Ateşin ortasındaki ülke...

90’lardan bu yana Türkiye’nin çevresinde ateş hiç durmadı. Balkanlar’dan tutun da Körfez ülkelerine kadar her yerde savaş baş gösterdi. Sekiz komşuya sahip olan #Türkiye’nin 5 komşusu, ağırlıklı olarak son 20 yılda savaş halindeydi. Türkiye’nin en fazla ihracat yaptığı komşusu Irak, 2003’te ABD’nin işgaline maruz kalırken, hemen ardından IŞİD ile savaştı. Suriye’de yaşananları biliyorsunuz. Gürcistan’da 2008’de Rus işgali yaşanırken, 2020 yılında Azerbaycan ile Ermenistan arasında savaş vardı.

Aslında haritaya baktığımızda bile Türkiye’nin çevresindeki savaşların hiç ara vermeden devam ettiği, tüm savaşları ele aldığımızda, doğrudan Türkiye’yi etkileyen olaylar olduğunu görebiliyoruz. Tabii ki bu süreçte biz de terörle mücadele ettik, birçok acıyı yaşadık. Ama Arap Baharı sonrası yaşananlar çok başkaydı. Belki topraklarımız savaşa sahne olmadı ama hudutlarımızın güvenliği kalmadı, demografi değişti, savaş bölgelerinden kaçan milyonlarca mülteci yanı başımızdaki komşumuz oldu. Resmi rakamlara göre #Suriye’deki İç Savaş sonrası ilk iki yıl Türkiye’ye 250 bin civarında #Suriyeli gelirken, 2016 yılında bu sayı 3 milyonu aştı. UNHCR raporlarına göre Türkiye’deki kayıtlı Suriyeli 3 milyon 700 bin. Gerçek rakamların 6 milyonu aştığı iddia ediliyor. Iraklıları ve son dönemde artan Afgan göçünü saymıyorum bile.

Son 8 yılda dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke…

Batı’nın övgülere doyamadığı, Türkiye’ye yakıştırdığı en güzel unvan bu. Nereye kadar bu unvanı taşıyacağız bilmiyorum. Suriyeliler doğum olarak ortalama 5.3 artarken Türkler’de bu sayının 1.9 olduğu belirtiliyor. Vatandaşlık verilmesi halinde, 20 yıl sonra Suriyelilerin nüfusunun 20 milyona yaklaşacağı iddia ediliyor. Sonuçlarını düşünebiliyor musunuz?

Neyse, “ensar” olmaktan vazgeçtik gibi ama mültecilere yönelik bir çözüm arayışı da görünmüyor. “Bu iş böyle gitmez” dedikçe farklı ülkelerden topraklarımıza gelenler oluyor. “Hudut namustur” dedikçe, Afganların haberlerini görüyoruz. “#Hudut namustur” dedikçe, gruplaşan mültecilerin kendi aralarındaki kavgalarına şahit oluyoruz. Çevremiz ateş içerisinde, çok şükür ayaktayız ama ya içerideki demografik işgal?
Ateşin ortasındaki ülke... 90’lardan bu yana Türkiye’nin çevresinde ateş hiç durmadı. Balkanlar’dan tutun da Körfez ülkelerine kadar her yerde savaş baş gösterdi. Sekiz komşuya sahip olan #Türkiye’nin 5 komşusu, ağırlıklı olarak son 20 yılda savaş halindeydi. Türkiye’nin en fazla ihracat yaptığı komşusu Irak, 2003’te ABD’nin işgaline maruz kalırken, hemen ardından IŞİD ile savaştı. Suriye’de yaşananları biliyorsunuz. Gürcistan’da 2008’de Rus işgali yaşanırken, 2020 yılında Azerbaycan ile Ermenistan arasında savaş vardı. Aslında haritaya baktığımızda bile Türkiye’nin çevresindeki savaşların hiç ara vermeden devam ettiği, tüm savaşları ele aldığımızda, doğrudan Türkiye’yi etkileyen olaylar olduğunu görebiliyoruz. Tabii ki bu süreçte biz de terörle mücadele ettik, birçok acıyı yaşadık. Ama Arap Baharı sonrası yaşananlar çok başkaydı. Belki topraklarımız savaşa sahne olmadı ama hudutlarımızın güvenliği kalmadı, demografi değişti, savaş bölgelerinden kaçan milyonlarca mülteci yanı başımızdaki komşumuz oldu. Resmi rakamlara göre #Suriye’deki İç Savaş sonrası ilk iki yıl Türkiye’ye 250 bin civarında #Suriyeli gelirken, 2016 yılında bu sayı 3 milyonu aştı. UNHCR raporlarına göre Türkiye’deki kayıtlı Suriyeli 3 milyon 700 bin. Gerçek rakamların 6 milyonu aştığı iddia ediliyor. Iraklıları ve son dönemde artan Afgan göçünü saymıyorum bile. Son 8 yılda dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke… Batı’nın övgülere doyamadığı, Türkiye’ye yakıştırdığı en güzel unvan bu. Nereye kadar bu unvanı taşıyacağız bilmiyorum. Suriyeliler doğum olarak ortalama 5.3 artarken Türkler’de bu sayının 1.9 olduğu belirtiliyor. Vatandaşlık verilmesi halinde, 20 yıl sonra Suriyelilerin nüfusunun 20 milyona yaklaşacağı iddia ediliyor. Sonuçlarını düşünebiliyor musunuz? Neyse, “ensar” olmaktan vazgeçtik gibi ama mültecilere yönelik bir çözüm arayışı da görünmüyor. “Bu iş böyle gitmez” dedikçe farklı ülkelerden topraklarımıza gelenler oluyor. “Hudut namustur” dedikçe, Afganların haberlerini görüyoruz. “#Hudut namustur” dedikçe, gruplaşan mültecilerin kendi aralarındaki kavgalarına şahit oluyoruz. Çevremiz ateş içerisinde, çok şükür ayaktayız ama ya içerideki demografik işgal?
0 Комментарии 0 Поделились