• ALHAMBRA'DA QANAT SİSTEMİNDEN DE FAYDALANILAN MÜKEMMEL BİR SU SİSTEMİ VAR,
    GRANADA, İSPANYA
    1238 yılında Granada’daki mühendisler, Ortaçağ tarihinin en büyük mühendislik başarılarından birine imza attılar: Bir dağın 200 metre yukarısına, dışarıdan enerji almadan çalışan, kendi kendini idame ettiren bir su sistemi inşa ettiler.
    Bu sistem, Alhambra Sarayı’na su taşımakla kalmadı; aynı zamanda bahçeleri, çeşmeleri ve hamamları da besledi. Ne bir pompa ne de elektrik vardı. Sadece yer çekimi, eğim ve zeki mühendislik.
    Ancak sistemin gerçek dehası, suyun sadece taşınması değil; basınçla yukarı çıkartılması, akışın dengelenmesi ve israf edilmeden dağıtılmasıydı. Modern mühendisler bile hâlâ bu sistemin bazı yönlerini tam olarak anlamakta zorlanıyor.
    Zamanla bu su sistemi o kadar etkileyici bir hâl aldı ki, bazıları fiziğin temel kurallarına meydan okuduğunu düşündü. Çünkü doğal eğimlerle suyu 200 metre yukarı taşımak, neredeyse imkânsız kabul edilen bir işti.
    Bu sistem hâlâ çalışıyor. Ve Granada’da, Alhambra’nın bahçelerinde dolaşırken hâlâ o suyun sesi duyuluyor. Bu, zamanını aşan mühendisliğin yaşayan bir kanıtı.
    Mükemmelleştirmek için 3 nesil mühendis gerekti.
    Diğer ortaçağ şehirleri Hristiyan ordularına yenilirken, Granada 250 yıldan fazla bir süre fethedilmeden kaldı.
    Sırrı ne miydi?
    Elhamra Sarayı - o kadar dahiyane bir mühendislik kalesi ki, modern NASA bilim insanları bile sistemlerini inceliyor.
    Önce Kraliyet Kanalı geldi - "Acequia Real":
    Dağlık arazide oyulmuş 6 km'lik bir kanal.
    Her metre mükemmel hesaplamalar gerektiriyordu.
    Sadece %1'lik bir eğim: Çok dik = erozyon. Çok sığ = akış yok.
    Meydan okumak imkansız görünüyordu:
    Modern su pompaları olmadan Darro Nehri'nin 200 metre yukarısındaki bir şehre güç sağlamak.
    Bu Bağlamda: Bu, yalnızca ortaçağ teknolojisini kullanarak 60 katlı bir gökdelene su akıtmak gibi bir şey.
    Hata payı? Sıfır.
    Ancak daha büyük bir sorunları vardı:
    Ortaçağ boruları yüksek basıncı kaldıramıyordu.
    Geleneksel çeşmeler muazzam bir güç gerektiriyordu.
    Her metre yükseklik su basıncını azaltıyordu.
    Çözümleri mi? Hidrolik mühendisliğinde devrim yarattı.
    Devasa Su Kulesi'ni (Torre del Agua) inşa ettiler:
    • 45 metre yüksekliğinde
    • Çoklu depolama odaları
    • Basınç düzenleme sistemleri
    • Yedek rezervuarlar
    Kule tüm su şebekesinin kalbi haline geldi.
    Alhambra'nın hayvan gücüyle çalışan su çarkı dahiyaneydi:
    • 12 metre çapında
    • Kenarına seramik kaplar takılı
    • Verimlilik için karşı ağırlıklı
    • Saatte 1.500 litre kaldırabilir
    500 yıl boyunca sürekli çalıştı.
    Aslanlar Sarayı çeşmesi onların başyapıtıydı:
    Her biri hassas bir şekilde tasarlanmış 12 mermer aslan.
    Su, vücutlarındaki gizli kanallardan akıyordu.
    Karmaşık bir mekanizma, su akışını her saat döndürüyordu.
    Ortaçağ İspanya'sının en doğru zaman tutucusu oldu.
    En büyük başarıları?
    Avrupa'nın hiç bilmediği akışkan dinamiği prensiplerini kullanarak şunları yarattılar:
    • Kendini idame ettiren su kaldırma
    • Hava kabarcığı itme
    • Doğal basınç düzenlemesi
    Fizik ders kitaplarının yeniden yazılması gerekiyordu.
    Termal banyolar termal mühendisliğin bir başarısıydı:
    • Isıtma sistemi (Türk hamamları gibi)
    • Dereceli sıcaklık odaları
    • Buhar üretim odaları
    • Mermer ısı tutma zeminleri
    • Doğal havalandırma kanalları
    Hepsi tek bir odun fırınıyla çalıştırılıyor.
    İklim kontrol sistemleri yüzyıllar öncesindeydi:
    • Maksimum soğutma için stratejik çeşme yerleşimi
    • Dar geçitler boyunca rüzgar tüneli etkileri
    • Su duvarı soğutma sistemleri
    • Buharlaştırıcı soğutma odaları
    Dışarıdan sıcaklık farkı: Genellikle 10°C daha soğuk.
    Yedek su sistemleri harikaydı:
    3 ayrı su kaynağı:
    • Royal Canal (birincil)
    • Darro Nehri asansörü (ikincil)
    • Yağmur suyu toplama (acil)
    Artı sarayı aylarca idare edebilecek gizli rezervuarlar.
    Mühendislik o kadar hassastı ki:
    • Su basıncı yükseklik değişikliklerine rağmen sabit kaldı
    • Çeşmeler tam yüksekliklerini korudu
    • Sıcaklık yıl boyunca düzenli kaldı
    • Atık su bahçeler için geri dönüştürüldü
    Hepsi tek bir güç pompası olmadan.
    Etkisi devrim niteliğindeydi:
    • Kuşatma altındaki bahçeler binlerce kişiyi doyurdu
    • Çeşme avluları politikacıların buluşma noktası oldu
    • Suya erişim ekonomiyi canlandırdı
    • Termal banyolar diplomasi merkezi haline geldi
    Mühendislik, medeniyeti şekillendirdi.
    NASA'nın ilgisi şaşırtıcı değil:
    Alhambra hala karşılaştığımız sorunları çözdü:
    • Pasif iklim kontrolü
    • Kaynak optimizasyonu
    • Sürdürülebilir su geri dönüşümü
    • Yerçekimine dayalı güç sistemleri
    Mars kolonileri için mükemmel.
    • Doğal güçlerle savaşmak yerine onları kullandılar.
    • Her sisteme yedeklilik yerleştirdi
    • Yıllar değil, yüzyıllar için tasarladı
    • Doğanın mühendisliği yönlendirmesine izin verdi
    İlkeleri ancak şimdi yeniden keşfettik.
    Bugün, 900 yıl sonra:
    • Orijinal sistemlerin %70'i hala çalışıyor
    • Orijinal çeşmeler hala akıyor
    • İklim kontrolü hala çalışıyor
    • Bahçeler hala çiçek açıyor
    "Uzun ömürlü" dediklerinde, bunu kastediyorlardı.
    GRANADA BİR DÖNEM MÜSLÜMANLAR'IN TOPRAĞI OLMUŞTU, BU SİSTEMİ MÜSLÜMANLAR MI KURDU?
    Evet, bu su sistemi Müslüman mühendisler tarafından yapılmıştır.
    Detaylı olarak:
    1238 yılında Granada’da kurulan Nasrid Emirliği, Endülüs’teki son Müslüman devletti.
    El Hamra Sarayı (Alhambra), bu emirlik döneminde inşa edildi ve mükemmel bir mühendislik ürünü olan su sistemi de bu yapının bir parçasıdır.
    Sistemi tasarlayan mühendisler, Arap ve Berberi kökenli Müslümanlardı. Büyük kısmı doğrudan İslam dünyasının bilgi birikiminden beslenmişti.
    Bu mühendisler, Roma su kemerlerinden ve İslam dünyasında gelişmiş su teknolojilerinden (özellikle İran’daki "qanat" sistemlerinden) esinlenerek, yer çekimini ve akış fiziğini çok iyi kullanan karmaşık bir yer altı su taşıma ve dağıtım sistemi kurdular.
    Alhambra’nın su sistemi sadece bir mühendislik başarısı değil, aynı zamanda İslam medeniyetinin bilim, sanat ve doğaya uyumlu mimari anlayışının da örneğidir.
    Yani evet: Bu etkileyici sistem, 13. yüzyılda Müslüman mühendisler tarafından inşa edilmiştir.
    🛜: Genius GTX
    : ChatGPT
    ALHAMBRA'DA QANAT SİSTEMİNDEN DE FAYDALANILAN MÜKEMMEL BİR SU SİSTEMİ VAR, GRANADA, İSPANYA 🇪🇸 1238 yılında Granada’daki mühendisler, Ortaçağ tarihinin en büyük mühendislik başarılarından birine imza attılar: Bir dağın 200 metre yukarısına, dışarıdan enerji almadan çalışan, kendi kendini idame ettiren bir su sistemi inşa ettiler. Bu sistem, Alhambra Sarayı’na su taşımakla kalmadı; aynı zamanda bahçeleri, çeşmeleri ve hamamları da besledi. Ne bir pompa ne de elektrik vardı. Sadece yer çekimi, eğim ve zeki mühendislik. Ancak sistemin gerçek dehası, suyun sadece taşınması değil; basınçla yukarı çıkartılması, akışın dengelenmesi ve israf edilmeden dağıtılmasıydı. Modern mühendisler bile hâlâ bu sistemin bazı yönlerini tam olarak anlamakta zorlanıyor. Zamanla bu su sistemi o kadar etkileyici bir hâl aldı ki, bazıları fiziğin temel kurallarına meydan okuduğunu düşündü. Çünkü doğal eğimlerle suyu 200 metre yukarı taşımak, neredeyse imkânsız kabul edilen bir işti. Bu sistem hâlâ çalışıyor. Ve Granada’da, Alhambra’nın bahçelerinde dolaşırken hâlâ o suyun sesi duyuluyor. Bu, zamanını aşan mühendisliğin yaşayan bir kanıtı. Mükemmelleştirmek için 3 nesil mühendis gerekti. Diğer ortaçağ şehirleri Hristiyan ordularına yenilirken, Granada 250 yıldan fazla bir süre fethedilmeden kaldı. Sırrı ne miydi? Elhamra Sarayı - o kadar dahiyane bir mühendislik kalesi ki, modern NASA bilim insanları bile sistemlerini inceliyor. Önce Kraliyet Kanalı geldi - "Acequia Real": Dağlık arazide oyulmuş 6 km'lik bir kanal. Her metre mükemmel hesaplamalar gerektiriyordu. Sadece %1'lik bir eğim: Çok dik = erozyon. Çok sığ = akış yok. Meydan okumak imkansız görünüyordu: Modern su pompaları olmadan Darro Nehri'nin 200 metre yukarısındaki bir şehre güç sağlamak. Bu Bağlamda: Bu, yalnızca ortaçağ teknolojisini kullanarak 60 katlı bir gökdelene su akıtmak gibi bir şey. Hata payı? Sıfır. Ancak daha büyük bir sorunları vardı: Ortaçağ boruları yüksek basıncı kaldıramıyordu. Geleneksel çeşmeler muazzam bir güç gerektiriyordu. Her metre yükseklik su basıncını azaltıyordu. Çözümleri mi? Hidrolik mühendisliğinde devrim yarattı. Devasa Su Kulesi'ni (Torre del Agua) inşa ettiler: • 45 metre yüksekliğinde • Çoklu depolama odaları • Basınç düzenleme sistemleri • Yedek rezervuarlar Kule tüm su şebekesinin kalbi haline geldi. Alhambra'nın hayvan gücüyle çalışan su çarkı dahiyaneydi: • 12 metre çapında • Kenarına seramik kaplar takılı • Verimlilik için karşı ağırlıklı • Saatte 1.500 litre kaldırabilir 500 yıl boyunca sürekli çalıştı. Aslanlar Sarayı çeşmesi onların başyapıtıydı: Her biri hassas bir şekilde tasarlanmış 12 mermer aslan. Su, vücutlarındaki gizli kanallardan akıyordu. Karmaşık bir mekanizma, su akışını her saat döndürüyordu. Ortaçağ İspanya'sının en doğru zaman tutucusu oldu. En büyük başarıları? Avrupa'nın hiç bilmediği akışkan dinamiği prensiplerini kullanarak şunları yarattılar: • Kendini idame ettiren su kaldırma • Hava kabarcığı itme • Doğal basınç düzenlemesi Fizik ders kitaplarının yeniden yazılması gerekiyordu. Termal banyolar termal mühendisliğin bir başarısıydı: • Isıtma sistemi (Türk hamamları gibi) • Dereceli sıcaklık odaları • Buhar üretim odaları • Mermer ısı tutma zeminleri • Doğal havalandırma kanalları Hepsi tek bir odun fırınıyla çalıştırılıyor. İklim kontrol sistemleri yüzyıllar öncesindeydi: • Maksimum soğutma için stratejik çeşme yerleşimi • Dar geçitler boyunca rüzgar tüneli etkileri • Su duvarı soğutma sistemleri • Buharlaştırıcı soğutma odaları Dışarıdan sıcaklık farkı: Genellikle 10°C daha soğuk. Yedek su sistemleri harikaydı: 3 ayrı su kaynağı: • Royal Canal (birincil) • Darro Nehri asansörü (ikincil) • Yağmur suyu toplama (acil) Artı sarayı aylarca idare edebilecek gizli rezervuarlar. Mühendislik o kadar hassastı ki: • Su basıncı yükseklik değişikliklerine rağmen sabit kaldı • Çeşmeler tam yüksekliklerini korudu • Sıcaklık yıl boyunca düzenli kaldı • Atık su bahçeler için geri dönüştürüldü Hepsi tek bir güç pompası olmadan. Etkisi devrim niteliğindeydi: • Kuşatma altındaki bahçeler binlerce kişiyi doyurdu • Çeşme avluları politikacıların buluşma noktası oldu • Suya erişim ekonomiyi canlandırdı • Termal banyolar diplomasi merkezi haline geldi Mühendislik, medeniyeti şekillendirdi. NASA'nın ilgisi şaşırtıcı değil: Alhambra hala karşılaştığımız sorunları çözdü: • Pasif iklim kontrolü • Kaynak optimizasyonu • Sürdürülebilir su geri dönüşümü • Yerçekimine dayalı güç sistemleri Mars kolonileri için mükemmel. • Doğal güçlerle savaşmak yerine onları kullandılar. • Her sisteme yedeklilik yerleştirdi • Yıllar değil, yüzyıllar için tasarladı • Doğanın mühendisliği yönlendirmesine izin verdi İlkeleri ancak şimdi yeniden keşfettik. Bugün, 900 yıl sonra: • Orijinal sistemlerin %70'i hala çalışıyor • Orijinal çeşmeler hala akıyor • İklim kontrolü hala çalışıyor • Bahçeler hala çiçek açıyor "Uzun ömürlü" dediklerinde, bunu kastediyorlardı. GRANADA BİR DÖNEM MÜSLÜMANLAR'IN TOPRAĞI OLMUŞTU, BU SİSTEMİ MÜSLÜMANLAR MI KURDU? Evet, bu su sistemi Müslüman mühendisler tarafından yapılmıştır. Detaylı olarak: 1238 yılında Granada’da kurulan Nasrid Emirliği, Endülüs’teki son Müslüman devletti. El Hamra Sarayı (Alhambra), bu emirlik döneminde inşa edildi ve mükemmel bir mühendislik ürünü olan su sistemi de bu yapının bir parçasıdır. Sistemi tasarlayan mühendisler, Arap ve Berberi kökenli Müslümanlardı. Büyük kısmı doğrudan İslam dünyasının bilgi birikiminden beslenmişti. Bu mühendisler, Roma su kemerlerinden ve İslam dünyasında gelişmiş su teknolojilerinden (özellikle İran’daki "qanat" sistemlerinden) esinlenerek, yer çekimini ve akış fiziğini çok iyi kullanan karmaşık bir yer altı su taşıma ve dağıtım sistemi kurdular. Alhambra’nın su sistemi sadece bir mühendislik başarısı değil, aynı zamanda İslam medeniyetinin bilim, sanat ve doğaya uyumlu mimari anlayışının da örneğidir. Yani evet: Bu etkileyici sistem, 13. yüzyılda Müslüman mühendisler tarafından inşa edilmiştir. 🛜: Genius GTX 🤖: ChatGPT
    0 Commentaires 0 parts
  • #Turkey is located at the crossroads of Asia and Europe. It is bordered by Greece and Bulgaria to the northwest, the Black Sea to the north, Georgia to the northeast, Armenia, the Azerbaijani exclave of Nakhchivan, and Iran to the east, Iraq to the southeast, Syria and the Mediterranean Sea to the south, and the Aegean Sea to the west.
    Area: 783,562 square kilometers.
    Topography: Includes the Taurus Mountains in the south, the Pontic Mountains in the north, fertile plains like the Anatolian Plain, and the Central Anatolian Plateau, along with lakes such as Lake Van.
    Water Bodies: Borders four major seas: the Black Sea, the Sea of Marmara, the Aegean Sea, and the Mediterranean Sea.
    2. Climate:
    Coastal Areas:
    Mediterranean and Aegean Coasts: Mediterranean climate with hot, dry summers and mild, wet winters.
    Black Sea Coast: Moderate and humid climate year-round.
    Inland Regions: Continental climate with hot, dry summers and very cold, snowy winters.
    Climate Change: Turkey faces challenges like drought and rising temperatures due to climate change.
    3. Population:
    Population Size: Approximately 84.5 million (2021).
    Population Distribution: Istanbul is the largest city with over 15.5 million residents. Ankara is the second largest, followed by Izmir, Bursa, and Antalya.
    Ethnic Diversity: Predominantly Turks, with a significant Kurdish minority, and smaller Armenian, Arab, and Greek communities.
    Population Growth: About 1.2% annually.
    4. Economy:
    GDP: Approximately $7.209 trillion in 2021.
    Exports: Includes agricultural products, automobiles, textiles, and electronics, valued at $225 billion.
    Imports: Mainly energy and raw materials, totaling $271 billion.
    Unemployment Rate: Around 10.3%.
    Agriculture and Industry: Notable for wheat, hazelnuts, and olives, as well as being a leading producer of automobiles and steel.
    5. Currency:
    The official currency is the Turkish Lira (TRY), which experiences fluctuations in value against foreign currencies.
    6. Tourism:
    Visitor Numbers: Turkey welcomed around 30 million tourists in 2021.
    Revenue: Approximately $24.5 billion.
    Top Destinations:
    Istanbul: Iconic landmarks like Hagia Sophia, the Blue Mosque, and Topkapi Palace.
    Antalya: A hub for coastal tourism.
    Cappadocia: Known for its unique landscapes and hot air balloons.
    Historical Sites: Ephesus and Troy.
    7. History:
    Civilizations: Turkey has been home to various civilizations, including the Hittites, Persians, Romans, and Byzantines.
    Ottoman Era: Spanned from the 14th century to the early 20th century.
    Modern Republic: Established in 1923 under Mustafa Kemal Atatürk, who moved the capital to Ankara and initiated widespread reforms.
    8. Education:
    Education System: Mandatory for 12 years (6 years primary, 3 years middle, 3 years secondary).
    Higher Education: Home to numerous universities, including Istanbul University and Middle East Technical University.
    Literacy Rate: Approximately 96%.
    9. Healthcare:
    Healthcare System: Turkey has a well-developed healthcare system encompassing public and private sectors.
    Medical Tourism: A popular destination for medical and cosmetic treatments, attracting thousands of patients annually.
    Hospitals: Equipped with state-of-the-art medical technology.
    10. Culture:
    Official Language: Turkish.
    Religion: Islam is the predominant religion, with Christian and Jewish minorities.
    Traditions: A blend of Eastern and Western cultural influences.
    Turkey serves as a bridge between East and West, with a rich history and modern development.
    #Turkey is located at the crossroads of Asia and Europe. It is bordered by Greece and Bulgaria to the northwest, the Black Sea to the north, Georgia to the northeast, Armenia, the Azerbaijani exclave of Nakhchivan, and Iran to the east, Iraq to the southeast, Syria and the Mediterranean Sea to the south, and the Aegean Sea to the west. Area: 783,562 square kilometers. Topography: Includes the Taurus Mountains in the south, the Pontic Mountains in the north, fertile plains like the Anatolian Plain, and the Central Anatolian Plateau, along with lakes such as Lake Van. Water Bodies: Borders four major seas: the Black Sea, the Sea of Marmara, the Aegean Sea, and the Mediterranean Sea. 🌐 2. Climate: Coastal Areas: Mediterranean and Aegean Coasts: Mediterranean climate with hot, dry summers and mild, wet winters. Black Sea Coast: Moderate and humid climate year-round. Inland Regions: Continental climate with hot, dry summers and very cold, snowy winters. Climate Change: Turkey faces challenges like drought and rising temperatures due to climate change. 🌐 3. Population: Population Size: Approximately 84.5 million (2021). Population Distribution: Istanbul is the largest city with over 15.5 million residents. Ankara is the second largest, followed by Izmir, Bursa, and Antalya. Ethnic Diversity: Predominantly Turks, with a significant Kurdish minority, and smaller Armenian, Arab, and Greek communities. Population Growth: About 1.2% annually. 🌐 4. Economy: GDP: Approximately $7.209 trillion in 2021. Exports: Includes agricultural products, automobiles, textiles, and electronics, valued at $225 billion. Imports: Mainly energy and raw materials, totaling $271 billion. Unemployment Rate: Around 10.3%. Agriculture and Industry: Notable for wheat, hazelnuts, and olives, as well as being a leading producer of automobiles and steel. 🌐 5. Currency: The official currency is the Turkish Lira (TRY), which experiences fluctuations in value against foreign currencies. 🌐 6. Tourism: Visitor Numbers: Turkey welcomed around 30 million tourists in 2021. Revenue: Approximately $24.5 billion. Top Destinations: Istanbul: Iconic landmarks like Hagia Sophia, the Blue Mosque, and Topkapi Palace. Antalya: A hub for coastal tourism. Cappadocia: Known for its unique landscapes and hot air balloons. Historical Sites: Ephesus and Troy. 🌐 7. History: Civilizations: Turkey has been home to various civilizations, including the Hittites, Persians, Romans, and Byzantines. Ottoman Era: Spanned from the 14th century to the early 20th century. Modern Republic: Established in 1923 under Mustafa Kemal Atatürk, who moved the capital to Ankara and initiated widespread reforms. 🌐 8. Education: Education System: Mandatory for 12 years (6 years primary, 3 years middle, 3 years secondary). Higher Education: Home to numerous universities, including Istanbul University and Middle East Technical University. Literacy Rate: Approximately 96%. 🌐 9. Healthcare: Healthcare System: Turkey has a well-developed healthcare system encompassing public and private sectors. Medical Tourism: A popular destination for medical and cosmetic treatments, attracting thousands of patients annually. Hospitals: Equipped with state-of-the-art medical technology. 🌐 10. Culture: Official Language: Turkish. Religion: Islam is the predominant religion, with Christian and Jewish minorities. Traditions: A blend of Eastern and Western cultural influences. Turkey serves as a bridge between East and West, with a rich history and modern development.
    0 Commentaires 0 parts
  • Cuma Hutbesi: "Müminin Hayatında Umutsuzluğa Yer Yoktur"

    Muhterem Müslümanlar!

    Yüce Rabbimizin fıtratımıza yerleştirdiği duygulardan biri de umuttur. Umut; tam bir teslimiyetle Cenâb-ı Hakk’a sığınmak, O’nun yardımına ve desteğine sonsuz güvenmektir. Tedbiri tevekkülle, sabrı çabayla birleştirerek, geçmişin muhasebesini yapıp geleceğe kararlılıkla yol almaktır. Umut, kişinin hayata tutunmasını sağlayan, azim ve gayretini arttıran ilahi bir rahmettir. Beden ve ruh sağlığını koruyan manevi bir güçtür.

    Umutsuzluk ise, insanın yaşama sevincini yok eder. Geleceğe dair hayallerini karartır. Kişiyi tembelliğe düşürüp sorumluluktan uzaklaştırır. Yüce Rabbimiz bu hususta bizleri şöyle uyarmaktadır: “De ki: Ey haddi aşarak kendilerine yazık eden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”[1]

    Aziz Müminler!

    Cenâb-ı Hakk’ın insanlığa gönderdiği bütün peygamberler, en ağır imtihanlar karşısında dahi ümitlerini asla yitirmemişlerdir. Nitekim Hz. Âdem Allah’tan umutla bağışlanma dilemiştir. Hz. Nûh, güzel söz ve tatlı dille evladına nasihat etmiş, “Yavrucuğum! Bizimle beraber sen de gemiye bin, inkârcılarla birlikte olma.”[2] diyerek onun hidayete ermesini ümitle beklemiştir. Hz. Eyyûb, ağır hastalığına rağmen iyileşeceğine dair inancını asla kaybetmemiş, şifa bulmak için bütün tedavi yollarına başvurmuştur. Allah Resûlü (s.a.s) ise, meşakkatler karşısında asla umutsuzluğa düşmemiş, حَسْبِيَ اللّٰهُۘ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ “...Allah bana yeter. O’ndan başka ilah yoktur. Ben yalnız O’na güvenip dayanırım. O, yüce arşın sahibidir.”[3] diyerek Rabbine sığınmıştır.

    Kıymetli Müslümanlar!

    Bizler de zaman zaman zorluklarla karşılaşabiliriz. Aile, iş ve ticaret hayatımızda, komşuluk ve akrabalık ilişkilerimizde sıkıntılar yaşayabiliriz. Oysaki derdimiz ve sıkıntımız ne kadar büyük olursa olsun, Rabbimizin rahmet ve merhameti her şeyi kuşatmıştır. Yeter ki bizler; Rabbimize, kendimize, ailemize, çevremize ve bütün insanlara karşı sorumluluklarımızı yerine getirelim. Salih ameller ve güzel ahlakla hayatımızı tezyin edelim.

    Değerli Müminler!

    Bugün, dünyayı savaş alanına çevirmek isteyen zalimler, insanlığın umudunu yok etmek için her türlü kötülüğe başvurmaktadırlararndedir. . Başta Filistin ve Gazze olmak üzere dünyanın pek çok yerinde kadın erkek, büyük küçük demeden insanları katletmektedirler. Sağlık ve gıda ihtiyaçlarını dahi engelleyerek onları dünyanın gözü önünde ölüme terk etmektedirler. Diğer taraftan, aklı, fıtratı, ahlakı ve iffeti yok eden sapkın ideolojileri yaygınlaştırarak ailenin ve insanlığın geleceğini tehdit etmektedirler. Alkol, kumar, fuhuş, uyuşturucu maddeler ve zararlı medya içerikleriyle gençliğin hayallerini karartmak, umutlarını çalmak istemektedirler. Ancak bütün planların üzerinde ilahi bir takdir vardır. Ayette de buyrulduğu üzere, وَمَكَرُوا وَمَكَرَ اللّٰهُۜ وَاللّٰهُ خَيْرُ الْمَاكِر۪ينَ۟ “Onlar tuzak kurdular. Allah da onların tuzaklarını başlarına geçirdi. Zira Allah, tuzakları bozanların en hayırlısıdır.”[4]

    Aziz Müslümanlar!

    Kötülüklerin yaygınlaştırılmak istendiği, iyiliğe dair umutların, ideallerin ve hayallerin yok edilmeye çalışıldığı bir dönemde bize düşen, hayatımızda umutsuzluğa asla yer vermemektir. Elimizden gelen bütün imkânları seferber ettikten sonra Yüce Rabbimizin lütuf ve inayetine sığınmaktır. Çocuklarımızın ve gençlerimizin geleceğe dair hayallerine ve ideallerine ulaşmaları noktasında onlara her türlü desteği sağlamaktır. Günaha dalmış, harama bulaşmış; alkol, kumar, fuhuş ve madde bağımlılığı gibi kötü alışkanlıkların esiri olmuş kardeşlerimize şefkat ve merhamet elimizi uzatmak, onları bu durumdan kurtarmak için daha fazla gayret göstermektir.

    Hutbemi Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in şu duasıyla bitiriyorum: “…Allah’ım! Sana yöneldim. İşimi sana havale ettim. Umut ve huşu içinde sana sığındım...”[5]

    [1] Zümer, 39/53.
    [2] Hûd, 11/42.
    [3] Tevbe, 9/129.
    [4] Âl-i İmrân, 3/54.
    [5] Buhârî, Vudû’, 75.
    Cuma Hutbesi: "Müminin Hayatında Umutsuzluğa Yer Yoktur" Muhterem Müslümanlar! Yüce Rabbimizin fıtratımıza yerleştirdiği duygulardan biri de umuttur. Umut; tam bir teslimiyetle Cenâb-ı Hakk’a sığınmak, O’nun yardımına ve desteğine sonsuz güvenmektir. Tedbiri tevekkülle, sabrı çabayla birleştirerek, geçmişin muhasebesini yapıp geleceğe kararlılıkla yol almaktır. Umut, kişinin hayata tutunmasını sağlayan, azim ve gayretini arttıran ilahi bir rahmettir. Beden ve ruh sağlığını koruyan manevi bir güçtür. Umutsuzluk ise, insanın yaşama sevincini yok eder. Geleceğe dair hayallerini karartır. Kişiyi tembelliğe düşürüp sorumluluktan uzaklaştırır. Yüce Rabbimiz bu hususta bizleri şöyle uyarmaktadır: “De ki: Ey haddi aşarak kendilerine yazık eden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”[1] Aziz Müminler! Cenâb-ı Hakk’ın insanlığa gönderdiği bütün peygamberler, en ağır imtihanlar karşısında dahi ümitlerini asla yitirmemişlerdir. Nitekim Hz. Âdem Allah’tan umutla bağışlanma dilemiştir. Hz. Nûh, güzel söz ve tatlı dille evladına nasihat etmiş, “Yavrucuğum! Bizimle beraber sen de gemiye bin, inkârcılarla birlikte olma.”[2] diyerek onun hidayete ermesini ümitle beklemiştir. Hz. Eyyûb, ağır hastalığına rağmen iyileşeceğine dair inancını asla kaybetmemiş, şifa bulmak için bütün tedavi yollarına başvurmuştur. Allah Resûlü (s.a.s) ise, meşakkatler karşısında asla umutsuzluğa düşmemiş, حَسْبِيَ اللّٰهُۘ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ “...Allah bana yeter. O’ndan başka ilah yoktur. Ben yalnız O’na güvenip dayanırım. O, yüce arşın sahibidir.”[3] diyerek Rabbine sığınmıştır. Kıymetli Müslümanlar! Bizler de zaman zaman zorluklarla karşılaşabiliriz. Aile, iş ve ticaret hayatımızda, komşuluk ve akrabalık ilişkilerimizde sıkıntılar yaşayabiliriz. Oysaki derdimiz ve sıkıntımız ne kadar büyük olursa olsun, Rabbimizin rahmet ve merhameti her şeyi kuşatmıştır. Yeter ki bizler; Rabbimize, kendimize, ailemize, çevremize ve bütün insanlara karşı sorumluluklarımızı yerine getirelim. Salih ameller ve güzel ahlakla hayatımızı tezyin edelim. Değerli Müminler! Bugün, dünyayı savaş alanına çevirmek isteyen zalimler, insanlığın umudunu yok etmek için her türlü kötülüğe başvurmaktadırlararndedir. . Başta Filistin ve Gazze olmak üzere dünyanın pek çok yerinde kadın erkek, büyük küçük demeden insanları katletmektedirler. Sağlık ve gıda ihtiyaçlarını dahi engelleyerek onları dünyanın gözü önünde ölüme terk etmektedirler. Diğer taraftan, aklı, fıtratı, ahlakı ve iffeti yok eden sapkın ideolojileri yaygınlaştırarak ailenin ve insanlığın geleceğini tehdit etmektedirler. Alkol, kumar, fuhuş, uyuşturucu maddeler ve zararlı medya içerikleriyle gençliğin hayallerini karartmak, umutlarını çalmak istemektedirler. Ancak bütün planların üzerinde ilahi bir takdir vardır. Ayette de buyrulduğu üzere, وَمَكَرُوا وَمَكَرَ اللّٰهُۜ وَاللّٰهُ خَيْرُ الْمَاكِر۪ينَ۟ “Onlar tuzak kurdular. Allah da onların tuzaklarını başlarına geçirdi. Zira Allah, tuzakları bozanların en hayırlısıdır.”[4] Aziz Müslümanlar! Kötülüklerin yaygınlaştırılmak istendiği, iyiliğe dair umutların, ideallerin ve hayallerin yok edilmeye çalışıldığı bir dönemde bize düşen, hayatımızda umutsuzluğa asla yer vermemektir. Elimizden gelen bütün imkânları seferber ettikten sonra Yüce Rabbimizin lütuf ve inayetine sığınmaktır. Çocuklarımızın ve gençlerimizin geleceğe dair hayallerine ve ideallerine ulaşmaları noktasında onlara her türlü desteği sağlamaktır. Günaha dalmış, harama bulaşmış; alkol, kumar, fuhuş ve madde bağımlılığı gibi kötü alışkanlıkların esiri olmuş kardeşlerimize şefkat ve merhamet elimizi uzatmak, onları bu durumdan kurtarmak için daha fazla gayret göstermektir. Hutbemi Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in şu duasıyla bitiriyorum: “…Allah’ım! Sana yöneldim. İşimi sana havale ettim. Umut ve huşu içinde sana sığındım...”[5] [1] Zümer, 39/53. [2] Hûd, 11/42. [3] Tevbe, 9/129. [4] Âl-i İmrân, 3/54. [5] Buhârî, Vudû’, 75.
    0 Commentaires 0 parts
  • Bu Anadolu Kurduna ancak Selâm durabilirsiniz..
    Mursi’nin yol arkadaşı Asım Abdulmacid’in Erdoğan paylaşımı büyük ilgi gördü

    Mısır’ın devrik ve şehit lideri Mursi’nin yol arkadaşı Asım Abdulmacid’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’la ilgili paylaşımı Arap dünyasında gündem oldu.
    Bu Anadolu Kurduna ancak Selâm durabilirsiniz.. Mursi’nin yol arkadaşı Asım Abdulmacid’in Erdoğan paylaşımı büyük ilgi gördü Mısır’ın devrik ve şehit lideri Mursi’nin yol arkadaşı Asım Abdulmacid’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’la ilgili paylaşımı Arap dünyasında gündem oldu.
    0 Commentaires 0 parts
  • The Linguistic Structure of Iran
    Iran is a highly diverse country with many languages spoken across its regions. The most prominent language is Persian (Farsi), which serves as the official language. However, there are several other major languages, often categorized into distinct linguistic groups:
    1. Indo-Iranian Group
    • Persian (Farsi) – Official and widely spoken across Iran.
    • Kurdish – Mainly spoken in western regions.
    • Baluchi – Spoken in southeastern Iran.
    2. Turkic Group
    • Azerbaijani (Azeri) – Predominantly spoken in the northwest.
    • Turkmen – Spoken in the northeastern provinces.
    • Qashqai (Kashkai) is a Turkic language spoken by the Qashqai people, a semi-nomadic pastoralist group primarily living in the southwestern region of Iran, particularly in Fars province. It belongs to the Oghuz branch of the Turkic language family, which includes Azerbaijani, Turkish, and Turkmen. Qashqai is closely related to Azerbaijani, and many speakers are bilingual, also fluent in Persian (Farsi). The Qashqai people have a rich cultural heritage and maintain their own distinct traditions, including their language, despite the dominance of Persian in the region.

    3. Semitic Group
    • Arabic – Spoken in the southwestern regions, particularly Khuzestan.
    4. Caucasian and Other Minority Languages
    • Gilaki and Mazandarani – Spoken along the Caspian Sea coast.
    • Armenian – Spoken by the Armenian minority in various cities.
    Hashtags:
    #LinguisticDiversity #IranLanguages #PersianLanguage #CulturalDiversity #Iran #Linguistics
    The Linguistic Structure of Iran 🇮🇷 Iran is a highly diverse country with many languages spoken across its regions. The most prominent language is Persian (Farsi), which serves as the official language. However, there are several other major languages, often categorized into distinct linguistic groups: 1. Indo-Iranian Group • Persian (Farsi) – Official and widely spoken across Iran. • Kurdish – Mainly spoken in western regions. • Baluchi – Spoken in southeastern Iran. 2. Turkic Group • Azerbaijani (Azeri) – Predominantly spoken in the northwest. • Turkmen – Spoken in the northeastern provinces. • Qashqai (Kashkai) is a Turkic language spoken by the Qashqai people, a semi-nomadic pastoralist group primarily living in the southwestern region of Iran, particularly in Fars province. It belongs to the Oghuz branch of the Turkic language family, which includes Azerbaijani, Turkish, and Turkmen. Qashqai is closely related to Azerbaijani, and many speakers are bilingual, also fluent in Persian (Farsi). The Qashqai people have a rich cultural heritage and maintain their own distinct traditions, including their language, despite the dominance of Persian in the region. • 3. Semitic Group • Arabic – Spoken in the southwestern regions, particularly Khuzestan. 4. Caucasian and Other Minority Languages • Gilaki and Mazandarani – Spoken along the Caspian Sea coast. • Armenian – Spoken by the Armenian minority in various cities. Hashtags: #LinguisticDiversity #IranLanguages #PersianLanguage #CulturalDiversity #Iran #Linguistics
    0 Commentaires 0 parts
  • ŞEYH CAMİİ 1565 yılında Muğla'da Şeyh Bedrettin tarafından yaptırılmıştır.

    16. yüzyılda yaşamış bir mutasavvıftır. Muğla'da Kadı Mescidi olarak bilinen medresede ders okutmuştur. 16. yüzyıla ait kayıtlarda bu alimin adının bir mahalleye verilmesi nedeniyle büyük şöhret sahibi olduğu anlaşılmaktadır fakat yazılı kaynaklarda hakkında fazla bir bilgi yoktur.

    1671 yılında şehre gelen Evliya Çelebi Muğla'daki en sanatlı camilerin arasında Şeyh Camisini saymıştır.

    Şeyh Camii 19. yüzyılda iki onarım geçirmiş olup ilki olarak 1831 yılında Menteşe Mütesellimi (Tanzimat öncesi vergi toplayan devlet memuru) Tavaslı Osman Ağa'nın eşi Ümmü Gülsüm Hatun tarafından tamir ettirildi. Osman Ağa ayrıca camiye geniş vakıflar kurdurdu. İkinci onarım ise 1896 yılında yaptırıldı.

    Pek çok kez tadilattan geçen camiye minare 1800'lü yıllarda eklenmiştir

    Bu tarihten sonra uzun yıllar hizmet veren cami, 20 Haziran 2007'de restore edilerek yeni bir görünüm kazandı.
    ŞEYH CAMİİ 1565 yılında Muğla'da Şeyh Bedrettin tarafından yaptırılmıştır. 16. yüzyılda yaşamış bir mutasavvıftır. Muğla'da Kadı Mescidi olarak bilinen medresede ders okutmuştur. 16. yüzyıla ait kayıtlarda bu alimin adının bir mahalleye verilmesi nedeniyle büyük şöhret sahibi olduğu anlaşılmaktadır fakat yazılı kaynaklarda hakkında fazla bir bilgi yoktur. 1671 yılında şehre gelen Evliya Çelebi Muğla'daki en sanatlı camilerin arasında Şeyh Camisini saymıştır. Şeyh Camii 19. yüzyılda iki onarım geçirmiş olup ilki olarak 1831 yılında Menteşe Mütesellimi (Tanzimat öncesi vergi toplayan devlet memuru) Tavaslı Osman Ağa'nın eşi Ümmü Gülsüm Hatun tarafından tamir ettirildi. Osman Ağa ayrıca camiye geniş vakıflar kurdurdu. İkinci onarım ise 1896 yılında yaptırıldı. Pek çok kez tadilattan geçen camiye minare 1800'lü yıllarda eklenmiştir Bu tarihten sonra uzun yıllar hizmet veren cami, 20 Haziran 2007'de restore edilerek yeni bir görünüm kazandı.
    0 Commentaires 0 parts
  • Tahran’da suikasta uğrayan Hamas lideri İsmail Heniyye

    29 Ocak 1963’te Gazze’deki Şati Mülteci Kampı’nda dünyaya geldi
    1987’de Şeyh Ahmed Yasin liderliğinde Hamas’ı kurdu
    2006 yılında Filistin Başbakanı oldu
    2017 yılında Halid Meşal’in yerine Hamas Siyasi Büro Başkanlığı’na seçildi
    10 Nisan'da İsrail ordusunun saldırısında 3 oğlunu ve 4 torununu kaybetti
    31 Temmuz'da İran’ın başkenti Tahran’da suikasta uğradı

    Allah Rahmet Eylesin
    Tahran’da suikasta uğrayan Hamas lideri İsmail Heniyye ⤵️ ▪️ 29 Ocak 1963’te Gazze’deki Şati Mülteci Kampı’nda dünyaya geldi ▪️ 1987’de Şeyh Ahmed Yasin liderliğinde Hamas’ı kurdu ▪️ 2006 yılında Filistin Başbakanı oldu ▪️ 2017 yılında Halid Meşal’in yerine Hamas Siyasi Büro Başkanlığı’na seçildi ▪️ 10 Nisan'da İsrail ordusunun saldırısında 3 oğlunu ve 4 torununu kaybetti ▪️ 31 Temmuz'da İran’ın başkenti Tahran’da suikasta uğradı Allah Rahmet Eylesin
    0 Commentaires 0 parts
  • Sıfırdan Kendi Kurduğu "Büyük Timur İmparatorluğu" İle 3 Kıtayı Titretmiş
    27 Sultana diz çöktürmüş
    20 büyük seferin tamamını kazanmış
    Yaptığı yüzlerce savaşın hiçbirini kaybetmeyerek tarihe adını "Yenilmez Hakan" olarak yazdıran, Sahipkıran Emir Timur. Sibirya'da eksi 40 derecede, Hindistan'da 60 derecede savaşmış,
    Katıldığı hiçbir savaşı kaybetmemiş
    Yüzölçümü 40 milyon km olan Asyanın neredeyse tamamına hükmetmiş,
    Avrupanın tüm krallarından biat mektubu almış
    Osmanlı'nın 3 kez kuşatıp alamadığı İzmir'i 7 günde düşürmüş,
    Cengiz Han'ın zorlu şartlar yüzünden geri döndüğü, İskender'in 6 yılda ele geçiremediği Hindistan'ı 12 ayda fethetmiştir.
    Ancak batı hayranı tarih İskender'e büyük, Timur'a barbar demiştir.
    Fakat unutmamalıdır ki, tarihte hiçbir yerde "Timur yenildi" yazmaz!
    Ruhu Şad Otağı Uçmağ olsun...
    Sıfırdan Kendi Kurduğu "Büyük Timur İmparatorluğu" İle 3 Kıtayı Titretmiş 27 Sultana diz çöktürmüş 20 büyük seferin tamamını kazanmış Yaptığı yüzlerce savaşın hiçbirini kaybetmeyerek tarihe adını "Yenilmez Hakan" olarak yazdıran, Sahipkıran Emir Timur. Sibirya'da eksi 40 derecede, Hindistan'da 60 derecede savaşmış, Katıldığı hiçbir savaşı kaybetmemiş Yüzölçümü 40 milyon km olan Asyanın neredeyse tamamına hükmetmiş, Avrupanın tüm krallarından biat mektubu almış Osmanlı'nın 3 kez kuşatıp alamadığı İzmir'i 7 günde düşürmüş, Cengiz Han'ın zorlu şartlar yüzünden geri döndüğü, İskender'in 6 yılda ele geçiremediği Hindistan'ı 12 ayda fethetmiştir. Ancak batı hayranı tarih İskender'e büyük, Timur'a barbar demiştir. Fakat unutmamalıdır ki, tarihte hiçbir yerde "Timur yenildi" yazmaz! Ruhu Şad Otağı Uçmağ olsun...
    0 Commentaires 0 parts
  • Şanlıurfa Urfa

    Karakoyun Deresi ve Hızmalı Köprü Efsânesi

    Yüzyıllarca önce kentin güneydoğusunda yoksul bir ana-oğul yaşamaktadır. Oğul Kasarcı Çayı’nda kasarcılık yapmaktadır. Günün birinde yöreye gelen bir derviş, birkaç gün delikanlıyı izledikten sonra: “Oğlum seni izledim. Görüyorum ki, çalışkan, dürüst bir insansın. Anladığıma göre dardasınız. Yakında ülkeme döneceğim, orası varlıklı bir yerdir. İstersen sen de benimle gel” der. Delikanlı anasına danışır, anası da oğlum yoksulluktan kurtulsun diyerek gitmesine izin verir.

    Derviş delikanlıyı tekkesine götürür, eğitir. Delikanlı birgün çarşıda güzel bir kız görür, ona aşık olur. Soruşturunca kızın Karakoyunlu Beyi’nin kızı olduğunu öğrenir. Yemeden içmeden kesilir. Derviş durumu öğrenince: “Üzülme, gider kızı isteriz” der. Ertesi gün saraya varır. Durumu Bey’e anlatır, Bey öfkelenir, ama saygısızlık olmasın diye sesini de çıkarmaz. Dervişe kırk gün içinde istediği hediye ve paralar getirilirse kızı vereceğini söyler. İstedikleri şeyler kırk günde tamamlanacak gibi değildir. Üstelik derviş de yoksuldur. Durumu öğrenen delikanlı üzülür ve günden güne erimeye başlar. Tam kırkıncı gün, delikanlı uyandığında tekke avlusunda kimin getirdiği bilinmeyen eşya ve altın yüklü katırlar görür. Koşup dervişe haber verir. Derviş gülümser. Alıp bunları Bey’e götürür. Çaresiz kalan Bey, kızını verir düğün-dernek kurulur.

    Derviş delikanlıya, gerdeğe girmeden iki rekat namaz kılmasını, sonra da kendisi için dua etmesini söyler. Delikanlı başına geldiği bunca maceradan sonra öylesine mutlu ve coşkuludur ki, namazı kılar, ama derviş için dua etmeyi unutur. Dervişe dua etmediği için ertesi sabah uyandığında, kendini Kasarcı Çayı kıyısında bulur. Başından geçenler kensine bir rüya gibi gelir. Gidip başından geçenleri anasına anlatır. Yapacak birşeyleri yoktur ve eski yaşamlarına dönerler.

    Yeni gelin olan kız ise, uyandığında kocasını yanında göremeyince her yeri aratır, ama kimse izini bulamaz. Bu arada dervişte gitmiştir. Vakti gelince kızın bir oğlu olur. Çocuk biraz büyüyünce, hem gittiği yerlerde kocasını aramak, hem de hac görevini yerine getirmek için yola çıkar. Yolu üzerindeki Urfa’ya varır. Samsat Kapısı önüne çadır kurdururken, bağrışmalar duyar. Kentin ortasından gelen dere taşmış, evler sular altında kalmış ve kent büyük ölçüde zarar görmüştür. Bey kızı, birkaç yılda bir yinelenen su baskınından kenti kurtarmak niyetindedir. Hac parasını bu işe harcayacaktır. Tellallar çıkarıp halkı hendek kazmaya çağırır. Anasının isteğiyle, bizim delikanlı da hendek kazanlara katılır. Çalışmalar esnasında Bey kızının çocuğunu bir ağlama tutar, bir türlü susturulamaz. İşçiler oyalamak için kucağına alır, elden ele geçirirler. Çocuk babasının kucağına gelince susup, çevresine bakarak gülümser. Bey kızı delikanlıyı hendek işinden alır, çocuğu eğlemekle görevlendirir. Bu arada delikanlının anası, oğlunun bohçasını karıştırırken, altın sırma işlemeli düğün giysisini bulur: “Oğlum artık bu giysi bize yakışmaz. Onu, kente bunca iyiliği dokunan hanıma hediye edelim” der. Giysi, Bey kızının çadırına götürülür. Kız armağanı görünce, kendi el işlemesinden tanır ve hemen getirenin bulunmasını emreder. Delikanlıyı getirirler. Görür görmez birbirlerini tanıyan iki sevdalı birbirlerine kavuşurlar.

    Bu arada hendek tamamlanır. Derenin yatağı değiştirilerek, sel baskını tehlikesi önlenmiştir. Ardından dere üzerine bir de köprü yapılır. Sonraki yıllarda köprü yıkılırsa, yerine yenisi yapılabilsin diye Bey kızı, köprü ayaklarından birinin altına, altın hızması ile değerli taşlarını gömdürür. O günden sonra derenin adı Bey kızının soyunun isminden dolayı Karakoyun Deresi, köprünün adı da ayağındaki hızma nedeniyle Hızmalı Köprü olur.

    Bey kızı ile delikanlı burada mutlu bir yaşam sürer, öldüklerinde de Karakoyun Deresi kıyısına gömülürler.
    Şanlıurfa Urfa Karakoyun Deresi ve Hızmalı Köprü Efsânesi Yüzyıllarca önce kentin güneydoğusunda yoksul bir ana-oğul yaşamaktadır. Oğul Kasarcı Çayı’nda kasarcılık yapmaktadır. Günün birinde yöreye gelen bir derviş, birkaç gün delikanlıyı izledikten sonra: “Oğlum seni izledim. Görüyorum ki, çalışkan, dürüst bir insansın. Anladığıma göre dardasınız. Yakında ülkeme döneceğim, orası varlıklı bir yerdir. İstersen sen de benimle gel” der. Delikanlı anasına danışır, anası da oğlum yoksulluktan kurtulsun diyerek gitmesine izin verir. Derviş delikanlıyı tekkesine götürür, eğitir. Delikanlı birgün çarşıda güzel bir kız görür, ona aşık olur. Soruşturunca kızın Karakoyunlu Beyi’nin kızı olduğunu öğrenir. Yemeden içmeden kesilir. Derviş durumu öğrenince: “Üzülme, gider kızı isteriz” der. Ertesi gün saraya varır. Durumu Bey’e anlatır, Bey öfkelenir, ama saygısızlık olmasın diye sesini de çıkarmaz. Dervişe kırk gün içinde istediği hediye ve paralar getirilirse kızı vereceğini söyler. İstedikleri şeyler kırk günde tamamlanacak gibi değildir. Üstelik derviş de yoksuldur. Durumu öğrenen delikanlı üzülür ve günden güne erimeye başlar. Tam kırkıncı gün, delikanlı uyandığında tekke avlusunda kimin getirdiği bilinmeyen eşya ve altın yüklü katırlar görür. Koşup dervişe haber verir. Derviş gülümser. Alıp bunları Bey’e götürür. Çaresiz kalan Bey, kızını verir düğün-dernek kurulur. Derviş delikanlıya, gerdeğe girmeden iki rekat namaz kılmasını, sonra da kendisi için dua etmesini söyler. Delikanlı başına geldiği bunca maceradan sonra öylesine mutlu ve coşkuludur ki, namazı kılar, ama derviş için dua etmeyi unutur. Dervişe dua etmediği için ertesi sabah uyandığında, kendini Kasarcı Çayı kıyısında bulur. Başından geçenler kensine bir rüya gibi gelir. Gidip başından geçenleri anasına anlatır. Yapacak birşeyleri yoktur ve eski yaşamlarına dönerler. Yeni gelin olan kız ise, uyandığında kocasını yanında göremeyince her yeri aratır, ama kimse izini bulamaz. Bu arada dervişte gitmiştir. Vakti gelince kızın bir oğlu olur. Çocuk biraz büyüyünce, hem gittiği yerlerde kocasını aramak, hem de hac görevini yerine getirmek için yola çıkar. Yolu üzerindeki Urfa’ya varır. Samsat Kapısı önüne çadır kurdururken, bağrışmalar duyar. Kentin ortasından gelen dere taşmış, evler sular altında kalmış ve kent büyük ölçüde zarar görmüştür. Bey kızı, birkaç yılda bir yinelenen su baskınından kenti kurtarmak niyetindedir. Hac parasını bu işe harcayacaktır. Tellallar çıkarıp halkı hendek kazmaya çağırır. Anasının isteğiyle, bizim delikanlı da hendek kazanlara katılır. Çalışmalar esnasında Bey kızının çocuğunu bir ağlama tutar, bir türlü susturulamaz. İşçiler oyalamak için kucağına alır, elden ele geçirirler. Çocuk babasının kucağına gelince susup, çevresine bakarak gülümser. Bey kızı delikanlıyı hendek işinden alır, çocuğu eğlemekle görevlendirir. Bu arada delikanlının anası, oğlunun bohçasını karıştırırken, altın sırma işlemeli düğün giysisini bulur: “Oğlum artık bu giysi bize yakışmaz. Onu, kente bunca iyiliği dokunan hanıma hediye edelim” der. Giysi, Bey kızının çadırına götürülür. Kız armağanı görünce, kendi el işlemesinden tanır ve hemen getirenin bulunmasını emreder. Delikanlıyı getirirler. Görür görmez birbirlerini tanıyan iki sevdalı birbirlerine kavuşurlar. Bu arada hendek tamamlanır. Derenin yatağı değiştirilerek, sel baskını tehlikesi önlenmiştir. Ardından dere üzerine bir de köprü yapılır. Sonraki yıllarda köprü yıkılırsa, yerine yenisi yapılabilsin diye Bey kızı, köprü ayaklarından birinin altına, altın hızması ile değerli taşlarını gömdürür. O günden sonra derenin adı Bey kızının soyunun isminden dolayı Karakoyun Deresi, köprünün adı da ayağındaki hızma nedeniyle Hızmalı Köprü olur. Bey kızı ile delikanlı burada mutlu bir yaşam sürer, öldüklerinde de Karakoyun Deresi kıyısına gömülürler.
    0 Commentaires 0 parts
  • Kimek-Kıpçak Konfederasyonu Kimek ve Kıpçakların oluşturduğu bir Orta Çağ Türk devletidir. 9. yüzyılın sonlarından 13. yüzyılın başlarındaki Moğol istilasına dek hüküm sürmüştür...Orta Asya boyları Uygur Kağanlığı'nın 840'ta dağılmasının ardından kendilerini bağımsız buldular. Türki Eymür, Bayındır ve Şivey Tatar boylarının bazı bölümleri büyük Kimek boylarına katıldı.

    Tatar boylarıda Kimek Konfederasyonu'nun üyeleriydi - bazıları zaten Kimek Hanlığı'nın ilk oluşumuna katılmıştı. Kıpçaklar kendi hanlıklarına sahip olmakla birlikte politik olarak Kimeklere bağlıydılar. Yönetici Kimek boyları çoğunlukla İrtiş kıyılarında yaşıyordu.

    Kuman-Kıpçak ülkesi Deşt-i Kıpçak olarak adlandırılmaya başlandı. El-Biruni, Oğuzların Kimek ülkesindeki otlaklıkları oldukça sık kullandığını belirtti.

    Kimek boylarının bazı klanları Hazar Denizi kıyıları boyunca oldukça sık hayvan yetiştiriciliği yapmaktaydı :"Şehnâme" bile bu Denizi "Kimek Denizi" olarak adlandırıyor.

    10. yüzyılda Kimek-Kıpçakların esas batı komşuları, o zamanlar en batıdaki Kıpçak klanlarının çok yakın temaslarda bulunduğu Başkurtlardı.

    Asya'nın kalbine hükmettiler, İpek Yolu'nun önemli bir merkezi bölümünü kontrol ettiler ve Çin'den İran'a ve Avrupa'ya kadar İskitler ve Moğollar gibi dünyayı etkilediler.

    Kimek - kıpçak yönetimi tüm zamanların en büyük göçebe imparatorluklarından biri olarak görülebilir..

    10. yüzyılda Kıpçaklar Kağanlık içinde bağımsız hale geldiler (eğer ilk etapta bağımlı iseler) ve batıya doğru göç etmeye başladılar. Kimek Kağanlığı'nın iktidarının zirvesi, 12. yüzyılın sonlarına doğru Ilburi hükümdarlarının yönetimi altına girdi. 1183'te Kimekler Volga Bulgarları'na saldırdı ve 1152 ve 1197'de Harezm'i iki kez yağmaladılar.

    Kağanlığın Yıkılışı

    Kimek Kağanlığı, Tobol ve İrtiş nehirlerinden Hazar Denizi ve Seyhun'a kadar geniş bir bölgeyi hakimiyeti altına aldı.

    Kimek Kağanlığı'nın kuzey sınırı Sibirya taygası, doğu sınırı Altay Dağları, güney sınırı ise cansız bozkır Bet Pak'tı. Doğal olarak onları düşmanlarından koruyan bu sınırlar sayesinde Kimekler çatışmasız hüküm sürdüler.

    Komşuları Karluklar, Oğuzlar ve Kırgızlardı.

    Kimekler, Kıpçaklar, Oğuzlar, Peçenekler, Ugorlar ve çok etnikli Kimek Kağanlığı'nın diğer halkları ve etnik grupları barış ve refah içinde yaşadılar.

    Kimekler, Kıpçaklar, Peçenekler ve Oğuzlar batıya, Ural, Volga, Don ve Dinyepr'in ötesine göç ederek Doğu Avrupa'nın etnik haritasını değiştirdiler. Güney Karluklar, Karahanlı devletine katıldı.

    Batı Sibirya'nın eski Volga Finleri ile birlikte İrtiş topraklarında önemli bir Kıpçak ve Kimek nüfusu kaldı.

    Daha sonra Sibirya Tatarlarını ve diğer Türk halklarını oluşturdular. Batıda Kıpçaklar, daha önce Oğuzların baskısı altındaki Peçeneklerin ve daha sonra da Oğuzların Kimek ve Kıpçakların baskısı altında izledikleri yolu izlediler.

    Volga, Don, Dinyester ve Dinyeper'i geçerek Tuna'ya ulaştılar.

    Kıpçaklar, Peçenekler ve Oğuzların geride kalan nüfusu birleşti.

    1054 yılı Rus vakayinameleri, Orta İrtiş ve Ob Kimekleri'in bir kolu olan Kıpçaklar tarafından itilen Oğuzların Kiev yakınlarında görüldüğünü kaydeder.

    Hitay göçebeleri, İrtiş'in batısındaki Kimek ve Kıpçak topraklarını işgal etti. Kağanlık bundan sonra geriledi ve Kimekler muhtemelen zaman zaman Kırgız ve Kara-Hitay baskısına maruz kaldı.

    11. – 12. yüzyıllarda Moğolca konuşan Nayman kabilesi, batıya doğru hareketinde Kimek-Kıpçakları Moğol Altayı ve Yukarı İrtiş'ten çıkardı.

    13. yüzyılda Kimek Kağanlığı'nın geriye kalan toprakları Moğollar tarafından fethedildi ve toprakları Cuci Ulus'a verildi.

    Moğolların kurduğu Kıpçak Hanlığı devletinde nüfusun önemli bir kısmı Kimek Kağanlığı topraklarındandı. Kimek lideri Baçman Han, Moğolların bölgeyi fethetmesinden sonra birkaç yıl boyunca direnişi sürdürdü.

    Kıpçakların Oğuz topraklarını ele geçirmesi, onları eski Kimek-Kıpçak bölgesindeki en güçlü duruma getirmişti. Bu olaylar sırasında Kimekler sadece siyasi hakimiyetlerini kaybetmedi aynı zamanda Kıpçaklara tabi olmuşlardır.

    Kimeklerin bir kısmı İrtiş’te kaldı, ikinci kısmı Orta Asya’da Türkistan bölgesine yerleşti. Üçüncü kısmı ise, Kıpçaklarla beraber batıya Güney Rus bozkırlarına doğru göç etti.

    Kıpçaklar Kimek devletinin mirasçısı olmuştur.

    Bilinen liderleri
    Alip Kara Uran
    Alip Derek
    İnalçuk
    Abarhan

    YAZI NETTEN ALINTIDIR

    Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler (trc. Ragıp Hulûsi), İstanbul 1927,

    Faruk Sümer, “Kimek”, İA, VI,

    Kumekov B. E. Gosudarstvo kimakov IKH-XIvv. po arabskim istoçnikam. Alma-Ata, 1972;

    Golden P.B. Introduction to the History the Turkic Peoples. Wiesbaden, 1992;
    Kimek-Kıpçak Konfederasyonu Kimek ve Kıpçakların oluşturduğu bir Orta Çağ Türk devletidir. 9. yüzyılın sonlarından 13. yüzyılın başlarındaki Moğol istilasına dek hüküm sürmüştür...Orta Asya boyları Uygur Kağanlığı'nın 840'ta dağılmasının ardından kendilerini bağımsız buldular. Türki Eymür, Bayındır ve Şivey Tatar boylarının bazı bölümleri büyük Kimek boylarına katıldı. Tatar boylarıda Kimek Konfederasyonu'nun üyeleriydi - bazıları zaten Kimek Hanlığı'nın ilk oluşumuna katılmıştı. Kıpçaklar kendi hanlıklarına sahip olmakla birlikte politik olarak Kimeklere bağlıydılar. Yönetici Kimek boyları çoğunlukla İrtiş kıyılarında yaşıyordu. Kuman-Kıpçak ülkesi Deşt-i Kıpçak olarak adlandırılmaya başlandı. El-Biruni, Oğuzların Kimek ülkesindeki otlaklıkları oldukça sık kullandığını belirtti. Kimek boylarının bazı klanları Hazar Denizi kıyıları boyunca oldukça sık hayvan yetiştiriciliği yapmaktaydı :"Şehnâme" bile bu Denizi "Kimek Denizi" olarak adlandırıyor. 10. yüzyılda Kimek-Kıpçakların esas batı komşuları, o zamanlar en batıdaki Kıpçak klanlarının çok yakın temaslarda bulunduğu Başkurtlardı. Asya'nın kalbine hükmettiler, İpek Yolu'nun önemli bir merkezi bölümünü kontrol ettiler ve Çin'den İran'a ve Avrupa'ya kadar İskitler ve Moğollar gibi dünyayı etkilediler. Kimek - kıpçak yönetimi tüm zamanların en büyük göçebe imparatorluklarından biri olarak görülebilir.. 10. yüzyılda Kıpçaklar Kağanlık içinde bağımsız hale geldiler (eğer ilk etapta bağımlı iseler) ve batıya doğru göç etmeye başladılar. Kimek Kağanlığı'nın iktidarının zirvesi, 12. yüzyılın sonlarına doğru Ilburi hükümdarlarının yönetimi altına girdi. 1183'te Kimekler Volga Bulgarları'na saldırdı ve 1152 ve 1197'de Harezm'i iki kez yağmaladılar. Kağanlığın Yıkılışı Kimek Kağanlığı, Tobol ve İrtiş nehirlerinden Hazar Denizi ve Seyhun'a kadar geniş bir bölgeyi hakimiyeti altına aldı. Kimek Kağanlığı'nın kuzey sınırı Sibirya taygası, doğu sınırı Altay Dağları, güney sınırı ise cansız bozkır Bet Pak'tı. Doğal olarak onları düşmanlarından koruyan bu sınırlar sayesinde Kimekler çatışmasız hüküm sürdüler. Komşuları Karluklar, Oğuzlar ve Kırgızlardı. Kimekler, Kıpçaklar, Oğuzlar, Peçenekler, Ugorlar ve çok etnikli Kimek Kağanlığı'nın diğer halkları ve etnik grupları barış ve refah içinde yaşadılar. Kimekler, Kıpçaklar, Peçenekler ve Oğuzlar batıya, Ural, Volga, Don ve Dinyepr'in ötesine göç ederek Doğu Avrupa'nın etnik haritasını değiştirdiler. Güney Karluklar, Karahanlı devletine katıldı. Batı Sibirya'nın eski Volga Finleri ile birlikte İrtiş topraklarında önemli bir Kıpçak ve Kimek nüfusu kaldı. Daha sonra Sibirya Tatarlarını ve diğer Türk halklarını oluşturdular. Batıda Kıpçaklar, daha önce Oğuzların baskısı altındaki Peçeneklerin ve daha sonra da Oğuzların Kimek ve Kıpçakların baskısı altında izledikleri yolu izlediler. Volga, Don, Dinyester ve Dinyeper'i geçerek Tuna'ya ulaştılar. Kıpçaklar, Peçenekler ve Oğuzların geride kalan nüfusu birleşti. 1054 yılı Rus vakayinameleri, Orta İrtiş ve Ob Kimekleri'in bir kolu olan Kıpçaklar tarafından itilen Oğuzların Kiev yakınlarında görüldüğünü kaydeder. Hitay göçebeleri, İrtiş'in batısındaki Kimek ve Kıpçak topraklarını işgal etti. Kağanlık bundan sonra geriledi ve Kimekler muhtemelen zaman zaman Kırgız ve Kara-Hitay baskısına maruz kaldı. 11. – 12. yüzyıllarda Moğolca konuşan Nayman kabilesi, batıya doğru hareketinde Kimek-Kıpçakları Moğol Altayı ve Yukarı İrtiş'ten çıkardı. 13. yüzyılda Kimek Kağanlığı'nın geriye kalan toprakları Moğollar tarafından fethedildi ve toprakları Cuci Ulus'a verildi. Moğolların kurduğu Kıpçak Hanlığı devletinde nüfusun önemli bir kısmı Kimek Kağanlığı topraklarındandı. Kimek lideri Baçman Han, Moğolların bölgeyi fethetmesinden sonra birkaç yıl boyunca direnişi sürdürdü. Kıpçakların Oğuz topraklarını ele geçirmesi, onları eski Kimek-Kıpçak bölgesindeki en güçlü duruma getirmişti. Bu olaylar sırasında Kimekler sadece siyasi hakimiyetlerini kaybetmedi aynı zamanda Kıpçaklara tabi olmuşlardır. Kimeklerin bir kısmı İrtiş’te kaldı, ikinci kısmı Orta Asya’da Türkistan bölgesine yerleşti. Üçüncü kısmı ise, Kıpçaklarla beraber batıya Güney Rus bozkırlarına doğru göç etti. Kıpçaklar Kimek devletinin mirasçısı olmuştur. Bilinen liderleri Alip Kara Uran Alip Derek İnalçuk Abarhan YAZI NETTEN ALINTIDIR Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler (trc. Ragıp Hulûsi), İstanbul 1927, Faruk Sümer, “Kimek”, İA, VI, Kumekov B. E. Gosudarstvo kimakov IKH-XIvv. po arabskim istoçnikam. Alma-Ata, 1972; Golden P.B. Introduction to the History the Turkic Peoples. Wiesbaden, 1992;
    0 Commentaires 0 parts
Résultats de Recherche