• Read more
    Bilecik ili girişindeki KAYI BOYU anıtı Kayı kelimesinin anlamı kuvvet, güç ve kudret anlamına gelmektedir. Diriliş Ertuğrul dizisi ile birlikte tarihte kayı boyu ile ilgili birçok bilgi merak edilmeye başladı. Kayı obası hakkında detaylı bilgileri merak eden vatandaşlar doğru yerdeler. Sosyal medyada çok sık paylaşılan kayı bayraklarının yanı sıra kayı yüzüğü, kayı sembolü de büyük ilgi görmeye başladı. Kayı kelimesinin anlamı kuvvet, güç ve kudret anlamına gelmektedir. Diriliş Ertuğrul dizisi ile birlikte tarihte kayı boyu ile ilgili birçok bilgi merak edilmeye başladı. Kayı obası hakkında detaylı bilgileri merak eden vatandaşlar doğru yerdeler. Sosyal medyada çok sık paylaşılan kayı bayraklarının yanı sıra kayı yüzüğü, kayı sembolü de büyük ilgi görmeye başladı. KAYI BOYU HAKKINDA Türkler, 1071 yılında girdiği toprakları yurt tutmak için Bizans, Haçlılar ve Moğollar ile kıyasıya bir kavga içine girdi. Hepsinin tek amacı bu toprakların asıl sahibi olmaktı. Oğuzları Kayı Boyundan olan Ertuğrul Gazi, tüm dünyanın kaderini değiştirdi. Hayallerinin peşinden giden Ertuğrul Gazi, sadece Anadolu değil 3 kıtada dünyaya hükmederek imparatorluk haline geldi. Ertuğrul Gazi, Sultan Aleaddin'in ölümüne kadar birçok yeri fethetti. İslamiyet'in yayılması için de büyük gayret gösterdi. Osmanlı Devleti'nin kurucusu Ertuğrul Gazinin babası Süleyman Şah idi. Süleyman Şah'ın 4 oğlundan üçüncüsü olan Ertuğrul Gazinin annesi ise Hayme Hatundur. Dündar, Sungurtekin ve Gündoğdu, Ertuğrul Gazi'nin kardeşleridir. Ertuğrul Gazi'nin ölümünün ardından en küçük oğlu Osman Gazi, babasının yerine geçmiştir #kayı #kayıboyu #diriliş #dirilişertuğrul #bilecik
    0 Comments 0 Shares
  • Read more
    Cuma Hutbesi: "Müslüman Takva Sahibidir" Muhterem Müslümanlar! Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Ey Âdemoğulları! Size mahrem yerlerinizi örtecek giysi, süsleneceğiniz elbise yarattık. Takvâ elbisesi de hayırlıdır. Bunlar, Allah’ın ayetlerindendir. Umulur ki düşünüp öğüt alırlar.”[1] Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “İnsanlık, ilk günden beri bütün peygamberlerin üzerinde ittifak ettikleri bir söz öğrenmiştir: Şayet utanmıyorsan dilediğini yap!”[2] Aziz Müminler! Yüce dinimiz İslam, yeme içmeden söz ve davranışa, giyim kuşamdan alışveriş ve eğlenceye kadar hayatın her alanında belli ölçüler koymuştur. Cenâb-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de bunları haber vermiş, Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) ise yaşayarak bizlere öğretmiştir. Bu ölçülere riayet etmeye takva sahibi olmak diyoruz. Takva, Allah’tan hakkıyla sakınmaktır. İyiliğe yönelmek kötülükten uzak durmaktır. Her türlü günah ve haramdan korunmaktır. Rabbimizin her an bizi görüp gözettiği, yaptığımız her şeyden haberdar olduğu bilinciyle yaşamaktır. Ölümü, yeniden dirilişi, hesabı, cennet ve cehennemi unutmadan bir ömür geçirmektir. Değerli Müslümanlar! Takva, kalbimize yerleşince gönlümüz iyiliklerin merkezi haline gelir. Riya, kibir, gurur ve gösteriş gibi kötü duygulardan bizi arındırır. Takva, dilimize yansıyınca sözlerimiz doğru ve güzel olur. Gıybet, yalan, dedikodu ve iftira gibi afetlerden bizi uzak tutar. Takva, zihnimize yön verince davranışlarımız nezaket ve zarafete, merhamet ve adalete, ülfet ve muhabbete dönüşür. Zulüm, haksızlık ve şiddet gibi dünyamızı karartan kötülükler hayatımızda yer bulamaz. Kıymetli Müminler! Takva, giyim kuşamda kendini gösterince bedenimizin saygınlığını koruruz. Zira kadın erkek her insanın beden mahremiyeti vardır. Yüce dinimiz İslam, bu mahremiyetin zarar görmemesi için; bedenimizin örtülmesi gereken yerlerini örtmemizi, başkalarına teşhir etmememizi emretmiştir. Kadınlar için yabancı erkeklerin yanında ve evlerinin dışına çıkarken örtülmesi gereken yerler; yüz, eller ve ayaklar hariç bedenin tamamıdır. Erkeklerde ise göbek ile diz kapağı arasıdır. Uzuvları belli eden dar ya da açık elbise giymek, Rabbimizin emaneti olan bedenin saygınlığını ihlal etmektir. Şu husus unutulmamalıdır ki, tesettür her şeyden önce Allah’ın bir emridir, kişisel bir tercih değildir. Tesettür müminin süsüdür, fıtri bir gerekliliktir. Allah Resûlü (s.a.s) bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: “Allah halîmdir, hayâ sahibidir, kusurları örtendir. Hayâyı ve örtünmeyi sever.”[3] Aziz Müslümanlar! Takva; nişan, nikâh ve düğün merasimlerimize yansıdığında yuvalarımız huzur, mutluluk ve muhabbet üzere inşa edilir. İslam, meşru çerçevede düğünlerde eğlenmeye müsaade etmiştir. Ancak, yüksek sesle çevreye rahatsızlık verilen, alkolün tüketildiği, mahremiyet sınırlarının ihlal edildiği, yolların kapatıldığı, sevinçleri hüzne çeviren silahla kutlama yapıldığı bir düğün eğlencesi dinimizde yoktur ve İslam ahlakına uygun değildir. Ayrıca evlilik için yapılan gereğinden fazla harcamalar, hem evlenen çiftlerin hem de ailelerin maddi ve manevi birçok sıkıntıya düşmelerine sebep olmaktadır. Bu da gençlerimizin ya hiç evlenmemelerine ya da evliliklerini geciktirmelerine yol açmaktadır. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in bu husustaki uyarısı gayet açıktır: إِنَّ أَعْظَمَ النِّكَاحِ بَرَكَةً أَيْسَرُهُ مُؤْنَةً “En bereketli nikâh, külfeti en az olandır.”[4] Değerli Müminler! Takva şuurunu hayatımızın her anına ve alanına hâkim kılmanın gayretinde olalım. Saygınlığımızı zedeleyen, insan onuruyla bağdaşmayan her türlü yanlış söz, tutum ve davranıştan uzak duralım. Unutmayalım ki, dünyamızı mamur, ahiretimizi cennet kılacak olan; imanımız, salih amellerimiz, güzel ahlakımız ve sorumluluk bilincimizdir. Hutbemi Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in yaptığı şu duayla bitiriyorum: “Allah’ım! Senden hidayet, takva, iffet ve gönül zenginliği istiyorum.”[5] [1] A’râf, 7/26. [2] Buhârî, Edeb, 78. [3] Nesâî, Gusül, 7. [4] İbn Hanbel, VI, 83. [5] Müslim, Zikir, 72.
    0 Comments 0 Shares
  • Read more
    Cuma Hutbesi: "İnsanı İhya, Toplumu İnşa Eden İbadet: Hac" Muhterem Müslümanlar! Bugün, Zilhicce’nin sekizi, Terviye günü. Terviye, Rahman’ın misafirlerinin Arafat’a gitmek üzere Mekke’den yola çıktıkları gündür. Yarın ise arefe. Yarın, bütün hacılar Arafat’ta vakfeye duracaklar. Dualarını Allah’a arz edecekler. Yüce Rabbim, kardeşlerimizin haclarını mebrur, dualarını makbul eylesin. Aziz Müminler! Hac, içinde pek çok ilahi hikmet ve bereketi barındıran; insanı ihya, toplumu inşa eden bir ibadettir. Hac, İslam’ın beş esasından biridir. Dünya Müslümanlarının birbirleriyle kaynaştığı kardeşlik buluşmasıdır. Hac; kıyamdır, diriliştir. Nitekim Yüce Rabbimiz bu hakikati şöyle ifade etmektedir: “Allah, Kâbe’yi Beytü’l-harâm’ı insanlar için bir kıyam, bir diriliş vesilesi kıldı…”[i] Kıymetli Müslümanlar! Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in, “Allah katında kabul olunan haccın karşılığı ancak cennettir.”[ii] müjdesine nail olmak isteyen mümin, önce ihrama girer. İhram; günah ve haram olan her şeyi terk edip takva elbisesine bürünmektir. İhram; bizlere, dünyevi hırs ve arzulardan, makam ve mevkiden, şan ve şöhretten arınmamızı öğütler. Kin, nefret, öfke ve şiddet gibi manevi hastalıklardan sakınmamızı öğretir. Dili yalandan, kulağı gıybetten, gözü haramdan, kalbi hasetten uzak tutmamızı hatırlatır. İhrama bürünen mümin, haccın farzını eda etmek üzere Arafat’a çıkar. Arafat; insanı ve toplumu ifsat eden kötülüklerin ayaklar atına alındığı, huzur ve barışı sağlayan insani ve vicdani değerlerin dünyaya ilan edildiği yerdir. Arafat; ölümü, dirilişi ve mahşeri tefekkür etmeyi haber verir. Ümmet bilincini kuşanmamızı; birlik ve beraberlikten asla ödün vermememiz gerektiğini bildirir. Tevhidin yani Allah’ın birliğine inanmanın vazgeçilmez olduğunu vurguladığı gibi, vahdetin yani ümmetin birliğini muhafaza etmenin de vazgeçilemez olduğunu vurgular. Nitekim Yüce Rabbimiz, “Sizin ümmetiniz, tek bir ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim. Öyleyse bana ibadet edin.”[iii] ayetiyle bu hakikati bizlere haber verir. Değerli Müminler! Haccın bir diğer farzı ise Ziyaret Tavafı’dır. Tavaf; yeryüzünde kurulan ilk ev olan Kâbe’yi kalbimizin hizasına alarak onun etrafında yedi defa dönmektir. Tavaf, hayatımızı Rabbimizin koyduğu ölçülere göre tanzim etme bilincini gönüllerimize nakşeder. Renkleri, dilleri ve ırkları farklı, gaye ve idealleri bir olan müminlerin; bir binanın tuğlaları gibi birbirlerine omuz vermeleri gerektiğini söyler. Tavaftan sonra müminleri sa’y beklemektedir. Sa’y; bir arayıştır, bir çabadır. Sa’y, Hâcer validemizin biricik evladı İsmâil’in susuzluğunu gidermek için gösterdiği gayretten ilham alarak, çocuklarımız ve gençlerimizin huzur ve felahı için koşturmamız gerektiğini bize hatırlatır. Bugün, çocuklarımızı tehdit eden tehlikeler, küçüklüğünde Hz. İsmâil’i tehdit eden susuzluktan daha önemsiz ve daha basit değildir. Zira çocuklarımız ve gençlerimiz Allah’tan, ahiret bilincinden, peygamberden, kitaptan, imandan, ahlaktan mahrum kalırlarsa; Hz. İsmâil’in yaşayabileceği akıbetten daha büyük zorluklarla karşılaşacakları bir hakikattir. Aziz Müslümanlar! Hutbemin sonunda iki hususu sizlerle paylaşmak istiyorum. İlki, bayram sebebiyle birçok kardeşimiz yola çıkacak. Bayram sevincini hüzne dönüştürmemek için yolculuk boyunca sabırlı, anlayışlı ve dikkatli olalım. Birbirimizin hak ve hukukuna saygı gösterelim. Kendimizi, ailemizi ve diğer insanları tehlikeye atacak yanlış davranışlardan kaçınalım. Bir diğer husus ise yarın sabah namazıyla başlayıp bayramın dördüncü günü ikindi namazıyla sona erecek olan teşrik tekbirlerini farz namazlarından sonra getirmeyi unutmayalım. Duaların makbul olduğu bu mübarek günlerde Kurban bayramının aziz milletimize, İslam âlemine ve bütün insanlığa hayırlı olmasını, Gazzeli kardeşlerimiz başta olmak üzere dünyanın bütün mazlum ve mağdurlarının huzur ve kurtuluşa ermesini Yüce Rabbimden niyaz ediyorum. [i] Mâide, 5/97. [ii] Buhârî, Umre, 1. [iii] Enbiyâ, 21/92.
    0 Comments 0 Shares
  • Read more
    Cuma Hutbesi: "Rahmet ve Sekinet Müjdesi: İnşirâh Suresi" Alanya Konaklı Cami Hocası Celil Bıyıklı oğlu Muhterem Müslümanlar! Allah Resûlü (s.a.s)’in peygamberliğinin ilk yıllarıydı. Müşriklerin, Mekke’de Müslümanlara uyguladığı baskı ve zulüm iyice artmış, müminler için hayat çekilmez bir hal almıştı. İşte böyle zor bir zamanda, Yüce Allah, bizler için nice müjde ve hikmeti içinde barındıran İnşirâh suresini indirdi. Peygamber Efendimiz (s.a.s), bu surenin nazil olmasıyla sevinç duydu, ferahladı ve Rabbimizin her zorluğun ardından mutlaka bir kolaylık, bir sekinet lütfedeceğini müjdeledi.[1] Aziz Müminler! Bugün, başta Filistin olmak üzere yeryüzünde baskı ve zulme maruz kalan bütün kardeşlerimize İnşirâh suresinin gönülleri rahatlatan, müminlere umut aşılayan mesajlarıyla seslenmek istiyorum: اَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَۙ. وَوَضَعْنَا عَنْكَ وِزْرَكَۙ. اَلَّـذ۪ٓي اَنْقَضَ ظَهْرَكَۙ. وَرَفَعْنَا لَكَ ذِكْرَكَۜ. “Biz senin gönlüne ferahlık vermedik mi? Belini büken yükünü kaldırmadık mı? Senin şanını yüceltmedik mi?”[2] Evet Kardeşlerim! Bizler inanıyoruz ki her şeye kâdir olan Allah’tır. Rahmet ve merhametiyle bizleri kuşatan O’dur. Göğsümüzdeki darlığı giderecek de, gönlümüze inşirâh verecek de O’dur. Cenâb-ı Hak, üzerimizdeki ağır yükleri kaldıracak, her türlü zorluk ve sıkıntıdan bizleri mutlaka kurtaracaktır. Değerli Müminler! İnşirâh suresinin hatırlattığı hakikatlerden biri de şudur:اِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْراًۜ. .فَاِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْراًۙ “Her zorluğun ardından bir kolaylık vardır. Muhakkak ki, her zorluğun ardından bir kolaylık vardır.”[3] Evet, inanıyoruz ki her hüznün ardından bir sevinç, her sıkıntının ardından bir ferahlık mutlaka gelecektir. Zira Cenâb-ı Hak, peygamberleri ve inananları hiçbir zaman yalnız bırakmamıştır. Onları, zalimlerin ve düşmanların insafına asla terk etmemiştir. Hz. Nûh’u tufanın helakinden, Hz. İbrâhim’i Nemrut’un ateşinden, Hz. Mûsâ’yı Firavun’un zulmünden, Hz. Yûsuf’u zindanın karanlığından kurtarmıştır. Ve nihayet, Peygamber Efendimiz (s.a.s)’i inkârcıların türlü eza ve cefasından felaha çıkarmış, ona nice fetih kapıları açmıştır. Kıymetli Müslümanlar! İnşirâh suresi bizlere şu hakikati de öğretmektedir: وَاِلٰى رَبِّكَ فَارْغَبْ. .فَاِذَا فَرَغْتَ فَانْصَبْۙ “Bir işi bitirince hemen başka bir işe koyul. Sadece Rabbine yönel.”[4] Ayet-i kerimelerde de belirtildiği gibi bizlere tembellik ve vurdumduymazlık yakışmaz. Mümin, sorumsuz ve ihmalkâr olamaz, rehavete kapılamaz. Yeryüzünde iyilik hâkim oluncaya kadar, hak ve hakikati, adalet ve merhameti yaşamaya, yaşatmaya ve yaymaya gayret eder. Mümin, her işini Allah’ın rızasını gözeterek yapar. İmanından aldığı güçle zorluklar karşısında ümidini yitirmez. İstiklalini ve istikbalini muhafaza etmek için var gücüyle çalışıp çabalar. Aziz Müminler! İnsanlık tarihinin şahit olduğu en büyük zulümlerden biri bugün Filistin’de, Gazze’de yaşanıyor. Bebek, çocuk, kadın, yaşlı demeden masum insanlar vahşice katlediliyor. Evler, camiler, okullar ve hatta hastaneler acımasızca bombalanıyor. Bütün dünyanın gözü önünde büyük bir insanlık suçu işleniyor. Binlerce masum insan aynı anda can verirken insaf ve vicdanını kaybetmiş dünya bu soykırımı sadece seyrediyor. Mazlumun ırkına, diline ve dinine bakılmaz. Tüm insanlığı zalimin karşısında mazlumun yanında olmaya davet ediyoruz. Değerli Müminler! Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir hadis-i şerifinde şöyle buyuruyor: “Zulüm, zalim için kıyamet gününde zifiri karanlıktır.”[5] Müslümanların bugün yaşadığı sıkıntılar elbet sona erecek, zalimler dünyada da ahirette de acı bir akıbete maruz kalacaktır. İnananlar, Allah’ın yardımıyla mutlaka galip gelecektir. İçinden geçtiğimiz zorlu süreçler, yeni dirilişlerin habercisidir. Yeter ki, Müslümanlar olarak bizler, birlik ve beraberlik içerisinde hareket edelim. Kardeşlik ve muhabbetimizi daim kılalım. Birbirimize karşı merhametli, düşmana karşı ferasetli ve kuvvetli olalım. Allah’ın rahmetinden ümidimizi kesmeyelim. Rabbimize, kardeşlerimize ve insanlığa karşı sorumluluklarımızı yerine getirelim. Getirelim ki Rabbimiz, zorluklarımızı kolaylaştırsın, meşakkatlerimizi rahmete dönüştürsün. Bizi insanlığa yeniden önder ve örnek kılsın. Hutbemi şu ayet-i kerime ile bitiriyorum: يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تَنْصُرُوا اللّٰهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ اَقْدَامَكُمْ . “Ey iman edenler! Siz Allah’ın dinine yardım ederseniz Allah da size yardım eder, düşman karşısında sizi güçlü ve dirençli kılar.”[6] [1] Muvatta, Cihâd, 6; Suyûtî, Câmiu’s- Sağîr, 7374. [2] İnşirâh, 94/1-4. [3] İnşirâh, 94/5, 6. [4] İnşirâh, 94/7, 8. [5] Buhârî, Mezâlim, 8. [6] Muhammed, 47/7.
    0 Comments 0 Shares
  • Read more
    "At sırtında dünyayı fethetmek kolaydır. Zor olan, attan inip onu yönetmektir." (Cengiz Han, 1162-1227) Özellikle savaş ve devlet yönetimi tarihi denince, Cengiz Han’dan bahsedilmemesi imkânsızdır. "Cengiz Han" denilince bazı kişiler tarafından onun adı daima “dizginlenmeyen barbarlık”, “uygarlığın sona erdirilişi” ve “putperest orduların tehdidi” olarak algılamıştır. Hiçbir zaman, büyük imparatorluklar kuran İskender, Timur ya da Napolyon gibi kişilerle eşdeğerde tutulmamıştır. Oysa ulaştığı başarıların derecesi daha yakından tanıdığımız bu isimlerin tümünden daha büyüktü. Türk-Moğol hükümdarı Cengiz Han, tarihteki en büyük fetihin 2 katından daha fazla yeri fethetti. Üzerinde egemenlik kurduğu toprakların genişliği göz önünde tutulduğunda, özellikle hayatının son 25 yılında kazandığı başarıların mukayese edilebileceği başka bir örnek yoktur. Cengiz Han, bu büyük başarıları gerçekleştirir-ken, kendisine miras olarak intikal etmiş ne devlet, ne ordu, ne halk ve ne de bir hazineye sahip değildi. O, bu unsurların tamamını yoktan bir araya getirdi. Askerlerinin atları, Pasifik Okyanusu'ndan Akdeniz'e kadar tüm nehirlerin ve göllerin suyuna girerek; topraklarında da toz kaldırdı. Yenilmez bir ordu kurdu. Moğollarla savaşmak üzere gönderilen devasa ordu içerisinde "her 10 kişiden sadece bir tanesi evine dönebildi". Cengiz Han, imparatorluğunu o kadar sağlam bir temelde bıraktı ki, ölümünden sonra bile bıraktığı imparatorluk 150 yıl boyunca hızla büyümeye devam etti. Torunları Rusya, Türkiye ve Hindistan'dan, Çin ve İran'a kadar birçok küçük imparatorluğu ve büyük ülkeyi yönetmeye devam etti. Cengiz Han'ın varisleri: Han, İmparator, Sultan, Kral, Şah, Emir ve Dalai Lama gibi farklı unvanlar aldılar. İmparatorluğunun izleri, 7 yüzyıl boyunca torunlarının hâkimiyeti altında kaldı. Bazıları, 1857 yılında İngilizler İmparator II. Bahadır Şah'ı sürerek 2 oğlunun ve torunlarının başlarını kesene kadar Hindistan'da hüküm sürdü. Hüküm süren son torunu Buhara emiri Âlim Han, Sovyet Devrimi'nin etkisiyle 1920'de tahttan indirilene kadar Özbekistan'da iktidarda kaldı. Cengiz Han'ın hâkimiyeti Sibirya'nın karlı tundralarından Hindistan'ın sıcak ovalarına Kore'den Balkanlar'a kadar uzanıyordu. Kudreti hâlâ çözülememiş bir askeri teşkilât ile benzeri görülmemiş bir posta ağı kuracak kadar ilim ve teknik bilgiye sahip bir imparator olarak tarihe geçti. Bugün, insanların büyük bir çoğunluğu Cengiz Han'ın fethettiği topraklarda yaşamakta ve dahası da onun soyuna dayanmaktadır. Derleyen: Sinan Acartürk Kaynak: Jack Weatherford, Cengiz Han. Görsel: Dünyanın en büyük atlı heykeli: Cengiz Han heykeli, Ulan Batur- Moğolistan (begomottic)
    0 Comments 0 Shares
  • Read more
    Bugün Anadolu’da ocağı tüten her evin kudsî hâtırasında bir Çanakkale şehîdinin olduğu muhakkaktır. Her âile bir Çanakkale yetimidir. Bu hâl, nesilden nesile intikâl eden bir şeref madalyasıdır. Çanakkale, tarihe müşahhas şehîdlik mefhûmunu bir daha nakşetmiştir. Bu şehîdlerin kabirleri sîne-i millettedir. Merhum Mehmed Âkif bunu ne güzel ifâde eder: Ey şehîd oğlu şehîd! İsteme benden makber; Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber!.. ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ HİKAYESİ NEDİR? Türk tarihi açısından büyük önem taşıyan günlerin başında gelen 18 Mart Çanakkale Zaferi’nin türküsü bir mektuptan esinlenerek yazılmıştır. Mektubun sahibi ise 'Çanakkale Şanlı Tarihine Bir Bakış' adlı kitabın yazarı Emrullah Nutku'nun kardeşi Seyfullah'tır. Seyfullah 1903 yılında doğmuştur. Savaştan önceki dönemde Çanakkale Sultanisi adı verilen o dönemdeki lisenin 1. sınıf öğrencisidir. Seyfullah'ın mektubunun üzerinde 19 Eylül 1914 tarihi görülmektedir. Seyfullah bu mektubu Çanakkale'den annesine yazmıştır.Seyfullah'ın annesine yazdığı mektup: ''Sevgili Anneciğim, İki yıldır ayrı yaşadığımız bu hayat artık bitiyor. Sana ve aileme kavuşacağım için çok mutluyum. Okulumuz artık hastane olacağı için bizi İstanbul’daki okullara göndereceklermiş. Öğretmenlerimizin büyük kısmı da askere gidiyor, üst dönemlerdeki ağabeylerimiz ise gönüllü olarak askere gideceklermiş. Türkçe öğretmenimiz bugün sınıfa geldi ancak çok durmadı, o da bize veda etti. Giderken bize vakti geldiğinde vatana yapılan hizmetin okulda verilen hizmetten daha kutsal olduğunu söyledi. Kısa zaman önce sokaklardan askerler geçmeye başladı. “Çanakkale içinde Aynalı Çarşı, Anne ben gidiyom düşmana karşı” türküsünü söyleyerek yürüyorlar. Kimileri at sırtında kimileri develerle yol alıyorlar. Top arabaları ve mekkareler de onlara eşlik ediyor. Savaş çıkacağını söylediler. İngiliz ve Fransız gemilerinin boğazda dolaştığını duyduk. Gemiler buraları vuracakmış, ancak yakında İstanbul’a gideceğimiz için ben bunları göremeyeceğim. Oysa görmek isterdim. Sonunda size kavuşacağımı biliyorum. Babamın ve siz anneciğimin ellerinden öperim, kardeşlerime selam ederim. Oğlunuz Seyfullah.'' . Bugün bize düşen, Çanakkale’de şahlanan bu muazzam ruhu diri tutmaktır. Birliğimizi, beraberliğimizi ve kardeşliğimizi korumaktır. Milli ve manevi değerlerimize sımsıkı sarılmaktır. Ecdadımızın aziz hatırasına, şehit ve gazilerimizin emanetine sahip çıkmaktır. Çanakkale Zaferi’nin ardındaki diriliş ruhunu gelecek nesillerimize aktarmaktır. https://www.cnnturk.com/yasam/canakkale-turkusunun-hikayesi-nedir-canakkale-turkusu-sozleri
    0 Comments 0 Shares
  • Azerbaycan halkının, Kahramanmaraş merkezli depremlerde mağdur olanlar için topladığı insani yardım malzemelerini taşıyan, 25 konteynerden oluşan tren, Bakü'den Türkiye'ye hareket etti.

    https://www.dirilispostasi.com/haber/14035428/azerbaycandan-insani-yardim-malzemeleri-tasiyan-tren-turkiyeye-yola-cikti
    Azerbaycan halkının, Kahramanmaraş merkezli depremlerde mağdur olanlar için topladığı insani yardım malzemelerini taşıyan, 25 konteynerden oluşan tren, Bakü'den Türkiye'ye hareket etti. https://www.dirilispostasi.com/haber/14035428/azerbaycandan-insani-yardim-malzemeleri-tasiyan-tren-turkiyeye-yola-cikti
    0 Comments 0 Shares
  • Read more
    MELUNCANLAR’IN TÜRKLÜĞÜ, BAKIN NEREDEN GELMİŞ ! Kızılderililerle kaynaşmış bir Meluncan ailesi (1920) 🇺🇸 Amerika'da, Virginia Üniversitesi rektör yardımcısı Prof. Dr. Brent Kennedy tarafından yazılan bir kitap, tüm dünyada şok etkisi yarattı. Eser ve akisleri dünya basınında olduğu kadar, Türk medyasında da defalarca yer aldı. Meluncanlar ülkemizi ziyaret ettiler, çeşitli bilimsel toplantılara katıldılar. Yazarın iddiasına göre; Amerika Birleşik Devletlerinin güneydoğu eyaletlerinde yaşayan ve “Meluncanlar” olarak tanınan insanların soyları Türk’tü. Kitap bilim çevrelerinde ve basında tartışmalar başlattı. Prof. Kennedy kitabındaki iddialarını, bilimsel ve tarihi kanıtlara dayandırıyordu. Bir kitle iletişim uzmanı olan Prof. Kennedy’i bu kitabı yazmaya iten neden ya da nedenler nelerdi ? Kennedy, durup dururken, kendi uzmanlık alanı dışında bir çalışma yapma ihtiyacını, neden duymuştu ? Cevapları, yine Dr. Kennedy veriyor. Bay Kennedy yani yazar, 1985 yılında rahatsızlanır. Hastalığına bir teşhis konulamaz. Yapılan çeşitli tetkik ve kan testleri sonucunda sadece Akdeniz ülkelerinde rastlanan bir kan hastalığına (Akdeniz anemisi) yakalandığı anlaşılır. Tedavisinin akabinde, Kennedy hastalığı ve bu coğrafyayı araştırmak üzere, Akdeniz ülkelerine gelir ve uzun araştırmalar yapar. Yaptığı araştırma ve incelemeler neticesinde, Akdeniz ve Ortadoğu da yaşayan insanlarla Meluncanlar arasındaki birçok karakteristik benzerlikleri tespit eder. 200’den fazla Meluncan üzerinde yapılan DNA analiz sonuçlarının, Kuzeydoğu Akdeniz insanlarına ait verilerle örtüştüğünü görür. Bunun üzerine Prof. Kennedy, çalışmalarını daha da derinleştirmesi sonucunda; “Meluncanlar, Gururlu Bir Milletin Dirilişi ve Amerika’da Etnik Bir Soyun Söylenmemiş Hikâyesi” adlı eserini yazar. Eserin 5. baskısı yapılmıştır. Yazar takiben ikinci kitabı olan; “Anadolu’dan Appalachiaya” isimli çalışmasını yayınlamıştır. Başlangıçta kitaplar ve savunduğu tez, birçok bilimsel tepki almakla beraber, akademik çevrelerin, eser ve içeriği hakkında ki olumsuz görüş ve tepkileri, zaman içerisinde değişmeye başlamıştır. Şu anda 30 kişilik bir bilimsel araştırma gurubu Meluncanlar konusu üzerinde çalışmaktadır. Bu komitede Türk, Amerikalı ve Kanadalı bilim insanları yer alıyor. Prof. Kennedy; yaklaşık altmış bin kişinin kendisini Meluncan olarak tanımladığını, ancak Meluncanların gerçek sayısının üç milyonu bulduğunu söylemektedir. Meluncanların yoğun olarak yaşamakta oldukları, Virginia eyaletinin güney kesiminde yer alan Wise ilçesinde insanlar, kendilerinin Türk ve Osmanlı olduklarını övünçle belirtiyor. Hemen, kanıt olarak da kafalarının arkasındaki Türk lobu da denilen çıkıntıyı gururla gösteriyorlar. Meluncanların Osmanlılar ile olan tarihi bağları ise şöyle: 1500 ve 1600’lü yıllar Osmanlı İmparatorluğunun gelişme dönemidir. Ve bu dönemde, Akdeniz adeta bir Türk gölüdür ve bu tarih kesitinde; Osmanlılar ile Portekizliler kıyasıya savaşmaktadır. Genellikle, Cebelitarık boğazı ve Kuzey Afrika kıyılarında vuku bulan çatışmalarda, Portekizliler tarafından esir alınan bir kısım Osmanlı leventleri forsa edilerek Brezilya’ya götürülür. Daha sonra, Amiral Sir Francis Drake komutasındaki İngiliz donanması tarafından Portekiz esaretinden kurtarılan bu leventler, Osmanlı’ya götürülmek üzere İngiliz gemilerine alınırlar. İngiliz gemileri, dönüş seferi sırasında olumsuz hava şartlarından korunmak ve ikmal için bu günkü Carolina eyaletine 5 Kilometre mesafedeki Raoneke adasına demirler. Ada da, ülkelerine geri dönmek isteyen İngilizler bulunmaktadır. Bunları gemiye alabilmek için Osmanlı leventlerinin 400 kadarı gemilerden indirilir ve adada bırakılır. Zamanla, ana kıtaya yani Amerika’ya geçen Osmanlı gemicileri, burada bulunan Kızılderili kızlarıyla izdivaçlar yaparlar. Böylece Meluncanlar olarak isimlendirilen Türk kökenli insanlar ortaya çıkar. Meluncanların, örf adetleri, kültürel özellikleri, dil yapısı, genetik bulgular ve tipolojik benzerlikler Türklerle olan bağlarını gösteren argümanlardır. Yapılan inceleme ve araştırmalarda birçok somut özellik ve benzerlikler tespit edilmiştir : • Halk oyunları ritim ve hareketleri Anadolu halk oyunlarıyla çok benzeşiyor, bazı oyunlarda tahta kaşık kullanıyorlar. • Erkekler, sünnet oluyorlar. • Erkeklerin büyük bir kısmı bıyık uzatıyor. • Kemençe ve kanun benzeri müzik aletleri çalıyorlar. • Amerika’da bilinmeyen, bulgurdan çeşitli yemekler yapıyor ve bulgura, “bulcur” diyorlar. • Yemeklerini baharatlı, salçalı, soğanlı pişiriyorlar. • Siftah yaptıklarında parayı sakallarına sürüyor ya da yere atıyorlar. • El dokuması kilim ve battaniyelerdeki motifler ile Türk el sanatları desenleri ile tıpa tıp benziyor. • Günlük hayatta kullandıkları sözcüklerin arasında, birçok Türkçe kelime bulunmakta. • Kahveyi, Türk kahvesi gibi içiyor ve fincanı kapatıp kahve falı bakıyorlar. • Korktuklarında kulaklarını çekip, tahtaya vuruyorlar. • Eskiden günde beş defa yönlerini güneye çevirip, namaz vari yere eğilip kalkarak hareketler yaptıkları söyleniyor. • Hiçbir Hıristiyan mezhebine bağlı değiller. • Fiziksel özellikleri ve görünümleri Türklere çok benziyor. –ERSİN PAKSOY–
    0 Comments 0 Shares
  • Read more
    Cuma Hutbesi: “Haydi Namaza! Haydi Kurtuluşa!” Muhterem Müslümanlar! Günde beş vakit bir nida duyarız minarelerden. Gök kubbenin altında Rabbimizin kutlu daveti yankılanır: حَىَّ عَلَى الْفَلاَحِ حَىَّ عَلَى الصَّلاَةِ “Haydi namaza! Haydi kurtuluşa!” Bu davet, camiye ve cemaatedir. Bu davet, Cenâb-ı Hakkın huzurunadır. Bu davet, namazla dirilişe, namazla kurtuluşadır. Aziz Müminler! اَلصَّلاَةُ عِمَادُ الدّ۪ينِ “Namaz, dinin direğidir.”[1] أَوَّلُ مَا يُحَاسَبُ بِهِ الْعَبْدُ الصَّلاَةُ “Namaz, kıyamet gününde kulun hesaba çekileceği ilk amelidir.”[2] مِفْتَاحُ الْجَنَّةِ الصَّلاَةُ “Namaz, cennetin anahtarıdır.”[3] İslam’ın beş temel esasından biri olan namaz, kulun hem bedeni hem de ruhuyla Rabbine yönelmesi, O’nunla daimi ve sağlam bir bağ kurmasıdır. Kalabalıklar içinde yalnızlaşan insanın Rabbiyle buluşması, O’nunla konuşması, halini O’na arz etmesidir. Kıymetli Müslümanlar! Biz namazı kılarız, namaz da bizi kâmil bir mümin kılar. Namazını hakkıyla eda edenleri iyiliğe sevk eder, kötülükten beri kılar. Kur’an-ı Kerim’de bu hakikat şöyle ifade edilir: “Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten meneder…”[4] Değerli Müminler! Her Müslümana farz olan beş vakit namazı, camide cemaatle kılmanın büyük bir fazileti ve sayısız hikmeti vardır. Cemaatle namaz kılmak o kadar önemlidir ki Yüce Rabbimiz cihad meydanında dahi namazlarımızı cemaatle nasıl kılacağımızı Kur’an-ı Kerim’de ayrıntılı olarak açıklamıştır.[5] Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) ise “Cemaatle kılınan namaz, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi kat daha faziletlidir.”[6] buyurmuştur. Cemaatle kılınan namaz, kalplerimizi birbirine bağlar. Aramızdaki sevgi, saygı ve muhabbeti artırır. Birbirimizle tanışmaya, kaynaşmaya, sevinç ve kederde ortak olmaya vesile olur. Aziz Müslümanlar! Şu anda eda ettiğimiz Cuma namazı ise müminlerin haftalık buluşmasıdır. Cuma namazı, iman kardeşliğinin, kaynaşma ve bütünleşmenin, yek vücûd tek yürek olmanın en canlı örneğidir. Önder bir ümmet, hayırlı bir toplum olmamızın en büyük nişanesidir. Cenâb-ı Hak, bu mübarek günde dünyevî telaşlarımızı bir kenara bırakarak Cuma namazına koşmamızı şöyle emretmektedir: “Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında Allah’ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için çok hayırlıdır.”[7] Geçerli bir mazeret olmadan Cuma namazını terk etmek ise ağır bir vebal, büyük bir günahtır. Nitekim Allah Resûlü (s.a.s) bir hadisinde şöyle buyurmaktadır: “Her kim önemsemediğinden dolayı Cuma namazını üç defa terk ederse kalbi mühürlenir.”[8] Kıymetli Anne Babalar! Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) bizlere şöyle sesleniyor: “Yedi yaşına geldiklerinde çocuklarınızı namaza alıştırın.”[9] Öyleyse geliniz, çocuklarımızı tatlı dille, güler yüzle, sabırla ve anlayışla namaza davet edelim. Ellerinden tutarak hep birlikte ailece camiye koşalım. Camilerin huşû ve huzur veren ikliminden çocuklarımız da nasiplensin. Onlara cami adabını elbette öğretelim. Ancak çocukluklarının gereği olarak camide oynamalarına ve koşmalarına da hoşgörüyle yaklaşalım. Atacağımız yanlış bir adımla çocuklarımızın camiden ve cemaatten uzaklaşmalarına neden olmayalım. Sevgili Gençler! Resûl-i Ekrem (s.a.s), Rabbine ibadet ederek yetişen gençlerin kıyamet günü arşın gölgesinde gölgeleneceklerini müjdelemektedir.[10] O halde genç kardeşim, ömrünün bu en değerli günlerini cemaatle namaz kılarak bereketlendir. Ne olur, seni en çok Rabbine yaklaştıran namazdan kendini mahrum bırakma. Unutma, Allah’ın evinde cemaatle kıldığın namazlardan elde ettiğin iman ve cesaretle, hutbe ve vaazlardan öğrendiğin ilim ve hikmetle dünyanı huzur yurduna, ahiretini de cennete çevireceksin inşallah. Aziz Müslümanlar! Namaz kılmanın önünde hiçbir engel yoktur. Namazdan bizi alıkoyacak, ondan daha önemli hiçbir gerekçemiz olamaz. O halde, her gün beş vakit namazımızı camide kılmaya özen gösterelim. Özellikle, cemaatle kılınması farz olan Cuma namazına göre vaktimizi planlayalım. İşçi, işveren, amir, memur, öğrenci, öğretmen, çocuk, genç, yaşlı hep beraber Cuma namazında buluşalım. Eş, dost ve arkadaşlarımızı namazlarımızı camide kılmaya ve Cuma namazına teşvik edelim. Ahiret yolculuğumuza da yine bir cami avlusundan, omuz omuza saf tuttuğumuz kardeşlerimizin hüsnü şehadetleri, duaları ve kılacakları cenaze namazıyla uğurlanacağımızı unutmayalım. [1] Beyhakî, Şuabü’l-îmân, 3, 39. [2] Nesâî, Muhârebe, 2. [3] Tirmizî, Tahâret, 1. [4] Ankebût, 29/45. [5] Nisâ, 4/102. [6] Buhârî, Ezân, 30. [7] Cuma, 62/9. [8] İbn Mâce, İkâmet, 93. [9] Ebû Dâvûd, Salât, 26. [10] Buhârî, Ezân, 36. https://diyanet.gov.tr/tr-TR/Kurumsal/Detay/34058/cuma-hutbesi-haydi-namaza-haydi-kurtulusa
    0 Comments 0 Shares
  • “Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
    Ne yapsalar boş, göklerden gelen bir karar vardır.”

    Türk edebiyatı ve düşünce hayatının büyük ismi mütefekkir, “Diriliş Şairi” #SezaiKarakoç'u vefatının sene-i devriyesinde rahmetle anıyoruz.
    “Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır Ne yapsalar boş, göklerden gelen bir karar vardır.” Türk edebiyatı ve düşünce hayatının büyük ismi mütefekkir, “Diriliş Şairi” #SezaiKarakoç'u vefatının sene-i devriyesinde rahmetle anıyoruz.
    0 Comments 0 Shares
More Results