• #TARİH: Amerikan yerlilerini anlatan bir tablo. Senin dikkatini ne çekti.?!

    Yıllarca Amerika'da yaşayan Prof. Tuna, üç Amerikalı antropoloğun diş, saç ve kan tahlili yaparak, Kızılderililerin kökenini araştırdıklarını;
    Bu araştırmalar sonunda bunların Asyalı olup, Kuril Adaları üzerinden Amerika'ya geçtiklerini kaydetmiş ve şu sonuca varmıştır: “Kızılderililer Türk ırkından gelmektedir…”
    ❗#TARİH: Amerikan yerlilerini anlatan bir tablo. Senin dikkatini ne çekti.?! 🚩 Yıllarca Amerika'da yaşayan Prof. Tuna, üç Amerikalı antropoloğun diş, saç ve kan tahlili yaparak, Kızılderililerin kökenini araştırdıklarını; Bu araştırmalar sonunda bunların Asyalı olup, Kuril Adaları üzerinden Amerika'ya geçtiklerini kaydetmiş ve şu sonuca varmıştır: “Kızılderililer Türk ırkından gelmektedir…”
    0 Kommentare 0 Anteile
  • Yok edilen ve yok edilmeye çalışılan iki ırkın özgürlük dansı

    Sanatçı: @fetchart.ca 🖌

    #cinsdergi #filistin #kızılderili
    Yok edilen ve yok edilmeye çalışılan iki ırkın özgürlük dansı 🇵🇸 Sanatçı: @fetchart.ca 🖌 #cinsdergi #filistin #kızılderili
    0 Kommentare 0 Anteile
  • Genetiği değiştirilmeden elde edilmiş bir "Gökkuşağı Mısırı".
    Aslında bu mısır, yapay seçilimin ne kadar etkili olabileceğinin mükemmel bir örneği.
    Carl Barnes isimli Amerikalı çiftçi, Kızılderililer 1800'lerde günümüzdeki Oklahama eyaletine "gönderildikten" sonra, yeni komşularıyla mısır tohumu takasına girmiş. Mısırları hasat ettiği ilk yıl bazı mısırların içlerinde farklı renklerde taneler görmüş ve bunu ileride ticari olarak kullanabileceğini düşünmüş. Bu yüzden sadece bu mısırları tekrar ekmiş. Yıllar geçtikçe ektiği mısırlar daha da renkli bir hal almış ve günümüzde Amazon gibi sitelerde "Rainbow seed" olarak yerini bulmuş.
    Genetiği değiştirilmeden elde edilmiş bir "Gökkuşağı Mısırı". Aslında bu mısır, yapay seçilimin ne kadar etkili olabileceğinin mükemmel bir örneği. Carl Barnes isimli Amerikalı çiftçi, Kızılderililer 1800'lerde günümüzdeki Oklahama eyaletine "gönderildikten" sonra, yeni komşularıyla mısır tohumu takasına girmiş. Mısırları hasat ettiği ilk yıl bazı mısırların içlerinde farklı renklerde taneler görmüş ve bunu ileride ticari olarak kullanabileceğini düşünmüş. Bu yüzden sadece bu mısırları tekrar ekmiş. Yıllar geçtikçe ektiği mısırlar daha da renkli bir hal almış ve günümüzde Amazon gibi sitelerde "Rainbow seed" olarak yerini bulmuş.
    0 Kommentare 0 Anteile
  • Seneca Kadını; Ah-Weh-Eyu (Güzel Çiçek), 1908.
    Seneca, tarihsel olarak Kuzey Amerika'daki beş büyük gölden biri olan Ontario Gölü'nün güneyinde yaşayan yerli İrokua bir gruptur.

    İrokualar, İrokua Konfederasyonu ya da İrokua Birliği, Kanada'da güney Québec ile güney Ontario'da, ABD'de New York, Wisconsin, Oklahoma ve Kuzey Karolina eyaletlerinde İrokua dillerini konuşan 6 kabilenin 16. yüzyılda ya da daha önce oluşturduğu Kızılderili birliğidir.
    Seneca Kadını; Ah-Weh-Eyu (Güzel Çiçek), 1908. Seneca, tarihsel olarak Kuzey Amerika'daki beş büyük gölden biri olan Ontario Gölü'nün güneyinde yaşayan yerli İrokua bir gruptur. İrokualar, İrokua Konfederasyonu ya da İrokua Birliği, Kanada'da güney Québec ile güney Ontario'da, ABD'de New York, Wisconsin, Oklahoma ve Kuzey Karolina eyaletlerinde İrokua dillerini konuşan 6 kabilenin 16. yüzyılda ya da daha önce oluşturduğu Kızılderili birliğidir.
    0 Kommentare 0 Anteile
  • Küçüldük mü?

    Kutsal kitaplar da dahil olmak üzere sayısız antik metinlerde, bir zamanlar "Devlerin" yaşadığından bahsedilmektedir.

    "Dev" kelimesinin kökeni Sanskritçede (Eski Hintçe) yer alır ve bu dilde asıl anlamı "tanrı" demektir. (Deva) tanrıları, (Devi) ise tanrıçaları adlandırmakta kullanılan bir sözcüktür. Daha sonra bu kelime Fars kültürüne geçmiş ve günümüzdeki bilinen biçimiyle "Dev" anlamını kazanmıştır.

    Devlere pek çok kültürde de rastlanılır. Örneğin; Solomon Adası devleri, Kızılderililerinin kızıl saçlı devleri, Arizona devlerini, Kaliforniya devlerini, Ohio devlerini, Peru devleri gibi... Devler Türk kültüründe de yer almıştır. Bunlara;
    Tepegöz, Eğegöz, Yalgızgöz, Azmanlar, Uzuh Emegen, Gulyabani, Yalmavuz ve Yelbegen gibi isimler verilmiştir.

    Günümüz bilimsel araştırmalarında, henüz bir şey ispatlanamasa da dünya üzerinde her toplum tarafından bu kadar yaygın bir şekilde varlığından bahsedilen başka bir yaratık yoktur. Şu an ayak bastığımız topraklarda, milyonlarca yıl önce 30 m. boyundaki dinozoların yaşadığı gerçeğini düşünecek olursak ve günümüze antik çağlardan kalma devasa silahları, zırhları, kitapları, heykelleri ve kazı çalışmaları sırasında ortaya çıkan iskeletleri ve dahası bugün bile aramızda yaşayan, ortalamanın çok üzerindeki bu uzun boylu insanları görünce, devlerin de bir zamanlar yaşamış olabileceği ihtimali pek de uzak durmuyor.

    Dünyadaki sayısız antik medeniyet, kültür ve mitolojilerinde muazzam boyuta sahip olan bu yaratıklar, acaba bir zamanlar dünyayı gezmiş devasa insansılar mıydı?

    Derleyen: Sinan Acartürk
    Görsel: (pintetest)
    Küçüldük mü? Kutsal kitaplar da dahil olmak üzere sayısız antik metinlerde, bir zamanlar "Devlerin" yaşadığından bahsedilmektedir. "Dev" kelimesinin kökeni Sanskritçede (Eski Hintçe) yer alır ve bu dilde asıl anlamı "tanrı" demektir. (Deva) tanrıları, (Devi) ise tanrıçaları adlandırmakta kullanılan bir sözcüktür. Daha sonra bu kelime Fars kültürüne geçmiş ve günümüzdeki bilinen biçimiyle "Dev" anlamını kazanmıştır. Devlere pek çok kültürde de rastlanılır. Örneğin; Solomon Adası devleri, Kızılderililerinin kızıl saçlı devleri, Arizona devlerini, Kaliforniya devlerini, Ohio devlerini, Peru devleri gibi... Devler Türk kültüründe de yer almıştır. Bunlara; Tepegöz, Eğegöz, Yalgızgöz, Azmanlar, Uzuh Emegen, Gulyabani, Yalmavuz ve Yelbegen gibi isimler verilmiştir. Günümüz bilimsel araştırmalarında, henüz bir şey ispatlanamasa da dünya üzerinde her toplum tarafından bu kadar yaygın bir şekilde varlığından bahsedilen başka bir yaratık yoktur. Şu an ayak bastığımız topraklarda, milyonlarca yıl önce 30 m. boyundaki dinozoların yaşadığı gerçeğini düşünecek olursak ve günümüze antik çağlardan kalma devasa silahları, zırhları, kitapları, heykelleri ve kazı çalışmaları sırasında ortaya çıkan iskeletleri ve dahası bugün bile aramızda yaşayan, ortalamanın çok üzerindeki bu uzun boylu insanları görünce, devlerin de bir zamanlar yaşamış olabileceği ihtimali pek de uzak durmuyor. Dünyadaki sayısız antik medeniyet, kültür ve mitolojilerinde muazzam boyuta sahip olan bu yaratıklar, acaba bir zamanlar dünyayı gezmiş devasa insansılar mıydı? Derleyen: Sinan Acartürk Görsel: (pintetest)
    0 Kommentare 0 Anteile
  • Kızılderili kız, Twitter'da Türk kökenliyim dedi. Kavimler göçü birlikte Altay dağlarından ayrılmışlar ve önce Rus topraklarına geçip,Bering boğazından Alaskaya daha sonra Orta ve Güney Amerika'ya özellikle de Peru ya geçmişlerdir, Geçtiğimiz günlerde Peru'dan araştırmacı bir grup Atalarının izlerini sürerek Moğolistan'a gelip daha sonra Altay,Tuva Yakutistan Cumhuriyetlerine geçmişlerdir, Peru'da bu gezi büyük yankı uyandırmıştır
    Kızılderili kız, Twitter'da Türk kökenliyim dedi. Kavimler göçü birlikte Altay dağlarından ayrılmışlar ve önce Rus topraklarına geçip,Bering boğazından Alaskaya daha sonra Orta ve Güney Amerika'ya özellikle de Peru ya geçmişlerdir, Geçtiğimiz günlerde Peru'dan araştırmacı bir grup Atalarının izlerini sürerek Moğolistan'a gelip daha sonra Altay,Tuva Yakutistan Cumhuriyetlerine geçmişlerdir, Peru'da bu gezi büyük yankı uyandırmıştır
    0 Kommentare 0 Anteile
  • Gökkuşağı Mısırı:
    Carl Barnes adlı yarı Cherokee(Amerika kıtasının en eski yerli kabilesi) ve Amerika kıtasına göç eden yarı İskoç İrlandalı Oklahomalı bir çiftçi, mısır köklerini keşfetmekle ilgilenmeye başladı.

    Gökkuşağı Mısırının Hikayesi Carl Barnes ile başlar. Şimdi 80'lerinde olan Barnes, atalarının mirası ile yeniden bağlantı kurmanın bir yolu olarak yetişkinlik yıllarında daha eski mısır çeşitleri yetiştirmeye başladı.
    Barnes, eski mısır çeşitlerini yetiştirerek, ata türlerini izole etmeyi başardı.
    Ülkenin her yerinde tanıştığı ve arkadaş olduğu insanlarla eski mısır tohumu değiş tokuşunu yaptı. Aynı zamanda, Barnes özellikle renkli koblardan tohum toplamaya, saklamaya ve yeniden dikmeye başladı. Barnes'a göre, gökkuşağı tohumu aslen "Pawnee ( tarımla uğraşan yerliler) kültüründen gelir.”
    Mısırın veya yaygın olarak bilindiği şekliyle mısırın başlangıcı,Orta Güney Meksika'nın yerli çiftçilerine kadar uzanır. Binlerce yıl boyunca, Amerika'nın Yerli halkları, mısırı tarımsal ve törensel yaşam biçimlerine benimsedi ve onu bugün gördüğümüz çeşitli biçimlere dönüştürdü.
    Gökkuşağı Mısırı Nasıl Bulundu? Ve Kızılderililerin açıklaması.
    Tüm bu renkler ve nitelikler, aynı genel mısır hattının çeşitliliğinde bulunur ve deneyimlerime göre, farklı renkler ve desenler, bir yıldan diğerine yapılan basit seçime oldukça duyarlıdır. Örneğin, yalnızca gök mavisi, zümrüt yeşili, pembe veya tüm renk yelpazesine sahip kulaklar iki veya üç yıl sonra yetiştirilebilir. Gökyüzü mavileri daha kolay görünme eğilimindedir. Yine tohum, istenilen özelliklere sahip mümkün olduğu kadar çok başaktan seçilir. Tohum tasarrufu amacıyla, özellikle mısır için, başladığınız tohumun tam genetik kitaplığını korumak için en az 200 ila 300 bitkiye sahip olmak ekim için idealdir.
    Diğer geleneksel nasırlarla çaprazlama deneyleri yapmak sihri daha da yayabilir. Olasılıklar muhtemelen sonsuzdur.

    Bu mısır, çocukları ekme ve hasat etme büyüsüyle tanıştırmak için mükemmel bir türdür. Tohum-hasat süresi, koşullara bağlı olarak daha erken olmak üzere yaklaşık 110 gündür. Bitkiler mısır için orta boyludur, yaklaşık altı fittir. Tohumları, ortaya çıkan bitkiler arasında 6 ila 12 inç olacak şekilde 30 inç sıralar halinde ekin. Veya, delik başına 3 veya 4 tohum ve salkımlar arasında 3 ila 4 fit boşluk olacak şekilde geleneksel yerel dikim stili yapılabilir.
    Mısır, kabuğu kahverengiye döndüğünde toplanmaya hazırdır ve her başak açıldığında sürpriz olur. Renkler, artık nem nedeniyle hasatta en yoğun şekilde görünür, ancak başaklar tamamen iyileştikçe devam eder. Bu mısır güzelliğinden dolayı sevilse de tamamen yenilebilir. Bir dizi patlamış mısır ve çakmaktaşı mısır tanesi özelliği sergiler ve patlama yalnızca marjinal olmasına rağmen (ve renkler süreçten sağ çıkamaz), tahıl un haline getirilebilir ve diğer herhangi bir mısır unu gibi kullanılabilir. Mısır erken ve yumuşakken toplanırsa bu mısırı koçanından yemek mümkün olur. Birçok Kızılderili mısırının daha yüksek protein ve diğer besin konsantrasyonlarına sahip olduğunu test edilmişlerdir.

    Bir yetişkinseniz ve bu mısırı ekiyorsanız, mısır ile eken ve bakımını yapan kişi arasında yer alan belirli bir simya varmış gibi göründüğü için, onu yetiştirme sürecinde ortaya çıkan bazı ilginç içgörülere ve deneyimlere sahip olabileceğinizin farkında olun. Yerli halkların tohumları hakkında her zaman bildiklerini hissetmeye başlayabilirsiniz - kan bağı, dil ve ruhsal kimlik olarak gerçekten tek ve aynıdır, sakladığımız ve ektiğimiz tohumda Kutsal Yaşam Yasası bulunur.
    Gökkuşağı Mısırı: Carl Barnes adlı yarı Cherokee(Amerika kıtasının en eski yerli kabilesi) ve Amerika kıtasına göç eden yarı İskoç İrlandalı Oklahomalı bir çiftçi, mısır köklerini keşfetmekle ilgilenmeye başladı. Gökkuşağı Mısırının Hikayesi Carl Barnes ile başlar. Şimdi 80'lerinde olan Barnes, atalarının mirası ile yeniden bağlantı kurmanın bir yolu olarak yetişkinlik yıllarında daha eski mısır çeşitleri yetiştirmeye başladı. Barnes, eski mısır çeşitlerini yetiştirerek, ata türlerini izole etmeyi başardı. Ülkenin her yerinde tanıştığı ve arkadaş olduğu insanlarla eski mısır tohumu değiş tokuşunu yaptı. Aynı zamanda, Barnes özellikle renkli koblardan tohum toplamaya, saklamaya ve yeniden dikmeye başladı. Barnes'a göre, gökkuşağı tohumu aslen "Pawnee ( tarımla uğraşan yerliler) kültüründen gelir.” Mısırın veya yaygın olarak bilindiği şekliyle mısırın başlangıcı,Orta Güney Meksika'nın yerli çiftçilerine kadar uzanır. Binlerce yıl boyunca, Amerika'nın Yerli halkları, mısırı tarımsal ve törensel yaşam biçimlerine benimsedi ve onu bugün gördüğümüz çeşitli biçimlere dönüştürdü. Gökkuşağı Mısırı Nasıl Bulundu? Ve Kızılderililerin açıklaması. Tüm bu renkler ve nitelikler, aynı genel mısır hattının çeşitliliğinde bulunur ve deneyimlerime göre, farklı renkler ve desenler, bir yıldan diğerine yapılan basit seçime oldukça duyarlıdır. Örneğin, yalnızca gök mavisi, zümrüt yeşili, pembe veya tüm renk yelpazesine sahip kulaklar iki veya üç yıl sonra yetiştirilebilir. Gökyüzü mavileri daha kolay görünme eğilimindedir. Yine tohum, istenilen özelliklere sahip mümkün olduğu kadar çok başaktan seçilir. Tohum tasarrufu amacıyla, özellikle mısır için, başladığınız tohumun tam genetik kitaplığını korumak için en az 200 ila 300 bitkiye sahip olmak ekim için idealdir. Diğer geleneksel nasırlarla çaprazlama deneyleri yapmak sihri daha da yayabilir. Olasılıklar muhtemelen sonsuzdur. Bu mısır, çocukları ekme ve hasat etme büyüsüyle tanıştırmak için mükemmel bir türdür. Tohum-hasat süresi, koşullara bağlı olarak daha erken olmak üzere yaklaşık 110 gündür. Bitkiler mısır için orta boyludur, yaklaşık altı fittir. Tohumları, ortaya çıkan bitkiler arasında 6 ila 12 inç olacak şekilde 30 inç sıralar halinde ekin. Veya, delik başına 3 veya 4 tohum ve salkımlar arasında 3 ila 4 fit boşluk olacak şekilde geleneksel yerel dikim stili yapılabilir. Mısır, kabuğu kahverengiye döndüğünde toplanmaya hazırdır ve her başak açıldığında sürpriz olur. Renkler, artık nem nedeniyle hasatta en yoğun şekilde görünür, ancak başaklar tamamen iyileştikçe devam eder. Bu mısır güzelliğinden dolayı sevilse de tamamen yenilebilir. Bir dizi patlamış mısır ve çakmaktaşı mısır tanesi özelliği sergiler ve patlama yalnızca marjinal olmasına rağmen (ve renkler süreçten sağ çıkamaz), tahıl un haline getirilebilir ve diğer herhangi bir mısır unu gibi kullanılabilir. Mısır erken ve yumuşakken toplanırsa bu mısırı koçanından yemek mümkün olur. Birçok Kızılderili mısırının daha yüksek protein ve diğer besin konsantrasyonlarına sahip olduğunu test edilmişlerdir. Bir yetişkinseniz ve bu mısırı ekiyorsanız, mısır ile eken ve bakımını yapan kişi arasında yer alan belirli bir simya varmış gibi göründüğü için, onu yetiştirme sürecinde ortaya çıkan bazı ilginç içgörülere ve deneyimlere sahip olabileceğinizin farkında olun. Yerli halkların tohumları hakkında her zaman bildiklerini hissetmeye başlayabilirsiniz - kan bağı, dil ve ruhsal kimlik olarak gerçekten tek ve aynıdır, sakladığımız ve ektiğimiz tohumda Kutsal Yaşam Yasası bulunur.
    0 Kommentare 0 Anteile
  • MELUNCANLAR’IN TÜRKLÜĞÜ,
    BAKIN NEREDEN GELMİŞ !

    Kızılderililerle kaynaşmış bir Meluncan ailesi (1920)
    Amerika'da, Virginia Üniversitesi rektör yardımcısı Prof. Dr. Brent Kennedy tarafından yazılan bir kitap, tüm dünyada şok etkisi yarattı. Eser ve akisleri dünya basınında olduğu kadar, Türk medyasında da defalarca yer aldı. Meluncanlar ülkemizi ziyaret ettiler, çeşitli bilimsel toplantılara katıldılar. Yazarın iddiasına göre; Amerika Birleşik Devletlerinin güneydoğu eyaletlerinde yaşayan ve “Meluncanlar” olarak tanınan insanların soyları Türk’tü.

    Kitap bilim çevrelerinde ve basında tartışmalar başlattı. Prof. Kennedy kitabındaki iddialarını, bilimsel ve tarihi kanıtlara dayandırıyordu. Bir kitle iletişim uzmanı olan Prof. Kennedy’i bu kitabı yazmaya iten neden ya da nedenler nelerdi ?
    Kennedy, durup dururken, kendi uzmanlık alanı dışında bir çalışma yapma ihtiyacını, neden duymuştu ?
    Cevapları, yine Dr. Kennedy veriyor. Bay Kennedy yani yazar, 1985 yılında rahatsızlanır. Hastalığına bir teşhis konulamaz. Yapılan çeşitli tetkik ve kan testleri sonucunda sadece Akdeniz ülkelerinde rastlanan bir kan hastalığına (Akdeniz anemisi) yakalandığı anlaşılır. Tedavisinin akabinde, Kennedy hastalığı ve bu coğrafyayı araştırmak üzere, Akdeniz ülkelerine gelir ve uzun araştırmalar yapar.
    Yaptığı araştırma ve incelemeler neticesinde, Akdeniz ve Ortadoğu da yaşayan insanlarla Meluncanlar arasındaki birçok karakteristik benzerlikleri tespit eder. 200’den fazla Meluncan üzerinde yapılan DNA analiz sonuçlarının, Kuzeydoğu Akdeniz insanlarına ait verilerle örtüştüğünü görür.
    Bunun üzerine Prof. Kennedy, çalışmalarını daha da derinleştirmesi sonucunda; “Meluncanlar, Gururlu Bir Milletin Dirilişi ve Amerika’da Etnik Bir Soyun Söylenmemiş Hikâyesi” adlı eserini yazar. Eserin 5. baskısı yapılmıştır.
    Yazar takiben ikinci kitabı olan; “Anadolu’dan Appalachiaya” isimli çalışmasını yayınlamıştır. Başlangıçta kitaplar ve savunduğu tez, birçok bilimsel tepki almakla beraber, akademik çevrelerin, eser ve içeriği hakkında ki olumsuz görüş ve tepkileri, zaman içerisinde değişmeye başlamıştır. Şu anda 30 kişilik bir bilimsel araştırma gurubu Meluncanlar konusu üzerinde çalışmaktadır. Bu komitede Türk, Amerikalı ve Kanadalı bilim insanları yer alıyor. Prof. Kennedy; yaklaşık altmış bin kişinin kendisini Meluncan olarak tanımladığını, ancak Meluncanların gerçek sayısının üç milyonu bulduğunu söylemektedir.

    Meluncanların yoğun olarak yaşamakta oldukları, Virginia eyaletinin güney kesiminde yer alan Wise ilçesinde insanlar, kendilerinin Türk ve Osmanlı olduklarını övünçle belirtiyor. Hemen, kanıt olarak da kafalarının arkasındaki Türk lobu da denilen çıkıntıyı gururla gösteriyorlar.

    Meluncanların Osmanlılar ile olan tarihi bağları ise şöyle:
    1500 ve 1600’lü yıllar Osmanlı İmparatorluğunun gelişme dönemidir. Ve bu dönemde, Akdeniz adeta bir Türk gölüdür ve bu tarih kesitinde; Osmanlılar ile Portekizliler kıyasıya savaşmaktadır. Genellikle, Cebelitarık boğazı ve Kuzey Afrika kıyılarında vuku bulan çatışmalarda, Portekizliler tarafından esir alınan bir kısım Osmanlı leventleri forsa edilerek Brezilya’ya götürülür. Daha sonra, Amiral Sir Francis Drake komutasındaki İngiliz donanması tarafından Portekiz esaretinden kurtarılan bu leventler, Osmanlı’ya götürülmek üzere İngiliz gemilerine alınırlar. İngiliz gemileri, dönüş seferi sırasında olumsuz hava şartlarından korunmak ve ikmal için bu günkü Carolina eyaletine 5 Kilometre mesafedeki Raoneke adasına demirler. Ada da, ülkelerine geri dönmek isteyen İngilizler bulunmaktadır. Bunları gemiye alabilmek için Osmanlı leventlerinin 400 kadarı gemilerden indirilir ve adada bırakılır. Zamanla, ana kıtaya yani Amerika’ya geçen Osmanlı gemicileri, burada bulunan Kızılderili kızlarıyla izdivaçlar yaparlar. Böylece Meluncanlar olarak isimlendirilen Türk kökenli insanlar ortaya çıkar.

    Meluncanların, örf adetleri, kültürel özellikleri, dil yapısı, genetik bulgular ve tipolojik benzerlikler Türklerle olan bağlarını gösteren argümanlardır. Yapılan inceleme ve araştırmalarda birçok somut özellik ve benzerlikler tespit edilmiştir :

    • Halk oyunları ritim ve hareketleri Anadolu halk oyunlarıyla çok benzeşiyor, bazı oyunlarda tahta kaşık kullanıyorlar.

    • Erkekler, sünnet oluyorlar.

    • Erkeklerin büyük bir kısmı bıyık uzatıyor.

    • Kemençe ve kanun benzeri müzik aletleri çalıyorlar.

    • Amerika’da bilinmeyen, bulgurdan çeşitli yemekler yapıyor ve bulgura, “bulcur” diyorlar.

    • Yemeklerini baharatlı, salçalı, soğanlı pişiriyorlar.

    • Siftah yaptıklarında parayı sakallarına sürüyor ya da yere atıyorlar.

    • El dokuması kilim ve battaniyelerdeki motifler ile Türk el sanatları desenleri ile tıpa tıp benziyor.

    • Günlük hayatta kullandıkları sözcüklerin arasında, birçok Türkçe kelime bulunmakta.

    • Kahveyi, Türk kahvesi gibi içiyor ve fincanı kapatıp kahve falı bakıyorlar.

    • Korktuklarında kulaklarını çekip, tahtaya vuruyorlar.

    • Eskiden günde beş defa yönlerini güneye çevirip, namaz vari yere eğilip kalkarak hareketler yaptıkları söyleniyor.

    • Hiçbir Hıristiyan mezhebine bağlı değiller.

    • Fiziksel özellikleri ve görünümleri Türklere çok benziyor.

    –ERSİN PAKSOY–
    MELUNCANLAR’IN TÜRKLÜĞÜ, BAKIN NEREDEN GELMİŞ ! Kızılderililerle kaynaşmış bir Meluncan ailesi (1920) 🇺🇸 Amerika'da, Virginia Üniversitesi rektör yardımcısı Prof. Dr. Brent Kennedy tarafından yazılan bir kitap, tüm dünyada şok etkisi yarattı. Eser ve akisleri dünya basınında olduğu kadar, Türk medyasında da defalarca yer aldı. Meluncanlar ülkemizi ziyaret ettiler, çeşitli bilimsel toplantılara katıldılar. Yazarın iddiasına göre; Amerika Birleşik Devletlerinin güneydoğu eyaletlerinde yaşayan ve “Meluncanlar” olarak tanınan insanların soyları Türk’tü. Kitap bilim çevrelerinde ve basında tartışmalar başlattı. Prof. Kennedy kitabındaki iddialarını, bilimsel ve tarihi kanıtlara dayandırıyordu. Bir kitle iletişim uzmanı olan Prof. Kennedy’i bu kitabı yazmaya iten neden ya da nedenler nelerdi ? Kennedy, durup dururken, kendi uzmanlık alanı dışında bir çalışma yapma ihtiyacını, neden duymuştu ? Cevapları, yine Dr. Kennedy veriyor. Bay Kennedy yani yazar, 1985 yılında rahatsızlanır. Hastalığına bir teşhis konulamaz. Yapılan çeşitli tetkik ve kan testleri sonucunda sadece Akdeniz ülkelerinde rastlanan bir kan hastalığına (Akdeniz anemisi) yakalandığı anlaşılır. Tedavisinin akabinde, Kennedy hastalığı ve bu coğrafyayı araştırmak üzere, Akdeniz ülkelerine gelir ve uzun araştırmalar yapar. Yaptığı araştırma ve incelemeler neticesinde, Akdeniz ve Ortadoğu da yaşayan insanlarla Meluncanlar arasındaki birçok karakteristik benzerlikleri tespit eder. 200’den fazla Meluncan üzerinde yapılan DNA analiz sonuçlarının, Kuzeydoğu Akdeniz insanlarına ait verilerle örtüştüğünü görür. Bunun üzerine Prof. Kennedy, çalışmalarını daha da derinleştirmesi sonucunda; “Meluncanlar, Gururlu Bir Milletin Dirilişi ve Amerika’da Etnik Bir Soyun Söylenmemiş Hikâyesi” adlı eserini yazar. Eserin 5. baskısı yapılmıştır. Yazar takiben ikinci kitabı olan; “Anadolu’dan Appalachiaya” isimli çalışmasını yayınlamıştır. Başlangıçta kitaplar ve savunduğu tez, birçok bilimsel tepki almakla beraber, akademik çevrelerin, eser ve içeriği hakkında ki olumsuz görüş ve tepkileri, zaman içerisinde değişmeye başlamıştır. Şu anda 30 kişilik bir bilimsel araştırma gurubu Meluncanlar konusu üzerinde çalışmaktadır. Bu komitede Türk, Amerikalı ve Kanadalı bilim insanları yer alıyor. Prof. Kennedy; yaklaşık altmış bin kişinin kendisini Meluncan olarak tanımladığını, ancak Meluncanların gerçek sayısının üç milyonu bulduğunu söylemektedir. Meluncanların yoğun olarak yaşamakta oldukları, Virginia eyaletinin güney kesiminde yer alan Wise ilçesinde insanlar, kendilerinin Türk ve Osmanlı olduklarını övünçle belirtiyor. Hemen, kanıt olarak da kafalarının arkasındaki Türk lobu da denilen çıkıntıyı gururla gösteriyorlar. Meluncanların Osmanlılar ile olan tarihi bağları ise şöyle: 1500 ve 1600’lü yıllar Osmanlı İmparatorluğunun gelişme dönemidir. Ve bu dönemde, Akdeniz adeta bir Türk gölüdür ve bu tarih kesitinde; Osmanlılar ile Portekizliler kıyasıya savaşmaktadır. Genellikle, Cebelitarık boğazı ve Kuzey Afrika kıyılarında vuku bulan çatışmalarda, Portekizliler tarafından esir alınan bir kısım Osmanlı leventleri forsa edilerek Brezilya’ya götürülür. Daha sonra, Amiral Sir Francis Drake komutasındaki İngiliz donanması tarafından Portekiz esaretinden kurtarılan bu leventler, Osmanlı’ya götürülmek üzere İngiliz gemilerine alınırlar. İngiliz gemileri, dönüş seferi sırasında olumsuz hava şartlarından korunmak ve ikmal için bu günkü Carolina eyaletine 5 Kilometre mesafedeki Raoneke adasına demirler. Ada da, ülkelerine geri dönmek isteyen İngilizler bulunmaktadır. Bunları gemiye alabilmek için Osmanlı leventlerinin 400 kadarı gemilerden indirilir ve adada bırakılır. Zamanla, ana kıtaya yani Amerika’ya geçen Osmanlı gemicileri, burada bulunan Kızılderili kızlarıyla izdivaçlar yaparlar. Böylece Meluncanlar olarak isimlendirilen Türk kökenli insanlar ortaya çıkar. Meluncanların, örf adetleri, kültürel özellikleri, dil yapısı, genetik bulgular ve tipolojik benzerlikler Türklerle olan bağlarını gösteren argümanlardır. Yapılan inceleme ve araştırmalarda birçok somut özellik ve benzerlikler tespit edilmiştir : • Halk oyunları ritim ve hareketleri Anadolu halk oyunlarıyla çok benzeşiyor, bazı oyunlarda tahta kaşık kullanıyorlar. • Erkekler, sünnet oluyorlar. • Erkeklerin büyük bir kısmı bıyık uzatıyor. • Kemençe ve kanun benzeri müzik aletleri çalıyorlar. • Amerika’da bilinmeyen, bulgurdan çeşitli yemekler yapıyor ve bulgura, “bulcur” diyorlar. • Yemeklerini baharatlı, salçalı, soğanlı pişiriyorlar. • Siftah yaptıklarında parayı sakallarına sürüyor ya da yere atıyorlar. • El dokuması kilim ve battaniyelerdeki motifler ile Türk el sanatları desenleri ile tıpa tıp benziyor. • Günlük hayatta kullandıkları sözcüklerin arasında, birçok Türkçe kelime bulunmakta. • Kahveyi, Türk kahvesi gibi içiyor ve fincanı kapatıp kahve falı bakıyorlar. • Korktuklarında kulaklarını çekip, tahtaya vuruyorlar. • Eskiden günde beş defa yönlerini güneye çevirip, namaz vari yere eğilip kalkarak hareketler yaptıkları söyleniyor. • Hiçbir Hıristiyan mezhebine bağlı değiller. • Fiziksel özellikleri ve görünümleri Türklere çok benziyor. –ERSİN PAKSOY–
    0 Kommentare 0 Anteile
  • Afyonkarahisar Türk kadını elindeki tef üstü damga ve And dağlarında yaşayan Mapuche kızılderili kadınlarının tefleri ya da davulları üstündeki damga benzerliği...
    Afyonkarahisar Türk kadını elindeki tef üstü damga ve And dağlarında yaşayan Mapuche kızılderili kadınlarının tefleri ya da davulları üstündeki damga benzerliği...
    0 Kommentare 0 Anteile