• Hicaz Demiryolu Osmanlı imparatorluğu

    Şam ile Medine arasındaki demiryolu, Hicaz Demiryolu olarak bilinir ve sıradan bir demiryolu değildir. Aslında, Filistinliler için ekonomik refah anlamına geliyordu.

    1900 yılında yapımına başlanan ve 1908 yılında Filistin topraklarına ulaşan bu demiryolu, bölgenin ekonomik gelişiminde kilit rol oynadı. Business Insider dergisine göre, "20. yüzyılın başlarında Filistin'de başarılı bir ithalat ve ihracat endüstrisi vardı. Demiryollarının komşu ülkelere doğru genişletilmesi, bölgenin ekonomik büyümesini hızlandırdı."

    Filistin'de demiryolları inşa edildikçe, bağlantılar kolaylaştı ve istihdam fırsatları arttı . Bu trenler, Filistin’i Afrika, Asya ve Avrupa pazarlarına daha hızlı bir şekilde bağladı. Ürünler ya açık hava pazarlarında satılıyor ya da fabrikalarda işleniyordu . Yabancı yatırımlar güçlü bir ticaret ekonomisini pekiştirdi .

    Ancak bu demiryoluna karşı çıkan tek bir ülke vardı: İngiltere . 19. yüzyılın sonlarında, İngiltere’deki Quaker mezhebinden bir grup, Ramallah’ta çeşitli kurslar ve kadınlar için enstitüler kurarak eğitimler vermeye başladı .

    1914 yılında Birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde, Osmanlı İmparatorluğu İngilizleri Mısır’dan çıkarmaya çalıştı. Hicaz Demiryolu sayesinde ekonomik olarak kazanç elde eden Filistinliler, Osmanlı ordusuna karşı çıkmaya başladı . 1917'de Osmanlı ordusu Filistin’den çekilirken, Filistinliler İngiliz bayraklarıyla kutlamalar yapıyordu .

    Yirmi yıl sonra, 1947’de, Filistin topraklarında İsrail kuruldu .

    #GizliTarih #HicazDemiryolu #FilistinTarihi
    Hicaz Demiryolu 🗺️🚂 Osmanlı imparatorluğu Şam ile Medine arasındaki demiryolu, Hicaz Demiryolu olarak bilinir ve sıradan bir demiryolu değildir. Aslında, Filistinliler için ekonomik refah 💰 anlamına geliyordu. 1900 yılında yapımına başlanan ve 1908 yılında Filistin topraklarına ulaşan bu demiryolu, bölgenin ekonomik gelişiminde kilit rol oynadı. Business Insider dergisine göre, "20. yüzyılın başlarında Filistin'de başarılı bir ithalat ve ihracat endüstrisi vardı. Demiryollarının komşu ülkelere doğru genişletilmesi, bölgenin ekonomik büyümesini hızlandırdı." 🌍📈 Filistin'de demiryolları inşa edildikçe, bağlantılar kolaylaştı 🚉 ve istihdam fırsatları arttı 👷‍♂️. Bu trenler, Filistin’i Afrika, Asya ve Avrupa pazarlarına 🌍 daha hızlı bir şekilde bağladı. Ürünler ya açık hava pazarlarında satılıyor ya da fabrikalarda işleniyordu 🏭🛍️. Yabancı yatırımlar güçlü bir ticaret ekonomisini pekiştirdi 📊. Ancak bu demiryoluna karşı çıkan tek bir ülke vardı: İngiltere 🇬🇧. 19. yüzyılın sonlarında, İngiltere’deki Quaker mezhebinden bir grup, Ramallah’ta çeşitli kurslar 📚 ve kadınlar için enstitüler kurarak eğitimler vermeye başladı 👩‍🏫. 1914 yılında Birinci Dünya Savaşı 🌍💥 patlak verdiğinde, Osmanlı İmparatorluğu İngilizleri Mısır’dan çıkarmaya çalıştı. Hicaz Demiryolu sayesinde ekonomik olarak kazanç elde eden Filistinliler, Osmanlı ordusuna karşı çıkmaya başladı 🚫. 1917'de Osmanlı ordusu Filistin’den çekilirken, Filistinliler İngiliz bayraklarıyla kutlamalar yapıyordu 🎉🇬🇧. Yirmi yıl sonra, 1947’de, Filistin topraklarında İsrail kuruldu 🇮🇱. #GizliTarih #HicazDemiryolu 🚂 #FilistinTarihi
    0 التعليقات 0 نشر
  • #Azerbaycan devletinin bağımsızlık gününü en içten dileklerimizle kutluyoruz.

    Bu anlamlı günde, iki devlet, tek millet olarak Azerbaycan’ın bağımsızlık mücadelesinde gösterdiği cesaret ve azmi takdir ediyor, kardeş ülke Azerbaycan’ın yanında olmanın gururunu yaşıyoruz.

    Ali Aba Horasan Yolu Derneği olarak, ortak tarihimizden aldığımız güçle dostluğumuzu ve dayanışmamızı her zaman en yüksek seviyede tutmayı hedefliyoruz.

    Kardeş Azerbaycan’ın bağımsızlık yolunda attığı adımları ve kazandığı başarıları gururla izliyor, bu özel günün coşkusunu paylaşıyoruz.Bağımsızlık gününüz kutlu olsun!

    Nice huzurlu, başarılı ve refah dolu yıllar dileriz.

    Saygılarımızla,

    Ali Aba Horasan Yolu Derneği Yönetim Kurulu

    #türkiye
    #azerbaycan
    #Azerbaycan devletinin bağımsızlık gününü en içten dileklerimizle kutluyoruz. Bu anlamlı günde, iki devlet, tek millet olarak Azerbaycan’ın bağımsızlık mücadelesinde gösterdiği cesaret ve azmi takdir ediyor, kardeş ülke Azerbaycan’ın yanında olmanın gururunu yaşıyoruz. Ali Aba Horasan Yolu Derneği olarak, ortak tarihimizden aldığımız güçle dostluğumuzu ve dayanışmamızı her zaman en yüksek seviyede tutmayı hedefliyoruz. Kardeş Azerbaycan’ın bağımsızlık yolunda attığı adımları ve kazandığı başarıları gururla izliyor, bu özel günün coşkusunu paylaşıyoruz.Bağımsızlık gününüz kutlu olsun! Nice huzurlu, başarılı ve refah dolu yıllar dileriz. Saygılarımızla, Ali Aba Horasan Yolu Derneği Yönetim Kurulu #türkiye #azerbaycan
    0 التعليقات 0 نشر
  • Bu gece Gazze’de çadırlara sığınan insanların üzerine bomba atıldı!

    In Gaza, bombs were thrown onto the tents where people took refuge!

    #refahtakatliamvar #rafahunderatack #RafahOnFire
    💥 Bu gece Gazze’de çadırlara sığınan insanların üzerine bomba atıldı! 💥 In Gaza, bombs were thrown onto the tents where people took refuge! #refahtakatliamvar #rafahunderatack #RafahOnFire
    1
    0 التعليقات 0 نشر
  • İşgalci İsrail savaş uçakları, Refah’ın kuzeybatısında yerinden edilmiş Filistinlilerin kaldığı çadır kampı bombaladı. Saldırıda aralarında çocukların da bulunduğu onlarca Filistinli yanarak can verdi.

    Occupied Israeli warplanes bombed the tent camp for displaced Palestinians in the northwest of Rafah. Dozens of Palestinians, including children, were burned to death in the attack.

    Ali Jadallah, AA

    #RafahOnFire #gazaunderattack
    🔴 İşgalci İsrail savaş uçakları, Refah’ın kuzeybatısında yerinden edilmiş Filistinlilerin kaldığı çadır kampı bombaladı. Saldırıda aralarında çocukların da bulunduğu onlarca Filistinli yanarak can verdi. 🔴 Occupied Israeli warplanes bombed the tent camp for displaced Palestinians in the northwest of Rafah. Dozens of Palestinians, including children, were burned to death in the attack. 📷 Ali Jadallah, AA #RafahOnFire #gazaunderattack
    0 التعليقات 0 نشر
  • Cuma Hutbesi: "Her İşin Bir Ahlakı Vardır"

    Muhterem Müslümanlar!

    Bu hayatta her birimiz farklı iş ve görevlerle iştigal etmekteyiz. Kimimiz memur, kimimiz amiriz; kimimiz işçi, kimimiz işvereniz. Allah katında bizi değerli kılan, ne mesleğimizdir ne de konumumuzdur. Bizi değerli kılan; imanımız ve ibadetlerimizdir. Sorumluluk bilincine sahip güzel ahlaklı bir kişi olmamızdır.

    Aziz Müminler!

    Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Allah, hanginizin işini daha güzel yapacağını sınamak için ölümü de hayatı da yaratandır…”[1] Ayet-i kerimede ifade edildiği üzere, müminde bulunması gereken hasletlerden biri de işini en güzel şekilde yapmasıdır. Zira İslam’ın bize öğrettiği bir iş ahlakı vardır. Bu ahlakın özünde doğruluk ve dürüstlük, güven ve sadakat, helal ve haram duyarlılığı vardır. Bu ahlakın özünde hak etmediğini almamak, kul ve kamu hakkına riayet etmek vardır. Bu ahlakın özünde ülkemizi her alanda daha güçlü kılmak, milletimizin huzuruna, mutluluk ve refahına katkı sunmak vardır. Bu ahlakın özünde ilmi, bilim ve teknolojiyi insanlığın hayrına kullanmak, adalet ve iyiliği hâkim kılmak, zulüm ve kötülüğe engel olmak vardır.

    Kıymetli Müslümanlar!

    Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir hadislerinde “Allah Teâlâ, işinizi en güzel şekilde yapmanızdan hoşnut olur.”[2] buyurmaktadır. Bu hadis-i şerife gönülden bağlı kalmalı, işimizin hakkını vermek için çaba göstermeliyiz. Helal rızık kazanmak için emek sarf etmeliyiz. Alın terini kutsal bilmeliyiz. İşimizi, bize verilmiş bir emanet olarak görmeliyiz. Rızkımızı kazandığımız işyerinin eşya ve malzemelerine zarar vermemeliyiz. İşyerinin imkânlarını şahsi menfaatlerimiz için kullanmamalıyız.

    Değerli Müminler!

    Yüce dinimiz İslam’da sadece işin ve işçinin değil, işverenin de bir ahlakı vardır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), “İşçiye, ücretini teri kurumadan önce verin.”[3] buyurmaktadır. Eğer işveren isek bu hadisi kendimize şiar edinip işçinin ücretini tam ve vaktinde ödemeliyiz. Onu sosyal güvenceden mahrum bırakmamalıyız. İş güvenliğine hassasiyet göstermeli, işçinin sağlığını kendi sağlığımız bilmeliyiz. İşçinin canına zarar verecek her türlü tutum ve davranıştan sakınmalıyız. Ona dinlenme ve ibadetlerini yerine getirme fırsatı sağlamalıyız.

    Aziz Müslümanlar!

    İslam’a göre kamuda görev yapmanın da bir ahlakı vardır. Her şeyden önce kamu hakkının topyekûn bir milletin hakkı olduğunu bilmeliyiz. İster memur isterse amir olalım, görev ve sorumluluğumuzu hakkıyla yerine getirmeliyiz. Devletimize sadakatle bağlı kalmalı, milletimize nezaket ve güler yüzle hizmet etmeliyiz. Adaleti titizlikle ayakta tutmalı, doğruluktan, iyilikten, hak ve hakikatten ayrılmamalıyız. Yüce Rabbimizin, وَمَنْ يَغْلُلْ يَأْتِ بِمَا غَلَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۚ “Kim emanete, devlet malına hıyanet ederse, kıyamet günü, hainlik ettiği şeyin günahı boynuna asılı olarak gelir.”[4] uyarısını asla unutmamalıyız.

    Kıymetli Müminler!

    Yaptıklarımızın hesabını vereceğimiz ve karşılığını eksiksiz göreceğimiz ebedi bir ahiret hayatı var. Öyleyse iş ve çalışma hayatımızda hesap verilebilir adımlar atalım. Ne aldatan ne de aldatılan olalım. Helalinden kazanalım, helale harcayalım. Kul ve kamu hakkından sakınalım. Boğazımızdan haram bir lokmanın geçmemesine özen gösterelim. Unutmayalım ki, kendimiz ve ailemizin ihtiyaçlarını helal ve meşru yollardan temin etmek için çalışıp çaba göstermek de ibadettir.

    Hutbemi Yüce Rabbimizin şu müjdesiyle bitiriyorum: “İman edip dünya ve ahiret için yararlı işler yapanlar bilsinler ki biz, güzel iş yapanların ecrini asla zayi etmeyiz.”[5]

    [1] Mülk, 67/2.
    [2] Beyhakî, Şüabü’l-îmân, 4/334.
    [3] İbn Mâce, Rühûn, 4.
    [4] Âl-i İmrân, 3/161.
    [5] Kehf, 18/30.
    Cuma Hutbesi: "Her İşin Bir Ahlakı Vardır" Muhterem Müslümanlar! Bu hayatta her birimiz farklı iş ve görevlerle iştigal etmekteyiz. Kimimiz memur, kimimiz amiriz; kimimiz işçi, kimimiz işvereniz. Allah katında bizi değerli kılan, ne mesleğimizdir ne de konumumuzdur. Bizi değerli kılan; imanımız ve ibadetlerimizdir. Sorumluluk bilincine sahip güzel ahlaklı bir kişi olmamızdır. Aziz Müminler! Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Allah, hanginizin işini daha güzel yapacağını sınamak için ölümü de hayatı da yaratandır…”[1] Ayet-i kerimede ifade edildiği üzere, müminde bulunması gereken hasletlerden biri de işini en güzel şekilde yapmasıdır. Zira İslam’ın bize öğrettiği bir iş ahlakı vardır. Bu ahlakın özünde doğruluk ve dürüstlük, güven ve sadakat, helal ve haram duyarlılığı vardır. Bu ahlakın özünde hak etmediğini almamak, kul ve kamu hakkına riayet etmek vardır. Bu ahlakın özünde ülkemizi her alanda daha güçlü kılmak, milletimizin huzuruna, mutluluk ve refahına katkı sunmak vardır. Bu ahlakın özünde ilmi, bilim ve teknolojiyi insanlığın hayrına kullanmak, adalet ve iyiliği hâkim kılmak, zulüm ve kötülüğe engel olmak vardır. Kıymetli Müslümanlar! Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir hadislerinde “Allah Teâlâ, işinizi en güzel şekilde yapmanızdan hoşnut olur.”[2] buyurmaktadır. Bu hadis-i şerife gönülden bağlı kalmalı, işimizin hakkını vermek için çaba göstermeliyiz. Helal rızık kazanmak için emek sarf etmeliyiz. Alın terini kutsal bilmeliyiz. İşimizi, bize verilmiş bir emanet olarak görmeliyiz. Rızkımızı kazandığımız işyerinin eşya ve malzemelerine zarar vermemeliyiz. İşyerinin imkânlarını şahsi menfaatlerimiz için kullanmamalıyız. Değerli Müminler! Yüce dinimiz İslam’da sadece işin ve işçinin değil, işverenin de bir ahlakı vardır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), “İşçiye, ücretini teri kurumadan önce verin.”[3] buyurmaktadır. Eğer işveren isek bu hadisi kendimize şiar edinip işçinin ücretini tam ve vaktinde ödemeliyiz. Onu sosyal güvenceden mahrum bırakmamalıyız. İş güvenliğine hassasiyet göstermeli, işçinin sağlığını kendi sağlığımız bilmeliyiz. İşçinin canına zarar verecek her türlü tutum ve davranıştan sakınmalıyız. Ona dinlenme ve ibadetlerini yerine getirme fırsatı sağlamalıyız. Aziz Müslümanlar! İslam’a göre kamuda görev yapmanın da bir ahlakı vardır. Her şeyden önce kamu hakkının topyekûn bir milletin hakkı olduğunu bilmeliyiz. İster memur isterse amir olalım, görev ve sorumluluğumuzu hakkıyla yerine getirmeliyiz. Devletimize sadakatle bağlı kalmalı, milletimize nezaket ve güler yüzle hizmet etmeliyiz. Adaleti titizlikle ayakta tutmalı, doğruluktan, iyilikten, hak ve hakikatten ayrılmamalıyız. Yüce Rabbimizin, وَمَنْ يَغْلُلْ يَأْتِ بِمَا غَلَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۚ “Kim emanete, devlet malına hıyanet ederse, kıyamet günü, hainlik ettiği şeyin günahı boynuna asılı olarak gelir.”[4] uyarısını asla unutmamalıyız. Kıymetli Müminler! Yaptıklarımızın hesabını vereceğimiz ve karşılığını eksiksiz göreceğimiz ebedi bir ahiret hayatı var. Öyleyse iş ve çalışma hayatımızda hesap verilebilir adımlar atalım. Ne aldatan ne de aldatılan olalım. Helalinden kazanalım, helale harcayalım. Kul ve kamu hakkından sakınalım. Boğazımızdan haram bir lokmanın geçmemesine özen gösterelim. Unutmayalım ki, kendimiz ve ailemizin ihtiyaçlarını helal ve meşru yollardan temin etmek için çalışıp çaba göstermek de ibadettir. Hutbemi Yüce Rabbimizin şu müjdesiyle bitiriyorum: “İman edip dünya ve ahiret için yararlı işler yapanlar bilsinler ki biz, güzel iş yapanların ecrini asla zayi etmeyiz.”[5] [1] Mülk, 67/2. [2] Beyhakî, Şüabü’l-îmân, 4/334. [3] İbn Mâce, Rühûn, 4. [4] Âl-i İmrân, 3/161. [5] Kehf, 18/30.
    0 التعليقات 0 نشر
  • Kimek-Kıpçak Konfederasyonu Kimek ve Kıpçakların oluşturduğu bir Orta Çağ Türk devletidir. 9. yüzyılın sonlarından 13. yüzyılın başlarındaki Moğol istilasına dek hüküm sürmüştür...Orta Asya boyları Uygur Kağanlığı'nın 840'ta dağılmasının ardından kendilerini bağımsız buldular. Türki Eymür, Bayındır ve Şivey Tatar boylarının bazı bölümleri büyük Kimek boylarına katıldı.

    Tatar boylarıda Kimek Konfederasyonu'nun üyeleriydi - bazıları zaten Kimek Hanlığı'nın ilk oluşumuna katılmıştı. Kıpçaklar kendi hanlıklarına sahip olmakla birlikte politik olarak Kimeklere bağlıydılar. Yönetici Kimek boyları çoğunlukla İrtiş kıyılarında yaşıyordu.

    Kuman-Kıpçak ülkesi Deşt-i Kıpçak olarak adlandırılmaya başlandı. El-Biruni, Oğuzların Kimek ülkesindeki otlaklıkları oldukça sık kullandığını belirtti.

    Kimek boylarının bazı klanları Hazar Denizi kıyıları boyunca oldukça sık hayvan yetiştiriciliği yapmaktaydı :"Şehnâme" bile bu Denizi "Kimek Denizi" olarak adlandırıyor.

    10. yüzyılda Kimek-Kıpçakların esas batı komşuları, o zamanlar en batıdaki Kıpçak klanlarının çok yakın temaslarda bulunduğu Başkurtlardı.

    Asya'nın kalbine hükmettiler, İpek Yolu'nun önemli bir merkezi bölümünü kontrol ettiler ve Çin'den İran'a ve Avrupa'ya kadar İskitler ve Moğollar gibi dünyayı etkilediler.

    Kimek - kıpçak yönetimi tüm zamanların en büyük göçebe imparatorluklarından biri olarak görülebilir..

    10. yüzyılda Kıpçaklar Kağanlık içinde bağımsız hale geldiler (eğer ilk etapta bağımlı iseler) ve batıya doğru göç etmeye başladılar. Kimek Kağanlığı'nın iktidarının zirvesi, 12. yüzyılın sonlarına doğru Ilburi hükümdarlarının yönetimi altına girdi. 1183'te Kimekler Volga Bulgarları'na saldırdı ve 1152 ve 1197'de Harezm'i iki kez yağmaladılar.

    Kağanlığın Yıkılışı

    Kimek Kağanlığı, Tobol ve İrtiş nehirlerinden Hazar Denizi ve Seyhun'a kadar geniş bir bölgeyi hakimiyeti altına aldı.

    Kimek Kağanlığı'nın kuzey sınırı Sibirya taygası, doğu sınırı Altay Dağları, güney sınırı ise cansız bozkır Bet Pak'tı. Doğal olarak onları düşmanlarından koruyan bu sınırlar sayesinde Kimekler çatışmasız hüküm sürdüler.

    Komşuları Karluklar, Oğuzlar ve Kırgızlardı.

    Kimekler, Kıpçaklar, Oğuzlar, Peçenekler, Ugorlar ve çok etnikli Kimek Kağanlığı'nın diğer halkları ve etnik grupları barış ve refah içinde yaşadılar.

    Kimekler, Kıpçaklar, Peçenekler ve Oğuzlar batıya, Ural, Volga, Don ve Dinyepr'in ötesine göç ederek Doğu Avrupa'nın etnik haritasını değiştirdiler. Güney Karluklar, Karahanlı devletine katıldı.

    Batı Sibirya'nın eski Volga Finleri ile birlikte İrtiş topraklarında önemli bir Kıpçak ve Kimek nüfusu kaldı.

    Daha sonra Sibirya Tatarlarını ve diğer Türk halklarını oluşturdular. Batıda Kıpçaklar, daha önce Oğuzların baskısı altındaki Peçeneklerin ve daha sonra da Oğuzların Kimek ve Kıpçakların baskısı altında izledikleri yolu izlediler.

    Volga, Don, Dinyester ve Dinyeper'i geçerek Tuna'ya ulaştılar.

    Kıpçaklar, Peçenekler ve Oğuzların geride kalan nüfusu birleşti.

    1054 yılı Rus vakayinameleri, Orta İrtiş ve Ob Kimekleri'in bir kolu olan Kıpçaklar tarafından itilen Oğuzların Kiev yakınlarında görüldüğünü kaydeder.

    Hitay göçebeleri, İrtiş'in batısındaki Kimek ve Kıpçak topraklarını işgal etti. Kağanlık bundan sonra geriledi ve Kimekler muhtemelen zaman zaman Kırgız ve Kara-Hitay baskısına maruz kaldı.

    11. – 12. yüzyıllarda Moğolca konuşan Nayman kabilesi, batıya doğru hareketinde Kimek-Kıpçakları Moğol Altayı ve Yukarı İrtiş'ten çıkardı.

    13. yüzyılda Kimek Kağanlığı'nın geriye kalan toprakları Moğollar tarafından fethedildi ve toprakları Cuci Ulus'a verildi.

    Moğolların kurduğu Kıpçak Hanlığı devletinde nüfusun önemli bir kısmı Kimek Kağanlığı topraklarındandı. Kimek lideri Baçman Han, Moğolların bölgeyi fethetmesinden sonra birkaç yıl boyunca direnişi sürdürdü.

    Kıpçakların Oğuz topraklarını ele geçirmesi, onları eski Kimek-Kıpçak bölgesindeki en güçlü duruma getirmişti. Bu olaylar sırasında Kimekler sadece siyasi hakimiyetlerini kaybetmedi aynı zamanda Kıpçaklara tabi olmuşlardır.

    Kimeklerin bir kısmı İrtiş’te kaldı, ikinci kısmı Orta Asya’da Türkistan bölgesine yerleşti. Üçüncü kısmı ise, Kıpçaklarla beraber batıya Güney Rus bozkırlarına doğru göç etti.

    Kıpçaklar Kimek devletinin mirasçısı olmuştur.

    Bilinen liderleri
    Alip Kara Uran
    Alip Derek
    İnalçuk
    Abarhan

    YAZI NETTEN ALINTIDIR

    Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler (trc. Ragıp Hulûsi), İstanbul 1927,

    Faruk Sümer, “Kimek”, İA, VI,

    Kumekov B. E. Gosudarstvo kimakov IKH-XIvv. po arabskim istoçnikam. Alma-Ata, 1972;

    Golden P.B. Introduction to the History the Turkic Peoples. Wiesbaden, 1992;
    Kimek-Kıpçak Konfederasyonu Kimek ve Kıpçakların oluşturduğu bir Orta Çağ Türk devletidir. 9. yüzyılın sonlarından 13. yüzyılın başlarındaki Moğol istilasına dek hüküm sürmüştür...Orta Asya boyları Uygur Kağanlığı'nın 840'ta dağılmasının ardından kendilerini bağımsız buldular. Türki Eymür, Bayındır ve Şivey Tatar boylarının bazı bölümleri büyük Kimek boylarına katıldı. Tatar boylarıda Kimek Konfederasyonu'nun üyeleriydi - bazıları zaten Kimek Hanlığı'nın ilk oluşumuna katılmıştı. Kıpçaklar kendi hanlıklarına sahip olmakla birlikte politik olarak Kimeklere bağlıydılar. Yönetici Kimek boyları çoğunlukla İrtiş kıyılarında yaşıyordu. Kuman-Kıpçak ülkesi Deşt-i Kıpçak olarak adlandırılmaya başlandı. El-Biruni, Oğuzların Kimek ülkesindeki otlaklıkları oldukça sık kullandığını belirtti. Kimek boylarının bazı klanları Hazar Denizi kıyıları boyunca oldukça sık hayvan yetiştiriciliği yapmaktaydı :"Şehnâme" bile bu Denizi "Kimek Denizi" olarak adlandırıyor. 10. yüzyılda Kimek-Kıpçakların esas batı komşuları, o zamanlar en batıdaki Kıpçak klanlarının çok yakın temaslarda bulunduğu Başkurtlardı. Asya'nın kalbine hükmettiler, İpek Yolu'nun önemli bir merkezi bölümünü kontrol ettiler ve Çin'den İran'a ve Avrupa'ya kadar İskitler ve Moğollar gibi dünyayı etkilediler. Kimek - kıpçak yönetimi tüm zamanların en büyük göçebe imparatorluklarından biri olarak görülebilir.. 10. yüzyılda Kıpçaklar Kağanlık içinde bağımsız hale geldiler (eğer ilk etapta bağımlı iseler) ve batıya doğru göç etmeye başladılar. Kimek Kağanlığı'nın iktidarının zirvesi, 12. yüzyılın sonlarına doğru Ilburi hükümdarlarının yönetimi altına girdi. 1183'te Kimekler Volga Bulgarları'na saldırdı ve 1152 ve 1197'de Harezm'i iki kez yağmaladılar. Kağanlığın Yıkılışı Kimek Kağanlığı, Tobol ve İrtiş nehirlerinden Hazar Denizi ve Seyhun'a kadar geniş bir bölgeyi hakimiyeti altına aldı. Kimek Kağanlığı'nın kuzey sınırı Sibirya taygası, doğu sınırı Altay Dağları, güney sınırı ise cansız bozkır Bet Pak'tı. Doğal olarak onları düşmanlarından koruyan bu sınırlar sayesinde Kimekler çatışmasız hüküm sürdüler. Komşuları Karluklar, Oğuzlar ve Kırgızlardı. Kimekler, Kıpçaklar, Oğuzlar, Peçenekler, Ugorlar ve çok etnikli Kimek Kağanlığı'nın diğer halkları ve etnik grupları barış ve refah içinde yaşadılar. Kimekler, Kıpçaklar, Peçenekler ve Oğuzlar batıya, Ural, Volga, Don ve Dinyepr'in ötesine göç ederek Doğu Avrupa'nın etnik haritasını değiştirdiler. Güney Karluklar, Karahanlı devletine katıldı. Batı Sibirya'nın eski Volga Finleri ile birlikte İrtiş topraklarında önemli bir Kıpçak ve Kimek nüfusu kaldı. Daha sonra Sibirya Tatarlarını ve diğer Türk halklarını oluşturdular. Batıda Kıpçaklar, daha önce Oğuzların baskısı altındaki Peçeneklerin ve daha sonra da Oğuzların Kimek ve Kıpçakların baskısı altında izledikleri yolu izlediler. Volga, Don, Dinyester ve Dinyeper'i geçerek Tuna'ya ulaştılar. Kıpçaklar, Peçenekler ve Oğuzların geride kalan nüfusu birleşti. 1054 yılı Rus vakayinameleri, Orta İrtiş ve Ob Kimekleri'in bir kolu olan Kıpçaklar tarafından itilen Oğuzların Kiev yakınlarında görüldüğünü kaydeder. Hitay göçebeleri, İrtiş'in batısındaki Kimek ve Kıpçak topraklarını işgal etti. Kağanlık bundan sonra geriledi ve Kimekler muhtemelen zaman zaman Kırgız ve Kara-Hitay baskısına maruz kaldı. 11. – 12. yüzyıllarda Moğolca konuşan Nayman kabilesi, batıya doğru hareketinde Kimek-Kıpçakları Moğol Altayı ve Yukarı İrtiş'ten çıkardı. 13. yüzyılda Kimek Kağanlığı'nın geriye kalan toprakları Moğollar tarafından fethedildi ve toprakları Cuci Ulus'a verildi. Moğolların kurduğu Kıpçak Hanlığı devletinde nüfusun önemli bir kısmı Kimek Kağanlığı topraklarındandı. Kimek lideri Baçman Han, Moğolların bölgeyi fethetmesinden sonra birkaç yıl boyunca direnişi sürdürdü. Kıpçakların Oğuz topraklarını ele geçirmesi, onları eski Kimek-Kıpçak bölgesindeki en güçlü duruma getirmişti. Bu olaylar sırasında Kimekler sadece siyasi hakimiyetlerini kaybetmedi aynı zamanda Kıpçaklara tabi olmuşlardır. Kimeklerin bir kısmı İrtiş’te kaldı, ikinci kısmı Orta Asya’da Türkistan bölgesine yerleşti. Üçüncü kısmı ise, Kıpçaklarla beraber batıya Güney Rus bozkırlarına doğru göç etti. Kıpçaklar Kimek devletinin mirasçısı olmuştur. Bilinen liderleri Alip Kara Uran Alip Derek İnalçuk Abarhan YAZI NETTEN ALINTIDIR Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler (trc. Ragıp Hulûsi), İstanbul 1927, Faruk Sümer, “Kimek”, İA, VI, Kumekov B. E. Gosudarstvo kimakov IKH-XIvv. po arabskim istoçnikam. Alma-Ata, 1972; Golden P.B. Introduction to the History the Turkic Peoples. Wiesbaden, 1992;
    0 التعليقات 0 نشر
  • Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Kur’an-ı Kerim’i Güzel Okuma Yarışması Finali’ne katıldı

    Buradaki konuşmasına katılımcıları Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde misafir etmekten büyük bir memnuniyet duyduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Hepiniz hoş geldiniz. Bizleri onurlandırdınız. Teşrifleriniz için her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.” dedi.

    Bu buluşmaya vesile olan Diyanet İşleri Başkanlığına ve TRT’nin yöneticilerine teşekkürlerini ileten Cumhurbaşkanı Erdoğan, katılımcıların, uğurlamaya hazırlandıkları “on bir ayın sultanı” Ramazan-ı Şerifi’ni tebrik etti.

    Cumhurbaşkanı Erdoğan, ramazanın kişinin kulluğunu, faniliğini, Hazreti Allah karşısındaki acizliğini tekrar hatırlaması, varoluş gayesinin tekrar idrakine varması olduğunu belirterek, şöyle konuştu:

    "Bu yönüyle ramazan, her sene asrı saadete bir hicrettir. Dünyanın her yanındaki Müslümanlar, Kur'an, oruç ve yardımlaşma ayı ramazanı idrak etmeye çalışıyor. Milletimiz de bu mübarek günleri oruçla, iftarla, sahurla, teheccüd, itikaf ve mukabeleyle ihya ediyor. Tarihin kerahet vaktinde yaşayan günümüz Müslümanları için ramazan, bizlere lütfedilen bir arınma ve toparlanma vesilesidir. Rabbim tuttuğumuz oruçları günahlarımıza kefaret kılarak, bizleri arınmış bir şekilde bayrama kavuştursun diyorum.”

    “İnsana, sözlerin en güzelinin hakkını vererek okumak yakışır”

    Cumhurbaşkanı Erdoğan, Necip Fazıl Kısakürek’in “Her güzel daha güzele yaver. Allah güzeldir, güzeli sever.” sözünü aktararak, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Tıpkı Üstad’ın çok veciz bir şekilde dile getirdiği üzere en güzel biçimde yaratılan insana da sözlerin en güzelinin hakkını vererek okumak yakışır. Zümer Suresi’nde Rabbimiz şöyle buyurmuştur: ‘Allah, sözün en güzelini birbiriyle uyumlu ve tekrar tekrar okunan bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların bu kitabın etkisinden tüyleri ürperir. Hem bedenleri hem de gönülleri Allah’ın zikrine ısınıp yumuşar.’ Kur’an, sözlerin en güzelini cem eden mukaddes bir kitap olarak Müslümanlar tarafından asırlardır okunarak, ezberlenerek, huşuyla dinlenerek, dillerde, kulaklarda, kalplerde, hanelerde muhafaza edildi, gök kubbemizde yankılandı. İnşallah kıyamete kadar da Kur’an, gönüllerin, kulakların ve ruhların şifası olmaya devam edecektir.”

    Yardımlaşmayı, merhameti ve şefkati oradan öğrendiklerini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları dile getirdi:

    “Anne babaya layıkıyla hürmet etmeyi oradan öğrendik. Yetime, öksüze, ihtiyaç sahiplerine kucak açmayı oradan öğrendik. Cahiliye karanlığından kurtuluşun yolunu yine oradan öğrendik. Milletçe acze düştüğümüzde bu ilahı mesajın şifa veren nefesiyle yeniden ayağa kalktık. Zulme rıza göstermemeyi, yeise kapılmamayı, başı dik, hür, onurlu, ve güçlü bir millet olmayı biz işte böyle başardık. Alın teriyle helalinden kazanmayı, komşuyu, akrabayı gözetmeyi, hastalara ve yoksullara yardım etmeyi bize hep Kur’an ve sünnet öğretti. Sadece iyi bir kul değil aynı zamanda iyi bir Müslüman, çok iyi bir insan olmayı Kur’an-ı Kerim'den ve yürüyen Kur'an olan Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.s) örnek hayatından öğrendik.”

    Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Müslümanlar olarak bugün Kur’an’ın rehberliğine her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz günlerden geçiyoruz. Dünyanın dört bir yanında İslam beldelerinin çoğunda kan, gözyaşı ve istikrarsızlık hakim. Etnik, mezhep ve kabile temelli gerilimlerin en çok yaşandığı yerlerin başında İslam ülkeleri geliyor. ‘Komşusu açken tok yatan bizden değildir.’ diyen bir Peygamberin ümmeti olmamıza rağmen gelir adaletsizliğinin yaygın olduğu ülkeler maalesef bizim inanç coğrafyamızda bulunuyor. Zekat gibi bir müesseseye sahipken, bir tarafta insanlar refah ve bolluk içinde yaşarken, hemen öte tarafta milyonların açlık ve kıtlığın pençesinde kıvranmasının hiçbir makul izahı olamaz.” ifadelerini kullandı.

    “Bu sömürü çarkının nasıl kurulduğunu ve nasıl işletildiğini rahatça görebiliyoruz”

    Medeniyete ve inandıkları değerlere zıt olan bu tablonun sorumlusunun sadece Müslümanlar olmadığını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Küresel emperyalist güçlerin İslam dünyası üzerinde oynadığı oyunların yaşadığımız bu sıkıntılarda önemli payı vardır. İslam ülkelerinin sahip olduğu altının, petrolün, madenin ve diğer yer altı-yer üstü kaynaklarının rantını o zenginliklerin asıl sahipleri değil eski sömürgeci güçler yemektedir. Afrika’dan Asya’ya pek çok bölgeye baktığımızda bu sömürü çarkının nasıl kurulduğunu ve nasıl işletildiğini rahatça görebiliyoruz." dedi.

    Cumhurbaşkanı Erdoğan, savaş ve çatışmanın bu araçların en başında yer aldığını belirterek, “Bugün Suriye’yi, Yemen’i, Libya’yı, Sudan’ı, Filistin’i ve daha nice İslam toprağını kana bulayan çatışmaların, gerilimlerin, zulümlerin gerisinde bu sömürü düzenini devam ettirme planları vardır. Kimi zaman demokrasi getirme, kimi zaman terörü ve gerilimi bitirme, kimi zaman ülkeyi kalkındırma, kimi zaman barışı ve istikrarı sağlama, velhasıl her defasında farklı bir maskenin arkasına gizlenerek oynanan oyunun gayesi zenginliklerin talan edilmesidir. Ne yazık ki bunda çoğu zaman başarılı da oldular.” diye konuştu.

    Sudan’da milyonlarca insanın yerini, yurdunu, evini terk etmek zorunda kaldığını anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Filistin’deki işgal, zulüm ve katliam politikaları ise 3 çeyrek asırdır artarak devam ediyor. Gazzeli kardeşlerimizin tam 180 gündür maruz bırakıldıkları zulmü ve soykırımı anlatmaya artık kelimeler dahi kifayetsiz kalıyor. Atalarımız, ‘Yitik, kaybedildiği yerde aranır.’ demişlerdir. Yüzleştiğimiz sorunlar için sadece başkalarını suçlamak, kabahati sürekli başkasında aramak şüphesiz kolaya kaçmak olacaktır. İslam ve insanlık düşmanlarının tüm bu krizlerdeki paylarını sorgularken kendi hatalarımızı, kendi kusurlarımızı da açık yüreklilikle kabul edeceğiz.” diye konuştu.

    “Nefsimizi ve kendimizi düzeltmeden çevremizin yani dış dünyanın düzelmeyeceğinin hepimiz çok iyi farkındayız.” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları ifade etti:

    “Karanlığı eleştirmek kolaydır. Önemli olan bu zifiri karanlığı delecek bir ışık hüzmesi olabilmektir. Bunu da ancak aslımıza, köklerimize, kalbimize, bize asırlardır kılavuzluk eden değerlere dönerek yapabiliriz. Bunun için öncelikle kardeşliğimize sahip çıkacağız. Birbirimizi sevecek, gözetecek, birbirimizin hakkına hürmet göstereceğiz. Paylaşmanın bereketine, dayanışmanın gücüne tüm kalbimizle inanacağız. Kardeşimize, akrabalarımıza, komşularımıza sırtımızı asla dönmeyeceğiz. Yetimin başını okşayacak, öksüzün elinden tutacak, ihtiyaç sahiplerinin kapısını çalacağız. Dini, mezhebi veya etnik farklılıklarımızı Allah’ın kudretinin bir tecellisi, Rabbimizin bir ayeti olarak görüp birbirimize saygıyla yaklaşacağız.”

    Diyanet İşleri Başkanı Erbaş: “Kur’an, Peygamber Efendimize (s.a.s.) verilen en büyük mucizedir”

    Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş ise konuşmasında, “Kitabı sana insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarasın diye indirdik.” ayet-i kerimesini hatırlatarak, “İnsanları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için gönderilen bu kitap, yeryüzünde insanlığa gönderilmiş olan Peygamber Efendimize (s.a.s.) verilen en büyük mucizedir. Nüzuluyla mucize, hıfzıyla, muhafazasıyla, tilavetiyle, hüsnü tilavetiyle, belagatıyla, fesahatıyla pek çok yönüyle mucize bir kitap.” dedi.

    Kur’an’ı öğrenip okuyanların yapmış olduğu yarışmanın en hayırlı yarışma olduğunu ifade eden Başkan Erbaş, “Bütün yarışmacı kardeşlerimi tebrik ediyorum. Dereceye girenler girmeyenler, hepsi en hayırlı yarışmanın birer üyesi olmuşlardır.” diye konuştu.

    Başkan Erbaş, TRT’nin yıllardan beri yapılan Kur’an-ı Güzel Okuma Yarışması’nın çok değerli olduğunu belirterek, “Bu vesileyle bütün TRT ailesini tebrik ediyorum. Allah razı olsun. Çok güzel bir gelenek başlattılar ve çok güzel neticelere bereketlerle sonuçlanan güzellikler yaşıyoruz. Jüri üyesi hocalarımıza teşekkür ediyorum. Onların her biri Kur’an-ı Kerim’le ilgili değerlendirmelerini yaparken esasında bir eğitim veriyorlar.” ifadelerini kullandı.

    Yarışma sonunda Muhammed Eset Can birinci, Süleyman Talha Cuhadar ikinci, Duhan Berkan Karadeniz üçüncü oldu.

    Dereceye giren yarışmacılar, hediyelerini Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elinden aldı.

    Programda, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Yükseköğretim Kurulu Başkanı Erol Özvar, TRT Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Albayrak ve TRT Genel Müdürü Zahid Sobacı da yer aldı.
    Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Kur’an-ı Kerim’i Güzel Okuma Yarışması Finali’ne katıldı Buradaki konuşmasına katılımcıları Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde misafir etmekten büyük bir memnuniyet duyduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Hepiniz hoş geldiniz. Bizleri onurlandırdınız. Teşrifleriniz için her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.” dedi. Bu buluşmaya vesile olan Diyanet İşleri Başkanlığına ve TRT’nin yöneticilerine teşekkürlerini ileten Cumhurbaşkanı Erdoğan, katılımcıların, uğurlamaya hazırlandıkları “on bir ayın sultanı” Ramazan-ı Şerifi’ni tebrik etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ramazanın kişinin kulluğunu, faniliğini, Hazreti Allah karşısındaki acizliğini tekrar hatırlaması, varoluş gayesinin tekrar idrakine varması olduğunu belirterek, şöyle konuştu: "Bu yönüyle ramazan, her sene asrı saadete bir hicrettir. Dünyanın her yanındaki Müslümanlar, Kur'an, oruç ve yardımlaşma ayı ramazanı idrak etmeye çalışıyor. Milletimiz de bu mübarek günleri oruçla, iftarla, sahurla, teheccüd, itikaf ve mukabeleyle ihya ediyor. Tarihin kerahet vaktinde yaşayan günümüz Müslümanları için ramazan, bizlere lütfedilen bir arınma ve toparlanma vesilesidir. Rabbim tuttuğumuz oruçları günahlarımıza kefaret kılarak, bizleri arınmış bir şekilde bayrama kavuştursun diyorum.” “İnsana, sözlerin en güzelinin hakkını vererek okumak yakışır” Cumhurbaşkanı Erdoğan, Necip Fazıl Kısakürek’in “Her güzel daha güzele yaver. Allah güzeldir, güzeli sever.” sözünü aktararak, sözlerini şöyle sürdürdü: “Tıpkı Üstad’ın çok veciz bir şekilde dile getirdiği üzere en güzel biçimde yaratılan insana da sözlerin en güzelinin hakkını vererek okumak yakışır. Zümer Suresi’nde Rabbimiz şöyle buyurmuştur: ‘Allah, sözün en güzelini birbiriyle uyumlu ve tekrar tekrar okunan bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların bu kitabın etkisinden tüyleri ürperir. Hem bedenleri hem de gönülleri Allah’ın zikrine ısınıp yumuşar.’ Kur’an, sözlerin en güzelini cem eden mukaddes bir kitap olarak Müslümanlar tarafından asırlardır okunarak, ezberlenerek, huşuyla dinlenerek, dillerde, kulaklarda, kalplerde, hanelerde muhafaza edildi, gök kubbemizde yankılandı. İnşallah kıyamete kadar da Kur’an, gönüllerin, kulakların ve ruhların şifası olmaya devam edecektir.” Yardımlaşmayı, merhameti ve şefkati oradan öğrendiklerini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları dile getirdi: “Anne babaya layıkıyla hürmet etmeyi oradan öğrendik. Yetime, öksüze, ihtiyaç sahiplerine kucak açmayı oradan öğrendik. Cahiliye karanlığından kurtuluşun yolunu yine oradan öğrendik. Milletçe acze düştüğümüzde bu ilahı mesajın şifa veren nefesiyle yeniden ayağa kalktık. Zulme rıza göstermemeyi, yeise kapılmamayı, başı dik, hür, onurlu, ve güçlü bir millet olmayı biz işte böyle başardık. Alın teriyle helalinden kazanmayı, komşuyu, akrabayı gözetmeyi, hastalara ve yoksullara yardım etmeyi bize hep Kur’an ve sünnet öğretti. Sadece iyi bir kul değil aynı zamanda iyi bir Müslüman, çok iyi bir insan olmayı Kur’an-ı Kerim'den ve yürüyen Kur'an olan Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.s) örnek hayatından öğrendik.” Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Müslümanlar olarak bugün Kur’an’ın rehberliğine her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz günlerden geçiyoruz. Dünyanın dört bir yanında İslam beldelerinin çoğunda kan, gözyaşı ve istikrarsızlık hakim. Etnik, mezhep ve kabile temelli gerilimlerin en çok yaşandığı yerlerin başında İslam ülkeleri geliyor. ‘Komşusu açken tok yatan bizden değildir.’ diyen bir Peygamberin ümmeti olmamıza rağmen gelir adaletsizliğinin yaygın olduğu ülkeler maalesef bizim inanç coğrafyamızda bulunuyor. Zekat gibi bir müesseseye sahipken, bir tarafta insanlar refah ve bolluk içinde yaşarken, hemen öte tarafta milyonların açlık ve kıtlığın pençesinde kıvranmasının hiçbir makul izahı olamaz.” ifadelerini kullandı. “Bu sömürü çarkının nasıl kurulduğunu ve nasıl işletildiğini rahatça görebiliyoruz” Medeniyete ve inandıkları değerlere zıt olan bu tablonun sorumlusunun sadece Müslümanlar olmadığını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Küresel emperyalist güçlerin İslam dünyası üzerinde oynadığı oyunların yaşadığımız bu sıkıntılarda önemli payı vardır. İslam ülkelerinin sahip olduğu altının, petrolün, madenin ve diğer yer altı-yer üstü kaynaklarının rantını o zenginliklerin asıl sahipleri değil eski sömürgeci güçler yemektedir. Afrika’dan Asya’ya pek çok bölgeye baktığımızda bu sömürü çarkının nasıl kurulduğunu ve nasıl işletildiğini rahatça görebiliyoruz." dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, savaş ve çatışmanın bu araçların en başında yer aldığını belirterek, “Bugün Suriye’yi, Yemen’i, Libya’yı, Sudan’ı, Filistin’i ve daha nice İslam toprağını kana bulayan çatışmaların, gerilimlerin, zulümlerin gerisinde bu sömürü düzenini devam ettirme planları vardır. Kimi zaman demokrasi getirme, kimi zaman terörü ve gerilimi bitirme, kimi zaman ülkeyi kalkındırma, kimi zaman barışı ve istikrarı sağlama, velhasıl her defasında farklı bir maskenin arkasına gizlenerek oynanan oyunun gayesi zenginliklerin talan edilmesidir. Ne yazık ki bunda çoğu zaman başarılı da oldular.” diye konuştu. Sudan’da milyonlarca insanın yerini, yurdunu, evini terk etmek zorunda kaldığını anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Filistin’deki işgal, zulüm ve katliam politikaları ise 3 çeyrek asırdır artarak devam ediyor. Gazzeli kardeşlerimizin tam 180 gündür maruz bırakıldıkları zulmü ve soykırımı anlatmaya artık kelimeler dahi kifayetsiz kalıyor. Atalarımız, ‘Yitik, kaybedildiği yerde aranır.’ demişlerdir. Yüzleştiğimiz sorunlar için sadece başkalarını suçlamak, kabahati sürekli başkasında aramak şüphesiz kolaya kaçmak olacaktır. İslam ve insanlık düşmanlarının tüm bu krizlerdeki paylarını sorgularken kendi hatalarımızı, kendi kusurlarımızı da açık yüreklilikle kabul edeceğiz.” diye konuştu. “Nefsimizi ve kendimizi düzeltmeden çevremizin yani dış dünyanın düzelmeyeceğinin hepimiz çok iyi farkındayız.” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları ifade etti: “Karanlığı eleştirmek kolaydır. Önemli olan bu zifiri karanlığı delecek bir ışık hüzmesi olabilmektir. Bunu da ancak aslımıza, köklerimize, kalbimize, bize asırlardır kılavuzluk eden değerlere dönerek yapabiliriz. Bunun için öncelikle kardeşliğimize sahip çıkacağız. Birbirimizi sevecek, gözetecek, birbirimizin hakkına hürmet göstereceğiz. Paylaşmanın bereketine, dayanışmanın gücüne tüm kalbimizle inanacağız. Kardeşimize, akrabalarımıza, komşularımıza sırtımızı asla dönmeyeceğiz. Yetimin başını okşayacak, öksüzün elinden tutacak, ihtiyaç sahiplerinin kapısını çalacağız. Dini, mezhebi veya etnik farklılıklarımızı Allah’ın kudretinin bir tecellisi, Rabbimizin bir ayeti olarak görüp birbirimize saygıyla yaklaşacağız.” Diyanet İşleri Başkanı Erbaş: “Kur’an, Peygamber Efendimize (s.a.s.) verilen en büyük mucizedir” Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş ise konuşmasında, “Kitabı sana insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarasın diye indirdik.” ayet-i kerimesini hatırlatarak, “İnsanları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için gönderilen bu kitap, yeryüzünde insanlığa gönderilmiş olan Peygamber Efendimize (s.a.s.) verilen en büyük mucizedir. Nüzuluyla mucize, hıfzıyla, muhafazasıyla, tilavetiyle, hüsnü tilavetiyle, belagatıyla, fesahatıyla pek çok yönüyle mucize bir kitap.” dedi. Kur’an’ı öğrenip okuyanların yapmış olduğu yarışmanın en hayırlı yarışma olduğunu ifade eden Başkan Erbaş, “Bütün yarışmacı kardeşlerimi tebrik ediyorum. Dereceye girenler girmeyenler, hepsi en hayırlı yarışmanın birer üyesi olmuşlardır.” diye konuştu. Başkan Erbaş, TRT’nin yıllardan beri yapılan Kur’an-ı Güzel Okuma Yarışması’nın çok değerli olduğunu belirterek, “Bu vesileyle bütün TRT ailesini tebrik ediyorum. Allah razı olsun. Çok güzel bir gelenek başlattılar ve çok güzel neticelere bereketlerle sonuçlanan güzellikler yaşıyoruz. Jüri üyesi hocalarımıza teşekkür ediyorum. Onların her biri Kur’an-ı Kerim’le ilgili değerlendirmelerini yaparken esasında bir eğitim veriyorlar.” ifadelerini kullandı. Yarışma sonunda Muhammed Eset Can birinci, Süleyman Talha Cuhadar ikinci, Duhan Berkan Karadeniz üçüncü oldu. Dereceye giren yarışmacılar, hediyelerini Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elinden aldı. Programda, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Yükseköğretim Kurulu Başkanı Erol Özvar, TRT Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Albayrak ve TRT Genel Müdürü Zahid Sobacı da yer aldı.
    0 التعليقات 0 نشر
  • Ramadan is a sad time in Gaza, Palestine..

    #GazaHolocaust #gaza #freepalestine #gazze #GazzeDirenişi #Refah #GazaMassacre #Palestine #ramadanmubarak #GazaStarving #RafahUnderAttack #Rafah #hunger #gazzedeaçlık #Ramazan #ramadan
    Ramadan is a sad time in Gaza, Palestine.. #GazaHolocaust #gaza #freepalestine #gazze #GazzeDirenişi #Refah #GazaMassacre #Palestine #ramadanmubarak #GazaStarving #RafahUnderAttack #Rafah #hunger #gazzedeaçlık #Ramazan #ramadan
    0 التعليقات 0 نشر
  • Muftiats of the Turkic States for the first time jointly decided on the day of the beginning of Ramadan

    “Fatwa Coordination Group” established under the Council of Heads of Muslim Religious Boards of the Organization of Turkic States (OTS) has jointly agreed that first day of Ramadan in 2024 AD / 1445 AH falls on Monday, March 11, 2024.

    Taking this opportunity, we extend our congratulations to everyone reaching this holy month. May the spirit of Ramadan bring peace, prosperity and abundance to the whole Turkic-Islamic World and humanity.

    Türk Dövlətlərinin Müftilikləri ilk dəfə Ramazan ayının ilk gününü birgə müəyyən ediblər

    Türk Dövlətləri Təşkilatının (TDT) Müsəlman Dini Sədrlər Şurası nəzdində yaradılan “Fətva Koordinasiya Qrupu” ortaq qərara gəlib ki, Miladi 2024/Hicri 1445-ci ili Ramazan ayının ilk günü 11 mart 2024 bazar ertəsi gününə təsadüf edir.

    Bu münasibətlə sizlərin Ramazan ayını təbrik edir, bu müqəddəs günlərin Türk-İslam dünyasına və insanlığa sülh, firavanlıq və bərəkət gətirməsini arzu edirik.

    Түркі елдерінің мүфтияттары бас қосып, алғашқы рет бірлесе Рамазан айының басталатын күнін бекітті.

    Түркі мемлекеттері Ұйымының (ТМҰ) мұсылмандары Діни басқармасы төрағаларының Кеңесі жанынан құрылған «Пәтуа Үйлестіру тобы» биыл, 2024 жылдың 11 наурыз айының дүйсенбі күнін (һижра күнтізбесі бойынша 1445 жыл) Рамазан айының бірінші күні деп бекітті.

    Осыған орай, Сіздерді мүбәрак Рамазан айының келуімен құттықтаймыз! Рақым айында Түркі-Ислам әлемі мен күллі мұсылман қауымына береке-бірлік, ынтымақ пен ырыс дарысын!

    Түрк мамлекеттеринин муфтияттары биринчи жолу Рамазан айынын башталышын биргелешип аныкташты.

    Түрк Мамлекеттери Уюму (ТМУ) Мусулмандардын Диний Кеңешинин төрагаларынын Кеңешинин алкагында түзүлгөн «Фетва координациялык тобу» 1445-хижрий/2024-миладий жылында Рамазан айынын биринчи күнүн 11-март дүйшөмбүгө туура келгени боюнча орток чечимге келди.

    Ушуга байланыштуу сиздерди Рамазан айы менен куттуктайбыз жана бул ыйык күндөрдүн Түрк-Ислам дүйнөсүнө жана адамзатка тынчтык, бакубатчылык жана молчулук алып келүүсүнө тилектешпиз!

    Türk Devletlerinin Müftülükleri ilk kez Ramazan ayının başlangıç gününü ortaklaşa belirledi

    Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) Müslüman Dini Kurul Başkanları Konseyi bünyesinde oluşturulan "Fetva Koordinasyon Grubu", Hicri 1445 / Miladi 2024 yılı Ramazan ayının ilk gününün 11 Mart 2024 Pazartesi gününe denk geldiği konusunda ortak bir karara varmıştır.

    Bu vesileyle, Ramazan ayınızı tebrik ediyor, bu mübarek günlerin Türk-İslam alemine ve insanlığa barış, refah ve bereket getirmesini temenni ediyoruz.

    Turkiy davlatlar muftiyliklari ilk marotaba Ramazon oyining boshlanish kunini o'zaro belgilab olishdi.

    Turk davlatlar tashkiloti (TDT) Musulmonlar diniy boshqarmasi raislari Kengashi qoshida tashkil etilgan “Fatvo muvofiqlashtirish guruhi” Hijriy 1445/Milodiy 2024 yil Ramazon oyining birinchi kuni 2024-yil 11-mart dushanba kuniga toʻgʻri kelishi haqida umumiy qarorga kelishdi.

    Shu munosabat bilan sizlarni Ramazon oyi bilan tabriklab, ushbu muborak kunlar turk-islom olamiga, insoniyatga tinchlik, farovonlik va to'kinlik olib kelishini tilab qolamiz.
    Muftiats of the Turkic States for the first time jointly decided on the day of the beginning of Ramadan “Fatwa Coordination Group” established under the Council of Heads of Muslim Religious Boards of the Organization of Turkic States (OTS) has jointly agreed that first day of Ramadan in 2024 AD / 1445 AH falls on Monday, March 11, 2024. Taking this opportunity, we extend our congratulations to everyone reaching this holy month. May the spirit of Ramadan bring peace, prosperity and abundance to the whole Turkic-Islamic World and humanity. 🇦🇿Türk Dövlətlərinin Müftilikləri ilk dəfə Ramazan ayının ilk gününü birgə müəyyən ediblər Türk Dövlətləri Təşkilatının (TDT) Müsəlman Dini Sədrlər Şurası nəzdində yaradılan “Fətva Koordinasiya Qrupu” ortaq qərara gəlib ki, Miladi 2024/Hicri 1445-ci ili Ramazan ayının ilk günü 11 mart 2024 bazar ertəsi gününə təsadüf edir. Bu münasibətlə sizlərin Ramazan ayını təbrik edir, bu müqəddəs günlərin Türk-İslam dünyasına və insanlığa sülh, firavanlıq və bərəkət gətirməsini arzu edirik. 🇰🇿 Түркі елдерінің мүфтияттары бас қосып, алғашқы рет бірлесе Рамазан айының басталатын күнін бекітті. Түркі мемлекеттері Ұйымының (ТМҰ) мұсылмандары Діни басқармасы төрағаларының Кеңесі жанынан құрылған «Пәтуа Үйлестіру тобы» биыл, 2024 жылдың 11 наурыз айының дүйсенбі күнін (һижра күнтізбесі бойынша 1445 жыл) Рамазан айының бірінші күні деп бекітті. Осыған орай, Сіздерді мүбәрак Рамазан айының келуімен құттықтаймыз! Рақым айында Түркі-Ислам әлемі мен күллі мұсылман қауымына береке-бірлік, ынтымақ пен ырыс дарысын! 🇰🇬 Түрк мамлекеттеринин муфтияттары биринчи жолу Рамазан айынын башталышын биргелешип аныкташты. Түрк Мамлекеттери Уюму (ТМУ) Мусулмандардын Диний Кеңешинин төрагаларынын Кеңешинин алкагында түзүлгөн «Фетва координациялык тобу» 1445-хижрий/2024-миладий жылында Рамазан айынын биринчи күнүн 11-март дүйшөмбүгө туура келгени боюнча орток чечимге келди. Ушуга байланыштуу сиздерди Рамазан айы менен куттуктайбыз жана бул ыйык күндөрдүн Түрк-Ислам дүйнөсүнө жана адамзатка тынчтык, бакубатчылык жана молчулук алып келүүсүнө тилектешпиз! 🇹🇷 Türk Devletlerinin Müftülükleri ilk kez Ramazan ayının başlangıç gününü ortaklaşa belirledi Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) Müslüman Dini Kurul Başkanları Konseyi bünyesinde oluşturulan "Fetva Koordinasyon Grubu", Hicri 1445 / Miladi 2024 yılı Ramazan ayının ilk gününün 11 Mart 2024 Pazartesi gününe denk geldiği konusunda ortak bir karara varmıştır. Bu vesileyle, Ramazan ayınızı tebrik ediyor, bu mübarek günlerin Türk-İslam alemine ve insanlığa barış, refah ve bereket getirmesini temenni ediyoruz. 🇺🇿 Turkiy davlatlar muftiyliklari ilk marotaba Ramazon oyining boshlanish kunini o'zaro belgilab olishdi. Turk davlatlar tashkiloti (TDT) Musulmonlar diniy boshqarmasi raislari Kengashi qoshida tashkil etilgan “Fatvo muvofiqlashtirish guruhi” Hijriy 1445/Milodiy 2024 yil Ramazon oyining birinchi kuni 2024-yil 11-mart dushanba kuniga toʻgʻri kelishi haqida umumiy qarorga kelishdi. Shu munosabat bilan sizlarni Ramazon oyi bilan tabriklab, ushbu muborak kunlar turk-islom olamiga, insoniyatga tinchlik, farovonlik va to'kinlik olib kelishini tilab qolamiz.
    0 التعليقات 0 نشر
  • Cuma Hutbesi: "Dünyayı Barış ve İtidale Çağırıyoruz"

    Muhterem Müslümanlar!

    Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Hepiniz topluca barış dini İslam’a girin. Şeytanın peşinden gitmeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.”[1]

    Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) namazlarının ardından Cenâb-ı Hakk’a şöyle niyazda bulunmuştur: “Allah’ım! Sen, Selâm’sın; selam, barış ve esenlik Sendendir. Yücelik ve ikram sahibi olan Allah’ım! Sen ne mübareksin.”[2]

    Aziz Müminler!

    Yüce dinimiz İslam barış ve esenlik dinidir. Allah’ın güzel isimlerinden birisi de “es-Selâm”dır. Rabbimiz, barış ve esenliğin kaynağıdır. Kullarına İslam ile barışın yolunu gösteren O’dur. Cenâb-ı Hak, Hz. Âdem’den itibaren gönderdiği tüm rahmet elçileri aracılığıyla insanlığı barışa davet etmiştir. Zira barışın olmadığı yerde savaş vardır. Savaşın olduğu yerde ise kan, gözyaşı ve sönen ocaklar vardır. Yetim ve öksüz kalan çocuklar, dağılan aileler, yıkılan medeniyetler, kaybolan umutlar vardır.

    Kıymetli Müslümanlar!

    İslam’ı kabul edenlere, barışın teminatı anlamında Müslüman denilmiştir. Müslüman, Rabbimizin “Selâm” isminin dünyadaki temsilcisidir. Müslüman, barıştan yana tavır alan, etrafına güven veren, huzur ve kardeşlik ortamına katkı sunan insandır. Bununla birlikte Müslüman, zulme rıza gösteremez. Zalime asla destek olamaz. Çekilen sıkıntılara, yaşanan acılara duyarsız kalamaz. Tek bir kuruşuyla dahi masumlara sıkılan kurşunların, mazlumlara atılan bombaların destekçisi olanlara katkı sunamaz. İstiklâl Şairimiz, Müslüman’ın bu tavrını şöyle ifade etmektedir:

    Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,

    Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim.

    Adam aldırma da geç git, diyemem, aldırırım:

    Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!

    Değerli Müminler!

    Dünyamızı yangın yerine çevirmek isteyen siyonist zalimler tarafından, önce Gazze’de şimdi de göçe zorladığı Refah’ta Filistinli masumların, bebeklerin ve kadınların üzerine bombalar yağdırılmaktadır. Anlamı “ferahlık ve esenlik” olan Refah kentinde insan hakları, zulmün ateşinde yakılmaktadır. Annelerinin kokusuna doyamamış yavrular, yavrularının kokusuna doyamamış anneler şehit edilmektedir. Yalnızca bir şehir, bir toprak parçası değil, dünyanın gözü önünde Gazze ve Refah’ta insanlığın izzeti çiğnenmektedir. Can, mal ve namus dokunulmazlığı ayaklar altına alınmaktadır. Mazlumlara gönderilen insani yardımlara dahi engel olunmaktadır. Bununla birlikte zulüm, sadece Gazze ve Refah’ta değil maalesef Doğu Türkistan başta olmak üzere dünyanın pek çok yerinde devam etmektedir.

    Aziz Müminler!

    “Dünyaya barış ve demokrasi getireceğiz” söylemiyle İslam beldelerine ölüm kusan caniler ve onların destekçileri, bu güçlerini ümmet-i Muhammed’in suskunluğundan almaktadır. Ne acıdır ki, ümmetin dağınıklığı zalimlerin pervasızlığını günden güne artırmaktadır. Dünyamız, her zamankinden daha fazla barış ve itidale muhtaçtır. Bunun yolu ise Müslümanların dayanışmalarından ve aralarındaki kardeşlik bağlarını güçlendirmelerinden geçmektedir.

    Öyleyse Değerli Müslümanlar!

    Bu zorlu ve sıkıntılı süreçte görev ve sorumluluklarımızı yerine getirmeye devam edelim. Rabbimizin,وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَم۪يعاً وَلَا تَفَرَّقُواۖ “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın; bölünüp parçalanmayın.”[3] emrine kulak verelim. Zulmün karşısında tek yürek ve tek ses olalım. Gözü dönmüş cinayet şebekelerine karşı muhabbet ve kardeşliğimizi diri tutalım. Maddi ve manevi desteğimizi kardeşlerimize sunmaya devam edelim. Unutmayalım ki, Allah nurunu tamamlayacak; barış, yeryüzüne yeniden hâkim olacaktır.

    Kıymetli Müslümanlar!

    Erzincan’da göçük altında kalan kardeşlerimizin bir an önce salimen kurtulmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum. Cenâb-ı Hak, vefat eden kardeşlerimize rahmet eylesin. Ailelerine ve milletimize sabırlar versin. Ülkemizi, milletimizi ve âlem-i İslam’ı her türlü kaza, bela ve musibetten muhafaza buyursun.

    [1] Bakara, 2/208.
    [2] Ebu Davud, Vitr, 25.
    [3] Âl-i İmrân, 3/103.
    Cuma Hutbesi: "Dünyayı Barış ve İtidale Çağırıyoruz" Muhterem Müslümanlar! Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Hepiniz topluca barış dini İslam’a girin. Şeytanın peşinden gitmeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.”[1] Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) namazlarının ardından Cenâb-ı Hakk’a şöyle niyazda bulunmuştur: “Allah’ım! Sen, Selâm’sın; selam, barış ve esenlik Sendendir. Yücelik ve ikram sahibi olan Allah’ım! Sen ne mübareksin.”[2] Aziz Müminler! Yüce dinimiz İslam barış ve esenlik dinidir. Allah’ın güzel isimlerinden birisi de “es-Selâm”dır. Rabbimiz, barış ve esenliğin kaynağıdır. Kullarına İslam ile barışın yolunu gösteren O’dur. Cenâb-ı Hak, Hz. Âdem’den itibaren gönderdiği tüm rahmet elçileri aracılığıyla insanlığı barışa davet etmiştir. Zira barışın olmadığı yerde savaş vardır. Savaşın olduğu yerde ise kan, gözyaşı ve sönen ocaklar vardır. Yetim ve öksüz kalan çocuklar, dağılan aileler, yıkılan medeniyetler, kaybolan umutlar vardır. Kıymetli Müslümanlar! İslam’ı kabul edenlere, barışın teminatı anlamında Müslüman denilmiştir. Müslüman, Rabbimizin “Selâm” isminin dünyadaki temsilcisidir. Müslüman, barıştan yana tavır alan, etrafına güven veren, huzur ve kardeşlik ortamına katkı sunan insandır. Bununla birlikte Müslüman, zulme rıza gösteremez. Zalime asla destek olamaz. Çekilen sıkıntılara, yaşanan acılara duyarsız kalamaz. Tek bir kuruşuyla dahi masumlara sıkılan kurşunların, mazlumlara atılan bombaların destekçisi olanlara katkı sunamaz. İstiklâl Şairimiz, Müslüman’ın bu tavrını şöyle ifade etmektedir: Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim, Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim. Adam aldırma da geç git, diyemem, aldırırım: Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım! Değerli Müminler! Dünyamızı yangın yerine çevirmek isteyen siyonist zalimler tarafından, önce Gazze’de şimdi de göçe zorladığı Refah’ta Filistinli masumların, bebeklerin ve kadınların üzerine bombalar yağdırılmaktadır. Anlamı “ferahlık ve esenlik” olan Refah kentinde insan hakları, zulmün ateşinde yakılmaktadır. Annelerinin kokusuna doyamamış yavrular, yavrularının kokusuna doyamamış anneler şehit edilmektedir. Yalnızca bir şehir, bir toprak parçası değil, dünyanın gözü önünde Gazze ve Refah’ta insanlığın izzeti çiğnenmektedir. Can, mal ve namus dokunulmazlığı ayaklar altına alınmaktadır. Mazlumlara gönderilen insani yardımlara dahi engel olunmaktadır. Bununla birlikte zulüm, sadece Gazze ve Refah’ta değil maalesef Doğu Türkistan başta olmak üzere dünyanın pek çok yerinde devam etmektedir. Aziz Müminler! “Dünyaya barış ve demokrasi getireceğiz” söylemiyle İslam beldelerine ölüm kusan caniler ve onların destekçileri, bu güçlerini ümmet-i Muhammed’in suskunluğundan almaktadır. Ne acıdır ki, ümmetin dağınıklığı zalimlerin pervasızlığını günden güne artırmaktadır. Dünyamız, her zamankinden daha fazla barış ve itidale muhtaçtır. Bunun yolu ise Müslümanların dayanışmalarından ve aralarındaki kardeşlik bağlarını güçlendirmelerinden geçmektedir. Öyleyse Değerli Müslümanlar! Bu zorlu ve sıkıntılı süreçte görev ve sorumluluklarımızı yerine getirmeye devam edelim. Rabbimizin,وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَم۪يعاً وَلَا تَفَرَّقُواۖ “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın; bölünüp parçalanmayın.”[3] emrine kulak verelim. Zulmün karşısında tek yürek ve tek ses olalım. Gözü dönmüş cinayet şebekelerine karşı muhabbet ve kardeşliğimizi diri tutalım. Maddi ve manevi desteğimizi kardeşlerimize sunmaya devam edelim. Unutmayalım ki, Allah nurunu tamamlayacak; barış, yeryüzüne yeniden hâkim olacaktır. Kıymetli Müslümanlar! Erzincan’da göçük altında kalan kardeşlerimizin bir an önce salimen kurtulmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum. Cenâb-ı Hak, vefat eden kardeşlerimize rahmet eylesin. Ailelerine ve milletimize sabırlar versin. Ülkemizi, milletimizi ve âlem-i İslam’ı her türlü kaza, bela ve musibetten muhafaza buyursun. [1] Bakara, 2/208. [2] Ebu Davud, Vitr, 25. [3] Âl-i İmrân, 3/103.
    0 التعليقات 0 نشر
الصفحات المعززة