• Osmanlı Dönemi Galatasaray Terbiye-i Bedeniyye Kulübü arması, 1905

    Galatasaray Terbiye-i Bedeniyye Kulübu'nün "غ" ve "س" harflerini içeren soyut sembolü, kulübün modern monogram logosunun temeli oldu.

    Logoyu Galatasaray lisesinde Kara Kedi okul dergisini yayınlayan ve resimleyen yetenekli öğrenci Ahmet Ayetullah tasarladı.
    Osmanlı Dönemi Galatasaray Terbiye-i Bedeniyye Kulübü arması, 1905 Galatasaray Terbiye-i Bedeniyye Kulübu'nün "غ" ve "س" harflerini içeren soyut sembolü, kulübün modern monogram logosunun temeli oldu. Logoyu Galatasaray lisesinde Kara Kedi okul dergisini yayınlayan ve resimleyen yetenekli öğrenci Ahmet Ayetullah tasarladı.
    0 Comentários 0 Compartilhamentos
  • Bu resim Mezopotamya'nın ve İslamın altın çağını merkezde Bilginin zirve yaptığı bir kurum olan "Beyt'ül Hikmet-Bilgelik Evini" gösteriyor.

    Kütüphanede 400.000'den fazla kitap vardı ve Dünyanın bir bilim ve kültür merkeziydi. Ancak 1258 yılında Moğollar şehri yıkıp kitapları yaktılar, tüm kitapları Dicle nehrine attılar ve böylece Dicle mürekkeple karardı. Bağdat ve Mezopotamya toprakları bilgi ve hoşgörünün simgesiydi.

    Ama o günden sonra o kitaplar yok edildikten sonra o topraklarda savaşlar ve kaoslar hiç eksik olmadı..
    Bu resim Mezopotamya'nın ve İslamın altın çağını merkezde Bilginin zirve yaptığı bir kurum olan "Beyt'ül Hikmet-Bilgelik Evini" gösteriyor. Kütüphanede 400.000'den fazla kitap vardı ve Dünyanın bir bilim ve kültür merkeziydi. Ancak 1258 yılında Moğollar şehri yıkıp kitapları yaktılar, tüm kitapları Dicle nehrine attılar ve böylece Dicle mürekkeple karardı. Bağdat ve Mezopotamya toprakları bilgi ve hoşgörünün simgesiydi. Ama o günden sonra o kitaplar yok edildikten sonra o topraklarda savaşlar ve kaoslar hiç eksik olmadı..
    0 Comentários 0 Compartilhamentos
  • 1918 yılında Kastamonu'da bir kız ilkokulu. Osmanlı imparatorluğu döneminde kız çocukları

    ABD'de okul mecburiyeti 1918 yılında başlamış, Almanya da 1919 yılında.

    O zamanda dünyanın gelişimi bu yönde. Okul mecburiyeti bir çok başka devletlerde de o dönemlerde başlıyor.

    Ek bilgi: Resimdeki yazıda 'Kastamonu merkez altı sınıflı inas iptidaisi' yazıyor.
    1918 yılında Kastamonu'da bir kız ilkokulu. Osmanlı imparatorluğu döneminde kız çocukları 🔹ABD'de okul mecburiyeti 1918 yılında başlamış, Almanya da 1919 yılında. O zamanda dünyanın gelişimi bu yönde. Okul mecburiyeti bir çok başka devletlerde de o dönemlerde başlıyor. Ek bilgi: Resimdeki yazıda 'Kastamonu merkez altı sınıflı inas iptidaisi' yazıyor. 🇹🇷
    0 Comentários 0 Compartilhamentos
  • Osmanlı dönemi. 1918 yılında Kastamonu'da bir kız ilkokulu.

    Resimdeki yazıda "Kastamonu merkez. Altı sınıflı inas iptidaisi (kız ilkokulu)" yazıyor.
    Osmanlı dönemi. 1918 yılında Kastamonu'da bir kız ilkokulu. Resimdeki yazıda "Kastamonu merkez. Altı sınıflı inas iptidaisi (kız ilkokulu)" yazıyor.
    0 Comentários 0 Compartilhamentos
  • İSPANYA TARAFTARLARINDAN TÜRK PAYLAŞIMLARI


    Almanya'yı eleyen İspanyolların paylaştığı video ve resimler sosyal medyada beğeni topladı.

    #BizimÇocuklar | #MilliTakımİçinTekYürek | #EURO2024
    #fyiシ゚viral fyi
    İSPANYA TARAFTARLARINDAN TÜRK PAYLAŞIMLARI 🇪🇦🤝🇹🇷 Almanya'yı eleyen İspanyolların paylaştığı video ve resimler sosyal medyada beğeni topladı. #BizimÇocuklar | #MilliTakımİçinTekYürek | #EURO2024 #fyiシ゚viral fyi
    0 Comentários 0 Compartilhamentos
  • Japonya'nın en büyük otomobil şirketlerinin 9 kurucusu

    Toyota: Kiichiro Toyoda 1894-1952
    Honda: Soichiro Honda 1906-1991
    Nissan: Yoshisuke Aikawa 1880-1967
    Mazda: Jyujiro Matsuda 1875-1952
    Subaru: Chikuhei Nakajima 1884-1949
    Suzuki: Michio Suzuki 1887-1982
    Mitsubishi: Yataro Iwasaki 1835-1885 (En cok begendigim resim adam Japon degilde sanki Yozgat Ülkü Ocaklar Baskani)
    Yamaha: Torakusu Yamaha 1851-1916
    Kawasaki: Shozo Kawasaki 1836-1912
    Japonya'nın en büyük otomobil şirketlerinin 9 kurucusu 🇯🇵 ▪️Toyota: Kiichiro Toyoda 1894-1952 ▪️ Honda: Soichiro Honda 1906-1991 ▪️ Nissan: Yoshisuke Aikawa 1880-1967 ▪️ Mazda: Jyujiro Matsuda 1875-1952 ▪️ Subaru: Chikuhei Nakajima 1884-1949 ▪️ Suzuki: Michio Suzuki 1887-1982 ▪️ Mitsubishi: Yataro Iwasaki 1835-1885 (En cok begendigim resim adam Japon degilde sanki Yozgat Ülkü Ocaklar Baskani) ▪️ Yamaha: Torakusu Yamaha 1851-1916 ▪️ Kawasaki: Shozo Kawasaki 1836-1912
    0 Comentários 0 Compartilhamentos
  • HALI TÜCCARI /Jean-Leon Gerome - 1887

    1885'te Kahire’yi ziyaret eden ressam, ziyarette gördüĝü hadiseleri 1887'de resmine aktarmıştır. Resim, 1671'de Paris’te kurulan “Ecole Des Beaux-Arts” akademisinin salonuna asılmak üzere yapılmıştır.

    Tablo adını hikayesinden almıştır. Görüldüğü üzere bir halı tüccarının halı pazarında halılarını satışını anlatmaktadır. Oldukça büyük ebatlı halı tasvirinin beyaz renkli orta alanında, 16. yüzyıl klasik devir Uşak halılarında olduğu üzere salbekli iri bir madalyon yer almaktadır. Günümüzde Afyon Başmakçı ve Heriz halıları ile de benzerlikler gösterir.

    Resmin önünde, yerde özensizce sereserpe atılmış halılar göze çarpmaktadır. Tablonun ortasında yerdeki halıya basan halı tüccarı, alıcıya halıyı pazarlamaktadır. Arkada bulunan daha kalabalık grup ise, yaşlı satıcının halıyla ilgili anlatımını dikkatle dinlemektedir.

    Resmin saĝındaki devasa giriş kapısı altında da satışın gerçekleşmesini bekleyen hamallar, halıyı belli ki eşeĝe yüklemek için sabırsızlanmaktadır. Resimde ilk planda belli olmayan ancak dikkatli bakıldıĝında giriş kapısının yanındaki boşlukta gölge içinde duran feraceli bir kadın dikkat çekmektedir. Özellikle halı satıcılarında belirgin olmakla birlikte diĝer figürlerde de el, kol ve duruşlarında bir hareket sözkonusu. Kıyafetler, renkli ve dönem özelliĝi taşımaktadır.

    Gerome, 19. yüzyılda yaptığı Osmanlı coğrafyası gezilerinde dönemin halı motiflerinden etkilenmiştir. Etkilendiği halıları ise tablolarında işlemiştir.

    Halı tüccarları tablosu sıklıkla Osman Hamd Bey’in tablosu olarak karıştırılmaktadır. Bunun asıl nedeni ünlü oryantalist ressam bu tablonun da ressamı Gerome’nin Osman Hamdi Bey’in hukuk öğrenimi için gittiği Fransa’da öğrencisi olduğunun sanılmasıdır. Yeni bilgiler ışığında Gerome ve Osman Hamdi Beyin mektuplaştığı ve büyük ihtimalle hiç yüz yüze gelmedikleri bilinmektedir. Gerome dönemin ünlü ressamı olarak Osman Hamdi Bey başta bir çok sanatçıya, sanata ilham olmuştur.

    #jeanleongerome #halıtüccarı #picture #sanattarihi #arthistory
    HALI TÜCCARI /Jean-Leon Gerome - 1887 1885'te Kahire’yi ziyaret eden ressam, ziyarette gördüĝü hadiseleri 1887'de resmine aktarmıştır. Resim, 1671'de Paris’te kurulan “Ecole Des Beaux-Arts” akademisinin salonuna asılmak üzere yapılmıştır. Tablo adını hikayesinden almıştır. Görüldüğü üzere bir halı tüccarının halı pazarında halılarını satışını anlatmaktadır. Oldukça büyük ebatlı halı tasvirinin beyaz renkli orta alanında, 16. yüzyıl klasik devir Uşak halılarında olduğu üzere salbekli iri bir madalyon yer almaktadır. Günümüzde Afyon Başmakçı ve Heriz halıları ile de benzerlikler gösterir. Resmin önünde, yerde özensizce sereserpe atılmış halılar göze çarpmaktadır. Tablonun ortasında yerdeki halıya basan halı tüccarı, alıcıya halıyı pazarlamaktadır. Arkada bulunan daha kalabalık grup ise, yaşlı satıcının halıyla ilgili anlatımını dikkatle dinlemektedir. Resmin saĝındaki devasa giriş kapısı altında da satışın gerçekleşmesini bekleyen hamallar, halıyı belli ki eşeĝe yüklemek için sabırsızlanmaktadır. Resimde ilk planda belli olmayan ancak dikkatli bakıldıĝında giriş kapısının yanındaki boşlukta gölge içinde duran feraceli bir kadın dikkat çekmektedir. Özellikle halı satıcılarında belirgin olmakla birlikte diĝer figürlerde de el, kol ve duruşlarında bir hareket sözkonusu. Kıyafetler, renkli ve dönem özelliĝi taşımaktadır. Gerome, 19. yüzyılda yaptığı Osmanlı coğrafyası gezilerinde dönemin halı motiflerinden etkilenmiştir. Etkilendiği halıları ise tablolarında işlemiştir. Halı tüccarları tablosu sıklıkla Osman Hamd Bey’in tablosu olarak karıştırılmaktadır. Bunun asıl nedeni ünlü oryantalist ressam bu tablonun da ressamı Gerome’nin Osman Hamdi Bey’in hukuk öğrenimi için gittiği Fransa’da öğrencisi olduğunun sanılmasıdır. Yeni bilgiler ışığında Gerome ve Osman Hamdi Beyin mektuplaştığı ve büyük ihtimalle hiç yüz yüze gelmedikleri bilinmektedir. Gerome dönemin ünlü ressamı olarak Osman Hamdi Bey başta bir çok sanatçıya, sanata ilham olmuştur. #jeanleongerome #halıtüccarı #picture #sanattarihi #arthistory
    0 Comentários 0 Compartilhamentos
  • 2050 yılına kadar Dünya nüfusu 10 milyarı aşacak,dünya kaynakları ve yerleşim alanları bir çok ülkede yetersiz kalacak.

    1.104 km2'lik alanı içerisinde 7,4 milyon kişiyi aşan çok uluslu nüfusunu barındıran Hong Kong, dünyada nüfusun en yoğun olduğu yerlerden biridir.

    Resim:Hong Kong’da canavar bina diye tabir edilen binalardan biri..
    2050 yılına kadar Dünya nüfusu 10 milyarı aşacak,dünya kaynakları ve yerleşim alanları bir çok ülkede yetersiz kalacak. 1.104 km2'lik alanı içerisinde 7,4 milyon kişiyi aşan çok uluslu nüfusunu barındıran Hong Kong, dünyada nüfusun en yoğun olduğu yerlerden biridir. Resim:Hong Kong’da canavar bina diye tabir edilen binalardan biri..
    0 Comentários 0 Compartilhamentos
  • TÜRK Kültüründe "SARI - KIRMIZI - YEŞİL"

    İnsanları bir araya getiren, onların ortak değerlerde birleşip
    bir ulus olmalarına etki eden değerlerin başında renkler gelir.

    Sarı, kırmızı, yeşil, beyaz ve mavi...
    bu renkleri Türkler tarihleri boyunca kültürlerinde,
    günlük hayatlarında kullanmış, kimi zaman halı desenlerinde,
    kimi zaman giyim kuşamlarında hep bu renklerle bezenmişlerdir.

    Günümüzde, Türkmen-Yörüklerin kullandığı cepken, entari, potur, dizlik, çorap, çarık ve başlarına bağladıkları poçu’ları bu renklerle boyanmaktadır. Bu renkler ayrıca tarihte kurulmuş.

    Türk devletlerinin bayraklarında da kullanılmıştır.

    Bayrağımızdaki kırmızı ve beyaz
    Türk halkını bir bayrak altında toplayan renklerdir.

    Renklerin değişik anlamlar ifade etmesi ise
    mitolojiden de kaynaklanmakla birlikte uygarlıkla ilgilidir

    Bugün suni bir şekilde etnik hale getirilmeye çalışılan
    Sarı , kırmızı ve yeşil de
    tamamen Türk kültüründe önem verilen renkleridir zaten.

    Türklerden, renklerin yön belirten sembolik anlamları konusuna
    ilk defa dikkatimizi çeken Ziya Gökalp’tir.

    Renkler Türk kültüründe yön bildiren kavramlardır.

    Bunların ötesinde Türk gelenek, görenek ve kültüründe
    gücü, kuvveti, hakimiyeti işaret etmek için sarı rengin ön plana çıktığı görülmektedir.

    3 RENGİN ANLAMI

    YEŞİL : DİRİLİK,TAZELİK,GENÇLİK

    SARI : MERKEZ,HÜKÜMRANLIK

    KIRMIZI : TANRI, KORUYUCU RUH, OCAK(EV),

    DİRLİK, BAĞIMSIZLIK, HÜRRİYET



    Türk tarihinin muhtelif devrelerinde renklerin yönleri ifade etmek için kullanıldığını biliyoruz. Dört yönün her birisi ayrı renk ile şekillenmiştir

    Kara Kuzey
    Kızıl (Al) Güney
    Gök (Yeşil) Doğu
    Ak Batı

    Bu konuda Alföldi’nin II. Tarih Kongresinde sunduğu bildiride:

    “Moğol kavimlerinin bayrak direklerinde sallanan beş renkli hamailler
    (yeşil, beyaz,kırmızı, kara ve sarı)
    şüphesiz Çinlilerde olduğu gibi onlarda da dört kutbun
    ve dünyanın merkezinin renklerine tekabül eder.

    ____________Sarı

    Temel olarak neşe ve keyif verici bir renk olan sarı,
    Türk kültüründe yön bildirme açısından dünyanın merkezinin sembolüdür.

    Aynı zamanda bilgeliği, anlayışı
    ve yüksek düzeyde sezgisel kavrayışı da açığa çıkarır.

    Bu renk Türk mitolojisindeki Ülgen’le doğrudan doğruya ilintilidir.

    Ülgen’in öyle bir sarayı vardır ki bu sarayın kapıları altından olup Ülgen
    de altın bir taht üzerinde oturmaktadır.

    Bugün kullanılan sarı da, Osmanlı dörneminde sırma sarısı olarak ifade edilen sarı da hep altın sarısı olmuştur.

    Altın tonlarındaki sarı,
    ruhsal kusursuzluğu, huzur ve dinlenmeyi temsil eder.

    Ögel:
    “Kanaatimizce, Ülgen’in altın tahtının sembolü olarak dünyanın merkezinin işareti diye kabul edilmiş olan sarı renk, bu sembol anlamını Türklerin çizmelerinin (edik) rengi olarak da uzun yıllar sürdürmüştür.

    Zira, bilindiği gibi Türkmenler yüzyıllarca, sarı edik ile
    kızıl keçeden külah giymişlerdir.

    Halkımız arasında bugün de çok yaygın olarak kullanılan
    ‘Sarı Çizmeli Mehmet Ağa’ deyiminin de kaynağı
    bu tarih ve kültür geleneğimizdir...

    Türklerde sarı rengin hükümranlık rengi olarak
    kullanılmasıyla ilgili tarihi bilgilere baktığımız zaman ise:

    Meselâ Uygur Türk yazılı belgelerinde ‘sarıg urunggu’ yani sarı bayrak,
    bir burcun adı olarak geçmektedir.”13 demektedir.

    Sarı renk, Memlük ve ve Altın Ordusu devletlerinde çok kullanılmış, bayraklarının ana rengi olmuştur.

    Sarı renk aynı zamanda güneşin rengi ve simgesidir.

    Sarı tonlu meyve ve sebzelerin, bağırsaklar için
    iyileştirici etki yapan ve sinirleri sakinleştiren bir eğilim gösterir.

    Sarı renk ile de tedavi edilebildiği söylenen bazı hastalıklar bulunmaktadır. Bunlar arasında böbrek rahatsızlıkları, hazımsızlık, felç, bitkinlik,
    egzama ile sindirim sistemiyle ilgili bazı hastalıklar sayılabilir.

    Türk destanlarında ise
    sarı renk kötülük ve felaket sembolü olarak görülmüştür.

    Sarı ejderha Türk masallarında kuşku ve kötü duygular veren bir motiftir.

    Sarı renk Anadolu kültüründe hastalık sembolü olarak bilinir.

    ____________Kırmızı (Al, Kızıl)

    Halk arasında al ve kızıl adları ile de bilinen kırmızı renk
    genel kültürümüzde heyecan, kudret ve akıncılığın sembolüdür.

    Cesaret, hayatta kalma ve hayat verme unsuru olarak bilinen kırmızı
    kan rengi olup yüzyıllar boyu Tehlikenin ve tahribatın simgesi olmuştur.
    Trafik ışıklarında dur sinyali olarak kullanılmasının nedeni de budur.

    Tarihimizin başlangıcından beri manevi ve milli renk olarak algılanmakta, Türk duygusunu yansıtan milli bir sembol olarak görülmektedir.

    Rengini kandan alan kırmızı eski çağlarda yaşamın yenilenmesi olarak düşünülmüş, yontma taş ve cilalı taş dönemlerinde gömütlerde bulunan kemiklerin kırmızı renge boyanmış olmasının nedeni buna bağlanmaktadır.

    Anadolu’nun ana tanrıçası Kibele’nin olduğu gibi
    İbrahim Peygamber ve Meryem’in de simgesi kırmızıdır.

    Hakanların al kaftan giymeleri hakanlık sembolü idi.

    Yavuz Sultan Selim’in 1516’da Ridaniye savaşına giderken ve savaş alanında kırmızı kaftan giyip beline kırmızı kemer takıp ayağına da sarı çizme giydiği tarihî belgelerden anlaşılmaktadır.

    Bu sembol zamanla anlam değiştirip düğünlerde damada al kaftan giydirme ve gelinlere al duvak takma geleneğine dönüşmüş, zamanla bu gelenek de değişime uğrayarak damada siyah elbise giydirilmiş, geline de beyaz duvak ve gelinlik takılır olmuştur.

    Halen Başkurtlarda sürdürülen damada kızıl cepken giydirilme geleneği,
    eski kızıl kaftanın kalıntısı olarak görülmektedir.

    Kırmızı güneşin doğuşunda ve batışında büründüğü renk olduğu için Türkmenlerce kutsal sayılmıştır.

    Türklerin eski inançları arasında
    koruyucu ruh olarak “Al Ateş” denilen
    ateş tanrısına inanılmakta idi.

    Eski devirlerden beri Türk hakanlarının al bayrak kullanması
    ateş kültü ve koruyucu ruh inancına dayanmaktadır.

    Rusların İgor destanında Kıpçak Türklerinin kızıl bayrağından söz edilmesi Türkleri savaşlarda kırmızı bayrak kullanması konusunda ileri sürülen bilgileri
    doğrulamaktadır.

    Kırgızların bayrak yerine aslı alev olan yalav sözcüğünü kullanması da
    ateş kültünden kaynaklanmaktadır.

    Kaşgarlı Mahmud’un:
    Ağdı kızıl bayrak
    Toğdı kara toprak

    biçimindeki dizeleri Türklerde kızıl bayrağın savaş bayrağı olarak kullanılışını işaret eden belgelerdendir.

    Osmanlıların kırmızı bayrağı seçmesi olayı da Reşat Genç tarafından: “Osmangazi hazretleri ak sancağı (Anadolu Selçuklu Sultanı’ndan) almadan önce, harb bayrağı için kızıl rengi seçip kabul etmişlerdi.

    Aşiret mensuplarını kolayca harb bayrağı altına toplayabilmek için onların tab’an meclup oldukları (yani yaradılışlarından tutkun oldukları) al renkli bayrağın manevi tesiri bulunduğunu takdir eylemişlerdi.”8 diye açıklanmaktadır.

    Abdülkadır İnan: “Al kelimesinin ateş kültü ile bağlı olduğunu gösteren bir emmare de bütün Türk kavimlerinde yaygın olan Alaslama merasimidir.

    Alaslama orta ve doğu Türklerinde ateşle temizleme ve takdis merasimidir.

    Anadolu’da da alaslama bir tedavi usulüdür.
    Bunun için kırk bır tane al renkli keten bezinden, okuya okuya parmağa bir ip yumağı yapılır. Sonra bu yumak ateşte yakılarak külü tekrar bir al bez üzerine konur ve bununla alazlanır.

    Al ruhu eski Türk panteonunda kuvvetli, belki hami tanrılardan biri olmuştur.

    Al kelimesinin ateş kültüyle alakası olması bilhassa bu ruhun en eski devirlerde hami ruh, ateş ve ocak ilahesi olduğunu göstermektedir.9

    Türk sosyal yaşamında kırmızı renk o kadar geniş yer tutmuştur ki
    Türk halılarında da genç kızlar kırmızı rengi hakim renk olarak kullanmışlardır.

    Türkün gözü alda olur söylemi de
    sosyal yaşamda kırmızının etkinliğini vurgulamaktadır.

    Al renk ile ilgili geleneklerden günümüzde hamile kadınlarla ilgili Al bastı olgusu da aynı kültün devamı konumunda görülmektedir.

    Kırmızı renk ile tedavi edilebildiği söylenen bazı hastalıklar olduğu bilinmektedir.
    Bunlardan astım, felç, bronşit, zatürre, kabızlık ve tüberkülozdur.
    Kırmızı titreşimlerin kan basıncını artırıp tansiyonu yükselttiği deneylerle
    kanıtlanmıştır. Solunum yollarına kırmızı ışık tutulduğunda solunumun hızlandığı ve kırmızı ışığa uzunca bakılınca göz kırpmaların sıklaştığı da kırmızı ışıkla ilgili saptanan bulgular arasındadır.

    Anneyi ve çocuğu korumak için lohusaya ve bebeğe kırmızı tül örtülür. Kırmızı altın takılır ve şeker yedirilir. Kırmızı ve beyazın kutsallığına inanıldığından loğusa kadının başına örtülen kırmızı örtü beyaz bir kurdale
    ile bağlanmaktadır.

    ____________Yeşil

    Sarı rengin sıcaklığı, mavi rengin sakinlik ve huzurunu bünyesinde barındıran bu renk doğa rengi olup doğada ağaçların, bitkilerin sembolüdür.

    İslâmiyetle kutsallık kazanan yeşil, Safevi türkmen devletinin bayrağının ana rengi olmuş, Osmanlı sancaklarında uzun süre kullanılmıştır.

    Eski Türkçe’de yaşıl olarak kullanılan
    ve yaş kökünden türeyen bu sözcük eski kullanımını dış Türklerde halen korumaktadır.

    Türklerin yeşille ilgili olarak manevi inanmalarının kökü
    en eski dini inanmalarından kaynaklanmaktadır.

    “Türk mitolojisine göre hayır ilahı Ülgen’in,
    koruyucu ruh olarak kabul edilen yedi oğlundan birinin adı Yaşıl (yeşil) Kaan idi ve umumiyetle bitkilerin yetişip-büyümesini düzenlediğine inanılırdı.

    Ayrıca, yeşilliklerin Ülgen inanışı ile bağını gösteren mitolojik inanmaya göre Ülgen, insan vücudunu yarattıktan sonra Kuday’ın huzuruna kuzgun denilen
    kuşu göndererek yarattığı insan için can ister.

    Kuzgun semaya uçar. Canı alıp dönerken yerde bir leş görür. Dayanamayarak leşi yemek için ağzını açar. Gagasındaki can çam
    ormanına düşerek dağılır.

    Bundan dolayıdır ki çam, ardıç gibi ağaçlar yaz kış canlı kalıp
    yeşilliklerini muhafaza ederler.”12

    Orta Asya bozkırlarında hayvancılıkla geçinen ve konar göçer bir yaşam süren Türk halkı için doğa hayvanlarını beslemenin ve yaşamlarını sürdürmenin ana kaynağı oluşu nedeniyle doğa ve doğanın simgesi yeşilin önemi yadsınamaz. İlkbaharda çimenlerin açık yeşilinden ormanların koyu yeşiline kadar her tonu yatıştırıcı, iyileştirici, huzurlu ve sakinleştiricidir. Bahar yeşili, yeniden yaşamayı, yeniden canlanmayı ve neşeyi temsil etmektedir.

    Yeşil renkle de tedavi edildiği söylenen bazı hastalıklar bulunmaktadır. Bunlar, başta sinirsel rahatsızlıklar olmak üzere ülser, tifo, karın ağrısı, sıtma ve astımdır.

    Yaş sözü bütün Türk kavimlerinde insan ömrü için kullanılan bir sözcüktür.

    Eski Türkler yaşlarını söylerken örneğin “Ben kırk yaşarma (yeşerme) gördüm” Yani doğa yılda bir kez yeşerir, ben kırk kez doğanın yeşermesini görmüşüm. Yani kırk yaşındayım biçiminde yorumlandığı için yaş sözü ömür karşılığında kullanılmaktadır.

    Bağımsızlık mücadelesi veren esir Türk illerinin kurtuluş mücadelelerinde bu renkler bayraklara, kıyafetlere yansıtılmıştır. Doğu Türkistan dâvasının ulu savaşçısı, görklü lideri, büyük alpereni rahmetli İsa Yusuf ALPTEKİN’in, 94 yıllık ömrü boyunca uçmağa varıncaya kadar sırtından çıkarmadığı “Çapan”ının renkleri de sarı, kırmızı, yeşil’den mürekkepti. Doğu Türkistan Göçmenler Vakfı 2. Başkanı Arslan ALPTEKİN, “Bu renklerin Orta Asya steplerinde yaşayan Türk topluluklarının sosyo-kültürel ve günlük hayatlarında yoğun olarak kullanıldığını” ifade ederek: “Sarı, kırmızı, yeşil renkleri Türk kızlarımızın el işlerinde, kıyafetlerinde, bindallı’larında, düğün, toy, şölen yeri süslemelerinde görebiliriz. Kırmızı: şehit kanlarını, yeşil: tabiatı (doğayı), sarı: bereketi, beyaz: barışı, mavi ise gökyüzünü, Göktürklüğü ifade eder” demektedir.

    GÖKTÜRKLERDE YEŞİL-SARI-KIRMIZI RENKLER

    1935''de, Altay'larda; VII-XI. asırlarda yaşamış Türk beylerinin mezarlarında yapılan kazılarda; yeşil, sarı, kırmızı ipekli elbise giydirilmiş cesetlerin bulunması, bu üç rengin Türklerde milli olduğu kadar dini değeri de haiz bulunduğunu göstermektedir.(Belleten Sayı 43, 1947)

    SELÇUKLULARDA YEŞİL-SARI-KIRMIZI RENKLER

    Abdülcelil El Kazvini diyor ki: Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun bayrağı de yeşil-sarı-kırmızı idi. 1110-1189 yıllarında yaşayan İranlı büyük alim Abdülcelil el Kazvini (Hicri 556-560) (Miladi 1161-1165) yıllarında yazdığı Kitab'un Nakz adlı eserinin konu ile ilgili 608. sayfasında Türkçe tercümesiyle söyle diyor:

    "Selçukluların melikleri ve sultanları eğer yüzbin asker toplarlarsa, siyah Sancak askerlerde bulunmazdı; yeşil, sarı ve kırmızı Sancak bulundururlardı.

    OSMANLILARDA YEŞİL-SARI-KIRMIZI RENKLER

    Osmanlı İmparatorluğu ordularında da Sancaklar, Bayraklar ve Tuğlar Yeşil - Sarı - Kırmızı renkleri taşımışlardır.

    Osmanlıda hükümranlık bayrağı ve devlet başkanlığı forsu olarak kullanılan renkler de "sarı, kırmızı, yeşil" olarak görülmektedir.
    Türk kültür tarihinin başlangıcından bu yana milli birlik ve beraberliğimizin simgesi olarak kullanılan semboller ve renkler, bugün halen aynı işlevini sürdürmektedir.

    Türk Tarihi boyunca sarı kırmızı yeşil renkler hükümranlık renkleridir.

    Kaynaklar:

    -RENK DÜNYAMIZ VE TÜRK KÜLTÜRÜNDE RENKLER
    Yrd. Doç. Dr. Mehmet YARDIMCI
    -PROF. DR. REŞAT GENÇ " TÜRK İNANIŞLARI İLE MİLLİ GELENEKLERİNDE RENKLER VE SARI KIRMIZI YEŞİL - ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ BAŞKANLIĞI YAYINLARI "
    -PROF. DR. Mustafa Kafalı "TÜRK KÜLTÜRÜNDE RENKLER- (YÖRTÜRK DERGİSİ SAYI : 42)"
    -PROF. DR. SADIK TURAL "ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ BAŞKANI"
    TÜRK Kültüründe "SARI - KIRMIZI - YEŞİL" İnsanları bir araya getiren, onların ortak değerlerde birleşip bir ulus olmalarına etki eden değerlerin başında renkler gelir. Sarı, kırmızı, yeşil, beyaz ve mavi... bu renkleri Türkler tarihleri boyunca kültürlerinde, günlük hayatlarında kullanmış, kimi zaman halı desenlerinde, kimi zaman giyim kuşamlarında hep bu renklerle bezenmişlerdir. Günümüzde, Türkmen-Yörüklerin kullandığı cepken, entari, potur, dizlik, çorap, çarık ve başlarına bağladıkları poçu’ları bu renklerle boyanmaktadır. Bu renkler ayrıca tarihte kurulmuş. Türk devletlerinin bayraklarında da kullanılmıştır. Bayrağımızdaki kırmızı ve beyaz Türk halkını bir bayrak altında toplayan renklerdir. Renklerin değişik anlamlar ifade etmesi ise mitolojiden de kaynaklanmakla birlikte uygarlıkla ilgilidir Bugün suni bir şekilde etnik hale getirilmeye çalışılan Sarı , kırmızı ve yeşil de tamamen Türk kültüründe önem verilen renkleridir zaten. Türklerden, renklerin yön belirten sembolik anlamları konusuna ilk defa dikkatimizi çeken Ziya Gökalp’tir. Renkler Türk kültüründe yön bildiren kavramlardır. Bunların ötesinde Türk gelenek, görenek ve kültüründe gücü, kuvveti, hakimiyeti işaret etmek için sarı rengin ön plana çıktığı görülmektedir. 3 RENGİN ANLAMI YEŞİL : DİRİLİK,TAZELİK,GENÇLİK SARI : MERKEZ,HÜKÜMRANLIK KIRMIZI : TANRI, KORUYUCU RUH, OCAK(EV), DİRLİK, BAĞIMSIZLIK, HÜRRİYET Türk tarihinin muhtelif devrelerinde renklerin yönleri ifade etmek için kullanıldığını biliyoruz. Dört yönün her birisi ayrı renk ile şekillenmiştir Kara Kuzey Kızıl (Al) Güney Gök (Yeşil) Doğu Ak Batı Bu konuda Alföldi’nin II. Tarih Kongresinde sunduğu bildiride: “Moğol kavimlerinin bayrak direklerinde sallanan beş renkli hamailler (yeşil, beyaz,kırmızı, kara ve sarı) şüphesiz Çinlilerde olduğu gibi onlarda da dört kutbun ve dünyanın merkezinin renklerine tekabül eder. ____________Sarı Temel olarak neşe ve keyif verici bir renk olan sarı, Türk kültüründe yön bildirme açısından dünyanın merkezinin sembolüdür. Aynı zamanda bilgeliği, anlayışı ve yüksek düzeyde sezgisel kavrayışı da açığa çıkarır. Bu renk Türk mitolojisindeki Ülgen’le doğrudan doğruya ilintilidir. Ülgen’in öyle bir sarayı vardır ki bu sarayın kapıları altından olup Ülgen de altın bir taht üzerinde oturmaktadır. Bugün kullanılan sarı da, Osmanlı dörneminde sırma sarısı olarak ifade edilen sarı da hep altın sarısı olmuştur. Altın tonlarındaki sarı, ruhsal kusursuzluğu, huzur ve dinlenmeyi temsil eder. Ögel: “Kanaatimizce, Ülgen’in altın tahtının sembolü olarak dünyanın merkezinin işareti diye kabul edilmiş olan sarı renk, bu sembol anlamını Türklerin çizmelerinin (edik) rengi olarak da uzun yıllar sürdürmüştür. Zira, bilindiği gibi Türkmenler yüzyıllarca, sarı edik ile kızıl keçeden külah giymişlerdir. Halkımız arasında bugün de çok yaygın olarak kullanılan ‘Sarı Çizmeli Mehmet Ağa’ deyiminin de kaynağı bu tarih ve kültür geleneğimizdir... Türklerde sarı rengin hükümranlık rengi olarak kullanılmasıyla ilgili tarihi bilgilere baktığımız zaman ise: Meselâ Uygur Türk yazılı belgelerinde ‘sarıg urunggu’ yani sarı bayrak, bir burcun adı olarak geçmektedir.”13 demektedir. Sarı renk, Memlük ve ve Altın Ordusu devletlerinde çok kullanılmış, bayraklarının ana rengi olmuştur. Sarı renk aynı zamanda güneşin rengi ve simgesidir. Sarı tonlu meyve ve sebzelerin, bağırsaklar için iyileştirici etki yapan ve sinirleri sakinleştiren bir eğilim gösterir. Sarı renk ile de tedavi edilebildiği söylenen bazı hastalıklar bulunmaktadır. Bunlar arasında böbrek rahatsızlıkları, hazımsızlık, felç, bitkinlik, egzama ile sindirim sistemiyle ilgili bazı hastalıklar sayılabilir. Türk destanlarında ise sarı renk kötülük ve felaket sembolü olarak görülmüştür. Sarı ejderha Türk masallarında kuşku ve kötü duygular veren bir motiftir. Sarı renk Anadolu kültüründe hastalık sembolü olarak bilinir. ____________Kırmızı (Al, Kızıl) Halk arasında al ve kızıl adları ile de bilinen kırmızı renk genel kültürümüzde heyecan, kudret ve akıncılığın sembolüdür. Cesaret, hayatta kalma ve hayat verme unsuru olarak bilinen kırmızı kan rengi olup yüzyıllar boyu Tehlikenin ve tahribatın simgesi olmuştur. Trafik ışıklarında dur sinyali olarak kullanılmasının nedeni de budur. Tarihimizin başlangıcından beri manevi ve milli renk olarak algılanmakta, Türk duygusunu yansıtan milli bir sembol olarak görülmektedir. Rengini kandan alan kırmızı eski çağlarda yaşamın yenilenmesi olarak düşünülmüş, yontma taş ve cilalı taş dönemlerinde gömütlerde bulunan kemiklerin kırmızı renge boyanmış olmasının nedeni buna bağlanmaktadır. Anadolu’nun ana tanrıçası Kibele’nin olduğu gibi İbrahim Peygamber ve Meryem’in de simgesi kırmızıdır. Hakanların al kaftan giymeleri hakanlık sembolü idi. Yavuz Sultan Selim’in 1516’da Ridaniye savaşına giderken ve savaş alanında kırmızı kaftan giyip beline kırmızı kemer takıp ayağına da sarı çizme giydiği tarihî belgelerden anlaşılmaktadır. Bu sembol zamanla anlam değiştirip düğünlerde damada al kaftan giydirme ve gelinlere al duvak takma geleneğine dönüşmüş, zamanla bu gelenek de değişime uğrayarak damada siyah elbise giydirilmiş, geline de beyaz duvak ve gelinlik takılır olmuştur. Halen Başkurtlarda sürdürülen damada kızıl cepken giydirilme geleneği, eski kızıl kaftanın kalıntısı olarak görülmektedir. Kırmızı güneşin doğuşunda ve batışında büründüğü renk olduğu için Türkmenlerce kutsal sayılmıştır. Türklerin eski inançları arasında koruyucu ruh olarak “Al Ateş” denilen ateş tanrısına inanılmakta idi. Eski devirlerden beri Türk hakanlarının al bayrak kullanması ateş kültü ve koruyucu ruh inancına dayanmaktadır. Rusların İgor destanında Kıpçak Türklerinin kızıl bayrağından söz edilmesi Türkleri savaşlarda kırmızı bayrak kullanması konusunda ileri sürülen bilgileri doğrulamaktadır. Kırgızların bayrak yerine aslı alev olan yalav sözcüğünü kullanması da ateş kültünden kaynaklanmaktadır. Kaşgarlı Mahmud’un: Ağdı kızıl bayrak Toğdı kara toprak biçimindeki dizeleri Türklerde kızıl bayrağın savaş bayrağı olarak kullanılışını işaret eden belgelerdendir. Osmanlıların kırmızı bayrağı seçmesi olayı da Reşat Genç tarafından: “Osmangazi hazretleri ak sancağı (Anadolu Selçuklu Sultanı’ndan) almadan önce, harb bayrağı için kızıl rengi seçip kabul etmişlerdi. Aşiret mensuplarını kolayca harb bayrağı altına toplayabilmek için onların tab’an meclup oldukları (yani yaradılışlarından tutkun oldukları) al renkli bayrağın manevi tesiri bulunduğunu takdir eylemişlerdi.”8 diye açıklanmaktadır. Abdülkadır İnan: “Al kelimesinin ateş kültü ile bağlı olduğunu gösteren bir emmare de bütün Türk kavimlerinde yaygın olan Alaslama merasimidir. Alaslama orta ve doğu Türklerinde ateşle temizleme ve takdis merasimidir. Anadolu’da da alaslama bir tedavi usulüdür. Bunun için kırk bır tane al renkli keten bezinden, okuya okuya parmağa bir ip yumağı yapılır. Sonra bu yumak ateşte yakılarak külü tekrar bir al bez üzerine konur ve bununla alazlanır. Al ruhu eski Türk panteonunda kuvvetli, belki hami tanrılardan biri olmuştur. Al kelimesinin ateş kültüyle alakası olması bilhassa bu ruhun en eski devirlerde hami ruh, ateş ve ocak ilahesi olduğunu göstermektedir.9 Türk sosyal yaşamında kırmızı renk o kadar geniş yer tutmuştur ki Türk halılarında da genç kızlar kırmızı rengi hakim renk olarak kullanmışlardır. Türkün gözü alda olur söylemi de sosyal yaşamda kırmızının etkinliğini vurgulamaktadır. Al renk ile ilgili geleneklerden günümüzde hamile kadınlarla ilgili Al bastı olgusu da aynı kültün devamı konumunda görülmektedir. Kırmızı renk ile tedavi edilebildiği söylenen bazı hastalıklar olduğu bilinmektedir. Bunlardan astım, felç, bronşit, zatürre, kabızlık ve tüberkülozdur. Kırmızı titreşimlerin kan basıncını artırıp tansiyonu yükselttiği deneylerle kanıtlanmıştır. Solunum yollarına kırmızı ışık tutulduğunda solunumun hızlandığı ve kırmızı ışığa uzunca bakılınca göz kırpmaların sıklaştığı da kırmızı ışıkla ilgili saptanan bulgular arasındadır. Anneyi ve çocuğu korumak için lohusaya ve bebeğe kırmızı tül örtülür. Kırmızı altın takılır ve şeker yedirilir. Kırmızı ve beyazın kutsallığına inanıldığından loğusa kadının başına örtülen kırmızı örtü beyaz bir kurdale ile bağlanmaktadır. ____________Yeşil Sarı rengin sıcaklığı, mavi rengin sakinlik ve huzurunu bünyesinde barındıran bu renk doğa rengi olup doğada ağaçların, bitkilerin sembolüdür. İslâmiyetle kutsallık kazanan yeşil, Safevi türkmen devletinin bayrağının ana rengi olmuş, Osmanlı sancaklarında uzun süre kullanılmıştır. Eski Türkçe’de yaşıl olarak kullanılan ve yaş kökünden türeyen bu sözcük eski kullanımını dış Türklerde halen korumaktadır. Türklerin yeşille ilgili olarak manevi inanmalarının kökü en eski dini inanmalarından kaynaklanmaktadır. “Türk mitolojisine göre hayır ilahı Ülgen’in, koruyucu ruh olarak kabul edilen yedi oğlundan birinin adı Yaşıl (yeşil) Kaan idi ve umumiyetle bitkilerin yetişip-büyümesini düzenlediğine inanılırdı. Ayrıca, yeşilliklerin Ülgen inanışı ile bağını gösteren mitolojik inanmaya göre Ülgen, insan vücudunu yarattıktan sonra Kuday’ın huzuruna kuzgun denilen kuşu göndererek yarattığı insan için can ister. Kuzgun semaya uçar. Canı alıp dönerken yerde bir leş görür. Dayanamayarak leşi yemek için ağzını açar. Gagasındaki can çam ormanına düşerek dağılır. Bundan dolayıdır ki çam, ardıç gibi ağaçlar yaz kış canlı kalıp yeşilliklerini muhafaza ederler.”12 Orta Asya bozkırlarında hayvancılıkla geçinen ve konar göçer bir yaşam süren Türk halkı için doğa hayvanlarını beslemenin ve yaşamlarını sürdürmenin ana kaynağı oluşu nedeniyle doğa ve doğanın simgesi yeşilin önemi yadsınamaz. İlkbaharda çimenlerin açık yeşilinden ormanların koyu yeşiline kadar her tonu yatıştırıcı, iyileştirici, huzurlu ve sakinleştiricidir. Bahar yeşili, yeniden yaşamayı, yeniden canlanmayı ve neşeyi temsil etmektedir. Yeşil renkle de tedavi edildiği söylenen bazı hastalıklar bulunmaktadır. Bunlar, başta sinirsel rahatsızlıklar olmak üzere ülser, tifo, karın ağrısı, sıtma ve astımdır. Yaş sözü bütün Türk kavimlerinde insan ömrü için kullanılan bir sözcüktür. Eski Türkler yaşlarını söylerken örneğin “Ben kırk yaşarma (yeşerme) gördüm” Yani doğa yılda bir kez yeşerir, ben kırk kez doğanın yeşermesini görmüşüm. Yani kırk yaşındayım biçiminde yorumlandığı için yaş sözü ömür karşılığında kullanılmaktadır. Bağımsızlık mücadelesi veren esir Türk illerinin kurtuluş mücadelelerinde bu renkler bayraklara, kıyafetlere yansıtılmıştır. Doğu Türkistan dâvasının ulu savaşçısı, görklü lideri, büyük alpereni rahmetli İsa Yusuf ALPTEKİN’in, 94 yıllık ömrü boyunca uçmağa varıncaya kadar sırtından çıkarmadığı “Çapan”ının renkleri de sarı, kırmızı, yeşil’den mürekkepti. Doğu Türkistan Göçmenler Vakfı 2. Başkanı Arslan ALPTEKİN, “Bu renklerin Orta Asya steplerinde yaşayan Türk topluluklarının sosyo-kültürel ve günlük hayatlarında yoğun olarak kullanıldığını” ifade ederek: “Sarı, kırmızı, yeşil renkleri Türk kızlarımızın el işlerinde, kıyafetlerinde, bindallı’larında, düğün, toy, şölen yeri süslemelerinde görebiliriz. Kırmızı: şehit kanlarını, yeşil: tabiatı (doğayı), sarı: bereketi, beyaz: barışı, mavi ise gökyüzünü, Göktürklüğü ifade eder” demektedir. GÖKTÜRKLERDE YEŞİL-SARI-KIRMIZI RENKLER 1935''de, Altay'larda; VII-XI. asırlarda yaşamış Türk beylerinin mezarlarında yapılan kazılarda; yeşil, sarı, kırmızı ipekli elbise giydirilmiş cesetlerin bulunması, bu üç rengin Türklerde milli olduğu kadar dini değeri de haiz bulunduğunu göstermektedir.(Belleten Sayı 43, 1947) SELÇUKLULARDA YEŞİL-SARI-KIRMIZI RENKLER Abdülcelil El Kazvini diyor ki: Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun bayrağı de yeşil-sarı-kırmızı idi. 1110-1189 yıllarında yaşayan İranlı büyük alim Abdülcelil el Kazvini (Hicri 556-560) (Miladi 1161-1165) yıllarında yazdığı Kitab'un Nakz adlı eserinin konu ile ilgili 608. sayfasında Türkçe tercümesiyle söyle diyor: "Selçukluların melikleri ve sultanları eğer yüzbin asker toplarlarsa, siyah Sancak askerlerde bulunmazdı; yeşil, sarı ve kırmızı Sancak bulundururlardı. OSMANLILARDA YEŞİL-SARI-KIRMIZI RENKLER Osmanlı İmparatorluğu ordularında da Sancaklar, Bayraklar ve Tuğlar Yeşil - Sarı - Kırmızı renkleri taşımışlardır. Osmanlıda hükümranlık bayrağı ve devlet başkanlığı forsu olarak kullanılan renkler de "sarı, kırmızı, yeşil" olarak görülmektedir. Türk kültür tarihinin başlangıcından bu yana milli birlik ve beraberliğimizin simgesi olarak kullanılan semboller ve renkler, bugün halen aynı işlevini sürdürmektedir. Türk Tarihi boyunca sarı kırmızı yeşil renkler hükümranlık renkleridir. Kaynaklar: -RENK DÜNYAMIZ VE TÜRK KÜLTÜRÜNDE RENKLER Yrd. Doç. Dr. Mehmet YARDIMCI -PROF. DR. REŞAT GENÇ " TÜRK İNANIŞLARI İLE MİLLİ GELENEKLERİNDE RENKLER VE SARI KIRMIZI YEŞİL - ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ BAŞKANLIĞI YAYINLARI " -PROF. DR. Mustafa Kafalı "TÜRK KÜLTÜRÜNDE RENKLER- (YÖRTÜRK DERGİSİ SAYI : 42)" -PROF. DR. SADIK TURAL "ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ BAŞKANI"
    0 Comentários 0 Compartilhamentos
  • Abuna Yem’ata Guh | Tigray Bölgesi | Etiyopya

    2.580 metre (8.460 ft) yükseklikte yer alan, ulaşmak için yaya olarak tırmanılması gerekiyor. 5. yüzyıla dayanan mimarisi, kubbe ve duvar resimleriyle dikkat çekiyor.
    Abuna Yem’ata Guh | Tigray Bölgesi | Etiyopya 2.580 metre (8.460 ft) yükseklikte yer alan, ulaşmak için yaya olarak tırmanılması gerekiyor. 5. yüzyıla dayanan mimarisi, kubbe ve duvar resimleriyle dikkat çekiyor.
    0 Comentários 0 Compartilhamentos
Páginas impulsionada