• Barcelona-Benfica maçı iftar nedeniyle durdu. Müslüman futbolcular oruçlarını beraber açtılar. Oruçlarını açan futbolcular: (TRT Spor)

    - Kerem Aktürkoğlu
    - Orkun Kökçü
    - Ansu Fati
    - Zeki Amdouni
    - Lamine Yamal
    Barcelona-Benfica maçı iftar nedeniyle durdu. Müslüman futbolcular oruçlarını beraber açtılar. Oruçlarını açan futbolcular: (TRT Spor) - Kerem Aktürkoğlu - Orkun Kökçü - Ansu Fati - Zeki Amdouni - Lamine Yamal
    0 Comments 0 Shares
  • Cuma Hutbesi: "Rahmet ve Mağfiret Mevsimine Girerken"

    Muhterem Müslümanlar!

    Müjdeler olsun hepimize, şükürler olsun Rabbimize. Ramazan-ı şerifin hilali bir kez daha doğacak üzerimize. Bu akşam kılacağımız ilk teravih namazıyla karşılayacağız inşallah rahmet ve mağfiret mevsimini. Teravih ki, Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in kıldığı, kıldırdığı ve ümmetinin kılmasını istediği,[1] sahabe-i kiramdan beri günümüzdeki şekliyle kılınagelen[2] sünnet bir namazdır. Teravih; yorulan ruhlarımızı dinlendiren, daralan gönüllerimizi ferahlatan, günahlarımızın affına vesile olan müstesna bir ibadettir. Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurmaktadır: “Kim, inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek teravih namazını kılarsa geçmiş günahları bağışlanır.”[3]

    Aziz Müminler!

    Bu gece, Ramazanın bereketi olan sahura kalkacağız inşallah. Sahur vakti, teheccüd namazının vaktidir. Dua ve niyaz, tövbe ve istiğfar vaktidir. Sahura kalkmak, mahlûkatın uyanışına şahitlik etmektir. Uykuyu terk edip, gafleti bir kenara bırakıp, Rabbimizin maddi ve manevi ikramlarıyla dirilmektir. Allah Resûlü (s.a.s), فَإِنَّ فِى السُّحُورِ بَرَكَةً “Sahurda bereket vardır.”[4] buyurmuş, bir yudum suyla bile olsa sahur yapmamızı istemiş, sahura kalkanlara Allah’ın merhamet edeceğini, meleklerin ise hayır duada bulunacağını müjdelemiştir.[5]

    Kıymetli Müslümanlar!

    Ramazan, oruç ayıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.s), “Mübarek Ramazan ayı geldi. Yüce Allah bu ayda oruç tutmayı farz kıldı. Bu ayda cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır…”[6] buyurmaktadır. Mukim, akıllı ve büluğ çağına ermiş, hastalık ve yolculuk gibi dinen geçerli bir mazereti bulunmayan her Müslümanın Ramazan ayında oruç tutması farzdır. Rükünlerine, şartlarına ve adaplarına riayet edilerek tutulan oruç, irademizi güçlendirir, gönlümüzü bencillik ve tamahkârlıktan kurtarır. Elimizi haramdan, dilimizi gıybet ve yalandan, ibadetlerimizi riyadan, kalbimizi günahlardan arındırır. Bizleri cehennemden uzaklaştırıp cennete yaklaştırır.

    Değerli Müminler!

    Ramazan, Kur’an ayıdır. Yüce Rabbimiz, “Ramazan; insanlar için bir hidayet rehberi, hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır...”[7] buyurmaktadır. O halde, Ramazanı on bir ayın sultanı kılan Kur’an-ı Kerim’i bol bol okuyalım, manası üzerinde düşünelim, onun hükümlerini hayatımıza aktarmanın daha çok gayretinde olalım. Çocuklarımıza Kur’an’ı, orucu, namazı, camiyi sevdirelim. Muhabbet ve merhamet mekânı camilerimize gelen çocuklarımızı incitmeyelim. Onları güler yüz ve tatlı dille cemaatimiz arasına alarak namazın sükûnetle kılınabilmesini sağlayalım. Ramazan ayının rahmet ve bereketinden, neşe ve coşkusundan onları mahrum bırakmayalım.

    Aziz Müslümanlar!

    Ramazan; Rabbimize, kendimize, ailemize, çevremize ve insanlara karşı sorumluluklarımızı bir kez daha gözden geçirme ayıdır. Öyleyse gönlümüzü, evimizi, işyerimizi, sokağımızı, köyümüzü, ilçemizi, şehrimizi Ramazan ayına hazırlayalım. Yemeden içmeye, giyimden kuşama, alışverişten tüketime, aileden komşuluk ilişkilerine kadar hayatımızın her anına ve alanına İslam’ın emir ve yasaklarını aktarmaya gayret edelim. Dinimizde ve medeniyetimizde yeri olmayan, Ramazanın ruhuna uygun düşmeyen eğlencelerle vaktimizi heba etmeyelim. İbadetlerimizi vaktinde eda etmeye özen gösterelim; zamanımızı ibadet vakitlerine göre ayarlayalım. Lüks ve israfın sergilendiği, ihtiyaç sahiplerinin unutulduğu iftar sofraları kurmayalım. Mazluma, yoksula, kimsesize, yetim ve öksüze kol kanat gerelim, iftar sofralarımızı muhtaçlarla paylaşalım. Orucu bahane ederek evde, işyerinde ve trafikte gönül kırmayalım, huzursuzluk çıkartmayalım. Fırsatçılık yaparak fahiş fiyatlarla insanları mağdur etmeyelim. Müslümanlara zulmedenlere destek verenlerin ürünleriyle sofralarımızı donatmayalım.

    Bu vesileyle idrak edeceğimiz Ramazan-ı şerifin; başta aziz milletimiz olmak üzere âlem-i İslam ve tüm insanlık için hayırlı olmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum.

    [1] İbn Hanbel, VI, 267; Buhârî, İ’tisâm, 3.
    [2] Muvatta’, Ramazân, 2; Tirmizî, Savm, 81.
    [3] Buhârî, Salâtü’t-terâvîh, 1.
    [4] Buhârî, Savm, 20.
    [5] İbn Hanbel, III, 44.
    [6] Nesâî, Sıyâm, 5.
    [7] Bakara, 2/185.
    Cuma Hutbesi: "Rahmet ve Mağfiret Mevsimine Girerken" Muhterem Müslümanlar! Müjdeler olsun hepimize, şükürler olsun Rabbimize. Ramazan-ı şerifin hilali bir kez daha doğacak üzerimize. Bu akşam kılacağımız ilk teravih namazıyla karşılayacağız inşallah rahmet ve mağfiret mevsimini. Teravih ki, Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in kıldığı, kıldırdığı ve ümmetinin kılmasını istediği,[1] sahabe-i kiramdan beri günümüzdeki şekliyle kılınagelen[2] sünnet bir namazdır. Teravih; yorulan ruhlarımızı dinlendiren, daralan gönüllerimizi ferahlatan, günahlarımızın affına vesile olan müstesna bir ibadettir. Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurmaktadır: “Kim, inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek teravih namazını kılarsa geçmiş günahları bağışlanır.”[3] Aziz Müminler! Bu gece, Ramazanın bereketi olan sahura kalkacağız inşallah. Sahur vakti, teheccüd namazının vaktidir. Dua ve niyaz, tövbe ve istiğfar vaktidir. Sahura kalkmak, mahlûkatın uyanışına şahitlik etmektir. Uykuyu terk edip, gafleti bir kenara bırakıp, Rabbimizin maddi ve manevi ikramlarıyla dirilmektir. Allah Resûlü (s.a.s), فَإِنَّ فِى السُّحُورِ بَرَكَةً “Sahurda bereket vardır.”[4] buyurmuş, bir yudum suyla bile olsa sahur yapmamızı istemiş, sahura kalkanlara Allah’ın merhamet edeceğini, meleklerin ise hayır duada bulunacağını müjdelemiştir.[5] Kıymetli Müslümanlar! Ramazan, oruç ayıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.s), “Mübarek Ramazan ayı geldi. Yüce Allah bu ayda oruç tutmayı farz kıldı. Bu ayda cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır…”[6] buyurmaktadır. Mukim, akıllı ve büluğ çağına ermiş, hastalık ve yolculuk gibi dinen geçerli bir mazereti bulunmayan her Müslümanın Ramazan ayında oruç tutması farzdır. Rükünlerine, şartlarına ve adaplarına riayet edilerek tutulan oruç, irademizi güçlendirir, gönlümüzü bencillik ve tamahkârlıktan kurtarır. Elimizi haramdan, dilimizi gıybet ve yalandan, ibadetlerimizi riyadan, kalbimizi günahlardan arındırır. Bizleri cehennemden uzaklaştırıp cennete yaklaştırır. Değerli Müminler! Ramazan, Kur’an ayıdır. Yüce Rabbimiz, “Ramazan; insanlar için bir hidayet rehberi, hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır...”[7] buyurmaktadır. O halde, Ramazanı on bir ayın sultanı kılan Kur’an-ı Kerim’i bol bol okuyalım, manası üzerinde düşünelim, onun hükümlerini hayatımıza aktarmanın daha çok gayretinde olalım. Çocuklarımıza Kur’an’ı, orucu, namazı, camiyi sevdirelim. Muhabbet ve merhamet mekânı camilerimize gelen çocuklarımızı incitmeyelim. Onları güler yüz ve tatlı dille cemaatimiz arasına alarak namazın sükûnetle kılınabilmesini sağlayalım. Ramazan ayının rahmet ve bereketinden, neşe ve coşkusundan onları mahrum bırakmayalım. Aziz Müslümanlar! Ramazan; Rabbimize, kendimize, ailemize, çevremize ve insanlara karşı sorumluluklarımızı bir kez daha gözden geçirme ayıdır. Öyleyse gönlümüzü, evimizi, işyerimizi, sokağımızı, köyümüzü, ilçemizi, şehrimizi Ramazan ayına hazırlayalım. Yemeden içmeye, giyimden kuşama, alışverişten tüketime, aileden komşuluk ilişkilerine kadar hayatımızın her anına ve alanına İslam’ın emir ve yasaklarını aktarmaya gayret edelim. Dinimizde ve medeniyetimizde yeri olmayan, Ramazanın ruhuna uygun düşmeyen eğlencelerle vaktimizi heba etmeyelim. İbadetlerimizi vaktinde eda etmeye özen gösterelim; zamanımızı ibadet vakitlerine göre ayarlayalım. Lüks ve israfın sergilendiği, ihtiyaç sahiplerinin unutulduğu iftar sofraları kurmayalım. Mazluma, yoksula, kimsesize, yetim ve öksüze kol kanat gerelim, iftar sofralarımızı muhtaçlarla paylaşalım. Orucu bahane ederek evde, işyerinde ve trafikte gönül kırmayalım, huzursuzluk çıkartmayalım. Fırsatçılık yaparak fahiş fiyatlarla insanları mağdur etmeyelim. Müslümanlara zulmedenlere destek verenlerin ürünleriyle sofralarımızı donatmayalım. Bu vesileyle idrak edeceğimiz Ramazan-ı şerifin; başta aziz milletimiz olmak üzere âlem-i İslam ve tüm insanlık için hayırlı olmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum. [1] İbn Hanbel, VI, 267; Buhârî, İ’tisâm, 3. [2] Muvatta’, Ramazân, 2; Tirmizî, Savm, 81. [3] Buhârî, Salâtü’t-terâvîh, 1. [4] Buhârî, Savm, 20. [5] İbn Hanbel, III, 44. [6] Nesâî, Sıyâm, 5. [7] Bakara, 2/185.
    0 Comments 0 Shares
  • Yusuf Dikeç'in bir TV kanalına yaptığı açıklamalardan;

    Hayatımda bazı kırmızı çizgilerim ve taviz vermediğim kutsallarım var.
    Atıcılık hayatım boyunca abdestsiz antrenman yapmadım.
    7 yaşımdan beridir namazlarımı aksatmadım. "Peygamber ocağı" olduğunu bilerek başladığım askerlik hayatım boyunca da bu inanç ve tutumumdan milim sapmadım.
    Gümüş madalya aldığım maç öncesi de namazımı kılıp, Ayete'l-Kürsi okudum.
    Zaten o gün oruçluydum.
    Sonuç olarak şansa değil, duaların gücüne inanıyorum.
    Allah'a emanet olun."

    Biz de yürekten tebrik ederiz...
    Yusuf Dikeç'in bir TV kanalına yaptığı açıklamalardan; ▪️Hayatımda bazı kırmızı çizgilerim ve taviz vermediğim kutsallarım var. ▪️Atıcılık hayatım boyunca abdestsiz antrenman yapmadım. ▪️7 yaşımdan beridir namazlarımı aksatmadım. "Peygamber ocağı" olduğunu bilerek başladığım askerlik hayatım boyunca da bu inanç ve tutumumdan milim sapmadım. ▪️Gümüş madalya aldığım maç öncesi de namazımı kılıp, Ayete'l-Kürsi okudum. ▪️Zaten o gün oruçluydum. ▪️Sonuç olarak şansa değil, duaların gücüne inanıyorum. ▪️Allah'a emanet olun." Biz de yürekten tebrik ederiz...
    0 Comments 0 Shares
  • Cuma Hutbesi: "15 Temmuz: Milletimizin Destansı Zaferi"

    Muhterem Müslümanlar!

    Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Onlara, ‘Yeryüzünde fesat çıkarmayın’ denildiğinde, ‘Biz ancak ıslah edicileriz’ derler. Hâlbuki onlar fesatçıların ta kendileridir. Lâkin onlar anlamak istemezler.”[1]

    Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Dini dünyaya alet ederek istismar eden insan ne kötüdür!... Arzu ve isteklerinin kendisini saptırdığı insan ne kötüdür!”[2]

    Aziz Müminler!

    Önümüzdeki Pazartesi günü Yüce Rabbimizin yardımı, devletimizin dirayeti, milletimizin cesaretiyle küresel şer odaklarına ve onların taşeronluğunu yapan FETÖ’ye karşı elde ettiğimiz destansı zaferimizin sekizinci yıl dönümü. Bizler, tarihin her döneminde olduğu gibi 15 Temmuz gecesinde de kadınıyla erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla bir kez daha omuz omuza verdik. Minarelerden yankılanan salâlar eşliğinde; birlik, beraberlik ve dayanışma ruhuyla hep birlikte meydanlara akın ettik. İstiklâl Şairimizin, “Âsım’ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:/İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek” mısralarında ifade ettiği gibi vatanımız ve milletimiz üzerinde oynanmak istenen kirli oyunları hep birlikte boşa çıkardık. 15 Temmuz, aziz milletimizin hiç kimsenin boyunduruğu altına girmeyeceğinin, zalimin karşısında asla eğilmeyeceğinin son örneğidir. 15 Temmuz, azmin ve cesaretin zillete ve korkaklığa galebe çaldığı şanlı bir direniştir.

    Değerli Müslümanlar!

    15 Temmuz ihanetini gerçekleştiren FETÖ, inancımızı, ibadetlerimizi, milli ve manevi değerlerimizi istismar etmiş, istiklâlimizi ve istikbalimizi hedef almıştır. Sûret-i haktan görünerek vatanımızın bölünmez bütünlüğüne, devletimizin bekasına, milletimizin canına kastetmiştir. Yüce dinimiz İslam’ın en temel kavramlarını kendi çıkarları için kullanmıştır. Gençlerimizi ailelerinden koparmak; kalplerinden vatan sevgisini, millet olma şuurunu, ümmet olma bilincini söküp atmak için her türlü hile ve tuzağa başvurmuştur.

    Kıymetli Müminler!

    Önümüzdeki Salı ise 10 Muharrem Âşûrâ günü. Peygamber Efendimiz (s.a.s), Âşûrâ gününü içine alacak şekilde bir gün öncesi veya bir gün sonrasıyla iki gün oruç tutmayı bizlere tavsiye etmiştir.[3] Âşûrâ, aynı zamanda Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in dünyadaki çiçeğim, reyhanım[4] diyerek sevdiği, cennet gençlerinin efendisi[5] olarak övdüğü torunu Hz. Hüseyin Efendimizin ve çoğu ehl-i beyt-i Mustafa’dan olan yetmişten fazla Müslümanın Kerbelâ’da şehit edildiği gündür. Üzerinden asırlar geçse de bu elim hadisenin acısı hâlâ taptazedir ve hâlâ yüreğimizdedir. Hz. Ali ve Hz. Fâtıma’nın ciğerparesine bu zulmü reva görenler ise ümmet-i Muhammed’in mâşerî vicdanında mahkûm olmuştur ve olmaya da devam edecektir.

    Aziz Müslümanlar!

    Cennet vatanımızda gözü olanlar, aramıza nifak tohumu ekerek muhabbetimizi ve kardeşliğimizi bozmak isteyenler dün olduğu gibi bugün de hain emellerinden vazgeçmiş değildir. O halde, bu hain tuzaklara bir daha düşmemek için sahih dini bilgiyi, ehil ve güvenilir kişilerden öğrenmeye gayret gösterelim. Göz nuru çocuklarımızı ve geleceğimizin teminatı olan gençlerimizi Kur’an ve sünnet ışığında sağlıklı, dengeli ve şeffaf bir din eğitimiyle buluşturalım. Fitne ve fesadı körüklemek isteyenlere, ümmet coğrafyamızda yeni Kerbelâlar yaşanmasını arzulayanlara karşı uyanık olalım. Birlik ve beraberliğimizden asla ödün vermeyelim. Milletimizin mayası olan ve dini hayatımızı ayakta tutan Anadolu irfanına sahip çıkalım.

    Bu vesileyle başta Hz. Hüseyin Efendimiz ve ehl-i beyt-i Mustafa olmak üzere, Bedir’den Malazgirt’e, Çanakkale’den Milli Mücadele’ye, 15 Temmuz’dan günümüze din, vatan ve mukaddesat uğruna şehadet şerbetini içen aziz şehitlerimizi, ahirete irtihal eden kahraman gazilerimizi rahmet, minnet ve şükranla yâd ediyorum. Hayatta olan bütün gazilerimize ise sağlık, sıhhat ve afiyet diliyorum. Yüce Rabbim her daim devletimizi payidar, aziz milletimizi bahtiyar eylesin. Birlik ve beraberliğimize, huzur ve güvenimize kastedenlere fırsat vermesin. Güvenlik güçlerimizi hak ve hakikat mücadelesinde her zaman muzaffer eylesin.

    [1] Bakara, 2/11,12.
    [2] Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 17.
    [3] İbn Hanbel, I, 240.
    [4] Tirmizi, Birr, 11.
    [5] Tirmizî, Menâkıb, 30.
    Cuma Hutbesi: "15 Temmuz: Milletimizin Destansı Zaferi" Muhterem Müslümanlar! Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Onlara, ‘Yeryüzünde fesat çıkarmayın’ denildiğinde, ‘Biz ancak ıslah edicileriz’ derler. Hâlbuki onlar fesatçıların ta kendileridir. Lâkin onlar anlamak istemezler.”[1] Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Dini dünyaya alet ederek istismar eden insan ne kötüdür!... Arzu ve isteklerinin kendisini saptırdığı insan ne kötüdür!”[2] Aziz Müminler! Önümüzdeki Pazartesi günü Yüce Rabbimizin yardımı, devletimizin dirayeti, milletimizin cesaretiyle küresel şer odaklarına ve onların taşeronluğunu yapan FETÖ’ye karşı elde ettiğimiz destansı zaferimizin sekizinci yıl dönümü. Bizler, tarihin her döneminde olduğu gibi 15 Temmuz gecesinde de kadınıyla erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla bir kez daha omuz omuza verdik. Minarelerden yankılanan salâlar eşliğinde; birlik, beraberlik ve dayanışma ruhuyla hep birlikte meydanlara akın ettik. İstiklâl Şairimizin, “Âsım’ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:/İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek” mısralarında ifade ettiği gibi vatanımız ve milletimiz üzerinde oynanmak istenen kirli oyunları hep birlikte boşa çıkardık. 15 Temmuz, aziz milletimizin hiç kimsenin boyunduruğu altına girmeyeceğinin, zalimin karşısında asla eğilmeyeceğinin son örneğidir. 15 Temmuz, azmin ve cesaretin zillete ve korkaklığa galebe çaldığı şanlı bir direniştir. Değerli Müslümanlar! 15 Temmuz ihanetini gerçekleştiren FETÖ, inancımızı, ibadetlerimizi, milli ve manevi değerlerimizi istismar etmiş, istiklâlimizi ve istikbalimizi hedef almıştır. Sûret-i haktan görünerek vatanımızın bölünmez bütünlüğüne, devletimizin bekasına, milletimizin canına kastetmiştir. Yüce dinimiz İslam’ın en temel kavramlarını kendi çıkarları için kullanmıştır. Gençlerimizi ailelerinden koparmak; kalplerinden vatan sevgisini, millet olma şuurunu, ümmet olma bilincini söküp atmak için her türlü hile ve tuzağa başvurmuştur. Kıymetli Müminler! Önümüzdeki Salı ise 10 Muharrem Âşûrâ günü. Peygamber Efendimiz (s.a.s), Âşûrâ gününü içine alacak şekilde bir gün öncesi veya bir gün sonrasıyla iki gün oruç tutmayı bizlere tavsiye etmiştir.[3] Âşûrâ, aynı zamanda Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in dünyadaki çiçeğim, reyhanım[4] diyerek sevdiği, cennet gençlerinin efendisi[5] olarak övdüğü torunu Hz. Hüseyin Efendimizin ve çoğu ehl-i beyt-i Mustafa’dan olan yetmişten fazla Müslümanın Kerbelâ’da şehit edildiği gündür. Üzerinden asırlar geçse de bu elim hadisenin acısı hâlâ taptazedir ve hâlâ yüreğimizdedir. Hz. Ali ve Hz. Fâtıma’nın ciğerparesine bu zulmü reva görenler ise ümmet-i Muhammed’in mâşerî vicdanında mahkûm olmuştur ve olmaya da devam edecektir. Aziz Müslümanlar! Cennet vatanımızda gözü olanlar, aramıza nifak tohumu ekerek muhabbetimizi ve kardeşliğimizi bozmak isteyenler dün olduğu gibi bugün de hain emellerinden vazgeçmiş değildir. O halde, bu hain tuzaklara bir daha düşmemek için sahih dini bilgiyi, ehil ve güvenilir kişilerden öğrenmeye gayret gösterelim. Göz nuru çocuklarımızı ve geleceğimizin teminatı olan gençlerimizi Kur’an ve sünnet ışığında sağlıklı, dengeli ve şeffaf bir din eğitimiyle buluşturalım. Fitne ve fesadı körüklemek isteyenlere, ümmet coğrafyamızda yeni Kerbelâlar yaşanmasını arzulayanlara karşı uyanık olalım. Birlik ve beraberliğimizden asla ödün vermeyelim. Milletimizin mayası olan ve dini hayatımızı ayakta tutan Anadolu irfanına sahip çıkalım. Bu vesileyle başta Hz. Hüseyin Efendimiz ve ehl-i beyt-i Mustafa olmak üzere, Bedir’den Malazgirt’e, Çanakkale’den Milli Mücadele’ye, 15 Temmuz’dan günümüze din, vatan ve mukaddesat uğruna şehadet şerbetini içen aziz şehitlerimizi, ahirete irtihal eden kahraman gazilerimizi rahmet, minnet ve şükranla yâd ediyorum. Hayatta olan bütün gazilerimize ise sağlık, sıhhat ve afiyet diliyorum. Yüce Rabbim her daim devletimizi payidar, aziz milletimizi bahtiyar eylesin. Birlik ve beraberliğimize, huzur ve güvenimize kastedenlere fırsat vermesin. Güvenlik güçlerimizi hak ve hakikat mücadelesinde her zaman muzaffer eylesin. [1] Bakara, 2/11,12. [2] Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 17. [3] İbn Hanbel, I, 240. [4] Tirmizi, Birr, 11. [5] Tirmizî, Menâkıb, 30.
    0 Comments 0 Shares
  • Cuma Hutbesi: "Yaza Kur’an’la Merhaba"

    Muhterem Müslümanlar!

    Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyun…”[1]

    Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Hiçbir anne baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha kıymetli bir bağışta bulunmamıştır.”[2]

    Aziz Müminler!

    Yüce Rabbimizin bizlere bahşettiği en güzel nimetlerden ve en değerli emanetlerden biri de çocuklarımızdır. Göz aydınlığı evlatlarımız, ailemizin neşesidir. Milletimizin en kıymetli sermayesidir. İstiklal ve istikbalimizin güvencesidir. Böylesi değerli bir hazineyi her türlü kötülük ve olumsuzluktan koruyup gözetmek, başta anne babalar olmak üzere hepimizin ortak görevidir. Çocuklarımızın bedenlerinin sağlıklı olması için gösterdiğimiz özen ve çabayı, ruhlarının da sağlıklı olması için göstermeliyiz. Dünyada okul başarıları ve kariyerleri için gösterdiğimiz hassasiyeti, ahirette ebedi huzur ve mutluluğa ulaşmaları için de göstermeliyiz.

    Kıymetli Müslümanlar!

    Her şeyin büyük bir hızla değişip dönüştüğü bir çağda yaşıyoruz. Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımız; maalesef gerçek ve sanal âlemdeki zararlı alışkanlıkların, batıl ideolojilerin ve sapkın akımların tehdidi altındadır. Böylesi bir zamanda göz nuru yavrularımızın iyi bir insan, güzel bir Müslüman; kendisine, milletine ve insanlığa faydalı bir kişi olarak yetişmelerini sağlamak en önemli hedefimiz olmalıdır. Nesillerimizi İslam’ın inanç esaslarıyla, temel dini bilgilerle, ibadetlerle ve ahlaki değerlerle buluşturmak ise en büyük gayemiz olmalıdır.

    Değerli Müminler!

    Çocuklarımız bu seneki eğitim ve öğretimlerini tamamlayarak bir yaz tatiline daha girdiler. Yavrularımızın geleceğini inşa etmek için gayret gösteren öğretmenlerimizden ve emeği geçen herkesten Cenâb-ı Hak razı olsun. Tatilleri; televizyon, telefon, tablet ve bilgisayar karşısında vakit geçirmekten ibaret görmeyelim. Evlatlarımızın ruh ve beden gelişimlerine katkı sağlayacak olan yaz Kur’an kurslarımızı bir fırsat olarak görelim.

    1 Temmuz Pazartesi günü başlayacak olan yaz Kur’an kurslarında çocuklarımız; camilerimizin ve Kur’an kurslarımızın manevi atmosferlerini soluyacaklar. Hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim ile buluşacak, rahmet elçisi Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s)’in örnek hayatıyla tanışacaklar. Abdest, namaz, oruç, zekât ve hac gibi ibadetleri daha iyi öğrenecekler. Sevgi ve saygı, kardeşlik ve muhabbet, şefkat ve merhamet gibi erdemleri daha iyi kavrayacaklar. Yardımlaşma, dayanışma ve paylaşma gibi değerleri daha fazla kuşanacaklar. İyiyle kötüyü, doğruyla yanlışı, helalle haramı, günahla sevabı birbirinden daha iyi ayıracaklar. Neşeli ve eğlenceli bir atmosferde doğru yöntemlerle, ehil ve liyakatli hocalarımız marifetiyle sahih dini bilgiyi elde edecekler.

    Aziz Müslümanlar!

    “Yaza Kur’an’la Merhaba” çağrısıyla çocuklarımızı; camilerimize, gündüzlü ve yatılı Kur’an kurslarımıza davet ediyorum. 10 Haziran’da başlayan yaz Kur’an kursu kayıtlarımız devam etmektedir. Bu vesileyle çocuklarımızın manevi imarını gerçekleştiren fedakâr ve cefakâr hocalarımızdan, anne babalarımızdan ve onlara bu güzel imkânların sunulmasında emeği geçen herkesten Allah razı olsun.

    Hutbemi, Kur’an-ı Kerim’de bizlere öğretilen şu dua ile bitiriyorum:

    رَبَّـنَا هَبْ لَنَا مِنْ اَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ اَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّق۪ينَ اِمَاماً

    “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle.”[3]

    [1] Tahrîm, 66/6
    [2] Tirmizî, Birr, 33.
    [3] Furkân, 25/74.
    Cuma Hutbesi: "Yaza Kur’an’la Merhaba" Muhterem Müslümanlar! Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyun…”[1] Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Hiçbir anne baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha kıymetli bir bağışta bulunmamıştır.”[2] Aziz Müminler! Yüce Rabbimizin bizlere bahşettiği en güzel nimetlerden ve en değerli emanetlerden biri de çocuklarımızdır. Göz aydınlığı evlatlarımız, ailemizin neşesidir. Milletimizin en kıymetli sermayesidir. İstiklal ve istikbalimizin güvencesidir. Böylesi değerli bir hazineyi her türlü kötülük ve olumsuzluktan koruyup gözetmek, başta anne babalar olmak üzere hepimizin ortak görevidir. Çocuklarımızın bedenlerinin sağlıklı olması için gösterdiğimiz özen ve çabayı, ruhlarının da sağlıklı olması için göstermeliyiz. Dünyada okul başarıları ve kariyerleri için gösterdiğimiz hassasiyeti, ahirette ebedi huzur ve mutluluğa ulaşmaları için de göstermeliyiz. Kıymetli Müslümanlar! Her şeyin büyük bir hızla değişip dönüştüğü bir çağda yaşıyoruz. Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımız; maalesef gerçek ve sanal âlemdeki zararlı alışkanlıkların, batıl ideolojilerin ve sapkın akımların tehdidi altındadır. Böylesi bir zamanda göz nuru yavrularımızın iyi bir insan, güzel bir Müslüman; kendisine, milletine ve insanlığa faydalı bir kişi olarak yetişmelerini sağlamak en önemli hedefimiz olmalıdır. Nesillerimizi İslam’ın inanç esaslarıyla, temel dini bilgilerle, ibadetlerle ve ahlaki değerlerle buluşturmak ise en büyük gayemiz olmalıdır. Değerli Müminler! Çocuklarımız bu seneki eğitim ve öğretimlerini tamamlayarak bir yaz tatiline daha girdiler. Yavrularımızın geleceğini inşa etmek için gayret gösteren öğretmenlerimizden ve emeği geçen herkesten Cenâb-ı Hak razı olsun. Tatilleri; televizyon, telefon, tablet ve bilgisayar karşısında vakit geçirmekten ibaret görmeyelim. Evlatlarımızın ruh ve beden gelişimlerine katkı sağlayacak olan yaz Kur’an kurslarımızı bir fırsat olarak görelim. 1 Temmuz Pazartesi günü başlayacak olan yaz Kur’an kurslarında çocuklarımız; camilerimizin ve Kur’an kurslarımızın manevi atmosferlerini soluyacaklar. Hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim ile buluşacak, rahmet elçisi Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s)’in örnek hayatıyla tanışacaklar. Abdest, namaz, oruç, zekât ve hac gibi ibadetleri daha iyi öğrenecekler. Sevgi ve saygı, kardeşlik ve muhabbet, şefkat ve merhamet gibi erdemleri daha iyi kavrayacaklar. Yardımlaşma, dayanışma ve paylaşma gibi değerleri daha fazla kuşanacaklar. İyiyle kötüyü, doğruyla yanlışı, helalle haramı, günahla sevabı birbirinden daha iyi ayıracaklar. Neşeli ve eğlenceli bir atmosferde doğru yöntemlerle, ehil ve liyakatli hocalarımız marifetiyle sahih dini bilgiyi elde edecekler. Aziz Müslümanlar! “Yaza Kur’an’la Merhaba” çağrısıyla çocuklarımızı; camilerimize, gündüzlü ve yatılı Kur’an kurslarımıza davet ediyorum. 10 Haziran’da başlayan yaz Kur’an kursu kayıtlarımız devam etmektedir. Bu vesileyle çocuklarımızın manevi imarını gerçekleştiren fedakâr ve cefakâr hocalarımızdan, anne babalarımızdan ve onlara bu güzel imkânların sunulmasında emeği geçen herkesten Allah razı olsun. Hutbemi, Kur’an-ı Kerim’de bizlere öğretilen şu dua ile bitiriyorum: رَبَّـنَا هَبْ لَنَا مِنْ اَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ اَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّق۪ينَ اِمَاماً “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle.”[3] [1] Tahrîm, 66/6 [2] Tirmizî, Birr, 33. [3] Furkân, 25/74.
    0 Comments 0 Shares
  • TILFINDIR (TEL FITIR) TEPESI

    Halife hz Ömer (r.a) döneminde İyad Bin Ganem komutasındaki islam orduları
    H.18 miladi 639 yılı Ramazan ayında Urfayı fethederek bu tepede iftarlarını açmışlar ve bu tepeye " iftar tepesi " anlamına gelen "Tell fıtr" adını vermişlerdir.
    Urfalılar Osmanlı döneminde ve sonrasında uzun yıllar Ramazan aylarında buradan atılan iftar topuyla oruçlarını açmışlardır.
    Urfa kurtuluş savaşı sırasında bu tepeyi işgal eden fransız kuvvetleri çarpışma boyunca buradan şehir halkını Ateşe tutmuşlardır.
    "Kolumu salladım toplar oynadı" dizeleriyle başlayan urfa kurtuluş türküsünde fransızların bu hareketi şu dörtlükte anlatılır
    Tılfındır hastahane karşıma karşı
    Zalim fransızın bomba atışı
    Urfa çetelerinin süngü takışı
    Dı yeri yeri yeri kumandalar yeri
    Çeteleri gidiyor dönmüyor geri
    Şu anda Park ve Seyir Tepesi olarak ziyaretçilerini beklemektedir.
    TILFINDIR (TEL FITIR) TEPESI Halife hz Ömer (r.a) döneminde İyad Bin Ganem komutasındaki islam orduları H.18 miladi 639 yılı Ramazan ayında Urfayı fethederek bu tepede iftarlarını açmışlar ve bu tepeye " iftar tepesi " anlamına gelen "Tell fıtr" adını vermişlerdir. Urfalılar Osmanlı döneminde ve sonrasında uzun yıllar Ramazan aylarında buradan atılan iftar topuyla oruçlarını açmışlardır. Urfa kurtuluş savaşı sırasında bu tepeyi işgal eden fransız kuvvetleri çarpışma boyunca buradan şehir halkını Ateşe tutmuşlardır. "Kolumu salladım toplar oynadı" dizeleriyle başlayan urfa kurtuluş türküsünde fransızların bu hareketi şu dörtlükte anlatılır Tılfındır hastahane karşıma karşı Zalim fransızın bomba atışı Urfa çetelerinin süngü takışı Dı yeri yeri yeri kumandalar yeri Çeteleri gidiyor dönmüyor geri Şu anda Park ve Seyir Tepesi olarak ziyaretçilerini beklemektedir.
    0 Comments 0 Shares
  • ■ ESKİ İSTANBUL BAYRAMLARI, 1890

    [Ahmet Semih Bey, 1890'lardaki eski İstanbul bayramlarını anlatıyor]:

    "Bayramlarda arefe günü ikindiden itibaren her namaz vaktinde 21 pare top atışı yapılır, bu durum Ramazan bayramında 3. gün ikindiye kadar, Kurban bayramında 4. gün ikindiye kadar sürerdi. Fener alayları ve gece donanmaları ise İstanbul halkı için vazgeçilmez bir bayram eğlencesiydi.

    Her devirde olduğu gibi bayramlarda asıl mesud olan çocuklardı. Mahalle aralarındaki küçük meydanlarda kurulan minik lunaparklar çocuk cıvıltılarıyla şenlenir, mahalleye bir neş'e ve bayram havası katardı.

    Çocukların sevinci büyüklere bir üçüncü bayram olurdu. Omuzlarında çocuklarını taşıyan babalar, göğüslerine yavrularını basan anneler, torunlarının ellerine yapışan dedeler, kadınnineler, bacılarla dadılar ve lalalar çocuklarla meşgul olarak aynı zamanda onların kelimedeki her mânâ içinde terbiyeleriyle de uğraşırlardı. Onlara iyiyi, fenayı, çirkini, güzeli öğretmekle, göstermekle muvaffak oluncaya kadar yorulmazlardı. Mahalle aralarındaki meydancıklarda kurulan tahterevalliler, salıncaklar, atlıkarıncalar çocuklar alemine ölçüsüz neşe ve inbisat (kalbi sevinç) saçardı.

    Eski bayramlar, daha doğrusu bayramlarda eski hareket ve faaliyetler bambaşka bir eda taşırdı. Zevkli idi de. Evleri boş bırakırcasına bayram namazı için camiye koşanların, namazı müteakip evlere dönenlerle ailenin ve ev halkının bayramlaşmasının, yine ailenin büyüklerini ve akrabayı hanelerine kadar gidip ziyaret eylemenin, komşulara gidip gelmenin, büyüklere kadar koşarak el etek öpmenin.. elbette bir zevki vardı. Çünkü bu faaliyetlerin hepsi evvela dinî, sonra da içtimaî ve tesanüdíl bir itiyadın ve ülfetin tezahürleriydi. Zinde veya mariz (hasta), herkesin yüzü gülerdi. Zengin-fakir herkeste neşe vardı. Fakir maaşını evine barkına istediğini alırdı. Zengin fakire yardım ederdi; zekât verirdi. Oruç tutamamışsa bir insanı doyuracak kadar bir parayı bir fakire verirdi; sadaka-yı fitr verirdi. Konağındakileri giydirirdi, kuşatırdı; müstahdemlere kadar mahallenin fakirlerini sevindirirdi. Onların bakkal veya kasaba borcunu öderdi.

    Velhasıl bayram bereketli ve keyifli olurdu. Hele çocuklara iyd-i ekber (büyük bayram) olurdu. Günlerce koşar, güler, oynar, serbest serbest eğlenirlerdi. Hatta sokaklardaki meydanlarda kurulan atlıkarıncalarla ve daha bir sürü eğlencelerle şâdan edilirdi. Bu sayede de fevkalade hareket yüzünden para kazanılırdı. Şunu da söylemeli ki, her şey ucuzdu..

    Saraylar, konaklar, evler dolar, boşalır, bir mahalleden öbür mahalleye seğirtilirdi (koşturulurdu). Hele mevsim yaz ise bu seyr ü sefer daha ivicaclı (dolambaçlı), hatta yorucu olurdu. Fakat bayramlaşmak neşesi yorgunluğu hemen hemen hissettirmezdi. Bayram günleri bu haberini verdiğim minval üzere geçerdi. Yalnız kadınlar bayram günlerinden sonra dahi hane-be-hane (ev ev) dolaşmaktan fariğ olmazlar (vaz geçmezler), ziyaret üstü ziyarette bulunurlardı. Çok da memnun gözükürlerdi.

    Bayramlarda herkes håline göre iç çamaşırı dâhil yeni elbise alırdı. Tertemiz giyinirdi. Fesini kaplatırdı, fotinini boyatırdı. Yeni ayakkabı alırdı. Bunlardan evvel de hamama gider, temizlenirdi. Ve bayram oldu mu namazdan sonra da bir dakika durmaz bayram tebriği ve ziyaret seferine çıkardı.

    Şehrin bayram eğlencelerinden bir de tiyatroları, ortaoyunları, meddahları, karagözleri, mevsimine göre değişen mahallerde saz küme fasılları; bağlarda, çayırlarda güreşleri, davullarla zurnaları, Taksim ve Tepebaşı bahçelerinde fevkalade numaralar arz eden orkestralar ve saire idi.

    Şu da vardı: Bayramdan evvel birçoğu anasının, babasının veya ailesinden ölmüş olanların kabirlerine kadar gider, ziyaret eder, Fatiha okur, dua ederdi. Ve bunların birçoğu yetişmiş evladı varsa, beraberce bu ziyaretleri görür, ölmüşleri unutturmamanın mümaresesini yaptırırdı. Evet.. Maziyi ve aileyi unutturmamaya çalışmak da ayrıca bir bayram olurdu.."
    ■ ESKİ İSTANBUL BAYRAMLARI, 1890 ❤️ [Ahmet Semih Bey, 1890'lardaki eski İstanbul bayramlarını anlatıyor]: "Bayramlarda arefe günü ikindiden itibaren her namaz vaktinde 21 pare top atışı yapılır, bu durum Ramazan bayramında 3. gün ikindiye kadar, Kurban bayramında 4. gün ikindiye kadar sürerdi. Fener alayları ve gece donanmaları ise İstanbul halkı için vazgeçilmez bir bayram eğlencesiydi. Her devirde olduğu gibi bayramlarda asıl mesud olan çocuklardı. Mahalle aralarındaki küçük meydanlarda kurulan minik lunaparklar çocuk cıvıltılarıyla şenlenir, mahalleye bir neş'e ve bayram havası katardı. Çocukların sevinci büyüklere bir üçüncü bayram olurdu. Omuzlarında çocuklarını taşıyan babalar, göğüslerine yavrularını basan anneler, torunlarının ellerine yapışan dedeler, kadınnineler, bacılarla dadılar ve lalalar çocuklarla meşgul olarak aynı zamanda onların kelimedeki her mânâ içinde terbiyeleriyle de uğraşırlardı. Onlara iyiyi, fenayı, çirkini, güzeli öğretmekle, göstermekle muvaffak oluncaya kadar yorulmazlardı. Mahalle aralarındaki meydancıklarda kurulan tahterevalliler, salıncaklar, atlıkarıncalar çocuklar alemine ölçüsüz neşe ve inbisat (kalbi sevinç) saçardı. Eski bayramlar, daha doğrusu bayramlarda eski hareket ve faaliyetler bambaşka bir eda taşırdı. Zevkli idi de. Evleri boş bırakırcasına bayram namazı için camiye koşanların, namazı müteakip evlere dönenlerle ailenin ve ev halkının bayramlaşmasının, yine ailenin büyüklerini ve akrabayı hanelerine kadar gidip ziyaret eylemenin, komşulara gidip gelmenin, büyüklere kadar koşarak el etek öpmenin.. elbette bir zevki vardı. Çünkü bu faaliyetlerin hepsi evvela dinî, sonra da içtimaî ve tesanüdíl bir itiyadın ve ülfetin tezahürleriydi. Zinde veya mariz (hasta), herkesin yüzü gülerdi. Zengin-fakir herkeste neşe vardı. Fakir maaşını evine barkına istediğini alırdı. Zengin fakire yardım ederdi; zekât verirdi. Oruç tutamamışsa bir insanı doyuracak kadar bir parayı bir fakire verirdi; sadaka-yı fitr verirdi. Konağındakileri giydirirdi, kuşatırdı; müstahdemlere kadar mahallenin fakirlerini sevindirirdi. Onların bakkal veya kasaba borcunu öderdi. Velhasıl bayram bereketli ve keyifli olurdu. Hele çocuklara iyd-i ekber (büyük bayram) olurdu. Günlerce koşar, güler, oynar, serbest serbest eğlenirlerdi. Hatta sokaklardaki meydanlarda kurulan atlıkarıncalarla ve daha bir sürü eğlencelerle şâdan edilirdi. Bu sayede de fevkalade hareket yüzünden para kazanılırdı. Şunu da söylemeli ki, her şey ucuzdu.. Saraylar, konaklar, evler dolar, boşalır, bir mahalleden öbür mahalleye seğirtilirdi (koşturulurdu). Hele mevsim yaz ise bu seyr ü sefer daha ivicaclı (dolambaçlı), hatta yorucu olurdu. Fakat bayramlaşmak neşesi yorgunluğu hemen hemen hissettirmezdi. Bayram günleri bu haberini verdiğim minval üzere geçerdi. Yalnız kadınlar bayram günlerinden sonra dahi hane-be-hane (ev ev) dolaşmaktan fariğ olmazlar (vaz geçmezler), ziyaret üstü ziyarette bulunurlardı. Çok da memnun gözükürlerdi. Bayramlarda herkes håline göre iç çamaşırı dâhil yeni elbise alırdı. Tertemiz giyinirdi. Fesini kaplatırdı, fotinini boyatırdı. Yeni ayakkabı alırdı. Bunlardan evvel de hamama gider, temizlenirdi. Ve bayram oldu mu namazdan sonra da bir dakika durmaz bayram tebriği ve ziyaret seferine çıkardı. Şehrin bayram eğlencelerinden bir de tiyatroları, ortaoyunları, meddahları, karagözleri, mevsimine göre değişen mahallerde saz küme fasılları; bağlarda, çayırlarda güreşleri, davullarla zurnaları, Taksim ve Tepebaşı bahçelerinde fevkalade numaralar arz eden orkestralar ve saire idi. Şu da vardı: Bayramdan evvel birçoğu anasının, babasının veya ailesinden ölmüş olanların kabirlerine kadar gider, ziyaret eder, Fatiha okur, dua ederdi. Ve bunların birçoğu yetişmiş evladı varsa, beraberce bu ziyaretleri görür, ölmüşleri unutturmamanın mümaresesini yaptırırdı. Evet.. Maziyi ve aileyi unutturmamaya çalışmak da ayrıca bir bayram olurdu.."
    0 Comments 0 Shares
  • Fıtratın yani yaratılışa şükrün Bayramı,
    Allah'a kul olmanın idrakinin bayramıdır.
    O kerem sahibi Allah'ın oruç tutanlara bir ikramıdır.
    Allah'tan korkan, kuldan utanan oruç tutanların Bayramı.
    Hayırlı İftarlar
    #RamadanMubarak
    ❤Ramazan Ramadan
    #İstanbul #Turkey #Alanya
    #Ramazan #Ramadan #RamadanMubarak
    #RamadanKareem
    #RamadanInIstanbul
    #SelamNews #Selam #News
    Fıtratın yani yaratılışa şükrün Bayramı, Allah'a kul olmanın idrakinin bayramıdır. O kerem sahibi Allah'ın oruç tutanlara bir ikramıdır. Allah'tan korkan, kuldan utanan oruç tutanların Bayramı. Hayırlı İftarlar #RamadanMubarak ❤️ ❤Ramazan💚 💗💓 Ramadan💖 #İstanbul #Turkey #Alanya #Ramazan #Ramadan #RamadanMubarak #RamadanKareem #RamadanInIstanbul #SelamNews #Selam #News
    0 Comments 0 Shares
  • ■ ALMAN BASININDA RAMAZAN VE BAYRAM, 1853

    [Alman Der Sammler Gazetesi, 20 Temmuz 1853 tarihli nüshasında İstanbul'daki Ramazan ve Bayramı anlatıyor]:

    "İFTAR TOPU

    Güneş batarken, bütün bataryalardan ateşlenen toplar, gündüz orucunun bittiğini ve yaklaşan gecenin türlü zevklere yeniden izin verdiğini göstermek için gümbürdüyor.

    Tüm kahveler açılıyor ve pırıl pırıl aydınlatılıyor. Tüm cami kubbeleri ışıklandırılıyor ve renkli kağıt fenerler bir minareden diğerine uzanan ipler üzerinde karanlık gecede parlayan meteorlar gibi sallanıyor.

    Camilerin pencerelerinden bir ışık denizi parlıyor ve sokaklardaki muhteşem çeşmeler ise etraflarını saran kandillerin binlerce gökkuşağı renkleriyle ışıl ışıl parlıyor.

    KAPALIÇARŞI

    Çeşitli revaklarıyla şehrin bir parçasını oluşturan büyük çarşının tüm tezgahları ve tonozları da parlak ışıklarla parlıyor. Burada sergilenen muhteşem eşyalar, özellikle halı, şal ve silahlar göze sunulmak üzere artan bir ihtişam içinde çarşı koridorlarında sergileniyor.

    Muazzam Konstantinopolis'te gözlemci yabancıların görme ve tatma duyularını dört hafta boyunca her akşam doyuran, neşeli ve bilinmeyen bir pasta dünyasına taşıyan, sihirli bir günde yol alıyoruz.

    Yabancılar bu gece saatlerinde kahvelerde eğlence aramak isterlerse, misafirleri sanatlarıyla eğlendirmek için mekandan mekana dolaşan hikaye anlatıcıları (meddahlar) ve Rum müzisyenleri bulacaktır.

    ZENGİN FAKİR YANYANA

    Fakat bütün bunlar anlamlı sîmalarıyla asaletli ve güçlü doğulu figürlerin sunduklarından daha az dikkat çekicidir. Divanlarda uzun bir sıra halinde oturan bu insanlar eski düşman bile olsalar, zengin-fakir yanyana dostça sohbetler ederler. Zira zaman, Ramazan için barışma zamanıdır. Burada her türlü statü farkı ve her olumsuz ilişki yasaklanmış gibi görünüyor. Herkese dostça bir neşe yayılmış durumda.

    YAKLAŞAN SAHUR

    Sahur yaklaştıkça yaklaşıyor ve biz ışıklı sokaklarda bir kez daha acele ediyoruz. Konuklar daha şimdiden parlak bir şekilde aydınlatılmış saraydan boşalıyor ve muhteşem atlarına binerek evlerine doğru sürüyorlar. Kendi evlerinin efendisi olarak, Ramazan'da her Müslüman'ın sabah namazından yaklaşık bir saat önce yediği yemeğe (sahur) oturuyorlar, ama içlerinde yabancının olmadığı sadece kendi aile üyeleri ile birlikte.

    Bu yemeğe "günlük oruç hazırlığı" anlamına gelen "imsak" deniliyor. Sonra alçak bir evin yanından geçerken açık kalmış pencereler evin içindeki arka odaları görmemize imkan tanıyor. Orada yaşlı bir baba, eşi, çocukları ve hizmetçileriyle birlikte, doğudaki ilk Hıristiyanların, geceleri düzenlenen eski aşk şölenlerini anımsatan yemekte ataerkil bir sakinlikle oturuyor.

    PERA

    Şimdi, Avrupalıların yaşadığı banliyö olan Pera'ya geçmek için sokaklardan limana doğru daha hızlı koşarsak, etrafımızda hala hareketli bir hayat vızıldıyor, şafak yaklaştıkça neşesi artıyor gibi görünüyor.

    Seyyar şeker ve tatlı satıcıları, mallarını seslice haykırarak satıyor. Pastaneciler dükkânlarında sık sık boşaltılan teneke tepsileri doldurmaya devam ediyor. Daha yoğun bir zevk sevenler, tütsülenmiş muhallebi çömlekleri ve çeşitli kuzu yemeklerinin etrafında toplanıyor.

    YEMEK İKRAMLARI

    Büyük bir pilav kazanı ve bir direğin üzerinde et taşıyan ve onu yer sofrasına oturmuş ahalinin önüne seren iki siyah köleyle karşılaşıyoruz. "Peygamberin dağıttığı gibi kendilerine ihsan edilen nimetleri cömertçe dağıtanlardan Allah razı olur!" diye yüksek sesle bağıran siyah adam üç kere "Elhamdülillah!" diyor. Fakirler topluluğu ise hep bir ağızdan cevap veriyorlar: "Allah hayır sahibinden ebeden razı olsun!"

    Kısa bir süre içinde biten ziyafetten sonra karnı doyanların teşekkür seslerini uzaklardan bile işitiyoruz: "Allah karnımızı doyuranların keselerini doldursun!" ve "Allah hayır sahibi zenginlerden razı olsun ve bize verdiklerinin bin katını onlara geri versin!"

    BAYRAM GÜNÜ

    Oruç ayı Ramazan'ın son akşamında yeni ay mutlu Şevval ayını ilan ediyor. (Bu yılın takvimine göre 7 Temmuz Perşembe), Dini bir bayram olan Büyük Bayram, "Iyd-ı fıtır" olarak da adlandırılır. Son orucun açılmasından sonra başlar ve eski Türk geleneğine göre bunu ikinci ve üçüncü bir kutlama günü takip eder.

    Bayramın ilk günün başlangıcı -bütün büyük kutlamalar gibi- kıyıdan ve limanın zengin bayraklı gemilerinden aralıksız bir top ateşi ile karşılanır. Müminler namaza gitmeden önce, şeriat, mümkün olduğu kadar güzel giysiler giymeyi övülmeye değer görür ki bu da mümkün olduğunca yapılmaya çalışılır. Öyle ki Türkçe bir deyimde bir insanın ne kadar fakir olduğu anlatılabilmek için şöyle denilir: "Kendine bir bayram elbisesi bile alamayacak kadar fakir"

    BAYRAM TEBRİKLERİ

    Yolda sürekli olarak emredilen dua kelimelerinin mırıltısı duyuluyor: "Allahu ekber!" "Tanrı büyüktür! Bayram kısmen Alman Yeni Yılı'na benziyor, çünkü bunda olduğu gibi herkes birbirine iyi dileklerde bulunur. Sokakta karşılaşan tamamen yabancılar bile birbirlerini bayram selamı ile selamlıyorlar: "Bayramın mübarek olsun!"

    KÜSLERİN BARIŞMASI

    Ramazan'da henüz bırakılamayan düşmanlıklar Bayram'da genellikle azalır ve kendisine sunulan barıştırma teşebbüsünü reddedenler halk arasında genel bir ayıplamayla karşılanır.

    Aynı zamanda birbirlerine hediyeler vermek de bu günde bir adettir ve Doğu geleneklerinin izin verdiği ölçüde kadınlar bu konuda daha fazla özgürlüğe sahiptir. Özenle dekore edilmiş uzun araba konvoylarındaki bütün harem halkı -elbette yeşil pelerinlere sarılmış ve sadece burunlarını ve gözlerini gösteren hanımlar- birbirlerini ziyaret ederler.

    BAYRAMDA KIR GEZİLERİ

    Bu bayram günlerinde insanlar yakın ve uzak eğlencelik yerlerde, Kağıthane Deresi'nde, Büyükdere'de, Dolmabahçe'de, Prens Adaları'nda birlikte kendilerini eğlendirirler. Bayram, Türkler gibi, zevk düşkünü Hıristiyanlar tarafından da aynı coşkuyla kutlanır.."

    Daha fazlası için lütfen takip ediniz: https://www.facebook.com/TariheSeyahat
    ■ ALMAN BASININDA RAMAZAN VE BAYRAM, 1853 ❤️ [Alman Der Sammler Gazetesi, 20 Temmuz 1853 tarihli nüshasında İstanbul'daki Ramazan ve Bayramı anlatıyor]: "İFTAR TOPU Güneş batarken, bütün bataryalardan ateşlenen toplar, gündüz orucunun bittiğini ve yaklaşan gecenin türlü zevklere yeniden izin verdiğini göstermek için gümbürdüyor. Tüm kahveler açılıyor ve pırıl pırıl aydınlatılıyor. Tüm cami kubbeleri ışıklandırılıyor ve renkli kağıt fenerler bir minareden diğerine uzanan ipler üzerinde karanlık gecede parlayan meteorlar gibi sallanıyor. Camilerin pencerelerinden bir ışık denizi parlıyor ve sokaklardaki muhteşem çeşmeler ise etraflarını saran kandillerin binlerce gökkuşağı renkleriyle ışıl ışıl parlıyor. KAPALIÇARŞI Çeşitli revaklarıyla şehrin bir parçasını oluşturan büyük çarşının tüm tezgahları ve tonozları da parlak ışıklarla parlıyor. Burada sergilenen muhteşem eşyalar, özellikle halı, şal ve silahlar göze sunulmak üzere artan bir ihtişam içinde çarşı koridorlarında sergileniyor. Muazzam Konstantinopolis'te gözlemci yabancıların görme ve tatma duyularını dört hafta boyunca her akşam doyuran, neşeli ve bilinmeyen bir pasta dünyasına taşıyan, sihirli bir günde yol alıyoruz. Yabancılar bu gece saatlerinde kahvelerde eğlence aramak isterlerse, misafirleri sanatlarıyla eğlendirmek için mekandan mekana dolaşan hikaye anlatıcıları (meddahlar) ve Rum müzisyenleri bulacaktır. ZENGİN FAKİR YANYANA Fakat bütün bunlar anlamlı sîmalarıyla asaletli ve güçlü doğulu figürlerin sunduklarından daha az dikkat çekicidir. Divanlarda uzun bir sıra halinde oturan bu insanlar eski düşman bile olsalar, zengin-fakir yanyana dostça sohbetler ederler. Zira zaman, Ramazan için barışma zamanıdır. Burada her türlü statü farkı ve her olumsuz ilişki yasaklanmış gibi görünüyor. Herkese dostça bir neşe yayılmış durumda. YAKLAŞAN SAHUR Sahur yaklaştıkça yaklaşıyor ve biz ışıklı sokaklarda bir kez daha acele ediyoruz. Konuklar daha şimdiden parlak bir şekilde aydınlatılmış saraydan boşalıyor ve muhteşem atlarına binerek evlerine doğru sürüyorlar. Kendi evlerinin efendisi olarak, Ramazan'da her Müslüman'ın sabah namazından yaklaşık bir saat önce yediği yemeğe (sahur) oturuyorlar, ama içlerinde yabancının olmadığı sadece kendi aile üyeleri ile birlikte. Bu yemeğe "günlük oruç hazırlığı" anlamına gelen "imsak" deniliyor. Sonra alçak bir evin yanından geçerken açık kalmış pencereler evin içindeki arka odaları görmemize imkan tanıyor. Orada yaşlı bir baba, eşi, çocukları ve hizmetçileriyle birlikte, doğudaki ilk Hıristiyanların, geceleri düzenlenen eski aşk şölenlerini anımsatan yemekte ataerkil bir sakinlikle oturuyor. PERA Şimdi, Avrupalıların yaşadığı banliyö olan Pera'ya geçmek için sokaklardan limana doğru daha hızlı koşarsak, etrafımızda hala hareketli bir hayat vızıldıyor, şafak yaklaştıkça neşesi artıyor gibi görünüyor. Seyyar şeker ve tatlı satıcıları, mallarını seslice haykırarak satıyor. Pastaneciler dükkânlarında sık sık boşaltılan teneke tepsileri doldurmaya devam ediyor. Daha yoğun bir zevk sevenler, tütsülenmiş muhallebi çömlekleri ve çeşitli kuzu yemeklerinin etrafında toplanıyor. YEMEK İKRAMLARI Büyük bir pilav kazanı ve bir direğin üzerinde et taşıyan ve onu yer sofrasına oturmuş ahalinin önüne seren iki siyah köleyle karşılaşıyoruz. "Peygamberin dağıttığı gibi kendilerine ihsan edilen nimetleri cömertçe dağıtanlardan Allah razı olur!" diye yüksek sesle bağıran siyah adam üç kere "Elhamdülillah!" diyor. Fakirler topluluğu ise hep bir ağızdan cevap veriyorlar: "Allah hayır sahibinden ebeden razı olsun!" Kısa bir süre içinde biten ziyafetten sonra karnı doyanların teşekkür seslerini uzaklardan bile işitiyoruz: "Allah karnımızı doyuranların keselerini doldursun!" ve "Allah hayır sahibi zenginlerden razı olsun ve bize verdiklerinin bin katını onlara geri versin!" BAYRAM GÜNÜ Oruç ayı Ramazan'ın son akşamında yeni ay mutlu Şevval ayını ilan ediyor. (Bu yılın takvimine göre 7 Temmuz Perşembe), Dini bir bayram olan Büyük Bayram, "Iyd-ı fıtır" olarak da adlandırılır. Son orucun açılmasından sonra başlar ve eski Türk geleneğine göre bunu ikinci ve üçüncü bir kutlama günü takip eder. Bayramın ilk günün başlangıcı -bütün büyük kutlamalar gibi- kıyıdan ve limanın zengin bayraklı gemilerinden aralıksız bir top ateşi ile karşılanır. Müminler namaza gitmeden önce, şeriat, mümkün olduğu kadar güzel giysiler giymeyi övülmeye değer görür ki bu da mümkün olduğunca yapılmaya çalışılır. Öyle ki Türkçe bir deyimde bir insanın ne kadar fakir olduğu anlatılabilmek için şöyle denilir: "Kendine bir bayram elbisesi bile alamayacak kadar fakir" BAYRAM TEBRİKLERİ Yolda sürekli olarak emredilen dua kelimelerinin mırıltısı duyuluyor: "Allahu ekber!" "Tanrı büyüktür! Bayram kısmen Alman Yeni Yılı'na benziyor, çünkü bunda olduğu gibi herkes birbirine iyi dileklerde bulunur. Sokakta karşılaşan tamamen yabancılar bile birbirlerini bayram selamı ile selamlıyorlar: "Bayramın mübarek olsun!" KÜSLERİN BARIŞMASI Ramazan'da henüz bırakılamayan düşmanlıklar Bayram'da genellikle azalır ve kendisine sunulan barıştırma teşebbüsünü reddedenler halk arasında genel bir ayıplamayla karşılanır. Aynı zamanda birbirlerine hediyeler vermek de bu günde bir adettir ve Doğu geleneklerinin izin verdiği ölçüde kadınlar bu konuda daha fazla özgürlüğe sahiptir. Özenle dekore edilmiş uzun araba konvoylarındaki bütün harem halkı -elbette yeşil pelerinlere sarılmış ve sadece burunlarını ve gözlerini gösteren hanımlar- birbirlerini ziyaret ederler. BAYRAMDA KIR GEZİLERİ Bu bayram günlerinde insanlar yakın ve uzak eğlencelik yerlerde, Kağıthane Deresi'nde, Büyükdere'de, Dolmabahçe'de, Prens Adaları'nda birlikte kendilerini eğlendirirler. Bayram, Türkler gibi, zevk düşkünü Hıristiyanlar tarafından da aynı coşkuyla kutlanır.." Daha fazlası için lütfen takip ediniz: https://www.facebook.com/TariheSeyahat
    0 Comments 0 Shares
  • ■ TARHUNA YOLLARINDA YOLCULUĞUMUZ, 1906

    [Câmi Bey, 1906 yılında Trablusgarp'da Tarhuna yollarındaki seyahatini anlatıyor]:

    "BEDEVİ ÇADIRINDA MİSAFİRLİK

    Aziziye Kaymakamı Ahmed Bey, yolumuzun üzerinde bir bedevi şeyhinin çadırına davetli imiş. Beni de çağırdı. Kayle vaktini orada geçirecek ve sonra kafilelerin arkasından yetişecektik. 2 saat sonra bedevi şeyhin çadırı önünde atlardan iniyorduk. Çadırın sahibi bizi güler yüzle karşıladı. Boylu-poslu, adaleli 40'lık bir adam.. Başındaki iri mavi püsküllü Tunus fesi her şeyden evvel göze çarpıyor. Mevsim yaz olduğu için çadırı yüksek kurmuşlar. Eteklerinin altından rüzgar esiyordu. Bugün misafiri olduğumuz beyt-i Arab (Arap evi) orta halli bir Arap çadırı..

    YOLCULUKTA ORUÇ TUTAN TARHUNALI JANDARMALAR

    O gün sıkı bir kıblî rüzgârı esiyordu.. Kum tepelerinin kıvrıntılı tepe hatlarından yükselen kum dumanları gökyüzünü kaplıyordu.. Kum zerreleri püsküren bir fırın havası soluyorduk. Rahil (mevsimlik göç) rüzgâra karşı gidiyor, erkek, kadın ve çocuk hepsi develerin arkasından yürüyorlardı.. Yaşlı kadınlarla çocuklardan bazıları kumların üzerine uzanmış dinlenmeye çalışıyordu. Mutlaka oruçlu idiler; çünkü Ramazan ayındaydık. Sefer halinde olduğumuz halde, refakatimizdeki Tarhunalı jandarmalara o gün oruç bozduramamıştım. "Bizim için sefer sayılmaz, Tarhuna hududu içindeyiz." diyorlardı.. Göçebeler diyarının çizgisi belirsiz, hudutları geniş.. O gün Tarhuna hududunu geçmek için 70 km yürüyecektik.."
    ■ TARHUNA YOLLARINDA YOLCULUĞUMUZ, 1906 [Câmi Bey, 1906 yılında Trablusgarp'da Tarhuna yollarındaki seyahatini anlatıyor]: "BEDEVİ ÇADIRINDA MİSAFİRLİK Aziziye Kaymakamı Ahmed Bey, yolumuzun üzerinde bir bedevi şeyhinin çadırına davetli imiş. Beni de çağırdı. Kayle vaktini orada geçirecek ve sonra kafilelerin arkasından yetişecektik. 2 saat sonra bedevi şeyhin çadırı önünde atlardan iniyorduk. Çadırın sahibi bizi güler yüzle karşıladı. Boylu-poslu, adaleli 40'lık bir adam.. Başındaki iri mavi püsküllü Tunus fesi her şeyden evvel göze çarpıyor. Mevsim yaz olduğu için çadırı yüksek kurmuşlar. Eteklerinin altından rüzgar esiyordu. Bugün misafiri olduğumuz beyt-i Arab (Arap evi) orta halli bir Arap çadırı.. YOLCULUKTA ORUÇ TUTAN TARHUNALI JANDARMALAR O gün sıkı bir kıblî rüzgârı esiyordu.. Kum tepelerinin kıvrıntılı tepe hatlarından yükselen kum dumanları gökyüzünü kaplıyordu.. Kum zerreleri püsküren bir fırın havası soluyorduk. Rahil (mevsimlik göç) rüzgâra karşı gidiyor, erkek, kadın ve çocuk hepsi develerin arkasından yürüyorlardı.. Yaşlı kadınlarla çocuklardan bazıları kumların üzerine uzanmış dinlenmeye çalışıyordu. Mutlaka oruçlu idiler; çünkü Ramazan ayındaydık. Sefer halinde olduğumuz halde, refakatimizdeki Tarhunalı jandarmalara o gün oruç bozduramamıştım. "Bizim için sefer sayılmaz, Tarhuna hududu içindeyiz." diyorlardı.. Göçebeler diyarının çizgisi belirsiz, hudutları geniş.. O gün Tarhuna hududunu geçmek için 70 km yürüyecektik.."
    0 Comments 0 Shares
More Results