• İSLAM FELSEFESİNİN KAYNAKLARINDAN BİRİ OLARAK HARRAN AKADEMİSİ VE SÜRYANİ FELSEFESİ
    Harran, Urfa ve Rasül-Ayn (Ceylanpınar) arasında kurulu eski bir yerleşim yeridir. İskender’in doğu seferi sırasında Yunanistanlı bir çok bilgin Harran’a yerleşti. Yunanistan ve Makedonya asıllı insanların Harran’a yerleşmeleri ve gök cisimlerini tanrılar olarak görmeleri, zamanla buranın“Pagan Kent” olarak kayıtlara geçmesine neden olmuştur.
    Aslında Paganus sözcüğü çiftçi anlamına gelmekte olup, zamanla Hıristiyan olmayıp eski (putperest) dinlerinde kalanlar için kullanılmıştır.[2] Tarihte “Harranlıların dini” olarak bilinen inanç, aslında Yunanistan kökenli insanların getirdiği Pisagoryen öğretiler ile Kildaniler´in [gökbilimcilerin] Babilistan’dan arta kalan inançlarının karışımı olan bir dindir.
    Zira, Pisagor ve ardılları komünal bir topluluk oluşturmuş, kendilerine özgü ritüeller ve giysiler icad etmiş ve tapınaklar inşa etmişlerdir. Bunun bir benzerine de Harran’da yerleşmiş olan halk sahipti.[3]
    Harranlılar, ruhun göçmesi inancına inanıyorlar ya da ruhun bedenden ayrıldıktan sonra yıldızlar dünyasında kaldığına inanıyorlardı. Onlara göre iki dünya vardır:
    a) Gökler dünyası ve
    b) Ay küresinin altındaki dünya.
    Yer küresi, gök, güneş ve yıldızlar yaratılmamış olup, ezelidirler. Harranlılar peygamberlere de inanmıyorlardı. Onların peygamberleri, filozoflar ve bilginlerdi.[4] Görüldüğü gibi doğu ve batı kültür ve inançlarının karışımı bir din olan Harranlılar´ın dini eklektik bir yapıya sahiptir.
    Hıristiyanlığın ilk yüzyılında Harran’da Yunanlılar, Kildaniler ve Araplar oturuyordu.[5] Hıristiyanlık güçlenip Doğu Roma devletinin resmi dini haline geldiğinde Hıristiyanlar, Harranlılar´ın Hıristiyan olmalarını istedi ancak başarılı olamadılar.
    Bu nedenle Harran’a “Helenopolis” adını verdiler. Harran, yeni dini kabul etmek istemeyen Yunanlılar´ın ve diğer karşıtların merkezi haline geldi. Bu din bağlıları, İslam güçleri bölgeyi ele geçirdikten sonra, Halife Me’mun zamanında öldürülmekten kurtulmak için kendilerine “Sabiiler” adını verdiler[6]
    Bölgenin Müslümanlar tarafından ele geçirilmesinden sonra, Hıristiyanlar, Müslümanlar, Harranlılar ve Bardaysan’ın ardılları arasında yazgı ve özgür irade ile ilgili tanrıbilimsel ve felsefi tartışmalar meydana gelmiştir. Hıristiyanlar ve Bardaysan’ın ardıllarına göre, insan özgürdür ve etkinliklerinde de yine özgürdür. Bu düşünce o dönemde gelişmekte olan Mutezile bilginlerini etkilemiş gibi görünmektedir.
    Diğer tarafın görüşüne yani Harranlılara göre ise, meydana gelen her şey, Allah’ın takdir etmesi ve gök cisimleri tarafından yönetilen yazgı ile meydana gelir. İnsan etkinliklerinde özgür değildir. Bu düşünce de İslam düşüncesinde o dönem varlığını sürdüren Cebriye mezhebini ve Emevi halifelerinin desteklediği düşünceleri etkilemişe benzemektedir.[7]
    Harranlılar Süryanice konuşuyorlardı. Yıldızların ruh sahibi olduğu ve tanrı ile insan arasında aracı olduğu inancına sahiptiler. Bu nedenle yıldızlar için törenler ve heykeller meydana getirmiş, yıldızlara insan ve hayvanları kurbanlar olarak sunmuşlardır. Harranlılar´ın inşa ettiği heykeller, belirli geometrik ölçülerle yapılıyordu. Bu nedenle astronomi ve geometride çok önemli çalışmalar yapmışlardır.
    Harran’da kurulan akademi, İskenderiye’den Antakya’ya göç eden akademinin bir devamı idi.[8] Bu akademiyi Antakya’dan Harran’a taşıyan biri Harranlı diğeri Mervli olan iki bilgindi.[9] Bu akademide yetişmiş önemli filozoflar şunlardır:
    Teodor Ebu-Qurra, Yakubi ruhbanlardan Teodosiyos Romanos (öl. 896), İslam düşünürlerinden Farabi’ye de hocalık yapan ünlü Hıristiyan tanrıbilimcisi Yuhanna Bar-Haylan (860-920) ve en önemlisi de daha sonra Bağdat’a taşınacak akademide bir çok önemli çeviri etkinliğine katkıda bulunan ve bir çok önemli felsefi eser bırakan Sabii kökenli Sabit Bar-Qurra (821-901) ve onun oğlu Sinan Bar-Sabit Qurra’dır. Bu bilginlere az sonra değineceğiz ama öncelikle akademinin eğitimi hakkında kısaca bilgi vermek yerinde olur kanısındayım.
    Akademide öğrenci üç aşamalı bir eğitimden geçirilirdi. Birinci aşamada çocuk küçük yaşta okula alınır, gizemler bilgisine sahip olsun diye belli bir eğitim programından geçirilirdi. İlk olarak Süryanice, Yunanca ve Arapça dillerine sahip olmaları sağlanırdı. İkinci aşamada edebiyat dersleri ile beraber Matematik, Astronomi ve Müzik dersleri verilirdi. Matematik dersinin amacı, ileride felsefe ve ileri düzeyde astronomi dersleri ile tanışacak öğrencinin zihni etkinliğini geliştirmektir.
    Bu aşamanın sonunda öğrenci, Yunanca ve Süryanice’den Arapça’ya kolaylıkla çeviri yapabilme düzeyine geliyor ve Euklides, Batlamyus gibi bilginlerin eserlerini anlayacak düzeye ulaşıyordu. Üçüncü aşama ise, yüksek öğrenimin karşılığıydı. Bu aşamada öğrenci Felsefe, Tıp ve Matematik dersleri alırdı. Yine bu aşamada öğrenci artık yavaş yavaş küçük bilimsel eserler yazmaya başlıyordu. Yapıt basımı ve cilt işi de bu aşamada öğrenilirdi.[10]
    Bu akademi tıpkı Platon’un Atina Akademisinde olduğu gibi kapısında “kendini bilen tanrısını bilir” ifadesi yazılıydı. Bu akademi yaklaşık olarak yarım yüzyıl etkinlik gösterdikten sonra Bağdat’a aktarılmıştır.[11]



    Süryani Araştırmalar Derneği ܒܝܬ ܒܘܚ̈ܢܐ ܣܘܪ̈ܝܝܐ
    osnrtdoSpe580ıf6au0gkm97A9265i00aa235831r09l4f80 191t2i c01l ·
    Nesim Doru: İSLAM FELSEFESİNİN KAYNAKLARINDAN BİRİ OLARAK HARRAN AKADEMİSİ VE SÜRYANİ FELSEFESİ
    İSLAM FELSEFESİNİN KAYNAKLARINDAN BİRİ OLARAK HARRAN AKADEMİSİ VE SÜRYANİ FELSEFESİ Harran, Urfa ve Rasül-Ayn (Ceylanpınar) arasında kurulu eski bir yerleşim yeridir. İskender’in doğu seferi sırasında Yunanistanlı bir çok bilgin Harran’a yerleşti. Yunanistan ve Makedonya asıllı insanların Harran’a yerleşmeleri ve gök cisimlerini tanrılar olarak görmeleri, zamanla buranın“Pagan Kent” olarak kayıtlara geçmesine neden olmuştur. Aslında Paganus sözcüğü çiftçi anlamına gelmekte olup, zamanla Hıristiyan olmayıp eski (putperest) dinlerinde kalanlar için kullanılmıştır.[2] Tarihte “Harranlıların dini” olarak bilinen inanç, aslında Yunanistan kökenli insanların getirdiği Pisagoryen öğretiler ile Kildaniler´in [gökbilimcilerin] Babilistan’dan arta kalan inançlarının karışımı olan bir dindir. Zira, Pisagor ve ardılları komünal bir topluluk oluşturmuş, kendilerine özgü ritüeller ve giysiler icad etmiş ve tapınaklar inşa etmişlerdir. Bunun bir benzerine de Harran’da yerleşmiş olan halk sahipti.[3] Harranlılar, ruhun göçmesi inancına inanıyorlar ya da ruhun bedenden ayrıldıktan sonra yıldızlar dünyasında kaldığına inanıyorlardı. Onlara göre iki dünya vardır: a) Gökler dünyası ve b) Ay küresinin altındaki dünya. Yer küresi, gök, güneş ve yıldızlar yaratılmamış olup, ezelidirler. Harranlılar peygamberlere de inanmıyorlardı. Onların peygamberleri, filozoflar ve bilginlerdi.[4] Görüldüğü gibi doğu ve batı kültür ve inançlarının karışımı bir din olan Harranlılar´ın dini eklektik bir yapıya sahiptir. Hıristiyanlığın ilk yüzyılında Harran’da Yunanlılar, Kildaniler ve Araplar oturuyordu.[5] Hıristiyanlık güçlenip Doğu Roma devletinin resmi dini haline geldiğinde Hıristiyanlar, Harranlılar´ın Hıristiyan olmalarını istedi ancak başarılı olamadılar. Bu nedenle Harran’a “Helenopolis” adını verdiler. Harran, yeni dini kabul etmek istemeyen Yunanlılar´ın ve diğer karşıtların merkezi haline geldi. Bu din bağlıları, İslam güçleri bölgeyi ele geçirdikten sonra, Halife Me’mun zamanında öldürülmekten kurtulmak için kendilerine “Sabiiler” adını verdiler[6] Bölgenin Müslümanlar tarafından ele geçirilmesinden sonra, Hıristiyanlar, Müslümanlar, Harranlılar ve Bardaysan’ın ardılları arasında yazgı ve özgür irade ile ilgili tanrıbilimsel ve felsefi tartışmalar meydana gelmiştir. Hıristiyanlar ve Bardaysan’ın ardıllarına göre, insan özgürdür ve etkinliklerinde de yine özgürdür. Bu düşünce o dönemde gelişmekte olan Mutezile bilginlerini etkilemiş gibi görünmektedir. Diğer tarafın görüşüne yani Harranlılara göre ise, meydana gelen her şey, Allah’ın takdir etmesi ve gök cisimleri tarafından yönetilen yazgı ile meydana gelir. İnsan etkinliklerinde özgür değildir. Bu düşünce de İslam düşüncesinde o dönem varlığını sürdüren Cebriye mezhebini ve Emevi halifelerinin desteklediği düşünceleri etkilemişe benzemektedir.[7] Harranlılar Süryanice konuşuyorlardı. Yıldızların ruh sahibi olduğu ve tanrı ile insan arasında aracı olduğu inancına sahiptiler. Bu nedenle yıldızlar için törenler ve heykeller meydana getirmiş, yıldızlara insan ve hayvanları kurbanlar olarak sunmuşlardır. Harranlılar´ın inşa ettiği heykeller, belirli geometrik ölçülerle yapılıyordu. Bu nedenle astronomi ve geometride çok önemli çalışmalar yapmışlardır. Harran’da kurulan akademi, İskenderiye’den Antakya’ya göç eden akademinin bir devamı idi.[8] Bu akademiyi Antakya’dan Harran’a taşıyan biri Harranlı diğeri Mervli olan iki bilgindi.[9] Bu akademide yetişmiş önemli filozoflar şunlardır: Teodor Ebu-Qurra, Yakubi ruhbanlardan Teodosiyos Romanos (öl. 896), İslam düşünürlerinden Farabi’ye de hocalık yapan ünlü Hıristiyan tanrıbilimcisi Yuhanna Bar-Haylan (860-920) ve en önemlisi de daha sonra Bağdat’a taşınacak akademide bir çok önemli çeviri etkinliğine katkıda bulunan ve bir çok önemli felsefi eser bırakan Sabii kökenli Sabit Bar-Qurra (821-901) ve onun oğlu Sinan Bar-Sabit Qurra’dır. Bu bilginlere az sonra değineceğiz ama öncelikle akademinin eğitimi hakkında kısaca bilgi vermek yerinde olur kanısındayım. Akademide öğrenci üç aşamalı bir eğitimden geçirilirdi. Birinci aşamada çocuk küçük yaşta okula alınır, gizemler bilgisine sahip olsun diye belli bir eğitim programından geçirilirdi. İlk olarak Süryanice, Yunanca ve Arapça dillerine sahip olmaları sağlanırdı. İkinci aşamada edebiyat dersleri ile beraber Matematik, Astronomi ve Müzik dersleri verilirdi. Matematik dersinin amacı, ileride felsefe ve ileri düzeyde astronomi dersleri ile tanışacak öğrencinin zihni etkinliğini geliştirmektir. Bu aşamanın sonunda öğrenci, Yunanca ve Süryanice’den Arapça’ya kolaylıkla çeviri yapabilme düzeyine geliyor ve Euklides, Batlamyus gibi bilginlerin eserlerini anlayacak düzeye ulaşıyordu. Üçüncü aşama ise, yüksek öğrenimin karşılığıydı. Bu aşamada öğrenci Felsefe, Tıp ve Matematik dersleri alırdı. Yine bu aşamada öğrenci artık yavaş yavaş küçük bilimsel eserler yazmaya başlıyordu. Yapıt basımı ve cilt işi de bu aşamada öğrenilirdi.[10] Bu akademi tıpkı Platon’un Atina Akademisinde olduğu gibi kapısında “kendini bilen tanrısını bilir” ifadesi yazılıydı. Bu akademi yaklaşık olarak yarım yüzyıl etkinlik gösterdikten sonra Bağdat’a aktarılmıştır.[11] Süryani Araştırmalar Derneği ܒܝܬ ܒܘܚ̈ܢܐ ܣܘܪ̈ܝܝܐ osnrtdoSpe580ıf6au0gkm97A9265i00aa235831r09l4f80 191t2i c01l · Nesim Doru: İSLAM FELSEFESİNİN KAYNAKLARINDAN BİRİ OLARAK HARRAN AKADEMİSİ VE SÜRYANİ FELSEFESİ
    0 Yorumlar 0 hisse senetleri
  • Sana'a, Yemen'in eski şehri.
    Mimari açıdan Yemen dünyanın en güzel ülkelerinden..
    Eskiden Kuzey Yemen'in başkenti olan Sana, 1990'dan bu yana yeniden birleşmiş Yemen'in başkentidir. Geniş bir platonun ortasında yer alan şehir, duvarlarla ve Yemen'den gelen tipik çok katlı binalarla çevrilidir; ülkenin ticari, kültürel ve ekonomik merkezi.
    En güzel anıtlar, 2.500 yılı aşkın süredir yerleşim yeri olan ve UNESCO tarafından Dünya Mirası Alanı olarak kabul edilen eski şehirde yoğunlaşmıştır. Kentin merkezinde kurutulmuş kerpiçten yapılmış, yüksekliği beş kata kadar çıkan, cepheleri geometrik şekillerle ve renkli camlarla süslenmiş yedi bine yakın ev var.
    Bazı durumlarda 11. yüzyıla kadar uzanan bu binalar gezegende benzersizdir ve sürekli, sürekli bakıma ihtiyaç duyarlar.
    Sana'a, Yemen'in eski şehri. Mimari açıdan Yemen dünyanın en güzel ülkelerinden.. Eskiden Kuzey Yemen'in başkenti olan Sana, 1990'dan bu yana yeniden birleşmiş Yemen'in başkentidir. Geniş bir platonun ortasında yer alan şehir, duvarlarla ve Yemen'den gelen tipik çok katlı binalarla çevrilidir; ülkenin ticari, kültürel ve ekonomik merkezi. En güzel anıtlar, 2.500 yılı aşkın süredir yerleşim yeri olan ve UNESCO tarafından Dünya Mirası Alanı olarak kabul edilen eski şehirde yoğunlaşmıştır. Kentin merkezinde kurutulmuş kerpiçten yapılmış, yüksekliği beş kata kadar çıkan, cepheleri geometrik şekillerle ve renkli camlarla süslenmiş yedi bine yakın ev var. Bazı durumlarda 11. yüzyıla kadar uzanan bu binalar gezegende benzersizdir ve sürekli, sürekli bakıma ihtiyaç duyarlar.
    0 Yorumlar 0 hisse senetleri
  • Rızvaniye Camiî/Balıklıgöl Platosu/ Şanlıurfa © Türkiye
    Rızvaniye Camiî/Balıklıgöl Platosu/ Şanlıurfa © Türkiye
    0 Yorumlar 0 hisse senetleri
  • Bošnjaci ni od koga ne traže dozvolu da borave na svojoj zemlji i nikome se neće izvinjavati zbog toga, poručeno je s današnje centralne svečanosti ovogodišnje manifestacije "513. dani Ajvatovice".

    Nakon prolaska kroz Ajvaz-dedinu stijenu, klanjanja podne-namaza, učenja dove na platou Ajvatovice, danas je u prisustvu više hiljada vjernika održana centralna svečanost kulturno-vjerske manifestacije "513. dani Ajvatovice".

    Foto: AA
    Bošnjaci ni od koga ne traže dozvolu da borave na svojoj zemlji i nikome se neće izvinjavati zbog toga, poručeno je s današnje centralne svečanosti ovogodišnje manifestacije "513. dani Ajvatovice". Nakon prolaska kroz Ajvaz-dedinu stijenu, klanjanja podne-namaza, učenja dove na platou Ajvatovice, danas je u prisustvu više hiljada vjernika održana centralna svečanost kulturno-vjerske manifestacije "513. dani Ajvatovice". Foto: AA
    0 Yorumlar 0 hisse senetleri
  • Yemen'deki Haid Al-Jazil köyü, Hadhramout Valiliğinin batısında, Wadi Doan'ın merkezinde bulunan bir köydür.

    Haid Al-Jazil köyü, Yemen'de dev bir kayanın üzerinde yer alan inanılmaz bir arkeolojik köydür ve bu köye erişim, ziyaretçinin profesyonel kaya tırmanıcıları olmasını gerektirir.

    Bu pitoresk köy, dağlar, yüksek ve kuru platolar arasında yer alan, Yemen'in en ünlü turistik yerlerinden biri olan batı Hadhramut vadilerinden biri olan Wadi Doan'da çarpıcı manzaraların ortasında yer almaktadır.

    Haid Al-Jazil köyünün evleri
    Haid Al-Jazil köyünün evleri, katları birbirinden ayırmak için yoğurt tuğlaları ve ahşap zeminler kullanılarak kayalık uçurumun kenarına inşa edilmiş ancak bu binaların özellikle yaz yağmurlarından sonra sürekli olarak onarılması gerekiyor. Bazı hikayeler, bu evlerden bazılarının 500 yıl öncesine ait olduğunu gösteriyor.

    British Daily Mail, Doan Vadisi'nde iki dikey kenarı olan 100 metre yüksekliğindeki devasa bir kayanın üzerinde yüzen bu pitoresk köyün güzelliğinden bahseden bir makale yayınladı ve başka bir gezegenden gelmiş gibi göründugunu yazmisti.
    Yemen'deki Haid Al-Jazil köyü, Hadhramout Valiliğinin batısında, Wadi Doan'ın merkezinde bulunan bir köydür. Haid Al-Jazil köyü, Yemen'de dev bir kayanın üzerinde yer alan inanılmaz bir arkeolojik köydür ve bu köye erişim, ziyaretçinin profesyonel kaya tırmanıcıları olmasını gerektirir. Bu pitoresk köy, dağlar, yüksek ve kuru platolar arasında yer alan, Yemen'in en ünlü turistik yerlerinden biri olan batı Hadhramut vadilerinden biri olan Wadi Doan'da çarpıcı manzaraların ortasında yer almaktadır. Haid Al-Jazil köyünün evleri Haid Al-Jazil köyünün evleri, katları birbirinden ayırmak için yoğurt tuğlaları ve ahşap zeminler kullanılarak kayalık uçurumun kenarına inşa edilmiş ancak bu binaların özellikle yaz yağmurlarından sonra sürekli olarak onarılması gerekiyor. Bazı hikayeler, bu evlerden bazılarının 500 yıl öncesine ait olduğunu gösteriyor. British Daily Mail, Doan Vadisi'nde iki dikey kenarı olan 100 metre yüksekliğindeki devasa bir kayanın üzerinde yüzen bu pitoresk köyün güzelliğinden bahseden bir makale yayınladı ve başka bir gezegenden gelmiş gibi göründugunu yazmisti.
    0 Yorumlar 0 hisse senetleri
  • Şanlıurfa Balıklıgöl platosu..
    Kazaz ustası Emin Güngör
    Fotoğraf :S.ilhan
    Şanlıurfa Balıklıgöl platosu.. Kazaz ustası Emin Güngör Fotoğraf :S.ilhan
    0 Yorumlar 0 hisse senetleri
  • It was the golden age of Islam. It was not the fabulous wealth of the empire or the fairy tales of the Arabian Nights that made it golden; it was the strength of its ideas and its contributions to human thought. As the empire had grown, it had come into contact with ideas from classical Greek, Indian, Zoroastrian, Buddhist and Hindu civilizations. The process of translation and understanding of global ideas was well underway since the time of al Mansur. But it received a quantum boost from Harun and Mamun.

    Harun al Rashid was the son of al Mansur and was the fourth in the Abbasid dynasty. Ascending the throne as a young man of twenty-two in the year 786, he immediately faced internal revolts and external invasion. Regional revolts in Africa were crushed, tribal revolts from the Qais and Quzhaa in Egypt were contained and sectarian revolts from the Alavis were controlled. The Byzantines were held at bay and forced to pay tribute. For 23 years he ruled an empire that had welded together a broad arc of the earth extending from China, bordering India and Byzantium through the Mediterranean to the Atlantic Ocean.

    Harun established a School of translation Bait ul Hikmah (house of wisdom) and surrounded himself with men of learning. Commenting on the role of Harun in establishing the House of Wisdom, Bozkurt says: “It is known as Bayt al-Hikmah. The idea of building such a grand library came to fruition during Harun Rashid’s term. He started bringing books from across the world for translation. During his son Al Ma’mun’s term, the process went further.” Bayt al-Hikmah served as a bridge between ancient Greek and modern Western philosophy. It collected ancient Greek artefacts from Egyptian, Byzantine, Sassanid and Roman countries and prevented them from disappearing.

    His administration was in the hands of viziers of exceptional capabilities, the Bermecides. His courtiers included great doctors, poets, musicians, logicians, mathematicians, writers, scientists, men of culture and scholars of Fiqh. Ibn Hayyan, who invented the science of chemistry, worked at the court of Harun. The scholars who were engaged in the work of translation included Muslims, Christians, Jews, Zoroastrians and Hindus. From Greece came the works of Socrates, Aristotle, Plato, Galen, Hippocratis, Archimedes, Euclid, Ptolemy, Demosthenes and Pythagoras. The Muslims learned from these sources and gave to the world algebra, chemistry, sociology and the concept of infinity.

    What gave the Muslims the confidence to face other civilizations was their faith. With a confidence firmly rooted in revelation, the Muslims faced other civilizations, absorbing that which they found valid and transforming it in the image of their own belief. The Qur’an invites men and women to learn from nature, to reflect on the patterns therein, to mold and shape nature so that they may inculcate wisdom. ”We shall show them our Signs on the horizon and within their souls until it is manifest unto them that it is the Truth” (Qur’an, 41:53).

    It is during this period that we see the emergence of the archetype of classical Islamic civilization, namely the Hakim (meaning, a person of wisdom). In Islam, a scientist is not a specialist who looks at nature from the outside, but a man of wisdom who looks at nature from within and integrates his knowledge into an essential whole. The quest of the Hakim is not just knowledge for the sake of knowledge but the realization of the essential Unity that pervades creation and the interrelationships that demonstrate the wisdom of God.

    It is believed that the House of Wisdom was an intellectually vibrant place that was mainly driven by its cosmopolitanism, something that was "never seen before."
    It was the golden age of Islam. It was not the fabulous wealth of the empire or the fairy tales of the Arabian Nights that made it golden; it was the strength of its ideas and its contributions to human thought. As the empire had grown, it had come into contact with ideas from classical Greek, Indian, Zoroastrian, Buddhist and Hindu civilizations. The process of translation and understanding of global ideas was well underway since the time of al Mansur. But it received a quantum boost from Harun and Mamun. Harun al Rashid was the son of al Mansur and was the fourth in the Abbasid dynasty. Ascending the throne as a young man of twenty-two in the year 786, he immediately faced internal revolts and external invasion. Regional revolts in Africa were crushed, tribal revolts from the Qais and Quzhaa in Egypt were contained and sectarian revolts from the Alavis were controlled. The Byzantines were held at bay and forced to pay tribute. For 23 years he ruled an empire that had welded together a broad arc of the earth extending from China, bordering India and Byzantium through the Mediterranean to the Atlantic Ocean. Harun established a School of translation Bait ul Hikmah (house of wisdom) and surrounded himself with men of learning. Commenting on the role of Harun in establishing the House of Wisdom, Bozkurt says: “It is known as Bayt al-Hikmah. The idea of building such a grand library came to fruition during Harun Rashid’s term. He started bringing books from across the world for translation. During his son Al Ma’mun’s term, the process went further.” Bayt al-Hikmah served as a bridge between ancient Greek and modern Western philosophy. It collected ancient Greek artefacts from Egyptian, Byzantine, Sassanid and Roman countries and prevented them from disappearing. His administration was in the hands of viziers of exceptional capabilities, the Bermecides. His courtiers included great doctors, poets, musicians, logicians, mathematicians, writers, scientists, men of culture and scholars of Fiqh. Ibn Hayyan, who invented the science of chemistry, worked at the court of Harun. The scholars who were engaged in the work of translation included Muslims, Christians, Jews, Zoroastrians and Hindus. From Greece came the works of Socrates, Aristotle, Plato, Galen, Hippocratis, Archimedes, Euclid, Ptolemy, Demosthenes and Pythagoras. The Muslims learned from these sources and gave to the world algebra, chemistry, sociology and the concept of infinity. What gave the Muslims the confidence to face other civilizations was their faith. With a confidence firmly rooted in revelation, the Muslims faced other civilizations, absorbing that which they found valid and transforming it in the image of their own belief. The Qur’an invites men and women to learn from nature, to reflect on the patterns therein, to mold and shape nature so that they may inculcate wisdom. ”We shall show them our Signs on the horizon and within their souls until it is manifest unto them that it is the Truth” (Qur’an, 41:53). It is during this period that we see the emergence of the archetype of classical Islamic civilization, namely the Hakim (meaning, a person of wisdom). In Islam, a scientist is not a specialist who looks at nature from the outside, but a man of wisdom who looks at nature from within and integrates his knowledge into an essential whole. The quest of the Hakim is not just knowledge for the sake of knowledge but the realization of the essential Unity that pervades creation and the interrelationships that demonstrate the wisdom of God. It is believed that the House of Wisdom was an intellectually vibrant place that was mainly driven by its cosmopolitanism, something that was "never seen before."
    0 Yorumlar 0 hisse senetleri
  • Happy Women's Day to you all

    Women always form a huge contribution to any successful household, society, or state. Their great role in the community is highly important and should be appreciated by us all.

    Dr Allama Iqbal the national poet and founding father of Pakistan pays Tribute to all women in the following couplets:

    "The picture that this universe presents, gets from woman its tints and scents: She is the lyre that can impart warmth to human heart.

    Her handful clay is superior far to Pleiades (a constellation of stars) that so higher are. For every man with knowledge vast, Like gem out of her cask is cast.

    Like Plato can not hold discourse, Nor can with thunderous voice declaim: But Plato was a spark that broke from her fire that blazed like flame."

    We present our deepest love and salute to all women who make the world a place worth living and comfort mankind as great mothers, sisters, wives, nurses, and teachers. We are indeed grateful to all women who support us selflessly from cradle to the grave. May the Most Merciful Allah always pull the strings of destiny in your favour. Stay blessed

    #women #womensday2023 #womenpower
    #female #tribute #8march #womansday
    #motherhood #teacher #sisters #wives
    Happy Women's Day to you all ☺️💙 Women always form a huge contribution to any successful household, society, or state. Their great role in the community is highly important and should be appreciated by us all. Dr Allama Iqbal the national poet and founding father of Pakistan pays Tribute to all women in the following couplets: "The picture that this universe presents, gets from woman its tints and scents: She is the lyre that can impart warmth to human heart. Her handful clay is superior far to Pleiades (a constellation of stars) that so higher are. For every man with knowledge vast, Like gem out of her cask is cast. Like Plato can not hold discourse, Nor can with thunderous voice declaim: But Plato was a spark that broke from her fire that blazed like flame." We present our deepest love and salute to all women who make the world a place worth living and comfort mankind as great mothers, sisters, wives, nurses, and teachers. We are indeed grateful to all women who support us selflessly from cradle to the grave. May the Most Merciful Allah always pull the strings of destiny in your favour. Stay blessed 💜 #women #womensday2023 #womenpower #female #tribute #8march #womansday #motherhood #teacher #sisters #wives
    0 Yorumlar 0 hisse senetleri
  • URFA TÜRKİYE

    Yeni Mevlid-i Halil Cami : 1988 yılında ibadete açılan bu yeni camii Dergâh Platosu içerisinde, Hz. İbrahim'in doğduğu mağaranın batısında yer almaktadır. Mevlid, “kutlu doğum” demektir. İki minareli bu büyük camii doğusunda yer alan eski camii ile aynı adı taşımaktadır.

    New Mevlid-i Halil Mosque: This new mosque, which was opened for worship in 1988, is located on the west of the cave where Abraham was born. Mevlid means “holy birth”.This mosque that has two large minarets has same name with the old mosque where is located on its east.

    #turkiye #sanliurfa #travelling #balikligöl #history #bazdamağaraları
    #Gobeklitepe #islamdünyasıturizmbaşkentiurfa
    #islamturizmbaskentiurfa #islam

    @gosanliurfa @gomesopotamia @gezsen__sanliurfa
    URFA TÜRKİYE Yeni Mevlid-i Halil Cami : 1988 yılında ibadete açılan bu yeni camii Dergâh Platosu içerisinde, Hz. İbrahim'in doğduğu mağaranın batısında yer almaktadır. Mevlid, “kutlu doğum” demektir. İki minareli bu büyük camii doğusunda yer alan eski camii ile aynı adı taşımaktadır. New Mevlid-i Halil Mosque: This new mosque, which was opened for worship in 1988, is located on the west of the cave where Abraham was born. Mevlid means “holy birth”.This mosque that has two large minarets has same name with the old mosque where is located on its east. #turkiye #sanliurfa #travelling #balikligöl #history #bazdamağaraları #Gobeklitepe #islamdünyasıturizmbaşkentiurfa #islamturizmbaskentiurfa #islam @gosanliurfa @gomesopotamia @gezsen__sanliurfa
    0 Yorumlar 0 hisse senetleri
  • 𝐃𝐞𝐩𝐢𝐜𝐭𝐢𝐨𝐧: 𝐎𝐭𝐭𝐨𝐦𝐚𝐧 𝐄𝐫𝐚 𝐰𝐨𝐦𝐚𝐧 𝐫𝐞𝐜𝐢𝐭𝐢𝐧𝐠 𝐐𝐮𝐫𝐚𝐧

    Women always give a huge contribution to the success of a household, society, or state. Their great role in the community is highly important and should be appreciated by us all.

    Allama Iqbal the national poet and founding father of Pakistan pays Tribute to all women:

    "The picture that this universe presents, gets from woman its tints and scents: She is the lyre that can impart warmth to human heart.

    Her handful clay is superior far to Pleiades that so higher are. For every man with knowledge vast, Like gem out of her cask is cast.

    Like Plato can not hold discourse, Nor can with thunderous voice declaim: But Plato was a spark that broke from her fire that blazed like flame."

    #Quran #ottoman #woman #osmanli #tarih
    #history #iqbal #plato #universe #women
    𝐃𝐞𝐩𝐢𝐜𝐭𝐢𝐨𝐧: 𝐎𝐭𝐭𝐨𝐦𝐚𝐧 𝐄𝐫𝐚 𝐰𝐨𝐦𝐚𝐧 𝐫𝐞𝐜𝐢𝐭𝐢𝐧𝐠 𝐐𝐮𝐫𝐚𝐧 Women always give a huge contribution to the success of a household, society, or state. Their great role in the community is highly important and should be appreciated by us all. Allama Iqbal the national poet and founding father of Pakistan pays Tribute to all women: "The picture that this universe presents, gets from woman its tints and scents: She is the lyre that can impart warmth to human heart. Her handful clay is superior far to Pleiades that so higher are. For every man with knowledge vast, Like gem out of her cask is cast. Like Plato can not hold discourse, Nor can with thunderous voice declaim: But Plato was a spark that broke from her fire that blazed like flame." #Quran #ottoman #woman #osmanli #tarih #history #iqbal #plato #universe #women
    0 Yorumlar 0 hisse senetleri
Arama Sonuçları