• Doğum adı Ercüment Banuydu. 14 yaşında sözlenmiş, 19 yaşında sonradan Sultan olacak veliaht Şehzade ile evlenmiş ve Mümtaz Mahal adını almıştı. Birbirlerine karşı efsanevi bir aşk besliyorlardı. Bir isyanı bastırmak için ordularıyla yola koyulan kocasına, dokuz aylık hamile olmasına rağmen, her zamanki gibi eşlik ediyordu. 17 Haziran 1631 tarihinde doğum yaparken 38 yaşında vefat etti.

    Sultan beslediği aşkı uğruna, insaaşı 23 yıl sürecek olan büyük bir anıt mezar yaptırdı. Yapının 2 mimarından biri Mimar Sinan'ın öğrencilerinden Muhammed İsa Çelebi, Kubbenin yapımından sorumlu kişi yine Mimar Sinan'ın talebelerinden İsmail Çelebi idi. İslam dünyasının en görkemli eserlerinden biri olmakla birlikte dünyanın 7 harikasından biri olarak kabul edilir.

    Bu efsane aşkın sahipleri Türk Babür İmparatoru Şah Cihan ve eşi Mümtaz Mahal Hanım'dır, aşklarının simgesi ise TAC MAHAL.
    Doğum adı Ercüment Banuydu. 14 yaşında sözlenmiş, 19 yaşında sonradan Sultan olacak veliaht Şehzade ile evlenmiş ve Mümtaz Mahal adını almıştı. Birbirlerine karşı efsanevi bir aşk besliyorlardı. Bir isyanı bastırmak için ordularıyla yola koyulan kocasına, dokuz aylık hamile olmasına rağmen, her zamanki gibi eşlik ediyordu. 17 Haziran 1631 tarihinde doğum yaparken 38 yaşında vefat etti. Sultan beslediği aşkı uğruna, insaaşı 23 yıl sürecek olan büyük bir anıt mezar yaptırdı. Yapının 2 mimarından biri Mimar Sinan'ın öğrencilerinden Muhammed İsa Çelebi, Kubbenin yapımından sorumlu kişi yine Mimar Sinan'ın talebelerinden İsmail Çelebi idi. İslam dünyasının en görkemli eserlerinden biri olmakla birlikte dünyanın 7 harikasından biri olarak kabul edilir. Bu efsane aşkın sahipleri Türk Babür İmparatoru Şah Cihan ve eşi Mümtaz Mahal Hanım'dır, aşklarının simgesi ise TAC MAHAL.
    0 Commentarios 0 Acciones
  • Muhammed İkbal, cümle küffar bir olup anadoluya saldırdığında halkını bu hayasız akınlara karşı örgütlemek üzere bir meydanda toplayıp onlara şu konuşmayı yaptı;
    “Ruzi Mahşer’de Rasulullahın huzuruna çıkınca çok mahçup halde ona diyeceğim ki, ‘Ya Rasulallah, iftiharla sana sunacağımız bir amelimiz yoktur. Elimdeki kâsede, Trablusgarp’ta, Galiçya’da, Balkanlarda, Kafkaslarda, yedi düvele karşı Din-î Mübin İslam için çarpışan Türklerin Kanı var, bunu kabul buyur’

    İkbal’in bu çağrısıyla kadınlar altınlarını, genç kızlar çeyizlerini, yaşlılar kıyafetlerini çoraplarını anadolu için bağışta bulundu.
    Niceleri sefer için yola koyuldu.

    Bugün Muhammed İkbal’in evlatları ateş altında.
    Biz, 100 yıl geçse de bize yapılan kardeşliği unutmayız.
    Muhammed İkbal, cümle küffar bir olup anadoluya saldırdığında halkını bu hayasız akınlara karşı örgütlemek üzere bir meydanda toplayıp onlara şu konuşmayı yaptı; “Ruzi Mahşer’de Rasulullahın huzuruna çıkınca çok mahçup halde ona diyeceğim ki, ‘Ya Rasulallah, iftiharla sana sunacağımız bir amelimiz yoktur. Elimdeki kâsede, Trablusgarp’ta, Galiçya’da, Balkanlarda, Kafkaslarda, yedi düvele karşı Din-î Mübin İslam için çarpışan Türklerin Kanı var, bunu kabul buyur’ İkbal’in bu çağrısıyla kadınlar altınlarını, genç kızlar çeyizlerini, yaşlılar kıyafetlerini çoraplarını anadolu için bağışta bulundu. Niceleri sefer için yola koyuldu. Bugün Muhammed İkbal’in evlatları ateş altında. Biz, 100 yıl geçse de bize yapılan kardeşliği unutmayız.
    0 Commentarios 0 Acciones
  • Eid prayer somewhere in Bangladesh!

    🩵( SubhanAllah wa bihamdi, SubhanAllah al-Azim )
    Eid prayer somewhere in Bangladesh!✨💚🇧🇩 🩵( SubhanAllah wa bihamdi, SubhanAllah al-Azim )
    0 Commentarios 0 Acciones
  • "HİLAL, İSLAM'DAKİ HİCRETİ TEMSİL EDER"

    'Hilal, Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye hicret etmesi esnasında gökyüzünde ay ve hilal şekli vardır...Osmanlı bayraklarındaki hilal şekli İslam'ı ve hicret olayını sembolize eder. Osmanlı'nın kullandığı 3 hilal şekilli bayrak İslamiyeti güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar bütün dünyaya yayma düşüncesinin karşılığıdır."

    "YILDIZ, İSLAMIN 5 ŞARTINI TEMSİL EDİYOR"

    "Osmanlı ve Türkiye bayraklarındaki hilal şekli Fatih Sultan Mehmet'in kalıcı kıldığı kutsal bir semboldür. Hilal, 'İslam' anlamına gelir. Bayraktaki 5 köşeli ayyıldız ise İslam'ın 5 şartı anlamında" gelmektedir. Bayrağın al renkli olması ise 'Vatanı savunma uğruna cihat mücadelesi verme ve şehit olma' düşüncesinin karşılığıdır.
    "HİLAL, İSLAM'DAKİ HİCRETİ TEMSİL EDER" 'Hilal, Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye hicret etmesi esnasında gökyüzünde ay ve hilal şekli vardır...Osmanlı bayraklarındaki hilal şekli İslam'ı ve hicret olayını sembolize eder. Osmanlı'nın kullandığı 3 hilal şekilli bayrak İslamiyeti güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar bütün dünyaya yayma düşüncesinin karşılığıdır." "YILDIZ, İSLAMIN 5 ŞARTINI TEMSİL EDİYOR" "Osmanlı ve Türkiye bayraklarındaki hilal şekli Fatih Sultan Mehmet'in kalıcı kıldığı kutsal bir semboldür. Hilal, 'İslam' anlamına gelir. Bayraktaki 5 köşeli ayyıldız ise İslam'ın 5 şartı anlamında" gelmektedir. Bayrağın al renkli olması ise 'Vatanı savunma uğruna cihat mücadelesi verme ve şehit olma' düşüncesinin karşılığıdır.
    0 Commentarios 0 Acciones
  • FERGANİ

    Türkiye’nin en büyük uydu şirketine adı verildi! Fergani nedir? Fergani’nin kim olduğu merak konusu oldu
    Teknoloji-Bilişim
    Türkiye’nin en büyük uydu şirketine adı verildi! Fergani nedir? Fergani’nin kim olduğu merak konusu oldu

    Türkiye’nin uzay yolculuğundaki kilometre taşlarından olan FGN-100-d1 uydusu (Fergani) başarıyla fırlatıldı. Amaç, kısa zamanda çok sayıda uydu ile milli bir küresel konumlama sistemi kurabilmek amacıyla uzaya gönderilen Fergani Türkiye’yi yabancı ülkelerin bağımlılığından kurtaracak büyük bir proje.
    Baykar tarafından üretilen Türkiye’nin en büyük uydusu olan FGN-100-d1, (FERGANİ) ABD’den başarılı bir şekilde uzaya yollandı.
    Baykar tarafından üretilen Türkiye’nin en büyük uydusu olan FGN-100-d1, (FERGANİ) ABD’den başarılı bir şekilde uzaya yollandı.


    Böylece Baykar, henüz 2022’de başladığı bu yolculukta ilk uydusunu yörüngeye yerleştirmiş oldu.
    Böylece Baykar, henüz 2022’de başladığı bu yolculukta ilk uydusunu yörüngeye yerleştirmiş oldu.

    Fergani Uzay Genel Müdürü Selçuk Bayraktar, önümüzdeki 5 yıl içinde 100 uyduyla ‘Uluğ Bey’ adı verilen küresel konumlama sistemini geliştireceklerini duyurdu. Ayrıca, toplam ağırlığı 50 ton olan fırlatma aracı çalışmalarının da sürdüğüne dikkat çekti.
    Fergani Uzay Genel Müdürü Selçuk Bayraktar, önümüzdeki 5 yıl içinde 100 uyduyla ‘Uluğ Bey’ adı verilen küresel konumlama sistemini geliştireceklerini duyurdu. Ayrıca, toplam ağırlığı 50 ton olan fırlatma aracı çalışmalarının da sürdüğüne dikkat çekti.

    "Dünyada çok az sayıda ülke bu sistemlere sahip" Savunma Sanayii Uzmanı Kadir Doğan, dünyada küresel konumlama teknolojisini halihazırda sağlayabilen 4 ülke olduğuna değiniyor.
    “Dünyada çok az sayıda ülke bu sistemlere sahip” Savunma Sanayii Uzmanı Kadir Doğan, dünyada küresel konumlama teknolojisini halihazırda sağlayabilen 4 ülke olduğuna değiniyor.
    FERGANİ Türkiye’nin en büyük uydu şirketine adı verildi! Fergani nedir? Fergani’nin kim olduğu merak konusu oldu Teknoloji-Bilişim Türkiye’nin en büyük uydu şirketine adı verildi! Fergani nedir? Fergani’nin kim olduğu merak konusu oldu Türkiye’nin uzay yolculuğundaki kilometre taşlarından olan FGN-100-d1 uydusu (Fergani) başarıyla fırlatıldı. Amaç, kısa zamanda çok sayıda uydu ile milli bir küresel konumlama sistemi kurabilmek amacıyla uzaya gönderilen Fergani Türkiye’yi yabancı ülkelerin bağımlılığından kurtaracak büyük bir proje. Baykar tarafından üretilen Türkiye’nin en büyük uydusu olan FGN-100-d1, (FERGANİ) ABD’den başarılı bir şekilde uzaya yollandı. Baykar tarafından üretilen Türkiye’nin en büyük uydusu olan FGN-100-d1, (FERGANİ) ABD’den başarılı bir şekilde uzaya yollandı. Böylece Baykar, henüz 2022’de başladığı bu yolculukta ilk uydusunu yörüngeye yerleştirmiş oldu. Böylece Baykar, henüz 2022’de başladığı bu yolculukta ilk uydusunu yörüngeye yerleştirmiş oldu. Fergani Uzay Genel Müdürü Selçuk Bayraktar, önümüzdeki 5 yıl içinde 100 uyduyla ‘Uluğ Bey’ adı verilen küresel konumlama sistemini geliştireceklerini duyurdu. Ayrıca, toplam ağırlığı 50 ton olan fırlatma aracı çalışmalarının da sürdüğüne dikkat çekti. Fergani Uzay Genel Müdürü Selçuk Bayraktar, önümüzdeki 5 yıl içinde 100 uyduyla ‘Uluğ Bey’ adı verilen küresel konumlama sistemini geliştireceklerini duyurdu. Ayrıca, toplam ağırlığı 50 ton olan fırlatma aracı çalışmalarının da sürdüğüne dikkat çekti. "Dünyada çok az sayıda ülke bu sistemlere sahip" Savunma Sanayii Uzmanı Kadir Doğan, dünyada küresel konumlama teknolojisini halihazırda sağlayabilen 4 ülke olduğuna değiniyor. “Dünyada çok az sayıda ülke bu sistemlere sahip” Savunma Sanayii Uzmanı Kadir Doğan, dünyada küresel konumlama teknolojisini halihazırda sağlayabilen 4 ülke olduğuna değiniyor.
    0 Commentarios 0 Acciones
  • Cuma Hutbesi: "Müminin Hayatında Umutsuzluğa Yer Yoktur"

    Muhterem Müslümanlar!

    Yüce Rabbimizin fıtratımıza yerleştirdiği duygulardan biri de umuttur. Umut; tam bir teslimiyetle Cenâb-ı Hakk’a sığınmak, O’nun yardımına ve desteğine sonsuz güvenmektir. Tedbiri tevekkülle, sabrı çabayla birleştirerek, geçmişin muhasebesini yapıp geleceğe kararlılıkla yol almaktır. Umut, kişinin hayata tutunmasını sağlayan, azim ve gayretini arttıran ilahi bir rahmettir. Beden ve ruh sağlığını koruyan manevi bir güçtür.

    Umutsuzluk ise, insanın yaşama sevincini yok eder. Geleceğe dair hayallerini karartır. Kişiyi tembelliğe düşürüp sorumluluktan uzaklaştırır. Yüce Rabbimiz bu hususta bizleri şöyle uyarmaktadır: “De ki: Ey haddi aşarak kendilerine yazık eden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”[1]

    Aziz Müminler!

    Cenâb-ı Hakk’ın insanlığa gönderdiği bütün peygamberler, en ağır imtihanlar karşısında dahi ümitlerini asla yitirmemişlerdir. Nitekim Hz. Âdem Allah’tan umutla bağışlanma dilemiştir. Hz. Nûh, güzel söz ve tatlı dille evladına nasihat etmiş, “Yavrucuğum! Bizimle beraber sen de gemiye bin, inkârcılarla birlikte olma.”[2] diyerek onun hidayete ermesini ümitle beklemiştir. Hz. Eyyûb, ağır hastalığına rağmen iyileşeceğine dair inancını asla kaybetmemiş, şifa bulmak için bütün tedavi yollarına başvurmuştur. Allah Resûlü (s.a.s) ise, meşakkatler karşısında asla umutsuzluğa düşmemiş, حَسْبِيَ اللّٰهُۘ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ “...Allah bana yeter. O’ndan başka ilah yoktur. Ben yalnız O’na güvenip dayanırım. O, yüce arşın sahibidir.”[3] diyerek Rabbine sığınmıştır.

    Kıymetli Müslümanlar!

    Bizler de zaman zaman zorluklarla karşılaşabiliriz. Aile, iş ve ticaret hayatımızda, komşuluk ve akrabalık ilişkilerimizde sıkıntılar yaşayabiliriz. Oysaki derdimiz ve sıkıntımız ne kadar büyük olursa olsun, Rabbimizin rahmet ve merhameti her şeyi kuşatmıştır. Yeter ki bizler; Rabbimize, kendimize, ailemize, çevremize ve bütün insanlara karşı sorumluluklarımızı yerine getirelim. Salih ameller ve güzel ahlakla hayatımızı tezyin edelim.

    Değerli Müminler!

    Bugün, dünyayı savaş alanına çevirmek isteyen zalimler, insanlığın umudunu yok etmek için her türlü kötülüğe başvurmaktadırlararndedir. . Başta Filistin ve Gazze olmak üzere dünyanın pek çok yerinde kadın erkek, büyük küçük demeden insanları katletmektedirler. Sağlık ve gıda ihtiyaçlarını dahi engelleyerek onları dünyanın gözü önünde ölüme terk etmektedirler. Diğer taraftan, aklı, fıtratı, ahlakı ve iffeti yok eden sapkın ideolojileri yaygınlaştırarak ailenin ve insanlığın geleceğini tehdit etmektedirler. Alkol, kumar, fuhuş, uyuşturucu maddeler ve zararlı medya içerikleriyle gençliğin hayallerini karartmak, umutlarını çalmak istemektedirler. Ancak bütün planların üzerinde ilahi bir takdir vardır. Ayette de buyrulduğu üzere, وَمَكَرُوا وَمَكَرَ اللّٰهُۜ وَاللّٰهُ خَيْرُ الْمَاكِر۪ينَ۟ “Onlar tuzak kurdular. Allah da onların tuzaklarını başlarına geçirdi. Zira Allah, tuzakları bozanların en hayırlısıdır.”[4]

    Aziz Müslümanlar!

    Kötülüklerin yaygınlaştırılmak istendiği, iyiliğe dair umutların, ideallerin ve hayallerin yok edilmeye çalışıldığı bir dönemde bize düşen, hayatımızda umutsuzluğa asla yer vermemektir. Elimizden gelen bütün imkânları seferber ettikten sonra Yüce Rabbimizin lütuf ve inayetine sığınmaktır. Çocuklarımızın ve gençlerimizin geleceğe dair hayallerine ve ideallerine ulaşmaları noktasında onlara her türlü desteği sağlamaktır. Günaha dalmış, harama bulaşmış; alkol, kumar, fuhuş ve madde bağımlılığı gibi kötü alışkanlıkların esiri olmuş kardeşlerimize şefkat ve merhamet elimizi uzatmak, onları bu durumdan kurtarmak için daha fazla gayret göstermektir.

    Hutbemi Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in şu duasıyla bitiriyorum: “…Allah’ım! Sana yöneldim. İşimi sana havale ettim. Umut ve huşu içinde sana sığındım...”[5]

    [1] Zümer, 39/53.
    [2] Hûd, 11/42.
    [3] Tevbe, 9/129.
    [4] Âl-i İmrân, 3/54.
    [5] Buhârî, Vudû’, 75.
    Cuma Hutbesi: "Müminin Hayatında Umutsuzluğa Yer Yoktur" Muhterem Müslümanlar! Yüce Rabbimizin fıtratımıza yerleştirdiği duygulardan biri de umuttur. Umut; tam bir teslimiyetle Cenâb-ı Hakk’a sığınmak, O’nun yardımına ve desteğine sonsuz güvenmektir. Tedbiri tevekkülle, sabrı çabayla birleştirerek, geçmişin muhasebesini yapıp geleceğe kararlılıkla yol almaktır. Umut, kişinin hayata tutunmasını sağlayan, azim ve gayretini arttıran ilahi bir rahmettir. Beden ve ruh sağlığını koruyan manevi bir güçtür. Umutsuzluk ise, insanın yaşama sevincini yok eder. Geleceğe dair hayallerini karartır. Kişiyi tembelliğe düşürüp sorumluluktan uzaklaştırır. Yüce Rabbimiz bu hususta bizleri şöyle uyarmaktadır: “De ki: Ey haddi aşarak kendilerine yazık eden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”[1] Aziz Müminler! Cenâb-ı Hakk’ın insanlığa gönderdiği bütün peygamberler, en ağır imtihanlar karşısında dahi ümitlerini asla yitirmemişlerdir. Nitekim Hz. Âdem Allah’tan umutla bağışlanma dilemiştir. Hz. Nûh, güzel söz ve tatlı dille evladına nasihat etmiş, “Yavrucuğum! Bizimle beraber sen de gemiye bin, inkârcılarla birlikte olma.”[2] diyerek onun hidayete ermesini ümitle beklemiştir. Hz. Eyyûb, ağır hastalığına rağmen iyileşeceğine dair inancını asla kaybetmemiş, şifa bulmak için bütün tedavi yollarına başvurmuştur. Allah Resûlü (s.a.s) ise, meşakkatler karşısında asla umutsuzluğa düşmemiş, حَسْبِيَ اللّٰهُۘ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ “...Allah bana yeter. O’ndan başka ilah yoktur. Ben yalnız O’na güvenip dayanırım. O, yüce arşın sahibidir.”[3] diyerek Rabbine sığınmıştır. Kıymetli Müslümanlar! Bizler de zaman zaman zorluklarla karşılaşabiliriz. Aile, iş ve ticaret hayatımızda, komşuluk ve akrabalık ilişkilerimizde sıkıntılar yaşayabiliriz. Oysaki derdimiz ve sıkıntımız ne kadar büyük olursa olsun, Rabbimizin rahmet ve merhameti her şeyi kuşatmıştır. Yeter ki bizler; Rabbimize, kendimize, ailemize, çevremize ve bütün insanlara karşı sorumluluklarımızı yerine getirelim. Salih ameller ve güzel ahlakla hayatımızı tezyin edelim. Değerli Müminler! Bugün, dünyayı savaş alanına çevirmek isteyen zalimler, insanlığın umudunu yok etmek için her türlü kötülüğe başvurmaktadırlararndedir. . Başta Filistin ve Gazze olmak üzere dünyanın pek çok yerinde kadın erkek, büyük küçük demeden insanları katletmektedirler. Sağlık ve gıda ihtiyaçlarını dahi engelleyerek onları dünyanın gözü önünde ölüme terk etmektedirler. Diğer taraftan, aklı, fıtratı, ahlakı ve iffeti yok eden sapkın ideolojileri yaygınlaştırarak ailenin ve insanlığın geleceğini tehdit etmektedirler. Alkol, kumar, fuhuş, uyuşturucu maddeler ve zararlı medya içerikleriyle gençliğin hayallerini karartmak, umutlarını çalmak istemektedirler. Ancak bütün planların üzerinde ilahi bir takdir vardır. Ayette de buyrulduğu üzere, وَمَكَرُوا وَمَكَرَ اللّٰهُۜ وَاللّٰهُ خَيْرُ الْمَاكِر۪ينَ۟ “Onlar tuzak kurdular. Allah da onların tuzaklarını başlarına geçirdi. Zira Allah, tuzakları bozanların en hayırlısıdır.”[4] Aziz Müslümanlar! Kötülüklerin yaygınlaştırılmak istendiği, iyiliğe dair umutların, ideallerin ve hayallerin yok edilmeye çalışıldığı bir dönemde bize düşen, hayatımızda umutsuzluğa asla yer vermemektir. Elimizden gelen bütün imkânları seferber ettikten sonra Yüce Rabbimizin lütuf ve inayetine sığınmaktır. Çocuklarımızın ve gençlerimizin geleceğe dair hayallerine ve ideallerine ulaşmaları noktasında onlara her türlü desteği sağlamaktır. Günaha dalmış, harama bulaşmış; alkol, kumar, fuhuş ve madde bağımlılığı gibi kötü alışkanlıkların esiri olmuş kardeşlerimize şefkat ve merhamet elimizi uzatmak, onları bu durumdan kurtarmak için daha fazla gayret göstermektir. Hutbemi Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in şu duasıyla bitiriyorum: “…Allah’ım! Sana yöneldim. İşimi sana havale ettim. Umut ve huşu içinde sana sığındım...”[5] [1] Zümer, 39/53. [2] Hûd, 11/42. [3] Tevbe, 9/129. [4] Âl-i İmrân, 3/54. [5] Buhârî, Vudû’, 75.
    0 Commentarios 0 Acciones
  • 2009’da Rüya Olan Boru Hattı Yeniden Gündemde: Katar-Türkiye Doğal Gaz Hattı Gerçekleşebilir mi?

    Suriye'deki Baas rejiminin devrilmesi ve enerji dinamiklerindeki değişim, yıllardır rafta kalan Katar-Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı Projesini tekrar gündeme taşıdı. Ancak bu devasa projenin hayata geçebilmesi için aşılması gereken ciddi engeller var. İşte uzmanların bu konudaki yorumları:

    Hattın Potansiyeli ve Zorlukları
    Katar’ın Doğal Gaz Gücü:
    Katar, 25 trilyon metreküp doğal gaz rezerviyle dünyanın en büyük üçüncü doğal gaz üreticisi ve ikinci en büyük ihracatçısı. Ancak ihracat, çoğunlukla sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) formunda yapılıyor. Bölgedeki tek boru hattı olan Dolphin Gas projesi, sadece 370 km uzunluğunda.

    Bölgesel Kırılganlık:
    Daha önce 2009’da gündeme gelen bu hattın Suudi Arabistan, Ürdün ve Suriye’den geçmesi planlanmıştı. Ancak Esad rejiminin karşıtlığı ve Suriye’deki iç savaş, projeyi imkânsız hale getirdi. Bugün bile Suriye’nin istikrardan uzak olması, projenin en büyük risklerinden biri olarak görülüyor.

    Ekonomik Koşullar ve Piyasa Dinamikleri
    Maliyet ve Talep:
    Columbia Üniversitesi’nden Anne-Sophie Corbeau, boru hattının uzunluğu nedeniyle maliyetlerin çok yüksek olacağına işaret ediyor. Türkiye’nin mevcut doğal gaz talebinin, hattın ekonomik fizibilitesini sağlayacak kadar yüksek olmadığı da belirtiliyor.

    Alım Garantisi:
    Uzmanlar, hattın finansmanı için uzun vadeli alım taahhütlerinin şart olduğunu vurguluyor. Türkiye’nin mevcut doğal gaz anlaşmaları (Rusya, İran, Azerbaycan) nedeniyle ek talep oluşturması zor görünüyor.

    Uluslararası Rekabet ve AB Faktörü
    LNG Rekabeti:
    ABD’li LNG ihracatçıları, Avrupa pazarına hâlihazırda güçlü bir şekilde girmiş durumda. LNG’nin esnek taşınabilirliği, boru hatlarının sabit yapısı karşısında bir avantaj oluşturuyor.

    Avrupa’nın 2050 Hedefleri:
    AB’nin karbon nötr hedefleri ve kömürden çıkış politikası, doğal gaz talebini bir miktar artırabilir. Ancak uzun vadede Avrupa’nın fosil yakıt bağımlılığını azaltmayı hedeflediği unutulmamalı.

    Hattın Gerçekleşmesi İçin Gerekenler
    Bölgesel İstikrar:
    Özellikle Suriye’de istikrarlı bir rejim ve güvenli bir yatırım ortamı olmazsa projenin gerçekleşmesi mümkün değil.

    Maliyet ve Finansman:
    Yüksek inşaat maliyetleri nedeniyle uluslararası doğal gaz fiyatlarının projeyi destekleyecek düzeyde olması gerekiyor.

    Uluslararası İş Birliği:
    Hattın Suudi Arabistan gibi ülkelerden geçmesi, siyasi uzlaşı ve iş birliğini şart kılıyor.

    Olası Senaryo ve Beklentiler
    2030’a kadar hattın tamamlanması mümkün olsa da bunun için hem ekonomik hem siyasi koşulların olumlu yönde ilerlemesi gerekiyor.
    Türkiye’nin gaz çeşitliliğini artırma isteği ve AB’nin enerji arz güvenliği, projeye destek sağlayabilir.
    📢 2009’da Rüya Olan Boru Hattı Yeniden Gündemde: Katar-Türkiye Doğal Gaz Hattı Gerçekleşebilir mi? Suriye'deki Baas rejiminin devrilmesi ve enerji dinamiklerindeki değişim, yıllardır rafta kalan Katar-Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı Projesini tekrar gündeme taşıdı. Ancak bu devasa projenin hayata geçebilmesi için aşılması gereken ciddi engeller var. İşte uzmanların bu konudaki yorumları: 🔍 Hattın Potansiyeli ve Zorlukları Katar’ın Doğal Gaz Gücü: Katar, 25 trilyon metreküp doğal gaz rezerviyle dünyanın en büyük üçüncü doğal gaz üreticisi ve ikinci en büyük ihracatçısı. Ancak ihracat, çoğunlukla sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) formunda yapılıyor. Bölgedeki tek boru hattı olan Dolphin Gas projesi, sadece 370 km uzunluğunda. Bölgesel Kırılganlık: Daha önce 2009’da gündeme gelen bu hattın Suudi Arabistan, Ürdün ve Suriye’den geçmesi planlanmıştı. Ancak Esad rejiminin karşıtlığı ve Suriye’deki iç savaş, projeyi imkânsız hale getirdi. Bugün bile Suriye’nin istikrardan uzak olması, projenin en büyük risklerinden biri olarak görülüyor. 💰 Ekonomik Koşullar ve Piyasa Dinamikleri Maliyet ve Talep: Columbia Üniversitesi’nden Anne-Sophie Corbeau, boru hattının uzunluğu nedeniyle maliyetlerin çok yüksek olacağına işaret ediyor. Türkiye’nin mevcut doğal gaz talebinin, hattın ekonomik fizibilitesini sağlayacak kadar yüksek olmadığı da belirtiliyor. Alım Garantisi: Uzmanlar, hattın finansmanı için uzun vadeli alım taahhütlerinin şart olduğunu vurguluyor. Türkiye’nin mevcut doğal gaz anlaşmaları (Rusya, İran, Azerbaycan) nedeniyle ek talep oluşturması zor görünüyor. 🌍 Uluslararası Rekabet ve AB Faktörü LNG Rekabeti: ABD’li LNG ihracatçıları, Avrupa pazarına hâlihazırda güçlü bir şekilde girmiş durumda. LNG’nin esnek taşınabilirliği, boru hatlarının sabit yapısı karşısında bir avantaj oluşturuyor. Avrupa’nın 2050 Hedefleri: AB’nin karbon nötr hedefleri ve kömürden çıkış politikası, doğal gaz talebini bir miktar artırabilir. Ancak uzun vadede Avrupa’nın fosil yakıt bağımlılığını azaltmayı hedeflediği unutulmamalı. 🛠️ Hattın Gerçekleşmesi İçin Gerekenler Bölgesel İstikrar: Özellikle Suriye’de istikrarlı bir rejim ve güvenli bir yatırım ortamı olmazsa projenin gerçekleşmesi mümkün değil. Maliyet ve Finansman: Yüksek inşaat maliyetleri nedeniyle uluslararası doğal gaz fiyatlarının projeyi destekleyecek düzeyde olması gerekiyor. Uluslararası İş Birliği: Hattın Suudi Arabistan gibi ülkelerden geçmesi, siyasi uzlaşı ve iş birliğini şart kılıyor. 📅 Olası Senaryo ve Beklentiler 2030’a kadar hattın tamamlanması mümkün olsa da bunun için hem ekonomik hem siyasi koşulların olumlu yönde ilerlemesi gerekiyor. Türkiye’nin gaz çeşitliliğini artırma isteği ve AB’nin enerji arz güvenliği, projeye destek sağlayabilir.
    0 Commentarios 0 Acciones
  • Fatih Sultan Mehmed'in Napoli'de vefat eden talihsiz Şehzadesi.
    Cem Sultan'ın dramı...

    Fatih Sultan Mehmed 1481'de vefat edince tahta büyük oğlu 2. Bayezid geçti. Küçük oğlu Şehzade Cem, ağabeyinin saltanatını kabul etmedi. Tahta geçmek için ağabeyi 2. Bayezid ile savaştı ama başarısız oldu ve tahta oturamayacağını anladı.

    Şehzade Cem, önce Memlüklülere sığındı. Daha sonra Rodos'a gitti. Maalesef Rodos'a gitmesiyle artık esaret hayatıda başlamış oldu. Fatih'in oğluna Rodos Şövalyeleri bir nevi esir muamelesi yaptılar.

    Rodos Şövalyeleri Papa'dan istedikleri parayı alınca ile zavallı Şehzade'yi İtalya'ya naklettiler.

    Cem Sultan 1489'da Roma'ya vardı. Şehrin dışında Papa'nın oğlu, kardinaller ve büyük bir kalabalık tarafından karşılandı. Halk, Fatih'in oğlunu görmek için yollara yığılmıştı. Büyük hükümdarlara yapılan bir törenle Şehzade Cem, Vatikan Sarayı'na girdi.

    O andan itibaren Roma, Avrupa siyasetinin merkezi haline geldi. Macaristan Kralı ve Memlük Sultanı, Şehzade'nin kendilerine verilmesi için Papa'ya baskı yapmaya başlamışlardı.

    Şehzade'yi Osmanlı'ya karşı koz olarak kullanmak düşüncesi herkeste vardı.

    Roma'ya varışının ertesi günü Şehzade Cem, Papa tarafından kabul edildi. Papa, Kardinaller, Roma'da bulunan bütün elçiler, Şehzade'yi ayakta karşıladı. Papa, büyük tacını ve tören elbisesini giymişti.

    Protokol görevlileri Şehzade'ye, imparatorların bile Papa'nın ayaklarını öptüğünü söyleyip, hiç olmazsa Papanın karşısında eğilmesini rica ettiler. Şehzade Cem, babasından başka kimsenin önünde eğilmemiş olduğunu, bundan sonra da eğilmeyeceğini söyledi.

    Israrlar karşısında ölümü tercih edeceğini söyleyince vazgeçmek zorunda kaldılar. Papa İnnocent, kendisini başıyla selamlayan Şehzade'yi kucaklayıp öptü. Bu, bir Papa'nın en büyük hükümdara karşı göstereceği en son iltifat derecesiydi.

    3 gün, 3 gece Şehzade'nin şerefine şenlik ve ziyafet düzenlendi. Şehzade Cem sonuçta Vatikan Sarayı'nda esirdi ve huzursuzdu. Papa tarafından birçok defa davet edildi. Papa, Osmanlı'ya karşı yeni bir Haçlı seferi için Şehzade'yi elde etmek istiyordu.

    Bu düşüncesini Şehzade'ye açınca, Şehzade karşısına dikildi. İslâm'a asla ihanet etmeyeceğini, başına dünya tacını bile koysalar istemediğini, tek isteğinin Kahire’ye gidip ailesinin yanında ömrünü tamamlamak olduğunu söyledi.

    1490'da Roma'ya gelen Sultan 2.Bayezid'in elçisi, Şehzade Cem'in 3 yıllık ödeneğini Papa'ya teslim etti. Elçi Şehzade tarafından da karşılandı.

    Şehzade'nin ayağını öpen elçi, Sultan Bayezid'in mektubunu ve hediyelerini verdi. Şehzade iyi kalpliliğinden Roma'da gezintiye çıktığı zaman, yollarda gördüğü fakirlere büyük sadakalar dağıtıyordu.

    Roma halkı arasında, Şehzade'nin Hristiyan olduğuna dair dedikodular çıktı. Papa bu dedikodulara inandı. Bir gün Şehzade Cem'i açıkça Hristiyan olmaya davet etti. Şehzade bunu bir hakaret saydı ve ayağa kalkıp konuşmaya son verdi.

    Papa, Şehzade'nin son derece kızdığını görünce, geri adım atıp Şehzade Cem'i sakinleştirici sözler söyledi. Bu arada Fransa Kralı Charles, Şehzade Cem'i alabilmek için Papa'ya büyük baskı yapıyordu.

    En sonunda yeni Papa Alessandro Borgia, Fransa Kralı'nın baskılarına dayanamadı ve Şehzade'yi teslim etti. Şehzade Cem, artık Fransa Kralı'nın esiriydi.

    Fransa Kralı, Şehzade Cem'i yanına alıp Napoli'ye doğru yola çıktı.

    Fakat yolda Şehzade Cem rahatsızlandı ve öleceğini anladı. 25 Şubat 1495'te, Fatih Sultan Mehmed Han'ın küçük oğlu Şehzade Cem, Napoli'de vefat etti. Papa tarafından yavaş etkileyen bir terkiple zehirlendikten sonra Fransa Kralı'na teslim edildiği ve bu sebeple öldüğü muhakkaktır.

    Şehzade Cem'in Avrupa'daki esareti, Osmanlı'nın rahat hareket etmesini engelledi. Avrupa devletleri tarafından Osmanlı'ya bir koz olarak düşünüldü. 2. Bayezid'in eli kolu bir nevi bağlandı kardeşinin esareti sebebiyle.

    Şehzade Cem, ağabeyi 2. Bayezid'e duygu yüklü mektuplar yazmış ve tahtta hakkı olduğunu söylemişti. Buna karşın 2. Bayezid'de tahtın kendisine kısmet olduğunu ve artık buna rıza göstermesi gerektiğini ifade eden karşı mektuplar yazdı.

    Vefat ettiğinde henüz 35 yaşındaydı.
    Son 12 senesini Avrupa'da geçirmiş, ordan oraya savrulmuş, vatanına ve ezan seslerine hasret kalmıştı. Naaşı bir müddet sonra Bursa'ya getirildi ve atalarının yanına defnedildi.

    Sonuçta o bir Osmanlı Şehzadesiydi ve her Şehzade gibi Padişah olmak üzere yetiştirilmişti. Fatih'in talihsiz Şehzadesi Sultan Cem'i rahmetle anıyorum..
    Fatih Sultan Mehmed'in Napoli'de vefat eden talihsiz Şehzadesi. Cem Sultan'ın dramı... Fatih Sultan Mehmed 1481'de vefat edince tahta büyük oğlu 2. Bayezid geçti. Küçük oğlu Şehzade Cem, ağabeyinin saltanatını kabul etmedi. Tahta geçmek için ağabeyi 2. Bayezid ile savaştı ama başarısız oldu ve tahta oturamayacağını anladı. Şehzade Cem, önce Memlüklülere sığındı. Daha sonra Rodos'a gitti. Maalesef Rodos'a gitmesiyle artık esaret hayatıda başlamış oldu. Fatih'in oğluna Rodos Şövalyeleri bir nevi esir muamelesi yaptılar. Rodos Şövalyeleri Papa'dan istedikleri parayı alınca ile zavallı Şehzade'yi İtalya'ya naklettiler. Cem Sultan 1489'da Roma'ya vardı. Şehrin dışında Papa'nın oğlu, kardinaller ve büyük bir kalabalık tarafından karşılandı. Halk, Fatih'in oğlunu görmek için yollara yığılmıştı. Büyük hükümdarlara yapılan bir törenle Şehzade Cem, Vatikan Sarayı'na girdi. O andan itibaren Roma, Avrupa siyasetinin merkezi haline geldi. Macaristan Kralı ve Memlük Sultanı, Şehzade'nin kendilerine verilmesi için Papa'ya baskı yapmaya başlamışlardı. Şehzade'yi Osmanlı'ya karşı koz olarak kullanmak düşüncesi herkeste vardı. Roma'ya varışının ertesi günü Şehzade Cem, Papa tarafından kabul edildi. Papa, Kardinaller, Roma'da bulunan bütün elçiler, Şehzade'yi ayakta karşıladı. Papa, büyük tacını ve tören elbisesini giymişti. Protokol görevlileri Şehzade'ye, imparatorların bile Papa'nın ayaklarını öptüğünü söyleyip, hiç olmazsa Papanın karşısında eğilmesini rica ettiler. Şehzade Cem, babasından başka kimsenin önünde eğilmemiş olduğunu, bundan sonra da eğilmeyeceğini söyledi. Israrlar karşısında ölümü tercih edeceğini söyleyince vazgeçmek zorunda kaldılar. Papa İnnocent, kendisini başıyla selamlayan Şehzade'yi kucaklayıp öptü. Bu, bir Papa'nın en büyük hükümdara karşı göstereceği en son iltifat derecesiydi. 3 gün, 3 gece Şehzade'nin şerefine şenlik ve ziyafet düzenlendi. Şehzade Cem sonuçta Vatikan Sarayı'nda esirdi ve huzursuzdu. Papa tarafından birçok defa davet edildi. Papa, Osmanlı'ya karşı yeni bir Haçlı seferi için Şehzade'yi elde etmek istiyordu. Bu düşüncesini Şehzade'ye açınca, Şehzade karşısına dikildi. İslâm'a asla ihanet etmeyeceğini, başına dünya tacını bile koysalar istemediğini, tek isteğinin Kahire’ye gidip ailesinin yanında ömrünü tamamlamak olduğunu söyledi. 1490'da Roma'ya gelen Sultan 2.Bayezid'in elçisi, Şehzade Cem'in 3 yıllık ödeneğini Papa'ya teslim etti. Elçi Şehzade tarafından da karşılandı. Şehzade'nin ayağını öpen elçi, Sultan Bayezid'in mektubunu ve hediyelerini verdi. Şehzade iyi kalpliliğinden Roma'da gezintiye çıktığı zaman, yollarda gördüğü fakirlere büyük sadakalar dağıtıyordu. Roma halkı arasında, Şehzade'nin Hristiyan olduğuna dair dedikodular çıktı. Papa bu dedikodulara inandı. Bir gün Şehzade Cem'i açıkça Hristiyan olmaya davet etti. Şehzade bunu bir hakaret saydı ve ayağa kalkıp konuşmaya son verdi. Papa, Şehzade'nin son derece kızdığını görünce, geri adım atıp Şehzade Cem'i sakinleştirici sözler söyledi. Bu arada Fransa Kralı Charles, Şehzade Cem'i alabilmek için Papa'ya büyük baskı yapıyordu. En sonunda yeni Papa Alessandro Borgia, Fransa Kralı'nın baskılarına dayanamadı ve Şehzade'yi teslim etti. Şehzade Cem, artık Fransa Kralı'nın esiriydi. Fransa Kralı, Şehzade Cem'i yanına alıp Napoli'ye doğru yola çıktı. Fakat yolda Şehzade Cem rahatsızlandı ve öleceğini anladı. 25 Şubat 1495'te, Fatih Sultan Mehmed Han'ın küçük oğlu Şehzade Cem, Napoli'de vefat etti. Papa tarafından yavaş etkileyen bir terkiple zehirlendikten sonra Fransa Kralı'na teslim edildiği ve bu sebeple öldüğü muhakkaktır. Şehzade Cem'in Avrupa'daki esareti, Osmanlı'nın rahat hareket etmesini engelledi. Avrupa devletleri tarafından Osmanlı'ya bir koz olarak düşünüldü. 2. Bayezid'in eli kolu bir nevi bağlandı kardeşinin esareti sebebiyle. Şehzade Cem, ağabeyi 2. Bayezid'e duygu yüklü mektuplar yazmış ve tahtta hakkı olduğunu söylemişti. Buna karşın 2. Bayezid'de tahtın kendisine kısmet olduğunu ve artık buna rıza göstermesi gerektiğini ifade eden karşı mektuplar yazdı. Vefat ettiğinde henüz 35 yaşındaydı. Son 12 senesini Avrupa'da geçirmiş, ordan oraya savrulmuş, vatanına ve ezan seslerine hasret kalmıştı. Naaşı bir müddet sonra Bursa'ya getirildi ve atalarının yanına defnedildi. Sonuçta o bir Osmanlı Şehzadesiydi ve her Şehzade gibi Padişah olmak üzere yetiştirilmişti. Fatih'in talihsiz Şehzadesi Sultan Cem'i rahmetle anıyorum..
    0 Commentarios 0 Acciones
  • Kara Gül Efsanesi (Aşk) ♥️
    Dünyada Sadece Urfa Halfeti'de yetişen karagül ile ilgili efsane.

    Efsaneye göre; "Halfeti'de sular altında kalan Ulu Camisi'nin Ermeni ustası Adır'ın 'Gülkız' anlamına gelen 'Vartuhi' adında güzel bir kızı varmış. Vartuhi evlerinin avlusunda Halfeti'nin en güzel kırmızı güllerini yetiştiriyormuş. Annesi doğarken ölen Vartuhi, Adır ustanın dünyadaki tek varlığıymış.

    Nehrin karşı kıyısında güvercin ve keklik yetiştiren Fırat adında kimsesiz bir delikanlı varmış. Bir gün kaçan güvercinin peşinden Vartuhi'nin güllerinin bulunduğu Adır ustanın avlusuna gelen Fırat, burada genç kızı görmüş ve iki genç birbirine aşık olmuş. Vartuhi'nin babası 'her şeyi' olarak gördüğü kızının evlenmesine karşı çıkınca kavuşamayan iki genç, Fırat'ın sularına atlayarak intihar etmiş. Derler ki; iki gencin ölümünde sonra Halfeti’deki tüm kırmızı güller siyaha dönüşmüş.Artık bu güller Halfeti’den başka yerde yetişmezmiş.

    #Halfeti #SiyahGül #gül #Roza #MonaRoza #Aşk #love #Urfa #Şanlıurfa #Türkiye #Turkey #world
    Kara Gül Efsanesi (Aşk) 💕 🌹♥️💙 🌹 Dünyada Sadece Urfa Halfeti'de yetişen karagül ile ilgili efsane. 🌹 💕 💕 💕 Efsaneye göre; "Halfeti'de sular altında kalan Ulu Camisi'nin Ermeni ustası Adır'ın 'Gülkız' anlamına gelen 'Vartuhi' adında güzel bir kızı varmış. Vartuhi evlerinin avlusunda Halfeti'nin en güzel kırmızı güllerini yetiştiriyormuş. Annesi doğarken ölen Vartuhi, Adır ustanın dünyadaki tek varlığıymış. 🌹 💕 💕 💕 Nehrin karşı kıyısında güvercin ve keklik yetiştiren Fırat adında kimsesiz bir delikanlı varmış. Bir gün kaçan güvercinin peşinden Vartuhi'nin güllerinin bulunduğu Adır ustanın avlusuna gelen Fırat, burada genç kızı görmüş ve iki genç birbirine aşık olmuş. Vartuhi'nin babası 'her şeyi' olarak gördüğü kızının evlenmesine karşı çıkınca kavuşamayan iki genç, Fırat'ın sularına atlayarak intihar etmiş. Derler ki; iki gencin ölümünde sonra Halfeti’deki tüm kırmızı güller siyaha dönüşmüş.Artık bu güller Halfeti’den başka yerde yetişmezmiş. 🌹 💕 💕 💕 #Halfeti #SiyahGül #gül #Roza #MonaRoza #Aşk #love #Urfa #Şanlıurfa #Türkiye #Turkey #world
    0 Commentarios 0 Acciones
  • Üzerinde bir tren yaratma fikri jet itişi 1960'ların sonlarında Sovyet tasarımcılarına geldi. 1971'de, iki turbojet motoruyla donatılmış bir prototip lokomotif inşa edildi. Deneysel vagon sadece araştırma için kullanıldı, ancak bazıları geleceğin bu tür trenlere ait olduğuna ciddi şekilde inanıyordu.

    SSCB'de yüksek hızlı trenlere her zaman ilgi olmuştur. 1930'larda, Kolomna fabrikasında 4 araba ile 170 km / s hıza ulaşabilen birkaç deneysel tren oluşturuldu. 1960'ların sonlarında, tasarımcılar yerden değil, "havadan" bir tren geliştirme fikrini ortaya attılar. "VNIIV-Speed" olarak adlandırılan yüksek hızlı bir laboratuvar arabası projesi böyle doğdu. Geliştirmeye VNIIV çalışanları ve Havacılık Teknolojisi A.S. Tasarım Bürosu katıldı. Yakovleva. Kalinin Carriage Works'te (şimdi TVZ) bir prototip oluşturuldu. Testler sırasında ulaştığı tasarım hızı 250 km/s idi. Bu, dünyanın ilk jet arabası değildi. Daha önce, 1966'da Amerikan şirketi New York Central, bir J-47 uçağından iki General Electric motoruna sahip M-497 adlı bir arabayı test etti.

    Sovyet laboratuvar arabası öncelikle araştırma amaçlıydı, pek çoğu ölçü aletleri... Lokomotif, tren yüksek hızlarda hareket ederken rayları ve tekerlekleri kontrol etmek için deneysel bir platform olacaktı. Böyle bir trenin Moskova - Leningrad güzergahında kullanılması gerekiyordu.

    Galeri

    3 fotoğraf

    Yak-40 yolcu uçağının toplam ağırlığı yaklaşık 1 ton olan ikiz turbojet motorları, trenin çatısına ön kısmında yerleştirildi, maksimum itme 3000 kgf idi. Lokomotifi MiG-15 avcı uçağının motorlarıyla donatmak için öneriler vardı, ancak Yak-40'tan daha uzun hizmet ömrüne sahip AI-25 motorları lehine terk edildiler. Motorlardan sızan sıcak gazlardan korunmak için çelikten yapılmış bir elek yüksek sıcaklıklar... Bir prototip araba oluşturmak için, Riga Taşıma İşleri'nde oluşturulan ER22-67 arabanın kafa gövdesinin kullanılmasına karar verildi. Moskova Devlet Üniversitesi'nde geliştirilen baş ve kuyruk kısımlarındaki grenajlar arabaya asıldı ve kuruldu. isteğe bağlı ekipman motorların çalışması için gereklidir. Arabanın uzunluğu 28 m idi, lokomotif daha akıcı hale geldi, modeli daha önce bir rüzgar tünelinde test edildi. Laboratuvar arabasında, merkezi süspansiyonlu havalı yaylara sahip iki dingilli bojiler vardı. Frenleme için pnömatik ve elektro-pnömatik kontrollü disk frenler kullanıldı. Sandbox'lar, frenleme sırasında tekerleklerin raylarla tutuşunu iyileştirmek için tasarlandı. Motorları kontrol etmek için sürücü kabinine bir havacılık konsolu yerleştirildi. Gövdede, kompresör elektrik motorunun, aydınlatma cihazlarının ve elektrikli fırınların çalıştığı bir dizel jeneratör sağlandı. Lokomotif 7.2 ton gazyağı taşıyordu, arabanın toplam ağırlığı yaklaşık 60 tondu.

    Laboratuvar arabası 1971 yılında Moskova Demiryolunun Golutvin - Ozyory bölümünde test edildi. Testler başarılıydı. Araba 187 km/s hıza ulaştı. 1972'nin başlarında Transdinyester demiryolunun Novomoskovsk - Dneprodzerzhinsk bölümünde başka bir test yapıldı. Tren 249 km/s hıza ulaştı. Laboratuar arabası yüksek bir hız geliştirebilirdi, ancak tren yolu böyle bir hızda hareket edecek şekilde tasarlanmamıştı. Jet vagonunun başarılı testlerine rağmen, bu tür trenlerin kullanımı pratik değildi. Çok fazla yakıt tüketiyorlardı, gürültülüydüler ve toz kaldırdılar. 200 km/s hız yapabilen ER-200 elektrikli trenlerin ortaya çıkmasıyla birlikte jet motorlu trenlerin kullanılması sorunu kendiliğinden ortadan kalktı.
    Üzerinde bir tren yaratma fikri jet itişi 1960'ların sonlarında Sovyet tasarımcılarına geldi. 1971'de, iki turbojet motoruyla donatılmış bir prototip lokomotif inşa edildi. Deneysel vagon sadece araştırma için kullanıldı, ancak bazıları geleceğin bu tür trenlere ait olduğuna ciddi şekilde inanıyordu. SSCB'de yüksek hızlı trenlere her zaman ilgi olmuştur. 1930'larda, Kolomna fabrikasında 4 araba ile 170 km / s hıza ulaşabilen birkaç deneysel tren oluşturuldu. 1960'ların sonlarında, tasarımcılar yerden değil, "havadan" bir tren geliştirme fikrini ortaya attılar. "VNIIV-Speed" olarak adlandırılan yüksek hızlı bir laboratuvar arabası projesi böyle doğdu. Geliştirmeye VNIIV çalışanları ve Havacılık Teknolojisi A.S. Tasarım Bürosu katıldı. Yakovleva. Kalinin Carriage Works'te (şimdi TVZ) bir prototip oluşturuldu. Testler sırasında ulaştığı tasarım hızı 250 km/s idi. Bu, dünyanın ilk jet arabası değildi. Daha önce, 1966'da Amerikan şirketi New York Central, bir J-47 uçağından iki General Electric motoruna sahip M-497 adlı bir arabayı test etti. Sovyet laboratuvar arabası öncelikle araştırma amaçlıydı, pek çoğu ölçü aletleri... Lokomotif, tren yüksek hızlarda hareket ederken rayları ve tekerlekleri kontrol etmek için deneysel bir platform olacaktı. Böyle bir trenin Moskova - Leningrad güzergahında kullanılması gerekiyordu. Galeri 3 fotoğraf Yak-40 yolcu uçağının toplam ağırlığı yaklaşık 1 ton olan ikiz turbojet motorları, trenin çatısına ön kısmında yerleştirildi, maksimum itme 3000 kgf idi. Lokomotifi MiG-15 avcı uçağının motorlarıyla donatmak için öneriler vardı, ancak Yak-40'tan daha uzun hizmet ömrüne sahip AI-25 motorları lehine terk edildiler. Motorlardan sızan sıcak gazlardan korunmak için çelikten yapılmış bir elek yüksek sıcaklıklar... Bir prototip araba oluşturmak için, Riga Taşıma İşleri'nde oluşturulan ER22-67 arabanın kafa gövdesinin kullanılmasına karar verildi. Moskova Devlet Üniversitesi'nde geliştirilen baş ve kuyruk kısımlarındaki grenajlar arabaya asıldı ve kuruldu. isteğe bağlı ekipman motorların çalışması için gereklidir. Arabanın uzunluğu 28 m idi, lokomotif daha akıcı hale geldi, modeli daha önce bir rüzgar tünelinde test edildi. Laboratuvar arabasında, merkezi süspansiyonlu havalı yaylara sahip iki dingilli bojiler vardı. Frenleme için pnömatik ve elektro-pnömatik kontrollü disk frenler kullanıldı. Sandbox'lar, frenleme sırasında tekerleklerin raylarla tutuşunu iyileştirmek için tasarlandı. Motorları kontrol etmek için sürücü kabinine bir havacılık konsolu yerleştirildi. Gövdede, kompresör elektrik motorunun, aydınlatma cihazlarının ve elektrikli fırınların çalıştığı bir dizel jeneratör sağlandı. Lokomotif 7.2 ton gazyağı taşıyordu, arabanın toplam ağırlığı yaklaşık 60 tondu. Laboratuvar arabası 1971 yılında Moskova Demiryolunun Golutvin - Ozyory bölümünde test edildi. Testler başarılıydı. Araba 187 km/s hıza ulaştı. 1972'nin başlarında Transdinyester demiryolunun Novomoskovsk - Dneprodzerzhinsk bölümünde başka bir test yapıldı. Tren 249 km/s hıza ulaştı. Laboratuar arabası yüksek bir hız geliştirebilirdi, ancak tren yolu böyle bir hızda hareket edecek şekilde tasarlanmamıştı. Jet vagonunun başarılı testlerine rağmen, bu tür trenlerin kullanımı pratik değildi. Çok fazla yakıt tüketiyorlardı, gürültülüydüler ve toz kaldırdılar. 200 km/s hız yapabilen ER-200 elektrikli trenlerin ortaya çıkmasıyla birlikte jet motorlu trenlerin kullanılması sorunu kendiliğinden ortadan kalktı.
    0 Commentarios 0 Acciones
Resultados de la búsqueda