Kuvvetleri Komutanlığı, Cevat TUNA anıları, Sinan Arktkn NOT: Şehitlikte ayrıca 17 Şubat 1959 tarihinde Başbakan Adnan Menderes'in de içinde olduğu, Londra Gatwick Havalimanı'na inerken düşen THY uçağında şehit olan Türk havacıları içinde bir kitabe bulunmaktadır. Ancak şehit THY personeli Türkiye'de defnedilmiştir. Şehit olan THY personeli: Abdullah Parla: THY Genel Müdürü Münir Özbek: Kaptan Pilot Sabri Kazmaoğlu: İkinci Pilot Lütfi Biberoğlu: İkinci Pilot Gönül Uygur: Kabin Memuru Gündüz Tezel: Telsiz Operatörü
    0 Σχόλια 0 Μοιράστηκε
  • AVRUPA VE ARAP BİLİMİ
    Hazırlayan: Bilhan Akkaya
    İngiliz Oxford Üniversitesi; Arapça kitaplar getiriyor ve her sayfasını İngilizce'ye çeviriyor, örneğin bu Arapça kitabı (Astronomik Tablolar) 1648 yılında çevirtti.

    Avrupa Rönesansı; Arap Altın Çağı başarılarıyla başladı dersek, yanılmış olmayız.
    Avrupalılar; Arap ülkelerinden getirdiği Arapça kitapları bolca çoğalttı. Avrupa'da; Arapçayı bilim dili seçtiler ve dersleri Arapça okuttular. Müslüman İspanya'nın Orta Çağ'daki bu rolünü küçümsememeliyiz.

    Avrupalı entelektüeller akıcı bir şekilde Arapça konuşuyordu çünkü Arap dili; medeniyete, kültüre ve ilerlemeye açılan pencereydi olarak kabul ediliyordu.

    Oxford Üniversitesi'nin aldığı ve her sayfasını çevirdiği bu kitap; bilim adamı Muhammed Tariq al-Taymouri tarafından 1437 yılında yazılan kitabı Astronomik Tablolar’dır.

    Çevirileri denetleyenlere gelince, John Bainbridge ve John Graves’ti. Kitap; Henry Hall Press'te basıldı.

    Kitap; Avrupa'nın yeniden doğuşunun ve ilerlemesinin, Araplar’dan aldıkları bilimsel yayınlardan kaynaklandığını doğrulamaktadır. Avrupa müzeleri; Arapça kaynak kitapla doludur.
    Kaynak: Tarihçi Tamer Al-Zaghary
    AVRUPA VE ARAP BİLİMİ 🧬 Hazırlayan: Bilhan Akkaya İngiliz Oxford Üniversitesi; Arapça kitaplar getiriyor ve her sayfasını İngilizce'ye çeviriyor, örneğin bu Arapça kitabı (Astronomik Tablolar) 1648 yılında çevirtti. Avrupa Rönesansı; Arap Altın Çağı başarılarıyla başladı dersek, yanılmış olmayız. Avrupalılar; Arap ülkelerinden getirdiği Arapça kitapları bolca çoğalttı. Avrupa'da; Arapçayı bilim dili seçtiler ve dersleri Arapça okuttular. Müslüman İspanya'nın Orta Çağ'daki bu rolünü küçümsememeliyiz. Avrupalı entelektüeller akıcı bir şekilde Arapça konuşuyordu çünkü Arap dili; medeniyete, kültüre ve ilerlemeye açılan pencereydi olarak kabul ediliyordu. Oxford Üniversitesi'nin aldığı ve her sayfasını çevirdiği bu kitap; bilim adamı Muhammed Tariq al-Taymouri tarafından 1437 yılında yazılan kitabı Astronomik Tablolar’dır. Çevirileri denetleyenlere gelince, John Bainbridge ve John Graves’ti. Kitap; Henry Hall Press'te basıldı. Kitap; Avrupa'nın yeniden doğuşunun ve ilerlemesinin, Araplar’dan aldıkları bilimsel yayınlardan kaynaklandığını doğrulamaktadır. Avrupa müzeleri; Arapça kaynak kitapla doludur. Kaynak: Tarihçi Tamer Al-Zaghary
    0 Σχόλια 0 Μοιράστηκε
  • HARRAN KAPlSI. Şanlıurfa'nın günümüze ulaşan en eski kapısı.
    "Bab el-Harran" olarak da bilinen kapının güneye bakan yüzünde, sağda, V. yüzyılın başlarına ait Grekçe yazıt par­ çaları gözüken duvar kalıntıları mevcuttur. Beş satırdan olu­şan yazıtın az bir kısmı okunabilmiş olup tercümesi şöyledir:
    "....... Roma tarafından ...... kuvvet ...... imparator1ar ve krallar ....... yılında ......"
    Kapının kuzeye bakan cephesinde ise, oldukça uzun bir Arapça kitabe dikkati çeker. Kitabede tarih verilmemiştir. Kitabenin günümüz diliyle karşılığı şudur:
    " Efendimiz, sultan, melik, muzaffer, alim, adaletli, desteklenmiş ve muzaffer olan, din ve dünyanın yıldızı, fetih­lerin babası, Şah Gazi b. Sultan Melik, adaletli, Allah'ın rah­metine muhtaç olan Ebu Bekir b. Eyyub'un vilayette yaptır­dığı imaretlerden. Devleti muzaffer olan, adaletli eş-Şibli'dir."
    Kitabeden anladığımıza göre; bu bölüm yani kitabenin bulunduğu Harran Kapısının kuzey cephesi, EyyCıbi sultan­larından el- Melik'ül Muzaffer Şah(abeddin) Gazi EbCıbekr b. Eyyub tarafından yaptırılmıştır.
    Şahabeddin Gazi, ei-Melik'ül Adil tarafından 1218 yılın­da Urfa ve Suruç valiliğine getirilmiş ve bu görevde 1 222 yılı­na kadar kalmıştır. 1220-1244 yılları arasında ise, Meyyafârıkin(Silvan)
    Eyyyübi sultanlığını yapmıştır. Arapça kitabe­ de "Sultan" ve "Malik" lakaplarının geçmesine dayanarak,yu­ karıda bahsedilen kapı inşasının Şah(abeddin) Gazi'nin, Meyyafarıkln (Silvan) sultanlığı döneminde yapılmış olduğu tahmin edilebilir.
    Kitabenin alt bölümlerinde, girişin sağ ve sol üst kısım­ larında, boyunlarından zincirli birer aslanı tutan bir kişiyi gösteren kabartma rölyef bulunur. 1927 Urfa Salnamesi'nin verdiği bilgiye göre, bu rölyeflerin yanında (aslında biraz alt­ larında olması gerek) Türkçede "Mülk, tek ve kahredici olan Allah'ındır." anlamına gelen Arapça birer yazı da mevcuttur.

    Kaynakça: J.B.Segal.1970. Edessa 'The Blessed City", Oxford, s.220 n.2; M.Karakaş.1986. Şanlıurfa KitAbeleri, Dal Yayıncılık, Ş.Urfa: 73; ibn-ül Esir.1 987. el-KAmil fit-TArih Tercümesi, tere. A.Ağırakça-A.Özaydın, istanbul, XII:, s. 310, 358; Anonim.1927.Urfa Hakkında TabiT, Coljratl, lçtimAT, lktisAdT, Tarihi, Müii<J Ma'lumAtı CAmr SalnAme 1927, istanbul, s.70.
    HARRAN KAPlSI. Şanlıurfa'nın günümüze ulaşan en eski kapısı. "Bab el-Harran" olarak da bilinen kapının güneye bakan yüzünde, sağda, V. yüzyılın başlarına ait Grekçe yazıt par­ çaları gözüken duvar kalıntıları mevcuttur. Beş satırdan olu­şan yazıtın az bir kısmı okunabilmiş olup tercümesi şöyledir: "....... Roma tarafından ...... kuvvet ...... imparator1ar ve krallar ....... yılında ......" Kapının kuzeye bakan cephesinde ise, oldukça uzun bir Arapça kitabe dikkati çeker. Kitabede tarih verilmemiştir. Kitabenin günümüz diliyle karşılığı şudur: " Efendimiz, sultan, melik, muzaffer, alim, adaletli, desteklenmiş ve muzaffer olan, din ve dünyanın yıldızı, fetih­lerin babası, Şah Gazi b. Sultan Melik, adaletli, Allah'ın rah­metine muhtaç olan Ebu Bekir b. Eyyub'un vilayette yaptır­dığı imaretlerden. Devleti muzaffer olan, adaletli eş-Şibli'dir." Kitabeden anladığımıza göre; bu bölüm yani kitabenin bulunduğu Harran Kapısının kuzey cephesi, EyyCıbi sultan­larından el- Melik'ül Muzaffer Şah(abeddin) Gazi EbCıbekr b. Eyyub tarafından yaptırılmıştır. Şahabeddin Gazi, ei-Melik'ül Adil tarafından 1218 yılın­da Urfa ve Suruç valiliğine getirilmiş ve bu görevde 1 222 yılı­na kadar kalmıştır. 1220-1244 yılları arasında ise, Meyyafârıkin(Silvan) Eyyyübi sultanlığını yapmıştır. Arapça kitabe­ de "Sultan" ve "Malik" lakaplarının geçmesine dayanarak,yu­ karıda bahsedilen kapı inşasının Şah(abeddin) Gazi'nin, Meyyafarıkln (Silvan) sultanlığı döneminde yapılmış olduğu tahmin edilebilir. Kitabenin alt bölümlerinde, girişin sağ ve sol üst kısım­ larında, boyunlarından zincirli birer aslanı tutan bir kişiyi gösteren kabartma rölyef bulunur. 1927 Urfa Salnamesi'nin verdiği bilgiye göre, bu rölyeflerin yanında (aslında biraz alt­ larında olması gerek) Türkçede "Mülk, tek ve kahredici olan Allah'ındır." anlamına gelen Arapça birer yazı da mevcuttur. Kaynakça: J.B.Segal.1970. Edessa 'The Blessed City", Oxford, s.220 n.2; M.Karakaş.1986. Şanlıurfa KitAbeleri, Dal Yayıncılık, Ş.Urfa: 73; ibn-ül Esir.1 987. el-KAmil fit-TArih Tercümesi, tere. A.Ağırakça-A.Özaydın, istanbul, XII:, s. 310, 358; Anonim.1927.Urfa Hakkında TabiT, Coljratl, lçtimAT, lktisAdT, Tarihi, Müii<J Ma'lumAtı CAmr SalnAme 1927, istanbul, s.70.
    0 Σχόλια 0 Μοιράστηκε
  • For the first time, Oxford Street in London is decorated for the arrival of Ramadan!

    #Ramadan
    For the first time, Oxford Street in London is decorated for the arrival of Ramadan! #Ramadan
    0 Σχόλια 0 Μοιράστηκε
  • The Gallipoli conflict was a military campaign in the First World War that took place on Gallipoli peninsula, from 19 February 1915 to 9 January 1916. The Entente powers, Britain, France and the Russian Empire, sought to fully dismantle Ottoman Caliphate by taking over its capital city of Istanbul (Constantinople). The Allied forces-comprised of mega industrial empires such as Britain and Russia-expected a rather swift victory against the war-torn Ottoman state which lacked the manpower and technology.

    To the surprise of the Allied, Ottoman state gave a phenomenal resistance during the entire conflict which lasted a little over 10 months. It is a fact that Allied command underestimated the courage of Ottoman Islamic military which included Muslim troops from various races like Arabs, Turks, Kurds, Balkans etc. When faced with an existential crisis, the entire Ottoman citizens and troops became united under the Islamic Flag of the Khilafah and to defend their homeland from the infidels. We should all be aware of this reality since many dirty Kemalist propogandists disguised under the profession of historians are trying to portray Gallipoli only as a "Turkish" victory which is a huge myth. In fact, around 30% of the entire Ottoman military conscripts were Arab Muslims who served the Islamic state with endless bravery and fought with distinction at all the military fronts in WW1.

    The Ottoman forces foiled multiple organised attempts of the Allied navy to infiltrate through the Dardanelles using amphibious landings. In the process Ottomans gave 56,643 thousand martyrs and over 90,000 troops wounded. The Allied forces suffered over 56,000 casualties as well which shows the scale and intensity of the warfare experienced in the whole conflict. We present our Salute to Ottoman Ghazis and the Shahuda (Martyrs) who sacrificed their future for the safety of the Muslim Ummah. May Jenab e Haqq Allah Azzawajal illumine their graves and May they be admitted into Jannah ul Firdous in the neighbourhood of the King of all the Prophets, Sayyidina Muhammad ﷺ.

    The Ottoman victory at Gallipoli represents the collective victory of Islamdom over the infidels of the Allied group. We all should remember this glorious triumph as a point of unity and strength irrespective of modern nationalities since the Faithful have an ancient union

    I would also like to pay special tribute to Mehmed Esad Pasha Hazretleri who was the main Ottoman Commander in Gallipoli war and the mastermind behind the brilliant defense strategy employed by the Ottoman military. It is a pity that the credit for Gallipoli victory is falsely given to Kemal Pasha (later Atatürk) when in reality he was simply a junior officer and had no role in formulation of strategy. This is also another form of ridiculous Kemalist rewriting of history which needs to be refuted.

    The glorious Ottoman victory in Gallipoli sent shock waves around Europe and Britain. The British leadership was faced with a huge crisis as they had never imagined such a defeat. So, after a bitter clash Winston Churchill was finally demoted from the position of First Lord of the Admiralty. Following the failure of Gallipoli expedition, Sir Ian Hamilton, commander of the MEF, was recalled to London in October 1915, which ended his military career. Opposition from New Zealand and Australia grew strongly due to them receiving highest casualties in Gallipoli conflict and thus this episode also paved the way for independence of New Zealand and Australia from the British Empire.

    Main sources:

    Ottoman Empire lecture series by Professor Kenneth W Harl (Phd historian from Yale university USA and an expert on Ottoman history)

    Broadbent, Harvey (2005). Gallipoli: The Fatal Shore. Camberwell, VIC: Viking/Penguin.

    Holmes, Richard, ed. (2001). The Oxford Companion to Military History. Oxford: Oxford University Press.
    The Gallipoli conflict was a military campaign in the First World War that took place on Gallipoli peninsula, from 19 February 1915 to 9 January 1916. The Entente powers, Britain, France and the Russian Empire, sought to fully dismantle Ottoman Caliphate by taking over its capital city of Istanbul (Constantinople). The Allied forces-comprised of mega industrial empires such as Britain and Russia-expected a rather swift victory against the war-torn Ottoman state which lacked the manpower and technology. To the surprise of the Allied, Ottoman state gave a phenomenal resistance during the entire conflict which lasted a little over 10 months. It is a fact that Allied command underestimated the courage of Ottoman Islamic military which included Muslim troops from various races like Arabs, Turks, Kurds, Balkans etc. When faced with an existential crisis, the entire Ottoman citizens and troops became united under the Islamic Flag of the Khilafah and to defend their homeland from the infidels. We should all be aware of this reality since many dirty Kemalist propogandists disguised under the profession of historians are trying to portray Gallipoli only as a "Turkish" victory which is a huge myth. In fact, around 30% of the entire Ottoman military conscripts were Arab Muslims who served the Islamic state with endless bravery and fought with distinction at all the military fronts in WW1. The Ottoman forces foiled multiple organised attempts of the Allied navy to infiltrate through the Dardanelles using amphibious landings. In the process Ottomans gave 56,643 thousand martyrs and over 90,000 troops wounded. The Allied forces suffered over 56,000 casualties as well which shows the scale and intensity of the warfare experienced in the whole conflict. We present our Salute to Ottoman Ghazis and the Shahuda (Martyrs) who sacrificed their future for the safety of the Muslim Ummah. May Jenab e Haqq Allah Azzawajal illumine their graves and May they be admitted into Jannah ul Firdous in the neighbourhood of the King of all the Prophets, Sayyidina Muhammad ﷺ. The Ottoman victory at Gallipoli represents the collective victory of Islamdom over the infidels of the Allied group. We all should remember this glorious triumph as a point of unity and strength irrespective of modern nationalities since the Faithful have an ancient union ❤️ I would also like to pay special tribute to Mehmed Esad Pasha Hazretleri who was the main Ottoman Commander in Gallipoli war and the mastermind behind the brilliant defense strategy employed by the Ottoman military. It is a pity that the credit for Gallipoli victory is falsely given to Kemal Pasha (later Atatürk) when in reality he was simply a junior officer and had no role in formulation of strategy. This is also another form of ridiculous Kemalist rewriting of history which needs to be refuted. The glorious Ottoman victory in Gallipoli sent shock waves around Europe and Britain. The British leadership was faced with a huge crisis as they had never imagined such a defeat. So, after a bitter clash Winston Churchill was finally demoted from the position of First Lord of the Admiralty. Following the failure of Gallipoli expedition, Sir Ian Hamilton, commander of the MEF, was recalled to London in October 1915, which ended his military career. Opposition from New Zealand and Australia grew strongly due to them receiving highest casualties in Gallipoli conflict and thus this episode also paved the way for independence of New Zealand and Australia from the British Empire. Main sources: Ottoman Empire lecture series by Professor Kenneth W Harl (Phd historian from Yale university USA 🇺🇸 and an expert on Ottoman history) Broadbent, Harvey (2005). Gallipoli: The Fatal Shore. Camberwell, VIC: Viking/Penguin. Holmes, Richard, ed. (2001). The Oxford Companion to Military History. Oxford: Oxford University Press.
    0 Σχόλια 0 Μοιράστηκε
  • #Mashallah
    The world's first niqabi student to be admitted to the University of Oxford in its 900+ year history, a British niqabi sister, graduated with a Distinction in the Bachelor of Civil Law Master's degree in 2021.

    #History #oxford #muslimgirl #Islam #Hijab
    #Mashallah The world's first niqabi student to be admitted to the University of Oxford in its 900+ year history, a British niqabi sister, graduated with a Distinction in the Bachelor of Civil Law Master's degree in 2021. #History #oxford #muslimgirl #Islam #Hijab
    0 Σχόλια 0 Μοιράστηκε
  • II. Yüzyılda yaşayan URFALI Filozof, Şair ve Müzisyen Bardaysan
    Bardaysan'ın "Ülkelerin Kanunları Kitabı"ndan bir örnek:
    "Eğer sen, daha yaşlı insanlardan faydalı birşey öğrenmek istiyorsan........, ama (sen) öğrenmeyi (istiyorsan) onlardan birşey istemek sana fayda sağlamaz, ama onu istediğine dair ne kadar istekli ve arzulu olduğunu onlara inandırmak zorundasın
    .......... ne istediğini sormayı bilmek güzel bir şeydir.
    İnsanlar yapmaya muktedir oldukları hiçbir şey yoktur ki, onu yapmaya muktedir olmasın
    .......... bizler taş gibi ağır birşeyi veya keresteleri veya diğer şeyleri taşımaya muktedir değiliz-bu ağırlıklar sadece beden gücüy-le yapılabilen şeylerdir-veya kaleler inşa etmek, şehirler tesis etmek, bu şeyleri sadece krallar yapabilirler veya dümenli gemileri yürütmek-dümenin nasıl kullanılacağını sadece gemiciler bilir-veya toprağı ölçmek ve bölmek işini yapmak-sadece arazi mühendisleri bilir ........... fakat biz, tanrının cömertliğine dayanarak herhangi bir insana, ruhu zevkle yapabileceği işlere, seve seve emirler vermişiz.
    İyilik yapmak, kendini kötülükten sakınmaktan daha kolaydır. insanın yaratılışında iyilik vardır, bu nedenle insan iyilik yaptığında sevinir, ama kötülük düşman hareketedir ve insan kötülük yaptığında böylesine çirkin işler yaptığından dolayı üzülür ve tabiatında bozulmalar görülür.
    ............, hayvanın yaratılışı itibariyle aslan et yer ve neticede bütün aslanlar et yiyicidir...... arı taşıyarak kendine bal yapar ve netice itibariyle bütün arılar bal yaparlar. Ve karınca yaz boyunca, onu kışın beslenmesinde kullanmak üzere kendi kendine erzak taşır ve netice itibariyle tüm karıncalar aynı şeyi yapar
    ........ Ama insanlar bu tarzda yaratılmadılar; fakat insanoğlu bedensel işlevinde, tabiatiyle hayvanlar gibi, bir davranışa girdi ve insanlar tıpkı hayvanların yaratılışı gibi akıllarına geleni, hür bir insan gibi ve tanrının sahip olduğu güç ve bir kopyası gibi yaptılar ...........Tanrı dilediğinde herşey bir engele uğramaksızın olabilir, onun büyüklüğüne ve kutsallığına karşı koyabile-cek hiçbir şey bulunmaz ............Dünyanın yeni oluşumunda, tüm kötü hareketler duracak ve tüm isyanların sonu gelmiş olacak ve ahmak inancı kabullenecek ve eksiklikler tamamlanacak"
    II. Yüzyılda yaşayan URFALI Filozof, Şair ve Müzisyen BARDAYSAN, MÜNBİÇ (MENBİC)’te EĞİTİM almıştı.
    Şanlıurfa musiki tarihinde söz edilecek en eski şahsiyetlerden biri 154-222 tarihleri arasında yaşayan Bardaysan’dır. Bardaysan’ın ailesi Erbil’den Urfa'ya gelip yerleşmiştir. Daysan Nehri (Sonraları ismi Karakoyun olan) kenarında (Bugünkü Haleplibahçe) doğduğundan Bardaysan (Daysan'ın oğlu) lakabıyla ünlenmiştir.
    Putperest olup Bereket Tanrıçası Atargatis'e tapınan Bardaysan, ilk eğitimini Suruç ile Halep arasındaki ana tanrıça Atargatis tapınağının kenti Menbic (Antik dönemdeki ismi Hierapolis/Kutsal Kent) şehrinde almış ve daha sonra Urfa’da Edessa Sarayında VIII. Ma’nu’nun oğlu Abgar ile birlikte eğitim almıştır.
    Büyük bir din filozofu, büyük bir bir şair ve iyi bir sporcu da olan Bardaysan, okçulukta, nişancılıkta ve binicilikte de hüneri ile tanınmıştır. Müziğe de düşkün olup, dünyaya gelen oğlunun adını “Ahenk” manasına gelen “Harmonius” koymuştur.
    Onun zamanında kiliselerde ayin müziği yapılmaya başlanmıştır. Bardaysan'ın dini ayin ile müziği birleştiren ilk fikir ve sanat adamı olduğu söylenir. O dönemde Urfa'daki musikinin, yeni doğmuş bulunan Hıristiyanlığı etkilediği anlaşılmaktadır. (J.B.Segal, “Edessa The Blessed City”, Oxford 1970)
    II. Yüzyılda yaşayan URFALI Filozof, Şair ve Müzisyen Bardaysan Bardaysan'ın "Ülkelerin Kanunları Kitabı"ndan bir örnek: "Eğer sen, daha yaşlı insanlardan faydalı birşey öğrenmek istiyorsan........, ama (sen) öğrenmeyi (istiyorsan) onlardan birşey istemek sana fayda sağlamaz, ama onu istediğine dair ne kadar istekli ve arzulu olduğunu onlara inandırmak zorundasın .......... ne istediğini sormayı bilmek güzel bir şeydir. İnsanlar yapmaya muktedir oldukları hiçbir şey yoktur ki, onu yapmaya muktedir olmasın .......... bizler taş gibi ağır birşeyi veya keresteleri veya diğer şeyleri taşımaya muktedir değiliz-bu ağırlıklar sadece beden gücüy-le yapılabilen şeylerdir-veya kaleler inşa etmek, şehirler tesis etmek, bu şeyleri sadece krallar yapabilirler veya dümenli gemileri yürütmek-dümenin nasıl kullanılacağını sadece gemiciler bilir-veya toprağı ölçmek ve bölmek işini yapmak-sadece arazi mühendisleri bilir ........... fakat biz, tanrının cömertliğine dayanarak herhangi bir insana, ruhu zevkle yapabileceği işlere, seve seve emirler vermişiz. İyilik yapmak, kendini kötülükten sakınmaktan daha kolaydır. insanın yaratılışında iyilik vardır, bu nedenle insan iyilik yaptığında sevinir, ama kötülük düşman hareketedir ve insan kötülük yaptığında böylesine çirkin işler yaptığından dolayı üzülür ve tabiatında bozulmalar görülür. ............, hayvanın yaratılışı itibariyle aslan et yer ve neticede bütün aslanlar et yiyicidir...... arı taşıyarak kendine bal yapar ve netice itibariyle bütün arılar bal yaparlar. Ve karınca yaz boyunca, onu kışın beslenmesinde kullanmak üzere kendi kendine erzak taşır ve netice itibariyle tüm karıncalar aynı şeyi yapar ........ Ama insanlar bu tarzda yaratılmadılar; fakat insanoğlu bedensel işlevinde, tabiatiyle hayvanlar gibi, bir davranışa girdi ve insanlar tıpkı hayvanların yaratılışı gibi akıllarına geleni, hür bir insan gibi ve tanrının sahip olduğu güç ve bir kopyası gibi yaptılar ...........Tanrı dilediğinde herşey bir engele uğramaksızın olabilir, onun büyüklüğüne ve kutsallığına karşı koyabile-cek hiçbir şey bulunmaz ............Dünyanın yeni oluşumunda, tüm kötü hareketler duracak ve tüm isyanların sonu gelmiş olacak ve ahmak inancı kabullenecek ve eksiklikler tamamlanacak" II. Yüzyılda yaşayan URFALI Filozof, Şair ve Müzisyen BARDAYSAN, MÜNBİÇ (MENBİC)’te EĞİTİM almıştı. Şanlıurfa musiki tarihinde söz edilecek en eski şahsiyetlerden biri 154-222 tarihleri arasında yaşayan Bardaysan’dır. Bardaysan’ın ailesi Erbil’den Urfa'ya gelip yerleşmiştir. Daysan Nehri (Sonraları ismi Karakoyun olan) kenarında (Bugünkü Haleplibahçe) doğduğundan Bardaysan (Daysan'ın oğlu) lakabıyla ünlenmiştir. Putperest olup Bereket Tanrıçası Atargatis'e tapınan Bardaysan, ilk eğitimini Suruç ile Halep arasındaki ana tanrıça Atargatis tapınağının kenti Menbic (Antik dönemdeki ismi Hierapolis/Kutsal Kent) şehrinde almış ve daha sonra Urfa’da Edessa Sarayında VIII. Ma’nu’nun oğlu Abgar ile birlikte eğitim almıştır. Büyük bir din filozofu, büyük bir bir şair ve iyi bir sporcu da olan Bardaysan, okçulukta, nişancılıkta ve binicilikte de hüneri ile tanınmıştır. Müziğe de düşkün olup, dünyaya gelen oğlunun adını “Ahenk” manasına gelen “Harmonius” koymuştur. Onun zamanında kiliselerde ayin müziği yapılmaya başlanmıştır. Bardaysan'ın dini ayin ile müziği birleştiren ilk fikir ve sanat adamı olduğu söylenir. O dönemde Urfa'daki musikinin, yeni doğmuş bulunan Hıristiyanlığı etkilediği anlaşılmaktadır. (J.B.Segal, “Edessa The Blessed City”, Oxford 1970)
    0 Σχόλια 0 Μοιράστηκε