• Avustralya'dski bu yol ülkedeki en uzun ve dünyanın en uzun ulusal yollarından biridir. Yaklaşık 14,500 kilometre (9,009 mil) etkileyici uzunluğu ile bu otoyol Avustralya'nın tüm çevresini sarıyor. Sahil boyunca büyük şehirleri ve turistik yerleri birbirine bağlayarak sahil manzaraları, plajlar, milli parklar ve Sydney, Melbourne, Brisbane, Perth ve Adelaide gibi ikonik şehirlerin muhteşem manzaraları sunuyor. "Ulusal Otoyol" olarak da bilinen bu geniş yol ağı Avustralya'nın büyük şehirleri ve sahil bölgelerini birbirine bağlamak için şart.
    Karayolu, önemli bir ulaşım rotası olmasının yanı sıra, yolcuların ülkenin coğrafi ve kültürel çeşitliliğini keşfetmesine olanak tanıyan popüler bir turizm rotasıdır. Altın plajlardan canlı şehirlere, bu otoyolun her bir kısmı Avustralya'ya yeni bir macera ve eşsiz bir bakış açısı sunuyor.
    Avustralya'dski bu yol ülkedeki en uzun ve dünyanın en uzun ulusal yollarından biridir. Yaklaşık 14,500 kilometre (9,009 mil) etkileyici uzunluğu ile bu otoyol Avustralya'nın tüm çevresini sarıyor. Sahil boyunca büyük şehirleri ve turistik yerleri birbirine bağlayarak sahil manzaraları, plajlar, milli parklar ve Sydney, Melbourne, Brisbane, Perth ve Adelaide gibi ikonik şehirlerin muhteşem manzaraları sunuyor. "Ulusal Otoyol" olarak da bilinen bu geniş yol ağı Avustralya'nın büyük şehirleri ve sahil bölgelerini birbirine bağlamak için şart. Karayolu, önemli bir ulaşım rotası olmasının yanı sıra, yolcuların ülkenin coğrafi ve kültürel çeşitliliğini keşfetmesine olanak tanıyan popüler bir turizm rotasıdır. Altın plajlardan canlı şehirlere, bu otoyolun her bir kısmı Avustralya'ya yeni bir macera ve eşsiz bir bakış açısı sunuyor.
    0 Comments 0 Shares
  • DENİZİN ALTINDA 468 KABLO

    İnternet deyince genelde bir cok kişinin aklına Google, Facebook, İnstagram yada whatsapp gelir. Peki buradaki verilerin nerede tutulduğu sorusunun cevabı içinde bulut’ta yada sunucuda deriz.

    Aslında işin ironik tarafındaysa şu: bir e-posta gönderdiğimizde ya da bir web sitesine girdiğimizde diğerleriyle aramızdaki iletişim yukarılarda değil aşağılarda gerçekleşir. 2020 yılı başı itibariyle internetteki iletişimin %99’u denizlerin altına döşenmiş 468 tane kablo hattıyla sağlanıyor. Bunların bazılarının uzunlukları sadece 131 kilometre, bazılarının uzunluklarıysa 20.000 km. Yine de o kablolardan birini kesseniz koskoca bir kıtanın interneti gidebilir.

    2018’de böyle bir olay oldu. Trol avcılığı yapan bir balıkçı teknesi kabloyu yanlışlıkla koparınca 10 ülkenin interneti kesildi.
    Sadece 468 tane kablo toplamda 1.2 milyon km uzunluğunda ve bu kablolardan her yıl 200 civarında irili ufaklı problemle karşılaşılıyor. Bazen kablonun üstüne gemiler yanlışlıkla demir atıyor, bazen de depremler ya da su altı volkan patlamaları nedeniyle bu kablolar hasar görebiliyor. 2007’de deniz korsanları Tayland, Vietnam ve Hong Kong’u bağlayan bir kablonun 11 kilometrelik kısmını çalıp 100 tonluk hurda olarak satmışlar mesela.

    Bir de köpek balıkları var. Kanarya Adaları açıklarındaki bir kablonun üzerinde köpek balığı dişi bulmuşlar. Aslında bu olay köpek balıklarının 1 km derinliğe inebileceğinin farkına varılmasına sebep olmuş. Kabloların içinden geçen akım nedeniyle oluşan elektrik alanının onları çektiği, kendi avlarını bulma konusunda bu tür alanlardan etkilendikleri ortaya çıkmış. Kablocular da bu alanı yok edebilmek ve kablolarını koruyabilmek için yalıtım malzemelerini tekrar gözden geçirmek zorunda kaldılar.

    İnternet kablosu deyince bizim aklımıza evlerimizde kullandığımız en fazla bir parmak kalınlığındaki kablolar geliyor. Bu bir ethernet kablosu. Veriyi elektrikle iletiyor. Ucuz bir yöntem ama bu tür kablolarda sinyal kaybı çok olduğu için uzun mesafelerde tercih edilmiyor. Bir de kablosuz internet var. Bu yöntemde veriler radyo dalgalarıyla iletiliyor.

    Çok büyük miktarda veriyi, binlerce kilometre boyunca sinyal kaybı yaşamadan ve en önemlisi çok hızlı göndermek için fiber optik kablolar kullanılmakta. Aynı kablonun içine farklı açılarda ışık göndererek aynı anda farklı veriler taşınabiliyor. Yüzlerce terabitlik bilgi. işte bu saç teli inceliğindeki kabloların başına bir şey gelmesin diye etrafı jel, plastik, çelik, bakır, polikarbonat, aluminyum, polietilen gibi farklı malzemelerden oluşan 7 ayrı katmanla sarmalanıyor.

    Kablolar bu şekilde üretildikten sonra çok uzun oldukları için büyük makaralara sarılıyor. Bu makaralar da yaklaşık bir ayda onları denizlerin altına döşeyecek olan gemilere yükleniyor. Çünkü bunlar gerçekten de okyanus tabanına indiriliyor. Eğer taban yumuşaksa kablo bazı noktalarda binlerce metre suyun altındaki zemine gömülüyor. Eğer taban sertse dibe bırakılıyor. Tabi burada onun ne kadar gergin olması gerektiğiyle ilgili çok dikkatli hesaplamalar yapmak gerekiyor. Ayrıca bazı yerlerde mercan resifleri ya da gemi batıkları olduğundan oralarda kablonun dolanmaması için aylar öncesinden planlamalar yapılıyor.

    Suların altına kablo döşeme fikrini ilk kez uygulamaya geçiren kişi Samuel Morse. Telgraflarda kullanılan Mors alfabesine ismini veren kişi. İlk kez 1842’de New York’da denizin altına 3 km uzunluğunda bir kablo döşeyerek telgraf mesajının güvenli bir şekilde iletilebileceğini test etmiş. Bundan sadece 16 yıl sonra da binlerce kilometre uzunluğundaki ilk kablo Avrupa’yla Amerika kıtalarını birleştirmiş.

    1858’de Atlantik okyanusunu aşan ilk telgraf mesajı Amerika’ya ulaşmış. Mesajın gönderilmesi 17 saat 40 dakikada gerçekleşmiş çünkü bir kelimenin bile yazılıp ulaştırılması birkaç dakika sürüyormuş. Günümüzde saç telinden bile ince kablolardan her saniye trilyonlarca kelimelik bilgi gönderilebiliyor. Örneğin 2018’de döşenen son kablolardan biri olan 6605 km uzunluğundaki MAREA kablosundan saniyede 208 Terabit bilgi taşınabiliyor.

    Tüm dünyayı saran kablolama sistemi Türkiye’yi de dört farklı noktada kesiyor. Bunlardan birisi Hollanda’dan başlayarak Avustralya, Güney Kore gibi ülkeleri dolaşarak bizim ülkemize de uğrayan SeaMeWe-3 isimli ağ.

    Bunun dışında Ege Denizi üzerinden geze geze gelen MedNautilus Denizaltı sistemi de ülkemizin en önemli ağlarından birisi olarak gözüküyor. Bu ağ, Yunanistan, İtalya, İsrail, Kıbrıs gibi bölgelere de uğrayarak geniş bir ağ oluşturuyor. Ülkemize ulaşan diğer ağlar Turcyos-1(Mersin-Girne) ve Turcyos-2(Samandağ-Kıbrıs) isimli iki kardeş ağ.

    Girdiğiniz web siteleri ya da gönderilen e-postalar ya da izlediğiniz videoalar bulutlardan değil aşağılardan, okyanusların binlerce metre derinliklerinden geliyor.

    Kaynak: Mesut Taner/Bilim Kulübü
    DENİZİN ALTINDA 468 KABLO İnternet deyince genelde bir cok kişinin aklına Google, Facebook, İnstagram yada whatsapp gelir. Peki buradaki verilerin nerede tutulduğu sorusunun cevabı içinde bulut’ta yada sunucuda deriz. Aslında işin ironik tarafındaysa şu: bir e-posta gönderdiğimizde ya da bir web sitesine girdiğimizde diğerleriyle aramızdaki iletişim yukarılarda değil aşağılarda gerçekleşir. 2020 yılı başı itibariyle internetteki iletişimin %99’u denizlerin altına döşenmiş 468 tane kablo hattıyla sağlanıyor. Bunların bazılarının uzunlukları sadece 131 kilometre, bazılarının uzunluklarıysa 20.000 km. Yine de o kablolardan birini kesseniz koskoca bir kıtanın interneti gidebilir. 2018’de böyle bir olay oldu. Trol avcılığı yapan bir balıkçı teknesi kabloyu yanlışlıkla koparınca 10 ülkenin interneti kesildi. Sadece 468 tane kablo toplamda 1.2 milyon km uzunluğunda ve bu kablolardan her yıl 200 civarında irili ufaklı problemle karşılaşılıyor. Bazen kablonun üstüne gemiler yanlışlıkla demir atıyor, bazen de depremler ya da su altı volkan patlamaları nedeniyle bu kablolar hasar görebiliyor. 2007’de deniz korsanları Tayland, Vietnam ve Hong Kong’u bağlayan bir kablonun 11 kilometrelik kısmını çalıp 100 tonluk hurda olarak satmışlar mesela. Bir de köpek balıkları var. Kanarya Adaları açıklarındaki bir kablonun üzerinde köpek balığı dişi bulmuşlar. Aslında bu olay köpek balıklarının 1 km derinliğe inebileceğinin farkına varılmasına sebep olmuş. Kabloların içinden geçen akım nedeniyle oluşan elektrik alanının onları çektiği, kendi avlarını bulma konusunda bu tür alanlardan etkilendikleri ortaya çıkmış. Kablocular da bu alanı yok edebilmek ve kablolarını koruyabilmek için yalıtım malzemelerini tekrar gözden geçirmek zorunda kaldılar. İnternet kablosu deyince bizim aklımıza evlerimizde kullandığımız en fazla bir parmak kalınlığındaki kablolar geliyor. Bu bir ethernet kablosu. Veriyi elektrikle iletiyor. Ucuz bir yöntem ama bu tür kablolarda sinyal kaybı çok olduğu için uzun mesafelerde tercih edilmiyor. Bir de kablosuz internet var. Bu yöntemde veriler radyo dalgalarıyla iletiliyor. Çok büyük miktarda veriyi, binlerce kilometre boyunca sinyal kaybı yaşamadan ve en önemlisi çok hızlı göndermek için fiber optik kablolar kullanılmakta. Aynı kablonun içine farklı açılarda ışık göndererek aynı anda farklı veriler taşınabiliyor. Yüzlerce terabitlik bilgi. işte bu saç teli inceliğindeki kabloların başına bir şey gelmesin diye etrafı jel, plastik, çelik, bakır, polikarbonat, aluminyum, polietilen gibi farklı malzemelerden oluşan 7 ayrı katmanla sarmalanıyor. Kablolar bu şekilde üretildikten sonra çok uzun oldukları için büyük makaralara sarılıyor. Bu makaralar da yaklaşık bir ayda onları denizlerin altına döşeyecek olan gemilere yükleniyor. Çünkü bunlar gerçekten de okyanus tabanına indiriliyor. Eğer taban yumuşaksa kablo bazı noktalarda binlerce metre suyun altındaki zemine gömülüyor. Eğer taban sertse dibe bırakılıyor. Tabi burada onun ne kadar gergin olması gerektiğiyle ilgili çok dikkatli hesaplamalar yapmak gerekiyor. Ayrıca bazı yerlerde mercan resifleri ya da gemi batıkları olduğundan oralarda kablonun dolanmaması için aylar öncesinden planlamalar yapılıyor. Suların altına kablo döşeme fikrini ilk kez uygulamaya geçiren kişi Samuel Morse. Telgraflarda kullanılan Mors alfabesine ismini veren kişi. İlk kez 1842’de New York’da denizin altına 3 km uzunluğunda bir kablo döşeyerek telgraf mesajının güvenli bir şekilde iletilebileceğini test etmiş. Bundan sadece 16 yıl sonra da binlerce kilometre uzunluğundaki ilk kablo Avrupa’yla Amerika kıtalarını birleştirmiş. 1858’de Atlantik okyanusunu aşan ilk telgraf mesajı Amerika’ya ulaşmış. Mesajın gönderilmesi 17 saat 40 dakikada gerçekleşmiş çünkü bir kelimenin bile yazılıp ulaştırılması birkaç dakika sürüyormuş. Günümüzde saç telinden bile ince kablolardan her saniye trilyonlarca kelimelik bilgi gönderilebiliyor. Örneğin 2018’de döşenen son kablolardan biri olan 6605 km uzunluğundaki MAREA kablosundan saniyede 208 Terabit bilgi taşınabiliyor. Tüm dünyayı saran kablolama sistemi Türkiye’yi de dört farklı noktada kesiyor. Bunlardan birisi Hollanda’dan başlayarak Avustralya, Güney Kore gibi ülkeleri dolaşarak bizim ülkemize de uğrayan SeaMeWe-3 isimli ağ. Bunun dışında Ege Denizi üzerinden geze geze gelen MedNautilus Denizaltı sistemi de ülkemizin en önemli ağlarından birisi olarak gözüküyor. Bu ağ, Yunanistan, İtalya, İsrail, Kıbrıs gibi bölgelere de uğrayarak geniş bir ağ oluşturuyor. Ülkemize ulaşan diğer ağlar Turcyos-1(Mersin-Girne) ve Turcyos-2(Samandağ-Kıbrıs) isimli iki kardeş ağ. Girdiğiniz web siteleri ya da gönderilen e-postalar ya da izlediğiniz videoalar bulutlardan değil aşağılardan, okyanusların binlerce metre derinliklerinden geliyor. Kaynak: Mesut Taner/Bilim Kulübü
    0 Comments 0 Shares
  • Geceleri daha iyi görülebilmesi için Avustralya' nın yol çizgileri, floresan ışık parlarlı.!
    Geceleri daha iyi görülebilmesi için Avustralya' nın yol çizgileri, floresan ışık parlarlı.!
    0 Comments 0 Shares
  • Avustralyalı bir dalgıcın Pasifik Okyanusunda çektiği bu fotoğrafta sahibince kaybedilen/atılan altın bir nişan yüzüğünün bu balık tarafından sahiplenildiği açıkça görülüyor :)
    Avustralyalı bir dalgıcın Pasifik Okyanusunda çektiği bu fotoğrafta sahibince kaybedilen/atılan altın bir nişan yüzüğünün bu balık tarafından sahiplenildiği açıkça görülüyor :)
    0 Comments 0 Shares
  • Avustralyalı bir şirket otoyollarda geceleri parlayan yol boyası üretti.
    Avustralyalı bir şirket otoyollarda geceleri parlayan yol boyası üretti.
    0 Comments 0 Shares
  • Diyanet Vakfı Bağışlarınızı İhtiyaç Sahiplerine Ulaştırıyor

    Avustralya Diyanet Vakfı Ramazan Ayında, sizlerin emaneti olan fitre, zekat ve diğer bağışlarınızı ihtiyaç sahibi kardeşlerimize ulaştırıyor.

    Vakfımız ve Türkiye Diyanet Vakfı iş birliğiyle 10-16 Mart 2024 tarihleri arasında Endonezya’da mağdur kardeşlerimize yardım dağıtımı yapılmaktadır. Bu amaçla Sidney ve Melbourne'den birer gönüllü kardeşimiz Endonezya’ya gönderildi. Türkiye’den gelen görevlerle birlikte gönüllüler ekibi sahada yardım paketlerinin dağıtımına başladı.

    Diyanet Vakfı sizlerin güveni ve desteğiyle, iyilik yolunda çalışmalarına devam edecektir. Vakfımıza bağışta bulunan ve destekleyen bütün kardeşlerimize teşekkür ederiz.

    #AvustralyaDiyanetVakfı #DiyanetFoundationofAustralia #adv
    Diyanet Vakfı Bağışlarınızı İhtiyaç Sahiplerine Ulaştırıyor Avustralya Diyanet Vakfı Ramazan Ayında, sizlerin emaneti olan fitre, zekat ve diğer bağışlarınızı ihtiyaç sahibi kardeşlerimize ulaştırıyor. Vakfımız ve Türkiye Diyanet Vakfı iş birliğiyle 10-16 Mart 2024 tarihleri arasında Endonezya’da mağdur kardeşlerimize yardım dağıtımı yapılmaktadır. Bu amaçla Sidney ve Melbourne'den birer gönüllü kardeşimiz Endonezya’ya gönderildi. Türkiye’den gelen görevlerle birlikte gönüllüler ekibi sahada yardım paketlerinin dağıtımına başladı. Diyanet Vakfı sizlerin güveni ve desteğiyle, iyilik yolunda çalışmalarına devam edecektir. Vakfımıza bağışta bulunan ve destekleyen bütün kardeşlerimize teşekkür ederiz. #AvustralyaDiyanetVakfı #DiyanetFoundationofAustralia #adv
    0 Comments 0 Shares
  • Sidney’de Ramazan Sevinci

    Müslümanlar için sevinç kaynağı, rahmet ve bereket mevsimi, yardımlaşma ve dayanışma ayı olan Ramazan’a kavuştuk.

    Sidney’de camilerimiz ilk teravih namazının kılındığı pazar akşamından itibaren her yaştan cemaatimizle dolup taştı.

    Ramazan Ayı boyunca camilerimiz bünyesinde, derneklerimiz, hayırsever vatandaşlarımız, sivil kuruluşlar tarafından günlük veya haftalık iftar davetleri organize edilmektedir. Bu iftar buluşmaları, toplumumuzdaki birlik beraberlik duygularını en üst seviyeye taşımaktadır.

    Ramazan Ayı'nın hayırlı ve bereketli olmasını niyaz eder, anne-babaların teravih namazlarına özellikle çocuklarıyla birlikte gelmelerini istirham ederiz.

    #AvustralyaDiyanetVakfı #DiyanetFoundationofAustralia #adv #ramazan
    Sidney’de Ramazan Sevinci Müslümanlar için sevinç kaynağı, rahmet ve bereket mevsimi, yardımlaşma ve dayanışma ayı olan Ramazan’a kavuştuk. Sidney’de camilerimiz ilk teravih namazının kılındığı pazar akşamından itibaren her yaştan cemaatimizle dolup taştı. Ramazan Ayı boyunca camilerimiz bünyesinde, derneklerimiz, hayırsever vatandaşlarımız, sivil kuruluşlar tarafından günlük veya haftalık iftar davetleri organize edilmektedir. Bu iftar buluşmaları, toplumumuzdaki birlik beraberlik duygularını en üst seviyeye taşımaktadır. Ramazan Ayı'nın hayırlı ve bereketli olmasını niyaz eder, anne-babaların teravih namazlarına özellikle çocuklarıyla birlikte gelmelerini istirham ederiz. #AvustralyaDiyanetVakfı #DiyanetFoundationofAustralia #adv #ramazan
    0 Comments 0 Shares
  • Hillier Gölü, Avustralya'da çarpıcı bir pembe göldür. Gölü ziyaret ettiğinizde gerçek bir renk patlaması göreceksiniz,özellikle havadan.
    Özellikle mavi denize çok yakın ve yemyeşil ağaçların arasında.

    Hillier Gölü'nün neden bu çarpıcı renge sahip olduğu tam olarak belli değil ancak bilim adamlarının teorileri var. En yaygın teori, sudaki bazı organizmaların (Dunaliella salina ve Halobacteria) pembe bir madde üretmesidir. Bölgedeki benzer, açık renkli göllerde de durum aynıdır. Parlak pembe rengin ışık yansıması veya optik bir etki sonucu olmadığı kesindir. Gölden bir şişeye su doldurduğunuzda şişe pembe kalıyor.

    Göl, Güney Okyanusu'ndan ince bir kum şeridi ile ayrılıyor ve suyun çilekli milkshake renginin aşırı tuzluluktan kaynaklandığına inanılıyor. Bu keşif, 1802 yılında Matthew Flinders'ın adalara bir keşif gezisine öncülük etmesi ve gölden bir örnek toplamasıyla yapıldı, ancak tuzun benzersiz renk tonunun kaynağı olduğuna dair kesin bir kanıt bulunamadı.

    Gölde düzenli olarak araştırmalar yapılıyor. Bilim adamları, sudaki çeşitli bakterilerin pembe renge neden olduğundan şüpheleniyorlar. Burada yürüyüş yapan herkes, yine farklı renkte olan başka göllerle de karşılaşacaktır. Bu göllerin oluşmasına da çeşitli bakteri türleri neden oluyor.

    Orta Ada, Batı Avustralya'daki Recherche Takımadalarını oluşturan 105 adadan en büyüğüdür. Adanın bilinen bir nedeni var: parlak pembe bir gölün varlığı. Hillier Gölü, altı yüz iki yüşz metre çapında, küçük boyutludur. Gölün çevresinde biriken kum ve tuz karışımından oluşan net bir kenar görebilirsiniz. Su yüzeyinin 'doğal olmayan' rengi, yakındaki berrak mavi deniz ve koyu yeşil ormanla yapılan kontrastla daha da vurgulanıyor.
    Hillier Gölü, Avustralya'da çarpıcı bir pembe göldür. Gölü ziyaret ettiğinizde gerçek bir renk patlaması göreceksiniz,özellikle havadan. Özellikle mavi denize çok yakın ve yemyeşil ağaçların arasında. Hillier Gölü'nün neden bu çarpıcı renge sahip olduğu tam olarak belli değil ancak bilim adamlarının teorileri var. En yaygın teori, sudaki bazı organizmaların (Dunaliella salina ve Halobacteria) pembe bir madde üretmesidir. Bölgedeki benzer, açık renkli göllerde de durum aynıdır. Parlak pembe rengin ışık yansıması veya optik bir etki sonucu olmadığı kesindir. Gölden bir şişeye su doldurduğunuzda şişe pembe kalıyor. Göl, Güney Okyanusu'ndan ince bir kum şeridi ile ayrılıyor ve suyun çilekli milkshake renginin aşırı tuzluluktan kaynaklandığına inanılıyor. Bu keşif, 1802 yılında Matthew Flinders'ın adalara bir keşif gezisine öncülük etmesi ve gölden bir örnek toplamasıyla yapıldı, ancak tuzun benzersiz renk tonunun kaynağı olduğuna dair kesin bir kanıt bulunamadı. Gölde düzenli olarak araştırmalar yapılıyor. Bilim adamları, sudaki çeşitli bakterilerin pembe renge neden olduğundan şüpheleniyorlar. Burada yürüyüş yapan herkes, yine farklı renkte olan başka göllerle de karşılaşacaktır. Bu göllerin oluşmasına da çeşitli bakteri türleri neden oluyor. Orta Ada, Batı Avustralya'daki Recherche Takımadalarını oluşturan 105 adadan en büyüğüdür. Adanın bilinen bir nedeni var: parlak pembe bir gölün varlığı. Hillier Gölü, altı yüz iki yüşz metre çapında, küçük boyutludur. Gölün çevresinde biriken kum ve tuz karışımından oluşan net bir kenar görebilirsiniz. Su yüzeyinin 'doğal olmayan' rengi, yakındaki berrak mavi deniz ve koyu yeşil ormanla yapılan kontrastla daha da vurgulanıyor.
    0 Comments 0 Shares
  • Avustralya'da papazın kızı Müslüman oldu: “Meryem adını aldı”

    SYDNEY — Avustralya'nın Sydney kentinde bulunan Auburn Gelibolu Camii’ne gelen bölgedeki bir Katolik papazın kızı Talilotu Faingata, Müslüman oldu. Meryem adını alan Faingata için ihtida merasimi düzenlenirken, genç kızın babasının da rızası ile Müslüman olduğu öğrenildi. #melbourneturkishnews

    Avustralya Sydney'de bir Katolik kilisesinde görevli papazın kızı Talilotu Faingata, İslam dinini araştırmaya başladı.

    Arkadaş çevresinde de Müslüman olan kişilerin yaşamından etkilenerek Müslümanlığa ilgi duymaya başlayan Faingata, durumu papaz olan babası ile paylaştı.

    İlk etapta Müslüman olmasına karşı çıkan babasını ikna eden genç kız, daha sonra Auburn Gelibolu Camii'ne müracaat ederek, kendisi için düzenlenen ihtida merasimi ile imam Abdülhalim Erkoç’un öncülüğünde şehadet getirip Müslüman olarak Meryem adını aldı.

    Babası papaz olan kız İslamiyet'i seçti

    Tonga Adası’nda yaşadığını belirten Faingata’ya, Gelibolu Camii İmam Hatibi Abdülhalim Erkoç tarafından İslamiyet hakkında bilgiler verildi.

    Program sonunda Müslüman olan Meryem Faingata’ya İslam dini ile ilgili bilgilerin yer aldığı İngilizce basım kitaplar, Kur’an-ı Kerim hediye edilip ihtida belgesi takdim edildi.

    #Avustralya #Sydney #Auburncami #TalilotuFaingata #Abdulhalimerkoç #Müslüman #melbourneturkishnews
    Avustralya'da papazın kızı Müslüman oldu: “Meryem adını aldı” SYDNEY — Avustralya'nın Sydney kentinde bulunan Auburn Gelibolu Camii’ne gelen bölgedeki bir Katolik papazın kızı Talilotu Faingata, Müslüman oldu. Meryem adını alan Faingata için ihtida merasimi düzenlenirken, genç kızın babasının da rızası ile Müslüman olduğu öğrenildi. #melbourneturkishnews Avustralya Sydney'de bir Katolik kilisesinde görevli papazın kızı Talilotu Faingata, İslam dinini araştırmaya başladı. Arkadaş çevresinde de Müslüman olan kişilerin yaşamından etkilenerek Müslümanlığa ilgi duymaya başlayan Faingata, durumu papaz olan babası ile paylaştı. İlk etapta Müslüman olmasına karşı çıkan babasını ikna eden genç kız, daha sonra Auburn Gelibolu Camii'ne müracaat ederek, kendisi için düzenlenen ihtida merasimi ile imam Abdülhalim Erkoç’un öncülüğünde şehadet getirip Müslüman olarak Meryem adını aldı. Babası papaz olan kız İslamiyet'i seçti Tonga Adası’nda yaşadığını belirten Faingata’ya, Gelibolu Camii İmam Hatibi Abdülhalim Erkoç tarafından İslamiyet hakkında bilgiler verildi. Program sonunda Müslüman olan Meryem Faingata’ya İslam dini ile ilgili bilgilerin yer aldığı İngilizce basım kitaplar, Kur’an-ı Kerim hediye edilip ihtida belgesi takdim edildi. #Avustralya #Sydney #Auburncami #TalilotuFaingata #Abdulhalimerkoç #Müslüman #melbourneturkishnews
    1
    0 Comments 0 Shares
  • Ferrero Avustralya’ya da 1 buçuk milyon fındık ağacı dikti.
    Ferrero Avustralya’ya da 1 buçuk milyon fındık ağacı dikti.
    0 Comments 0 Shares
More Results