• YAKLAŞIK 11000 YIL ÖNCE ANADOLU (Karahantepe Şanlıurfa; Türkiye)
    Şanlıurfa Müzesinde görülebilir.

    Bu kartal heykelinin yapılış tarihi M.Ö. 9000 yani 11000 yıl öncesine dayanmaktadır. Yani bizden 11000 yıl önce bu heykeli yapmışlar bu topraklarda kültürü yaratan, geleceği yaratan, medeniyetler kuran, tarihi yazan Anadolu insanı...

    Muhteşem bir sanat...
    YAKLAŞIK 11000 YIL ÖNCE ANADOLU (Karahantepe Şanlıurfa; Türkiye) Şanlıurfa Müzesinde görülebilir. Bu kartal heykelinin yapılış tarihi M.Ö. 9000 yani 11000 yıl öncesine dayanmaktadır. Yani bizden 11000 yıl önce bu heykeli yapmışlar bu topraklarda kültürü yaratan, geleceği yaratan, medeniyetler kuran, tarihi yazan Anadolu insanı... Muhteşem bir sanat...
    0 Commenti 0 condivisioni
  • TAVUS KUŞUNUN YELPAZESİNDEKİ MUHTEŞEM DETAYLAR

    1- Erkek tavus kuşunda her yıl yenilenen yaklaşık 200 kuyruk tüyü vardır.

    2- Tüylerden 170 kadarı göz şeklindedir, bunlar 'göz tüyü' olarak adlandırılır. Kalan 30 tüy ise yelpazeye son derece estetik bir dış sınır çizen 't tüyleri'dir.

    3- Tavus kuşları kuyruk tüylerini sergilerken ortaya çıkan yelpazede göz tüylerinin oldukça düzenli bir yayılım gösterdiği, t ve göz tüylerinin de mikroskobik ölçüde çok kompleks bir yapıya sahip oldukları görülür. Gözlerin her biri görünür vaziyettedir, çünkü yelpazede ön sırada kısa tüyler, arka sırada uzun tüyler yerleştirilmiştir.

    4- Bir tavus kuşunun tüyündeki bu göz alıcı renklerin bir özelliği, görüş açısına göre değişmeleridir. Burada renkler pigmentlerle (hayvan veya bitki dokularına renk veren madde) değil, ince-film adı verilen ve barbüllerde gerçekleşen optik (görme ve gözle ilgili) bir etki sayesinde ortaya çıkar. www.tuymucizesi.com

    5- Barbüller kuş tüyleri üzerindeki en ince yapılardır ve ancak mikroskop altında görünürler. Bir tavus kuşu tüyü üzerinde çok sayıda tüycük bulunur ve her bir tüycük üzerinde de yaklaşık bir milyon barbül vardır. Tavus kuşunun göz tüyü üzerindeki barbüller, bronz, mavi, koyu mor ve yeşil renklerde görünürler.

    6- Barbüllerde ortaya çıkan ince-film etkisi, üç keratin tabakada gerçekleşir. Bu etki, üç tabakada aynı anda gerçekleşir ve ortaya değişik renkler çıkar. Keratin tabakaların belli bir rengi üretmesi ancak son derece ince olmaları sayesinde mümkün olur. Keratin tabakaların kalınlığı milimetrenin sadece yirmi binde biri kadardır ve bu, en parlak rengi üretmede 'optimal' kalınlıktır. Çünkü tabaka kalınlığı, gözle görülebilir ışığın dalga boyunu geçmemelidir.

    Görüldüğü gibi tavus kuşu tüyündeki düzen son derece komplekstir ve şuuru olmayan bir tavus kuşunun bu düzeni kendi kendine akledip vücuduna yerleştirmesi mümkün değildir. Tavus kuşu tüylerindeki bu düzeni sağlayan ve onlardan harika desenler çıkaran Yüce Allah'tır. Rabbimiz'in hayranlık uyandıran yaratma sanatı bir Kuran ayetinde şöyle bildirilmiştir:

    "Allah, her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimi iki ayağı üzerinde yürümekte, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürümektedir. Allah, dilediğini yaratır. Hiç şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir."; (Nur Suresi, 45)
    TAVUS KUŞUNUN YELPAZESİNDEKİ MUHTEŞEM DETAYLAR 1- Erkek tavus kuşunda her yıl yenilenen yaklaşık 200 kuyruk tüyü vardır. 2- Tüylerden 170 kadarı göz şeklindedir, bunlar 'göz tüyü' olarak adlandırılır. Kalan 30 tüy ise yelpazeye son derece estetik bir dış sınır çizen 't tüyleri'dir. 3- Tavus kuşları kuyruk tüylerini sergilerken ortaya çıkan yelpazede göz tüylerinin oldukça düzenli bir yayılım gösterdiği, t ve göz tüylerinin de mikroskobik ölçüde çok kompleks bir yapıya sahip oldukları görülür. Gözlerin her biri görünür vaziyettedir, çünkü yelpazede ön sırada kısa tüyler, arka sırada uzun tüyler yerleştirilmiştir. 4- Bir tavus kuşunun tüyündeki bu göz alıcı renklerin bir özelliği, görüş açısına göre değişmeleridir. Burada renkler pigmentlerle (hayvan veya bitki dokularına renk veren madde) değil, ince-film adı verilen ve barbüllerde gerçekleşen optik (görme ve gözle ilgili) bir etki sayesinde ortaya çıkar. www.tuymucizesi.com 5- Barbüller kuş tüyleri üzerindeki en ince yapılardır ve ancak mikroskop altında görünürler. Bir tavus kuşu tüyü üzerinde çok sayıda tüycük bulunur ve her bir tüycük üzerinde de yaklaşık bir milyon barbül vardır. Tavus kuşunun göz tüyü üzerindeki barbüller, bronz, mavi, koyu mor ve yeşil renklerde görünürler. 6- Barbüllerde ortaya çıkan ince-film etkisi, üç keratin tabakada gerçekleşir. Bu etki, üç tabakada aynı anda gerçekleşir ve ortaya değişik renkler çıkar. Keratin tabakaların belli bir rengi üretmesi ancak son derece ince olmaları sayesinde mümkün olur. Keratin tabakaların kalınlığı milimetrenin sadece yirmi binde biri kadardır ve bu, en parlak rengi üretmede 'optimal' kalınlıktır. Çünkü tabaka kalınlığı, gözle görülebilir ışığın dalga boyunu geçmemelidir. Görüldüğü gibi tavus kuşu tüyündeki düzen son derece komplekstir ve şuuru olmayan bir tavus kuşunun bu düzeni kendi kendine akledip vücuduna yerleştirmesi mümkün değildir. Tavus kuşu tüylerindeki bu düzeni sağlayan ve onlardan harika desenler çıkaran Yüce Allah'tır. Rabbimiz'in hayranlık uyandıran yaratma sanatı bir Kuran ayetinde şöyle bildirilmiştir: "Allah, her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimi iki ayağı üzerinde yürümekte, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürümektedir. Allah, dilediğini yaratır. Hiç şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir."; (Nur Suresi, 45)
    0 Commenti 0 condivisioni
  • Şakirin Camii,
    Üsküdar, Karacaahmet Mezarlığı,
    2009,
    Mimar; Hüsrev Tayla
    İçmimar; Zeynep Fadıllıoğlu (Bu işi ile "cami tasarlayan ilk kadın mimar" ünvanını kazanmıştır.).

    Şakirin (Arapça “müteşekkir demektir) ailesi tarafından inşa ettirilmiştir.

    Caminin kabuk kubbeli dış cephesi, değerli mimarlarımızdan rahmetli Vedat Dalokay tarafından tasarlanan ancak uygulanmayan Ankara Kocatepe Camii projesine biraz benzer (Karşılaştırma için projenin bir resmini son görsel olarak ekledim.)

    İki tane şerefesiz minaresi vardır.

    Dışarıdan oldukça sade görünen caminin kubbesi “balık pulu” denilen tarzda alüminyum kompozit panellerle kaplanmıştır. Modern ışık efektleriyle geceleyin mavi bir görüntüye bürünmekte. Aydınlatma tasarımı İngiliz sanatçı
    Arnold Chan'ın eseridir.

    İç avludaki çeşme işlevi gören küçük havuz, Kozmosu simgeleyen bir kürenin merkezine yerleştirilmiştir. Küçük kürenin neresine baksanız cami ve minare görüntüsünü görürsünüz. Şeffaf bir kubbe olarak düzenlenen küre, Londra'nın ünlü heykeltıraşı William Pye tarafından tasarlanmış.

    İç mekandaki mihrap, minber, sunak, hat ve kaligrafiler, avizeler, vitray ve pencereler, duvardaki panolar , hepsi ayrı ayrı sanatçıların elinden çıkmıştır:

    Koyu gri Kayseri taşlarının hakimiyetindeki dış cephe, mimar ve ressam Kadir Akorak tarafından düzenlenmiş.

    Caminin dış cephesi kabuk kubbe dışında oldukça sadedir. Narteks bile son derece basittir. Ancak asıl sürprizler iç mekandır. Camiye adım attığınızda, turkuaz parlak sarı bir sunak sizi karşılıyor. O kadar güzel bir karşılama ki, onun güzelliğini özümsemek için zaman ayırmanız gerekiyor. Sunak bir muska izlenimi yaratıyor. Mihrabın yanına yerleştirilen minber daha açık sarı renkle işlenmiş ve uzaktan baktığınızda üzerinde hat yazıları varmış gibi görünüyor: 12 kademeli minbere yaklaştığınızda süslü yaprak desenleri ortaya çıkıyor. Kozmosu temsil eden yaprakları
    Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Başkanı Tayfun Erdoğmuş tasarlamış.
    Minberin iki ucu gökyüzüne doğru kavislenerek yükseliyor. Bu görüntüsüyle sonsuzluğu ve ulvî yolculuklara çıkış noktasını stilize etmiş gibi görünüyor.

    Yerdeki halı, deve tüyü özel el dokumasıdır. Üzerinde bordo çizgilerle namaz kılınacak yerler belirtilmiş.

    Caminin içini pleksiglas, metal, ayna ve camla kaplayan avizenin
    pleksiglas ve metallerini
    Vitray ustası Orhan Koçan,
    kristallerini Nahide Büyükkaymakçı yapmış.

    Avize iç içe büyük daireler şeklinde, üç halkadan oluşan ve Tanrı'nın 99 isminin yer alan şekilde tasarlanmış.

    Nur Suresi ünlü hattat Hüseyin Kutlu tarafından yapılmış.

    Ancak ne iç içe geçmiş daireler, ne de avizenin büyüklüğü avizedeki büyüyü oluşturuyor. En etkileyici yönü dairenin köşesinden yavaşça aşağıya doğru akan su izlenimi veren zarif kristal damlalardır.

    Şakirin Camii'nin üç tarafı camla kaplı. Geleneksel cami tasarımlarının ve diğer ibadethanelerin aksine içmekan çok aydınlıktır. Bu parlak tasarım, dış ve iç mekanın aynı görünmesini sağlar. İçeriden dışarıyı rahatlıkla görebilir, ancak pencerelerdeki ızgaraların özgün tasarımı nedeniyle dışarıdan içeriyi görmek oldukça zor.

    Duvarların da başka ilginç bir özelliği var. Duvardaki her kanat, Kuran sayfaları gibi stilize edilmiş. Uzaktan baktığınızda sanki beyaz sayfalara altın varakla yazılmış gibi. Sanki kutsal kitabın içindesiniz ve bu atmosferde kitap, umut ettiğiniz, dilediğiniz, şükrettiğiniz her konuda size yardımcı olmak için geliyor.

    Kubbe, cami mimarisinde hem dış hem de iç açıdan önemlidir. Yarım kabuk kubbenin farkını dışarıdan gördük. Ana kubbenin zemin renginde olduğunu ve Tophane renklerinden ilham aldığını görüyoruz. Pencereyi çerçeveleyen duvarlarda kırmızı hakimdir.

    Semih İrteş tarafından tasarlanan kubbenin merkezi Topkapı Sarayı'nın Tophane desenine dayanıyor. Bu eser, Fatır Sûre'nin çevresine alınmış, daha sonra hattat
    Hüseyin Kutlu tarafından Mülk Sûre'si ile daire içine alınmıştır.

    Satır aralıklarındaki figürler ünlü sanatçı Orhan Koçan'a aittir.

    Köşeler; Tanrı, Muhammed, Ebubekir, Ömer, Osman, Ali, Hasan ve Hüseyin
    panolarıyla süslenmiş.

    Oymacı Semih İrteş; kubbedeki şerit yazısı kuşaklarını birbirine bağlayarak fırıldak şeklini oluşturmuş, bu fırıldak ile dünyanın ve gezegenlerin dönüşünü açıklamaya çalıştıklarını söylemiş. Camide bulunan kaligrafi, altın varak 23 ayar altından yapılmış ve yapımı iki yıl sürmüş.

    Camide Osmanlı ve Selçuklu motifleri birlikte kullanılmış; Balkonda kadınların toplanma mekânında daha spesifik olarak Selçuklu motiflerinin kullanıldığını görüyoruz. Bariyerler dantel gibi, delikli tül gibi; ışık ve gölgenin oynadığı gizemli bir atmosfer yaratıyor.

    Dışarıdaki Türk İslam Sanatları Müzesi bölümünde dört parça Kabe battaniyesi sergileniyor. Bunlar Sotheby's müzayede evinden büyük bir masrafla satın alınmış. Ayrıca Müze'de İznik çanak çömlek koleksiyonları da bulunmakta.

    Şakirin Camii belki de Türkiye'nin en modern camisi olabilir. Son 50-60 yılda farklı kalitede taklit camilerin inşa edildiği bir mimari mabed tarihi varken bugün herkes Şakirin Camii gibi estetik ve modern tasarıma sahip camilerin sayısının artırmasını umuyor. Benzer modern mimari ile özenerek, ayrıntıları düşünülerek yapılan son dönem camilerin sayısının hızla arttığı da görülüyor...

    Cami çok aydınlık ve gün ışığına çok açık olduğu için günün her saatinde farklı bir iç dizayn rengine sahipmiş gibi görünüyor. İnternette çok pek çok fotoğrafı mevcut. Ben sadece örnek olarak bir kaç tane seçtim. Ancak sanırım yapılacak en güzel iş bu camiyi gidip yerinde görmek olacaktır.
    Derleme, tolga ekinli....
    Şakirin Camii, Üsküdar, Karacaahmet Mezarlığı, 2009, Mimar; Hüsrev Tayla İçmimar; Zeynep Fadıllıoğlu (Bu işi ile "cami tasarlayan ilk kadın mimar" ünvanını kazanmıştır.). Şakirin (Arapça “müteşekkir demektir) ailesi tarafından inşa ettirilmiştir. Caminin kabuk kubbeli dış cephesi, değerli mimarlarımızdan rahmetli Vedat Dalokay tarafından tasarlanan ancak uygulanmayan Ankara Kocatepe Camii projesine biraz benzer (Karşılaştırma için projenin bir resmini son görsel olarak ekledim.) İki tane şerefesiz minaresi vardır. Dışarıdan oldukça sade görünen caminin kubbesi “balık pulu” denilen tarzda alüminyum kompozit panellerle kaplanmıştır. Modern ışık efektleriyle geceleyin mavi bir görüntüye bürünmekte. Aydınlatma tasarımı İngiliz sanatçı Arnold Chan'ın eseridir. İç avludaki çeşme işlevi gören küçük havuz, Kozmosu simgeleyen bir kürenin merkezine yerleştirilmiştir. Küçük kürenin neresine baksanız cami ve minare görüntüsünü görürsünüz. Şeffaf bir kubbe olarak düzenlenen küre, Londra'nın ünlü heykeltıraşı William Pye tarafından tasarlanmış. İç mekandaki mihrap, minber, sunak, hat ve kaligrafiler, avizeler, vitray ve pencereler, duvardaki panolar , hepsi ayrı ayrı sanatçıların elinden çıkmıştır: Koyu gri Kayseri taşlarının hakimiyetindeki dış cephe, mimar ve ressam Kadir Akorak tarafından düzenlenmiş. Caminin dış cephesi kabuk kubbe dışında oldukça sadedir. Narteks bile son derece basittir. Ancak asıl sürprizler iç mekandır. Camiye adım attığınızda, turkuaz parlak sarı bir sunak sizi karşılıyor. O kadar güzel bir karşılama ki, onun güzelliğini özümsemek için zaman ayırmanız gerekiyor. Sunak bir muska izlenimi yaratıyor. Mihrabın yanına yerleştirilen minber daha açık sarı renkle işlenmiş ve uzaktan baktığınızda üzerinde hat yazıları varmış gibi görünüyor: 12 kademeli minbere yaklaştığınızda süslü yaprak desenleri ortaya çıkıyor. Kozmosu temsil eden yaprakları Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Başkanı Tayfun Erdoğmuş tasarlamış. Minberin iki ucu gökyüzüne doğru kavislenerek yükseliyor. Bu görüntüsüyle sonsuzluğu ve ulvî yolculuklara çıkış noktasını stilize etmiş gibi görünüyor. Yerdeki halı, deve tüyü özel el dokumasıdır. Üzerinde bordo çizgilerle namaz kılınacak yerler belirtilmiş. Caminin içini pleksiglas, metal, ayna ve camla kaplayan avizenin pleksiglas ve metallerini Vitray ustası Orhan Koçan, kristallerini Nahide Büyükkaymakçı yapmış. Avize iç içe büyük daireler şeklinde, üç halkadan oluşan ve Tanrı'nın 99 isminin yer alan şekilde tasarlanmış. Nur Suresi ünlü hattat Hüseyin Kutlu tarafından yapılmış. Ancak ne iç içe geçmiş daireler, ne de avizenin büyüklüğü avizedeki büyüyü oluşturuyor. En etkileyici yönü dairenin köşesinden yavaşça aşağıya doğru akan su izlenimi veren zarif kristal damlalardır. Şakirin Camii'nin üç tarafı camla kaplı. Geleneksel cami tasarımlarının ve diğer ibadethanelerin aksine içmekan çok aydınlıktır. Bu parlak tasarım, dış ve iç mekanın aynı görünmesini sağlar. İçeriden dışarıyı rahatlıkla görebilir, ancak pencerelerdeki ızgaraların özgün tasarımı nedeniyle dışarıdan içeriyi görmek oldukça zor. Duvarların da başka ilginç bir özelliği var. Duvardaki her kanat, Kuran sayfaları gibi stilize edilmiş. Uzaktan baktığınızda sanki beyaz sayfalara altın varakla yazılmış gibi. Sanki kutsal kitabın içindesiniz ve bu atmosferde kitap, umut ettiğiniz, dilediğiniz, şükrettiğiniz her konuda size yardımcı olmak için geliyor. Kubbe, cami mimarisinde hem dış hem de iç açıdan önemlidir. Yarım kabuk kubbenin farkını dışarıdan gördük. Ana kubbenin zemin renginde olduğunu ve Tophane renklerinden ilham aldığını görüyoruz. Pencereyi çerçeveleyen duvarlarda kırmızı hakimdir. Semih İrteş tarafından tasarlanan kubbenin merkezi Topkapı Sarayı'nın Tophane desenine dayanıyor. Bu eser, Fatır Sûre'nin çevresine alınmış, daha sonra hattat Hüseyin Kutlu tarafından Mülk Sûre'si ile daire içine alınmıştır. Satır aralıklarındaki figürler ünlü sanatçı Orhan Koçan'a aittir. Köşeler; Tanrı, Muhammed, Ebubekir, Ömer, Osman, Ali, Hasan ve Hüseyin panolarıyla süslenmiş. Oymacı Semih İrteş; kubbedeki şerit yazısı kuşaklarını birbirine bağlayarak fırıldak şeklini oluşturmuş, bu fırıldak ile dünyanın ve gezegenlerin dönüşünü açıklamaya çalıştıklarını söylemiş. Camide bulunan kaligrafi, altın varak 23 ayar altından yapılmış ve yapımı iki yıl sürmüş. Camide Osmanlı ve Selçuklu motifleri birlikte kullanılmış; Balkonda kadınların toplanma mekânında daha spesifik olarak Selçuklu motiflerinin kullanıldığını görüyoruz. Bariyerler dantel gibi, delikli tül gibi; ışık ve gölgenin oynadığı gizemli bir atmosfer yaratıyor. Dışarıdaki Türk İslam Sanatları Müzesi bölümünde dört parça Kabe battaniyesi sergileniyor. Bunlar Sotheby's müzayede evinden büyük bir masrafla satın alınmış. Ayrıca Müze'de İznik çanak çömlek koleksiyonları da bulunmakta. Şakirin Camii belki de Türkiye'nin en modern camisi olabilir. Son 50-60 yılda farklı kalitede taklit camilerin inşa edildiği bir mimari mabed tarihi varken bugün herkes Şakirin Camii gibi estetik ve modern tasarıma sahip camilerin sayısının artırmasını umuyor. Benzer modern mimari ile özenerek, ayrıntıları düşünülerek yapılan son dönem camilerin sayısının hızla arttığı da görülüyor... Cami çok aydınlık ve gün ışığına çok açık olduğu için günün her saatinde farklı bir iç dizayn rengine sahipmiş gibi görünüyor. İnternette çok pek çok fotoğrafı mevcut. Ben sadece örnek olarak bir kaç tane seçtim. Ancak sanırım yapılacak en güzel iş bu camiyi gidip yerinde görmek olacaktır. Derleme, tolga ekinli....
    0 Commenti 0 condivisioni
  • 16 #Ramazan
    “Allah’ım! Cehennem azabından sana sığınırım. Kabir azabından sana sığınırım. (İbn Hibbân, İstiâze, 999)
    #DiyanetHaber #SonDakika #Ramazan2024 #İslam #Allah #Kuran #Peygamberimiz #Dua
    16 #Ramazan 🌙 “Allah’ım! Cehennem azabından sana sığınırım. Kabir azabından sana sığınırım. (İbn Hibbân, İstiâze, 999) #DiyanetHaber #SonDakika #Ramazan2024 #İslam #Allah #Kuran #Peygamberimiz #Dua
    0 Commenti 0 condivisioni
  • Türk milletinin #Ergenekon'dan çıkarak hüküm sürdüğü tüm coğrafyalara hediyesi olan; #Yenigün/#Nevruz Bayramı Kutlu olsun!

    Barışın, özgürlüğün ve kardeşliğin sembolü olan Ergenekon Bayramı Türk milletinin Ergenekon'dan, Büyük Taarruz’a #Nevruz'un tarihi ve önemini anlatalım.

    Tarih, destanları olan milletlerin sahnelediği büyük işlerle doldurulur. Tarih'in sahibi Türk milleti de yaptığı ve yapacağı büyük başarıları bu köklerden alır. Ergenekon Destanı’nın amentüsünü oluşturan mitolojik efsanenin ilk yazılı örnekleri Çin arşivlerinde bulunmaktadır.

    Çin’deki Cov (Chou) sülalesinin yıllıklarında, Göktürkler (T’u-chüeh) adına kayıtlı olarak rastlanılmıştır. Diğer bir kaynak, Sui Sülalesi tarihinde yer almaktadır. Göktürklere ait bir türeyiş efsanesi olan her iki versiyon öz olarak aynı öğretidir.

    Göktürklerin Lin adlı bir kavim tarafından yenilerek tüm soyunun yok edilmesini; kalan bir çocuğun kol ve bacakları kesilmiş halde bataklığa atılmasını ve bu çocuğun kurt tarafından bulunup büyütülerek ondan çocuklar doğurmasını konu edinir.

    Hunların kuzeyinde bulunan Sou ülkesinden çıkan Göktürklerin ataları kurttan doğmuş olan İ-ci Ni-su-tu’ya dayanır. İ-ci Ni-su-tu’nun dört oğlundan en büyüğü ateşi bulmuş ve kavmini soğuktan korumuştur. Bu büyük kardeşe diğerleri Türk (Çincesi,Tu-kyu) adını vermişler.

    Ergenekon destanına ait temel olayları aktaran mitolojik anlatılar, Göktürkleri kuran Aşina ailesini teşkil ettiği devletin köklerini eski Çin dili ile tespit edilen ve Ergenekon'a bağlanan Çin'deki bu metinlerdir.

    Bu metinleri Vasily Vladimirovich Bartold, N. Biçurin (Yakinev), A. Bernştam’dan başlayarak, M. Kazvini, Sergei Klyashtorny, Vladimir Livşits, Liu Mau-tsai ve Bahattin Ögel gibi değerli bilginler yayımlamıştır, dileyenler okuyabilirler.

    17. yy da Ebu'l Gazi Bahadır'ın kaleme aldığı Şecere-i Türki adlı eserde de Turan halklarının yaratılış destanı olarak anlatılır ve 14. yüzyılda Reşidüddin Hamedani'nin kaleme aldığı Cami’üt-Tevarih adlı eserine atıfta bulunarak Turan halklarının aynı soydan geldiğini belirtir.

    Ergenekon aslında Türklerin efsanevi anayurdu Ötüken'dir. Rus tarihçi Gumilev’in tarifine göre dik yamaç anlamını taşır. 'Ötüken dağlarından daha iyisi kesinlikle yokmuş. Ülke kurulacak topraklar Ötüken dağlarıymış.' diyerek Bilge Kaan zaten meselenin önemini aktarmıştır.

    Kutsal Ötüken'in bırakılarak başka yeren giden Türk milletinin zarar göreceğini belirten, Türk Kağanının uyarısı bugün dahi yurt dışına gidip asimile olan Türklerin iyi işitmesi gereken bir sözdür. Ötüken vadisinden çıkarak cihana yayılan Türklük, bu günü kutsal kabul etmiştir.

    Cemre/İ(e)mre öğretisi ateşin düşmesi anlamına gelmesi, yedişer günlük döngü ile hava, su ve toprak kutsallarının ateş ile buluşması için 3 defa tekrarlanması, Ergenekon Destan'ındaki 4 yönü farklı noktadan Demir dağların ateşlerle eritilmesine de ayrıca bir delildir.

    Türk milletinin takvimi, Ötüken'den yayılan göç haritası incelendiğinde Türklerin devletleştiği tüm coğrafyalara işlenmiş bir değer olduğunu görmekteyiz. Doğanın uyanışı ve bahar bayramı olarak coşku ile kutlanan Nevruz Bayramı yıllarca Türk milletinden çalınmaya çalışılmıştır.

    Nevruz’un Türk milletinin bahar bayramı olduğunu ortaya koyan delillerden birisi de, Saha/Yakut Türklerinin kutladığı Isıah Bayramı'dır. Coğrafya haritasına bakıldığında Dünya'nın bir ucunda olan Türk'ün karanlıktan çıkışı olarak kutladığı Nevruz'un Ergenekon olduğuna delildir.

    Atatürk'ün 'Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan, yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.' sözü Nevruz'un uydurma bir tarihle nasıl İranlı halklar tarafından sahiplenildiğini anlamamız açısından önemlidir.

    Fars ırkçısı şair Firdevsi'nin en önemli eseri olan Şehname'de yer alan (Kave Ahenger) Demirci Kave'nin, Zahhāk'a isyan edişiyle Zerdüştlüğün Avesta kitabından esinlenmiştir. İranlılar'ın Saka/İskitlerden öğrendikleri demir işlemeciliği, ateşe önem vermelerine bir sebeptir.

    İranlı halklar Türklerden öğrendikleri ateşle demirin işlenmesi, ateşin gücüyle demirle zanaat oluşturmalarını sağlamış ve Ahameniş İmparatorluğu kurmalarıyla demircilikte ilerleyemeyen civar bölgelerdeki diğer toplulukları yenmelerine sebep olmuştur.

    Akıl sahibi olan her Türk, kendi bayramı olan Nevruz'a sahip çıkmalıdır. Gün Doğusunda Yakut Türkleri, Gün Batısında Balkan Türkeri'nin kutladığı #NevruzTürkünBayramıdır! İran halklarına ait olmadığına en büyük delillerden birisi de El Biruni eserleridir.

    Biruni’de eserlerinde Nevruz’dan söz etmiş ve bunun Türkler'in önemli günü olduğu Ön Asya ve Orta Asya toplulukları arasında canlı bir şekilde yaşatıldığı üzerinde durmuştur. Ateşi yücelten İranlı halkların kutsal gördüğü ateşin üzerinden atlamaları ayrıca büyük bir çelişkidir.

    Fars asıllı önemli devlet adamı Nizamülmülk de Siyasetname eserinde Nevruz üzerinde durmuştur. Nevruz’un Türklere ait bir bahar bayramı ve yılbaşı olduğunu belirtmiştir. Fars asıllı bir devlet adamının Nevruz’dan Türklerin bayramı olarak bahsetmesi oldukça önemlidir.

    Aynı dönemde Hasan Sabbah, Selçuklu Sultanı Melikşah'ı Nevruz kutlamaları yapıyor diye 'Nevruzcu Sultan' diyerek dinsiz olduğunu iddia etmiş, Fars ayrılıkçılardan olabildiğince taraftar devşirme gayreti gütmüştür. İran'da yaşayan Türkler arasında ilginç bir ifade vardır.

    Hazar coğrafyasında Nevruz kutlamaları 1 hafta devam ettiği için Horasan Türkleri 21 Mart gününe Nevruz Sultanı demektedirler. Sultan Melikşah'a çağrışımda bulunmasından, İranlı odaklar Nevruz Sultanı isminden sultanı atmaya çalışsa da hala yaşatılmaya devam etmektedir.

    Asırlarca Türk coğrafyalarında birlik ve coşku ile kutlanan Nevruz Bayramı, iki Türk Hakanı Şah İsmail- Yavuz döneminde yaşanan çatışmalardan dolayı artık farklı bir anlam almaya başlamıştır. Açılın Kapılar Şah'a gidelim dedikçe Nevruz Türklerde isyan ateşi haline gelmiştir.

    İran'da Türk hükümdarı Şah İsmail döneminde zorunlu hale getirilen Nevruz kutlamaları, Osmanlı Devleti'nde baskıyı kabul etmeyen Türklerin isyan ateşi yakmaları için bir güvence olmuştur. Tarih Türk'ü yanına çekmek isteyen liderlerin Nevruz ateşini coşkuyla yakmasına şahittir.

    4. Murat devrine kadar çekimser bakılan Nevruz kutlamaları İran'a yapılan seferlerin başarıya ulaşması ve bölgedeki Türklerin Osmanlı'ya isyan etmemeleri için yeniden önem kazanmış ve Nevruz kutlamaları Sultan 4. Murat buyruğu ile yeniden başlamıştır.

    Panslavizmin esir aldığı Türk yurtlarında yasaklanmaya çalışılan Nevruz Bayramı Kırım Türkleri'nin yoğun isyanları yüzünden sönükte olsa kutlanmaya devam edilmesine izin verilmiştir. Balkan felaketine kadar coşkuyla kutlanan Türk'ün bayramı Nevruz Balkanlar'da engellenmiştir.

    Börteçine kurdun adı,
    Ergenekon yurdun adı,
    Dörtyüzsene durdun hadi,
    Çık ey, yüzbin mızrağımız!
    Ziya Gökalp bey Balkan felaketinden sonra Türklerin esaretine bu şekilde haykırarak esaretten kurtuluşu için isyan etmelerini belirtmesi de Nevruz'un İstiklal'i ifade eder.

    Atatürk'ün fikirlerinin babası olarak gördüğü Ziya Gökalp beyin bu kutlu öğüdünü tutarak, 21 Mart 1922 de Büyük Taarruz'a hazırlanan Türk milletinin istiklali için dualarla Nevruz kutlamaları yaptırarak, Nevruz'un kime ait olduğuna ayrıca bir delil olmuştur.

    1940 yılının 21 Mart'ında hürriyet ateşini yakarak, Çin zulmünden Türk milletinin haysiyetini ve namusunu korumak için silahına sarılan Doğu Türkistanlı Osman Batur'da, 1989 yılında gizlice Kırım’a dönen Nevruz kutlatan Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu unutulmamalıdır.

    1991 yılında milletler zindanı olan Sovyetler birliği dağıldığında, Rus asimilasyonundan atacak adım ve açacak alan bulamayan Türk milleti, Türk aleminde Nevruz'u coşku ile kutlanması için büyük ödenekler ayırarak, Panslavizm'in buzlarını Nevruz ateşi ile eritmiştir.

    Türk milletinin bütünleşmesini sağlayan Nevruz'u unutturmak için yoğun faaliyet yürüten Türklük düşmanları bu olayı terör örgütlerinin sahiplenmesini sağlamışlardır. Ateş yakmaya çalışırken kendilerini yakan bölücü odaklar, Türk milletinin kutlu gününü terörize etmişlerdir.

    Tarih yapan ecdadımıza layık olmamız için, yapılan tarihe sahip çıkmak onu bilmek okumak zorundayız. #Nevruz2024 Türk milletinin yeniden, töresine sarılacağı bir yılın başlangıcı olmasını temenni ediyorum. Dünya'daki son Türk yaşadığı sürece #NevruzTürkünBayramıdır kutlu olsun!

    @Türk Dünyası
    Türk milletinin #Ergenekon'dan çıkarak hüküm sürdüğü tüm coğrafyalara hediyesi olan; #Yenigün/#Nevruz Bayramı Kutlu olsun! Barışın, özgürlüğün ve kardeşliğin sembolü olan Ergenekon Bayramı Türk milletinin Ergenekon'dan, Büyük Taarruz’a #Nevruz'un tarihi ve önemini anlatalım.⬇️ Tarih, destanları olan milletlerin sahnelediği büyük işlerle doldurulur. Tarih'in sahibi Türk milleti de yaptığı ve yapacağı büyük başarıları bu köklerden alır. Ergenekon Destanı’nın amentüsünü oluşturan mitolojik efsanenin ilk yazılı örnekleri Çin arşivlerinde bulunmaktadır.⬇️ Çin’deki Cov (Chou) sülalesinin yıllıklarında, Göktürkler (T’u-chüeh) adına kayıtlı olarak rastlanılmıştır. Diğer bir kaynak, Sui Sülalesi tarihinde yer almaktadır. Göktürklere ait bir türeyiş efsanesi olan her iki versiyon öz olarak aynı öğretidir.⬇️ Göktürklerin Lin adlı bir kavim tarafından yenilerek tüm soyunun yok edilmesini; kalan bir çocuğun kol ve bacakları kesilmiş halde bataklığa atılmasını ve bu çocuğun kurt tarafından bulunup büyütülerek ondan çocuklar doğurmasını konu edinir.⬇️ Hunların kuzeyinde bulunan Sou ülkesinden çıkan Göktürklerin ataları kurttan doğmuş olan İ-ci Ni-su-tu’ya dayanır. İ-ci Ni-su-tu’nun dört oğlundan en büyüğü ateşi bulmuş ve kavmini soğuktan korumuştur. Bu büyük kardeşe diğerleri Türk (Çincesi,Tu-kyu) adını vermişler.⬇️ Ergenekon destanına ait temel olayları aktaran mitolojik anlatılar, Göktürkleri kuran Aşina ailesini teşkil ettiği devletin köklerini eski Çin dili ile tespit edilen ve Ergenekon'a bağlanan Çin'deki bu metinlerdir.⬇️ Bu metinleri Vasily Vladimirovich Bartold, N. Biçurin (Yakinev), A. Bernştam’dan başlayarak, M. Kazvini, Sergei Klyashtorny, Vladimir Livşits, Liu Mau-tsai ve Bahattin Ögel gibi değerli bilginler yayımlamıştır, dileyenler okuyabilirler.⬇️ 17. yy da Ebu'l Gazi Bahadır'ın kaleme aldığı Şecere-i Türki adlı eserde de Turan halklarının yaratılış destanı olarak anlatılır ve 14. yüzyılda Reşidüddin Hamedani'nin kaleme aldığı Cami’üt-Tevarih adlı eserine atıfta bulunarak Turan halklarının aynı soydan geldiğini belirtir.⬇️ Ergenekon aslında Türklerin efsanevi anayurdu Ötüken'dir. Rus tarihçi Gumilev’in tarifine göre dik yamaç anlamını taşır. 'Ötüken dağlarından daha iyisi kesinlikle yokmuş. Ülke kurulacak topraklar Ötüken dağlarıymış.' diyerek Bilge Kaan zaten meselenin önemini aktarmıştır.⬇️ Kutsal Ötüken'in bırakılarak başka yeren giden Türk milletinin zarar göreceğini belirten, Türk Kağanının uyarısı bugün dahi yurt dışına gidip asimile olan Türklerin iyi işitmesi gereken bir sözdür. Ötüken vadisinden çıkarak cihana yayılan Türklük, bu günü kutsal kabul etmiştir.⬇️ Cemre/İ(e)mre öğretisi ateşin düşmesi anlamına gelmesi, yedişer günlük döngü ile hava, su ve toprak kutsallarının ateş ile buluşması için 3 defa tekrarlanması, Ergenekon Destan'ındaki 4 yönü farklı noktadan Demir dağların ateşlerle eritilmesine de ayrıca bir delildir.⬇️ Türk milletinin takvimi, Ötüken'den yayılan göç haritası incelendiğinde Türklerin devletleştiği tüm coğrafyalara işlenmiş bir değer olduğunu görmekteyiz. Doğanın uyanışı ve bahar bayramı olarak coşku ile kutlanan Nevruz Bayramı yıllarca Türk milletinden çalınmaya çalışılmıştır.⬇️ Nevruz’un Türk milletinin bahar bayramı olduğunu ortaya koyan delillerden birisi de, Saha/Yakut Türklerinin kutladığı Isıah Bayramı'dır. Coğrafya haritasına bakıldığında Dünya'nın bir ucunda olan Türk'ün karanlıktan çıkışı olarak kutladığı Nevruz'un Ergenekon olduğuna delildir.⬇️ Atatürk'ün 'Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan, yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.' sözü Nevruz'un uydurma bir tarihle nasıl İranlı halklar tarafından sahiplenildiğini anlamamız açısından önemlidir.⬇️ Fars ırkçısı şair Firdevsi'nin en önemli eseri olan Şehname'de yer alan (Kave Ahenger) Demirci Kave'nin, Zahhāk'a isyan edişiyle Zerdüştlüğün Avesta kitabından esinlenmiştir. İranlılar'ın Saka/İskitlerden öğrendikleri demir işlemeciliği, ateşe önem vermelerine bir sebeptir.⬇️ İranlı halklar Türklerden öğrendikleri ateşle demirin işlenmesi, ateşin gücüyle demirle zanaat oluşturmalarını sağlamış ve Ahameniş İmparatorluğu kurmalarıyla demircilikte ilerleyemeyen civar bölgelerdeki diğer toplulukları yenmelerine sebep olmuştur.⬇️ Akıl sahibi olan her Türk, kendi bayramı olan Nevruz'a sahip çıkmalıdır. Gün Doğusunda Yakut Türkleri, Gün Batısında Balkan Türkeri'nin kutladığı #NevruzTürkünBayramıdır! İran halklarına ait olmadığına en büyük delillerden birisi de El Biruni eserleridir.⬇️ Biruni’de eserlerinde Nevruz’dan söz etmiş ve bunun Türkler'in önemli günü olduğu Ön Asya ve Orta Asya toplulukları arasında canlı bir şekilde yaşatıldığı üzerinde durmuştur. Ateşi yücelten İranlı halkların kutsal gördüğü ateşin üzerinden atlamaları ayrıca büyük bir çelişkidir.⬇️ Fars asıllı önemli devlet adamı Nizamülmülk de Siyasetname eserinde Nevruz üzerinde durmuştur. Nevruz’un Türklere ait bir bahar bayramı ve yılbaşı olduğunu belirtmiştir. Fars asıllı bir devlet adamının Nevruz’dan Türklerin bayramı olarak bahsetmesi oldukça önemlidir.⬇️ Aynı dönemde Hasan Sabbah, Selçuklu Sultanı Melikşah'ı Nevruz kutlamaları yapıyor diye 'Nevruzcu Sultan' diyerek dinsiz olduğunu iddia etmiş, Fars ayrılıkçılardan olabildiğince taraftar devşirme gayreti gütmüştür. İran'da yaşayan Türkler arasında ilginç bir ifade vardır.⬇️ Hazar coğrafyasında Nevruz kutlamaları 1 hafta devam ettiği için Horasan Türkleri 21 Mart gününe Nevruz Sultanı demektedirler. Sultan Melikşah'a çağrışımda bulunmasından, İranlı odaklar Nevruz Sultanı isminden sultanı atmaya çalışsa da hala yaşatılmaya devam etmektedir.⬇️ Asırlarca Türk coğrafyalarında birlik ve coşku ile kutlanan Nevruz Bayramı, iki Türk Hakanı Şah İsmail- Yavuz döneminde yaşanan çatışmalardan dolayı artık farklı bir anlam almaya başlamıştır. Açılın Kapılar Şah'a gidelim dedikçe Nevruz Türklerde isyan ateşi haline gelmiştir.⬇️ İran'da Türk hükümdarı Şah İsmail döneminde zorunlu hale getirilen Nevruz kutlamaları, Osmanlı Devleti'nde baskıyı kabul etmeyen Türklerin isyan ateşi yakmaları için bir güvence olmuştur. Tarih Türk'ü yanına çekmek isteyen liderlerin Nevruz ateşini coşkuyla yakmasına şahittir.⬇️ 4. Murat devrine kadar çekimser bakılan Nevruz kutlamaları İran'a yapılan seferlerin başarıya ulaşması ve bölgedeki Türklerin Osmanlı'ya isyan etmemeleri için yeniden önem kazanmış ve Nevruz kutlamaları Sultan 4. Murat buyruğu ile yeniden başlamıştır.⬇️ Panslavizmin esir aldığı Türk yurtlarında yasaklanmaya çalışılan Nevruz Bayramı Kırım Türkleri'nin yoğun isyanları yüzünden sönükte olsa kutlanmaya devam edilmesine izin verilmiştir. Balkan felaketine kadar coşkuyla kutlanan Türk'ün bayramı Nevruz Balkanlar'da engellenmiştir.⬇️ Börteçine kurdun adı, Ergenekon yurdun adı, Dörtyüzsene durdun hadi, Çık ey, yüzbin mızrağımız! Ziya Gökalp bey Balkan felaketinden sonra Türklerin esaretine bu şekilde haykırarak esaretten kurtuluşu için isyan etmelerini belirtmesi de Nevruz'un İstiklal'i ifade eder.⬇️ Atatürk'ün fikirlerinin babası olarak gördüğü Ziya Gökalp beyin bu kutlu öğüdünü tutarak, 21 Mart 1922 de Büyük Taarruz'a hazırlanan Türk milletinin istiklali için dualarla Nevruz kutlamaları yaptırarak, Nevruz'un kime ait olduğuna ayrıca bir delil olmuştur.⬇️ 1940 yılının 21 Mart'ında hürriyet ateşini yakarak, Çin zulmünden Türk milletinin haysiyetini ve namusunu korumak için silahına sarılan Doğu Türkistanlı Osman Batur'da, 1989 yılında gizlice Kırım’a dönen Nevruz kutlatan Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu unutulmamalıdır.⬇️ 1991 yılında milletler zindanı olan Sovyetler birliği dağıldığında, Rus asimilasyonundan atacak adım ve açacak alan bulamayan Türk milleti, Türk aleminde Nevruz'u coşku ile kutlanması için büyük ödenekler ayırarak, Panslavizm'in buzlarını Nevruz ateşi ile eritmiştir.⬇️ Türk milletinin bütünleşmesini sağlayan Nevruz'u unutturmak için yoğun faaliyet yürüten Türklük düşmanları bu olayı terör örgütlerinin sahiplenmesini sağlamışlardır. Ateş yakmaya çalışırken kendilerini yakan bölücü odaklar, Türk milletinin kutlu gününü terörize etmişlerdir.⬇️ Tarih yapan ecdadımıza layık olmamız için, yapılan tarihe sahip çıkmak onu bilmek okumak zorundayız. #Nevruz2024 Türk milletinin yeniden, töresine sarılacağı bir yılın başlangıcı olmasını temenni ediyorum. Dünya'daki son Türk yaşadığı sürece #NevruzTürkünBayramıdır kutlu olsun! @Türk Dünyası
    0 Commenti 0 condivisioni
  • Hollywood yıldızı Will Smith, Kur'an-ı Kerim'i baştan sona okuduğunu açıkladı.

    ❝Kur'an-ı Kerim okuyorum. Kur'an'ın sadeliğini çok seviyorum. O, çok açık bir kitap. Âdeta kristal berraklığında. Asla yanlış anlayamazsınız.❞

    #willsmith #hollywood #kuranıkerim #haber #sinema #güncel #gündem #dünya #kesfet

    Kaynak: @haber7com
    📌 Hollywood yıldızı Will Smith, Kur'an-ı Kerim'i baştan sona okuduğunu açıkladı. 💬 ❝Kur'an-ı Kerim okuyorum. Kur'an'ın sadeliğini çok seviyorum. O, çok açık bir kitap. Âdeta kristal berraklığında. Asla yanlış anlayamazsınız.❞ #willsmith #hollywood #kuranıkerim #haber #sinema #güncel #gündem #dünya #kesfet Kaynak: @haber7com
    0 Commenti 0 condivisioni
  • Hollywood yıldızı Will Smith, Kur'an-ı Kerim'i baştan sona okuduğunu açıkladı. Smith’in çok sevdiğini söylediği Kuran’a ilişkin değerlendirmesi ise ayrı bir güzel:

    “O kadar açık ki... kristal berraklığında. Yanlış anlayarak uzaklaşmak çok zor''

    Fakat bizimkiler bunu bile başarıyor
    Hollywood yıldızı Will Smith, Kur'an-ı Kerim'i baştan sona okuduğunu açıkladı. Smith’in çok sevdiğini söylediği Kuran’a ilişkin değerlendirmesi ise ayrı bir güzel: “O kadar açık ki... kristal berraklığında. Yanlış anlayarak uzaklaşmak çok zor'' Fakat bizimkiler bunu bile başarıyor 🤦‍♂️
    0 Commenti 0 condivisioni
  • Avrupada Yüce dinimiz İslam'ı öğrenmeye çalışan, Kuranı kerimi okumaya, sureleri ezberlemeye çalışan genç sayısı Ramazan'da hızlı bir artış gösteriyor.

    The number of young people in Europe trying to learn our great religion Islam, reading the Quran and memorizing the surahs increases rapidly during Ramadan.
    Avrupada Yüce dinimiz İslam'ı öğrenmeye çalışan, Kuranı kerimi okumaya, sureleri ezberlemeye çalışan genç sayısı Ramazan'da hızlı bir artış gösteriyor. ❤️ The number of young people in Europe trying to learn our great religion Islam, reading the Quran and memorizing the surahs increases rapidly during Ramadan.
    0 Commenti 0 condivisioni 4
  • SELAHADDİN EYYUBİ
    4 Mart 1193'te, şimdiki Suriye topraklarında bulunan Şam'da; İslam dünyasının en büyük kahramanlarından biri hayata gözlerini kapadı, o gün Sultan Selahaddin'in hayatı son buldu.

    1138 yılında; Irak, Tikrit'te doğdu. Babası Najm ad-Din Eyyub, Şam valisi olan Selahaddin için gerçek bir sadakat ve onur örneğiydi. İslam dünyası için çalkantılı bir dönemdi, Mısır'daki Haçlı Seferleri ve iç çatışmalar, Müslüman güçleri bir araya getirecek bir liderin ortaya çıkmasını gerektiriyordu. Selahaddin; amcasının askerlerinin bir parçası olan Şirkuh bin Şadi yakında doğuda tanışan askeri zafer günlerine sahipti. Mısır isyanını bastıran ve Haçlıları kovan Şirkuh ve Selahaddin Mısır'ın doğal liderleri idi. Amcasının 1169'da ölümü, 31 yaşındaki Selahaddin'i Mısır'ın mutlak efendisi olmasına sebep oldu. Mısır'da görevi kolay değildi, Haçlıların işgal ettiği bölgeler tarafından ana sultanlıktan ayrı kaldı. Bu durumu belli bir bağımsızlıkla liderlik etmek için kullandı. Askeri görevlerini manevi görevlerle karıştırmaya başladı, Sünni inancın savunucusu oldu, Kuran öğretilerini ve Hz. Muhammed'in sözlerini yaydı.
    El-Adid'in ölümü Selahaddin'i Mısır'ın sultanı haline getirdi.
    Nur al-Din'in ölümü; Suriye Sultanı olarak tanınması için Selahaddin'e eşsiz bir fırsat verdi. Sabır ve hikmetle, Mısır, Suriye, Filistin, Mezopotamya, Yemen, Hicaz ve Libya'nın askeri güçlerini birleştirerek İslam devletlerini bir araya getirdi. Gerçek düşmanları olan Haçlılara karşı mücadeleyi yeniden canlandırmak için cesur Türk ve Kürtlerden oluşan büyük bir ordu kurdu. 1187'de onları Hattin dolaylarında köşeye sıkıştırdı ve yok etti. Kutsal topraklarda Haçlıların elindeki mevkiler Selahaddin'in eline düştü. Bu 3. Haçlı Seferi'ni tetikledi. Selahaddin İslam dünyası tarafından en büyük koruyucu olarak hatırlanacak ve Hristiyanlar tarafından savaş alanında şövalye tavırlarıyla asil bir asker olarak hatırlanacaktı. Selahaddin, 4 Mart 1193'te doğal nedenlerden öldü.
    SELAHADDİN EYYUBİ 4 Mart 1193'te, şimdiki Suriye topraklarında bulunan Şam'da; İslam dünyasının en büyük kahramanlarından biri hayata gözlerini kapadı, o gün Sultan Selahaddin'in hayatı son buldu. 1138 yılında; Irak, Tikrit'te doğdu. Babası Najm ad-Din Eyyub, Şam valisi olan Selahaddin için gerçek bir sadakat ve onur örneğiydi. İslam dünyası için çalkantılı bir dönemdi, Mısır'daki Haçlı Seferleri ve iç çatışmalar, Müslüman güçleri bir araya getirecek bir liderin ortaya çıkmasını gerektiriyordu. Selahaddin; amcasının askerlerinin bir parçası olan Şirkuh bin Şadi yakında doğuda tanışan askeri zafer günlerine sahipti. Mısır isyanını bastıran ve Haçlıları kovan Şirkuh ve Selahaddin Mısır'ın doğal liderleri idi. Amcasının 1169'da ölümü, 31 yaşındaki Selahaddin'i Mısır'ın mutlak efendisi olmasına sebep oldu. Mısır'da görevi kolay değildi, Haçlıların işgal ettiği bölgeler tarafından ana sultanlıktan ayrı kaldı. Bu durumu belli bir bağımsızlıkla liderlik etmek için kullandı. Askeri görevlerini manevi görevlerle karıştırmaya başladı, Sünni inancın savunucusu oldu, Kuran öğretilerini ve Hz. Muhammed'in sözlerini yaydı. El-Adid'in ölümü Selahaddin'i Mısır'ın sultanı haline getirdi. Nur al-Din'in ölümü; Suriye Sultanı olarak tanınması için Selahaddin'e eşsiz bir fırsat verdi. Sabır ve hikmetle, Mısır, Suriye, Filistin, Mezopotamya, Yemen, Hicaz ve Libya'nın askeri güçlerini birleştirerek İslam devletlerini bir araya getirdi. Gerçek düşmanları olan Haçlılara karşı mücadeleyi yeniden canlandırmak için cesur Türk ve Kürtlerden oluşan büyük bir ordu kurdu. 1187'de onları Hattin dolaylarında köşeye sıkıştırdı ve yok etti. Kutsal topraklarda Haçlıların elindeki mevkiler Selahaddin'in eline düştü. Bu 3. Haçlı Seferi'ni tetikledi. Selahaddin İslam dünyası tarafından en büyük koruyucu olarak hatırlanacak ve Hristiyanlar tarafından savaş alanında şövalye tavırlarıyla asil bir asker olarak hatırlanacaktı. Selahaddin, 4 Mart 1193'te doğal nedenlerden öldü.
    0 Commenti 0 condivisioni
  • #Ramazan'a 8 Gün
    Allah’ım! Gazabından rızana, cezandan affına sığınırım. Senden sana sığınırım. Sana tüm övgüleri saysam yine de bitiremem. Sen kendini nasıl övdüysen öylesin. (Müslim, Salât, 222)
    #DiyanetHaber #SonDakika #Ramazan2024 #İslam #Allah #Kuran #Peygamberimiz #Dua
    #Ramazan'a 8 Gün 🌙 Allah’ım! Gazabından rızana, cezandan affına sığınırım. Senden sana sığınırım. Sana tüm övgüleri saysam yine de bitiremem. Sen kendini nasıl övdüysen öylesin. (Müslim, Salât, 222) #DiyanetHaber #SonDakika #Ramazan2024 #İslam #Allah #Kuran #Peygamberimiz #Dua
    0 Commenti 0 condivisioni
Pagine in Evidenza