• Türkiye Hakkında Bilmeyebileceğiniz 15 İlginç Gerçek

    1. İstanbul, dünyada iki kıtayı kapsayan tek şehirdir: Avrupa ve Asya, Boğaz Boğazı ile bölünmüştür.
    2. Türkiye, bilinen en eski insan yerleşimlerinden biri olan Göbekli Tepe'ye ev sahipliği yapıyor. 11.000 yılı aşkın bir süre öncesine dayanan.
    3. Homeros'un *İlyada*'sından ünlü Truva antik kenti günümüz Türkiye'sinde yer alıyor.
    4. Ülke, Bizans İmparatorluğu'nun ve daha sonra Osmanlı İmparatorluğu'nun kalbiydi, her ikisi de zengin kültürel ve tarihi miraslar bıraktı.
    5. Türkiye, günümüz Noel Baba'sının ilham kaynağı olan Aziz Nikolas'ın doğum yeridir.
    6. Kapadokya bölgesi, eşsiz kaya oluşumları, yeraltı şehirleri ve sıcak hava balonu sürüşleriyle ünlüdür.
    7. Zengin lezzeti ve kalın tutarlılığı ile bilinen Türk kahvesi UNESCO tarafından soyut olmayan bir kültür mirası olarak kabul ediliyor.
    8. İstanbul'daki 1455 yılına dayanan Grand Çarşı, dünyanın en büyük ve en eski kapalı pazarlarından biri.
    9. Önce kilise, sonra cami, sonra müze, şimdi de yeniden cami olan Ayasofya, Türkiye’nin katmanlı tarihini simgeliyor.
    10. Türkiye, çoğu Nutella gibi ürünlerde kullanılan dünya fındığının %75'ini üretiyor.
    11. Türkçe’de “pamukkale” anlamına gelen Pamukkale, beyaz traverten teraslarından oluşan doğal termal havuzlara sahiptir.
    12. Nuh’un gemisinin indiğine inanılan Ararat Dağı, Türkiye’nin en yüksek zirvesi.
    13. Genellikle Hollanda ile ilişkili olan laleler Türkiye kökenli ve 16. yüzyılda Avrupa'ya tanıtıldı.
    14. Tatlı bir şekerleme olan Türk lokumu (*lokum*), 500 yılı aşkın süredir ülke mutfağının bir parçası.
    15. Efes'te yer alan antik Celsus Kütüphanesi, antik dünyanın en büyük kütüphanelerinden biriydi.
    Türkiye 🇹🇷 Hakkında Bilmeyebileceğiniz 15 İlginç Gerçek 1. İstanbul, dünyada iki kıtayı kapsayan tek şehirdir: Avrupa ve Asya, Boğaz Boğazı ile bölünmüştür. 2. Türkiye, bilinen en eski insan yerleşimlerinden biri olan Göbekli Tepe'ye ev sahipliği yapıyor. 11.000 yılı aşkın bir süre öncesine dayanan. 3. Homeros'un *İlyada*'sından ünlü Truva antik kenti günümüz Türkiye'sinde yer alıyor. 4. Ülke, Bizans İmparatorluğu'nun ve daha sonra Osmanlı İmparatorluğu'nun kalbiydi, her ikisi de zengin kültürel ve tarihi miraslar bıraktı. 5. Türkiye, günümüz Noel Baba'sının ilham kaynağı olan Aziz Nikolas'ın doğum yeridir. 6. Kapadokya bölgesi, eşsiz kaya oluşumları, yeraltı şehirleri ve sıcak hava balonu sürüşleriyle ünlüdür. 7. Zengin lezzeti ve kalın tutarlılığı ile bilinen Türk kahvesi UNESCO tarafından soyut olmayan bir kültür mirası olarak kabul ediliyor. 8. İstanbul'daki 1455 yılına dayanan Grand Çarşı, dünyanın en büyük ve en eski kapalı pazarlarından biri. 9. Önce kilise, sonra cami, sonra müze, şimdi de yeniden cami olan Ayasofya, Türkiye’nin katmanlı tarihini simgeliyor. 10. Türkiye, çoğu Nutella gibi ürünlerde kullanılan dünya fındığının %75'ini üretiyor. 11. Türkçe’de “pamukkale” anlamına gelen Pamukkale, beyaz traverten teraslarından oluşan doğal termal havuzlara sahiptir. 12. Nuh’un gemisinin indiğine inanılan Ararat Dağı, Türkiye’nin en yüksek zirvesi. 13. Genellikle Hollanda ile ilişkili olan laleler Türkiye kökenli ve 16. yüzyılda Avrupa'ya tanıtıldı. 14. Tatlı bir şekerleme olan Türk lokumu (*lokum*), 500 yılı aşkın süredir ülke mutfağının bir parçası. 15. Efes'te yer alan antik Celsus Kütüphanesi, antik dünyanın en büyük kütüphanelerinden biriydi.
    0 Commenti 0 condivisioni
  • Rabati Kalesi..
    Yüzyıllar boyunca Osmanlı Devleti'nin Kafkasya'daki en önemli müstahkem mevkilerinden biri olan Ahıska, daha sonra Çarlık Rusyası tarafından istila edildi. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra da Gürcistan topraklarında kaldı. Ahıska'nın ihtişamlı Rabati Kalesi hem dış görünüşüyle hem de iç yapısıyla Elhamra Sarayını hatırlatıyor.
    Ahıska..Rabati kalesi ve Ahmediyye camisi..Şehir 9.yy. da kral Tao nün oğlu Guaram Mampal tarafından kurulmuş.1590 da İstanbul antlaşmasıyla Osmanlıya geçmiş.1752 de Ahmediyye camisi inşa edilmiş.1829 da Edirne antlaşmasıyla Ruslara geçmiş.Kale içinde Kilise,Cami ve Sinagog birde minare var..
    Rabati Kalesi.. Yüzyıllar boyunca Osmanlı Devleti'nin Kafkasya'daki en önemli müstahkem mevkilerinden biri olan Ahıska, daha sonra Çarlık Rusyası tarafından istila edildi. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra da Gürcistan topraklarında kaldı. Ahıska'nın ihtişamlı Rabati Kalesi hem dış görünüşüyle hem de iç yapısıyla Elhamra Sarayını hatırlatıyor. Ahıska..Rabati kalesi ve Ahmediyye camisi..Şehir 9.yy. da kral Tao nün oğlu Guaram Mampal tarafından kurulmuş.1590 da İstanbul antlaşmasıyla Osmanlıya geçmiş.1752 de Ahmediyye camisi inşa edilmiş.1829 da Edirne antlaşmasıyla Ruslara geçmiş.Kale içinde Kilise,Cami ve Sinagog birde minare var..
    0 Commenti 0 condivisioni
  • Kimek-Kıpçak Konfederasyonu Kimek ve Kıpçakların oluşturduğu bir Orta Çağ Türk devletidir. 9. yüzyılın sonlarından 13. yüzyılın başlarındaki Moğol istilasına dek hüküm sürmüştür...Orta Asya boyları Uygur Kağanlığı'nın 840'ta dağılmasının ardından kendilerini bağımsız buldular. Türki Eymür, Bayındır ve Şivey Tatar boylarının bazı bölümleri büyük Kimek boylarına katıldı.

    Tatar boylarıda Kimek Konfederasyonu'nun üyeleriydi - bazıları zaten Kimek Hanlığı'nın ilk oluşumuna katılmıştı. Kıpçaklar kendi hanlıklarına sahip olmakla birlikte politik olarak Kimeklere bağlıydılar. Yönetici Kimek boyları çoğunlukla İrtiş kıyılarında yaşıyordu.

    Kuman-Kıpçak ülkesi Deşt-i Kıpçak olarak adlandırılmaya başlandı. El-Biruni, Oğuzların Kimek ülkesindeki otlaklıkları oldukça sık kullandığını belirtti.

    Kimek boylarının bazı klanları Hazar Denizi kıyıları boyunca oldukça sık hayvan yetiştiriciliği yapmaktaydı :"Şehnâme" bile bu Denizi "Kimek Denizi" olarak adlandırıyor.

    10. yüzyılda Kimek-Kıpçakların esas batı komşuları, o zamanlar en batıdaki Kıpçak klanlarının çok yakın temaslarda bulunduğu Başkurtlardı.

    Asya'nın kalbine hükmettiler, İpek Yolu'nun önemli bir merkezi bölümünü kontrol ettiler ve Çin'den İran'a ve Avrupa'ya kadar İskitler ve Moğollar gibi dünyayı etkilediler.

    Kimek - kıpçak yönetimi tüm zamanların en büyük göçebe imparatorluklarından biri olarak görülebilir..

    10. yüzyılda Kıpçaklar Kağanlık içinde bağımsız hale geldiler (eğer ilk etapta bağımlı iseler) ve batıya doğru göç etmeye başladılar. Kimek Kağanlığı'nın iktidarının zirvesi, 12. yüzyılın sonlarına doğru Ilburi hükümdarlarının yönetimi altına girdi. 1183'te Kimekler Volga Bulgarları'na saldırdı ve 1152 ve 1197'de Harezm'i iki kez yağmaladılar.

    Kağanlığın Yıkılışı

    Kimek Kağanlığı, Tobol ve İrtiş nehirlerinden Hazar Denizi ve Seyhun'a kadar geniş bir bölgeyi hakimiyeti altına aldı.

    Kimek Kağanlığı'nın kuzey sınırı Sibirya taygası, doğu sınırı Altay Dağları, güney sınırı ise cansız bozkır Bet Pak'tı. Doğal olarak onları düşmanlarından koruyan bu sınırlar sayesinde Kimekler çatışmasız hüküm sürdüler.

    Komşuları Karluklar, Oğuzlar ve Kırgızlardı.

    Kimekler, Kıpçaklar, Oğuzlar, Peçenekler, Ugorlar ve çok etnikli Kimek Kağanlığı'nın diğer halkları ve etnik grupları barış ve refah içinde yaşadılar.

    Kimekler, Kıpçaklar, Peçenekler ve Oğuzlar batıya, Ural, Volga, Don ve Dinyepr'in ötesine göç ederek Doğu Avrupa'nın etnik haritasını değiştirdiler. Güney Karluklar, Karahanlı devletine katıldı.

    Batı Sibirya'nın eski Volga Finleri ile birlikte İrtiş topraklarında önemli bir Kıpçak ve Kimek nüfusu kaldı.

    Daha sonra Sibirya Tatarlarını ve diğer Türk halklarını oluşturdular. Batıda Kıpçaklar, daha önce Oğuzların baskısı altındaki Peçeneklerin ve daha sonra da Oğuzların Kimek ve Kıpçakların baskısı altında izledikleri yolu izlediler.

    Volga, Don, Dinyester ve Dinyeper'i geçerek Tuna'ya ulaştılar.

    Kıpçaklar, Peçenekler ve Oğuzların geride kalan nüfusu birleşti.

    1054 yılı Rus vakayinameleri, Orta İrtiş ve Ob Kimekleri'in bir kolu olan Kıpçaklar tarafından itilen Oğuzların Kiev yakınlarında görüldüğünü kaydeder.

    Hitay göçebeleri, İrtiş'in batısındaki Kimek ve Kıpçak topraklarını işgal etti. Kağanlık bundan sonra geriledi ve Kimekler muhtemelen zaman zaman Kırgız ve Kara-Hitay baskısına maruz kaldı.

    11. – 12. yüzyıllarda Moğolca konuşan Nayman kabilesi, batıya doğru hareketinde Kimek-Kıpçakları Moğol Altayı ve Yukarı İrtiş'ten çıkardı.

    13. yüzyılda Kimek Kağanlığı'nın geriye kalan toprakları Moğollar tarafından fethedildi ve toprakları Cuci Ulus'a verildi.

    Moğolların kurduğu Kıpçak Hanlığı devletinde nüfusun önemli bir kısmı Kimek Kağanlığı topraklarındandı. Kimek lideri Baçman Han, Moğolların bölgeyi fethetmesinden sonra birkaç yıl boyunca direnişi sürdürdü.

    Kıpçakların Oğuz topraklarını ele geçirmesi, onları eski Kimek-Kıpçak bölgesindeki en güçlü duruma getirmişti. Bu olaylar sırasında Kimekler sadece siyasi hakimiyetlerini kaybetmedi aynı zamanda Kıpçaklara tabi olmuşlardır.

    Kimeklerin bir kısmı İrtiş’te kaldı, ikinci kısmı Orta Asya’da Türkistan bölgesine yerleşti. Üçüncü kısmı ise, Kıpçaklarla beraber batıya Güney Rus bozkırlarına doğru göç etti.

    Kıpçaklar Kimek devletinin mirasçısı olmuştur.

    Bilinen liderleri
    Alip Kara Uran
    Alip Derek
    İnalçuk
    Abarhan

    YAZI NETTEN ALINTIDIR

    Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler (trc. Ragıp Hulûsi), İstanbul 1927,

    Faruk Sümer, “Kimek”, İA, VI,

    Kumekov B. E. Gosudarstvo kimakov IKH-XIvv. po arabskim istoçnikam. Alma-Ata, 1972;

    Golden P.B. Introduction to the History the Turkic Peoples. Wiesbaden, 1992;
    Kimek-Kıpçak Konfederasyonu Kimek ve Kıpçakların oluşturduğu bir Orta Çağ Türk devletidir. 9. yüzyılın sonlarından 13. yüzyılın başlarındaki Moğol istilasına dek hüküm sürmüştür...Orta Asya boyları Uygur Kağanlığı'nın 840'ta dağılmasının ardından kendilerini bağımsız buldular. Türki Eymür, Bayındır ve Şivey Tatar boylarının bazı bölümleri büyük Kimek boylarına katıldı. Tatar boylarıda Kimek Konfederasyonu'nun üyeleriydi - bazıları zaten Kimek Hanlığı'nın ilk oluşumuna katılmıştı. Kıpçaklar kendi hanlıklarına sahip olmakla birlikte politik olarak Kimeklere bağlıydılar. Yönetici Kimek boyları çoğunlukla İrtiş kıyılarında yaşıyordu. Kuman-Kıpçak ülkesi Deşt-i Kıpçak olarak adlandırılmaya başlandı. El-Biruni, Oğuzların Kimek ülkesindeki otlaklıkları oldukça sık kullandığını belirtti. Kimek boylarının bazı klanları Hazar Denizi kıyıları boyunca oldukça sık hayvan yetiştiriciliği yapmaktaydı :"Şehnâme" bile bu Denizi "Kimek Denizi" olarak adlandırıyor. 10. yüzyılda Kimek-Kıpçakların esas batı komşuları, o zamanlar en batıdaki Kıpçak klanlarının çok yakın temaslarda bulunduğu Başkurtlardı. Asya'nın kalbine hükmettiler, İpek Yolu'nun önemli bir merkezi bölümünü kontrol ettiler ve Çin'den İran'a ve Avrupa'ya kadar İskitler ve Moğollar gibi dünyayı etkilediler. Kimek - kıpçak yönetimi tüm zamanların en büyük göçebe imparatorluklarından biri olarak görülebilir.. 10. yüzyılda Kıpçaklar Kağanlık içinde bağımsız hale geldiler (eğer ilk etapta bağımlı iseler) ve batıya doğru göç etmeye başladılar. Kimek Kağanlığı'nın iktidarının zirvesi, 12. yüzyılın sonlarına doğru Ilburi hükümdarlarının yönetimi altına girdi. 1183'te Kimekler Volga Bulgarları'na saldırdı ve 1152 ve 1197'de Harezm'i iki kez yağmaladılar. Kağanlığın Yıkılışı Kimek Kağanlığı, Tobol ve İrtiş nehirlerinden Hazar Denizi ve Seyhun'a kadar geniş bir bölgeyi hakimiyeti altına aldı. Kimek Kağanlığı'nın kuzey sınırı Sibirya taygası, doğu sınırı Altay Dağları, güney sınırı ise cansız bozkır Bet Pak'tı. Doğal olarak onları düşmanlarından koruyan bu sınırlar sayesinde Kimekler çatışmasız hüküm sürdüler. Komşuları Karluklar, Oğuzlar ve Kırgızlardı. Kimekler, Kıpçaklar, Oğuzlar, Peçenekler, Ugorlar ve çok etnikli Kimek Kağanlığı'nın diğer halkları ve etnik grupları barış ve refah içinde yaşadılar. Kimekler, Kıpçaklar, Peçenekler ve Oğuzlar batıya, Ural, Volga, Don ve Dinyepr'in ötesine göç ederek Doğu Avrupa'nın etnik haritasını değiştirdiler. Güney Karluklar, Karahanlı devletine katıldı. Batı Sibirya'nın eski Volga Finleri ile birlikte İrtiş topraklarında önemli bir Kıpçak ve Kimek nüfusu kaldı. Daha sonra Sibirya Tatarlarını ve diğer Türk halklarını oluşturdular. Batıda Kıpçaklar, daha önce Oğuzların baskısı altındaki Peçeneklerin ve daha sonra da Oğuzların Kimek ve Kıpçakların baskısı altında izledikleri yolu izlediler. Volga, Don, Dinyester ve Dinyeper'i geçerek Tuna'ya ulaştılar. Kıpçaklar, Peçenekler ve Oğuzların geride kalan nüfusu birleşti. 1054 yılı Rus vakayinameleri, Orta İrtiş ve Ob Kimekleri'in bir kolu olan Kıpçaklar tarafından itilen Oğuzların Kiev yakınlarında görüldüğünü kaydeder. Hitay göçebeleri, İrtiş'in batısındaki Kimek ve Kıpçak topraklarını işgal etti. Kağanlık bundan sonra geriledi ve Kimekler muhtemelen zaman zaman Kırgız ve Kara-Hitay baskısına maruz kaldı. 11. – 12. yüzyıllarda Moğolca konuşan Nayman kabilesi, batıya doğru hareketinde Kimek-Kıpçakları Moğol Altayı ve Yukarı İrtiş'ten çıkardı. 13. yüzyılda Kimek Kağanlığı'nın geriye kalan toprakları Moğollar tarafından fethedildi ve toprakları Cuci Ulus'a verildi. Moğolların kurduğu Kıpçak Hanlığı devletinde nüfusun önemli bir kısmı Kimek Kağanlığı topraklarındandı. Kimek lideri Baçman Han, Moğolların bölgeyi fethetmesinden sonra birkaç yıl boyunca direnişi sürdürdü. Kıpçakların Oğuz topraklarını ele geçirmesi, onları eski Kimek-Kıpçak bölgesindeki en güçlü duruma getirmişti. Bu olaylar sırasında Kimekler sadece siyasi hakimiyetlerini kaybetmedi aynı zamanda Kıpçaklara tabi olmuşlardır. Kimeklerin bir kısmı İrtiş’te kaldı, ikinci kısmı Orta Asya’da Türkistan bölgesine yerleşti. Üçüncü kısmı ise, Kıpçaklarla beraber batıya Güney Rus bozkırlarına doğru göç etti. Kıpçaklar Kimek devletinin mirasçısı olmuştur. Bilinen liderleri Alip Kara Uran Alip Derek İnalçuk Abarhan YAZI NETTEN ALINTIDIR Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler (trc. Ragıp Hulûsi), İstanbul 1927, Faruk Sümer, “Kimek”, İA, VI, Kumekov B. E. Gosudarstvo kimakov IKH-XIvv. po arabskim istoçnikam. Alma-Ata, 1972; Golden P.B. Introduction to the History the Turkic Peoples. Wiesbaden, 1992;
    0 Commenti 0 condivisioni
  • FIRFIRLI CAMİİ - ŞANLIURFA
    Yapı kilise olarak inşa edilmiştir. Hristiyanlık açısından büyük önem taşıyan Varak haçı 1092 yılında Urfa’ya getirilerek bu kiliseye konulmuştur. Buraya Aziz Havariyun Kilisesi de denir. 1956 yılında camiiye çevrilmiş yapı kesme taştan ve üç nefli bazilika türünde inşa edilmiştir.
    FIRFIRLI CAMİİ - ŞANLIURFA Yapı kilise olarak inşa edilmiştir. Hristiyanlık açısından büyük önem taşıyan Varak haçı 1092 yılında Urfa’ya getirilerek bu kiliseye konulmuştur. Buraya Aziz Havariyun Kilisesi de denir. 1956 yılında camiiye çevrilmiş yapı kesme taştan ve üç nefli bazilika türünde inşa edilmiştir.
    0 Commenti 0 condivisioni
  • URFA - ULU CAMİ

    Cami, şehir merkezinde Divanyolu Caddesinde yer alır. Yapım tarihi belirlenemeyen, "Kızıl Kilise" olarak adlandırılan, eski bir kilisenin yerine inşa edilmiştir. Eski yapıya ait avlu duvarları, sütunlar, sütun başlıkları ve çan kulesi halen mevcuttur.

    Caminin inşa kitabesi bulunmamaktadır. Bu yüzden kim tarafından ve ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmemektedir. 1170-1175 yıllarında Zengiler tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Kitabelere göre Ulu Camii; 1684, 1779, 1780 ve 1870 tarihlerinde onarım görmüştür.

    Mihraba paralel üç sahından(bölümden) oluşmaktadır. Bunun dışında mihrab önünde bir de kubbe yer alır. Harim kısmında(ana ibadet alanı-iç kısım) dört giriş kapısı yer alır. Son cemaat yeri de dâhil olmak üzere yapıda, üst örtü olarak, tonoz kullanılmıştır. Urfa Ulu Camii plan olarak, Halep Hükümdarı Nureddin Mahmud Zengi tarafından tamir ettirilip bugünkü şeklini alan Halep Ulu Camii’ne benzemektedir. Bu nedenle Urfa Ulu Camii'nin de aynı dönemde yaptırıldığı tahmin edilmektedir. İslam fetihlerinden sonra, sütunlarda kullanılan kırmızı mermerler ve kilise ile ilişkisinden dolayı “Mescid ül- Hamra (Kırmızı mescit)” olarak isimlendirilmiştir. Payeler üzerine oturan ve her biri çapraz to­nozlarla örülü on dört sivri kemerle avluya açılan cemaat yeri Anadolu'da ilk kez Urfa Ulu Camii'nde bulunmaktadır.

    Caminin harim kısmında bir kuyu yer alır. Halk arasındaki bir inanışa göre Hz. İsa’nın, Kral Abgar’a, Havarisi Thomas’la gönderdiği mendil bu kuyuya düşmüştür. Bu nedenle camiinin içindeki kuyunun suyu, şifalı olarak kabul edilir.

    Minareye, Cumhuriyet döneminde bir saat eklenerek saat kulesine dönüştürülmüştür. Minare, aynı zamanda şehrin ilk ve tek saat kulesi görevini de görmektedir.

    Kızıl Kiliseye ait kalın duvarlarla çevrili camii avlusunun kuzeybatı kesimi mezarlıktır. Bu mezarlıktaki türbede, 1823 yılında vefat eden, Halidi Tarikatı’nın kurucusu Mevlana Halid Ziyâeddin Hazretleri'nin küçük oğlu Şehabeddin Ahmet’in mezarı bulunmaktadır. Türbe, yakın zamanda ŞURKAV tarafından restore edilmiştir.
    URFA - ULU CAMİ Cami, şehir merkezinde Divanyolu Caddesinde yer alır. Yapım tarihi belirlenemeyen, "Kızıl Kilise" olarak adlandırılan, eski bir kilisenin yerine inşa edilmiştir. Eski yapıya ait avlu duvarları, sütunlar, sütun başlıkları ve çan kulesi halen mevcuttur. Caminin inşa kitabesi bulunmamaktadır. Bu yüzden kim tarafından ve ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmemektedir. 1170-1175 yıllarında Zengiler tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Kitabelere göre Ulu Camii; 1684, 1779, 1780 ve 1870 tarihlerinde onarım görmüştür. Mihraba paralel üç sahından(bölümden) oluşmaktadır. Bunun dışında mihrab önünde bir de kubbe yer alır. Harim kısmında(ana ibadet alanı-iç kısım) dört giriş kapısı yer alır. Son cemaat yeri de dâhil olmak üzere yapıda, üst örtü olarak, tonoz kullanılmıştır. Urfa Ulu Camii plan olarak, Halep Hükümdarı Nureddin Mahmud Zengi tarafından tamir ettirilip bugünkü şeklini alan Halep Ulu Camii’ne benzemektedir. Bu nedenle Urfa Ulu Camii'nin de aynı dönemde yaptırıldığı tahmin edilmektedir. İslam fetihlerinden sonra, sütunlarda kullanılan kırmızı mermerler ve kilise ile ilişkisinden dolayı “Mescid ül- Hamra (Kırmızı mescit)” olarak isimlendirilmiştir. Payeler üzerine oturan ve her biri çapraz to­nozlarla örülü on dört sivri kemerle avluya açılan cemaat yeri Anadolu'da ilk kez Urfa Ulu Camii'nde bulunmaktadır. Caminin harim kısmında bir kuyu yer alır. Halk arasındaki bir inanışa göre Hz. İsa’nın, Kral Abgar’a, Havarisi Thomas’la gönderdiği mendil bu kuyuya düşmüştür. Bu nedenle camiinin içindeki kuyunun suyu, şifalı olarak kabul edilir. Minareye, Cumhuriyet döneminde bir saat eklenerek saat kulesine dönüştürülmüştür. Minare, aynı zamanda şehrin ilk ve tek saat kulesi görevini de görmektedir. Kızıl Kiliseye ait kalın duvarlarla çevrili camii avlusunun kuzeybatı kesimi mezarlıktır. Bu mezarlıktaki türbede, 1823 yılında vefat eden, Halidi Tarikatı’nın kurucusu Mevlana Halid Ziyâeddin Hazretleri'nin küçük oğlu Şehabeddin Ahmet’in mezarı bulunmaktadır. Türbe, yakın zamanda ŞURKAV tarafından restore edilmiştir.
    0 Commenti 0 condivisioni
  • URFA’DA DÜNYANIN EN BÜYÜK NEKROPOL ALANINDAKİ BİNLERCE KAYA MEZARINI, MOZAİKLERİ, FRESKLERİ, HEYKEL VE RÖLYEFLERİ NASIL TAHRİP ETTİK..?

    SONRA MİLYARLAR HARCAYARAK SADECE %1’İNİ NASIL AÇIĞA ÇIKARDIK?

    1 nolu Fotoğrafta ön planda görülen Köşk 1796-1876 tarihleri arasında yaşamış, aslen Birecikli Şair ve Mutasavvuf Sakıp Efendi tarafından yaptırılmıştır.

    Geri planda görülen yapı Müslümanlar tarafından Hıdır İlyas Manastırı olarak bilinmektedir. 1644 yılında Urfa’yı ziyaret eden Fransız gezgin Jean-Babtist Tavernier bu yapının M.S 9 Haziran 373 tarihinde [Edessa](https://www.google.com/search?sca_esv=245afc22ddb75264&sxsrf=ACQVn08fa3D_RIxc937GoAIo-2wIJfcPmA%3A1709373253303&q=Edessa&si=AKbGX_oBDfquzodaRrfbb9img4kPQ4fCBZjeqAiaW1svvC8uXle1G5piYHFChBC--c4c5aEeZwg8hovACnLNBna148XdG3ZP6379qU5N-B5oT9m4h80aUGva8BNytoJ5PcVvJmc10kuKqNF_zTqmpEL3OnfMnlW36sKarJ-DjgcIkiL1q0p48vbNLKDJTBy4AublEZG2tmV_&sa=X&ved=2ahUKEwiIwbTMp9WEAxVRQ_EDHZOXC3sQmxMoAHoECEMQAg)’da vefat eden Süryani Aziz Efraim Syrus tarafından yaptırıldığını, Efraim’in mezarının manastır dahilindeki bir mağarada (Kaya Mezarı) olduğunu belirtmiştir. Buradan inşası bilinmeyen yapının 1644 yılında mevcut olduğunu anlıyoruz.

    1844 yılında Urfa’yı ziyaret eden George Percy Badger ise, burada sekiz mağara mezar olduğunu ve bunların iki bölümlü en büyüğünde Aziz Efraim’in yattığını ve Aziz Theodoros’un küllerinin bulunduğunu belirtmiş ve bu mezarın planını yayımlamıştır. (Bakınız: Selahattin Güler., Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi, ŞURKAV yayını, 2010).

    Bazı kaynaklarda ise manastırın miladi 362/3 yılında vefat eden ve Ermeni Kilisesi'nce aziz sayılan Roma ordusu generallerinden Sarkis Zoravar’a (Surp Sarkis) adandığı belirtilmiştir.

    Bu nedenlerden ötürüdür ki; manastıra Aziz Efraim’den dolayı Süryaniler, Aziz Sarkis’ten dolayı Ermeniler sahip çıkmışlardır.

    Hıdır İlyas Manastırı’nın hangi tarihte yıkıldığı henüz tespit edilmiş değildir. Ancak bugün 80 yaşındakiler bu manastırı görmediklerini söylemektedirler. Buna dayanarak yıkımın 1930’lu yılların başlarında yapıldığı düşünülmektedir. Yıkılan manastırın yerine 1963 yılında Yakup Kalfa İlkokulu yapılmıştır.

    Okul bahçesinin kuzeybatı kesiminde yer alan Aziz Efraim’in kaya mezarı ise 1980’li yıllarda okul bahçesinin genişletilmesi amacıyla yıktırılmıştır.

    MANASTIR ÇEVRESİNDEKİ ARKEOLOJİK SİT ALANI OLMASINA RAĞMEN TAHRİP EDİLİYOR…

    Manastır çevresinİ ve Deyr Yakup Manasırı’na kadar uzayan dağlık alanı kapsayan oldukça geniş bir alanda 2.yüzyıl ve 5.yüzyıl arasındaki dönemi kapsayan, bazıları mozaikli, freskli, rölyefli binlerce kaya mezarı, antik taş ocakları, sarnıçlar, karlıklar, kaya kiliseleri, kaya yerleşimleri bulunmaktaydı.

    Tüm bu alan 1979 yılında korunması gerekli “Arkeolojik Sit Alanı” olarak ilan edilmiştir. Buna rağmen bölgede 1950’li yıllarda başlayan gecekondulaşmanın bir türlü önüne geçilememiştir. Böylece alandaki binlerce kaya mezarı ile içlerinde yer alan mozaik, fresk, heykel ve rölyefler ve diğer kültür varlıkları sit alanında olmalarına rağmen tümüyle tahrip edilmiştir.

    ÖNCE TAHRİP EDİYORUZ, SONRA PARA VERİP AÇIĞA ÇIKARIYORUZ…

    Bu önemli sit alanına yapılmasına göz yumulan kaçak gecekondulara sonraları imar affı çıkarılmıştır. Son yıllarda iş işten geçtikten sonra aklımız başımıza gelmiş, bu sefer Kızılkoyun ve kalenin kuzey, batı ve güney eteklerindeki kaçak gecekondular milyonlarca lira ödenerek yıkılmış, buralardaki kaya mezarları açığa çıkarılarak turizmin hizmetine sunulmuştur.
    URFA’DA DÜNYANIN EN BÜYÜK NEKROPOL ALANINDAKİ BİNLERCE KAYA MEZARINI, MOZAİKLERİ, FRESKLERİ, HEYKEL VE RÖLYEFLERİ NASIL TAHRİP ETTİK..? SONRA MİLYARLAR HARCAYARAK SADECE %1’İNİ NASIL AÇIĞA ÇIKARDIK? 1 nolu Fotoğrafta ön planda görülen Köşk 1796-1876 tarihleri arasında yaşamış, aslen Birecikli Şair ve Mutasavvuf Sakıp Efendi tarafından yaptırılmıştır. Geri planda görülen yapı Müslümanlar tarafından Hıdır İlyas Manastırı olarak bilinmektedir. 1644 yılında Urfa’yı ziyaret eden Fransız gezgin Jean-Babtist Tavernier bu yapının M.S 9 Haziran 373 tarihinde [Edessa](https://www.google.com/search?sca_esv=245afc22ddb75264&sxsrf=ACQVn08fa3D_RIxc937GoAIo-2wIJfcPmA%3A1709373253303&q=Edessa&si=AKbGX_oBDfquzodaRrfbb9img4kPQ4fCBZjeqAiaW1svvC8uXle1G5piYHFChBC--c4c5aEeZwg8hovACnLNBna148XdG3ZP6379qU5N-B5oT9m4h80aUGva8BNytoJ5PcVvJmc10kuKqNF_zTqmpEL3OnfMnlW36sKarJ-DjgcIkiL1q0p48vbNLKDJTBy4AublEZG2tmV_&sa=X&ved=2ahUKEwiIwbTMp9WEAxVRQ_EDHZOXC3sQmxMoAHoECEMQAg)’da vefat eden Süryani Aziz Efraim Syrus tarafından yaptırıldığını, Efraim’in mezarının manastır dahilindeki bir mağarada (Kaya Mezarı) olduğunu belirtmiştir. Buradan inşası bilinmeyen yapının 1644 yılında mevcut olduğunu anlıyoruz. 1844 yılında Urfa’yı ziyaret eden George Percy Badger ise, burada sekiz mağara mezar olduğunu ve bunların iki bölümlü en büyüğünde Aziz Efraim’in yattığını ve Aziz Theodoros’un küllerinin bulunduğunu belirtmiş ve bu mezarın planını yayımlamıştır. (Bakınız: Selahattin Güler., Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi, ŞURKAV yayını, 2010). Bazı kaynaklarda ise manastırın miladi 362/3 yılında vefat eden ve Ermeni Kilisesi'nce aziz sayılan Roma ordusu generallerinden Sarkis Zoravar’a (Surp Sarkis) adandığı belirtilmiştir. Bu nedenlerden ötürüdür ki; manastıra Aziz Efraim’den dolayı Süryaniler, Aziz Sarkis’ten dolayı Ermeniler sahip çıkmışlardır. Hıdır İlyas Manastırı’nın hangi tarihte yıkıldığı henüz tespit edilmiş değildir. Ancak bugün 80 yaşındakiler bu manastırı görmediklerini söylemektedirler. Buna dayanarak yıkımın 1930’lu yılların başlarında yapıldığı düşünülmektedir. Yıkılan manastırın yerine 1963 yılında Yakup Kalfa İlkokulu yapılmıştır. Okul bahçesinin kuzeybatı kesiminde yer alan Aziz Efraim’in kaya mezarı ise 1980’li yıllarda okul bahçesinin genişletilmesi amacıyla yıktırılmıştır. MANASTIR ÇEVRESİNDEKİ ARKEOLOJİK SİT ALANI OLMASINA RAĞMEN TAHRİP EDİLİYOR… Manastır çevresinİ ve Deyr Yakup Manasırı’na kadar uzayan dağlık alanı kapsayan oldukça geniş bir alanda 2.yüzyıl ve 5.yüzyıl arasındaki dönemi kapsayan, bazıları mozaikli, freskli, rölyefli binlerce kaya mezarı, antik taş ocakları, sarnıçlar, karlıklar, kaya kiliseleri, kaya yerleşimleri bulunmaktaydı. Tüm bu alan 1979 yılında korunması gerekli “Arkeolojik Sit Alanı” olarak ilan edilmiştir. Buna rağmen bölgede 1950’li yıllarda başlayan gecekondulaşmanın bir türlü önüne geçilememiştir. Böylece alandaki binlerce kaya mezarı ile içlerinde yer alan mozaik, fresk, heykel ve rölyefler ve diğer kültür varlıkları sit alanında olmalarına rağmen tümüyle tahrip edilmiştir. ÖNCE TAHRİP EDİYORUZ, SONRA PARA VERİP AÇIĞA ÇIKARIYORUZ… Bu önemli sit alanına yapılmasına göz yumulan kaçak gecekondulara sonraları imar affı çıkarılmıştır. Son yıllarda iş işten geçtikten sonra aklımız başımıza gelmiş, bu sefer Kızılkoyun ve kalenin kuzey, batı ve güney eteklerindeki kaçak gecekondular milyonlarca lira ödenerek yıkılmış, buralardaki kaya mezarları açığa çıkarılarak turizmin hizmetine sunulmuştur.
    0 Commenti 0 condivisioni
  • Avustralya'da papazın kızı Müslüman oldu: “Meryem adını aldı”

    SYDNEY — Avustralya'nın Sydney kentinde bulunan Auburn Gelibolu Camii’ne gelen bölgedeki bir Katolik papazın kızı Talilotu Faingata, Müslüman oldu. Meryem adını alan Faingata için ihtida merasimi düzenlenirken, genç kızın babasının da rızası ile Müslüman olduğu öğrenildi. #melbourneturkishnews

    Avustralya Sydney'de bir Katolik kilisesinde görevli papazın kızı Talilotu Faingata, İslam dinini araştırmaya başladı.

    Arkadaş çevresinde de Müslüman olan kişilerin yaşamından etkilenerek Müslümanlığa ilgi duymaya başlayan Faingata, durumu papaz olan babası ile paylaştı.

    İlk etapta Müslüman olmasına karşı çıkan babasını ikna eden genç kız, daha sonra Auburn Gelibolu Camii'ne müracaat ederek, kendisi için düzenlenen ihtida merasimi ile imam Abdülhalim Erkoç’un öncülüğünde şehadet getirip Müslüman olarak Meryem adını aldı.

    Babası papaz olan kız İslamiyet'i seçti

    Tonga Adası’nda yaşadığını belirten Faingata’ya, Gelibolu Camii İmam Hatibi Abdülhalim Erkoç tarafından İslamiyet hakkında bilgiler verildi.

    Program sonunda Müslüman olan Meryem Faingata’ya İslam dini ile ilgili bilgilerin yer aldığı İngilizce basım kitaplar, Kur’an-ı Kerim hediye edilip ihtida belgesi takdim edildi.

    #Avustralya #Sydney #Auburncami #TalilotuFaingata #Abdulhalimerkoç #Müslüman #melbourneturkishnews
    Avustralya'da papazın kızı Müslüman oldu: “Meryem adını aldı” SYDNEY — Avustralya'nın Sydney kentinde bulunan Auburn Gelibolu Camii’ne gelen bölgedeki bir Katolik papazın kızı Talilotu Faingata, Müslüman oldu. Meryem adını alan Faingata için ihtida merasimi düzenlenirken, genç kızın babasının da rızası ile Müslüman olduğu öğrenildi. #melbourneturkishnews Avustralya Sydney'de bir Katolik kilisesinde görevli papazın kızı Talilotu Faingata, İslam dinini araştırmaya başladı. Arkadaş çevresinde de Müslüman olan kişilerin yaşamından etkilenerek Müslümanlığa ilgi duymaya başlayan Faingata, durumu papaz olan babası ile paylaştı. İlk etapta Müslüman olmasına karşı çıkan babasını ikna eden genç kız, daha sonra Auburn Gelibolu Camii'ne müracaat ederek, kendisi için düzenlenen ihtida merasimi ile imam Abdülhalim Erkoç’un öncülüğünde şehadet getirip Müslüman olarak Meryem adını aldı. Babası papaz olan kız İslamiyet'i seçti Tonga Adası’nda yaşadığını belirten Faingata’ya, Gelibolu Camii İmam Hatibi Abdülhalim Erkoç tarafından İslamiyet hakkında bilgiler verildi. Program sonunda Müslüman olan Meryem Faingata’ya İslam dini ile ilgili bilgilerin yer aldığı İngilizce basım kitaplar, Kur’an-ı Kerim hediye edilip ihtida belgesi takdim edildi. #Avustralya #Sydney #Auburncami #TalilotuFaingata #Abdulhalimerkoç #Müslüman #melbourneturkishnews
    1
    0 Commenti 0 condivisioni
  • Yeşilin ve mavinin birleştiği Takoran Vadisi

    Şanlıurfa’nın Siverek ilçesine 40 kilometre uzaklıkta bulunan Takoran Vadisi, yaklaşık 40 kilometre uzunluğa sahip. Benzersiz doğasıyla dikkat çeken vadi, su altında da mağara, taş köprü ve kilise gibi tarihi eserler barındırıyor. Vadi, zengin bitki örtüsü, kanyonu, kaya mezarları ve tarihi yapılarıyla bölge halkı tarafından ‘’saklı cennet’’ olarak anılıyor. Fırat Nehri’nin oluşturduğu vadiye tekne ile ulaşım sağlanabiliyor. Bölgeyi ziyaret eden doğaseverler tüm güzelliklerine tanık olmak için en çok bu tekne turlarını tercih ediyor. Coğrafi yapının farklılık gösterdiği bölgede, 800 metreden aşağı inildiğinde bambaşka bir coğrafya sizi karşılıyor. Doğal bitki örtüsü, yemyeşil alanları ile vadi, her açıdan eşsiz manzaralara ev sahipliği yapıyor.

    Harika fotoğraflar için @demirbasalperenn’e teşekkürler!

    #şanlıurfa #siverek #takoranvadisi #fıratnehri #gezi #seyahat #rota
    Yeşilin ve mavinin birleştiği Takoran Vadisi 🌤️ Şanlıurfa’nın Siverek ilçesine 40 kilometre uzaklıkta bulunan Takoran Vadisi, yaklaşık 40 kilometre uzunluğa sahip. Benzersiz doğasıyla dikkat çeken vadi, su altında da mağara, taş köprü ve kilise gibi tarihi eserler barındırıyor. Vadi, zengin bitki örtüsü, kanyonu, kaya mezarları ve tarihi yapılarıyla bölge halkı tarafından ‘’saklı cennet’’ olarak anılıyor. Fırat Nehri’nin oluşturduğu vadiye tekne ile ulaşım sağlanabiliyor. Bölgeyi ziyaret eden doğaseverler tüm güzelliklerine tanık olmak için en çok bu tekne turlarını tercih ediyor. Coğrafi yapının farklılık gösterdiği bölgede, 800 metreden aşağı inildiğinde bambaşka bir coğrafya sizi karşılıyor. Doğal bitki örtüsü, yemyeşil alanları ile vadi, her açıdan eşsiz manzaralara ev sahipliği yapıyor. Harika fotoğraflar için @demirbasalperenn’e teşekkürler! 🧡 #şanlıurfa #siverek #takoranvadisi #fıratnehri #gezi #seyahat #rota
    1
    0 Commenti 0 condivisioni
  • Mimar sinanın muhteşem eseri Bulgaristan sofyada kliseye çevrilmiş kara cami. Neden kiliseye çevrilmiş anlamak mümkün değil.
    Mimar sinanın muhteşem eseri Bulgaristan sofyada kliseye çevrilmiş kara cami. Neden kiliseye çevrilmiş anlamak mümkün değil.
    0 Commenti 0 condivisioni
  • İsrail’in Uçak vb Bombalı Saldırılarıyla Gazze’de 45 Bin Konut, 85 Cami ve 102 Kamu Binasının Tamamen Yıkıldığı, 233 Bin Konut, 266 Okul, 174 Cami, 3 Kilisenin Ağır ve Orta Hasarlı Hale Getirildiği Belirtildi. Bu Katiller Bunların Bedelini Ödemelidir...
    İsrail’in Uçak vb Bombalı Saldırılarıyla Gazze’de 45 Bin Konut, 85 Cami ve 102 Kamu Binasının Tamamen Yıkıldığı, 233 Bin Konut, 266 Okul, 174 Cami, 3 Kilisenin Ağır ve Orta Hasarlı Hale Getirildiği Belirtildi. Bu Katiller Bunların Bedelini Ödemelidir...
    0 Commenti 0 condivisioni
Pagine in Evidenza