• Bunu Biliyor muydunuz?

    Oğuzların bugün ki dağılımı

    ️Türkiye, Azerbaycan, İran, Irak ve Türkmenistan Türkleri’nin ataları olan Türk kavmi.

    ️Oğuz adına ilk defa Göktürk kitâbelerinde rastlanmaktadır. Kelimenin kökeni hakkında çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Bunlardan, ok kelimesiyle en eski Türkçe’de çokluk eki olan “z”den oluşan okuzdan (oklar) geldiği hakkındaki görüş en isabetli olanıdır. Göktürk kitâbelerine göre Oğuzlar (İslâm kaynaklarında Guz) dokuz boydan meydana gelmiş bir budundur. Bundan dolayı Tokuz (Dokuz) Oğuz diye de anılır.
    Bunu Biliyor muydunuz? Oğuzların bugün ki dağılımı ➖️Türkiye, Azerbaycan, İran, Irak ve Türkmenistan Türkleri’nin ataları olan Türk kavmi. ➖️Oğuz adına ilk defa Göktürk kitâbelerinde rastlanmaktadır. Kelimenin kökeni hakkında çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Bunlardan, ok kelimesiyle en eski Türkçe’de çokluk eki olan “z”den oluşan okuzdan (oklar) geldiği hakkındaki görüş en isabetli olanıdır. Göktürk kitâbelerine göre Oğuzlar (İslâm kaynaklarında Guz) dokuz boydan meydana gelmiş bir budundur. Bundan dolayı Tokuz (Dokuz) Oğuz diye de anılır.
    0 Comments 0 Shares
  • Uzun Hasan, 1423 yılında Diyarbakır'da doğmuştur. Oğuzların Bayındır boyundan, Akkoyunlu Hanedanının kurucusu Kara Yülük Osman'ın torunu olup, babası Celâleddîn Ali Beydir.

    1453 yılında Akkoyunlu Devletinin başına , Başkentleri Diyarbakır'da geçmiştir. Karakoyunlular ve Timur’un torununu yenerek Devletinin sınırlarını güneye doğru genişletmiştir. Böylelikle Devletin yeni Başkenti Tebriz olmuştur. Uzun Hasan bügünkü İran, Irak, Azerbaycan, Ermenistan ve Türkiye'nin bir bölümünü kapsayan bir coğrafyada 1453-1478 yılları arasında hüküm sürmüştür.

    1458’de Trabzon Rum İmparatoru IV. Yuhannes'un kızı Katerina Despina ile evlenmiştir. Katerina Despina, Akkoyunlulara gelin gelince, Uzun Hasan’ı, Osmanlılar aleyhine faaliyete soktu. Uzun Hasan 11 Ağustos 1473 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu ile yaptığı Otlukbeli Savaşı'nda yenildi.

    Uzun Hasan, tam 547 yıl önce, 6 Ocak 1478 tarihinde Tebriz’de vefat etti. Kendi yaptırdığı Nasriyye Medresesi avlusuna gömüldü.Uzun Hasan’dan sonra oğlu Halil Mirza, Akkoyunlu hükümdarı oldu. Uzun Hasan’ın ölümünden sonra ortaya çıkan taht kavgaları sonucunda Akkoyunlu Devleti ikiye bölündü.Uzun Hasan'ın kızkardeşi Halime’nin oğlu "İsmail" daha sonra "Safevi" devletinin hükümdarı Şah İsmail olacaktır.

    Uzun Hasan'ın Türkmenistan'ın Başkent'i Aşkabat'taki heykeli.

    (Alıntı)
    Uzun Hasan, 1423 yılında Diyarbakır'da doğmuştur. Oğuzların Bayındır boyundan, Akkoyunlu Hanedanının kurucusu Kara Yülük Osman'ın torunu olup, babası Celâleddîn Ali Beydir. 1453 yılında Akkoyunlu Devletinin başına , Başkentleri Diyarbakır'da geçmiştir. Karakoyunlular ve Timur’un torununu yenerek Devletinin sınırlarını güneye doğru genişletmiştir. Böylelikle Devletin yeni Başkenti Tebriz olmuştur. Uzun Hasan bügünkü İran, Irak, Azerbaycan, Ermenistan ve Türkiye'nin bir bölümünü kapsayan bir coğrafyada 1453-1478 yılları arasında hüküm sürmüştür. 1458’de Trabzon Rum İmparatoru IV. Yuhannes'un kızı Katerina Despina ile evlenmiştir. Katerina Despina, Akkoyunlulara gelin gelince, Uzun Hasan’ı, Osmanlılar aleyhine faaliyete soktu. Uzun Hasan 11 Ağustos 1473 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu ile yaptığı Otlukbeli Savaşı'nda yenildi. Uzun Hasan, tam 547 yıl önce, 6 Ocak 1478 tarihinde Tebriz’de vefat etti. Kendi yaptırdığı Nasriyye Medresesi avlusuna gömüldü.Uzun Hasan’dan sonra oğlu Halil Mirza, Akkoyunlu hükümdarı oldu. Uzun Hasan’ın ölümünden sonra ortaya çıkan taht kavgaları sonucunda Akkoyunlu Devleti ikiye bölündü.Uzun Hasan'ın kızkardeşi Halime’nin oğlu "İsmail" daha sonra "Safevi" devletinin hükümdarı Şah İsmail olacaktır. Uzun Hasan'ın Türkmenistan'ın Başkent'i Aşkabat'taki heykeli. (Alıntı)
    0 Comments 0 Shares
  • Bilecik ili girişindeki KAYI BOYU anıtı

    Kayı kelimesinin anlamı kuvvet, güç ve kudret anlamına gelmektedir. Diriliş Ertuğrul dizisi ile birlikte tarihte kayı boyu ile ilgili birçok bilgi merak edilmeye başladı. Kayı obası hakkında detaylı bilgileri merak eden vatandaşlar doğru yerdeler. Sosyal medyada çok sık paylaşılan kayı bayraklarının yanı sıra kayı yüzüğü, kayı sembolü de büyük ilgi görmeye başladı.

    Kayı kelimesinin anlamı kuvvet, güç ve kudret anlamına gelmektedir. Diriliş Ertuğrul dizisi ile birlikte tarihte kayı boyu ile ilgili birçok bilgi merak edilmeye başladı. Kayı obası hakkında detaylı bilgileri merak eden vatandaşlar doğru yerdeler. Sosyal medyada çok sık paylaşılan kayı bayraklarının yanı sıra kayı yüzüğü, kayı sembolü de büyük ilgi görmeye başladı.

    KAYI BOYU HAKKINDA

    Türkler, 1071 yılında girdiği toprakları yurt tutmak için Bizans, Haçlılar ve Moğollar ile kıyasıya bir kavga içine girdi. Hepsinin tek amacı bu toprakların asıl sahibi olmaktı. Oğuzları Kayı Boyundan olan Ertuğrul Gazi, tüm dünyanın kaderini değiştirdi. Hayallerinin peşinden giden Ertuğrul Gazi, sadece Anadolu değil 3 kıtada dünyaya hükmederek imparatorluk haline geldi. Ertuğrul Gazi, Sultan Aleaddin'in ölümüne kadar birçok yeri fethetti. İslamiyet'in yayılması için de büyük gayret gösterdi.

    Osmanlı Devleti'nin kurucusu Ertuğrul Gazinin babası Süleyman Şah idi. Süleyman Şah'ın 4 oğlundan üçüncüsü olan Ertuğrul Gazinin annesi ise Hayme Hatundur. Dündar, Sungurtekin ve Gündoğdu, Ertuğrul Gazi'nin kardeşleridir.

    Ertuğrul Gazi'nin ölümünün ardından en küçük oğlu Osman Gazi, babasının yerine geçmiştir

    #kayı #kayıboyu #diriliş #dirilişertuğrul #bilecik
    Bilecik ili girişindeki KAYI BOYU anıtı Kayı kelimesinin anlamı kuvvet, güç ve kudret anlamına gelmektedir. Diriliş Ertuğrul dizisi ile birlikte tarihte kayı boyu ile ilgili birçok bilgi merak edilmeye başladı. Kayı obası hakkında detaylı bilgileri merak eden vatandaşlar doğru yerdeler. Sosyal medyada çok sık paylaşılan kayı bayraklarının yanı sıra kayı yüzüğü, kayı sembolü de büyük ilgi görmeye başladı. Kayı kelimesinin anlamı kuvvet, güç ve kudret anlamına gelmektedir. Diriliş Ertuğrul dizisi ile birlikte tarihte kayı boyu ile ilgili birçok bilgi merak edilmeye başladı. Kayı obası hakkında detaylı bilgileri merak eden vatandaşlar doğru yerdeler. Sosyal medyada çok sık paylaşılan kayı bayraklarının yanı sıra kayı yüzüğü, kayı sembolü de büyük ilgi görmeye başladı. KAYI BOYU HAKKINDA Türkler, 1071 yılında girdiği toprakları yurt tutmak için Bizans, Haçlılar ve Moğollar ile kıyasıya bir kavga içine girdi. Hepsinin tek amacı bu toprakların asıl sahibi olmaktı. Oğuzları Kayı Boyundan olan Ertuğrul Gazi, tüm dünyanın kaderini değiştirdi. Hayallerinin peşinden giden Ertuğrul Gazi, sadece Anadolu değil 3 kıtada dünyaya hükmederek imparatorluk haline geldi. Ertuğrul Gazi, Sultan Aleaddin'in ölümüne kadar birçok yeri fethetti. İslamiyet'in yayılması için de büyük gayret gösterdi. Osmanlı Devleti'nin kurucusu Ertuğrul Gazinin babası Süleyman Şah idi. Süleyman Şah'ın 4 oğlundan üçüncüsü olan Ertuğrul Gazinin annesi ise Hayme Hatundur. Dündar, Sungurtekin ve Gündoğdu, Ertuğrul Gazi'nin kardeşleridir. Ertuğrul Gazi'nin ölümünün ardından en küçük oğlu Osman Gazi, babasının yerine geçmiştir #kayı #kayıboyu #diriliş #dirilişertuğrul #bilecik
    0 Comments 0 Shares

  • The tomb of Suleyman Shah,Bey of the Oguz-Kayı tribe (pre-Ottoman Empire) who died in 1227 / Syria , father of Ertugrul Ghazi and grandfather of Osman, the founder of the Ottoman Empire.
    #Süleymanshah #Ertuğrul #Osman #Seljuk #Ottoman #Founder #Türk #Türkish #Syria #IYI #Kayı #Tomb #Başbuğ #Turcology #Oguz #Türkic
    🐺🦅🤘 The tomb of Suleyman Shah,Bey of the Oguz-Kayı tribe (pre-Ottoman Empire) who died in 1227 / Syria , father of Ertugrul Ghazi and grandfather of Osman, the founder of the Ottoman Empire. 🇹🇷 #Süleymanshah #Ertuğrul #Osman #Seljuk #Ottoman #Founder #Türk #Türkish #Syria #IYI #Kayı #Tomb #Başbuğ #Turcology #Oguz #Türkic
    0 Comments 0 Shares
  • Gaziantep'te kuru dolmaların yapıldığı sebzelerin emek dolu yolculuğu başladı

    Oğuzeli ilçesinde tarlalardan toplanan patlıcan, biber, acur ve kabaklar, ilçenin sokaklarında kadınlar tarafından içi oyulduktan sonra ipe dizilerek asılmaya hazır hale getiriliyor

    Kentin yüksek kesimlerinde kurulan tahta tezgahlara dizilen sebzeler, yaklaşık 1 hafta güneşte kurumaya bırakılıyor. Sebzeler, doğal yöntemlerle kuruyarak eşsiz lezzetine kavuşurken, şehrin yüksek kesimlerinde rengarenk görüntü oluşturuyor
    Gaziantep'te kuru dolmaların yapıldığı sebzelerin emek dolu yolculuğu başladı Oğuzeli ilçesinde tarlalardan toplanan patlıcan, biber, acur ve kabaklar, ilçenin sokaklarında kadınlar tarafından içi oyulduktan sonra ipe dizilerek asılmaya hazır hale getiriliyor Kentin yüksek kesimlerinde kurulan tahta tezgahlara dizilen sebzeler, yaklaşık 1 hafta güneşte kurumaya bırakılıyor. Sebzeler, doğal yöntemlerle kuruyarak eşsiz lezzetine kavuşurken, şehrin yüksek kesimlerinde rengarenk görüntü oluşturuyor
    0 Comments 0 Shares
  • Kimek-Kıpçak Konfederasyonu Kimek ve Kıpçakların oluşturduğu bir Orta Çağ Türk devletidir. 9. yüzyılın sonlarından 13. yüzyılın başlarındaki Moğol istilasına dek hüküm sürmüştür...Orta Asya boyları Uygur Kağanlığı'nın 840'ta dağılmasının ardından kendilerini bağımsız buldular. Türki Eymür, Bayındır ve Şivey Tatar boylarının bazı bölümleri büyük Kimek boylarına katıldı.

    Tatar boylarıda Kimek Konfederasyonu'nun üyeleriydi - bazıları zaten Kimek Hanlığı'nın ilk oluşumuna katılmıştı. Kıpçaklar kendi hanlıklarına sahip olmakla birlikte politik olarak Kimeklere bağlıydılar. Yönetici Kimek boyları çoğunlukla İrtiş kıyılarında yaşıyordu.

    Kuman-Kıpçak ülkesi Deşt-i Kıpçak olarak adlandırılmaya başlandı. El-Biruni, Oğuzların Kimek ülkesindeki otlaklıkları oldukça sık kullandığını belirtti.

    Kimek boylarının bazı klanları Hazar Denizi kıyıları boyunca oldukça sık hayvan yetiştiriciliği yapmaktaydı :"Şehnâme" bile bu Denizi "Kimek Denizi" olarak adlandırıyor.

    10. yüzyılda Kimek-Kıpçakların esas batı komşuları, o zamanlar en batıdaki Kıpçak klanlarının çok yakın temaslarda bulunduğu Başkurtlardı.

    Asya'nın kalbine hükmettiler, İpek Yolu'nun önemli bir merkezi bölümünü kontrol ettiler ve Çin'den İran'a ve Avrupa'ya kadar İskitler ve Moğollar gibi dünyayı etkilediler.

    Kimek - kıpçak yönetimi tüm zamanların en büyük göçebe imparatorluklarından biri olarak görülebilir..

    10. yüzyılda Kıpçaklar Kağanlık içinde bağımsız hale geldiler (eğer ilk etapta bağımlı iseler) ve batıya doğru göç etmeye başladılar. Kimek Kağanlığı'nın iktidarının zirvesi, 12. yüzyılın sonlarına doğru Ilburi hükümdarlarının yönetimi altına girdi. 1183'te Kimekler Volga Bulgarları'na saldırdı ve 1152 ve 1197'de Harezm'i iki kez yağmaladılar.

    Kağanlığın Yıkılışı

    Kimek Kağanlığı, Tobol ve İrtiş nehirlerinden Hazar Denizi ve Seyhun'a kadar geniş bir bölgeyi hakimiyeti altına aldı.

    Kimek Kağanlığı'nın kuzey sınırı Sibirya taygası, doğu sınırı Altay Dağları, güney sınırı ise cansız bozkır Bet Pak'tı. Doğal olarak onları düşmanlarından koruyan bu sınırlar sayesinde Kimekler çatışmasız hüküm sürdüler.

    Komşuları Karluklar, Oğuzlar ve Kırgızlardı.

    Kimekler, Kıpçaklar, Oğuzlar, Peçenekler, Ugorlar ve çok etnikli Kimek Kağanlığı'nın diğer halkları ve etnik grupları barış ve refah içinde yaşadılar.

    Kimekler, Kıpçaklar, Peçenekler ve Oğuzlar batıya, Ural, Volga, Don ve Dinyepr'in ötesine göç ederek Doğu Avrupa'nın etnik haritasını değiştirdiler. Güney Karluklar, Karahanlı devletine katıldı.

    Batı Sibirya'nın eski Volga Finleri ile birlikte İrtiş topraklarında önemli bir Kıpçak ve Kimek nüfusu kaldı.

    Daha sonra Sibirya Tatarlarını ve diğer Türk halklarını oluşturdular. Batıda Kıpçaklar, daha önce Oğuzların baskısı altındaki Peçeneklerin ve daha sonra da Oğuzların Kimek ve Kıpçakların baskısı altında izledikleri yolu izlediler.

    Volga, Don, Dinyester ve Dinyeper'i geçerek Tuna'ya ulaştılar.

    Kıpçaklar, Peçenekler ve Oğuzların geride kalan nüfusu birleşti.

    1054 yılı Rus vakayinameleri, Orta İrtiş ve Ob Kimekleri'in bir kolu olan Kıpçaklar tarafından itilen Oğuzların Kiev yakınlarında görüldüğünü kaydeder.

    Hitay göçebeleri, İrtiş'in batısındaki Kimek ve Kıpçak topraklarını işgal etti. Kağanlık bundan sonra geriledi ve Kimekler muhtemelen zaman zaman Kırgız ve Kara-Hitay baskısına maruz kaldı.

    11. – 12. yüzyıllarda Moğolca konuşan Nayman kabilesi, batıya doğru hareketinde Kimek-Kıpçakları Moğol Altayı ve Yukarı İrtiş'ten çıkardı.

    13. yüzyılda Kimek Kağanlığı'nın geriye kalan toprakları Moğollar tarafından fethedildi ve toprakları Cuci Ulus'a verildi.

    Moğolların kurduğu Kıpçak Hanlığı devletinde nüfusun önemli bir kısmı Kimek Kağanlığı topraklarındandı. Kimek lideri Baçman Han, Moğolların bölgeyi fethetmesinden sonra birkaç yıl boyunca direnişi sürdürdü.

    Kıpçakların Oğuz topraklarını ele geçirmesi, onları eski Kimek-Kıpçak bölgesindeki en güçlü duruma getirmişti. Bu olaylar sırasında Kimekler sadece siyasi hakimiyetlerini kaybetmedi aynı zamanda Kıpçaklara tabi olmuşlardır.

    Kimeklerin bir kısmı İrtiş’te kaldı, ikinci kısmı Orta Asya’da Türkistan bölgesine yerleşti. Üçüncü kısmı ise, Kıpçaklarla beraber batıya Güney Rus bozkırlarına doğru göç etti.

    Kıpçaklar Kimek devletinin mirasçısı olmuştur.

    Bilinen liderleri
    Alip Kara Uran
    Alip Derek
    İnalçuk
    Abarhan

    YAZI NETTEN ALINTIDIR

    Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler (trc. Ragıp Hulûsi), İstanbul 1927,

    Faruk Sümer, “Kimek”, İA, VI,

    Kumekov B. E. Gosudarstvo kimakov IKH-XIvv. po arabskim istoçnikam. Alma-Ata, 1972;

    Golden P.B. Introduction to the History the Turkic Peoples. Wiesbaden, 1992;
    Kimek-Kıpçak Konfederasyonu Kimek ve Kıpçakların oluşturduğu bir Orta Çağ Türk devletidir. 9. yüzyılın sonlarından 13. yüzyılın başlarındaki Moğol istilasına dek hüküm sürmüştür...Orta Asya boyları Uygur Kağanlığı'nın 840'ta dağılmasının ardından kendilerini bağımsız buldular. Türki Eymür, Bayındır ve Şivey Tatar boylarının bazı bölümleri büyük Kimek boylarına katıldı. Tatar boylarıda Kimek Konfederasyonu'nun üyeleriydi - bazıları zaten Kimek Hanlığı'nın ilk oluşumuna katılmıştı. Kıpçaklar kendi hanlıklarına sahip olmakla birlikte politik olarak Kimeklere bağlıydılar. Yönetici Kimek boyları çoğunlukla İrtiş kıyılarında yaşıyordu. Kuman-Kıpçak ülkesi Deşt-i Kıpçak olarak adlandırılmaya başlandı. El-Biruni, Oğuzların Kimek ülkesindeki otlaklıkları oldukça sık kullandığını belirtti. Kimek boylarının bazı klanları Hazar Denizi kıyıları boyunca oldukça sık hayvan yetiştiriciliği yapmaktaydı :"Şehnâme" bile bu Denizi "Kimek Denizi" olarak adlandırıyor. 10. yüzyılda Kimek-Kıpçakların esas batı komşuları, o zamanlar en batıdaki Kıpçak klanlarının çok yakın temaslarda bulunduğu Başkurtlardı. Asya'nın kalbine hükmettiler, İpek Yolu'nun önemli bir merkezi bölümünü kontrol ettiler ve Çin'den İran'a ve Avrupa'ya kadar İskitler ve Moğollar gibi dünyayı etkilediler. Kimek - kıpçak yönetimi tüm zamanların en büyük göçebe imparatorluklarından biri olarak görülebilir.. 10. yüzyılda Kıpçaklar Kağanlık içinde bağımsız hale geldiler (eğer ilk etapta bağımlı iseler) ve batıya doğru göç etmeye başladılar. Kimek Kağanlığı'nın iktidarının zirvesi, 12. yüzyılın sonlarına doğru Ilburi hükümdarlarının yönetimi altına girdi. 1183'te Kimekler Volga Bulgarları'na saldırdı ve 1152 ve 1197'de Harezm'i iki kez yağmaladılar. Kağanlığın Yıkılışı Kimek Kağanlığı, Tobol ve İrtiş nehirlerinden Hazar Denizi ve Seyhun'a kadar geniş bir bölgeyi hakimiyeti altına aldı. Kimek Kağanlığı'nın kuzey sınırı Sibirya taygası, doğu sınırı Altay Dağları, güney sınırı ise cansız bozkır Bet Pak'tı. Doğal olarak onları düşmanlarından koruyan bu sınırlar sayesinde Kimekler çatışmasız hüküm sürdüler. Komşuları Karluklar, Oğuzlar ve Kırgızlardı. Kimekler, Kıpçaklar, Oğuzlar, Peçenekler, Ugorlar ve çok etnikli Kimek Kağanlığı'nın diğer halkları ve etnik grupları barış ve refah içinde yaşadılar. Kimekler, Kıpçaklar, Peçenekler ve Oğuzlar batıya, Ural, Volga, Don ve Dinyepr'in ötesine göç ederek Doğu Avrupa'nın etnik haritasını değiştirdiler. Güney Karluklar, Karahanlı devletine katıldı. Batı Sibirya'nın eski Volga Finleri ile birlikte İrtiş topraklarında önemli bir Kıpçak ve Kimek nüfusu kaldı. Daha sonra Sibirya Tatarlarını ve diğer Türk halklarını oluşturdular. Batıda Kıpçaklar, daha önce Oğuzların baskısı altındaki Peçeneklerin ve daha sonra da Oğuzların Kimek ve Kıpçakların baskısı altında izledikleri yolu izlediler. Volga, Don, Dinyester ve Dinyeper'i geçerek Tuna'ya ulaştılar. Kıpçaklar, Peçenekler ve Oğuzların geride kalan nüfusu birleşti. 1054 yılı Rus vakayinameleri, Orta İrtiş ve Ob Kimekleri'in bir kolu olan Kıpçaklar tarafından itilen Oğuzların Kiev yakınlarında görüldüğünü kaydeder. Hitay göçebeleri, İrtiş'in batısındaki Kimek ve Kıpçak topraklarını işgal etti. Kağanlık bundan sonra geriledi ve Kimekler muhtemelen zaman zaman Kırgız ve Kara-Hitay baskısına maruz kaldı. 11. – 12. yüzyıllarda Moğolca konuşan Nayman kabilesi, batıya doğru hareketinde Kimek-Kıpçakları Moğol Altayı ve Yukarı İrtiş'ten çıkardı. 13. yüzyılda Kimek Kağanlığı'nın geriye kalan toprakları Moğollar tarafından fethedildi ve toprakları Cuci Ulus'a verildi. Moğolların kurduğu Kıpçak Hanlığı devletinde nüfusun önemli bir kısmı Kimek Kağanlığı topraklarındandı. Kimek lideri Baçman Han, Moğolların bölgeyi fethetmesinden sonra birkaç yıl boyunca direnişi sürdürdü. Kıpçakların Oğuz topraklarını ele geçirmesi, onları eski Kimek-Kıpçak bölgesindeki en güçlü duruma getirmişti. Bu olaylar sırasında Kimekler sadece siyasi hakimiyetlerini kaybetmedi aynı zamanda Kıpçaklara tabi olmuşlardır. Kimeklerin bir kısmı İrtiş’te kaldı, ikinci kısmı Orta Asya’da Türkistan bölgesine yerleşti. Üçüncü kısmı ise, Kıpçaklarla beraber batıya Güney Rus bozkırlarına doğru göç etti. Kıpçaklar Kimek devletinin mirasçısı olmuştur. Bilinen liderleri Alip Kara Uran Alip Derek İnalçuk Abarhan YAZI NETTEN ALINTIDIR Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler (trc. Ragıp Hulûsi), İstanbul 1927, Faruk Sümer, “Kimek”, İA, VI, Kumekov B. E. Gosudarstvo kimakov IKH-XIvv. po arabskim istoçnikam. Alma-Ata, 1972; Golden P.B. Introduction to the History the Turkic Peoples. Wiesbaden, 1992;
    0 Comments 0 Shares
  • TABİİ İLİMLER ALANINDA DÜNYADA YETİŞEN EN DERİN BİLGİN

    15-16 ve17.yüzyılın Avrupa’sına bakın.Koyu bir cehalet karanlığı karanlığı içerisinde olduğunu göreceksiniz.Kopernik isimli bilgin , dünyanın hem kendi etrafında, hem de güneş etrafında döndüğünü bildiği halde gerçeği söylemiyordu.Bu husustaki kitabı ancak öldükten sonra yayınlaya bildi. Oysa İslam dünyası, değil o yüzyıllarda ,asırlar öncesi dünyanın yuvarlaklığına inanıyor ve bunun isbatını yapıyordu. Beyruni dünyanın yuvarlak olduğunu hem ekseni hem de güneşin etrafında döndügünü Kopernik’ten tam 500 sene evvel ispatlamıştı. Bu fikrin sahibi Beyruni ilmin her dalında eserler vermiştir.

    BİR DEVRE ADINI VEREN BİLGİN
    Beyruni , tüm dünyada ortaçağın en büyük siması olarak karşımıza çıkmaktadır. Prof. Philip K. Hitti, onun “Tabii ilimler alanında Müslümanlar arasında yetişen en orijinal ve en derin bilgin” oldugunu söyler . Beyruni’nin yaşadığı devir G.Sorton’un dilinde, “Beyruni Asrı”dır. Sovyet ilim Akademisi Üyelerinden olan Babacan Gafurov, Bayruni hakkında şunları söyler:
    “İnsanlık tarihinin pek az devri , dehası yalnızca çağının ilimlerini kavramakla kalmayıp, bilinmeyenlere kadar uzanan , dev zekalara sahip olmakla övüne bilir.Bundan bin yıl önce doğan ve İslam dünyasının en büyük alimlerinden biri sayılan Beyruni, insanlığın bilgisine eşsiz hizmetlerde bulunmuştur.Çalışmalarını aksatan siyasi kargaşalıklara rağmen, çok sayıda eser vermiştir. Beyruni eserlerinde savunduğu tezler ve vardığı sonuçlar hakkında bilgimiz artıkça büyüklüğü ortaya çıkan dev zekalardan biridir.”

    HAYATI
    Asıl adı Ebu Reyhan Muhammed bin Ahmed Elbeyruni olan Beyruni büyük bir Türk bilginidir. 973’te Kaş’ta doğdu. Daha küçük yaştayken Harzemşahların sarayıyla irtibata geçti. Meşhur Matematikçi Emir Ebu Nasr Mansur Bin Ali Bin Irak’ın himayesine girdi. Abdüssamed Bin Samet El-Hakim ve İbn Sina’dan dersler aldı.Bu arada siyaset aleminde de faaliyetlere girişti. Prens ve hükümdarlardan itibar gördü. Beyruni Kaş Harzemşahı muhammed Bin Ahmet Bin Irak’ın yanında bulundu.Onu oldukça severdi . 9952de öldürülünce üzüntüsünden dolayı “ Dünya Makam ve Mevkilerini terkederek” kendini ilme verdigini söyler.

    SONSUZ İLİM AŞKI
    Daha 17 yaşındayken verimli deney gözlemlere girişen Beyruni de büyük ilim aşkı vardı. Beyruni Farsça, İbranice, Rumca,Süryanice, ve Yunancaya vakıftır. Beyruni kültür hazinesini zirveye çıkaran isimdir. O ilmi belgelere dayanmanın mecburiyetini, olayın deney ve tecrübelerle ispat edilmesi gerektiğini ilk defa öne süren alimlerdendir. Beyruni ve İbn Sina arasındaki yazışmalar gerçek bir düşünce platformudur.Bu yazışmalar günümüz Fiziki kavramlarını kapsamaktadır.Beyuni ile İbn Sina ‘nın ilmi metodlarla ilgili yorumları okunacak olursa öylesine orijinal bir mantık yapısıyla karşılaşılır ki, insan, sanki bu metinlerin günümüzde yazıldığını zanneder. Gazneli Mahmut’un Hindistan’ı zaptından sonra Hindistan’a gitti. O’nun nezdindeki mevkide oldukça büyüktü. Sultan Mahmut onu Hazine genel Müdürü yaptı. Orada Sankstristçe öğrendi. Burada matematik, astronomi, fizik ve tabii ilimlerle coğrafya üzerinde çalışmalar yaptı. Geride 120’yi aşkın eser bırakarak 1051’de Gazne’de vefat etti.

    MATEMATİKTEKİ HİZMETLERİ
    Beyruni, Hint-Arap rakamlarını ve sayı baştan gayet açık bir biçimde aktarmış ve bir açının üç eşit kısma bölünmesiyle uğraşmıştır. Boşuna toplamalara lüzum kalmadan bir sayının devamlı olarak iki katını almak için bir metod geliştirmiştir. Sinüs 60’tan başlatıldığı halde Karun-u Mes’udi’de 1’den başlatmış ve bununla trigonometri tabilerinin sayı oldugu esasına işaret etmiştir.Bugünkü ilim seviyesine şimdiden ulaşmak demektir.

    ASTRONOMİ VE ÇOĞRAFYADAKİ HİZMETLERİ
    Beyruni’nin astronomi ve coğrafyada da hizmetleri olmuştur. Kanun-u Mes’udi adındaki kitabı astronomi sahasında bir irfan ve araştırma abidesi olarak tarihe kaydolmuştur. Beyruni bu kitabında imparatorluğun batı bölgesi, Resm’el Arz adlı kitabında ise merkezi kısımları anlatmaktadır. Gazne’de kıbleyi doğru olarak tespit etmekle, Müslümanlara yaptığı hizmetlere bir yenisini eklemiştir.

    ÇAĞIN EN BÜYÜK ALİMİ: BEYRUNİ
    Beyruni , Müslüman olsun olmasın her türlü ilim adamı ile iş birliği yaptı.O Harizm’de Kaş şehrinin boylamını bulurken,Bağdat’ın büyük matematikçilerinden birisi olan Ebu-l Vefa(940-998)ile işbirliği yaptı. Sonrada Kaş ile Gazne’yi başlangıç kabul ederek meyl-ikülli rasatları yaptı.Çağdaş neticelere uygun sonuçlar elde etti. Beyruni bir ara Harizm ile Cürcan arasında Oğuzlar bölgesindeki bozkırlarda yerin çapını hesaplamak için incelemeler yaptı. Aynı zamanda Beyruni dünyanın çapının ölçülmesiyle alakalı olarak çok üstün görüşler ortaya atmıştır. Bu kanun Avrupa’da “Beyruni Kanunları” olarak bilinir. Onun ünlü astronomi deneylerinden biriside Hindistan’da bir dağda yaptığı yükseklik ölçüsüdür.

    ÜMİT BURNU VE AMERİKA KITASINDAN İLK BAHSEDEN O’DUR.
    Beyruni ayrıca Güney doğu Asya ve ürünleri, Malay ve Cava adaları,para,ölçü ve dilleri hakkında bilgiler vermektedir. Ta o zamanlarda Ümit Burnu’nun varlığından bahsetmesi enteresandır. Amerika kıtası ve Japonya’nın varlığından ilk defa söz eden Beyruni’dir. Beyruni Amerika kıtasını 1492 yılında keşfeden Kristof Colomp’dan 500 sene evvel haber vermiş oluyor. Beyruni ayrıca, planisfer yıldızlarının hareketlerini gösteren küreler hakkında eserler yazmıştır. Sultan Mes’ud’a da astronomi tabloları yapmıştır.

    FİZİKTEKİ HİZMETLERİ
    Dünyanın yuvarlak oluşunda tereddüt etmediği gibi, dünyanın dönüşünü , hatta yerçekiminin varlığını ortaya koymuştur.Newton’dan asırlar öncesi Beyruni yerçekimi hakkında şunları söylemiştir:
    Arz dönüyorsa bu dönüşünden dolayı her şey niye fırlamıyor? denilirse şu cevabı veririz: Bu durum çıkardığımız teoriyi çürütemez. Çünkü yer her şeyi çekiyor. İşte bu çekim yeryüzündekilerin fırlamasına mani olur. Beyruni optikle de ilgilendi. Ve ışığın sesten hızlı olduğunu söylemiştir .

    JEOLOJİDEKİ HİZMETLERİ:
    Beyruni jeoloji ile de uğraştı. O karaların kuzeye kayma fikrini 9,5 asır önce söylemiştir . Beyruni bu konu hakkında da bir kitap yazdı . Ayrıca indus vadisinin eski bir deniz havzası olduğunu söyledi.

    TIPTAKİ HİZMETLERİ:
    Beyruni Tıplada ilgilendi O aynı zamanda iyi bir doktordur . En esaslı tedavinin ahlak yoluyla olduğunu ifade etmiştir . Es-Saydala adlı kitabında eczacılıkla doktorluğun sınırlarını çizdi.

    BOTANİKLE DE İLGİLENDİ:
    Beyruni’nin botaniğe de ilgisi vardı. Geometriyi botaniğe uygulamış, bitkilerde üreme konularına temas etmiş kuşlarla ilgili gözlemlerde bulunmuştur.
    .
    TABİİ İLİMLER ALANINDA DÜNYADA YETİŞEN EN DERİN BİLGİN 15-16 ve17.yüzyılın Avrupa’sına bakın.Koyu bir cehalet karanlığı karanlığı içerisinde olduğunu göreceksiniz.Kopernik isimli bilgin , dünyanın hem kendi etrafında, hem de güneş etrafında döndüğünü bildiği halde gerçeği söylemiyordu.Bu husustaki kitabı ancak öldükten sonra yayınlaya bildi. Oysa İslam dünyası, değil o yüzyıllarda ,asırlar öncesi dünyanın yuvarlaklığına inanıyor ve bunun isbatını yapıyordu. Beyruni dünyanın yuvarlak olduğunu hem ekseni hem de güneşin etrafında döndügünü Kopernik’ten tam 500 sene evvel ispatlamıştı. Bu fikrin sahibi Beyruni ilmin her dalında eserler vermiştir. BİR DEVRE ADINI VEREN BİLGİN Beyruni , tüm dünyada ortaçağın en büyük siması olarak karşımıza çıkmaktadır. Prof. Philip K. Hitti, onun “Tabii ilimler alanında Müslümanlar arasında yetişen en orijinal ve en derin bilgin” oldugunu söyler . Beyruni’nin yaşadığı devir G.Sorton’un dilinde, “Beyruni Asrı”dır. Sovyet ilim Akademisi Üyelerinden olan Babacan Gafurov, Bayruni hakkında şunları söyler: “İnsanlık tarihinin pek az devri , dehası yalnızca çağının ilimlerini kavramakla kalmayıp, bilinmeyenlere kadar uzanan , dev zekalara sahip olmakla övüne bilir.Bundan bin yıl önce doğan ve İslam dünyasının en büyük alimlerinden biri sayılan Beyruni, insanlığın bilgisine eşsiz hizmetlerde bulunmuştur.Çalışmalarını aksatan siyasi kargaşalıklara rağmen, çok sayıda eser vermiştir. Beyruni eserlerinde savunduğu tezler ve vardığı sonuçlar hakkında bilgimiz artıkça büyüklüğü ortaya çıkan dev zekalardan biridir.” HAYATI Asıl adı Ebu Reyhan Muhammed bin Ahmed Elbeyruni olan Beyruni büyük bir Türk bilginidir. 973’te Kaş’ta doğdu. Daha küçük yaştayken Harzemşahların sarayıyla irtibata geçti. Meşhur Matematikçi Emir Ebu Nasr Mansur Bin Ali Bin Irak’ın himayesine girdi. Abdüssamed Bin Samet El-Hakim ve İbn Sina’dan dersler aldı.Bu arada siyaset aleminde de faaliyetlere girişti. Prens ve hükümdarlardan itibar gördü. Beyruni Kaş Harzemşahı muhammed Bin Ahmet Bin Irak’ın yanında bulundu.Onu oldukça severdi . 9952de öldürülünce üzüntüsünden dolayı “ Dünya Makam ve Mevkilerini terkederek” kendini ilme verdigini söyler. SONSUZ İLİM AŞKI Daha 17 yaşındayken verimli deney gözlemlere girişen Beyruni de büyük ilim aşkı vardı. Beyruni Farsça, İbranice, Rumca,Süryanice, ve Yunancaya vakıftır. Beyruni kültür hazinesini zirveye çıkaran isimdir. O ilmi belgelere dayanmanın mecburiyetini, olayın deney ve tecrübelerle ispat edilmesi gerektiğini ilk defa öne süren alimlerdendir. Beyruni ve İbn Sina arasındaki yazışmalar gerçek bir düşünce platformudur.Bu yazışmalar günümüz Fiziki kavramlarını kapsamaktadır.Beyuni ile İbn Sina ‘nın ilmi metodlarla ilgili yorumları okunacak olursa öylesine orijinal bir mantık yapısıyla karşılaşılır ki, insan, sanki bu metinlerin günümüzde yazıldığını zanneder. Gazneli Mahmut’un Hindistan’ı zaptından sonra Hindistan’a gitti. O’nun nezdindeki mevkide oldukça büyüktü. Sultan Mahmut onu Hazine genel Müdürü yaptı. Orada Sankstristçe öğrendi. Burada matematik, astronomi, fizik ve tabii ilimlerle coğrafya üzerinde çalışmalar yaptı. Geride 120’yi aşkın eser bırakarak 1051’de Gazne’de vefat etti. MATEMATİKTEKİ HİZMETLERİ Beyruni, Hint-Arap rakamlarını ve sayı baştan gayet açık bir biçimde aktarmış ve bir açının üç eşit kısma bölünmesiyle uğraşmıştır. Boşuna toplamalara lüzum kalmadan bir sayının devamlı olarak iki katını almak için bir metod geliştirmiştir. Sinüs 60’tan başlatıldığı halde Karun-u Mes’udi’de 1’den başlatmış ve bununla trigonometri tabilerinin sayı oldugu esasına işaret etmiştir.Bugünkü ilim seviyesine şimdiden ulaşmak demektir. ASTRONOMİ VE ÇOĞRAFYADAKİ HİZMETLERİ Beyruni’nin astronomi ve coğrafyada da hizmetleri olmuştur. Kanun-u Mes’udi adındaki kitabı astronomi sahasında bir irfan ve araştırma abidesi olarak tarihe kaydolmuştur. Beyruni bu kitabında imparatorluğun batı bölgesi, Resm’el Arz adlı kitabında ise merkezi kısımları anlatmaktadır. Gazne’de kıbleyi doğru olarak tespit etmekle, Müslümanlara yaptığı hizmetlere bir yenisini eklemiştir. ÇAĞIN EN BÜYÜK ALİMİ: BEYRUNİ Beyruni , Müslüman olsun olmasın her türlü ilim adamı ile iş birliği yaptı.O Harizm’de Kaş şehrinin boylamını bulurken,Bağdat’ın büyük matematikçilerinden birisi olan Ebu-l Vefa(940-998)ile işbirliği yaptı. Sonrada Kaş ile Gazne’yi başlangıç kabul ederek meyl-ikülli rasatları yaptı.Çağdaş neticelere uygun sonuçlar elde etti. Beyruni bir ara Harizm ile Cürcan arasında Oğuzlar bölgesindeki bozkırlarda yerin çapını hesaplamak için incelemeler yaptı. Aynı zamanda Beyruni dünyanın çapının ölçülmesiyle alakalı olarak çok üstün görüşler ortaya atmıştır. Bu kanun Avrupa’da “Beyruni Kanunları” olarak bilinir. Onun ünlü astronomi deneylerinden biriside Hindistan’da bir dağda yaptığı yükseklik ölçüsüdür. ÜMİT BURNU VE AMERİKA KITASINDAN İLK BAHSEDEN O’DUR. Beyruni ayrıca Güney doğu Asya ve ürünleri, Malay ve Cava adaları,para,ölçü ve dilleri hakkında bilgiler vermektedir. Ta o zamanlarda Ümit Burnu’nun varlığından bahsetmesi enteresandır. Amerika kıtası ve Japonya’nın varlığından ilk defa söz eden Beyruni’dir. Beyruni Amerika kıtasını 1492 yılında keşfeden Kristof Colomp’dan 500 sene evvel haber vermiş oluyor. Beyruni ayrıca, planisfer yıldızlarının hareketlerini gösteren küreler hakkında eserler yazmıştır. Sultan Mes’ud’a da astronomi tabloları yapmıştır. FİZİKTEKİ HİZMETLERİ Dünyanın yuvarlak oluşunda tereddüt etmediği gibi, dünyanın dönüşünü , hatta yerçekiminin varlığını ortaya koymuştur.Newton’dan asırlar öncesi Beyruni yerçekimi hakkında şunları söylemiştir: Arz dönüyorsa bu dönüşünden dolayı her şey niye fırlamıyor? denilirse şu cevabı veririz: Bu durum çıkardığımız teoriyi çürütemez. Çünkü yer her şeyi çekiyor. İşte bu çekim yeryüzündekilerin fırlamasına mani olur. Beyruni optikle de ilgilendi. Ve ışığın sesten hızlı olduğunu söylemiştir . JEOLOJİDEKİ HİZMETLERİ: Beyruni jeoloji ile de uğraştı. O karaların kuzeye kayma fikrini 9,5 asır önce söylemiştir . Beyruni bu konu hakkında da bir kitap yazdı . Ayrıca indus vadisinin eski bir deniz havzası olduğunu söyledi. TIPTAKİ HİZMETLERİ: Beyruni Tıplada ilgilendi O aynı zamanda iyi bir doktordur . En esaslı tedavinin ahlak yoluyla olduğunu ifade etmiştir . Es-Saydala adlı kitabında eczacılıkla doktorluğun sınırlarını çizdi. BOTANİKLE DE İLGİLENDİ: Beyruni’nin botaniğe de ilgisi vardı. Geometriyi botaniğe uygulamış, bitkilerde üreme konularına temas etmiş kuşlarla ilgili gözlemlerde bulunmuştur. .
    0 Comments 0 Shares
  • ''Araştırmalarım beni Kurmancı denen ve Kürtler olarak tanınan insanlar arasında kalmaya götürdü. Töreleri Orta Asya'ya kadar uzanan Türk töreleri idi. Ölümle ilgili adetler, Al inanışı, Türklerin on iki hayvanlı takvimlerine eski yeni yıl bayramları olan Hızır Bayramlarının kutlanması vb. Sorduğumda, biri bana ''Soy olarak biz Kürt değiliz, fakat inançlarımız dolayısıyla eza gördük, dağlara sığındık, Kürtlere karıştık ve Kürtler olarak adlandırıldık'' dedi.

    Hükümdar çıkaran Oğuzlardan olan Avşar, Halaç, Ağaçeri, Bayat, Beğdilli gibi bir çok boy Çaldıran Savaşı öncesi ve sonrasında Osmanlı-Kürt ittifakının getirdiği ortamda Kürtleşen ya da Kürtleşmiş gibi görünmek zorunda kalan Alevi Türkmen boylarıdır.

    Araştırmacı Yazar Türkolog
    İrene Melikoff
    ''Araştırmalarım beni Kurmancı denen ve Kürtler olarak tanınan insanlar arasında kalmaya götürdü. Töreleri Orta Asya'ya kadar uzanan Türk töreleri idi. Ölümle ilgili adetler, Al inanışı, Türklerin on iki hayvanlı takvimlerine eski yeni yıl bayramları olan Hızır Bayramlarının kutlanması vb. Sorduğumda, biri bana ''Soy olarak biz Kürt değiliz, fakat inançlarımız dolayısıyla eza gördük, dağlara sığındık, Kürtlere karıştık ve Kürtler olarak adlandırıldık'' dedi. Hükümdar çıkaran Oğuzlardan olan Avşar, Halaç, Ağaçeri, Bayat, Beğdilli gibi bir çok boy Çaldıran Savaşı öncesi ve sonrasında Osmanlı-Kürt ittifakının getirdiği ortamda Kürtleşen ya da Kürtleşmiş gibi görünmek zorunda kalan Alevi Türkmen boylarıdır. Araştırmacı Yazar Türkolog İrene Melikoff
    0 Comments 0 Shares
  • Hubyar Sultan Alevi Türkmen-Kızılbaş piridir. Hoca Ahmet Yesevi ekolü mensubudur. Oğuz boylarından Beğdili boyuna mensuptur. 16,yy da yaşadığı ve Celali isyanları dönemlerinde bugün türbesinin de bulunduğu Tokat-Almus-Hubyar köyüne geldiği bilinmektedir.

    Türbesi, adını taşıyan Tokat-Almus Hubyar köyündedir. Hubyar Sultan, Hubyar Abdal, Hubyar Devletlü, Hubyar Derviş, Gülyüzlü Hubyar, Hızır Hubyar diye anılmaktadır.

    Hubyar Ocağı Anadolu'nun en büyük 12 Alevi Ocağından biridir. Bu ocağın mensupları Başta Sivas olmak üzere Tokat, Amasya, Çorum, Yozgat, Samsun, Aydın, İzmir, Manisa, İzmit, Erzurum, Erzincan yörelerinde yoğunlukla bulunmaktadır. Sıraç Türkmenleride Hubyar Ocağına bağlıdırlar.

    Hubyar Abdal'ın Alevi Türkmen talipleri olduğu kadar Sünni Türkler tarafından da bilinmekte sayılıp sevgi duyulmakta ve de ziyaret edip kurbanlar kesmektedirler. Hatta Hubyar köyünün yakınında bulunan Sivas’ın Doğanşar ilçesinde halk, Hubyar’ın Cuma günleri kendi ilçelerinde bulunan Ulu camiye geldiğine inanırlar ve Cuma namazlarını özellikle bu cami de kılarlar. Caminin içine çeşitli bezler asarak Hubyar’dan dilekte bulunurlar.

    Halk için yaşadı Hakk’a yürüdü,
    Bu yola serini koydu Hubyar,
    Çağrılan her yerde hazır bulundu,
    Gönüller sultanı oldu Hubyar.
    Hubyar Sultan Alevi Türkmen-Kızılbaş piridir. Hoca Ahmet Yesevi ekolü mensubudur. Oğuz boylarından Beğdili boyuna mensuptur. 16,yy da yaşadığı ve Celali isyanları dönemlerinde bugün türbesinin de bulunduğu Tokat-Almus-Hubyar köyüne geldiği bilinmektedir. Türbesi, adını taşıyan Tokat-Almus Hubyar köyündedir. Hubyar Sultan, Hubyar Abdal, Hubyar Devletlü, Hubyar Derviş, Gülyüzlü Hubyar, Hızır Hubyar diye anılmaktadır. Hubyar Ocağı Anadolu'nun en büyük 12 Alevi Ocağından biridir. Bu ocağın mensupları Başta Sivas olmak üzere Tokat, Amasya, Çorum, Yozgat, Samsun, Aydın, İzmir, Manisa, İzmit, Erzurum, Erzincan yörelerinde yoğunlukla bulunmaktadır. Sıraç Türkmenleride Hubyar Ocağına bağlıdırlar. Hubyar Abdal'ın Alevi Türkmen talipleri olduğu kadar Sünni Türkler tarafından da bilinmekte sayılıp sevgi duyulmakta ve de ziyaret edip kurbanlar kesmektedirler. Hatta Hubyar köyünün yakınında bulunan Sivas’ın Doğanşar ilçesinde halk, Hubyar’ın Cuma günleri kendi ilçelerinde bulunan Ulu camiye geldiğine inanırlar ve Cuma namazlarını özellikle bu cami de kılarlar. Caminin içine çeşitli bezler asarak Hubyar’dan dilekte bulunurlar. Halk için yaşadı Hakk’a yürüdü, Bu yola serini koydu Hubyar, Çağrılan her yerde hazır bulundu, Gönüller sultanı oldu Hubyar.
    0 Comments 0 Shares
  • Uzun Hasan Bey (1423-1428)

    Akkoyunlu Devleti Hükümdarları Hasan Bey, Karakoyunlular ve Timur’un torununu yenerek devletinin sınırları güneye doğru genişletmiş, 1466 yılında Tebriz’i başkent yapmıştır. Uzun Hasan Bey, bugünkü İran, Irak, Azerbaycan, Ermenistan ve Türkiye'nin de bir bölümünü kapsayan bir coğrafyada 1453-1478 yılları arasında hüküm sürmüştür.

    Uzun Hasan Bey, Oğuzların Bayındır boyundan, Timur'un Diyarbakır, Mardin, Sivas, Şanlıurfa ve Erzincan'a yönetici olarak atadığı Kara Yülük Osman Bey'in torunu olup, babası Celâleddîn Ali Beydir. 1423'te Diyarbakır'da doğmuştur. 1453'te Diyarbakır’da devletin başına geçmiş, Karakoyunluların hükümdarı Cihan Şahı yenmiş (1467), Trabzon İmparatoru IV. İoannis'in kızı Despina Hatun (Theodora Megali Komnini) ile evlenerek bu devleti himayesi altına almaya çalışmıştır.

    Uzun Hasan Bey, Akkoyunlu tahtını ele geçirip “ulu bey” olduktan sonra, özellikle malî ve adlî düzenlemelerle Akkoyunlular tarihinde önemli bir yere sahiptir. Kendisi, Amasya’da oturan Şehzade Bayezid’e gönderdiği bir mektupta eskiden Mangışlak, Hârizm ve Türkistan’a dağılan Bayındır ve Bayat ulusları ile Oğuz iline mensup olanların katına geldiklerini yazmıştır. Oğuz Han’ın ve onun torunu Bayındır Han’ın şerefli soyundan geldiğini ifade eden Uzun Hasan Bey, Akkoyunlu oymağının bağlandığı Bayındır boyunun damgasını devletinin sembolü yapmıştır. Bu sebeple Bayındır damgası sadece paralarda değil resmî evrak üzerinde, kitâbelerde, hatta bayraklarda da görülür.

    Uzun Hasan Bey, “Hasan Padişah Kanunları” adıyla anılan kanunnâmeler yazdırmıştır. Bu kanunnâmeler vergi, idarî ve içtimaî hayatla ilgilidir. Göçebe ve köylülerden, şehirlerde yaşayan halktan, türlü zanaat ve meslek erbabından alınan vergilerin miktarları kanunnâmelerin en önemli konusunu teşkil eder. Hasan Padişah Kanunları, doğu ve güneydoğu vilâyetlerinde fetihten itibaren bir müddet kullanıldıktan sonra yerini Osmanlı kanunnâmelerine bırakmıştır. Ancak İran’da bu kanunlar uzun süre geçerli olmuştur.

    Uzun Hasan Bey, ilmî, dînî, sosyal ve devlet teşkilatıyla alakalı mîmarî eserler yaptırmıştır. Tebriz'de Nasriyye Medresesini yaptırıp, bakımı için vakıflar kurdurmuş, Nasriyye Medresesinin yanında cami, bir de hastane yaptırmıştır. Hastane çok geniş olup, binden fazla hastaya hizmet vermiş, ayrıca hastanenin bitişiğindeki mutfakta, fakir ve kimsesizlere de yemekler verilmiştir. Tebriz'de meşhur Heşt-Behişt Sarayının inşasını başlatmış, Fırat'ın kolu üzerinde de Taşköprü'yü yaptırmıştır.

    Uzun Hasan Bey, dönemin ilim ve alimlerine koruyucusu olmuştur. Hasan Bey, ilim ve alimleri sevdiğinden, Akkoyunlu ülkesinde pek çok meşhur alim bulunurdu. Meşhur astronom Ali Kuşçu, Hasan Bey’in sarayında olup, büyük itibar görürdü. Sarayında Ali Kuşçu’dan başka, Mevlana Mahmud Şarihi, Şirazi Mehmed Münşi ve fıkıh alimi İmam Ali de bulunurdu. Hasan Beyin hükümdarlığı zamanında, büyük İslam alimi, edib ve Kadı Celaleddin-i Muhammed Devani, çok kitap yazıp, bunlardan Ahlak-ı Celali pek meşhurdur. Hasan Bey’in Kur’ân-ı Kerîm’i Türkçe’ye çevirtip huzurunda okuttuğuna dair bilgiler de vardır. Kaynaklarda onun cami, medrese, kervansaray ve zâviye gibi birçok eser yaptırdığı kaydedilir; ancak çoğu günümüze ulaşmamıştır.

    Uzun Hasan Bey’i gören Venedik elçisi Kontarino Zeno onu lakabı gibi uzun boylu, yakışıklı ve hoşsohbet bir hükümdar olarak tasvir eder. Yine Venedikli bir tâcir İran’da benzerinin gelmediğini yazar. İslâm müelliflerinin hepsi meziyetlerini sayarak “sâhib-kırân” Hasan Bey’i överler. Onun en büyük hatası Osmanlılar’la çatışması olmuştur. Sınırlarını genişletmesi ve bu denli güçlenmesi Uzun Hasan Bey’i Osmanlılarla karşı karşıya getirdi. Akkoyunlular ile Osmanlılar arasındaki çatışmalar, Fatih Sultan Mehmed'in Trabzon İmparatorluğu üzerine yaptığı sefer sırasında başladı. Uzun Hasan Bey, 1473'teki Malatya Savaşı'nı kazanmasına rağmen Otlukbeli Savaşı'nda Fatih karşısında ağır bir yenilgiye uğramış ve bu yenilgiden sonra topraklarındaki siyasal ve askeri gücünü büyük ölçüde yitirmiş.

    Uzun Hasan Bey'in kızı Alemşah Halime Begüm ileriki yıllarda Safevi Devleti Hükümdarı Şah İsmail'in annesi olacaktır.

    “Ebü’n-nasr”, “Sâhib-kırân”, “Ulu bey” ve "Uzun" gibi unvanlarla anılan Hasan Bey, 882 yılının Ramazan bayramı gecesi (6 Ocak 1478) vefat etmiştir. Mezarı Tebriz Nasıriyye Mezarlığında bulunmaktadır.

    Derleyen: Sinan Acartürk
    Kaynak: vikipedi, biyografiinfo, turkcebilgi. islamansiklopedisi
    Görsel: Uzun Hasan Bey döneminde Akkoyunlu Devleti (1453-1478). vikipedi
    Uzun Hasan Bey (1423-1428) Akkoyunlu Devleti Hükümdarları Hasan Bey, Karakoyunlular ve Timur’un torununu yenerek devletinin sınırları güneye doğru genişletmiş, 1466 yılında Tebriz’i başkent yapmıştır. Uzun Hasan Bey, bugünkü İran, Irak, Azerbaycan, Ermenistan ve Türkiye'nin de bir bölümünü kapsayan bir coğrafyada 1453-1478 yılları arasında hüküm sürmüştür. Uzun Hasan Bey, Oğuzların Bayındır boyundan, Timur'un Diyarbakır, Mardin, Sivas, Şanlıurfa ve Erzincan'a yönetici olarak atadığı Kara Yülük Osman Bey'in torunu olup, babası Celâleddîn Ali Beydir. 1423'te Diyarbakır'da doğmuştur. 1453'te Diyarbakır’da devletin başına geçmiş, Karakoyunluların hükümdarı Cihan Şahı yenmiş (1467), Trabzon İmparatoru IV. İoannis'in kızı Despina Hatun (Theodora Megali Komnini) ile evlenerek bu devleti himayesi altına almaya çalışmıştır. Uzun Hasan Bey, Akkoyunlu tahtını ele geçirip “ulu bey” olduktan sonra, özellikle malî ve adlî düzenlemelerle Akkoyunlular tarihinde önemli bir yere sahiptir. Kendisi, Amasya’da oturan Şehzade Bayezid’e gönderdiği bir mektupta eskiden Mangışlak, Hârizm ve Türkistan’a dağılan Bayındır ve Bayat ulusları ile Oğuz iline mensup olanların katına geldiklerini yazmıştır. Oğuz Han’ın ve onun torunu Bayındır Han’ın şerefli soyundan geldiğini ifade eden Uzun Hasan Bey, Akkoyunlu oymağının bağlandığı Bayındır boyunun damgasını devletinin sembolü yapmıştır. Bu sebeple Bayındır damgası sadece paralarda değil resmî evrak üzerinde, kitâbelerde, hatta bayraklarda da görülür. Uzun Hasan Bey, “Hasan Padişah Kanunları” adıyla anılan kanunnâmeler yazdırmıştır. Bu kanunnâmeler vergi, idarî ve içtimaî hayatla ilgilidir. Göçebe ve köylülerden, şehirlerde yaşayan halktan, türlü zanaat ve meslek erbabından alınan vergilerin miktarları kanunnâmelerin en önemli konusunu teşkil eder. Hasan Padişah Kanunları, doğu ve güneydoğu vilâyetlerinde fetihten itibaren bir müddet kullanıldıktan sonra yerini Osmanlı kanunnâmelerine bırakmıştır. Ancak İran’da bu kanunlar uzun süre geçerli olmuştur. Uzun Hasan Bey, ilmî, dînî, sosyal ve devlet teşkilatıyla alakalı mîmarî eserler yaptırmıştır. Tebriz'de Nasriyye Medresesini yaptırıp, bakımı için vakıflar kurdurmuş, Nasriyye Medresesinin yanında cami, bir de hastane yaptırmıştır. Hastane çok geniş olup, binden fazla hastaya hizmet vermiş, ayrıca hastanenin bitişiğindeki mutfakta, fakir ve kimsesizlere de yemekler verilmiştir. Tebriz'de meşhur Heşt-Behişt Sarayının inşasını başlatmış, Fırat'ın kolu üzerinde de Taşköprü'yü yaptırmıştır. Uzun Hasan Bey, dönemin ilim ve alimlerine koruyucusu olmuştur. Hasan Bey, ilim ve alimleri sevdiğinden, Akkoyunlu ülkesinde pek çok meşhur alim bulunurdu. Meşhur astronom Ali Kuşçu, Hasan Bey’in sarayında olup, büyük itibar görürdü. Sarayında Ali Kuşçu’dan başka, Mevlana Mahmud Şarihi, Şirazi Mehmed Münşi ve fıkıh alimi İmam Ali de bulunurdu. Hasan Beyin hükümdarlığı zamanında, büyük İslam alimi, edib ve Kadı Celaleddin-i Muhammed Devani, çok kitap yazıp, bunlardan Ahlak-ı Celali pek meşhurdur. Hasan Bey’in Kur’ân-ı Kerîm’i Türkçe’ye çevirtip huzurunda okuttuğuna dair bilgiler de vardır. Kaynaklarda onun cami, medrese, kervansaray ve zâviye gibi birçok eser yaptırdığı kaydedilir; ancak çoğu günümüze ulaşmamıştır. Uzun Hasan Bey’i gören Venedik elçisi Kontarino Zeno onu lakabı gibi uzun boylu, yakışıklı ve hoşsohbet bir hükümdar olarak tasvir eder. Yine Venedikli bir tâcir İran’da benzerinin gelmediğini yazar. İslâm müelliflerinin hepsi meziyetlerini sayarak “sâhib-kırân” Hasan Bey’i överler. Onun en büyük hatası Osmanlılar’la çatışması olmuştur. Sınırlarını genişletmesi ve bu denli güçlenmesi Uzun Hasan Bey’i Osmanlılarla karşı karşıya getirdi. Akkoyunlular ile Osmanlılar arasındaki çatışmalar, Fatih Sultan Mehmed'in Trabzon İmparatorluğu üzerine yaptığı sefer sırasında başladı. Uzun Hasan Bey, 1473'teki Malatya Savaşı'nı kazanmasına rağmen Otlukbeli Savaşı'nda Fatih karşısında ağır bir yenilgiye uğramış ve bu yenilgiden sonra topraklarındaki siyasal ve askeri gücünü büyük ölçüde yitirmiş. Uzun Hasan Bey'in kızı Alemşah Halime Begüm ileriki yıllarda Safevi Devleti Hükümdarı Şah İsmail'in annesi olacaktır. “Ebü’n-nasr”, “Sâhib-kırân”, “Ulu bey” ve "Uzun" gibi unvanlarla anılan Hasan Bey, 882 yılının Ramazan bayramı gecesi (6 Ocak 1478) vefat etmiştir. Mezarı Tebriz Nasıriyye Mezarlığında bulunmaktadır. Derleyen: Sinan Acartürk Kaynak: vikipedi, biyografiinfo, turkcebilgi. islamansiklopedisi Görsel: Uzun Hasan Bey döneminde Akkoyunlu Devleti (1453-1478). vikipedi
    0 Comments 0 Shares
More Results