• Bilecik ili girişindeki KAYI BOYU anıtı

    Kayı kelimesinin anlamı kuvvet, güç ve kudret anlamına gelmektedir. Diriliş Ertuğrul dizisi ile birlikte tarihte kayı boyu ile ilgili birçok bilgi merak edilmeye başladı. Kayı obası hakkında detaylı bilgileri merak eden vatandaşlar doğru yerdeler. Sosyal medyada çok sık paylaşılan kayı bayraklarının yanı sıra kayı yüzüğü, kayı sembolü de büyük ilgi görmeye başladı.

    Kayı kelimesinin anlamı kuvvet, güç ve kudret anlamına gelmektedir. Diriliş Ertuğrul dizisi ile birlikte tarihte kayı boyu ile ilgili birçok bilgi merak edilmeye başladı. Kayı obası hakkında detaylı bilgileri merak eden vatandaşlar doğru yerdeler. Sosyal medyada çok sık paylaşılan kayı bayraklarının yanı sıra kayı yüzüğü, kayı sembolü de büyük ilgi görmeye başladı.

    KAYI BOYU HAKKINDA

    Türkler, 1071 yılında girdiği toprakları yurt tutmak için Bizans, Haçlılar ve Moğollar ile kıyasıya bir kavga içine girdi. Hepsinin tek amacı bu toprakların asıl sahibi olmaktı. Oğuzları Kayı Boyundan olan Ertuğrul Gazi, tüm dünyanın kaderini değiştirdi. Hayallerinin peşinden giden Ertuğrul Gazi, sadece Anadolu değil 3 kıtada dünyaya hükmederek imparatorluk haline geldi. Ertuğrul Gazi, Sultan Aleaddin'in ölümüne kadar birçok yeri fethetti. İslamiyet'in yayılması için de büyük gayret gösterdi.

    Osmanlı Devleti'nin kurucusu Ertuğrul Gazinin babası Süleyman Şah idi. Süleyman Şah'ın 4 oğlundan üçüncüsü olan Ertuğrul Gazinin annesi ise Hayme Hatundur. Dündar, Sungurtekin ve Gündoğdu, Ertuğrul Gazi'nin kardeşleridir.

    Ertuğrul Gazi'nin ölümünün ardından en küçük oğlu Osman Gazi, babasının yerine geçmiştir

    #kayı #kayıboyu #diriliş #dirilişertuğrul #bilecik
    Bilecik ili girişindeki KAYI BOYU anıtı Kayı kelimesinin anlamı kuvvet, güç ve kudret anlamına gelmektedir. Diriliş Ertuğrul dizisi ile birlikte tarihte kayı boyu ile ilgili birçok bilgi merak edilmeye başladı. Kayı obası hakkında detaylı bilgileri merak eden vatandaşlar doğru yerdeler. Sosyal medyada çok sık paylaşılan kayı bayraklarının yanı sıra kayı yüzüğü, kayı sembolü de büyük ilgi görmeye başladı. Kayı kelimesinin anlamı kuvvet, güç ve kudret anlamına gelmektedir. Diriliş Ertuğrul dizisi ile birlikte tarihte kayı boyu ile ilgili birçok bilgi merak edilmeye başladı. Kayı obası hakkında detaylı bilgileri merak eden vatandaşlar doğru yerdeler. Sosyal medyada çok sık paylaşılan kayı bayraklarının yanı sıra kayı yüzüğü, kayı sembolü de büyük ilgi görmeye başladı. KAYI BOYU HAKKINDA Türkler, 1071 yılında girdiği toprakları yurt tutmak için Bizans, Haçlılar ve Moğollar ile kıyasıya bir kavga içine girdi. Hepsinin tek amacı bu toprakların asıl sahibi olmaktı. Oğuzları Kayı Boyundan olan Ertuğrul Gazi, tüm dünyanın kaderini değiştirdi. Hayallerinin peşinden giden Ertuğrul Gazi, sadece Anadolu değil 3 kıtada dünyaya hükmederek imparatorluk haline geldi. Ertuğrul Gazi, Sultan Aleaddin'in ölümüne kadar birçok yeri fethetti. İslamiyet'in yayılması için de büyük gayret gösterdi. Osmanlı Devleti'nin kurucusu Ertuğrul Gazinin babası Süleyman Şah idi. Süleyman Şah'ın 4 oğlundan üçüncüsü olan Ertuğrul Gazinin annesi ise Hayme Hatundur. Dündar, Sungurtekin ve Gündoğdu, Ertuğrul Gazi'nin kardeşleridir. Ertuğrul Gazi'nin ölümünün ardından en küçük oğlu Osman Gazi, babasının yerine geçmiştir #kayı #kayıboyu #diriliş #dirilişertuğrul #bilecik
    0 التعليقات 0 نشر
  • İslamiyeti Seçen Avrupalı Bir Aile Maşallah
    Rabbim nice kararmış kalplere iman nasib etsin imanın nuruyla aydınlatsın Amin
    İslamiyeti Seçen Avrupalı Bir Aile Maşallah 🌸 Rabbim nice kararmış kalplere iman nasib etsin imanın nuruyla aydınlatsın Amin 🤲
    0 التعليقات 0 نشر
  • "HİLAL, İSLAM'DAKİ HİCRETİ TEMSİL EDER"

    'Hilal, Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye hicret etmesi esnasında gökyüzünde ay ve hilal şekli vardır...Osmanlı bayraklarındaki hilal şekli İslam'ı ve hicret olayını sembolize eder. Osmanlı'nın kullandığı 3 hilal şekilli bayrak İslamiyeti güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar bütün dünyaya yayma düşüncesinin karşılığıdır."

    "YILDIZ, İSLAMIN 5 ŞARTINI TEMSİL EDİYOR"

    "Osmanlı ve Türkiye bayraklarındaki hilal şekli Fatih Sultan Mehmet'in kalıcı kıldığı kutsal bir semboldür. Hilal, 'İslam' anlamına gelir. Bayraktaki 5 köşeli ayyıldız ise İslam'ın 5 şartı anlamında" gelmektedir. Bayrağın al renkli olması ise 'Vatanı savunma uğruna cihat mücadelesi verme ve şehit olma' düşüncesinin karşılığıdır.
    "HİLAL, İSLAM'DAKİ HİCRETİ TEMSİL EDER" 'Hilal, Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye hicret etmesi esnasında gökyüzünde ay ve hilal şekli vardır...Osmanlı bayraklarındaki hilal şekli İslam'ı ve hicret olayını sembolize eder. Osmanlı'nın kullandığı 3 hilal şekilli bayrak İslamiyeti güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar bütün dünyaya yayma düşüncesinin karşılığıdır." "YILDIZ, İSLAMIN 5 ŞARTINI TEMSİL EDİYOR" "Osmanlı ve Türkiye bayraklarındaki hilal şekli Fatih Sultan Mehmet'in kalıcı kıldığı kutsal bir semboldür. Hilal, 'İslam' anlamına gelir. Bayraktaki 5 köşeli ayyıldız ise İslam'ın 5 şartı anlamında" gelmektedir. Bayrağın al renkli olması ise 'Vatanı savunma uğruna cihat mücadelesi verme ve şehit olma' düşüncesinin karşılığıdır.
    0 التعليقات 0 نشر
  • Yazar ve düşünür Ayçin Kantoğlu'ndan, İslamiyetin, özellikle batı toplumlarında cok hızlı ve etkili bir şekilde yer bulmaya başlaması karşısındaki tespiti;

    İslam doğduğu, ait olduğu topraklardan havaya yükselmiş durumda. Globalleşiyor, küreselleşiyor.

    Demek ki İslam mevcut insan bakiyesinden memnun değil. Kendisine yeni bir insan bakiyesi devşiriyor..

    Demekki biz o izzeti kaybediyoruz !!!

    Ve bu durum gerçektende harfi harfine tamda bu şekilde gerçekleşiyor !!!

    İslam bizi terkediyor !!!
    Ayçin Kantoğlu
    Bekir Develi
    Yazar ve düşünür Ayçin Kantoğlu'ndan, İslamiyetin, özellikle batı toplumlarında cok hızlı ve etkili bir şekilde yer bulmaya başlaması karşısındaki tespiti; 💢 İslam doğduğu, ait olduğu topraklardan havaya yükselmiş durumda. Globalleşiyor, küreselleşiyor. 💢 Demek ki İslam mevcut insan bakiyesinden memnun değil. Kendisine yeni bir insan bakiyesi devşiriyor.. Demekki biz o izzeti kaybediyoruz !!! Ve bu durum gerçektende harfi harfine tamda bu şekilde gerçekleşiyor !!! İslam bizi terkediyor !!! Ayçin Kantoğlu Bekir Develi
    1
    0 التعليقات 0 نشر 3
  • Avustralya'da papazın kızı Müslüman oldu: “Meryem adını aldı”

    SYDNEY — Avustralya'nın Sydney kentinde bulunan Auburn Gelibolu Camii’ne gelen bölgedeki bir Katolik papazın kızı Talilotu Faingata, Müslüman oldu. Meryem adını alan Faingata için ihtida merasimi düzenlenirken, genç kızın babasının da rızası ile Müslüman olduğu öğrenildi. #melbourneturkishnews

    Avustralya Sydney'de bir Katolik kilisesinde görevli papazın kızı Talilotu Faingata, İslam dinini araştırmaya başladı.

    Arkadaş çevresinde de Müslüman olan kişilerin yaşamından etkilenerek Müslümanlığa ilgi duymaya başlayan Faingata, durumu papaz olan babası ile paylaştı.

    İlk etapta Müslüman olmasına karşı çıkan babasını ikna eden genç kız, daha sonra Auburn Gelibolu Camii'ne müracaat ederek, kendisi için düzenlenen ihtida merasimi ile imam Abdülhalim Erkoç’un öncülüğünde şehadet getirip Müslüman olarak Meryem adını aldı.

    Babası papaz olan kız İslamiyet'i seçti

    Tonga Adası’nda yaşadığını belirten Faingata’ya, Gelibolu Camii İmam Hatibi Abdülhalim Erkoç tarafından İslamiyet hakkında bilgiler verildi.

    Program sonunda Müslüman olan Meryem Faingata’ya İslam dini ile ilgili bilgilerin yer aldığı İngilizce basım kitaplar, Kur’an-ı Kerim hediye edilip ihtida belgesi takdim edildi.

    #Avustralya #Sydney #Auburncami #TalilotuFaingata #Abdulhalimerkoç #Müslüman #melbourneturkishnews
    Avustralya'da papazın kızı Müslüman oldu: “Meryem adını aldı” SYDNEY — Avustralya'nın Sydney kentinde bulunan Auburn Gelibolu Camii’ne gelen bölgedeki bir Katolik papazın kızı Talilotu Faingata, Müslüman oldu. Meryem adını alan Faingata için ihtida merasimi düzenlenirken, genç kızın babasının da rızası ile Müslüman olduğu öğrenildi. #melbourneturkishnews Avustralya Sydney'de bir Katolik kilisesinde görevli papazın kızı Talilotu Faingata, İslam dinini araştırmaya başladı. Arkadaş çevresinde de Müslüman olan kişilerin yaşamından etkilenerek Müslümanlığa ilgi duymaya başlayan Faingata, durumu papaz olan babası ile paylaştı. İlk etapta Müslüman olmasına karşı çıkan babasını ikna eden genç kız, daha sonra Auburn Gelibolu Camii'ne müracaat ederek, kendisi için düzenlenen ihtida merasimi ile imam Abdülhalim Erkoç’un öncülüğünde şehadet getirip Müslüman olarak Meryem adını aldı. Babası papaz olan kız İslamiyet'i seçti Tonga Adası’nda yaşadığını belirten Faingata’ya, Gelibolu Camii İmam Hatibi Abdülhalim Erkoç tarafından İslamiyet hakkında bilgiler verildi. Program sonunda Müslüman olan Meryem Faingata’ya İslam dini ile ilgili bilgilerin yer aldığı İngilizce basım kitaplar, Kur’an-ı Kerim hediye edilip ihtida belgesi takdim edildi. #Avustralya #Sydney #Auburncami #TalilotuFaingata #Abdulhalimerkoç #Müslüman #melbourneturkishnews
    1
    0 التعليقات 0 نشر
  • AL SANA ECDAT
    Birazda bunu merak et!

    Araştır ve dilinde pelesenk ettiğin Avrupa'yı titretmek neymiş anla:

    -Parisi tepelemiş

    -Fransa biat etmiş

    -Almanya vilayetidir. 1 subayına bağlıdır

    - Romaya yürür, Roma kapılarında papa diz çöker, neyi var neyi yok verir, af edersin onu, emrine girer.

    -Bir ordun iskandinavyada digeri kafkaslardadır.

    -Iskandinav halkı tanrı diye senin Hakan'ına tapar.

    -Atlas okyanusundan Akdeniz'e, kuzey denizinden Hazar'a, Aral'dan Karadeniz'e kadar senden habersiz kuş uçmaz.

    -İstanbul'da duran Bizans imparatorunu vergiye bağlarsın, vasalın olur, krallarına taç giydirirsin.

    Bütün bunlar 400'lü yıllarda HUN TÜRK devrinde olurken henüz İslamiyet dahi yoktu ve Kavmi necip dediğiniz ar*p taşa tapınıyordu.

    Sen TÜRKSÜN
    Titre ve kendine dön !
    AL SANA ECDAT Birazda bunu merak et! Araştır ve dilinde pelesenk ettiğin Avrupa'yı titretmek neymiş anla: -Parisi tepelemiş -Fransa biat etmiş -Almanya vilayetidir. 1 subayına bağlıdır - Romaya yürür, Roma kapılarında papa diz çöker, neyi var neyi yok verir, af edersin onu, emrine girer. -Bir ordun iskandinavyada digeri kafkaslardadır. -Iskandinav halkı tanrı diye senin Hakan'ına tapar. -Atlas okyanusundan Akdeniz'e, kuzey denizinden Hazar'a, Aral'dan Karadeniz'e kadar senden habersiz kuş uçmaz. -İstanbul'da duran Bizans imparatorunu vergiye bağlarsın, vasalın olur, krallarına taç giydirirsin. Bütün bunlar 400'lü yıllarda HUN TÜRK devrinde olurken henüz İslamiyet dahi yoktu ve Kavmi necip dediğiniz ar*p taşa tapınıyordu. Sen TÜRKSÜN Titre ve kendine dön !
    0 التعليقات 0 نشر
  • "HİLAL, İSLAM'DAKİ HİCRETİ TEMSİL EDER"

    'Hilal, Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye hicret etmesi esnasında gökyüzünde ay ve hilal şekli vardır...Osmanlı bayraklarındaki hilal şekli İslam'ı ve hicret olayını sembolize eder. Osmanlı'nın kullandığı 3 hilal şekilli bayrak İslamiyeti güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar bütün dünyaya yayma düşüncesinin karşılığıdır."

    "YILDIZ, İSLAMIN 5 ŞARTINI TEMSİL EDİYOR"

    "Osmanlı ve Türkiye bayraklarındaki hilal şekli Fatih Sultan Mehmet'in kalıcı kıldığı kutsal bir semboldür. Hilal, 'İslam' anlamına gelir. Bayraktaki 5 köşeli ayyıldız ise İslam'ın 5 şartı anlamında" gelmektedir. Bayrağın al renkli olması ise 'Vatanı savunma uğruna cihat mücadelesi verme ve şehit olma' düşüncesinin karşılığıdır.
    "HİLAL, İSLAM'DAKİ HİCRETİ TEMSİL EDER" 'Hilal, Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye hicret etmesi esnasında gökyüzünde ay ve hilal şekli vardır...Osmanlı bayraklarındaki hilal şekli İslam'ı ve hicret olayını sembolize eder. Osmanlı'nın kullandığı 3 hilal şekilli bayrak İslamiyeti güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar bütün dünyaya yayma düşüncesinin karşılığıdır." "YILDIZ, İSLAMIN 5 ŞARTINI TEMSİL EDİYOR" "Osmanlı ve Türkiye bayraklarındaki hilal şekli Fatih Sultan Mehmet'in kalıcı kıldığı kutsal bir semboldür. Hilal, 'İslam' anlamına gelir. Bayraktaki 5 köşeli ayyıldız ise İslam'ın 5 şartı anlamında" gelmektedir. Bayrağın al renkli olması ise 'Vatanı savunma uğruna cihat mücadelesi verme ve şehit olma' düşüncesinin karşılığıdır.
    0 التعليقات 0 نشر
  • BOŞNAKLARIN KÖKENİ (Doç.Dr.Aydın Budak)

    Boşnak-Başnak: Kaşgarlı Mahmut (1072-1073) yılında yazdığı Divan-ı Lugat’it Türk adlı eserinde “Bizans-Rum ülkesine en yakın oturan Türk boyu Peçeneklerdir” demektedir. “Başnak” kelimesini de “başında tolgası, sırtında zırhı olmayan er” şeklinde açıklamaktadır.
    Bizanslı Eflatuncu filozof-devlet adamı (1018 – 1078) Michael Psellos 967-1077 olaylarını anlattığı Khronographia (Vakayiname) adlı kitabında Balkanları tamamen hakimiyetleri altına alan 1050 yılında da bütün Trakya’yı işgal eden Peçenekleri anlatırken çağdaşı Kaşgarlı Mahmut’la aynı ifadeyi kullanıyor:
    “Peçenekler zırh giymez ve başları miğfersizdir. Kalkan da taşımazlar. Savaşta bağırarak saldırırlar, püskürttükleri düşman askerlerini takipederek öldürürler. Derin vadilerde ve uçurumlarda yaşarlar. Ölüm karşısında korku bilmezler.”
    Bir doğulu bilginin Başnaklar, bir Bizanslı tarih yazarının da Peçenek Türkleri hakkında aynı ifadeleri kullanmaları Peçeneklerle Başnakların aralarında bir köken farkının olmadığını göstermektedir.
    Türkolog N. A. Baskalov, Türk Menşeli Rus Aile Adları adlı kitabında Peçenek kelimesini Peçe-on-ok şeklinde tahlil edip peçe=bey; arı beyi; Peçenek’in de Onokların beyi anlamına geldiğini söylüyor. Aynı mantıkla hareket ettiğimizde Başnakların Peçenek boylarından biri olduğunu ve Başnak sözünün baş+on+ok’tan kısaldığını kabul etmemiz mümkündür
    Bağdatlı Mesudî 941 yılında yazdığı Mürucü’z-Zeheb (Altın Çayırlar) adlı eserinde Hazarlarlla Alanlara yakın ve bunlarla batı arasında 4 Türk kavmi bulunduğunu, bunların en cesurlarının Bacnak olduğunu kaydediyor. Mesudî’nin sıraladığı bu dört boydan Bacgard ve Nükerdeler Macar asıllı Bacnak ve Becneler ise Peçenek boylarıdır.
    Bütün bu ifadeler Mesudî’de adı geçen Bacnakların Kaşkarlı’nın bahsettiği Başnaklar olduğunu şüphe bırakmamaktadır.
    Bugün ne sebep ve hangi mantıkla olduğunu anlayamadığımız bir şekilde Boşnak-Başnakların Osmanlı döneminde İslamiyeti kabul etmiş bir Balkan kavmi olduğu fikri ön plana çıkarılıyor. Hâlbuki yine 11. asırda yaşamış bulunan Endülüslü El-Bekrî o asırda İslamiyet’in Peçenekler arasında iyice yayıldığını, hatta Peçenekler arasından İslam dini âlimlerinin çıktığını söylüyor
    11. Asırda henüz Kayı Boyu’nun Osmanlı Devletini kurmadığı göz önünde tutulursa Boşnakların Osmanlı fütuhatı döneminde Müslümanlığı kabul ettiği iddiası boşa çıkmaktadır. Yakın tarihlerde Sırp zulmüne uğramış olan Boşnaklar Müslüman bir topluluktur, ama her şeyden önce Türk’türler.
    Yard. Doç. Dr. Aydın BUDAK
    BUDAK Aydın: “Yurdumuza Yerleşen Oğuz-Türkmen Boyları ve Bazı Yer Adları”, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Yayınları
    ***
    KUMAN-PEÇENEK DEVLETİ (Doç.Dr.Hüseyin Memişoğlu)
    Miladi 1034 yılından itibaren Peçenek ve Kuman Türklerinin, Rodop'lar , Batı Trakya ile Pirin ve Vardar Makedonyası bölgelerine, hatta İstanbul surları önüne kadar inmeleri, Bizans'ı çok ciddi olarak telaşlandırmıştır. Bu nedenle Bizanslılar , 1050 yılında büyük bir ordu teşkil edip Peçenek ve Kuman Türklerinin üzerlerine sevk etmişlerdir. Fakat, Bizanslılar büyük bir yenilgiye uğrayınca barış andlaşması yapılarak Bizans devleti vergiye bağlanmıştır.
    Bu andlaşmayı takip eden 30 yıllık süre içerisinde Rodoplar, Batı Trakya ve Makedonya Peçenek Türklerine tabî olan Kuman Türklerine terk edilmiştir. Peçenek Türkleri ise, Kosova, Yeni Pazar ve Bosna'ya doğru çekilmişlerdir.
    Kuman Türkleri miladî 1087'de Peçenek Türkleri ile birlikte Bulgaristan, Makedonya, Yeni Pazar, Kosova, Bosna ve Arnavutluğu içine alan ve başkenti Kumanova olan "Kuman-Peçenek Türk Federasyonu" nu kurmayı başarmışlardır. Fakat bu iki kardeş Türk kavmi Bizanslılarla ve gayri Türk unsurlarla savaşacakları yerde, birbirleriyle savaşarak "milli birliği" yıkmışlardır. Bu nedenle 1087 yılında kurulmuş olan "Kuman-Peçenek Türk Federasyonu" 1091 yılında yıkılarak varlığını ve politik fonksiyonunu tarihin karanlıklarına terk etmiştir.
    POMAK TÜRKLERİ
    Doç.Dr. Hüseyin MEMİŞOĞLU
    BOŞNAKLARIN KÖKENİ (Doç.Dr.Aydın Budak) Boşnak-Başnak: Kaşgarlı Mahmut (1072-1073) yılında yazdığı Divan-ı Lugat’it Türk adlı eserinde “Bizans-Rum ülkesine en yakın oturan Türk boyu Peçeneklerdir” demektedir. “Başnak” kelimesini de “başında tolgası, sırtında zırhı olmayan er” şeklinde açıklamaktadır. Bizanslı Eflatuncu filozof-devlet adamı (1018 – 1078) Michael Psellos 967-1077 olaylarını anlattığı Khronographia (Vakayiname) adlı kitabında Balkanları tamamen hakimiyetleri altına alan 1050 yılında da bütün Trakya’yı işgal eden Peçenekleri anlatırken çağdaşı Kaşgarlı Mahmut’la aynı ifadeyi kullanıyor: “Peçenekler zırh giymez ve başları miğfersizdir. Kalkan da taşımazlar. Savaşta bağırarak saldırırlar, püskürttükleri düşman askerlerini takipederek öldürürler. Derin vadilerde ve uçurumlarda yaşarlar. Ölüm karşısında korku bilmezler.” Bir doğulu bilginin Başnaklar, bir Bizanslı tarih yazarının da Peçenek Türkleri hakkında aynı ifadeleri kullanmaları Peçeneklerle Başnakların aralarında bir köken farkının olmadığını göstermektedir. Türkolog N. A. Baskalov, Türk Menşeli Rus Aile Adları adlı kitabında Peçenek kelimesini Peçe-on-ok şeklinde tahlil edip peçe=bey; arı beyi; Peçenek’in de Onokların beyi anlamına geldiğini söylüyor. Aynı mantıkla hareket ettiğimizde Başnakların Peçenek boylarından biri olduğunu ve Başnak sözünün baş+on+ok’tan kısaldığını kabul etmemiz mümkündür Bağdatlı Mesudî 941 yılında yazdığı Mürucü’z-Zeheb (Altın Çayırlar) adlı eserinde Hazarlarlla Alanlara yakın ve bunlarla batı arasında 4 Türk kavmi bulunduğunu, bunların en cesurlarının Bacnak olduğunu kaydediyor. Mesudî’nin sıraladığı bu dört boydan Bacgard ve Nükerdeler Macar asıllı Bacnak ve Becneler ise Peçenek boylarıdır. Bütün bu ifadeler Mesudî’de adı geçen Bacnakların Kaşkarlı’nın bahsettiği Başnaklar olduğunu şüphe bırakmamaktadır. Bugün ne sebep ve hangi mantıkla olduğunu anlayamadığımız bir şekilde Boşnak-Başnakların Osmanlı döneminde İslamiyeti kabul etmiş bir Balkan kavmi olduğu fikri ön plana çıkarılıyor. Hâlbuki yine 11. asırda yaşamış bulunan Endülüslü El-Bekrî o asırda İslamiyet’in Peçenekler arasında iyice yayıldığını, hatta Peçenekler arasından İslam dini âlimlerinin çıktığını söylüyor 11. Asırda henüz Kayı Boyu’nun Osmanlı Devletini kurmadığı göz önünde tutulursa Boşnakların Osmanlı fütuhatı döneminde Müslümanlığı kabul ettiği iddiası boşa çıkmaktadır. Yakın tarihlerde Sırp zulmüne uğramış olan Boşnaklar Müslüman bir topluluktur, ama her şeyden önce Türk’türler. Yard. Doç. Dr. Aydın BUDAK BUDAK Aydın: “Yurdumuza Yerleşen Oğuz-Türkmen Boyları ve Bazı Yer Adları”, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Yayınları *** KUMAN-PEÇENEK DEVLETİ (Doç.Dr.Hüseyin Memişoğlu) Miladi 1034 yılından itibaren Peçenek ve Kuman Türklerinin, Rodop'lar , Batı Trakya ile Pirin ve Vardar Makedonyası bölgelerine, hatta İstanbul surları önüne kadar inmeleri, Bizans'ı çok ciddi olarak telaşlandırmıştır. Bu nedenle Bizanslılar , 1050 yılında büyük bir ordu teşkil edip Peçenek ve Kuman Türklerinin üzerlerine sevk etmişlerdir. Fakat, Bizanslılar büyük bir yenilgiye uğrayınca barış andlaşması yapılarak Bizans devleti vergiye bağlanmıştır. Bu andlaşmayı takip eden 30 yıllık süre içerisinde Rodoplar, Batı Trakya ve Makedonya Peçenek Türklerine tabî olan Kuman Türklerine terk edilmiştir. Peçenek Türkleri ise, Kosova, Yeni Pazar ve Bosna'ya doğru çekilmişlerdir. Kuman Türkleri miladî 1087'de Peçenek Türkleri ile birlikte Bulgaristan, Makedonya, Yeni Pazar, Kosova, Bosna ve Arnavutluğu içine alan ve başkenti Kumanova olan "Kuman-Peçenek Türk Federasyonu" nu kurmayı başarmışlardır. Fakat bu iki kardeş Türk kavmi Bizanslılarla ve gayri Türk unsurlarla savaşacakları yerde, birbirleriyle savaşarak "milli birliği" yıkmışlardır. Bu nedenle 1087 yılında kurulmuş olan "Kuman-Peçenek Türk Federasyonu" 1091 yılında yıkılarak varlığını ve politik fonksiyonunu tarihin karanlıklarına terk etmiştir. POMAK TÜRKLERİ Doç.Dr. Hüseyin MEMİŞOĞLU
    0 التعليقات 0 نشر
  • İSLAM VE BİLİM : MÜSLÜMAN DEVLETLER NİÇİN GERİ KALDILAR ?

    KURAN-I KERİM'in Anayasa olduğu ve hayatta yaşandığı 1450 senenin 1200 senesi boyunca İslam Devletleri, sadece Askeri alanda Süper Güç değillerdi, her alanda üstündüler..

    Matematik, Astronomi, Tıb, Fizik, Kimya, Ecza vs bilimlerinde de yüzlerce bilim adamı yetiştirdiler.

    Avrupada kitapları asırlarca okutulan İbni Sina, Ibni Heysem, Buruni gibi müslüman bilim-adamlarinin tam listesini görmek için google aramada, MEŞHUR MÜSLÜMAN BİLİM ADAMLARI yazıp arayabilirsiniz.

    Çünki Kuran, bilimi, gözlemi, akıl ve mantık ilmini kullanmayı emrediyor.. onlarca Ayeti ile insanları akla, tefekküre, istişare ve ilmi araştırmaya havale ediyor...

    Peki, öyleyse dünyada 56 müslüman ülke neden bu halde …?

    1.. Avrupa ve Amerika sömürgeci katil ve kafir devletleri yüzünden.. Afrika ve Asya'daki müslüman topraklarını asirlarca sömürüp, elmas, altın, bakır, platin ve diğer maden kaynaklarını çaldılar. O çalıntı servetler ile Avrupa'nın sanayi altyapısını, bilim ve teknolojisini desteklediler ve dev sermaye birikimlerine ulaştılar.

    2.. Rusya ve Avrupa'nın hristiyan devletleri Osmanlı'ya asırlar boyunca savaş açıp hücum ettiler. Osmanlıya kendine gelip, ferahlayıp bilim ve teknolojide tekrar güçlenme fırsatını vermediler.

    3.. Osmanlı ve diğer İslam Memleketleri de son 3 asırda, Kuran'ın emri olan ve fiili dua olan Adetullah Kanunları, Fizik, Kimya, Mekanik, Elektrik gibi fenlere, bilimlere çalışmakta geri kalıp, medreselerde sadece Dini eğitime ağırlık verdiler. Halbuki :

    Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir (dini ilimlerdir). Aklın nuru, fünun-u medeniyedir (modern fenler, bilimlerdir).

    İkisinin imtizacıyla (din ve bilimin işbirliği ile) hakikat tecelli eder. O iki cenah ile talebenin himmeti (gayreti, çalışkanlığı) pervaz eder (uçar, yükselir).

    İftirak ettikleri vakit (din ve modern fenler ayrıldıkları zaman); birincisinde (dindarlarda) taassub, ikincisinde (sadece bilim tahsil edenlerde) hile, şübhe tevellüd eder (doğar)...

    (Said Nursi r.a. Münazarat - 86)

    4.. Rusya'nın 200 yıl, Çin'in 80 yıldır Orta Asya Türklerine zulümleri, baskıları ve esaret altına almaları, Orta Asya Türklerini maddeten geri bırakmıştır.

    5.. Avrupa'nın kafir devletlerine ve ideolojilerine ruhunu satmış, onların uşağı ve taklidcisi olmuş karanlık "aydınlar" ve kukla yöneticiler yüzünden ülkemiz ve diğer islam ülkeleri büyük tahribat gördü ve maddi manevi geri kaldı.

    Bu karanlık aydınlar ve diktatör yöneticiler, Allaha ve Kurana bağlanıp teslim olmak yerine, 100 yıldır Kefereye gönül bağladılar ve kendi insanlarına zulmettiler veya zarar verdiler.

    Ülkemizde son 30-40 sene içinde, hususan Rahmetli Turgut Özal devrinde ve Başkan Erdoğan devresinde, dindar kadrolar, dindar bilim-insanları ve mühendisler sayesinde gerçekleşen altyapı, teknoloji, sağlık bilimleri, savunma sanayi, uçak teknolojisi, yazılım teknolojisi alanlarındaki büyük atılımlar, ülkemizi G20'ye sokmuş ve G10 içine girebilmek için de milletimize ümid ve gayret vermiştir.

    "Hıristiyanlar dinlerinde reform, rönesans yaptılar. Böylece ortaçağdan kurtuldular… Müslümanlar da dinde reform yaparlarsa kalkınır, gelişirler" şeklindeki iddiaya cevaben :

    Hz İsa'nin tebliğ ettigi hakiki dini degil, tahrif edilmiş Hristiyanlık hususan Katolik mezhebi, ilme, ilim-adamlarına, akıl ve mantığa düşmandı... Reformlar ondan dolayı bir protesto niteliğinde başladı ve Protestant mezhebi ortaya çıktı.

    Bizde ise İslamiyet daima bilim-adamlarının ve fakirlerin, mazlumların himayecisi, ezilen halk sınıfının destekçisi olmuştur. Kuran ve Hadis-i Şeriflerde, bilimi teşvik eden yüzlerce ayetler, hadisler, bu hakikati apaçık isbat eder..

    1200 yıl boyunca Süpergüç islam devletleri ve gecmiş müslüman bilimadamları, islamiyetin Bilim ve Akla verdiği önemi gösterir.. Onun için bizim dinimizin Reforma ve insan eliyle değiştirilmeye ihtiyacı olamaz.

    Hz. İsa, iman esasları ve ahlaki kaideleri ders verdi ama günlük muamelat ve devlet idaresi ve içtimai kanunlara dair bir teferruata girmedi. Bu detayları, Ruhban reisleri ve sonra da Hristiyan siyasetçiler tesis ettiler. Onun için, Hristiyanlıktaki dini reformlar Allahı ve Hz. İsa'yı a.s. inkar maksadını ve manasını taşımıyordu.

    Halbuki İslâmiyet dininin ve şeriatının sahibi olan Fahr-i Âlem Aleyhissalâtü Vesselâm, iki cihanın sultanı, şark ve garb ve Endülüs ve Hind, birer taht-ı saltanatı olduğundan; Din-i İslâm'ın esasatını bizzât kendisi gösterdiği gibi, o dinin teferruatını ve sair ahkâmını, hattâ en küçük âdâbını dahi bizzât o getiriyor, o haber veriyor, o emir veriyor.

    Demek İslâmiyetin teferruat hükümleri, değişmesi mümkün bir elbise gibi değil ki; onlar reform yaparak değiştirilse, Dinin Esasları ayakta kalabilsin.

    İslamiyetin, Kuran ve Sünnetin teferruattaki detay hükümleri, Dinin Esasları için bir ceseddir, en azından cildi, derisidir. Esas hükümler ve detay hükümler iç içe girmiş ve yapışıktır, ayrılmaları kâbil değildir.

    O ibadet veya içtimai hükümleri değiştirmek demek, doğrudan doğruya Şeriatın Sahibini inkâr ve tekzib etmek çıkar !
    (Said Nursi-Mektubat-435'dan istifade ile)

    Mesela, Kuran'da 130 kere emredilen Namaz, müminler için farz bir Esas Hükümdür. Ama namaz içinde Fatiha, zammı sure, Ettehiyyat vs okumak gibi teferruatı bizzat Sahabilerine öğreten Allah'ın Elçisidir (s.a.v.). Dolayısıyla o teferruat yani ince detayları müminlerin değiştirmeleri mümkün değildir.

    Mesela, Kuran-i Kerim'de haram hükmüyle yasaklanan zina, alkollü içki, kumar, suçsuz bir masumu öldürmek, anne-babaya isyan edip ilişkiyi kesmek, cihadı terketmek, namuslu bir kadın veya erkeğe zina konusunda iftira atmak faizli tefecilik gibi büyük günahlar bahsedilmiş ve bazılarının dünyevi cezaları da kısaca zikredilmiştir. Lakin bunların toplum hayatında cezai uygulamalarının detayları bizzat Hz. Peygamber Efendimiz tarafından yapılmış ve Ümmetine gösterilmiştir. Bunları reform ile değiştirmek, Allahın ve Elçisinin emir ve yasaklarını, hadd ve kanunlarını beğenmemek ve reddetmek manasındadır...

    Beşeriyet, bu dünyada saadet, huzur ve maddi-manevi terakki istiyorsa, Islamiyetin Esaslarına ve Şeriatın Adil Kanunlarına uyup uygulamak mecburiyetindedir.

    Dr. Ali Kemal Pekkendir
    ODTÜ Makina-82, Birmingham Univ-99
    Windsor, İngiltere
    İSLAM VE BİLİM : MÜSLÜMAN DEVLETLER NİÇİN GERİ KALDILAR ? KURAN-I KERİM'in Anayasa olduğu ve hayatta yaşandığı 1450 senenin 1200 senesi boyunca İslam Devletleri, sadece Askeri alanda Süper Güç değillerdi, her alanda üstündüler.. Matematik, Astronomi, Tıb, Fizik, Kimya, Ecza vs bilimlerinde de yüzlerce bilim adamı yetiştirdiler. Avrupada kitapları asırlarca okutulan İbni Sina, Ibni Heysem, Buruni gibi müslüman bilim-adamlarinin tam listesini görmek için google aramada, MEŞHUR MÜSLÜMAN BİLİM ADAMLARI yazıp arayabilirsiniz. Çünki Kuran, bilimi, gözlemi, akıl ve mantık ilmini kullanmayı emrediyor.. onlarca Ayeti ile insanları akla, tefekküre, istişare ve ilmi araştırmaya havale ediyor... Peki, öyleyse dünyada 56 müslüman ülke neden bu halde …? 1.. Avrupa ve Amerika sömürgeci katil ve kafir devletleri yüzünden.. Afrika ve Asya'daki müslüman topraklarını asirlarca sömürüp, elmas, altın, bakır, platin ve diğer maden kaynaklarını çaldılar. O çalıntı servetler ile Avrupa'nın sanayi altyapısını, bilim ve teknolojisini desteklediler ve dev sermaye birikimlerine ulaştılar. 2.. Rusya ve Avrupa'nın hristiyan devletleri Osmanlı'ya asırlar boyunca savaş açıp hücum ettiler. Osmanlıya kendine gelip, ferahlayıp bilim ve teknolojide tekrar güçlenme fırsatını vermediler. 3.. Osmanlı ve diğer İslam Memleketleri de son 3 asırda, Kuran'ın emri olan ve fiili dua olan Adetullah Kanunları, Fizik, Kimya, Mekanik, Elektrik gibi fenlere, bilimlere çalışmakta geri kalıp, medreselerde sadece Dini eğitime ağırlık verdiler. Halbuki : Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir (dini ilimlerdir). Aklın nuru, fünun-u medeniyedir (modern fenler, bilimlerdir). İkisinin imtizacıyla (din ve bilimin işbirliği ile) hakikat tecelli eder. O iki cenah ile talebenin himmeti (gayreti, çalışkanlığı) pervaz eder (uçar, yükselir). İftirak ettikleri vakit (din ve modern fenler ayrıldıkları zaman); birincisinde (dindarlarda) taassub, ikincisinde (sadece bilim tahsil edenlerde) hile, şübhe tevellüd eder (doğar)... (Said Nursi r.a. Münazarat - 86) 4.. Rusya'nın 200 yıl, Çin'in 80 yıldır Orta Asya Türklerine zulümleri, baskıları ve esaret altına almaları, Orta Asya Türklerini maddeten geri bırakmıştır. 5.. Avrupa'nın kafir devletlerine ve ideolojilerine ruhunu satmış, onların uşağı ve taklidcisi olmuş karanlık "aydınlar" ve kukla yöneticiler yüzünden ülkemiz ve diğer islam ülkeleri büyük tahribat gördü ve maddi manevi geri kaldı. Bu karanlık aydınlar ve diktatör yöneticiler, Allaha ve Kurana bağlanıp teslim olmak yerine, 100 yıldır Kefereye gönül bağladılar ve kendi insanlarına zulmettiler veya zarar verdiler. Ülkemizde son 30-40 sene içinde, hususan Rahmetli Turgut Özal devrinde ve Başkan Erdoğan devresinde, dindar kadrolar, dindar bilim-insanları ve mühendisler sayesinde gerçekleşen altyapı, teknoloji, sağlık bilimleri, savunma sanayi, uçak teknolojisi, yazılım teknolojisi alanlarındaki büyük atılımlar, ülkemizi G20'ye sokmuş ve G10 içine girebilmek için de milletimize ümid ve gayret vermiştir. "Hıristiyanlar dinlerinde reform, rönesans yaptılar. Böylece ortaçağdan kurtuldular… Müslümanlar da dinde reform yaparlarsa kalkınır, gelişirler" şeklindeki iddiaya cevaben : Hz İsa'nin tebliğ ettigi hakiki dini degil, tahrif edilmiş Hristiyanlık hususan Katolik mezhebi, ilme, ilim-adamlarına, akıl ve mantığa düşmandı... Reformlar ondan dolayı bir protesto niteliğinde başladı ve Protestant mezhebi ortaya çıktı. Bizde ise İslamiyet daima bilim-adamlarının ve fakirlerin, mazlumların himayecisi, ezilen halk sınıfının destekçisi olmuştur. Kuran ve Hadis-i Şeriflerde, bilimi teşvik eden yüzlerce ayetler, hadisler, bu hakikati apaçık isbat eder.. 1200 yıl boyunca Süpergüç islam devletleri ve gecmiş müslüman bilimadamları, islamiyetin Bilim ve Akla verdiği önemi gösterir.. Onun için bizim dinimizin Reforma ve insan eliyle değiştirilmeye ihtiyacı olamaz. Hz. İsa, iman esasları ve ahlaki kaideleri ders verdi ama günlük muamelat ve devlet idaresi ve içtimai kanunlara dair bir teferruata girmedi. Bu detayları, Ruhban reisleri ve sonra da Hristiyan siyasetçiler tesis ettiler. Onun için, Hristiyanlıktaki dini reformlar Allahı ve Hz. İsa'yı a.s. inkar maksadını ve manasını taşımıyordu. Halbuki İslâmiyet dininin ve şeriatının sahibi olan Fahr-i Âlem Aleyhissalâtü Vesselâm, iki cihanın sultanı, şark ve garb ve Endülüs ve Hind, birer taht-ı saltanatı olduğundan; Din-i İslâm'ın esasatını bizzât kendisi gösterdiği gibi, o dinin teferruatını ve sair ahkâmını, hattâ en küçük âdâbını dahi bizzât o getiriyor, o haber veriyor, o emir veriyor. Demek İslâmiyetin teferruat hükümleri, değişmesi mümkün bir elbise gibi değil ki; onlar reform yaparak değiştirilse, Dinin Esasları ayakta kalabilsin. İslamiyetin, Kuran ve Sünnetin teferruattaki detay hükümleri, Dinin Esasları için bir ceseddir, en azından cildi, derisidir. Esas hükümler ve detay hükümler iç içe girmiş ve yapışıktır, ayrılmaları kâbil değildir. O ibadet veya içtimai hükümleri değiştirmek demek, doğrudan doğruya Şeriatın Sahibini inkâr ve tekzib etmek çıkar ! (Said Nursi-Mektubat-435'dan istifade ile) Mesela, Kuran'da 130 kere emredilen Namaz, müminler için farz bir Esas Hükümdür. Ama namaz içinde Fatiha, zammı sure, Ettehiyyat vs okumak gibi teferruatı bizzat Sahabilerine öğreten Allah'ın Elçisidir (s.a.v.). Dolayısıyla o teferruat yani ince detayları müminlerin değiştirmeleri mümkün değildir. Mesela, Kuran-i Kerim'de haram hükmüyle yasaklanan zina, alkollü içki, kumar, suçsuz bir masumu öldürmek, anne-babaya isyan edip ilişkiyi kesmek, cihadı terketmek, namuslu bir kadın veya erkeğe zina konusunda iftira atmak faizli tefecilik gibi büyük günahlar bahsedilmiş ve bazılarının dünyevi cezaları da kısaca zikredilmiştir. Lakin bunların toplum hayatında cezai uygulamalarının detayları bizzat Hz. Peygamber Efendimiz tarafından yapılmış ve Ümmetine gösterilmiştir. Bunları reform ile değiştirmek, Allahın ve Elçisinin emir ve yasaklarını, hadd ve kanunlarını beğenmemek ve reddetmek manasındadır... Beşeriyet, bu dünyada saadet, huzur ve maddi-manevi terakki istiyorsa, Islamiyetin Esaslarına ve Şeriatın Adil Kanunlarına uyup uygulamak mecburiyetindedir. Dr. Ali Kemal Pekkendir ODTÜ Makina-82, Birmingham Univ-99 Windsor, İngiltere
    0 التعليقات 0 نشر
  • "HİLAL, İSLAM'DAKİ HİCRETİ TEMSİL EDER"

    'Hilal, Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye hicret etmesi esnasında gökyüzünde ay ve hilal şekli vardır...Osmanlı bayraklarındaki hilal şekli İslam'ı ve hicret olayını sembolize eder. Osmanlı'nın kullandığı 3 hilal şekilli bayrak İslamiyeti güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar bütün dünyaya yayma düşüncesinin karşılığıdır."

    "YILDIZ, İSLAMIN 5 ŞARTINI TEMSİL EDİYOR"

    "Osmanlı ve Türkiye bayraklarındaki hilal şekli Fatih Sultan Mehmet'in kalıcı kıldığı kutsal bir semboldür. Hilal, 'İslam' anlamına gelir. Bayraktaki 5 köşeli ayyıldız ise İslam'ın 5 şartı anlamında" gelmektedir. Bayrağın al renkli olması ise 'Vatanı savunma uğruna cihat mücadelesi verme ve şehit olma' düşüncesinin karşılığıdır.
    "HİLAL, İSLAM'DAKİ HİCRETİ TEMSİL EDER" 'Hilal, Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye hicret etmesi esnasında gökyüzünde ay ve hilal şekli vardır...Osmanlı bayraklarındaki hilal şekli İslam'ı ve hicret olayını sembolize eder. Osmanlı'nın kullandığı 3 hilal şekilli bayrak İslamiyeti güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar bütün dünyaya yayma düşüncesinin karşılığıdır." "YILDIZ, İSLAMIN 5 ŞARTINI TEMSİL EDİYOR" "Osmanlı ve Türkiye bayraklarındaki hilal şekli Fatih Sultan Mehmet'in kalıcı kıldığı kutsal bir semboldür. Hilal, 'İslam' anlamına gelir. Bayraktaki 5 köşeli ayyıldız ise İslam'ın 5 şartı anlamında" gelmektedir. Bayrağın al renkli olması ise 'Vatanı savunma uğruna cihat mücadelesi verme ve şehit olma' düşüncesinin karşılığıdır.
    0 التعليقات 0 نشر
الصفحات المعززة