GİRİT SİSTEMATİK KATLİAMLARI
Girit’te 1760 yılında 200.000 Türk yaşarken, bu sayı katliamlar ve yaşatılan eziyetlerin etkisiyle yaşanan göçlerin ardından 33.000'e düşmüştür. 20.yy başlarında ise adada kalan son Türkler ya öldürülmüş, ya da zoraki göçlere tabi tutularak topraklarından sürülmüştür.
16 Ağustos 1866 sadece bir gecede 30.000 olmak üzere devam eden süreçte 40.000 civarında Türk katledilmiştir. 50.000 Türk Kandiye kalesine sığınmış, 60.000 Türk ise Anadolu'ya iltica etmiştir.
Girit’te yaşanan isyan hareketleri esnasında Müslümanların içinde bulundukları şartlara bakıldığında ise, özellikle 1866 yılı itibariyle giderek ağırlaştığı görülmektedir. Nitekim 1866 yılında yaşanan şiddetli olaylar sırasında Ali Paşa ile beraber Fransızca kâtiplik görevi ile adaya giden Charles Mismer, Müslüman halkın içinde bulunduğu zor şartları gözlemlemiş ve hatıratında şu ifadelere yer vermiştir:
“Matbuat isyanın baş silahı olmuştur. İnsan, akan hadiselerin şahidi olmazsa hakikatin ne dereceye kadar feda edildiğine inanamaz. Rumlar tarafından öldürülen, ırz ve namusu zedelenen Türk kadınlarının sayısını hesap etmek imkânsızdır…”“…Ya ölümü yahut namussuz yaşamayı seçmek zorunda bırakılan birtakım genç ve bakire Türk kızlarının sarp kayalıklar üzerinden denize atılmak suretiyle intihar ve ölümü seçtikleri duyulduğu zaman, bütün dünya bir elem ve teessüf hissine düşmüştü.”
Müslümanların maruz kaldıkları katliamlar, sadece yerel idareciler tarafından dile getirilmemiş zaman zaman Avrupalı Devletlerin görevlileri tarafından da gündeme taşınmıştır. Bunun en önemli örneklerinden biri İngiliz Dışişleri Müsteşarı M. George Curzon’dur. Curzon, 7 Mayıs 1897 tarihinde Avam Kamarası’nda Yunan vahşetini ve Müslümanların çaresiz durumlarını şu sözler ile ortaya koymuştur:
“…Girit, şu an çok sayıda Giritli asiler tarafından işgal ediliyor. Asiler, yerlerinden yurtlarından ettikleri Müslümanların köylerindeki emlak ve mahsullerini alıyorlar. Bunlar işsiz, güçsüz, silahlı geziniyorlar. Dağların çevresinde dolaşıp rast geldiklerine kurşun atmaktadırlar. Kasabaların çevresindeki evlere ve karakollara hücum etmekte, bütün uyarılara rağmen suyollarını kesmektedirler. Müslümanları her türlü yoldan mahrumiyete düşürmektedirler. Bu asilerin çoğunluğuna Yunan subayları kumanda ettikleri gibi aralarında da çok sayıda Yunanlı gönüllü bulunmaktadır. Ayrıca kullandıkları toplar da Yunan hükümetinin oraya gönderdiği toplardır...”
Aynı dönemde İzmir’de çıkan Hizmet gazetesinde, Rum asilerin Müslümanlara yönelik katliamları özetle şu şekilde aktarılmıştır:
“Girit âsileri, çocukların el, ayak, burun ve kulaklarını keserek işkence etmektedirler. 100 bine yakın Müslüman ahalinin evlerini, bağ ve bahçelerini yakıp yıkmışlardır."
Bu katliamların en acılarından biri de Etea Köyü katliamıdır. Küçük bir çocuk hariç, 350 kişi nüfuslu köyün tamamı katledilmiştir. 2.fotoğrafta sağ kurtulan yetim çocuğu görmektesiniz.
Girit’te 1760 yılında 200.000 Türk yaşarken, bu sayı katliamlar ve yaşatılan eziyetlerin etkisiyle yaşanan göçlerin ardından 33.000'e düşmüştür. 20.yy başlarında ise adada kalan son Türkler ya öldürülmüş, ya da zoraki göçlere tabi tutularak topraklarından sürülmüştür.
16 Ağustos 1866 sadece bir gecede 30.000 olmak üzere devam eden süreçte 40.000 civarında Türk katledilmiştir. 50.000 Türk Kandiye kalesine sığınmış, 60.000 Türk ise Anadolu'ya iltica etmiştir.
Girit’te yaşanan isyan hareketleri esnasında Müslümanların içinde bulundukları şartlara bakıldığında ise, özellikle 1866 yılı itibariyle giderek ağırlaştığı görülmektedir. Nitekim 1866 yılında yaşanan şiddetli olaylar sırasında Ali Paşa ile beraber Fransızca kâtiplik görevi ile adaya giden Charles Mismer, Müslüman halkın içinde bulunduğu zor şartları gözlemlemiş ve hatıratında şu ifadelere yer vermiştir:
“Matbuat isyanın baş silahı olmuştur. İnsan, akan hadiselerin şahidi olmazsa hakikatin ne dereceye kadar feda edildiğine inanamaz. Rumlar tarafından öldürülen, ırz ve namusu zedelenen Türk kadınlarının sayısını hesap etmek imkânsızdır…”“…Ya ölümü yahut namussuz yaşamayı seçmek zorunda bırakılan birtakım genç ve bakire Türk kızlarının sarp kayalıklar üzerinden denize atılmak suretiyle intihar ve ölümü seçtikleri duyulduğu zaman, bütün dünya bir elem ve teessüf hissine düşmüştü.”
Müslümanların maruz kaldıkları katliamlar, sadece yerel idareciler tarafından dile getirilmemiş zaman zaman Avrupalı Devletlerin görevlileri tarafından da gündeme taşınmıştır. Bunun en önemli örneklerinden biri İngiliz Dışişleri Müsteşarı M. George Curzon’dur. Curzon, 7 Mayıs 1897 tarihinde Avam Kamarası’nda Yunan vahşetini ve Müslümanların çaresiz durumlarını şu sözler ile ortaya koymuştur:
“…Girit, şu an çok sayıda Giritli asiler tarafından işgal ediliyor. Asiler, yerlerinden yurtlarından ettikleri Müslümanların köylerindeki emlak ve mahsullerini alıyorlar. Bunlar işsiz, güçsüz, silahlı geziniyorlar. Dağların çevresinde dolaşıp rast geldiklerine kurşun atmaktadırlar. Kasabaların çevresindeki evlere ve karakollara hücum etmekte, bütün uyarılara rağmen suyollarını kesmektedirler. Müslümanları her türlü yoldan mahrumiyete düşürmektedirler. Bu asilerin çoğunluğuna Yunan subayları kumanda ettikleri gibi aralarında da çok sayıda Yunanlı gönüllü bulunmaktadır. Ayrıca kullandıkları toplar da Yunan hükümetinin oraya gönderdiği toplardır...”
Aynı dönemde İzmir’de çıkan Hizmet gazetesinde, Rum asilerin Müslümanlara yönelik katliamları özetle şu şekilde aktarılmıştır:
“Girit âsileri, çocukların el, ayak, burun ve kulaklarını keserek işkence etmektedirler. 100 bine yakın Müslüman ahalinin evlerini, bağ ve bahçelerini yakıp yıkmışlardır."
Bu katliamların en acılarından biri de Etea Köyü katliamıdır. Küçük bir çocuk hariç, 350 kişi nüfuslu köyün tamamı katledilmiştir. 2.fotoğrafta sağ kurtulan yetim çocuğu görmektesiniz.
GİRİT SİSTEMATİK KATLİAMLARI
Girit’te 1760 yılında 200.000 Türk yaşarken, bu sayı katliamlar ve yaşatılan eziyetlerin etkisiyle yaşanan göçlerin ardından 33.000'e düşmüştür. 20.yy başlarında ise adada kalan son Türkler ya öldürülmüş, ya da zoraki göçlere tabi tutularak topraklarından sürülmüştür.
16 Ağustos 1866 sadece bir gecede 30.000 olmak üzere devam eden süreçte 40.000 civarında Türk katledilmiştir. 50.000 Türk Kandiye kalesine sığınmış, 60.000 Türk ise Anadolu'ya iltica etmiştir.
Girit’te yaşanan isyan hareketleri esnasında Müslümanların içinde bulundukları şartlara bakıldığında ise, özellikle 1866 yılı itibariyle giderek ağırlaştığı görülmektedir. Nitekim 1866 yılında yaşanan şiddetli olaylar sırasında Ali Paşa ile beraber Fransızca kâtiplik görevi ile adaya giden Charles Mismer, Müslüman halkın içinde bulunduğu zor şartları gözlemlemiş ve hatıratında şu ifadelere yer vermiştir:
“Matbuat isyanın baş silahı olmuştur. İnsan, akan hadiselerin şahidi olmazsa hakikatin ne dereceye kadar feda edildiğine inanamaz. Rumlar tarafından öldürülen, ırz ve namusu zedelenen Türk kadınlarının sayısını hesap etmek imkânsızdır…”“…Ya ölümü yahut namussuz yaşamayı seçmek zorunda bırakılan birtakım genç ve bakire Türk kızlarının sarp kayalıklar üzerinden denize atılmak suretiyle intihar ve ölümü seçtikleri duyulduğu zaman, bütün dünya bir elem ve teessüf hissine düşmüştü.”
Müslümanların maruz kaldıkları katliamlar, sadece yerel idareciler tarafından dile getirilmemiş zaman zaman Avrupalı Devletlerin görevlileri tarafından da gündeme taşınmıştır. Bunun en önemli örneklerinden biri İngiliz Dışişleri Müsteşarı M. George Curzon’dur. Curzon, 7 Mayıs 1897 tarihinde Avam Kamarası’nda Yunan vahşetini ve Müslümanların çaresiz durumlarını şu sözler ile ortaya koymuştur:
“…Girit, şu an çok sayıda Giritli asiler tarafından işgal ediliyor. Asiler, yerlerinden yurtlarından ettikleri Müslümanların köylerindeki emlak ve mahsullerini alıyorlar. Bunlar işsiz, güçsüz, silahlı geziniyorlar. Dağların çevresinde dolaşıp rast geldiklerine kurşun atmaktadırlar. Kasabaların çevresindeki evlere ve karakollara hücum etmekte, bütün uyarılara rağmen suyollarını kesmektedirler. Müslümanları her türlü yoldan mahrumiyete düşürmektedirler. Bu asilerin çoğunluğuna Yunan subayları kumanda ettikleri gibi aralarında da çok sayıda Yunanlı gönüllü bulunmaktadır. Ayrıca kullandıkları toplar da Yunan hükümetinin oraya gönderdiği toplardır...”
Aynı dönemde İzmir’de çıkan Hizmet gazetesinde, Rum asilerin Müslümanlara yönelik katliamları özetle şu şekilde aktarılmıştır:
“Girit âsileri, çocukların el, ayak, burun ve kulaklarını keserek işkence etmektedirler. 100 bine yakın Müslüman ahalinin evlerini, bağ ve bahçelerini yakıp yıkmışlardır."
Bu katliamların en acılarından biri de Etea Köyü katliamıdır. Küçük bir çocuk hariç, 350 kişi nüfuslu köyün tamamı katledilmiştir. 2.fotoğrafta sağ kurtulan yetim çocuğu görmektesiniz.
0 Comments
0 Shares