• Moğol İmparatorluğu'nun 4 Büyük Hanlığı
    1259 yılı dağılımı.

    Çizimi Arienne King; 5 Kasım 2019 tarihinde editörü olduğu Ancient History Encyclopedia'da yayınlamıştır.
    Moğol İmparatorluğu'nun 4 Büyük Hanlığı 1259 yılı dağılımı. Çizimi Arienne King; 5 Kasım 2019 tarihinde editörü olduğu Ancient History Encyclopedia'da yayınlamıştır.
    0 Комментарии 0 Поделились
  • Peygamberler tarihi kronolojik olarak tek bir çizimle izah edilmiş. Çok başarılı.
    Peygamberler tarihi kronolojik olarak tek bir çizimle izah edilmiş. Çok başarılı.
    0 Комментарии 0 Поделились
  • Şehzade Cihangir (1531-1553) ve Camisi (1559)

    Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan'ın beşinci oğlu.

    Hastalığı sebebiyle sancağa çıkarılmamış, az sayıda sefere katılmış, ruhen, duygusal bir karakter; fiziksel olarak da zayıf doğuştan kambur bir can idi. Hattat ve Zarîfî mahlasını kullanan bir şairdi.

    Sultan Süleyman onu bir sırdaş gibi yanında bulundurmuş, fiziksel engeline rağmen, cesaret ve ferasetini anlamış ve değer vermiştir. Ona "cihanı sırtında taşıyan" anlamına gelen Cihangir ismini vermiştir.

    Cihangir, çok sevdiği abisi Şehzade Mustafa'nın infazı sonrası bunalıma girerek akli dengesini kaybetmiş ve aynı yıl Halep seferi esnasında vefat etmiştir. (Şehzade Mustafa'nın boğdurulduğu esnada, onun da babasının yanında, çadırda olduğu, olayı en yakından yaşayan kişilerden biri olduğu, Bu travmanın, onun ruhunda büyük bir hasar bıraktığı, idam sonrası melankolik dengesiz ruhi bunalımlara gark olduğu çeşitli kaynaklardan yazılmıştır.)

    Şehzade Cihangir'in çok genç yaşta ölmesi üzerine Süleyman, Saraydan çok güzel görünen ve İstanbul'a hakim bu tepenin üzerinde, 1559-1560'ta, Mimar Sinan'a Cihangir Camiini inşa ettirdi.

    Caminin yapıldığı, Kuzeyde Taksim Meydanından, güneyde dik yokuş ve merdivenlerle Salıpazarı ve Fındıklı'ya inilen tepe yamaçlarına dek uzanan semtin adı da Cihangir olarak kalmıştır.

    İlk yapılan Cihangir Camii, kare planlı, tek kubbeli ve tek minareli küçük bir mabeddir. Montagu B.Dunn'a ait 1855 tarihli bir çizimini ilk görsele ekledim. Cami, tarihi içinde beş yangın geçirmiş ve her seferinde yenilenmiştir.

    1890'da II. Abdülhamid tarafından yeniden yaptırılan bugünkü cami de tek kubbeli ve kare planlıdır. Üç bölümlü son cemaat yerinin iki köşesinde iki minaresi vardır. Mimar Sinan’ın Edirnekapı Mihrimah Sultan Camii’nde başlattığı bir mimari tasarım ve strüktür, 19. yüzyılın sonlarında bu yapıda da uygulanmıştır. Sadabat, Dolmabahçe, Ortaköy camiilerine de benzer mimari görünümdedir. Bu tasarımda kubbe dört köşeye oturtulmuş olduğundan duvarlar taşıyıcı özelliklerini kısmen kaybetmiş, böylece çok sayıda pencere açılabilmiş ve özellikle üst kısımlarda yelpaze biçimi yayılan pencere düzeni gerçekleştirilebilmiştir. Bugünkü yapının mimarının kim olduğu hakkında kesin bilgi yoktur. Son yıllarda mimar için Sarkis Balyan adı söylenmekteyse de 1878 yılında devlet başmimarı unvanını alan Sarkis’in ve mensubu olduğu mimar ailesinin eserlerini içeren listelerde Cihangir Camii adına rastlanmaması bu bilginin ihtiyatla karşılanmasını gerektirir.

    Cihangir Camii gerek planlanması gerekse süslemeleriyle gayet ölçülü bir eserdir. İçerideki kalem işleri büyük ölçüde devrinin özelliklerini korumaktadır. Caminin sade, gösterişten uzak süslemeleri ve tasarım sadeliğine karşın, 19. yy. daki batılılaşma etkileri cephe süslemelerinde dönemin bir karakteristiği olarak barok, rokoko, neoklasik, ampir süslemeler ile kendini göstermiştir.

    Mimarinin yanısıra, Caminin manzarası da muhteşemdir.
    Şehzade Cihangir (1531-1553) ve Camisi (1559) Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan'ın beşinci oğlu. Hastalığı sebebiyle sancağa çıkarılmamış, az sayıda sefere katılmış, ruhen, duygusal bir karakter; fiziksel olarak da zayıf doğuştan kambur bir can idi. Hattat ve Zarîfî mahlasını kullanan bir şairdi. Sultan Süleyman onu bir sırdaş gibi yanında bulundurmuş, fiziksel engeline rağmen, cesaret ve ferasetini anlamış ve değer vermiştir. Ona "cihanı sırtında taşıyan" anlamına gelen Cihangir ismini vermiştir. Cihangir, çok sevdiği abisi Şehzade Mustafa'nın infazı sonrası bunalıma girerek akli dengesini kaybetmiş ve aynı yıl Halep seferi esnasında vefat etmiştir. (Şehzade Mustafa'nın boğdurulduğu esnada, onun da babasının yanında, çadırda olduğu, olayı en yakından yaşayan kişilerden biri olduğu, Bu travmanın, onun ruhunda büyük bir hasar bıraktığı, idam sonrası melankolik dengesiz ruhi bunalımlara gark olduğu çeşitli kaynaklardan yazılmıştır.) Şehzade Cihangir'in çok genç yaşta ölmesi üzerine Süleyman, Saraydan çok güzel görünen ve İstanbul'a hakim bu tepenin üzerinde, 1559-1560'ta, Mimar Sinan'a Cihangir Camiini inşa ettirdi. Caminin yapıldığı, Kuzeyde Taksim Meydanından, güneyde dik yokuş ve merdivenlerle Salıpazarı ve Fındıklı'ya inilen tepe yamaçlarına dek uzanan semtin adı da Cihangir olarak kalmıştır. İlk yapılan Cihangir Camii, kare planlı, tek kubbeli ve tek minareli küçük bir mabeddir. Montagu B.Dunn'a ait 1855 tarihli bir çizimini ilk görsele ekledim. Cami, tarihi içinde beş yangın geçirmiş ve her seferinde yenilenmiştir. 1890'da II. Abdülhamid tarafından yeniden yaptırılan bugünkü cami de tek kubbeli ve kare planlıdır. Üç bölümlü son cemaat yerinin iki köşesinde iki minaresi vardır. Mimar Sinan’ın Edirnekapı Mihrimah Sultan Camii’nde başlattığı bir mimari tasarım ve strüktür, 19. yüzyılın sonlarında bu yapıda da uygulanmıştır. Sadabat, Dolmabahçe, Ortaköy camiilerine de benzer mimari görünümdedir. Bu tasarımda kubbe dört köşeye oturtulmuş olduğundan duvarlar taşıyıcı özelliklerini kısmen kaybetmiş, böylece çok sayıda pencere açılabilmiş ve özellikle üst kısımlarda yelpaze biçimi yayılan pencere düzeni gerçekleştirilebilmiştir. Bugünkü yapının mimarının kim olduğu hakkında kesin bilgi yoktur. Son yıllarda mimar için Sarkis Balyan adı söylenmekteyse de 1878 yılında devlet başmimarı unvanını alan Sarkis’in ve mensubu olduğu mimar ailesinin eserlerini içeren listelerde Cihangir Camii adına rastlanmaması bu bilginin ihtiyatla karşılanmasını gerektirir. Cihangir Camii gerek planlanması gerekse süslemeleriyle gayet ölçülü bir eserdir. İçerideki kalem işleri büyük ölçüde devrinin özelliklerini korumaktadır. Caminin sade, gösterişten uzak süslemeleri ve tasarım sadeliğine karşın, 19. yy. daki batılılaşma etkileri cephe süslemelerinde dönemin bir karakteristiği olarak barok, rokoko, neoklasik, ampir süslemeler ile kendini göstermiştir. Mimarinin yanısıra, Caminin manzarası da muhteşemdir.
    0 Комментарии 0 Поделились
  • El çizimi bir Osmanlı İmparatorluğu haritası. Ne yazık ki haritanın kim tarafından ne zaman ve nerede çizildiği bilinmiyor.
    El çizimi bir Osmanlı İmparatorluğu haritası. Ne yazık ki haritanın kim tarafından ne zaman ve nerede çizildiği bilinmiyor.
    0 Комментарии 0 Поделились


  • KAPLUMBAĞA TERBİYECİSİ 'NİN HİKAYESİ

    1959 yılı, Şişli' deki bir köşk, polis ekiplerince mühürlendi. Bu evde ünlü bir armatör yaşıyordu :

    Saim Birkök. Hayatı boyunca hiç evlenmemişti. Askerlik arkadaşının kendi adını verdiği oğlunu evlat edindi. Onu yetiştirmeye çalıştı. Okuması için İsviçre 'ye gönderdi. Bütün servetini ve sahip olduğu tersaneyi ona bırakmayı düşünüyordu. Ancak Balat' taki tersanede çıkan bir tartışmada manevi oğlunu tek kurşunla öldürdü. Bu olay yaşandığında Saim Birkök 76 yaşında, ölen manevi oğlu Saim Gökoğlu 45 yaşındaydı.

    1960 yılının ilk ayları. Prof Mustafa Cezar, bir araştırma sırasında, Şişli 'de mühürlü bir evde, sanatsal değerinin yanında tarihi değeri de yüksek olan, kırktan fazla tablonun varlığını öğrendi. Köşkün sahibi Saim Birkök, resme meraklı bir sanat severdi. Ancak işlediği cinayetten dolayı Sultanahmet Cezaevinde yatmaktaydı. Profesör, tabloların fotoğrafını çekmek için köşkün sahibinden izin almak zorundaydı. Hapishaneyi ziyaret edip Saim Birkök 'ten izin aldı. Mühürlü kapı, hakim eşliğinde açıldı. Kapı aralanıp ışıklar yanınca, toz toprak arasından muhteşem bir hazine çıktı. Kaplumbağa terbiyecisi başta olmak üzere beş tanesi Osman Hamdi Bey' e ait kırk tablo gün yüzüne çıkmıştı.

    Tabloların fotoğrafları çekildi.Sonra köşkün kapısı tekrar mühürlendi. Prof Mustafa Cezar, çektiği bu fotoğrafları kitabında yayımladı. Böylelikle ilk defa bu tablonun gerçek bir görüntüsü ortaya çıkmıştı.

    1961 yılı. Kanser hastası Saim Birkök, durumu ağırlaştığı gerekçesiyle salıverildi. Zaten bir süre sonra da vefat etti. Arkasından büyük bir miras kavgası başladı. Tablolar, anlaşmazlık nedeniyle Resim Heykel Müzesi 'ne teslim edildi.

    Kaplumbağa terbiyecisi de, 20 yıl kadar sonra, açık artırmayla Erol Aksoy' un eline geçecekti. Erol Aksoy, tabloyu sahibi olduğu İktisat Bankası'nın koleksiyonuna ekledi.

    12 Aralık 2004 Pazar. İktisat Bankası' nın koleksiyonunda bulunan Kaplumbağa Terbiyecisi isimli tabloya, bankanın batması nedeniyle TMSF tarafından el konulmuştu. Müzayede başladığında, çekişme iki müze arasında geçiyordu ;
    İstanbul Modern ve Pera Müzesi. Rakam çok yukarılara çıktı. Öyle ki, son teklif (günümüz parasıyla 5 milyon) 5 trilyon lirayı gösterecek tabela yoktu. Demek ki müzayedeyi gerçekleştirenler bile bu kadarını beklemiyordu. Kaplumbağa Terbiyecisi 'nin yeni sahibi Pera Müzesi oldu. Ödenen 5 trilyon, Türk resim sanatı için bir rekordu. Bu yüksek ücret, tablonun ününe ün kattı.

    Günümüzde, sokaktaki vatandaştan profesörüne, üniversite öğrencisinden ev hanımına kadar herkesin bildiği bir yapıta dönüştü Osman Hamdi Bey 'in Kaplumbağa Terbiyecisi. "Puzzle" ları, reprodüksüyonları yok satıyor. Dizi sahnelerinde, karikatürlerde karşımıza çıkıyor. Türkiye'nin bir nevi Mona Lisa' sı haline geldi.

    Aslında Kaplumbağa Terbiyecisi 'nin birde ikizi var. Osman Hamdi Bey, birçok oryantalist ressam gibi beğendiği tabloyu bir kez daha çizmişti.

    Şimdiye kadar anlatılan, 1906 yılında yapılan ilk tablonun hikayesiydi. 1907 yılında ise resmi tekrar yaptı. 2.çalışma bir şekilde Londra' ya kadar gitmişti. Erol Simavi 1984 yılında bu resmi 100 bin dolara satın aldı. Halen Belma Simavi 'nin koleksiyonunda bulunan tablo, Sakıp Sabancı Müzesi' nde sergileniyor.
    İki resim arasında farklar var;
    kaplumbağaların sayıları ve yerleri, duvarda asılı olan Allah ve Muhammed yazılı tablo, yerde duran vazo ve pencere kemeri gibi.

    Peki tablo bize ne anlatıyor?
    Tabloda gördüğümüz erkek figürü Osman Hamdi Bey 'in kendisidir. Çoğunlukla resmini çizeceği ortamda, doğuya özgü kıyafetler giyip kendi fotoğrafını çektirir. Sonra fotoğrafa bakarak yapar resimlerini. Kaplumbağa Terbiyecisi de bu şekilde çizilmiştir.

    Tablodaki mekan, Bursa' daki Yeşil Cami 'dir. Osman Hamdi Bey çizime burada başlamış, daha sonra çekilen fotoğraf yardımıyla kendi atölyesinde bitirmiştir.

    Peki Kaplumbağa Terbiyecisi bize ne anlatıyor? Bunu anlamak için tabloyu incelemek gerek :

    Öncelikle neler görünüyor?

    Kırmızı kaftan giymiş, derviş kıyafetleri içinde sakallı, kambur yaşlı bir adam...

    Bakımsız bir odada, marul yiyen kaplumbağalara bakıyor. Ama biraz düşünceli, karamsar ve yorgun bir bakış bu.

    Sırtında bir nakkare (yarım küre biçiminde küçük bir davuldan oluşan vurmalı bir çalgı, Mevlevi müziğinin dört temel çalgısından da birisi) asılı ve buna bağlı mızrap (nakkareyi çalmaya yarayan nesne) boynundan aşağı sarkmış.

    Ellerini arkasında kavuşturmuş, bir Ney tutuyor. Kırbaç değil de neden Ney? Anlaşılan kaplumbağaları Ney üfleyerek, Nakkare çalarak yani musikiden yararlanarak terbiye etmeye çabalıyor.

    Ama yaşlı adamın Ney 'i tutuşuna daha dikkatli bakacak olursak, Ney' i üfleme hazırlığında değil sanki vazgeçmiş, çabaları sonuçsuz kalmış.

    Bize verilmek istenen mesajın ne olduğunu doğru yorumlamak için, Osman Hamdi Bey 'in hayatı hakkında biraz bilgi sahibi olmak gerek.

    Osman Hamdi Bey, ilk Türk arkeoloğudur. Dünyaca ünlü İskender Lahidi' ni bulan ve İstanbul 'a getiren kişidir.

    Çağdaş Türk müzeciliğinin öncülerindendir. İstanbul Arkeoloji Müzesi' nin kurucusu ve ilk müze müdürüdür.

    Sanayi - i Nefise Mekteb-i Alisi'ni yani Güzel Sanatlar Akademisi 'nin kurucusudur. Ayrıca modern anlamda ilk Türk ressamlarından birisidir ve Türk resminde figürlü kompozisyon kullanan ilk ressamdır.

    Bu durumu Emre Caner bir romanında şöyle açıklamıştır :
    "Osman Hamdi de hayatı boyunca kimsenin bilmediği meslekler yapmıştı. Ressam olmuştu en başta. Sonra müze müdürü. Bir arkeolog. Ardından da Güzel Sanatlar Akademisi müdürü. Onun kaplumbağa terbiyecisinden bir farkı yoktu aslında."

    Osman Hamdi Bey, tüm bunları, sanatı ve sanatçıyı önemsemeyen, antik eserlere hiç değer vermeyen bir toplumda başarmıştı. Devlet kurumları hatta toplumun kendisi, sürekli kendisine yeni engeller çıkarmış, değişime, modernleşmeye direnmişti.

    İşte tablodaki kaplumbağalar ;
    devletin hantal işleyen bürokrasisi ve değişime direnen, ağır aksak ilerleyen toplumun kendisiydi. Yaşlı dervişin kendisi olduğunu belirtmiştik. Bütün bu duruma kızan Osman Hamdi Bey, derviş de olsa sabrının bir sonu olduğunu göstermiş oluyor.

    Osman Hamdi Bey 'in, bu tablo yapılırken nereden esinlendiği de ortaya çıkmıştır. Bunun için Fransız Le Tour de Monde' nin 1869 yılındaki bir sayısında çıkan gravürü incelemek gerek.

    1869 yılında Bağdat Valisi Mithat Paşa 'nın hizmetinde çalışan babasına gönderdiği mektupta, Le Tour de Monde dergisini severek okuduğundan bahseden Osman Hamdi Bey' in bu çalışmadan esinlenmesi gayet olası görünüyor.

    Benzerlikler dikkat çekici olsa da Osman Hamdi Bey 'in Kaplumbağa Terbiyecisi, renklerin ve ışığın kullanımı, tablonun derinliği ve verdiği mesajla öncülüğünden çok daha değerli...
    (Abdullah Gündoğdu)

    Kaynak :
    Buğra Derci, Bütün Dünya Dergisi, Başkent Üniversitesi Kültür Yayını, sayı 2016 /05, syf 109 - 113
    🇹🇷🇹🇷🇹🇷 KAPLUMBAĞA TERBİYECİSİ 'NİN HİKAYESİ 1959 yılı, Şişli' deki bir köşk, polis ekiplerince mühürlendi. Bu evde ünlü bir armatör yaşıyordu : Saim Birkök. Hayatı boyunca hiç evlenmemişti. Askerlik arkadaşının kendi adını verdiği oğlunu evlat edindi. Onu yetiştirmeye çalıştı. Okuması için İsviçre 'ye gönderdi. Bütün servetini ve sahip olduğu tersaneyi ona bırakmayı düşünüyordu. Ancak Balat' taki tersanede çıkan bir tartışmada manevi oğlunu tek kurşunla öldürdü. Bu olay yaşandığında Saim Birkök 76 yaşında, ölen manevi oğlu Saim Gökoğlu 45 yaşındaydı. 1960 yılının ilk ayları. Prof Mustafa Cezar, bir araştırma sırasında, Şişli 'de mühürlü bir evde, sanatsal değerinin yanında tarihi değeri de yüksek olan, kırktan fazla tablonun varlığını öğrendi. Köşkün sahibi Saim Birkök, resme meraklı bir sanat severdi. Ancak işlediği cinayetten dolayı Sultanahmet Cezaevinde yatmaktaydı. Profesör, tabloların fotoğrafını çekmek için köşkün sahibinden izin almak zorundaydı. Hapishaneyi ziyaret edip Saim Birkök 'ten izin aldı. Mühürlü kapı, hakim eşliğinde açıldı. Kapı aralanıp ışıklar yanınca, toz toprak arasından muhteşem bir hazine çıktı. Kaplumbağa terbiyecisi başta olmak üzere beş tanesi Osman Hamdi Bey' e ait kırk tablo gün yüzüne çıkmıştı. Tabloların fotoğrafları çekildi.Sonra köşkün kapısı tekrar mühürlendi. Prof Mustafa Cezar, çektiği bu fotoğrafları kitabında yayımladı. Böylelikle ilk defa bu tablonun gerçek bir görüntüsü ortaya çıkmıştı. 1961 yılı. Kanser hastası Saim Birkök, durumu ağırlaştığı gerekçesiyle salıverildi. Zaten bir süre sonra da vefat etti. Arkasından büyük bir miras kavgası başladı. Tablolar, anlaşmazlık nedeniyle Resim Heykel Müzesi 'ne teslim edildi. Kaplumbağa terbiyecisi de, 20 yıl kadar sonra, açık artırmayla Erol Aksoy' un eline geçecekti. Erol Aksoy, tabloyu sahibi olduğu İktisat Bankası'nın koleksiyonuna ekledi. 12 Aralık 2004 Pazar. İktisat Bankası' nın koleksiyonunda bulunan Kaplumbağa Terbiyecisi isimli tabloya, bankanın batması nedeniyle TMSF tarafından el konulmuştu. Müzayede başladığında, çekişme iki müze arasında geçiyordu ; İstanbul Modern ve Pera Müzesi. Rakam çok yukarılara çıktı. Öyle ki, son teklif (günümüz parasıyla 5 milyon) 5 trilyon lirayı gösterecek tabela yoktu. Demek ki müzayedeyi gerçekleştirenler bile bu kadarını beklemiyordu. Kaplumbağa Terbiyecisi 'nin yeni sahibi Pera Müzesi oldu. Ödenen 5 trilyon, Türk resim sanatı için bir rekordu. Bu yüksek ücret, tablonun ününe ün kattı. Günümüzde, sokaktaki vatandaştan profesörüne, üniversite öğrencisinden ev hanımına kadar herkesin bildiği bir yapıta dönüştü Osman Hamdi Bey 'in Kaplumbağa Terbiyecisi. "Puzzle" ları, reprodüksüyonları yok satıyor. Dizi sahnelerinde, karikatürlerde karşımıza çıkıyor. Türkiye'nin bir nevi Mona Lisa' sı haline geldi. Aslında Kaplumbağa Terbiyecisi 'nin birde ikizi var. Osman Hamdi Bey, birçok oryantalist ressam gibi beğendiği tabloyu bir kez daha çizmişti. Şimdiye kadar anlatılan, 1906 yılında yapılan ilk tablonun hikayesiydi. 1907 yılında ise resmi tekrar yaptı. 2.çalışma bir şekilde Londra' ya kadar gitmişti. Erol Simavi 1984 yılında bu resmi 100 bin dolara satın aldı. Halen Belma Simavi 'nin koleksiyonunda bulunan tablo, Sakıp Sabancı Müzesi' nde sergileniyor. İki resim arasında farklar var; kaplumbağaların sayıları ve yerleri, duvarda asılı olan Allah ve Muhammed yazılı tablo, yerde duran vazo ve pencere kemeri gibi. Peki tablo bize ne anlatıyor? Tabloda gördüğümüz erkek figürü Osman Hamdi Bey 'in kendisidir. Çoğunlukla resmini çizeceği ortamda, doğuya özgü kıyafetler giyip kendi fotoğrafını çektirir. Sonra fotoğrafa bakarak yapar resimlerini. Kaplumbağa Terbiyecisi de bu şekilde çizilmiştir. Tablodaki mekan, Bursa' daki Yeşil Cami 'dir. Osman Hamdi Bey çizime burada başlamış, daha sonra çekilen fotoğraf yardımıyla kendi atölyesinde bitirmiştir. Peki Kaplumbağa Terbiyecisi bize ne anlatıyor? Bunu anlamak için tabloyu incelemek gerek : Öncelikle neler görünüyor? Kırmızı kaftan giymiş, derviş kıyafetleri içinde sakallı, kambur yaşlı bir adam... Bakımsız bir odada, marul yiyen kaplumbağalara bakıyor. Ama biraz düşünceli, karamsar ve yorgun bir bakış bu. Sırtında bir nakkare (yarım küre biçiminde küçük bir davuldan oluşan vurmalı bir çalgı, Mevlevi müziğinin dört temel çalgısından da birisi) asılı ve buna bağlı mızrap (nakkareyi çalmaya yarayan nesne) boynundan aşağı sarkmış. Ellerini arkasında kavuşturmuş, bir Ney tutuyor. Kırbaç değil de neden Ney? Anlaşılan kaplumbağaları Ney üfleyerek, Nakkare çalarak yani musikiden yararlanarak terbiye etmeye çabalıyor. Ama yaşlı adamın Ney 'i tutuşuna daha dikkatli bakacak olursak, Ney' i üfleme hazırlığında değil sanki vazgeçmiş, çabaları sonuçsuz kalmış. Bize verilmek istenen mesajın ne olduğunu doğru yorumlamak için, Osman Hamdi Bey 'in hayatı hakkında biraz bilgi sahibi olmak gerek. Osman Hamdi Bey, ilk Türk arkeoloğudur. Dünyaca ünlü İskender Lahidi' ni bulan ve İstanbul 'a getiren kişidir. Çağdaş Türk müzeciliğinin öncülerindendir. İstanbul Arkeoloji Müzesi' nin kurucusu ve ilk müze müdürüdür. Sanayi - i Nefise Mekteb-i Alisi'ni yani Güzel Sanatlar Akademisi 'nin kurucusudur. Ayrıca modern anlamda ilk Türk ressamlarından birisidir ve Türk resminde figürlü kompozisyon kullanan ilk ressamdır. Bu durumu Emre Caner bir romanında şöyle açıklamıştır : "Osman Hamdi de hayatı boyunca kimsenin bilmediği meslekler yapmıştı. Ressam olmuştu en başta. Sonra müze müdürü. Bir arkeolog. Ardından da Güzel Sanatlar Akademisi müdürü. Onun kaplumbağa terbiyecisinden bir farkı yoktu aslında." Osman Hamdi Bey, tüm bunları, sanatı ve sanatçıyı önemsemeyen, antik eserlere hiç değer vermeyen bir toplumda başarmıştı. Devlet kurumları hatta toplumun kendisi, sürekli kendisine yeni engeller çıkarmış, değişime, modernleşmeye direnmişti. İşte tablodaki kaplumbağalar ; devletin hantal işleyen bürokrasisi ve değişime direnen, ağır aksak ilerleyen toplumun kendisiydi. Yaşlı dervişin kendisi olduğunu belirtmiştik. Bütün bu duruma kızan Osman Hamdi Bey, derviş de olsa sabrının bir sonu olduğunu göstermiş oluyor. Osman Hamdi Bey 'in, bu tablo yapılırken nereden esinlendiği de ortaya çıkmıştır. Bunun için Fransız Le Tour de Monde' nin 1869 yılındaki bir sayısında çıkan gravürü incelemek gerek. 1869 yılında Bağdat Valisi Mithat Paşa 'nın hizmetinde çalışan babasına gönderdiği mektupta, Le Tour de Monde dergisini severek okuduğundan bahseden Osman Hamdi Bey' in bu çalışmadan esinlenmesi gayet olası görünüyor. Benzerlikler dikkat çekici olsa da Osman Hamdi Bey 'in Kaplumbağa Terbiyecisi, renklerin ve ışığın kullanımı, tablonun derinliği ve verdiği mesajla öncülüğünden çok daha değerli... (Abdullah Gündoğdu) Kaynak : Buğra Derci, Bütün Dünya Dergisi, Başkent Üniversitesi Kültür Yayını, sayı 2016 /05, syf 109 - 113
    0 Комментарии 0 Поделились
  • Türkiye kardeş ülke Azerbaycan’ın yanında!

    Karabağ, Azerbaycan’dır…

    Çizim: @aozays

    #karabağ #azerbaycan #türkiye #türk #bakü
    Türkiye kardeş ülke Azerbaycan’ın yanında! 🇹🇷🇦🇿 Karabağ, Azerbaycan’dır… Çizim: @aozays #karabağ #azerbaycan #türkiye #türk #bakü
    0 Комментарии 0 Поделились
  • from Germiyan Village in Cesme / Izmir
    Nuran Erden, 59, was famous for his paintings of the Germiyan village in Cesme district of Izmir, drawing on walls and electric poles. Erden's love of painting, a graduate of the Department of carpet design, moved all the way to the walls of the village. Erden, who drew pictures of books and books since primary school, then opened flowers in his home chairs, began painting the walls of the village when she could not fit the chairs. As soon as she was asked to draw his own houses by his neighbors in the village, the drawings of Erden, Germiyan Village became indispensable. Erden, who broke the record for sharing in social media, continues to touch the walls without knowing that she is famous with his brushes. Although it takes a short break, erden, who deals with the shepherd, is also doing farming and doing housework. Nuran Erden emphasizes that the painting is a great love for him and says, "when she is bored, when she is overwhelmed, she is on the right walls."..........//........

    59 yaşındaki Nuran Erden, İzmir'in Çeşme ilçesinde bağlı Germiyan köyünü, duvarlara ve elektrik direklerine çizdiği resimlerle meşhur etti. Halı Desitinatörlüğü bölümü mezunu Erden'in resim aşkı, köyün duvarlarına kadar taştı. İlkokuldan bu yana defter ve kitaplarına resimler çizen, daha sonra evindeki sandalyelerde çiçek açtıran Erden, sandalyelere sığamayınca köyün duvarlarını boyamaya başladı. Kısa sürede köydeki komşuları tarafından, kendi evlerine de çizim yapması istenince, Germiyan köyü Erden'in çizimlerinden geçilmez oldu. Sosyal medyada paylaşım rekorları kıran Erden, meşhur olduğundan habersiz duvarlara fırçalarıyla dokunmaya devam ediyor. Kısa bir ara verse de çobanlıkla da uğraşan Erden, bir yandan çiftçilik bir yandan da ev işlerini yapıyor. Resmin kendisi için büyük bir aşk olduğunu vurgulayan Nuran Erden, "Sıkılınca, bunalınca, doğru duvarlara" diyor.
    from Germiyan Village in Cesme / Izmir Nuran Erden, 59, was famous for his paintings of the Germiyan village in Cesme district of Izmir, drawing on walls and electric poles. Erden's love of painting, a graduate of the Department of carpet design, moved all the way to the walls of the village. Erden, who drew pictures of books and books since primary school, then opened flowers in his home chairs, began painting the walls of the village when she could not fit the chairs. As soon as she was asked to draw his own houses by his neighbors in the village, the drawings of Erden, Germiyan Village became indispensable. Erden, who broke the record for sharing in social media, continues to touch the walls without knowing that she is famous with his brushes. Although it takes a short break, erden, who deals with the shepherd, is also doing farming and doing housework. Nuran Erden emphasizes that the painting is a great love for him and says, "when she is bored, when she is overwhelmed, she is on the right walls."..........//........ 59 yaşındaki Nuran Erden, İzmir'in Çeşme ilçesinde bağlı Germiyan köyünü, duvarlara ve elektrik direklerine çizdiği resimlerle meşhur etti. Halı Desitinatörlüğü bölümü mezunu Erden'in resim aşkı, köyün duvarlarına kadar taştı. İlkokuldan bu yana defter ve kitaplarına resimler çizen, daha sonra evindeki sandalyelerde çiçek açtıran Erden, sandalyelere sığamayınca köyün duvarlarını boyamaya başladı. Kısa sürede köydeki komşuları tarafından, kendi evlerine de çizim yapması istenince, Germiyan köyü Erden'in çizimlerinden geçilmez oldu. Sosyal medyada paylaşım rekorları kıran Erden, meşhur olduğundan habersiz duvarlara fırçalarıyla dokunmaya devam ediyor. Kısa bir ara verse de çobanlıkla da uğraşan Erden, bir yandan çiftçilik bir yandan da ev işlerini yapıyor. Resmin kendisi için büyük bir aşk olduğunu vurgulayan Nuran Erden, "Sıkılınca, bunalınca, doğru duvarlara" diyor.
    0 Комментарии 0 Поделились
  • BİR COĞRAFYACI; MUHAMMED EL İDRİSİ

    12. yüzyılda, bundan yaklaşık 900 yıl önce, tarihteki en iyi coğrafyacı ve haritacı olarak kabul edilen Muhammed el İdrisi dünya haritasını çizdi.

    Dijital navigasyon uygulamaları; küresel haritaları elimizin ucuna yerleştirmeden yüzyıllar önce insanlar dünyayı aydınlatmak için akademisyenlerin ve haritacıların (harita çizimcilerine) çalışmalarına ve araştırmalarına güveniyordu.

    Dünyanın ilk haritalarını yayınlayan en ünlü haritacılardan biri Müslüman coğrafyacı, gezgin ve alim el İdrisi’ydi. Kitabı; “Dünyanın Aşılmış Ufuklarında Zevkli Bir Gezinti”; tüm zamanların en iyi ortaçağ coğrafya ve haritacılık eserlerinden biri olarak bilinmektedir.

    Eser; Batı'da, Rogeriana Tabula olarak bilinmektedir. Faslı İdrisi’nin eseri Latince'ye çevrilmiş ve tüm dünyada çalışılmıştır.
    BİR COĞRAFYACI; MUHAMMED EL İDRİSİ 12. yüzyılda, bundan yaklaşık 900 yıl önce, tarihteki en iyi coğrafyacı ve haritacı olarak kabul edilen Muhammed el İdrisi dünya haritasını çizdi. Dijital navigasyon uygulamaları; küresel haritaları elimizin ucuna yerleştirmeden yüzyıllar önce insanlar dünyayı aydınlatmak için akademisyenlerin ve haritacıların (harita çizimcilerine) çalışmalarına ve araştırmalarına güveniyordu. Dünyanın ilk haritalarını yayınlayan en ünlü haritacılardan biri Müslüman coğrafyacı, gezgin ve alim el İdrisi’ydi. Kitabı; “Dünyanın Aşılmış Ufuklarında Zevkli Bir Gezinti”; tüm zamanların en iyi ortaçağ coğrafya ve haritacılık eserlerinden biri olarak bilinmektedir. Eser; Batı'da, Rogeriana Tabula olarak bilinmektedir. Faslı İdrisi’nin eseri Latince'ye çevrilmiş ve tüm dünyada çalışılmıştır.
    0 Комментарии 0 Поделились
  • Hoşgeldin ya şehri Ramazan..

    @bademki çizdi...

    #ramazan #ramazanayı #karikatür #çizim
    Hoşgeldin ya şehri Ramazan.. @bademki çizdi... #ramazan #ramazanayı #karikatür #çizim
    0 Комментарии 0 Поделились
  • Kaplumbağa Terbiyecisi - İki Versiyon

    Bu versiyonlardan her biri kimi zaman bazı sahte yeniden çizimlerden birisi sanılsa da doğru değildir. Her ikisi de ressamın kendisi tarafından çizilmiştir.

    Çağdaş Türk resim sanatının başlangıcının simgesi haline gelen Kaplumbağa Terbiyecisi adlı tablonun iki versiyonu vardır. Ressam Osman Hamdi Bey tarafındın 1906 ve 1907 yıllarında iki kez çizilen resimlerin arasında bazı farklar vardır. Ancak en önemli belirleyici olarak kaplumbağaların sayısı dikkate alınır.
    Kaplumbağa Terbiyecisi - İki Versiyon Bu versiyonlardan her biri kimi zaman bazı sahte yeniden çizimlerden birisi sanılsa da doğru değildir. Her ikisi de ressamın kendisi tarafından çizilmiştir. Çağdaş Türk resim sanatının başlangıcının simgesi haline gelen Kaplumbağa Terbiyecisi adlı tablonun iki versiyonu vardır. Ressam Osman Hamdi Bey tarafındın 1906 ve 1907 yıllarında iki kez çizilen resimlerin arasında bazı farklar vardır. Ancak en önemli belirleyici olarak kaplumbağaların sayısı dikkate alınır.
    0 Комментарии 0 Поделились
Расширенные страницы