• İtalya'da 3 asırlık Türk Festivali ve Türk köyü.
    İtalya Avusturya sınırında yer alan Moena, bir İtalyan köyüdür. Alp dağları Avusturya sınırında yer alan köy, günümüzde bir kayak merkezi olarak tanınmaktadır.
    Moena köyü ve bu köydeki 323 yıldır süregelen Türk kültürü. El Turco.
    Moena, yaz aylarında 3 bin kış aylarında ise 20 bine yaklaşan nüfusuyla kış turizmi oldukça popülerdir . Köy sakinleri Ağustos’un 19 ve 21'i arasında yapılan ‘Türkiye Festivali de kalabalık olur.

    2. Viyana Kuşatması sonrası kasabaya sığınan yeniçeri "Balaban Hasan"ı anmak için 300 yılı aşkın bir süredir düzenlenen Türk Festivali her yıl renkli görüntülere sahne olur.

    Moena Festivali , “Festa de Turchia”düzenlenmektedir ve Eski osmanlı Türk milli kıyafetleri içerisinde, ellerinde ay yıldızlı bayraklarla sokaklara dökülürler. Köyün meydanında ay yıldızlı kaide üzerinde bir yeniçeri büstü bulunmaktadır.

    Yeniçeri Hasan, IV. Mehmed döneminde yaşamış, başarılı bir Osmanlı istihbarat subayıdır. Rusça’nın yanında, İtalyanca ve İspanyolca da bilen Balaban, Roma, Berlin, Viyana ve Venedik gibi dönemin büyük şehirlerine defalarca görev yapmış. Osmanlı’ya istihbarat sağlamış.
    Kılık değiştirmekte usta olan Balaban Hasan, bir gün yine bir görev alır. Viyana’da bulunan on iki Türk ajanından uzun bir süre haber alınamadığından, Balaban Hasan neler olup bittiğini bir an önce öğrenip geri gelmek zorundadır. Balaban Hasan görev için gerekli hazırlıkları yaparken, Kara Mustafa Paşa da Kanuni zamanında fethi yarım kalan Viyana’yı ikinci kez kuşatmak amacındadır. Ancak durumu padişaha zamanında açamamış.
    Bunun üzerine Balaban, Sadrazam Kara Mustafa Paşa‘ya haddi olmadığı halde bir an önce Viyana’nın kuşatılması, ne kadar geç kalınırsa kuşatmanın o kadar zor olacağı hususunda öğüt vermeye kalkar.
    Köpüren Sadrazam, Balaban’ın idam edilmesini emreder; ancak o bir yolunu bulup kaçmayı başarır.

    Olaydan sonra Balaban, Avrupa’da II.Viyana dahil bir çok yerde gizlice Osmanlı askerleri içine karışarak savaşır. Girdiği bir mücadelede ağır yaralanır, atına atlayarak bilmediği bir yere doğru gider ve Moena köyüne varır.
    Ölmek üzere olan bu Yeniçeri askeri, köylüler tarafından tedavi edilir. İyileşince de köyden bir kızla evlenir. Kasaba halkının ‘El Turco’ adını verdiği subay, o dönem dukalığın halktan istediği haksız vergilere karşı köyü ayaklandırır ve korur.
    Osmanlı’dan idam cezası alan, Balaban artık gidebileceği bir yeri olmadığını bilmenin hüznüyle bu köyü kendi köyü beller. Zamanla hem köy halkı onu benimser hem de o bu köyü.
    İtalya'da 3 asırlık Türk Festivali ve Türk köyü. İtalya Avusturya sınırında yer alan Moena, bir İtalyan köyüdür. Alp dağları Avusturya sınırında yer alan köy, günümüzde bir kayak merkezi olarak tanınmaktadır. Moena köyü ve bu köydeki 323 yıldır süregelen Türk kültürü. El Turco. Moena, yaz aylarında 3 bin kış aylarında ise 20 bine yaklaşan nüfusuyla kış turizmi oldukça popülerdir . Köy sakinleri Ağustos’un 19 ve 21'i arasında yapılan ‘Türkiye Festivali de kalabalık olur. 2. Viyana Kuşatması sonrası kasabaya sığınan yeniçeri "Balaban Hasan"ı anmak için 300 yılı aşkın bir süredir düzenlenen Türk Festivali her yıl renkli görüntülere sahne olur. Moena Festivali , “Festa de Turchia”düzenlenmektedir ve Eski osmanlı Türk milli kıyafetleri içerisinde, ellerinde ay yıldızlı bayraklarla sokaklara dökülürler. Köyün meydanında ay yıldızlı kaide üzerinde bir yeniçeri büstü bulunmaktadır. Yeniçeri Hasan, IV. Mehmed döneminde yaşamış, başarılı bir Osmanlı istihbarat subayıdır. Rusça’nın yanında, İtalyanca ve İspanyolca da bilen Balaban, Roma, Berlin, Viyana ve Venedik gibi dönemin büyük şehirlerine defalarca görev yapmış. Osmanlı’ya istihbarat sağlamış. Kılık değiştirmekte usta olan Balaban Hasan, bir gün yine bir görev alır. Viyana’da bulunan on iki Türk ajanından uzun bir süre haber alınamadığından, Balaban Hasan neler olup bittiğini bir an önce öğrenip geri gelmek zorundadır. Balaban Hasan görev için gerekli hazırlıkları yaparken, Kara Mustafa Paşa da Kanuni zamanında fethi yarım kalan Viyana’yı ikinci kez kuşatmak amacındadır. Ancak durumu padişaha zamanında açamamış. Bunun üzerine Balaban, Sadrazam Kara Mustafa Paşa‘ya haddi olmadığı halde bir an önce Viyana’nın kuşatılması, ne kadar geç kalınırsa kuşatmanın o kadar zor olacağı hususunda öğüt vermeye kalkar. Köpüren Sadrazam, Balaban’ın idam edilmesini emreder; ancak o bir yolunu bulup kaçmayı başarır. Olaydan sonra Balaban, Avrupa’da II.Viyana dahil bir çok yerde gizlice Osmanlı askerleri içine karışarak savaşır. Girdiği bir mücadelede ağır yaralanır, atına atlayarak bilmediği bir yere doğru gider ve Moena köyüne varır. Ölmek üzere olan bu Yeniçeri askeri, köylüler tarafından tedavi edilir. İyileşince de köyden bir kızla evlenir. Kasaba halkının ‘El Turco’ adını verdiği subay, o dönem dukalığın halktan istediği haksız vergilere karşı köyü ayaklandırır ve korur. Osmanlı’dan idam cezası alan, Balaban artık gidebileceği bir yeri olmadığını bilmenin hüznüyle bu köyü kendi köyü beller. Zamanla hem köy halkı onu benimser hem de o bu köyü.
    0 Комментарии 0 Поделились
  • İzzettin Kassam Kimdir?
    1880 yılında Suriye Lazkiye Cebele köyünde dünyaya gelmiştir.
    Teşkilatı-mahsusa mensubu olan ve para,silah tedariği sağlayarak,
    mitingler düzenleyerek 1911'de trablusgarb cephesinde 250 kişilik gönüllü birliği ile Türk subaylarının yanında yer alır.

    Balkan harbinin patlaması ile Trablusgarb cephesinden çekilen Türk subayları(Gazi Mustafa Kemal,Enver Paşa,Nuri Conker,Fethi Okyer,Fuat Bulca vs...) İtalyanlara karşı direnişi yerli birliklere bıraktığında Ömer Muhtar liderliğinde direnişine devam eder.

    1.cihan harbinde İzzettin Kassam 1914'te memleketi Suriye ye geri dönerek Fransızlara karşı direnişe başlar.
    Bu süreçte bölgede ki uluscu ve işbirlikçi Arap örgütleri Kassam'ı Enver'ci ve Türkiye yanlısı olmakla suçlamaktadır.
    Bu durum Kassam in direniş cephesini genişletmesini zayıflatır.

    Hareket ve mücadele tarzı teşkilatı-mahsusa örgütlenme şeklinde ve gizlidir.

    Suriye'de kimliği Fransızlar tarafından açığa çıkması üzerine birliklerini Anadolu da milli mücadeleye göndererek 1921'de İngilizler'e karşı direniş için Filistin'e geçer.

    İzzettin Kassam ve birlikleri herhangi bir merkez veya karargah kurmadan belli bir hiyerarşiye bağlı kalmadan 10-15 kişilik birlikler ile gizli ve mobilize mücadelesi ile Suriye de olduğu gibi direnişin sembol ismi haline gelir.

    Gün geçtikçe büyüyen ve Filistin'li köylüleri birer asker ve istihbarat elemanı hüviyetine kavuşturan Kassam'ın birlikleri yakın çatışmalar ile İngilizlerin hareket alanını daraltır.

    Durumun ciddi hal alması karşısında 1935 yılında 500 kişilik birlikle Kassam in yerini tesbit eden İngiliz güçleri İzzettin Kassam ı şehit eder.

    Bu saldırı direnişi zayıflatması bir tarafa daha da alevlendirerek 1936 da büyük isyanı başlatır.
    1936-1939 yılları arası Filistin halkının %10 nüfusu katledilir.

    Kassam ortadoğu'nun cihan harbinde ki cehaletine,ihanetine rağmen bölgede ki direniş vesikasının mührü olmuştur.

    Kassam gibi Lübnan'da Durzi Canbolat kabilesi,Basra'da 1803 yılında Şii araplara karşı katliam yapan Vehabilerin tarafımızdan kılıçtan geçirilmesi üzere 1.cihan harbinde Hz.Hüseyin sancağı ile tarafımızda yer alan Şii arapları,Ömer Muhtarlar,Sunusiler,(Milli mücadele de birlikleri ile Anadolu da mücadeleye katılmışlardır.),Zenci Musaları rahmetle anıyorum.
    İzzettin Kassam Kimdir? 1880 yılında Suriye Lazkiye Cebele köyünde dünyaya gelmiştir. Teşkilatı-mahsusa mensubu olan ve para,silah tedariği sağlayarak, mitingler düzenleyerek 1911'de trablusgarb cephesinde 250 kişilik gönüllü birliği ile Türk subaylarının yanında yer alır. Balkan harbinin patlaması ile Trablusgarb cephesinden çekilen Türk subayları(Gazi Mustafa Kemal,Enver Paşa,Nuri Conker,Fethi Okyer,Fuat Bulca vs...) İtalyanlara karşı direnişi yerli birliklere bıraktığında Ömer Muhtar liderliğinde direnişine devam eder. 1.cihan harbinde İzzettin Kassam 1914'te memleketi Suriye ye geri dönerek Fransızlara karşı direnişe başlar. Bu süreçte bölgede ki uluscu ve işbirlikçi Arap örgütleri Kassam'ı Enver'ci ve Türkiye yanlısı olmakla suçlamaktadır. Bu durum Kassam in direniş cephesini genişletmesini zayıflatır. Hareket ve mücadele tarzı teşkilatı-mahsusa örgütlenme şeklinde ve gizlidir. Suriye'de kimliği Fransızlar tarafından açığa çıkması üzerine birliklerini Anadolu da milli mücadeleye göndererek 1921'de İngilizler'e karşı direniş için Filistin'e geçer. İzzettin Kassam ve birlikleri herhangi bir merkez veya karargah kurmadan belli bir hiyerarşiye bağlı kalmadan 10-15 kişilik birlikler ile gizli ve mobilize mücadelesi ile Suriye de olduğu gibi direnişin sembol ismi haline gelir. Gün geçtikçe büyüyen ve Filistin'li köylüleri birer asker ve istihbarat elemanı hüviyetine kavuşturan Kassam'ın birlikleri yakın çatışmalar ile İngilizlerin hareket alanını daraltır. Durumun ciddi hal alması karşısında 1935 yılında 500 kişilik birlikle Kassam in yerini tesbit eden İngiliz güçleri İzzettin Kassam ı şehit eder. Bu saldırı direnişi zayıflatması bir tarafa daha da alevlendirerek 1936 da büyük isyanı başlatır. 1936-1939 yılları arası Filistin halkının %10 nüfusu katledilir. Kassam ortadoğu'nun cihan harbinde ki cehaletine,ihanetine rağmen bölgede ki direniş vesikasının mührü olmuştur. Kassam gibi Lübnan'da Durzi Canbolat kabilesi,Basra'da 1803 yılında Şii araplara karşı katliam yapan Vehabilerin tarafımızdan kılıçtan geçirilmesi üzere 1.cihan harbinde Hz.Hüseyin sancağı ile tarafımızda yer alan Şii arapları,Ömer Muhtarlar,Sunusiler,(Milli mücadele de birlikleri ile Anadolu da mücadeleye katılmışlardır.),Zenci Musaları rahmetle anıyorum.
    0 Комментарии 0 Поделились
  • İngiltere'de bir Türk Hava Şehitliği!

    İkinci Dünya Savaşı sırasında Hava Kuvvetleri'nin önemi hızla artmıştı. Sağlık sorunu olmayan ve istekli Kara Harp Okulu öğrencilerinden seçilenler, eğitim alıp yetişmesi için yurtdışına gönderilmelerine karar verilmişti.
    Emekli Tümgeneral Cevat Tuna'nın yazdığı kitap, İngiltere'de uçuş eğitimi gören Türk pilotlarını anlatıyordu... Cevat Tuna'nın satırlarında şu bilgiler vardı...
    "İkinci Dünya Savaşı devam ederken 1941-1945 arasında 1941 yılının A ve B dönemi mezunları, 1942 mezunlarının tamamı ve 1943 yılı mezunlarının yarısı İngiltere'ye iki yıl süren uçuş eğitimi için gönderildi. Eğitimleri tamamladıktan sonra Türkiye'ye geri döndüler. 1943 mezunu hava subaylarının diğer yarısı ise uçuş eğitimlerini Amerika'da yaptılar"
    19 Ekim 1939’da İngiltere ve Fransa, Türkiye ile ittifak anlaşması imzalamış ve Türklerle yakınlaşmayı arttırmak için RAF, sadece Türk Hava Kuvvetleri öğrenci pilotlarını Cronwell’e kabul etmişti. Böylece Harp Okulunu bitiren 1941 devresinden seçilen 20 havacının, İngiltere’ye pilotaj eğitimine gönderilmesine karar verildi.

    REFAH ŞİLEBİ FACİASI

    20 Hava subayı, 23 Haziran 1941 tarihinde Refah şilebi ile İskenderun’dan Mısır’ın İskenderiye limanına hareket ettiler. O tarihlerde Akdeniz Almanların kontrolünde olduğu için anılan personelin Mısır’a gönderilmesi, buradan da İngilizler tarafından İngiltere’ye götürülmesi kararlaştırılmıştı. Ancak hareketinden beş saat sonra Refah şilebi, torpillenmiş ve tarihe "Refah Faciası" olarak geçen bu olayda, içlerinde on altı Hava asteğmeni olmak üzere toplam 167 Türk askerî personeli hayatını kaybetmiştir.

    Bu olay Hava Kuvvetlerinin kararlılığını kırmamış ve 17 Mayıs 1942’de ilk grup 38’inci Eğitim Dönemi’ne katılmak üzere İngiltere’ye ulaşmıştı. Bunu diğer dönemler takip etmişti. Öğrenci pilotlar, Hurricane ve Spitfire tipi uçaklarda gelişme göstermeden önce, uçuş kariyerlerine daha sessiz Miles Master tipi uçaklarda başlamıştı. Uçuş kazaları sık görülmekteydi ve bunların çoğu genç Türk havacılar için ölümcül sonuçlar doğurmuştu.

    İLK ŞEHİT TEĞMEN REŞİT NALBANT

    17 Ağustos 1942 tarihinde, 39’uncu Dönem Pilotaj Kursu’nda bulunan 22 yaşındaki Tğm. Reşit Nalbant, Airspeed Oxford tipi uçak ile RAF Cronwell’de inişe teşebbüs ederken düşmüş ve 17’nci Uçuş Eğitim Okulunda (17. Service Flying Training School) görev yapan ilk Türk öğrenci şehit pilot olmuştur.

    Tğm. Nalbant için Cronwell Üs’sünde, İngiliz ve 60 Türk subayın katıldığı özel bir cenaze töreni düzenlendi ve naaşı, Surrey Brookwood mezarlığının askerî bölümüne götürüldü.

    Bu olaydan sadece bir ay sonra, 19 Eylül 1942’de, uçuş eğitimi sırasında başka bir ölümcül olay meydana gelmiş ve 40’ıncı Dönem Kursundan Tğm. N. Şengün, Miles Master tipi uçağı ile dalıştan çıkarken, Barkston Heath iniş sahasına düşmüştür.

    Öğrenci Plt.Tğm. S.Parlak 18 Temmuz 1943’de Grantham yakınlarındaki Belvoir Castle’ın kuzeyinde alçaktan uçarken, uçağı (Miles Master III) enerji nakil hatlarına takıldı ve Woolsthorpe yerleşim yeri civarına düştü. Olayı soruşturmak üzere bir heyet oluşturuldu. Tğm. Parlak da, askerî bir töreni takiben Brookwood’a defnedildi.

    23 Ağustos 1942’de, bu kez 48’inci dönemde olan Tğm. Esat Şaşmaz, Hava alanının üç mil kuzeybatısındaki Ashby de La Launde’da, Miles Master tipi uçağı ile yere çakılmış ve daha henüz yirmi yaşındayken şehit olmuştur. Tğm. Şaşmaz’ın cenazesi önce Cronwell’e getirildi ve o da diğer arkadaşları gibi Brookwood’a defnedildi.

    Kuzey Lincolnshire’daki Caistor’da bulunan çimenlik alan, o tarihlerde RAF Cranwell Üssü tarafından emercensi pist olarak kullanılıyordu. 4 Eylül 1942’de Tğm. Hakkı Akarçay, öğretmen pilot İngiliz subayı l.F. Chapman’la birlikte, Master W9017 numaralı uçakla bu meydanda havalanmış, ancak kalkıştan sadece birkaç dakika sonra bir düşman taarruz uçağı tarafından saldırıya uğramıştır. Saldırı sonucu düşürülen uçakta, her iki pilot da hayatını kaybeder. Tğm. Akarçay’ın naaşı, Brookwood’a defnedilir.
    Cevat Tuna, istihbarat sistemi içinde yetişmemiş tecrübesiz personelin casus olarak kullanılmasının ne Almanya'ya ne de İngiltere'ye fayda sağlayacağına dikkat çekerek, "Bu bilgi ve tecrübeden mahrum olmaları sebebiyle Türk pilotların casus olarak kullanılmaları düşünülemez. Esasında askeri ve politik kademelerden hiç kimseye böyle bir görev de verilmemiştir. İngiltere'deki uçuş eğitimi, tamamıyla eğitim meydanlarında yapılmıştır. Savaş üslerine girişe müsaade edilmediği için bunların yalnız isimleri bilinirdi" diyor.

    TÜRK PİLOTUNU DÜŞÜREN ALMAN UÇAĞI

    Türk subayların İngiltere'de Almanya'ya karşı savaştıklarına dair iddia da Cevat Paşa tarafından reddediliyor. Mezar taşında "Bir Alman uçağı tarafından düşürülerek şehit oldu" ibaresi yazan Hava Teğmen Hakkı Akarçay'ın uçağının düşürülüş hikayesini Cevat Tuna şöyle anlatıyor:
    "1944 yılının 3-4 Eylül gecesi onun uçağından evvel kalkan uçaktaydım. Olayın gerçek görgü tanığıyım. Olay, İngiltere'nin kuzeyinde Hvll denilen yerdeki ufak çim eğitim meydanında olmuştur"
    Teğmen Akarçay'ın şehit olduğu gece Hvll'deki çimenli eğitim meydanında gece uçuşu yapmaya hazırlandığını anlatan Tuna, karartma ile telsiz susması olduğunu ve gecenin karanlığında meydanın hafif şekilde aydınlık olduğunu tasvir ediyor.
    Meydan turu, iniş ve kalkış çalışması yapmak için tek başına Master 2 uçağıyla piste giren Tuna, yeşil ışık (Aldis) ile kalkış müsaadesi alarak havalanır: "Tedbir olarak telsiz konuşması yasaktı. Telsiz susması olduğu için iniş ve kalkışlar kırmızı ve yeşil ışıkla idare edilmekteydi. Lüzumlu irtifayı alıp sola dönüşe başladığımda sağ kanadımın üzerinden geçen bir ışık huzmesi gördüm. Bir uçak çok yakın olarak üzerimden geçti. İlk önce bu uçağı İngiliz uçağı Beaufighter'a benzettim. Rüzgar altı bacağına döndüğümde 'Bana niye işaret fişeği attı?' diye düşünürken bunun bir Alman Junkers Ju88 olabileceğini ve beni düşürmek için çalıştığını anladım. Paniğe kapılmamıştım ama süratli olduğum halde hemen inişe geçtim. Ancak acele ettiğim için uçağı savurarak durdurabilmiştim. Bir kanadı yere eğik durumda durduğunda lastiğimin patladığını zannederek el frenini çekip yere atladım. O sırada İngiliz Filo komutanı arabasıyla yanıma geldi.
    'Tuna ne oldu?' dedi. Havadakinin Alman uçağı olduğundan yeterince emin olmadığım için, 'Süratle geldim. Lastiğimin patladığını zannediyorum, onu kontrol ediyorum' dedim. Lastik patlamamıştı. Savrulma nedeniyle dikine çökük kalmıştı. Birlikte kanadı kaldırarak normal duruma getirdik. Ben kabine tırmanırken filo komutanı 'Tuna çabuk uçağını park yerine götür, havada 'Jerry' (Alman uçaklarına verilen takma ad) var' dedi. İşte o zaman heyecanlanmadım desem yalan söylemiş olurum.

    MÜTHİŞ BİR PATLAMA!

    Birden müthiş bir paniğe kapıldım ve uçağı götürüp park yerine bıraktım. Yere inip barakalara doğru giderken barakaların gerisinde müthiş bir patlama sesi duydum. Ardından gökyüzüne bir alev sütununun yükseldiğini gördüm. Bu alev, benden sonra kalkan Teğmen Akarçay ile İngiliz pilot eğitim hocasının uçağı olup rüzgar altı bacağında korsan Alman uçağı tarafından bir anlık ileri tetik çekişiyle vurulup düşürülmüştü. Her iki pilot da şehit olmuştu.
    Bana dönüş esnasında ateş ettiği için önlemeli ateşi becerememişti. Ben kurtulmuştum. Barakaların önüne geldiğimde Necdet Horasan, Oğuz Barut, Muzaffer Özalp ile diğer arkadaşlarım boynuma sarılıp geçmiş olsun derlerken onlara barakaların gerisinde yükselen alevleri gösterdim. O anda hep birlikte ilk ve son olarak gerçek bir hava çarpışmasına şahit olmanın dehşetini yaşadık. Sevgili arkadaşımızla kıymetli hocamızı kaybetmenin acısını paylaştık."

    DİĞER KAZALAR VE ŞEHİTLERİMİZ

    Daha bir aylık süre geçmeden Cronwell’deki Türk grup, meslektaşlarından birini daha kaybederek bir kez daha sarsılır. Tğm. Ömer Sümercan, uçtuğu Oxford tipi uçağın motorları durup yere çakılması sonucu hayatını kaybeder. 10 Kasım günü, bu kez daha tecrübeli bir pilotun başına felaket getirir. 5’inci dönem tekâmül kursu’nda öğrenci olan Tğm. Hüdai Toros, eğitim uçuşu için Cronwell’den Spitfire W3456 uçağıyla havalanır ve uçuş sırasında göz kararması sebebiyle hava alanı sınırına yakın bir mesafede bulunan Heath Farm’da yere çakılarak hayatını kaybeder. O da, Brookwood’da toprağa verilir.

    Bu olayın üzerinden yaklaşık bir yıl geçmişti ki, başka bir ölümcül kaza meydana gelir. 10 Ağustos 1944’te Welby’de düşen Miles Master tipindeki uçak, Tğm. Mustafa Görez’in hayatına mal olur. Bir diğer havacı, Tğm. Fethi Nejat Ang, yine bir Miles Master uçağıyla gece uçuşunu tamamlayıp saat 02:00 civarındaki iniş denemesinde yüksek kalır ve Caythorpe yakınlarında düşer. Kazada ölen Tğm. Ang, 27 Eylül 1944’de defnedilir.

    21 yaşındaki Tğm. Emin Dönmez ise 25 Ekim 1944 tarihinde, eğitim uçuşu sırasında kullandığı Spitfire uçağının düşmesi sonucu hayatını kaybeder. Tğm. Dönmez de diğer arkadaşları gibi Brookwood mezarlığına defnedilir.

    11 PİLOT ŞEHİT OLDU

    Cevat Tuna, 14 pilot arkadaşından birini tren diğerini de bisiklet kazasında kaybettiklerini hatırlatarak, uçuş eğitimi gören 300'e yakın pilot içinde 11 pilotun şehit olmasının normal olduğunu kaydediyor. Türk pilotlarının personel dosyalarının 'Top Secret' olarak değerlendirilmesinin ise stratejik istihbaratın biyografik istihbarat konusu ile ilgili olabileceği tahminini yürüten Tuna, "Bu değerlendirmenin, casusluk iddiaları ile hiçbir ilgisi olduğunu sanmıyorum. Uçuş eğitimi için gönderilen Türk pilotları ne İngiltere adına çarpıştılar ne Alman casusuydu. Onlar Türk semalarını korumak maksadıyla iyi yetişmiş bir pilot olmak için orada bulunuyorlardı" diye görüşlerini ortaya koyuyor.

    1990'DA MEZARLIK YAPILDI

    Türk Hava Kuvvetlerini, eğitim bakımından da çağdaşlarının seviyesine çıkarmak amacıyla, İkinci Dünya Savaşı yıllarında pilotaj eğitimi için İngiltere’ye gönderilen ve oradaki eğitimleri sırasında yaşamlarını kaybederek şehit olan bu vatan evlatları için defnedildikleri yerde, 1990’lı yıllarda düzenleme yapılarak "Türk Hava Şehitliği" oluşturulmuştur. Londra’ya 30 mil uzaklıkta olan Brookwood’daki İngiliz askerî mezarlığı içinde yer alan Hava Şehitliği’miz gayet bakımlı olup, güzelce biçilmiş çit bitkileriyle çevrelenmiştir.

    Brookwood Türk Hava Şehitliği’nde, 15 Hava subayımızın kabri bulunmaktadır. Bunların 14’ü pilotaj eğitimi sırasında şehit olan 1941-1942 yılı Harp Okulu mezunu Havacı subaylar olup biri de 1836'da İngiltere’de görevli iken vefat eden Teğmen Arif Bey’dir. Aslında Tğm. Arif Bey, vefat ettiğinde Woolvich şehrinin mezarlığına defnedilmiş, daha sonra ise kabri anılan şehitliğe nakledilmiştir.

    İNGİLTERE'DEKİ ŞEHİTLERİMİZ

    1. Hv.Tğm. Nizamettin Şengün 18/19 Eylül 1942 Talim uçuşunda düşerek,
    2. Hv.Tğm. Ali Aksu 21 Ocak 1943 Havada çarpışarak,
    3. Hv.Tğm. İbrahim Oray 25 Mart 1943 Tren kazasında,
    4. Hv.Tğm. Saim Parlak 17 Temmuz 1943 Tayyaresiyle düşerek,
    5. Hv.Tğm. Esat Şaşmaz 23 Ağustos 1943 Tayyaresiyle düşerek,
    6. Hv.Tğm. Hakkı Akarçay 3/4 Eylül 1943 Gece uçuşu esnasında bir Alman tayyaresinin hücumuna uğramış ve düşmüştür.
    7. Hv.Tğm. Ömer Sümercan 21 Eylül 1943 Tayyaresiyle düşerek,
    8. Hv.Tğm. Kemal Gülçeken 10 Ocak 1944 Tayyaresiyle düşerek,
    9. Hv.Tğm. Mustafa Görez 4 Ağustos 1944 Tayyaresiyle düşerek,
    10. Hv.Tğm. Fethi Ang 24 Eylül 1944 Tayyaresiyle düşerek,
    11. Hv.Tğm. Emin Dönmez 25 Ekim 1944 Tayyaresiyle düşerek,
    12. Hv.Tğm. Hüdai Toros 10 Kasım 1944 Tayyaresiyle düşerek,
    13. Hv.Tğm. Abdullah Ay 4 Nisan 1945 Trafik kazasında,
    14. Hv.Tğm. Reşit Nalbant 17 Ağustos 1942 Talim uçuşunda düşerek,

    Kaynak. Hava Kuvvetleri Komutanlığı, Cevat TUNA anıları, Sinan Arktkn
    NOT: Şehitlikte ayrıca 17 Şubat 1959 tarihinde Başbakan Adnan Menderes'in de içinde olduğu, Londra Gatwick Havalimanı'na inerken düşen THY uçağında şehit olan Türk havacıları içinde bir kitabe bulunmaktadır. Ancak şehit THY personeli Türkiye'de defnedilmiştir. Şehit olan THY personeli:
    Abdullah Parla: THY Genel Müdürü
    Münir Özbek: Kaptan Pilot
    Sabri Kazmaoğlu: İkinci Pilot
    Lütfi Biberoğlu: İkinci Pilot
    Gönül Uygur: Kabin Memuru
    Gündüz Tezel: Telsiz Operatörü
    İngiltere'de bir Türk Hava Şehitliği! İkinci Dünya Savaşı sırasında Hava Kuvvetleri'nin önemi hızla artmıştı. Sağlık sorunu olmayan ve istekli Kara Harp Okulu öğrencilerinden seçilenler, eğitim alıp yetişmesi için yurtdışına gönderilmelerine karar verilmişti. Emekli Tümgeneral Cevat Tuna'nın yazdığı kitap, İngiltere'de uçuş eğitimi gören Türk pilotlarını anlatıyordu... Cevat Tuna'nın satırlarında şu bilgiler vardı... "İkinci Dünya Savaşı devam ederken 1941-1945 arasında 1941 yılının A ve B dönemi mezunları, 1942 mezunlarının tamamı ve 1943 yılı mezunlarının yarısı İngiltere'ye iki yıl süren uçuş eğitimi için gönderildi. Eğitimleri tamamladıktan sonra Türkiye'ye geri döndüler. 1943 mezunu hava subaylarının diğer yarısı ise uçuş eğitimlerini Amerika'da yaptılar" 19 Ekim 1939’da İngiltere ve Fransa, Türkiye ile ittifak anlaşması imzalamış ve Türklerle yakınlaşmayı arttırmak için RAF, sadece Türk Hava Kuvvetleri öğrenci pilotlarını Cronwell’e kabul etmişti. Böylece Harp Okulunu bitiren 1941 devresinden seçilen 20 havacının, İngiltere’ye pilotaj eğitimine gönderilmesine karar verildi. REFAH ŞİLEBİ FACİASI 20 Hava subayı, 23 Haziran 1941 tarihinde Refah şilebi ile İskenderun’dan Mısır’ın İskenderiye limanına hareket ettiler. O tarihlerde Akdeniz Almanların kontrolünde olduğu için anılan personelin Mısır’a gönderilmesi, buradan da İngilizler tarafından İngiltere’ye götürülmesi kararlaştırılmıştı. Ancak hareketinden beş saat sonra Refah şilebi, torpillenmiş ve tarihe "Refah Faciası" olarak geçen bu olayda, içlerinde on altı Hava asteğmeni olmak üzere toplam 167 Türk askerî personeli hayatını kaybetmiştir. Bu olay Hava Kuvvetlerinin kararlılığını kırmamış ve 17 Mayıs 1942’de ilk grup 38’inci Eğitim Dönemi’ne katılmak üzere İngiltere’ye ulaşmıştı. Bunu diğer dönemler takip etmişti. Öğrenci pilotlar, Hurricane ve Spitfire tipi uçaklarda gelişme göstermeden önce, uçuş kariyerlerine daha sessiz Miles Master tipi uçaklarda başlamıştı. Uçuş kazaları sık görülmekteydi ve bunların çoğu genç Türk havacılar için ölümcül sonuçlar doğurmuştu. İLK ŞEHİT TEĞMEN REŞİT NALBANT 17 Ağustos 1942 tarihinde, 39’uncu Dönem Pilotaj Kursu’nda bulunan 22 yaşındaki Tğm. Reşit Nalbant, Airspeed Oxford tipi uçak ile RAF Cronwell’de inişe teşebbüs ederken düşmüş ve 17’nci Uçuş Eğitim Okulunda (17. Service Flying Training School) görev yapan ilk Türk öğrenci şehit pilot olmuştur. Tğm. Nalbant için Cronwell Üs’sünde, İngiliz ve 60 Türk subayın katıldığı özel bir cenaze töreni düzenlendi ve naaşı, Surrey Brookwood mezarlığının askerî bölümüne götürüldü. Bu olaydan sadece bir ay sonra, 19 Eylül 1942’de, uçuş eğitimi sırasında başka bir ölümcül olay meydana gelmiş ve 40’ıncı Dönem Kursundan Tğm. N. Şengün, Miles Master tipi uçağı ile dalıştan çıkarken, Barkston Heath iniş sahasına düşmüştür. Öğrenci Plt.Tğm. S.Parlak 18 Temmuz 1943’de Grantham yakınlarındaki Belvoir Castle’ın kuzeyinde alçaktan uçarken, uçağı (Miles Master III) enerji nakil hatlarına takıldı ve Woolsthorpe yerleşim yeri civarına düştü. Olayı soruşturmak üzere bir heyet oluşturuldu. Tğm. Parlak da, askerî bir töreni takiben Brookwood’a defnedildi. 23 Ağustos 1942’de, bu kez 48’inci dönemde olan Tğm. Esat Şaşmaz, Hava alanının üç mil kuzeybatısındaki Ashby de La Launde’da, Miles Master tipi uçağı ile yere çakılmış ve daha henüz yirmi yaşındayken şehit olmuştur. Tğm. Şaşmaz’ın cenazesi önce Cronwell’e getirildi ve o da diğer arkadaşları gibi Brookwood’a defnedildi. Kuzey Lincolnshire’daki Caistor’da bulunan çimenlik alan, o tarihlerde RAF Cranwell Üssü tarafından emercensi pist olarak kullanılıyordu. 4 Eylül 1942’de Tğm. Hakkı Akarçay, öğretmen pilot İngiliz subayı l.F. Chapman’la birlikte, Master W9017 numaralı uçakla bu meydanda havalanmış, ancak kalkıştan sadece birkaç dakika sonra bir düşman taarruz uçağı tarafından saldırıya uğramıştır. Saldırı sonucu düşürülen uçakta, her iki pilot da hayatını kaybeder. Tğm. Akarçay’ın naaşı, Brookwood’a defnedilir. Cevat Tuna, istihbarat sistemi içinde yetişmemiş tecrübesiz personelin casus olarak kullanılmasının ne Almanya'ya ne de İngiltere'ye fayda sağlayacağına dikkat çekerek, "Bu bilgi ve tecrübeden mahrum olmaları sebebiyle Türk pilotların casus olarak kullanılmaları düşünülemez. Esasında askeri ve politik kademelerden hiç kimseye böyle bir görev de verilmemiştir. İngiltere'deki uçuş eğitimi, tamamıyla eğitim meydanlarında yapılmıştır. Savaş üslerine girişe müsaade edilmediği için bunların yalnız isimleri bilinirdi" diyor. TÜRK PİLOTUNU DÜŞÜREN ALMAN UÇAĞI Türk subayların İngiltere'de Almanya'ya karşı savaştıklarına dair iddia da Cevat Paşa tarafından reddediliyor. Mezar taşında "Bir Alman uçağı tarafından düşürülerek şehit oldu" ibaresi yazan Hava Teğmen Hakkı Akarçay'ın uçağının düşürülüş hikayesini Cevat Tuna şöyle anlatıyor: "1944 yılının 3-4 Eylül gecesi onun uçağından evvel kalkan uçaktaydım. Olayın gerçek görgü tanığıyım. Olay, İngiltere'nin kuzeyinde Hvll denilen yerdeki ufak çim eğitim meydanında olmuştur" Teğmen Akarçay'ın şehit olduğu gece Hvll'deki çimenli eğitim meydanında gece uçuşu yapmaya hazırlandığını anlatan Tuna, karartma ile telsiz susması olduğunu ve gecenin karanlığında meydanın hafif şekilde aydınlık olduğunu tasvir ediyor. Meydan turu, iniş ve kalkış çalışması yapmak için tek başına Master 2 uçağıyla piste giren Tuna, yeşil ışık (Aldis) ile kalkış müsaadesi alarak havalanır: "Tedbir olarak telsiz konuşması yasaktı. Telsiz susması olduğu için iniş ve kalkışlar kırmızı ve yeşil ışıkla idare edilmekteydi. Lüzumlu irtifayı alıp sola dönüşe başladığımda sağ kanadımın üzerinden geçen bir ışık huzmesi gördüm. Bir uçak çok yakın olarak üzerimden geçti. İlk önce bu uçağı İngiliz uçağı Beaufighter'a benzettim. Rüzgar altı bacağına döndüğümde 'Bana niye işaret fişeği attı?' diye düşünürken bunun bir Alman Junkers Ju88 olabileceğini ve beni düşürmek için çalıştığını anladım. Paniğe kapılmamıştım ama süratli olduğum halde hemen inişe geçtim. Ancak acele ettiğim için uçağı savurarak durdurabilmiştim. Bir kanadı yere eğik durumda durduğunda lastiğimin patladığını zannederek el frenini çekip yere atladım. O sırada İngiliz Filo komutanı arabasıyla yanıma geldi. 'Tuna ne oldu?' dedi. Havadakinin Alman uçağı olduğundan yeterince emin olmadığım için, 'Süratle geldim. Lastiğimin patladığını zannediyorum, onu kontrol ediyorum' dedim. Lastik patlamamıştı. Savrulma nedeniyle dikine çökük kalmıştı. Birlikte kanadı kaldırarak normal duruma getirdik. Ben kabine tırmanırken filo komutanı 'Tuna çabuk uçağını park yerine götür, havada 'Jerry' (Alman uçaklarına verilen takma ad) var' dedi. İşte o zaman heyecanlanmadım desem yalan söylemiş olurum. MÜTHİŞ BİR PATLAMA! Birden müthiş bir paniğe kapıldım ve uçağı götürüp park yerine bıraktım. Yere inip barakalara doğru giderken barakaların gerisinde müthiş bir patlama sesi duydum. Ardından gökyüzüne bir alev sütununun yükseldiğini gördüm. Bu alev, benden sonra kalkan Teğmen Akarçay ile İngiliz pilot eğitim hocasının uçağı olup rüzgar altı bacağında korsan Alman uçağı tarafından bir anlık ileri tetik çekişiyle vurulup düşürülmüştü. Her iki pilot da şehit olmuştu. Bana dönüş esnasında ateş ettiği için önlemeli ateşi becerememişti. Ben kurtulmuştum. Barakaların önüne geldiğimde Necdet Horasan, Oğuz Barut, Muzaffer Özalp ile diğer arkadaşlarım boynuma sarılıp geçmiş olsun derlerken onlara barakaların gerisinde yükselen alevleri gösterdim. O anda hep birlikte ilk ve son olarak gerçek bir hava çarpışmasına şahit olmanın dehşetini yaşadık. Sevgili arkadaşımızla kıymetli hocamızı kaybetmenin acısını paylaştık." DİĞER KAZALAR VE ŞEHİTLERİMİZ Daha bir aylık süre geçmeden Cronwell’deki Türk grup, meslektaşlarından birini daha kaybederek bir kez daha sarsılır. Tğm. Ömer Sümercan, uçtuğu Oxford tipi uçağın motorları durup yere çakılması sonucu hayatını kaybeder. 10 Kasım günü, bu kez daha tecrübeli bir pilotun başına felaket getirir. 5’inci dönem tekâmül kursu’nda öğrenci olan Tğm. Hüdai Toros, eğitim uçuşu için Cronwell’den Spitfire W3456 uçağıyla havalanır ve uçuş sırasında göz kararması sebebiyle hava alanı sınırına yakın bir mesafede bulunan Heath Farm’da yere çakılarak hayatını kaybeder. O da, Brookwood’da toprağa verilir. Bu olayın üzerinden yaklaşık bir yıl geçmişti ki, başka bir ölümcül kaza meydana gelir. 10 Ağustos 1944’te Welby’de düşen Miles Master tipindeki uçak, Tğm. Mustafa Görez’in hayatına mal olur. Bir diğer havacı, Tğm. Fethi Nejat Ang, yine bir Miles Master uçağıyla gece uçuşunu tamamlayıp saat 02:00 civarındaki iniş denemesinde yüksek kalır ve Caythorpe yakınlarında düşer. Kazada ölen Tğm. Ang, 27 Eylül 1944’de defnedilir. 21 yaşındaki Tğm. Emin Dönmez ise 25 Ekim 1944 tarihinde, eğitim uçuşu sırasında kullandığı Spitfire uçağının düşmesi sonucu hayatını kaybeder. Tğm. Dönmez de diğer arkadaşları gibi Brookwood mezarlığına defnedilir. 11 PİLOT ŞEHİT OLDU Cevat Tuna, 14 pilot arkadaşından birini tren diğerini de bisiklet kazasında kaybettiklerini hatırlatarak, uçuş eğitimi gören 300'e yakın pilot içinde 11 pilotun şehit olmasının normal olduğunu kaydediyor. Türk pilotlarının personel dosyalarının 'Top Secret' olarak değerlendirilmesinin ise stratejik istihbaratın biyografik istihbarat konusu ile ilgili olabileceği tahminini yürüten Tuna, "Bu değerlendirmenin, casusluk iddiaları ile hiçbir ilgisi olduğunu sanmıyorum. Uçuş eğitimi için gönderilen Türk pilotları ne İngiltere adına çarpıştılar ne Alman casusuydu. Onlar Türk semalarını korumak maksadıyla iyi yetişmiş bir pilot olmak için orada bulunuyorlardı" diye görüşlerini ortaya koyuyor. 1990'DA MEZARLIK YAPILDI Türk Hava Kuvvetlerini, eğitim bakımından da çağdaşlarının seviyesine çıkarmak amacıyla, İkinci Dünya Savaşı yıllarında pilotaj eğitimi için İngiltere’ye gönderilen ve oradaki eğitimleri sırasında yaşamlarını kaybederek şehit olan bu vatan evlatları için defnedildikleri yerde, 1990’lı yıllarda düzenleme yapılarak "Türk Hava Şehitliği" oluşturulmuştur. Londra’ya 30 mil uzaklıkta olan Brookwood’daki İngiliz askerî mezarlığı içinde yer alan Hava Şehitliği’miz gayet bakımlı olup, güzelce biçilmiş çit bitkileriyle çevrelenmiştir. Brookwood Türk Hava Şehitliği’nde, 15 Hava subayımızın kabri bulunmaktadır. Bunların 14’ü pilotaj eğitimi sırasında şehit olan 1941-1942 yılı Harp Okulu mezunu Havacı subaylar olup biri de 1836'da İngiltere’de görevli iken vefat eden Teğmen Arif Bey’dir. Aslında Tğm. Arif Bey, vefat ettiğinde Woolvich şehrinin mezarlığına defnedilmiş, daha sonra ise kabri anılan şehitliğe nakledilmiştir. İNGİLTERE'DEKİ ŞEHİTLERİMİZ 1. Hv.Tğm. Nizamettin Şengün 18/19 Eylül 1942 Talim uçuşunda düşerek, 2. Hv.Tğm. Ali Aksu 21 Ocak 1943 Havada çarpışarak, 3. Hv.Tğm. İbrahim Oray 25 Mart 1943 Tren kazasında, 4. Hv.Tğm. Saim Parlak 17 Temmuz 1943 Tayyaresiyle düşerek, 5. Hv.Tğm. Esat Şaşmaz 23 Ağustos 1943 Tayyaresiyle düşerek, 6. Hv.Tğm. Hakkı Akarçay 3/4 Eylül 1943 Gece uçuşu esnasında bir Alman tayyaresinin hücumuna uğramış ve düşmüştür. 7. Hv.Tğm. Ömer Sümercan 21 Eylül 1943 Tayyaresiyle düşerek, 8. Hv.Tğm. Kemal Gülçeken 10 Ocak 1944 Tayyaresiyle düşerek, 9. Hv.Tğm. Mustafa Görez 4 Ağustos 1944 Tayyaresiyle düşerek, 10. Hv.Tğm. Fethi Ang 24 Eylül 1944 Tayyaresiyle düşerek, 11. Hv.Tğm. Emin Dönmez 25 Ekim 1944 Tayyaresiyle düşerek, 12. Hv.Tğm. Hüdai Toros 10 Kasım 1944 Tayyaresiyle düşerek, 13. Hv.Tğm. Abdullah Ay 4 Nisan 1945 Trafik kazasında, 14. Hv.Tğm. Reşit Nalbant 17 Ağustos 1942 Talim uçuşunda düşerek, Kaynak. Hava Kuvvetleri Komutanlığı, Cevat TUNA anıları, Sinan Arktkn NOT: Şehitlikte ayrıca 17 Şubat 1959 tarihinde Başbakan Adnan Menderes'in de içinde olduğu, Londra Gatwick Havalimanı'na inerken düşen THY uçağında şehit olan Türk havacıları içinde bir kitabe bulunmaktadır. Ancak şehit THY personeli Türkiye'de defnedilmiştir. Şehit olan THY personeli: Abdullah Parla: THY Genel Müdürü Münir Özbek: Kaptan Pilot Sabri Kazmaoğlu: İkinci Pilot Lütfi Biberoğlu: İkinci Pilot Gönül Uygur: Kabin Memuru Gündüz Tezel: Telsiz Operatörü
    0 Комментарии 0 Поделились
  • İmece uydumuz artık uzayda
    680.000m(680km)
    uzaklıktan yere 1m yaklaşıp (zoomlayarak)
    Dünyanın her tarafından
    net görüntü alabilme özelliğine sahip.
    MUHABERE OLMADAN
    MUHAREBE OLMAZ!

    #İmece #türkiye #uzay #uydu #istihbarat #teknoloji #enerji #yerlivemilli #savunmasanayi #bilgi #birikim #tecrübe #dünya #istanbul
    İmece uydumuz artık uzayda 680.000m(680km) uzaklıktan yere 1m yaklaşıp (zoomlayarak) Dünyanın her tarafından net görüntü alabilme özelliğine sahip. MUHABERE OLMADAN MUHAREBE OLMAZ! #İmece 🇹🇷 #türkiye #uzay #uydu #istihbarat #teknoloji #enerji #yerlivemilli #savunmasanayi #bilgi #birikim #tecrübe #dünya #istanbul
    0 Комментарии 0 Поделились
  • "TCG ANADOLU"

    Dünyanın ilk SİHA ve ülkemizin gelmiş geçmiş en büyük savaş gemisi olma özelliğine sahip TCG Anadolu Türk Donanması'nın hizmetine giriyor. Deniz Kuvvetlerimizin kazandığı bu yetenek, ulusal güvenlik açısından büyük bir gurura ve önemli bir milada karşılık geliyor.

    Ümit ederim bu kutlu bir başlangıç olur ve küresel jeopolitiğin en önemli aygıtlarından olan kabiliyet, kapasite, tonaj, tahrik ve teknolojisi yüksek savaş gemileriyle Türkiye; küresel başat deniz ülkeleri kervanına katılır. TCG Anadolu kazanımı ile böylesine umut ve özgüven dolu, ama çok uzun bir deniz yolculuğuna çıktığımızı söyleyebilirim.

    Yerlilik oranı yaklaşık yüzde 70 olan TCG Anadolu projesinde ana yükleniciler hariç, 131 alt yüklenicinin, üniversitelerimizin ve araştırma merkezlerimizin yer alması projeyi daha anlamlı kılıyor.
    ***
    TCG Anadolu’nun donanmamıza katacağı yetenekler, üzerinde taşıdığı sistemler, harekât sığası ve harekât/operasyon kabiliyetleri bir araya getirildiğinde Türkiye’nin varlığı, gücü, amaçları, hassasiyetleri ve çıkarları adına son derece önemli görevler üstlenebilecek.

    Bu temelde caydırıcılık, gerektiğinde güç gösterisi, gerektiğinde etki ortaya koymak demek. Ve hepsinde bir prestij faktörü de var.

    TCG ANADOLU :

    1- 56 uçuş personeli
    2- 50 hastane personeli
    3- 200 karargâh personeli
    4- 550-700 amfibi komando, komando, özel kuvvet, SAS, SAT istihbaratçıdan müteşekkil bin 223 operasyonel askeri mevcudu
    5- 13 Tank, 27 ZAHA (Zırhlı Amfibi Hücum Aracı), 6 ZPT (Zırhlı Personel Taşıyıcı), 33 muhtelif, 15 römork olmak üzere toplamda 94 adet araç alabilen araç güverteleri ile…
    6- Her biri bir tank taşıyan dört adet LCM (Mekanize Çıkarma) gemisinin girebildiği su alabilen havuzu
    7- Toplam 10 helikopter veya 11 adet SİHA konuşlandırılabilecek uçuş güvertesi
    8- Toplam 19 helikopter veya 30 SİHA taşıyabilecek uçuş hangarları
    9- Millî imkânlarla geliştirilen silah, savaş yönetimi, elektronik harp, kızılötesi arama ve takip, elektro-optik arama, lazer ikaz, torpido savunma, muhabere, seyir bilgi dağıtım sistemleri ve gelişmiş radarları ile "üstün yetenekli" TAM BİR MUHAREBE GÖREV KUVVETİ.
    ***
    Türkiye’nin ilgi ve etki sahası artmış durumda.

    TCG ANADOLU bu kabiliyet ve kapasitesi ile "dışarıdan herhangi bir destek almaksızın" ayrıldığı deniz üssünden 9.000 deniz mili (17.000 km) öteye gitme kabiliyetine sahip. Bu en az Türkiye’den 8.000 km uzağa gitmek demek. Gittiği yerde ikmal ve bütünleme imkânı varsa bu menzil, denizde kalış süresi daha da uzayabilecek.

    TCG Anadolu’nun bu menzili sayesinde donanmamız millî/ittifak görevlerini Türkiye’den binlerce kilometre ötede yerine getirme kabiliyetine sahip olacak.

    Örneğin; Akdeniz’den Libya’ya kadar faaliyet gösterirken bu tip bir platform sayesinde çok önemli üstünlükler elde edilebilecek. Hatta Ortadoğu ya da Afrika’da, belki çok daha uzaklarda, Türkiye’den yardım ya da destek isteyen bir dost veya müttefik ülkeye Türkiye TCG Anadolu’nun kabiliyetleri ve erişimi ile son derece kritik destek ve yardımlara gidebilecek.

    Dikkat ederseniz, TCG Anadolu’nun menzilinin içinde sadece Ege, Akdeniz ya da Karadeniz yok. Bu yetenekle Türkiye bağımsız olarak okyanuslara açılmaya başlıyor.
    ***
    Bir başka açıdan, örneğin Rusya, üzerinde stratejik hava savunma sistemleri yerleştirdiği gemileriyle Doğu Akdeniz hava sahasını kilitleyebiliyor. TCG Anadolu gibi bir platform, üzerine entegre edilecek elektronik harp, hava savunma, hava taarruz füze sistemleri ile deniz üstü ve deniz altı yetenekleriyle operasyonel ve stratejik katmanda son derece önemli bir kuvvet çarpanına dönüşebilecek.

    Bir mücadelenin başlaması ya da başlamaması, inisiyatifi ele geçirme, hava üstünlüğüne katkı sağlama/ele geçirme, sonucunu belirleme gibi can alıcı konulara bağlı, katıldığı harekâtları önemli ölçüde destekleyebilecek.

    Müteakip aşamalarda geliştirilebilecek yeni insansız sistemler, elektronik harp, hava savunma/taarruz sistemleri ile çok çeşitli asimetrik etkiler oluşturabilecek.
    ***
    Bu tip gemiler aynı zamanda MEBS (Muhabere Elektronik Bilgi Sistem) yetenekleri ile komuta merkezi olarak kullanılabiliyor. Millî/bağımsız ve ittifak/NATO harekâtlarında müşterek seviyede komutanlıkların komuta kontrol karargâhları olarak görev alabiliyor.
    ***
    TCG Anadolu’nun bir diğer özelliği daha var. Gemi içindeki ameliyathane, diş tedavi üniteleri, yoğun bakım, enfeksiyon odaları ile en az 30 yatak kapasiteli operasyonel bir askerî hastaneye sahip. Gemi bu kabiliyeti ve diğer kapasiteleriyle birlikte, deprem gibi doğal afetlerde, afet alanlarına erişim, yüksek tonajlı malzeme ve gıda taşıma, hastane gemisi, afet operasyon merkezi gibi amaçlarda da kullanılabilecek.
    ***
    TCG Anadolu aynı zamanda Hürjet'e yakın hava muharebe destek uçağı Bayraktar TB-3 SİHA, Bayraktar Kızılelma, As532 Couger/CH-47 Chinook/S-70 Seahawk genel maksat ve T-129 Atak/AH-1 Cobra taarruz helikopterleri ve gelecekte mümkün olduğunda dikine iniş kalkış yapabilen savaş uçakları ile havadan, çıkarma yetenekleriyle denizden ve karadan son derece ciddi vuruş, manevra ve destek kabiliyeti olan, yerinde ve zamanında kullanılabildiği takdirde stratejik etki ve sonuç üretebilecek bir kabiliyetle geliyor.
    ***
    TCG Anadolu yaklaşık 650 milyon dolara mal oldu. NATO içerisinde bu tip gemiye sahip sayılı ülkelerden birisi oluyoruz. Büyük bir el emeği, göz nuru. Aynı zamanda bir göz bebeği. Bir sembol-başat-amiral-muhafız gemi.

    Donanmamızın göz bebeği olacak. Düşman çatlatacak, kem gözler ve kem emeller üzerinde olacak. O yüzden hem krizde hem de seferde çok iyi korunması, savunma sistemlerinin ve muhafızlarının çok güçlü tutulması gerekiyor. TCG Anadolu, Türkiye’nin uzun ve zorlu yolculuğunda umut dolu bir başlangıç…

    “Pruvan neta, dümenin viya, rüzgârın kolayına olsun göklerin ve denizlerin yeni aslanı.”

    Abdullah Ağar
    "TCG ANADOLU" Dünyanın ilk SİHA ve ülkemizin gelmiş geçmiş en büyük savaş gemisi olma özelliğine sahip TCG Anadolu Türk Donanması'nın hizmetine giriyor. Deniz Kuvvetlerimizin kazandığı bu yetenek, ulusal güvenlik açısından büyük bir gurura ve önemli bir milada karşılık geliyor. Ümit ederim bu kutlu bir başlangıç olur ve küresel jeopolitiğin en önemli aygıtlarından olan kabiliyet, kapasite, tonaj, tahrik ve teknolojisi yüksek savaş gemileriyle Türkiye; küresel başat deniz ülkeleri kervanına katılır. TCG Anadolu kazanımı ile böylesine umut ve özgüven dolu, ama çok uzun bir deniz yolculuğuna çıktığımızı söyleyebilirim. Yerlilik oranı yaklaşık yüzde 70 olan TCG Anadolu projesinde ana yükleniciler hariç, 131 alt yüklenicinin, üniversitelerimizin ve araştırma merkezlerimizin yer alması projeyi daha anlamlı kılıyor. *** TCG Anadolu’nun donanmamıza katacağı yetenekler, üzerinde taşıdığı sistemler, harekât sığası ve harekât/operasyon kabiliyetleri bir araya getirildiğinde Türkiye’nin varlığı, gücü, amaçları, hassasiyetleri ve çıkarları adına son derece önemli görevler üstlenebilecek. Bu temelde caydırıcılık, gerektiğinde güç gösterisi, gerektiğinde etki ortaya koymak demek. Ve hepsinde bir prestij faktörü de var. TCG ANADOLU : 1- 56 uçuş personeli 2- 50 hastane personeli 3- 200 karargâh personeli 4- 550-700 amfibi komando, komando, özel kuvvet, SAS, SAT istihbaratçıdan müteşekkil bin 223 operasyonel askeri mevcudu 5- 13 Tank, 27 ZAHA (Zırhlı Amfibi Hücum Aracı), 6 ZPT (Zırhlı Personel Taşıyıcı), 33 muhtelif, 15 römork olmak üzere toplamda 94 adet araç alabilen araç güverteleri ile… 6- Her biri bir tank taşıyan dört adet LCM (Mekanize Çıkarma) gemisinin girebildiği su alabilen havuzu 7- Toplam 10 helikopter veya 11 adet SİHA konuşlandırılabilecek uçuş güvertesi 8- Toplam 19 helikopter veya 30 SİHA taşıyabilecek uçuş hangarları 9- Millî imkânlarla geliştirilen silah, savaş yönetimi, elektronik harp, kızılötesi arama ve takip, elektro-optik arama, lazer ikaz, torpido savunma, muhabere, seyir bilgi dağıtım sistemleri ve gelişmiş radarları ile "üstün yetenekli" TAM BİR MUHAREBE GÖREV KUVVETİ. *** Türkiye’nin ilgi ve etki sahası artmış durumda. TCG ANADOLU bu kabiliyet ve kapasitesi ile "dışarıdan herhangi bir destek almaksızın" ayrıldığı deniz üssünden 9.000 deniz mili (17.000 km) öteye gitme kabiliyetine sahip. Bu en az Türkiye’den 8.000 km uzağa gitmek demek. Gittiği yerde ikmal ve bütünleme imkânı varsa bu menzil, denizde kalış süresi daha da uzayabilecek. TCG Anadolu’nun bu menzili sayesinde donanmamız millî/ittifak görevlerini Türkiye’den binlerce kilometre ötede yerine getirme kabiliyetine sahip olacak. Örneğin; Akdeniz’den Libya’ya kadar faaliyet gösterirken bu tip bir platform sayesinde çok önemli üstünlükler elde edilebilecek. Hatta Ortadoğu ya da Afrika’da, belki çok daha uzaklarda, Türkiye’den yardım ya da destek isteyen bir dost veya müttefik ülkeye Türkiye TCG Anadolu’nun kabiliyetleri ve erişimi ile son derece kritik destek ve yardımlara gidebilecek. Dikkat ederseniz, TCG Anadolu’nun menzilinin içinde sadece Ege, Akdeniz ya da Karadeniz yok. Bu yetenekle Türkiye bağımsız olarak okyanuslara açılmaya başlıyor. *** Bir başka açıdan, örneğin Rusya, üzerinde stratejik hava savunma sistemleri yerleştirdiği gemileriyle Doğu Akdeniz hava sahasını kilitleyebiliyor. TCG Anadolu gibi bir platform, üzerine entegre edilecek elektronik harp, hava savunma, hava taarruz füze sistemleri ile deniz üstü ve deniz altı yetenekleriyle operasyonel ve stratejik katmanda son derece önemli bir kuvvet çarpanına dönüşebilecek. Bir mücadelenin başlaması ya da başlamaması, inisiyatifi ele geçirme, hava üstünlüğüne katkı sağlama/ele geçirme, sonucunu belirleme gibi can alıcı konulara bağlı, katıldığı harekâtları önemli ölçüde destekleyebilecek. Müteakip aşamalarda geliştirilebilecek yeni insansız sistemler, elektronik harp, hava savunma/taarruz sistemleri ile çok çeşitli asimetrik etkiler oluşturabilecek. *** Bu tip gemiler aynı zamanda MEBS (Muhabere Elektronik Bilgi Sistem) yetenekleri ile komuta merkezi olarak kullanılabiliyor. Millî/bağımsız ve ittifak/NATO harekâtlarında müşterek seviyede komutanlıkların komuta kontrol karargâhları olarak görev alabiliyor. *** TCG Anadolu’nun bir diğer özelliği daha var. Gemi içindeki ameliyathane, diş tedavi üniteleri, yoğun bakım, enfeksiyon odaları ile en az 30 yatak kapasiteli operasyonel bir askerî hastaneye sahip. Gemi bu kabiliyeti ve diğer kapasiteleriyle birlikte, deprem gibi doğal afetlerde, afet alanlarına erişim, yüksek tonajlı malzeme ve gıda taşıma, hastane gemisi, afet operasyon merkezi gibi amaçlarda da kullanılabilecek. *** TCG Anadolu aynı zamanda Hürjet'e yakın hava muharebe destek uçağı Bayraktar TB-3 SİHA, Bayraktar Kızılelma, As532 Couger/CH-47 Chinook/S-70 Seahawk genel maksat ve T-129 Atak/AH-1 Cobra taarruz helikopterleri ve gelecekte mümkün olduğunda dikine iniş kalkış yapabilen savaş uçakları ile havadan, çıkarma yetenekleriyle denizden ve karadan son derece ciddi vuruş, manevra ve destek kabiliyeti olan, yerinde ve zamanında kullanılabildiği takdirde stratejik etki ve sonuç üretebilecek bir kabiliyetle geliyor. *** TCG Anadolu yaklaşık 650 milyon dolara mal oldu. NATO içerisinde bu tip gemiye sahip sayılı ülkelerden birisi oluyoruz. Büyük bir el emeği, göz nuru. Aynı zamanda bir göz bebeği. Bir sembol-başat-amiral-muhafız gemi. Donanmamızın göz bebeği olacak. Düşman çatlatacak, kem gözler ve kem emeller üzerinde olacak. O yüzden hem krizde hem de seferde çok iyi korunması, savunma sistemlerinin ve muhafızlarının çok güçlü tutulması gerekiyor. TCG Anadolu, Türkiye’nin uzun ve zorlu yolculuğunda umut dolu bir başlangıç… “Pruvan neta, dümenin viya, rüzgârın kolayına olsun göklerin ve denizlerin yeni aslanı.” Abdullah Ağar
    0 Комментарии 0 Поделились
  • Nusret’in (Nusrat) Çanakkale Deniz Zaferi’ne Götüren Mayınları

    Elbette tek başına Nusret kazandırmadı Çanakkale Deniz Zaferi’ni ancak onunla dökülen mayınlar, düşman donanması için öldürücü darbe oldu.

    Sarıkamış’ta koskoca bir ordunun yok olmasından cesaret alan İtilaf Devletleri Donanması, İstanbul’u ele geçirmek üzere Çanakkale Boğazı girişine gelmiş ve 19 Şubat’ta Türk tabyalarını bombardımana başlayarak ilk saldırısını yapmıştı.

    Sabah 08.45’te başlayan bombardıman 17.00’ye kadar sürdü ve bu ilk saldırıda 83 Türk askeri şehit düştü. [Çanakkale Deniz Savaşları Günlüğü (1914-1922)-Deniz Mayınları Grup Komutanı Binbaşı Nazmi Bey-Çanakkale Deniz Müzesi Komutanlığı-Ağustos 2004]

    Bu saldırıya Orhaniye ve Ertuğrul tabyalarından şiddetli karşılık verildi ve atılan mermiler, düşman donanmasında hasara yol açtı.

    Düşman donanmasının saldırıları ilerleyen günlerde de aralıklarla devam etti.

    6 Mart 1915 Cumartesi günü saat 07.00’de Harbiye Nazırı Enver Paşa Çanakkale’ye gitti; saat 09.45’te düşman donanması ateşe başladı.

    Saat 10.30’da Rumeli Mecidiye Tabyası ateş açtı.

    Barbaros Zırhlısı Maydos önünden aşırtma atışına başladı.

    Düşman atışları 16.30’da kesildi; saat 23.45’te mayın hatlarına yaklaşmak isteyen düşman torpido botları püskürtüldü.

    Nusret (Nusrat) mayın gemisi, 8 Mart 1915 salı sabahı saat 05.30’da Karanlık Liman’dan hareket ederek akıntı üzerinde ve Eski Hisar’dan (Balıkesir) başlayarak Erenköy hizasında bitecek şekilde 26 karbonik mayın ile bir hat oluşturdu.

    Bölgede sürekli istihbarat-keşif seyri yapan düşman botları bu faaliyeti tespit edemedi.

    18 Mart 1915 Perşembe günü saat 11.00’de düşman filosunun Agamemnon Zırhlısı öncülüğünde (Agamemnon, ordusuyla Truva’ya saldıran Aka Kralı’nın adıdır ve 30 Ekim 1918’deki Mondros Mütarekesi de bu gemide imzalanmıştır) Boğaz’a doğru yaklaştığı görüldü ve 11.10’da filo bağlısı gemilerden Kilitbahir tarafındaki ve Anadolu yakasındaki bütün istihkâmlara ateş açıldı.

    Saat 11.30’da altı İngiliz savaş gemisinin ardından dört Fransız savaş gemisi de Boğaz’a girdi.

    Düşman savaş gemilerinin yaklaşık 13 kilometre mesafeden ateşe başlamaları üzerine saat 11.40’ta Türk obüs bataryalarına ateş emri verildi ancak obüslerin menzilinin ve eldeki cephanenin yetersiz olması nedeniyle ateş kısa süre sonra kesildi.

    Bundan cesaret alan Fransız gemileri, İngiliz gemilerinin arasından geçerek tabyalara yaklaştı ve bombardımana başladı.

    Düşman menzile girince Türk tabyaları tekrar ateşe başladı ama cephane sıkıntısı nedeniyle ateş giderek zayıfladı.

    Düşman komuta kademesi, tabyalardan açılan ateşle bir hayli yara alan Fransız savaş gemilerinin geriye alınması ve İngiliz savaş gemilerinin daha yakına girip hedefleri tamamen imha etmesi kararını aldı.

    Fransız gemileri, geri dönüş manevrasına başladı.

    Fransız Bouvet, geri dönüş manevrası yaparken (Saat:13.57) mayınlardan birine çarptı.

    Şiddetli bir patlama oldu ve Bouvet hızla iskele tarafına doğru yattı.

    Fransız Zırhlısı Bouvet, yaklaşık 3 dakika içinde, 603 mürettebatıyla Çanakkale Boğazı’nın dibini boyladı.

    Morali yerine gelen Türk topçusu yoğun ateşe başladı.

    Anadolu yakasındaki Hamidiye Tabyası, ateşini Irresistable üzerinde yoğunlaştırdı.

    Saat 16.30 sularında Irresistable, Bouvet’nin battığı bölgede mayına çarptı ve sancak tarafına doğru yattı.

    Irresistable’a yardıma giden Ocean Zırhlısı da saat 18.05’te mayına çarparak yan yatmaya başladı.

    Birleşik düşman filosu, Irresistable ve Ocean Zırhlısı’ndaki personeli tahliye ettikten sonra geri çekilmeye başladı.

    Yan yatan Irresistable ve Ocean da Çanakkale Boğazı’nın derinliklerine gömüldü.

    Birleşik Düşman filosu, 3 gemisini ve 900 civarında personelini kaybederek Çanakkale Boğazı’nı terk etti.

    Türk Ordusu, 18 Mart’ta Çanakkale Boğazı’nda kesin bir Deniz Zaferi kazandı.

    Churchill’in yeni bir deniz harekâtı önerisi kabul görmedi ve Çanakkale’yi geçebilmek için kara harekâtına karar verildi.

    Kara Harekâtı, büyük bir askerin, devlet adamının, liderin; Mustafa Kemal’in tarih sahnesine çıkmasına vesile olacaktı...
    #ÇanakkaleGeçilmez
    Nusret’in (Nusrat) Çanakkale Deniz Zaferi’ne Götüren Mayınları Elbette tek başına Nusret kazandırmadı Çanakkale Deniz Zaferi’ni ancak onunla dökülen mayınlar, düşman donanması için öldürücü darbe oldu. Sarıkamış’ta koskoca bir ordunun yok olmasından cesaret alan İtilaf Devletleri Donanması, İstanbul’u ele geçirmek üzere Çanakkale Boğazı girişine gelmiş ve 19 Şubat’ta Türk tabyalarını bombardımana başlayarak ilk saldırısını yapmıştı. Sabah 08.45’te başlayan bombardıman 17.00’ye kadar sürdü ve bu ilk saldırıda 83 Türk askeri şehit düştü. [Çanakkale Deniz Savaşları Günlüğü (1914-1922)-Deniz Mayınları Grup Komutanı Binbaşı Nazmi Bey-Çanakkale Deniz Müzesi Komutanlığı-Ağustos 2004] Bu saldırıya Orhaniye ve Ertuğrul tabyalarından şiddetli karşılık verildi ve atılan mermiler, düşman donanmasında hasara yol açtı. Düşman donanmasının saldırıları ilerleyen günlerde de aralıklarla devam etti. 6 Mart 1915 Cumartesi günü saat 07.00’de Harbiye Nazırı Enver Paşa Çanakkale’ye gitti; saat 09.45’te düşman donanması ateşe başladı. Saat 10.30’da Rumeli Mecidiye Tabyası ateş açtı. Barbaros Zırhlısı Maydos önünden aşırtma atışına başladı. Düşman atışları 16.30’da kesildi; saat 23.45’te mayın hatlarına yaklaşmak isteyen düşman torpido botları püskürtüldü. Nusret (Nusrat) mayın gemisi, 8 Mart 1915 salı sabahı saat 05.30’da Karanlık Liman’dan hareket ederek akıntı üzerinde ve Eski Hisar’dan (Balıkesir) başlayarak Erenköy hizasında bitecek şekilde 26 karbonik mayın ile bir hat oluşturdu. Bölgede sürekli istihbarat-keşif seyri yapan düşman botları bu faaliyeti tespit edemedi. 18 Mart 1915 Perşembe günü saat 11.00’de düşman filosunun Agamemnon Zırhlısı öncülüğünde (Agamemnon, ordusuyla Truva’ya saldıran Aka Kralı’nın adıdır ve 30 Ekim 1918’deki Mondros Mütarekesi de bu gemide imzalanmıştır) Boğaz’a doğru yaklaştığı görüldü ve 11.10’da filo bağlısı gemilerden Kilitbahir tarafındaki ve Anadolu yakasındaki bütün istihkâmlara ateş açıldı. Saat 11.30’da altı İngiliz savaş gemisinin ardından dört Fransız savaş gemisi de Boğaz’a girdi. Düşman savaş gemilerinin yaklaşık 13 kilometre mesafeden ateşe başlamaları üzerine saat 11.40’ta Türk obüs bataryalarına ateş emri verildi ancak obüslerin menzilinin ve eldeki cephanenin yetersiz olması nedeniyle ateş kısa süre sonra kesildi. Bundan cesaret alan Fransız gemileri, İngiliz gemilerinin arasından geçerek tabyalara yaklaştı ve bombardımana başladı. Düşman menzile girince Türk tabyaları tekrar ateşe başladı ama cephane sıkıntısı nedeniyle ateş giderek zayıfladı. Düşman komuta kademesi, tabyalardan açılan ateşle bir hayli yara alan Fransız savaş gemilerinin geriye alınması ve İngiliz savaş gemilerinin daha yakına girip hedefleri tamamen imha etmesi kararını aldı. Fransız gemileri, geri dönüş manevrasına başladı. Fransız Bouvet, geri dönüş manevrası yaparken (Saat:13.57) mayınlardan birine çarptı. Şiddetli bir patlama oldu ve Bouvet hızla iskele tarafına doğru yattı. Fransız Zırhlısı Bouvet, yaklaşık 3 dakika içinde, 603 mürettebatıyla Çanakkale Boğazı’nın dibini boyladı. Morali yerine gelen Türk topçusu yoğun ateşe başladı. Anadolu yakasındaki Hamidiye Tabyası, ateşini Irresistable üzerinde yoğunlaştırdı. Saat 16.30 sularında Irresistable, Bouvet’nin battığı bölgede mayına çarptı ve sancak tarafına doğru yattı. Irresistable’a yardıma giden Ocean Zırhlısı da saat 18.05’te mayına çarparak yan yatmaya başladı. Birleşik düşman filosu, Irresistable ve Ocean Zırhlısı’ndaki personeli tahliye ettikten sonra geri çekilmeye başladı. Yan yatan Irresistable ve Ocean da Çanakkale Boğazı’nın derinliklerine gömüldü. Birleşik Düşman filosu, 3 gemisini ve 900 civarında personelini kaybederek Çanakkale Boğazı’nı terk etti. Türk Ordusu, 18 Mart’ta Çanakkale Boğazı’nda kesin bir Deniz Zaferi kazandı. Churchill’in yeni bir deniz harekâtı önerisi kabul görmedi ve Çanakkale’yi geçebilmek için kara harekâtına karar verildi. Kara Harekâtı, büyük bir askerin, devlet adamının, liderin; Mustafa Kemal’in tarih sahnesine çıkmasına vesile olacaktı... #ÇanakkaleGeçilmez
    0 Комментарии 0 Поделились
  • İNSAN HESAP MAKİNESİ
    Hazırlayan: Bilhan Akkaya
    Thomas Fuller; 1724'te, 14 yaşındayken köle olarak satılan bir Afrikalıydı. Bazen kafasındaki karmaşık matematik problemlerini çözme yeteneği nedeniyle "Virginia Hesap Makinesi" olarak biliniyordu. Bir yılda kaç saniye olduğu sorulduğunda “Kısaca 31.536.000 saniye” diye yanıtlamıştır.

    70 yıl, 17 gün ve 12 saat yaşamış bir adamın kaç saniye yaşadığı sorulmuştu. Bir buçuk dakikada 2.210.500.800 saniye cevabını vermişti. Soruları soran adamlardan biri; soruları kağıt üzerinde çözüyordu ve Fuller'a verdiği cevabın yanlış olduğunu söyledi çünkü cevap çok daha küçüktü. Fuller aceleyle cevap verdi: "Artık yılları unuttun, artık yılları hesaba eklediğinde toplamlar uyuşur."

    Fuller, bilge sendromu literatüründe kaydedilen ilk vakalardan biriydi. 1789'da Amerikan psikiyatrisinin babası Benjamin Rush, Fuller’in matematik eğitimi ve öğretimi olmadan inanılmaz hesaplama yeteneğini açıkladığında, Afro-Amerikalılar da istihbarattaki beyazlarla eşit bir konuma ulaşacaktı. Bu da bazı kölelik yanlısı kişilerin tepkisini çekecekti.

    Becerisi; siyahların zihinsel olarak beyazlardan aşağı olmadığının bir kanıtı olarak kabul edildi.
    İNSAN HESAP MAKİNESİ Hazırlayan: Bilhan Akkaya Thomas Fuller; 1724'te, 14 yaşındayken köle olarak satılan bir Afrikalıydı. Bazen kafasındaki karmaşık matematik problemlerini çözme yeteneği nedeniyle "Virginia Hesap Makinesi" olarak biliniyordu. Bir yılda kaç saniye olduğu sorulduğunda “Kısaca 31.536.000 saniye” diye yanıtlamıştır. 70 yıl, 17 gün ve 12 saat yaşamış bir adamın kaç saniye yaşadığı sorulmuştu. Bir buçuk dakikada 2.210.500.800 saniye cevabını vermişti. Soruları soran adamlardan biri; soruları kağıt üzerinde çözüyordu ve Fuller'a verdiği cevabın yanlış olduğunu söyledi çünkü cevap çok daha küçüktü. Fuller aceleyle cevap verdi: "Artık yılları unuttun, artık yılları hesaba eklediğinde toplamlar uyuşur." Fuller, bilge sendromu literatüründe kaydedilen ilk vakalardan biriydi. 1789'da Amerikan psikiyatrisinin babası Benjamin Rush, Fuller’in matematik eğitimi ve öğretimi olmadan inanılmaz hesaplama yeteneğini açıkladığında, Afro-Amerikalılar da istihbarattaki beyazlarla eşit bir konuma ulaşacaktı. Bu da bazı kölelik yanlısı kişilerin tepkisini çekecekti. Becerisi; siyahların zihinsel olarak beyazlardan aşağı olmadığının bir kanıtı olarak kabul edildi.
    0 Комментарии 0 Поделились