• ■ OSMANLI DÖNEMİNDE İSTANBUL RAMAZANLARI, 1900

    [Ahmet Ragıp Bey 1900'lerdeki İstanbul Ramazanlarını anlatıyor]:

    "Eski Ramazanlarda bilhassa İstanbul'un göze çarpan beş hususiyeti vardı: Teravih namazı, mahyalar, Hırka-i Saadeti ziyaret. iftar âlemleri, Beyazıt sergisi..

    TERAVİHLER

    Ramazanın manevî ağırlık merkezi, şeref şatafı teravihtir. İftardan sonra evlerde, konaklarda teravih hazırlığı başlar. Herkeste bir neş'e, herkeste bir sevinç.. Şakır şakır abdestler alınır, irili ufaklı cam veya muşamba fenerler hazırlanır, güle oynaya camilerin yolu tutulur. Bu esnada o muazzam camiler kapılarına kadar tıklım tıklım dolmuştur. Vükelâ, vüzera veya halli vakitli konaklarda Ramazan imamları, hoş elhan müezzinler tutulurdu.

    İftardan sonra teravihi burada kılmak isteyenler kalır, lokma ettikten sonra çıkıp gitmek isteyenleri kâhya efendi veya uşaklar kapıda uğurlarlardı. Eski İstanbul'da Ramazanlarda en şa'şaalı, en debdebeli ve en ruhaniyetli teravih namazları selâtin camilerinde kılınırdı. Eyüpsultan, Fatih, Şehzade, Süleymaniye, Beyazıt, Lâleli, Nuruosmaniye, Sultanahmet, Yenicami, karşı tarafta Üsküdar Yenicamii, iskele başındaki Mihrimah camii minel bab ilel mihrab mü'minlerle dolup taşardı.

    Filhakika Ramazanlarda geceler gündüz, dideler de rûşen olurdu. Gündüzleri daireler, mektepler tatil edilir, cümle âlem Eshab-ı Kehf uykusuna dalardı. İkindiden sonra yavaş yavaş bir kımıldama başlar, dilde zikir, elde tesbih cami cami dolaşılırdı. İftarla beraber gözlerin feri gelir, mideler cilâlanır, teravihin son rek'ati kılındımı, füze gibi kendini sokağa fırlatan fırlatana..

    DİREKLERARASI

    İstanbul'un bir Şehzadebaşı'sı, bir Direklerarası vardı ki, doğrusunu isterseniz Ramazan demek Şehzadebaşı ve Direklerarası demekti. Bu semtin bu nam ile meşhur olması, Kanuni Sultan Süleyman'ın sevgili şehzadesi Sultan Mehmed namına yaptırdığı büyük mabedin orada bulunmasındandır.

    Şehzadebaşı eski üniversitemiz olan Mısırlı Zeynep Hanımefendi'nin konağından başlar, Saraçhane karakolunda biterdi. Bu caddenin ilk kısmına Direklerarası, ikinci kısmına Şehzadebaşı, üçüncü kısmına Saraçhane derler.

    Caddenin en pitoresk tarafını, sıra sıra sütunlarla revaklarla süslenmiş olan Direklerarası kısmı teşkil ederdi. Cadde zaten baştanbaşa tarihtir, bir ucu Viyana'ya kadar dayanır. Tuna boylarına sefer eden heybetli ordularımızın, üç tuğlu, beş tuğlu vezirlerimizin ihtişamlı geçişlerine kaç kereler şahit olmuştur, bu caddenin taşı toprağı.. Tarih sevgisiyle şöyle bir kulak verseniz, mehter seslerinin aksettiğini duyarsınız.. Yeniçeri bölüklerinin oturdukları yerlere oda derler. Bu odalardan bir büyük gurup Sofular'daki Etmeydanı'nda idi. Bunlara Yeni odalar derlerdi. İkinci gurup işte bu lâfını ettiğimiz Direklerarası'nda yerleşmişti. Bunlara da Eski odalar derlerdi. Üçüncü gurup Vezneciler'le Çukurçeşme arasında idi. Acemi eğitimi yapanlara mahsustu buraları.

    ŞEHZADEBAŞI

    Şehzadebaşı bayağı günlerde de oldukça canlı, kibar, ağır başlı bir semtti. Fakat asıl büyük şöhretini Ramazanlarda yapardı. Şehir sanki kâmete kalkar, en uzak semtlerden gelenler soluğu burada alır, camilerin kapıları sanki buraya açılırdı. Gerçi Tophane, Arapcamii, Küçükpazar, Ayasofya, Beyazıt semtlerinin en kenar köşe mahallelerinde bile bir hareket görülürse de, dinamonun büyüğü Şehzadebaşı'nda çalışır, burası bir insan mahşeri ve meşheri haline gelirdi. Bugün İstanbul'un hiç bir cadde ve meydanında buna benzer bir kalabalık göremezsiniz. Bu devre yetişemiyenler Şehzadebaşı'nın Ramazan hayatı hakkında ne yazsak, ne söylesek hiç bir fikir edinemezler. Ara sıra ayağım buraya düştükçe o mahşer, o insan seli buraya nasıl sığardı diye hayretten kendimi alamam.

    Ramazan piyasası ilk akşamın teravihinden sonra başlardı. Galata köprüsünden boşalan arabalar, faytonlar, kupalar, lândonlar, saray ve konak arabaları konvoy teşkil ederek Beyazıt'a çıkarlar, Mürekkepçiler önünden kıvrılarak Vezneciler'e girerlerdi. Unkapanı köprüsünden geçenler Zeyrek'ten Vefa'ya tırmanırlar, Şehzade camiinin yanında Direklerarası'na dökülürlerdi. Muhteşem İslâm mabedinin minareleri arasına kurulan zarif mahyalar bu esnada pırıl pırıl yanmakta, sanki göklerden nurlar saçmakta, dükkânların önüne asılan koca koca fanuslarla cadde boydan boya aydınlanmakta idi.

    CİNS ATLI ARABALAR

    Bu daracık sokaklarda sanatlarında usta, üstelik çok terbiyeli neftî renk elbiseli konak arabacıları dev gibi Macar kadanalarının (cins atlatının) çektikleri vâsıtaları en mâhir bir trafik memuru kadar kimseyi incitmeden sevk ve idare etmesini bilirler, korna olmadığından, "Destur, destur!" nidalarıyla halkı ikaz ederlerdi.

    CADDELERDE İZDİHAM

    Her yaştan, her sınıftan genç ve ihtiyar kadın-erkek yanaşık nizamda, binbir ayak bir ayak haline gelmiş.. Elhasıl velkelâm sökülmez geçilmez bir izdiham!.. Çaylarının nefasetiyle en müşkülpesentleri dahi memnun eden çayhanelerde semaverler fokur fokur kaynar, bu küçücük kulüplerde daha ziyade şehrin irfan sîmaları, edip ve şairleri oturup sohbet ederlerdi.

    Boydan boya med ve cezir halinde olan caddede iki adımda bir saz faslına tesadüf etmek mümkünse de en ağırbaşlısını, yarı resmîsini Darüttalim-i Musiki'nin salonu teşkil ederdi. Çeşit çeşit tiyatrolar, karagözler ve semai kahveleri de her sınıf halka ayrı bir canlılık verirdi. Zevk ve tarab, cümbüş ve safa, çengi çigane bu minval üzere durmadan dinlenmeden sahura kadar devam eder, davul gümbürtüleri ve sahur toplariyle evli evine köylü köyüne dönerdi.."
    ■ OSMANLI DÖNEMİNDE İSTANBUL RAMAZANLARI, 1900 ❤️ [Ahmet Ragıp Bey 1900'lerdeki İstanbul Ramazanlarını anlatıyor]: "Eski Ramazanlarda bilhassa İstanbul'un göze çarpan beş hususiyeti vardı: Teravih namazı, mahyalar, Hırka-i Saadeti ziyaret. iftar âlemleri, Beyazıt sergisi.. TERAVİHLER Ramazanın manevî ağırlık merkezi, şeref şatafı teravihtir. İftardan sonra evlerde, konaklarda teravih hazırlığı başlar. Herkeste bir neş'e, herkeste bir sevinç.. Şakır şakır abdestler alınır, irili ufaklı cam veya muşamba fenerler hazırlanır, güle oynaya camilerin yolu tutulur. Bu esnada o muazzam camiler kapılarına kadar tıklım tıklım dolmuştur. Vükelâ, vüzera veya halli vakitli konaklarda Ramazan imamları, hoş elhan müezzinler tutulurdu. İftardan sonra teravihi burada kılmak isteyenler kalır, lokma ettikten sonra çıkıp gitmek isteyenleri kâhya efendi veya uşaklar kapıda uğurlarlardı. Eski İstanbul'da Ramazanlarda en şa'şaalı, en debdebeli ve en ruhaniyetli teravih namazları selâtin camilerinde kılınırdı. Eyüpsultan, Fatih, Şehzade, Süleymaniye, Beyazıt, Lâleli, Nuruosmaniye, Sultanahmet, Yenicami, karşı tarafta Üsküdar Yenicamii, iskele başındaki Mihrimah camii minel bab ilel mihrab mü'minlerle dolup taşardı. Filhakika Ramazanlarda geceler gündüz, dideler de rûşen olurdu. Gündüzleri daireler, mektepler tatil edilir, cümle âlem Eshab-ı Kehf uykusuna dalardı. İkindiden sonra yavaş yavaş bir kımıldama başlar, dilde zikir, elde tesbih cami cami dolaşılırdı. İftarla beraber gözlerin feri gelir, mideler cilâlanır, teravihin son rek'ati kılındımı, füze gibi kendini sokağa fırlatan fırlatana.. DİREKLERARASI İstanbul'un bir Şehzadebaşı'sı, bir Direklerarası vardı ki, doğrusunu isterseniz Ramazan demek Şehzadebaşı ve Direklerarası demekti. Bu semtin bu nam ile meşhur olması, Kanuni Sultan Süleyman'ın sevgili şehzadesi Sultan Mehmed namına yaptırdığı büyük mabedin orada bulunmasındandır. Şehzadebaşı eski üniversitemiz olan Mısırlı Zeynep Hanımefendi'nin konağından başlar, Saraçhane karakolunda biterdi. Bu caddenin ilk kısmına Direklerarası, ikinci kısmına Şehzadebaşı, üçüncü kısmına Saraçhane derler. Caddenin en pitoresk tarafını, sıra sıra sütunlarla revaklarla süslenmiş olan Direklerarası kısmı teşkil ederdi. Cadde zaten baştanbaşa tarihtir, bir ucu Viyana'ya kadar dayanır. Tuna boylarına sefer eden heybetli ordularımızın, üç tuğlu, beş tuğlu vezirlerimizin ihtişamlı geçişlerine kaç kereler şahit olmuştur, bu caddenin taşı toprağı.. Tarih sevgisiyle şöyle bir kulak verseniz, mehter seslerinin aksettiğini duyarsınız.. Yeniçeri bölüklerinin oturdukları yerlere oda derler. Bu odalardan bir büyük gurup Sofular'daki Etmeydanı'nda idi. Bunlara Yeni odalar derlerdi. İkinci gurup işte bu lâfını ettiğimiz Direklerarası'nda yerleşmişti. Bunlara da Eski odalar derlerdi. Üçüncü gurup Vezneciler'le Çukurçeşme arasında idi. Acemi eğitimi yapanlara mahsustu buraları. ŞEHZADEBAŞI Şehzadebaşı bayağı günlerde de oldukça canlı, kibar, ağır başlı bir semtti. Fakat asıl büyük şöhretini Ramazanlarda yapardı. Şehir sanki kâmete kalkar, en uzak semtlerden gelenler soluğu burada alır, camilerin kapıları sanki buraya açılırdı. Gerçi Tophane, Arapcamii, Küçükpazar, Ayasofya, Beyazıt semtlerinin en kenar köşe mahallelerinde bile bir hareket görülürse de, dinamonun büyüğü Şehzadebaşı'nda çalışır, burası bir insan mahşeri ve meşheri haline gelirdi. Bugün İstanbul'un hiç bir cadde ve meydanında buna benzer bir kalabalık göremezsiniz. Bu devre yetişemiyenler Şehzadebaşı'nın Ramazan hayatı hakkında ne yazsak, ne söylesek hiç bir fikir edinemezler. Ara sıra ayağım buraya düştükçe o mahşer, o insan seli buraya nasıl sığardı diye hayretten kendimi alamam. Ramazan piyasası ilk akşamın teravihinden sonra başlardı. Galata köprüsünden boşalan arabalar, faytonlar, kupalar, lândonlar, saray ve konak arabaları konvoy teşkil ederek Beyazıt'a çıkarlar, Mürekkepçiler önünden kıvrılarak Vezneciler'e girerlerdi. Unkapanı köprüsünden geçenler Zeyrek'ten Vefa'ya tırmanırlar, Şehzade camiinin yanında Direklerarası'na dökülürlerdi. Muhteşem İslâm mabedinin minareleri arasına kurulan zarif mahyalar bu esnada pırıl pırıl yanmakta, sanki göklerden nurlar saçmakta, dükkânların önüne asılan koca koca fanuslarla cadde boydan boya aydınlanmakta idi. CİNS ATLI ARABALAR Bu daracık sokaklarda sanatlarında usta, üstelik çok terbiyeli neftî renk elbiseli konak arabacıları dev gibi Macar kadanalarının (cins atlatının) çektikleri vâsıtaları en mâhir bir trafik memuru kadar kimseyi incitmeden sevk ve idare etmesini bilirler, korna olmadığından, "Destur, destur!" nidalarıyla halkı ikaz ederlerdi. CADDELERDE İZDİHAM Her yaştan, her sınıftan genç ve ihtiyar kadın-erkek yanaşık nizamda, binbir ayak bir ayak haline gelmiş.. Elhasıl velkelâm sökülmez geçilmez bir izdiham!.. Çaylarının nefasetiyle en müşkülpesentleri dahi memnun eden çayhanelerde semaverler fokur fokur kaynar, bu küçücük kulüplerde daha ziyade şehrin irfan sîmaları, edip ve şairleri oturup sohbet ederlerdi. Boydan boya med ve cezir halinde olan caddede iki adımda bir saz faslına tesadüf etmek mümkünse de en ağırbaşlısını, yarı resmîsini Darüttalim-i Musiki'nin salonu teşkil ederdi. Çeşit çeşit tiyatrolar, karagözler ve semai kahveleri de her sınıf halka ayrı bir canlılık verirdi. Zevk ve tarab, cümbüş ve safa, çengi çigane bu minval üzere durmadan dinlenmeden sahura kadar devam eder, davul gümbürtüleri ve sahur toplariyle evli evine köylü köyüne dönerdi.."
    0 Comentários 0 Compartilhamentos
  • ■ OSMANLI DÖNEMİNDE RAMAZAN'DA ARTAN UCUZLUK, 1890

    [Ahmet Semih Bey, 1890'larda Ramazan geldiğinde çarşı pazarda artan ucuzluk ve bolluğu anlatıyor]:

    "Rüyet-i Hilal vuku bulunca (Ramazan hilali görününce) Şeyhülislam kapısına gelinir, haber verilir ve o da ayın hafifçe görüldüğünü tasdik ederdi. Bundan sonra evvela Halife-i Ruy-i Zemin'e yani Padişah'a arz-ı hal ve aynı zamanda da Ramazan'ı ilan ederlerdi.

    Camiler kandillerini, mahyalarını yakarlardı. Bekçiler de davullarını çalarlardı. Teravih namazı da o gece başlardı. Bu namazdan sonra da camilerden çıkan halk istediğini yapardı. Şehzadebaşı'ndaki çay evleri, açık kalan bütün dükkanlar, orta oyunları, karagözler, meddahlar dolardı. Hamamlar da açık bırakılırdı. Ta sahur vaktine kadar halk sokakta dolaşırdı, güler, eğlenirdi.

    Gündüzleri de ibadet ve taat ile meşgul olurdu. Resmi daireler de erken dağılırdı. Alenen oruç bozmak yasaktı. Oruçsuzlar da buna dikkat ederlerdi ve oruçluların huzurunda yemezlerdi, içmezlerdi. Mübâlâtsızlıklar gösterenleri zâbıta yakalardı. Bâbıâli'de çalışan Hristiyan memurlar bile bu yasağa hürmet ederdi. Canları su istese bile gizli içerlerdi.

    Ceplerinde Mushaf-ı Şerif'le camilere Kur'an-ı Kerim okumak halkın bir çoğunda âdetti. Ve yazma mushaflar hakikaten enfesti. Ramazan'ın herkese şamil bir hususiyeti daha göze çarpardı. O da ortalığı saran bereketti. Fakir zengin herkesin karnı doyar, yüzü gülerdi.

    DÜNYANIN EN UCUZ ETİ

    Ramazan'da gözler parlar, yüzler gülerdi. Kimseler de parasız kalmazdı. Maaşlar üst üste çıkardı. Borç harç tesviye edilir, ferahlık husule gelirdi. Pazarlar, alım satımda yiyecek bahsini hayrete şayan bir şekilde ucuzlatırdı.

    Belediye çavuşları ellerindeki terazilerle esnaftaki terazi takımlarını ölçer, bir taraftan satılan malın taze veya çürüklüğüne bakar, suistimalde bulunanların canlarını yakarlardı. Dükkanlar, fırınlar, manavlar ve seyyar satıcılar kontrolden, kontrol edenlerden kurtulamazdı.

    Hele Fatih'in et pazarı değil İstanbul'un belki de dünyanın en ucuz pazarıydı. Buradaki bir kontrol de Allah korkusuydu. Kasaplar mümkün değil hırsızlık etmezler ve tertemiz mal satarlardı. Müşterileri de çoktu."
    ■ OSMANLI DÖNEMİNDE RAMAZAN'DA ARTAN UCUZLUK, 1890 [Ahmet Semih Bey, 1890'larda Ramazan geldiğinde çarşı pazarda artan ucuzluk ve bolluğu anlatıyor]: "Rüyet-i Hilal vuku bulunca (Ramazan hilali görününce) Şeyhülislam kapısına gelinir, haber verilir ve o da ayın hafifçe görüldüğünü tasdik ederdi. Bundan sonra evvela Halife-i Ruy-i Zemin'e yani Padişah'a arz-ı hal ve aynı zamanda da Ramazan'ı ilan ederlerdi. Camiler kandillerini, mahyalarını yakarlardı. Bekçiler de davullarını çalarlardı. Teravih namazı da o gece başlardı. Bu namazdan sonra da camilerden çıkan halk istediğini yapardı. Şehzadebaşı'ndaki çay evleri, açık kalan bütün dükkanlar, orta oyunları, karagözler, meddahlar dolardı. Hamamlar da açık bırakılırdı. Ta sahur vaktine kadar halk sokakta dolaşırdı, güler, eğlenirdi. Gündüzleri de ibadet ve taat ile meşgul olurdu. Resmi daireler de erken dağılırdı. Alenen oruç bozmak yasaktı. Oruçsuzlar da buna dikkat ederlerdi ve oruçluların huzurunda yemezlerdi, içmezlerdi. Mübâlâtsızlıklar gösterenleri zâbıta yakalardı. Bâbıâli'de çalışan Hristiyan memurlar bile bu yasağa hürmet ederdi. Canları su istese bile gizli içerlerdi. Ceplerinde Mushaf-ı Şerif'le camilere Kur'an-ı Kerim okumak halkın bir çoğunda âdetti. Ve yazma mushaflar hakikaten enfesti. Ramazan'ın herkese şamil bir hususiyeti daha göze çarpardı. O da ortalığı saran bereketti. Fakir zengin herkesin karnı doyar, yüzü gülerdi. DÜNYANIN EN UCUZ ETİ Ramazan'da gözler parlar, yüzler gülerdi. Kimseler de parasız kalmazdı. Maaşlar üst üste çıkardı. Borç harç tesviye edilir, ferahlık husule gelirdi. Pazarlar, alım satımda yiyecek bahsini hayrete şayan bir şekilde ucuzlatırdı. Belediye çavuşları ellerindeki terazilerle esnaftaki terazi takımlarını ölçer, bir taraftan satılan malın taze veya çürüklüğüne bakar, suistimalde bulunanların canlarını yakarlardı. Dükkanlar, fırınlar, manavlar ve seyyar satıcılar kontrolden, kontrol edenlerden kurtulamazdı. Hele Fatih'in et pazarı değil İstanbul'un belki de dünyanın en ucuz pazarıydı. Buradaki bir kontrol de Allah korkusuydu. Kasaplar mümkün değil hırsızlık etmezler ve tertemiz mal satarlardı. Müşterileri de çoktu."
    0 Comentários 0 Compartilhamentos
  • Ataşehir Mimar Sinan Camii’nin mahyası

    “Namaz kalbin huzurudur”
    Ataşehir Mimar Sinan Camii’nin mahyası 🕌 “Namaz kalbin huzurudur”
    0 Comentários 0 Compartilhamentos
  • "Peace be upon Masjid Al Aqsa"

    Mahya lights illuminating Istanbul’s Taksim Mosque convey a message of solidarity with the Palestinian resistance in light of the violent assault on Palestinian worshippers by Israeli forces in Al Aqsa Mosque.
    "Peace be upon Masjid Al Aqsa" Mahya lights illuminating Istanbul’s Taksim Mosque convey a message of solidarity with the Palestinian resistance in light of the violent assault on Palestinian worshippers by Israeli forces in Al Aqsa Mosque.
    0 Comentários 0 Compartilhamentos
  • Taksim Camii mahyası Kudüs’te yaşanan olaylardan sonra yenilendi.

    #MescidiAksa’ya selam olsun!

    #taksim #taksimcamii @taksimcamiitr
    Taksim Camii mahyası Kudüs’te yaşanan olaylardan sonra yenilendi. #MescidiAksa’ya selam olsun! #taksim #taksimcamii @taksimcamiitr
    0 Comentários 0 Compartilhamentos
  • İstanbul ve #Türkiye'nin sembol mekanlarından Taksim Camii, #MescidiAksa'ya selam mahyaları ile süslendi.
    Filistin’e selam olsun.
    🇹🇷🌙🇵🇸 İstanbul ve #Türkiye'nin sembol mekanlarından Taksim Camii, #MescidiAksa'ya selam mahyaları ile süslendi. Filistin’e selam olsun.
    0 Comentários 0 Compartilhamentos
  • İstanbul'da dün Büyük Çamlıca Camisi, gün batımında görüntülendi

    Büyük Çamlıca Camisi'ne mahya ve Türk bayrağı yansıtıldı

    : Ali Atmaca
    🌜İstanbul'da dün Büyük Çamlıca Camisi, gün batımında görüntülendi 🇹🇷Büyük Çamlıca Camisi'ne mahya ve Türk bayrağı yansıtıldı 📸: Ali Atmaca
    0 Comentários 0 Compartilhamentos
  • Üsküdar Valide-i Cedid Camii’nin mahyası:

    “Aile toplumun temelidir.”

    @dailyislamist
    Üsküdar Valide-i Cedid Camii’nin mahyası: “Aile toplumun temelidir.” 📸@dailyislamist
    0 Comentários 0 Compartilhamentos
  • Mahya lights are decorative lights which are strung up between the minarets of Turkish mosques to form illuminated words or pictures on festive occasions such as Eid al-Fitr (Ramazan Bayramı), Eid al-Adha (Kurban Bayramı), on Kandil nights, and throughout the holy month of Ramadan. Mahya lights are a unique part of traditional Turkish festivities. They can also occasionally be seen on some mosques in the Balkans, such as in Bosnia-Herzegovina, Albania, North Macedonia, northeastern Greece, and other countries which were formerly part of the Ottoman Empire.
    Mahya lights are decorative lights which are strung up between the minarets of Turkish mosques to form illuminated words or pictures on festive occasions such as Eid al-Fitr (Ramazan Bayramı), Eid al-Adha (Kurban Bayramı), on Kandil nights, and throughout the holy month of Ramadan. Mahya lights are a unique part of traditional Turkish festivities. They can also occasionally be seen on some mosques in the Balkans, such as in Bosnia-Herzegovina, Albania, North Macedonia, northeastern Greece, and other countries which were formerly part of the Ottoman Empire.
    0 Comentários 0 Compartilhamentos
  • Taksim Camii'ne "Elhamdülillah" yazılı ramazan mahyası asıldı

    "Onbir ayın sultanı" ramazana özel Osmanlı
    geleneği ve mirası mahyalar, hazırlanarak camilere asılmaya başlandı.

    Bu kapsamda, İstanbul'un yeni sembollerinden biri olarak kabul edilen Taksim Camii'nin şerefelerine çıkarılan "Elhamdülillah" yazılı mahya, iki minarenin arasına çekilerek asıldı.

    #DiyanetHaber
    #Ramazan #Mahya #TaksimCamii

    #oruç #mahya #taksim
    Taksim Camii'ne "Elhamdülillah" yazılı ramazan mahyası asıldı "Onbir ayın sultanı" ramazana özel Osmanlı geleneği ve mirası mahyalar, hazırlanarak camilere asılmaya başlandı. Bu kapsamda, İstanbul'un yeni sembollerinden biri olarak kabul edilen Taksim Camii'nin şerefelerine çıkarılan "Elhamdülillah" yazılı mahya, iki minarenin arasına çekilerek asıldı. #DiyanetHaber #Ramazan #Mahya #TaksimCamii #oruç #mahya #taksim
    0 Comentários 0 Compartilhamentos
Páginas Impulsionadas