• 2009’da Rüya Olan Boru Hattı Yeniden Gündemde: Katar-Türkiye Doğal Gaz Hattı Gerçekleşebilir mi?

    Suriye'deki Baas rejiminin devrilmesi ve enerji dinamiklerindeki değişim, yıllardır rafta kalan Katar-Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı Projesini tekrar gündeme taşıdı. Ancak bu devasa projenin hayata geçebilmesi için aşılması gereken ciddi engeller var. İşte uzmanların bu konudaki yorumları:

    Hattın Potansiyeli ve Zorlukları
    Katar’ın Doğal Gaz Gücü:
    Katar, 25 trilyon metreküp doğal gaz rezerviyle dünyanın en büyük üçüncü doğal gaz üreticisi ve ikinci en büyük ihracatçısı. Ancak ihracat, çoğunlukla sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) formunda yapılıyor. Bölgedeki tek boru hattı olan Dolphin Gas projesi, sadece 370 km uzunluğunda.

    Bölgesel Kırılganlık:
    Daha önce 2009’da gündeme gelen bu hattın Suudi Arabistan, Ürdün ve Suriye’den geçmesi planlanmıştı. Ancak Esad rejiminin karşıtlığı ve Suriye’deki iç savaş, projeyi imkânsız hale getirdi. Bugün bile Suriye’nin istikrardan uzak olması, projenin en büyük risklerinden biri olarak görülüyor.

    Ekonomik Koşullar ve Piyasa Dinamikleri
    Maliyet ve Talep:
    Columbia Üniversitesi’nden Anne-Sophie Corbeau, boru hattının uzunluğu nedeniyle maliyetlerin çok yüksek olacağına işaret ediyor. Türkiye’nin mevcut doğal gaz talebinin, hattın ekonomik fizibilitesini sağlayacak kadar yüksek olmadığı da belirtiliyor.

    Alım Garantisi:
    Uzmanlar, hattın finansmanı için uzun vadeli alım taahhütlerinin şart olduğunu vurguluyor. Türkiye’nin mevcut doğal gaz anlaşmaları (Rusya, İran, Azerbaycan) nedeniyle ek talep oluşturması zor görünüyor.

    Uluslararası Rekabet ve AB Faktörü
    LNG Rekabeti:
    ABD’li LNG ihracatçıları, Avrupa pazarına hâlihazırda güçlü bir şekilde girmiş durumda. LNG’nin esnek taşınabilirliği, boru hatlarının sabit yapısı karşısında bir avantaj oluşturuyor.

    Avrupa’nın 2050 Hedefleri:
    AB’nin karbon nötr hedefleri ve kömürden çıkış politikası, doğal gaz talebini bir miktar artırabilir. Ancak uzun vadede Avrupa’nın fosil yakıt bağımlılığını azaltmayı hedeflediği unutulmamalı.

    Hattın Gerçekleşmesi İçin Gerekenler
    Bölgesel İstikrar:
    Özellikle Suriye’de istikrarlı bir rejim ve güvenli bir yatırım ortamı olmazsa projenin gerçekleşmesi mümkün değil.

    Maliyet ve Finansman:
    Yüksek inşaat maliyetleri nedeniyle uluslararası doğal gaz fiyatlarının projeyi destekleyecek düzeyde olması gerekiyor.

    Uluslararası İş Birliği:
    Hattın Suudi Arabistan gibi ülkelerden geçmesi, siyasi uzlaşı ve iş birliğini şart kılıyor.

    Olası Senaryo ve Beklentiler
    2030’a kadar hattın tamamlanması mümkün olsa da bunun için hem ekonomik hem siyasi koşulların olumlu yönde ilerlemesi gerekiyor.
    Türkiye’nin gaz çeşitliliğini artırma isteği ve AB’nin enerji arz güvenliği, projeye destek sağlayabilir.
    📢 2009’da Rüya Olan Boru Hattı Yeniden Gündemde: Katar-Türkiye Doğal Gaz Hattı Gerçekleşebilir mi? Suriye'deki Baas rejiminin devrilmesi ve enerji dinamiklerindeki değişim, yıllardır rafta kalan Katar-Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı Projesini tekrar gündeme taşıdı. Ancak bu devasa projenin hayata geçebilmesi için aşılması gereken ciddi engeller var. İşte uzmanların bu konudaki yorumları: 🔍 Hattın Potansiyeli ve Zorlukları Katar’ın Doğal Gaz Gücü: Katar, 25 trilyon metreküp doğal gaz rezerviyle dünyanın en büyük üçüncü doğal gaz üreticisi ve ikinci en büyük ihracatçısı. Ancak ihracat, çoğunlukla sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) formunda yapılıyor. Bölgedeki tek boru hattı olan Dolphin Gas projesi, sadece 370 km uzunluğunda. Bölgesel Kırılganlık: Daha önce 2009’da gündeme gelen bu hattın Suudi Arabistan, Ürdün ve Suriye’den geçmesi planlanmıştı. Ancak Esad rejiminin karşıtlığı ve Suriye’deki iç savaş, projeyi imkânsız hale getirdi. Bugün bile Suriye’nin istikrardan uzak olması, projenin en büyük risklerinden biri olarak görülüyor. 💰 Ekonomik Koşullar ve Piyasa Dinamikleri Maliyet ve Talep: Columbia Üniversitesi’nden Anne-Sophie Corbeau, boru hattının uzunluğu nedeniyle maliyetlerin çok yüksek olacağına işaret ediyor. Türkiye’nin mevcut doğal gaz talebinin, hattın ekonomik fizibilitesini sağlayacak kadar yüksek olmadığı da belirtiliyor. Alım Garantisi: Uzmanlar, hattın finansmanı için uzun vadeli alım taahhütlerinin şart olduğunu vurguluyor. Türkiye’nin mevcut doğal gaz anlaşmaları (Rusya, İran, Azerbaycan) nedeniyle ek talep oluşturması zor görünüyor. 🌍 Uluslararası Rekabet ve AB Faktörü LNG Rekabeti: ABD’li LNG ihracatçıları, Avrupa pazarına hâlihazırda güçlü bir şekilde girmiş durumda. LNG’nin esnek taşınabilirliği, boru hatlarının sabit yapısı karşısında bir avantaj oluşturuyor. Avrupa’nın 2050 Hedefleri: AB’nin karbon nötr hedefleri ve kömürden çıkış politikası, doğal gaz talebini bir miktar artırabilir. Ancak uzun vadede Avrupa’nın fosil yakıt bağımlılığını azaltmayı hedeflediği unutulmamalı. 🛠️ Hattın Gerçekleşmesi İçin Gerekenler Bölgesel İstikrar: Özellikle Suriye’de istikrarlı bir rejim ve güvenli bir yatırım ortamı olmazsa projenin gerçekleşmesi mümkün değil. Maliyet ve Finansman: Yüksek inşaat maliyetleri nedeniyle uluslararası doğal gaz fiyatlarının projeyi destekleyecek düzeyde olması gerekiyor. Uluslararası İş Birliği: Hattın Suudi Arabistan gibi ülkelerden geçmesi, siyasi uzlaşı ve iş birliğini şart kılıyor. 📅 Olası Senaryo ve Beklentiler 2030’a kadar hattın tamamlanması mümkün olsa da bunun için hem ekonomik hem siyasi koşulların olumlu yönde ilerlemesi gerekiyor. Türkiye’nin gaz çeşitliliğini artırma isteği ve AB’nin enerji arz güvenliği, projeye destek sağlayabilir.
    0 Kommentare 0 Anteile
  • Ateşin ortasındaki ülke...

    90’lardan bu yana Türkiye’nin çevresinde ateş hiç durmadı. Balkanlar’dan tutun da Körfez ülkelerine kadar her yerde savaş baş gösterdi. Sekiz komşuya sahip olan #Türkiye’nin 5 komşusu, ağırlıklı olarak son 20 yılda savaş halindeydi. Türkiye’nin en fazla ihracat yaptığı komşusu Irak, 2003’te ABD’nin işgaline maruz kalırken, hemen ardından IŞİD ile savaştı. Suriye’de yaşananları biliyorsunuz. Gürcistan’da 2008’de Rus işgali yaşanırken, 2020 yılında Azerbaycan ile Ermenistan arasında savaş vardı.

    Aslında haritaya baktığımızda bile Türkiye’nin çevresindeki savaşların hiç ara vermeden devam ettiği, tüm savaşları ele aldığımızda, doğrudan Türkiye’yi etkileyen olaylar olduğunu görebiliyoruz. Tabii ki bu süreçte biz de terörle mücadele ettik, birçok acıyı yaşadık. Ama Arap Baharı sonrası yaşananlar çok başkaydı. Belki topraklarımız savaşa sahne olmadı ama hudutlarımızın güvenliği kalmadı, demografi değişti, savaş bölgelerinden kaçan milyonlarca mülteci yanı başımızdaki komşumuz oldu. Resmi rakamlara göre #Suriye’deki İç Savaş sonrası ilk iki yıl Türkiye’ye 250 bin civarında #Suriyeli gelirken, 2016 yılında bu sayı 3 milyonu aştı. UNHCR raporlarına göre Türkiye’deki kayıtlı Suriyeli 3 milyon 700 bin. Gerçek rakamların 6 milyonu aştığı iddia ediliyor. Iraklıları ve son dönemde artan Afgan göçünü saymıyorum bile.

    Son 8 yılda dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke…

    Batı’nın övgülere doyamadığı, Türkiye’ye yakıştırdığı en güzel unvan bu. Nereye kadar bu unvanı taşıyacağız bilmiyorum. Suriyeliler doğum olarak ortalama 5.3 artarken Türkler’de bu sayının 1.9 olduğu belirtiliyor. Vatandaşlık verilmesi halinde, 20 yıl sonra Suriyelilerin nüfusunun 20 milyona yaklaşacağı iddia ediliyor. Sonuçlarını düşünebiliyor musunuz?

    Neyse, “ensar” olmaktan vazgeçtik gibi ama mültecilere yönelik bir çözüm arayışı da görünmüyor. “Bu iş böyle gitmez” dedikçe farklı ülkelerden topraklarımıza gelenler oluyor. “Hudut namustur” dedikçe, Afganların haberlerini görüyoruz. “#Hudut namustur” dedikçe, gruplaşan mültecilerin kendi aralarındaki kavgalarına şahit oluyoruz. Çevremiz ateş içerisinde, çok şükür ayaktayız ama ya içerideki demografik işgal?
    Ateşin ortasındaki ülke... 90’lardan bu yana Türkiye’nin çevresinde ateş hiç durmadı. Balkanlar’dan tutun da Körfez ülkelerine kadar her yerde savaş baş gösterdi. Sekiz komşuya sahip olan #Türkiye’nin 5 komşusu, ağırlıklı olarak son 20 yılda savaş halindeydi. Türkiye’nin en fazla ihracat yaptığı komşusu Irak, 2003’te ABD’nin işgaline maruz kalırken, hemen ardından IŞİD ile savaştı. Suriye’de yaşananları biliyorsunuz. Gürcistan’da 2008’de Rus işgali yaşanırken, 2020 yılında Azerbaycan ile Ermenistan arasında savaş vardı. Aslında haritaya baktığımızda bile Türkiye’nin çevresindeki savaşların hiç ara vermeden devam ettiği, tüm savaşları ele aldığımızda, doğrudan Türkiye’yi etkileyen olaylar olduğunu görebiliyoruz. Tabii ki bu süreçte biz de terörle mücadele ettik, birçok acıyı yaşadık. Ama Arap Baharı sonrası yaşananlar çok başkaydı. Belki topraklarımız savaşa sahne olmadı ama hudutlarımızın güvenliği kalmadı, demografi değişti, savaş bölgelerinden kaçan milyonlarca mülteci yanı başımızdaki komşumuz oldu. Resmi rakamlara göre #Suriye’deki İç Savaş sonrası ilk iki yıl Türkiye’ye 250 bin civarında #Suriyeli gelirken, 2016 yılında bu sayı 3 milyonu aştı. UNHCR raporlarına göre Türkiye’deki kayıtlı Suriyeli 3 milyon 700 bin. Gerçek rakamların 6 milyonu aştığı iddia ediliyor. Iraklıları ve son dönemde artan Afgan göçünü saymıyorum bile. Son 8 yılda dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke… Batı’nın övgülere doyamadığı, Türkiye’ye yakıştırdığı en güzel unvan bu. Nereye kadar bu unvanı taşıyacağız bilmiyorum. Suriyeliler doğum olarak ortalama 5.3 artarken Türkler’de bu sayının 1.9 olduğu belirtiliyor. Vatandaşlık verilmesi halinde, 20 yıl sonra Suriyelilerin nüfusunun 20 milyona yaklaşacağı iddia ediliyor. Sonuçlarını düşünebiliyor musunuz? Neyse, “ensar” olmaktan vazgeçtik gibi ama mültecilere yönelik bir çözüm arayışı da görünmüyor. “Bu iş böyle gitmez” dedikçe farklı ülkelerden topraklarımıza gelenler oluyor. “Hudut namustur” dedikçe, Afganların haberlerini görüyoruz. “#Hudut namustur” dedikçe, gruplaşan mültecilerin kendi aralarındaki kavgalarına şahit oluyoruz. Çevremiz ateş içerisinde, çok şükür ayaktayız ama ya içerideki demografik işgal?
    0 Kommentare 0 Anteile
  • Brisbane’daki Türklerden Türkiye’ye Destek

    BRISBANE — Queensland Eyaleti Brisbane şehrinde yaşayan Türk Toplumu, Türkiye’mizdeki depremzede kardeşlerimize maddi ve manevi desteğini sunmaya devam ediyor.

    Acımız çok büyük,
    Vatanımızda toplam 10 adet ilimizi kapsayan 2 büyük deprem ve binlerce artçı sarsıntıyla birlikte maalesef Asrın en büyük Doğal Afeti yaşanmıştır.

    12/02/2023 Pazar günü Roma Street Parkland’de Brisbane Fahri Başkonsolosu Turgut Manlı organizatörlüğündeki anma programına, Brisbane Turkish Islamic Society derneğimizin değerli üyeleri, Brisbane Diyanet Cami İmamı Adem Çapkın, Türkiye sevdalısı ve duyarlı Avustralyalı vatandaşlar, QLD Eyalet Başkanı, Muhalefet Parti Lideri, Brisbane Belediye Başkanı ve temsilcileri, 9 News Brisbane, 7 News Brisbane ve Turkish Newspress katılmışlardır.

    İstiklal Marşı, Saygı Duruşu ve Brisbane Fahri Başkonsolosu Turgut Manlı’nın konuşmasının ardından Protokol konuşmacıları Ülkemiz, Milletimiz ve Brisbane Türk Toplumumuza taziye dileklerini iletmişlerdir. Anma Programının devamında Brisbane Diyanet Cami İmamı Adem Çapkın hocanın depremde vefat eden, ülkemizdeki ve Suriye’deki kardeşlerimiz, Devletimiz ve Milletimiz için yapmış olduğu Duâ’ya hep birlikte cânı gönülden Amin denilmiş ve program son bulmuştur.
    Brisbane’daki Türklerden Türkiye’ye Destek BRISBANE — Queensland Eyaleti Brisbane şehrinde yaşayan Türk Toplumu, Türkiye’mizdeki depremzede kardeşlerimize maddi ve manevi desteğini sunmaya devam ediyor. Acımız çok büyük, Vatanımızda toplam 10 adet ilimizi kapsayan 2 büyük deprem ve binlerce artçı sarsıntıyla birlikte maalesef Asrın en büyük Doğal Afeti yaşanmıştır. 12/02/2023 Pazar günü Roma Street Parkland’de Brisbane Fahri Başkonsolosu Turgut Manlı organizatörlüğündeki anma programına, Brisbane Turkish Islamic Society derneğimizin değerli üyeleri, Brisbane Diyanet Cami İmamı Adem Çapkın, Türkiye sevdalısı ve duyarlı Avustralyalı vatandaşlar, QLD Eyalet Başkanı, Muhalefet Parti Lideri, Brisbane Belediye Başkanı ve temsilcileri, 9 News Brisbane, 7 News Brisbane ve Turkish Newspress katılmışlardır. İstiklal Marşı, Saygı Duruşu ve Brisbane Fahri Başkonsolosu Turgut Manlı’nın konuşmasının ardından Protokol konuşmacıları Ülkemiz, Milletimiz ve Brisbane Türk Toplumumuza taziye dileklerini iletmişlerdir. Anma Programının devamında Brisbane Diyanet Cami İmamı Adem Çapkın hocanın depremde vefat eden, ülkemizdeki ve Suriye’deki kardeşlerimiz, Devletimiz ve Milletimiz için yapmış olduğu Duâ’ya hep birlikte cânı gönülden Amin denilmiş ve program son bulmuştur.
    0 Kommentare 0 Anteile