• 1 – ‘Hiçbir şey zekayı seyahat etmek kadar geliştirmez.’
    Emile Zola

    2 – ‘Seyahat için yaptığın yatırım kendin için yaptığın en iyi yatırımdır.’
    Matthew Karsten

    3– ‘Uzaklara gittikten sonra tamamen değişmiş biri olarak dönmek gerçek bir mucize.’
    Kate Douglas Wiggin

    4 – ‘Gezgin bir yere varmak için değil, keşfetmek için seyahat eder.’
    Goethe

    5 – ‘Hayat bir kitaptır ve gezip görmeyenler hep aynı sayfayı okur.’
    St. Agustine

    6 – ‘Gezgin önüne ne çıkarsa onu görür, ama turist neyi görmek istiyorsa onu.’
    G.K. Chesterton

    7 – ‘Senede bir defa daha önce hiç görmediğin bir yere git.’
    Dalai Lama

    8 – ‘Her şey kötüye gittiğinde kendine bir tatil ısmarla.’
    Betty Williams

    9– ‘Kıyıyı gözden kaybetmeye cesaret etmedikçe insan, yeni okyanuslar keşfedemez.’
    Andre Gide

    10 – ‘Turistler nereye gittiklerini, gezginler nereye gideceklerini bilemezler.’
    Paul Theroux

    11– ‘Seyahatin önündeki tek engel kapının eşiğidir.’
    Bosna Atasözü

    12 – ‘Para harcayarak sizi zengin yapacak tek şey seyahat etmektir.’
    Anonim

    13 – ‘Ne kadar uzağa gidersem kendime o kadar çok yakınlaşıyorum.’
    Andrew McCarthy

    14 – ‘Yaşa, seyahat et, maceraya atıl, şükret ve asla pişman olma.’
    Jack Kerouac

    15 – ‘En uzun yolculuklar bile tek bir adımla başlar.’
    Laozi

    16– ‘Bilmediğin bir yola gitmek bilmediğin bir yönünü keşfetmektir.’
    Martin Buber

    17- ‘Seyahat insanı alçak gönüllü yapar. Size dünyada ne kadar küçük bir yer işgal ettiğinizi görmenizi sağlar.’
    Gustave Flaubert

    1 – ‘Hiçbir şey zekayı seyahat etmek kadar geliştirmez.’ Emile Zola 2 – ‘Seyahat için yaptığın yatırım kendin için yaptığın en iyi yatırımdır.’ Matthew Karsten 3– ‘Uzaklara gittikten sonra tamamen değişmiş biri olarak dönmek gerçek bir mucize.’ Kate Douglas Wiggin 4 – ‘Gezgin bir yere varmak için değil, keşfetmek için seyahat eder.’ Goethe 5 – ‘Hayat bir kitaptır ve gezip görmeyenler hep aynı sayfayı okur.’ St. Agustine 6 – ‘Gezgin önüne ne çıkarsa onu görür, ama turist neyi görmek istiyorsa onu.’ G.K. Chesterton 7 – ‘Senede bir defa daha önce hiç görmediğin bir yere git.’ Dalai Lama 8 – ‘Her şey kötüye gittiğinde kendine bir tatil ısmarla.’ Betty Williams 9– ‘Kıyıyı gözden kaybetmeye cesaret etmedikçe insan, yeni okyanuslar keşfedemez.’ Andre Gide 10 – ‘Turistler nereye gittiklerini, gezginler nereye gideceklerini bilemezler.’ Paul Theroux 11– ‘Seyahatin önündeki tek engel kapının eşiğidir.’ Bosna Atasözü 12 – ‘Para harcayarak sizi zengin yapacak tek şey seyahat etmektir.’ Anonim 13 – ‘Ne kadar uzağa gidersem kendime o kadar çok yakınlaşıyorum.’ Andrew McCarthy 14 – ‘Yaşa, seyahat et, maceraya atıl, şükret ve asla pişman olma.’ Jack Kerouac 15 – ‘En uzun yolculuklar bile tek bir adımla başlar.’ Laozi 16– ‘Bilmediğin bir yola gitmek bilmediğin bir yönünü keşfetmektir.’ Martin Buber 17- ‘Seyahat insanı alçak gönüllü yapar. Size dünyada ne kadar küçük bir yer işgal ettiğinizi görmenizi sağlar.’ Gustave Flaubert 📷
    1
    0 التعليقات 0 نشر
  • URFA’DA DÜNYANIN EN BÜYÜK NEKROPOL ALANINDAKİ BİNLERCE KAYA MEZARINI, MOZAİKLERİ, FRESKLERİ, HEYKEL VE RÖLYEFLERİ NASIL TAHRİP ETTİK..?

    SONRA MİLYARLAR HARCAYARAK SADECE %1’İNİ NASIL AÇIĞA ÇIKARDIK?

    1 nolu Fotoğrafta ön planda görülen Köşk 1796-1876 tarihleri arasında yaşamış, aslen Birecikli Şair ve Mutasavvuf Sakıp Efendi tarafından yaptırılmıştır.

    Geri planda görülen yapı Müslümanlar tarafından Hıdır İlyas Manastırı olarak bilinmektedir. 1644 yılında Urfa’yı ziyaret eden Fransız gezgin Jean-Babtist Tavernier bu yapının M.S 9 Haziran 373 tarihinde [Edessa](https://www.google.com/search?sca_esv=245afc22ddb75264&sxsrf=ACQVn08fa3D_RIxc937GoAIo-2wIJfcPmA%3A1709373253303&q=Edessa&si=AKbGX_oBDfquzodaRrfbb9img4kPQ4fCBZjeqAiaW1svvC8uXle1G5piYHFChBC--c4c5aEeZwg8hovACnLNBna148XdG3ZP6379qU5N-B5oT9m4h80aUGva8BNytoJ5PcVvJmc10kuKqNF_zTqmpEL3OnfMnlW36sKarJ-DjgcIkiL1q0p48vbNLKDJTBy4AublEZG2tmV_&sa=X&ved=2ahUKEwiIwbTMp9WEAxVRQ_EDHZOXC3sQmxMoAHoECEMQAg)’da vefat eden Süryani Aziz Efraim Syrus tarafından yaptırıldığını, Efraim’in mezarının manastır dahilindeki bir mağarada (Kaya Mezarı) olduğunu belirtmiştir. Buradan inşası bilinmeyen yapının 1644 yılında mevcut olduğunu anlıyoruz.

    1844 yılında Urfa’yı ziyaret eden George Percy Badger ise, burada sekiz mağara mezar olduğunu ve bunların iki bölümlü en büyüğünde Aziz Efraim’in yattığını ve Aziz Theodoros’un küllerinin bulunduğunu belirtmiş ve bu mezarın planını yayımlamıştır. (Bakınız: Selahattin Güler., Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi, ŞURKAV yayını, 2010).

    Bazı kaynaklarda ise manastırın miladi 362/3 yılında vefat eden ve Ermeni Kilisesi'nce aziz sayılan Roma ordusu generallerinden Sarkis Zoravar’a (Surp Sarkis) adandığı belirtilmiştir.

    Bu nedenlerden ötürüdür ki; manastıra Aziz Efraim’den dolayı Süryaniler, Aziz Sarkis’ten dolayı Ermeniler sahip çıkmışlardır.

    Hıdır İlyas Manastırı’nın hangi tarihte yıkıldığı henüz tespit edilmiş değildir. Ancak bugün 80 yaşındakiler bu manastırı görmediklerini söylemektedirler. Buna dayanarak yıkımın 1930’lu yılların başlarında yapıldığı düşünülmektedir. Yıkılan manastırın yerine 1963 yılında Yakup Kalfa İlkokulu yapılmıştır.

    Okul bahçesinin kuzeybatı kesiminde yer alan Aziz Efraim’in kaya mezarı ise 1980’li yıllarda okul bahçesinin genişletilmesi amacıyla yıktırılmıştır.

    MANASTIR ÇEVRESİNDEKİ ARKEOLOJİK SİT ALANI OLMASINA RAĞMEN TAHRİP EDİLİYOR…

    Manastır çevresinİ ve Deyr Yakup Manasırı’na kadar uzayan dağlık alanı kapsayan oldukça geniş bir alanda 2.yüzyıl ve 5.yüzyıl arasındaki dönemi kapsayan, bazıları mozaikli, freskli, rölyefli binlerce kaya mezarı, antik taş ocakları, sarnıçlar, karlıklar, kaya kiliseleri, kaya yerleşimleri bulunmaktaydı.

    Tüm bu alan 1979 yılında korunması gerekli “Arkeolojik Sit Alanı” olarak ilan edilmiştir. Buna rağmen bölgede 1950’li yıllarda başlayan gecekondulaşmanın bir türlü önüne geçilememiştir. Böylece alandaki binlerce kaya mezarı ile içlerinde yer alan mozaik, fresk, heykel ve rölyefler ve diğer kültür varlıkları sit alanında olmalarına rağmen tümüyle tahrip edilmiştir.

    ÖNCE TAHRİP EDİYORUZ, SONRA PARA VERİP AÇIĞA ÇIKARIYORUZ…

    Bu önemli sit alanına yapılmasına göz yumulan kaçak gecekondulara sonraları imar affı çıkarılmıştır. Son yıllarda iş işten geçtikten sonra aklımız başımıza gelmiş, bu sefer Kızılkoyun ve kalenin kuzey, batı ve güney eteklerindeki kaçak gecekondular milyonlarca lira ödenerek yıkılmış, buralardaki kaya mezarları açığa çıkarılarak turizmin hizmetine sunulmuştur.
    URFA’DA DÜNYANIN EN BÜYÜK NEKROPOL ALANINDAKİ BİNLERCE KAYA MEZARINI, MOZAİKLERİ, FRESKLERİ, HEYKEL VE RÖLYEFLERİ NASIL TAHRİP ETTİK..? SONRA MİLYARLAR HARCAYARAK SADECE %1’İNİ NASIL AÇIĞA ÇIKARDIK? 1 nolu Fotoğrafta ön planda görülen Köşk 1796-1876 tarihleri arasında yaşamış, aslen Birecikli Şair ve Mutasavvuf Sakıp Efendi tarafından yaptırılmıştır. Geri planda görülen yapı Müslümanlar tarafından Hıdır İlyas Manastırı olarak bilinmektedir. 1644 yılında Urfa’yı ziyaret eden Fransız gezgin Jean-Babtist Tavernier bu yapının M.S 9 Haziran 373 tarihinde [Edessa](https://www.google.com/search?sca_esv=245afc22ddb75264&sxsrf=ACQVn08fa3D_RIxc937GoAIo-2wIJfcPmA%3A1709373253303&q=Edessa&si=AKbGX_oBDfquzodaRrfbb9img4kPQ4fCBZjeqAiaW1svvC8uXle1G5piYHFChBC--c4c5aEeZwg8hovACnLNBna148XdG3ZP6379qU5N-B5oT9m4h80aUGva8BNytoJ5PcVvJmc10kuKqNF_zTqmpEL3OnfMnlW36sKarJ-DjgcIkiL1q0p48vbNLKDJTBy4AublEZG2tmV_&sa=X&ved=2ahUKEwiIwbTMp9WEAxVRQ_EDHZOXC3sQmxMoAHoECEMQAg)’da vefat eden Süryani Aziz Efraim Syrus tarafından yaptırıldığını, Efraim’in mezarının manastır dahilindeki bir mağarada (Kaya Mezarı) olduğunu belirtmiştir. Buradan inşası bilinmeyen yapının 1644 yılında mevcut olduğunu anlıyoruz. 1844 yılında Urfa’yı ziyaret eden George Percy Badger ise, burada sekiz mağara mezar olduğunu ve bunların iki bölümlü en büyüğünde Aziz Efraim’in yattığını ve Aziz Theodoros’un küllerinin bulunduğunu belirtmiş ve bu mezarın planını yayımlamıştır. (Bakınız: Selahattin Güler., Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi, ŞURKAV yayını, 2010). Bazı kaynaklarda ise manastırın miladi 362/3 yılında vefat eden ve Ermeni Kilisesi'nce aziz sayılan Roma ordusu generallerinden Sarkis Zoravar’a (Surp Sarkis) adandığı belirtilmiştir. Bu nedenlerden ötürüdür ki; manastıra Aziz Efraim’den dolayı Süryaniler, Aziz Sarkis’ten dolayı Ermeniler sahip çıkmışlardır. Hıdır İlyas Manastırı’nın hangi tarihte yıkıldığı henüz tespit edilmiş değildir. Ancak bugün 80 yaşındakiler bu manastırı görmediklerini söylemektedirler. Buna dayanarak yıkımın 1930’lu yılların başlarında yapıldığı düşünülmektedir. Yıkılan manastırın yerine 1963 yılında Yakup Kalfa İlkokulu yapılmıştır. Okul bahçesinin kuzeybatı kesiminde yer alan Aziz Efraim’in kaya mezarı ise 1980’li yıllarda okul bahçesinin genişletilmesi amacıyla yıktırılmıştır. MANASTIR ÇEVRESİNDEKİ ARKEOLOJİK SİT ALANI OLMASINA RAĞMEN TAHRİP EDİLİYOR… Manastır çevresinİ ve Deyr Yakup Manasırı’na kadar uzayan dağlık alanı kapsayan oldukça geniş bir alanda 2.yüzyıl ve 5.yüzyıl arasındaki dönemi kapsayan, bazıları mozaikli, freskli, rölyefli binlerce kaya mezarı, antik taş ocakları, sarnıçlar, karlıklar, kaya kiliseleri, kaya yerleşimleri bulunmaktaydı. Tüm bu alan 1979 yılında korunması gerekli “Arkeolojik Sit Alanı” olarak ilan edilmiştir. Buna rağmen bölgede 1950’li yıllarda başlayan gecekondulaşmanın bir türlü önüne geçilememiştir. Böylece alandaki binlerce kaya mezarı ile içlerinde yer alan mozaik, fresk, heykel ve rölyefler ve diğer kültür varlıkları sit alanında olmalarına rağmen tümüyle tahrip edilmiştir. ÖNCE TAHRİP EDİYORUZ, SONRA PARA VERİP AÇIĞA ÇIKARIYORUZ… Bu önemli sit alanına yapılmasına göz yumulan kaçak gecekondulara sonraları imar affı çıkarılmıştır. Son yıllarda iş işten geçtikten sonra aklımız başımıza gelmiş, bu sefer Kızılkoyun ve kalenin kuzey, batı ve güney eteklerindeki kaçak gecekondular milyonlarca lira ödenerek yıkılmış, buralardaki kaya mezarları açığa çıkarılarak turizmin hizmetine sunulmuştur.
    0 التعليقات 0 نشر
  • DÜNYA'IN İLK HAYVAN HASTANESİ
    Osmanlı'da hayvan sevgisi: Mancacılık

    Sokak hayvanlarına olan şiddettin en çirkin halleriyle karşımıza çıktığı şu günlerde içimizdeki duyarlılığı artıracak bir örnekti Osmanlı’daki Mancacılar.

    Osmanlı'da muhtaç durumda olan insanlar için aş evleri açılır, durumu olmayanların borçları silinir, sokak hayvanlarına bakılması için uşak tutulur, maaş verilir; kasaplara, köpeklerin karınlarını doyurmak için bile aylık ödenirdi. Osmanlı'da, insan değerinden ayırt edilmeyen sokak hayvanlarının beslenmesi bir meslek oluşmuştu: Mancacılık…

    DÜNYANIN İLK HAYVAN HASTANESİ
    Dolmabahçe'de kuş, Üsküdar'da kedi hastaneleri, cami ve mezarlıklardaki suluklar, kuş evleri, sonbaharda geri dönemeyen ve yardıma muhtaç leylekler için açılmış dünyanın ilk hayvan hastanesi olan Bursa'daki Düşkün Leylekler Evi, Osmanlı Devleti'nin, hayvanlara verdiği önemin en güzel örnekleri olsa gerek.

    Avrupalı gezginlerin seyahatnamelerinde Osmanlı'nın hayvanlarına besledikleri sevgiden, onların bakımları için kurdukları vakıf ve tedavi merkezlerinden ve hayvanları korumaya yönelik çıkarttıkları kanunlar hakkında hayranlıkla bahsediliyordu.

    OSMANLI’DA HAYVAN HAKKI VARKEN, AVRUPA KEDİLERİ YAKIP EĞLENİYORDU

    Aynı dönemde, Avrupa ülkelerinde hiçbir hayvan hakları kanunu olmadığı gibi, 16. yüzyılda Paris'te her yıl yaz ayının belli bir gününde tüm sokak kedilerinin çuvallara doldurulup yakıldığı ve halkın bugünü eğlencelerle bir festival havasında kutladığı kara bir tarihleri vardı.

    HAYVAN BESLEME MESLEĞİ: MANCACILIK
    Osmanlı’daki hayvan sevgisinin meslek haline getirildiği Mancacılıkta halk hayvan yemi satın alır ya da dileyen parasını verir mancacı onların yerine sokak hayvanlarını düzenli olarak beslerdi. Özellikle binek ve yük hayvanlarının bakımına ayrı özen gösterilirdi. Atlar, köpekler, güvercinler hepsi el üstünde tutulur, kanun çerçevesinde korunurdu.

    KUŞ YUVASINI BOZMAK HEM SUÇ, HEM GÜNAH SAYILIRDI
    Ev sahiplerinin; sütünden ve gücünden yararlanmak üzere besledikleri evcil hayvanların yanı sıra, çatı aralarında kırlangıçlar, bacalarda leylekler yaşardı. Kuş yuvalarını bozmak günah sayılırdı. Top çeken büyük baş hayvanlar, yaşlanınca satılmaz, ölene kadar iyi bakılmaları için maaşa bağlanırlardı.

    HALK VASİYETNAMELERİNDE HAYVANLARI EKSİK ETMEZDİ
    Hatta bazı vasiyetnamelerde hane içindeki hazineden hayvanlar için bir pay bile bırakılırdı. Muhtaç olan hayvan bakımları için bağış yapılır, kasaplara et için altın bırakılırdı.

    Mancacının bir diğer önemli görevi ise soğuk kış günlerinde dağda bulunan kurt, tilki, çakal gibi yabani hayvanlar yiyecek bulamadıklarında aç kalarak telef olmasın, bilhassa aç kaldıklarında şehre inmesin diye dağın eteklerine et ve kemik gibi yiyecekler koyarak yabani hayvanların dağdan inip şehirdeki insanlara bir zarar vermelerini engellerdi.

    Ne yazık ki hayvanlara karşı bu hassasiyet ve adil yaklaşım, Osmanlı toprakları üzerinde batı kültürünün etkisinin artmasıyla birlikte azalmaya başladı ve o etki ile başlayan erozyon, günümüze artarak hatta çığırından çıkarak geldi.
    DÜNYA'IN İLK HAYVAN HASTANESİ Osmanlı'da hayvan sevgisi: Mancacılık Sokak hayvanlarına olan şiddettin en çirkin halleriyle karşımıza çıktığı şu günlerde içimizdeki duyarlılığı artıracak bir örnekti Osmanlı’daki Mancacılar. Osmanlı'da muhtaç durumda olan insanlar için aş evleri açılır, durumu olmayanların borçları silinir, sokak hayvanlarına bakılması için uşak tutulur, maaş verilir; kasaplara, köpeklerin karınlarını doyurmak için bile aylık ödenirdi. Osmanlı'da, insan değerinden ayırt edilmeyen sokak hayvanlarının beslenmesi bir meslek oluşmuştu: Mancacılık… DÜNYANIN İLK HAYVAN HASTANESİ Dolmabahçe'de kuş, Üsküdar'da kedi hastaneleri, cami ve mezarlıklardaki suluklar, kuş evleri, sonbaharda geri dönemeyen ve yardıma muhtaç leylekler için açılmış dünyanın ilk hayvan hastanesi olan Bursa'daki Düşkün Leylekler Evi, Osmanlı Devleti'nin, hayvanlara verdiği önemin en güzel örnekleri olsa gerek. Avrupalı gezginlerin seyahatnamelerinde Osmanlı'nın hayvanlarına besledikleri sevgiden, onların bakımları için kurdukları vakıf ve tedavi merkezlerinden ve hayvanları korumaya yönelik çıkarttıkları kanunlar hakkında hayranlıkla bahsediliyordu. OSMANLI’DA HAYVAN HAKKI VARKEN, AVRUPA KEDİLERİ YAKIP EĞLENİYORDU Aynı dönemde, Avrupa ülkelerinde hiçbir hayvan hakları kanunu olmadığı gibi, 16. yüzyılda Paris'te her yıl yaz ayının belli bir gününde tüm sokak kedilerinin çuvallara doldurulup yakıldığı ve halkın bugünü eğlencelerle bir festival havasında kutladığı kara bir tarihleri vardı. HAYVAN BESLEME MESLEĞİ: MANCACILIK Osmanlı’daki hayvan sevgisinin meslek haline getirildiği Mancacılıkta halk hayvan yemi satın alır ya da dileyen parasını verir mancacı onların yerine sokak hayvanlarını düzenli olarak beslerdi. Özellikle binek ve yük hayvanlarının bakımına ayrı özen gösterilirdi. Atlar, köpekler, güvercinler hepsi el üstünde tutulur, kanun çerçevesinde korunurdu. KUŞ YUVASINI BOZMAK HEM SUÇ, HEM GÜNAH SAYILIRDI Ev sahiplerinin; sütünden ve gücünden yararlanmak üzere besledikleri evcil hayvanların yanı sıra, çatı aralarında kırlangıçlar, bacalarda leylekler yaşardı. Kuş yuvalarını bozmak günah sayılırdı. Top çeken büyük baş hayvanlar, yaşlanınca satılmaz, ölene kadar iyi bakılmaları için maaşa bağlanırlardı. HALK VASİYETNAMELERİNDE HAYVANLARI EKSİK ETMEZDİ Hatta bazı vasiyetnamelerde hane içindeki hazineden hayvanlar için bir pay bile bırakılırdı. Muhtaç olan hayvan bakımları için bağış yapılır, kasaplara et için altın bırakılırdı. Mancacının bir diğer önemli görevi ise soğuk kış günlerinde dağda bulunan kurt, tilki, çakal gibi yabani hayvanlar yiyecek bulamadıklarında aç kalarak telef olmasın, bilhassa aç kaldıklarında şehre inmesin diye dağın eteklerine et ve kemik gibi yiyecekler koyarak yabani hayvanların dağdan inip şehirdeki insanlara bir zarar vermelerini engellerdi. Ne yazık ki hayvanlara karşı bu hassasiyet ve adil yaklaşım, Osmanlı toprakları üzerinde batı kültürünün etkisinin artmasıyla birlikte azalmaya başladı ve o etki ile başlayan erozyon, günümüze artarak hatta çığırından çıkarak geldi.
    0 التعليقات 0 نشر
  • Bitlis'in tarihi taş evleri görenleri hayran bırakıyor

    Bitlis'in Hizan ilçesine bağlı Koçlu köyünde yıllara meydan okuyan taş evler, ilkbaharda doğaseverlerin en çok tercih ettiği rotalardan biri haline geldi.

    İlçe kırsalındaki derin vadilerin yamaçlarında kurulu köydeki tarihi taş evler, bugünlerde fotoğraf sanatçıları, gezginler ve turistlerden ilgi görüyor.

    Köye gelenler, bölgedeki yeşil örtüyle bütünleşen tarihi taş evleri, dar sokaklardaki doğal yaşamı görüntülüyor.

    #DiyanetHaber #TaşEv
    Bitlis'in tarihi taş evleri görenleri hayran bırakıyor Bitlis'in Hizan ilçesine bağlı Koçlu köyünde yıllara meydan okuyan taş evler, ilkbaharda doğaseverlerin en çok tercih ettiği rotalardan biri haline geldi. İlçe kırsalındaki derin vadilerin yamaçlarında kurulu köydeki tarihi taş evler, bugünlerde fotoğraf sanatçıları, gezginler ve turistlerden ilgi görüyor. Köye gelenler, bölgedeki yeşil örtüyle bütünleşen tarihi taş evleri, dar sokaklardaki doğal yaşamı görüntülüyor. #DiyanetHaber #TaşEv
    0 التعليقات 0 نشر
  • Didim, Aydın TÜRKİYE
    Havaların bahar mevsimini yaşattığı Ocak ayında, Balat’tan kış manzarasını sizinle paylaşmak istedik. Nefis pastoral görüntüler sunan Balat’ın Milet örenyerine ev sahipliği yaptığını da hatırlatalım bu arada.



    Didim, Aydin Türkiye
    We wanted to share the winter view from Balat with you in January, when the weather feels like spring. By the way, let us remind you that Balat, which offers exquisite pastoral views, is home to the archaeological site of Miletus.


    #Balat #Didim #Aydın #Türkiye #GoAydın #KışManzarası #pastoral #kırsal #Milet #doğadakal #gencgezginler #gezelimgorelim #gezginler #gezginlerbirarada #gezginlerle #gezginyaşamlar #gezifotograflari #gezilecekyerler #gezirehberi #geziyorumçekiyorum #countryside #kadrajgezginleri #kampingturkiye #keşfettürkiye #seyahatblog #simdiburadaolsak #türkiyede1yer #vizordekihayatlar #yolaçıkyolaçık #VisitAydın
    Didim, Aydın TÜRKİYE Havaların bahar mevsimini yaşattığı Ocak ayında, Balat’tan kış manzarasını sizinle paylaşmak istedik. Nefis pastoral görüntüler sunan Balat’ın Milet örenyerine ev sahipliği yaptığını da hatırlatalım bu arada. 🔸🔹🔸🔹🔸 Didim, Aydin Türkiye We wanted to share the winter view from Balat with you in January, when the weather feels like spring. By the way, let us remind you that Balat, which offers exquisite pastoral views, is home to the archaeological site of Miletus. 🚗 #Balat #Didim #Aydın #Türkiye #GoAydın #KışManzarası #pastoral #kırsal #Milet #doğadakal #gencgezginler #gezelimgorelim #gezginler #gezginlerbirarada #gezginlerle #gezginyaşamlar #gezifotograflari #gezilecekyerler #gezirehberi #geziyorumçekiyorum #countryside #kadrajgezginleri #kampingturkiye #keşfettürkiye #seyahatblog #simdiburadaolsak #türkiyede1yer #vizordekihayatlar #yolaçıkyolaçık #VisitAydın
    0 التعليقات 0 نشر
  • DÜNYA'IN İLK HAYVAN HASTANESİ
    Osmanlı'da hayvan sevgisi: Mancacılık

    Sokak hayvanlarına olan şiddettin en çirkin halleriyle karşımıza çıktığı şu günlerde içimizdeki duyarlılığı artıracak bir örnekti Osmanlı’daki Mancacılar.

    Osmanlı'da muhtaç durumda olan insanlar için aş evleri açılır, durumu olmayanların borçları silinir, sokak hayvanlarına bakılması için uşak tutulur, maaş verilir; kasaplara, köpeklerin karınlarını doyurmak için bile aylık ödenirdi. Osmanlı'da, insan değerinden ayırt edilmeyen sokak hayvanlarının beslenmesi bir meslek oluşmuştu: Mancacılık…

    DÜNYANIN İLK HAYVAN HASTANESİ
    Dolmabahçe'de kuş, Üsküdar'da kedi hastaneleri, cami ve mezarlıklardaki suluklar, kuş evleri, sonbaharda geri dönemeyen ve yardıma muhtaç leylekler için açılmış dünyanın ilk hayvan hastanesi olan Bursa'daki Düşkün Leylekler Evi, Osmanlı Devleti'nin, hayvanlara verdiği önemin en güzel örnekleri olsa gerek.

    Avrupalı gezginlerin seyahatnamelerinde Osmanlı'nın hayvanlarına besledikleri sevgiden, onların bakımları için kurdukları vakıf ve tedavi merkezlerinden ve hayvanları korumaya yönelik çıkarttıkları kanunlar hakkında hayranlıkla bahsediliyordu.

    OSMANLI’DA HAYVAN HAKKI VARKEN, AVRUPA KEDİLERİ YAKIP EĞLENİYORDU

    Aynı dönemde, Avrupa ülkelerinde hiçbir hayvan hakları kanunu olmadığı gibi, 16. yüzyılda Paris'te her yıl yaz ayının belli bir gününde tüm sokak kedilerinin çuvallara doldurulup yakıldığı ve halkın bugünü eğlencelerle bir festival havasında kutladığı kara bir tarihleri vardı.

    HAYVAN BESLEME MESLEĞİ: MANCACILIK
    Osmanlı’daki hayvan sevgisinin meslek haline getirildiği Mancacılıkta halk hayvan yemi satın alır ya da dileyen parasını verir mancacı onların yerine sokak hayvanlarını düzenli olarak beslerdi. Özellikle binek ve yük hayvanlarının bakımına ayrı özen gösterilirdi. Atlar, köpekler, güvercinler hepsi el üstünde tutulur, kanun çerçevesinde korunurdu.

    KUŞ YUVASINI BOZMAK HEM SUÇ, HEM GÜNAH SAYILIRDI
    Ev sahiplerinin; sütünden ve gücünden yararlanmak üzere besledikleri evcil hayvanların yanı sıra, çatı aralarında kırlangıçlar, bacalarda leylekler yaşardı. Kuş yuvalarını bozmak günah sayılırdı. Top çeken büyük baş hayvanlar, yaşlanınca satılmaz, ölene kadar iyi bakılmaları için maaşa bağlanırlardı.

    HALK VASİYETNAMELERİNDE HAYVANLARI EKSİK ETMEZDİ
    Hatta bazı vasiyetnamelerde hane içindeki hazineden hayvanlar için bir pay bile bırakılırdı. Muhtaç olan hayvan bakımları için bağış yapılır, kasaplara et için altın bırakılırdı.

    Mancacının bir diğer önemli görevi ise soğuk kış günlerinde dağda bulunan kurt, tilki, çakal gibi yabani hayvanlar yiyecek bulamadıklarında aç kalarak telef olmasın, bilhassa aç kaldıklarında şehre inmesin diye dağın eteklerine et ve kemik gibi yiyecekler koyarak yabani hayvanların dağdan inip şehirdeki insanlara bir zarar vermelerini engellerdi.

    Ne yazık ki hayvanlara karşı bu hassasiyet ve adil yaklaşım, Osmanlı toprakları üzerinde batı kültürünün etkisinin artmasıyla birlikte azalmaya başladı ve o etki ile başlayan erozyon, günümüze artarak hatta çığırından çıkarak geldi.
    DÜNYA'IN İLK HAYVAN HASTANESİ Osmanlı'da hayvan sevgisi: Mancacılık Sokak hayvanlarına olan şiddettin en çirkin halleriyle karşımıza çıktığı şu günlerde içimizdeki duyarlılığı artıracak bir örnekti Osmanlı’daki Mancacılar. Osmanlı'da muhtaç durumda olan insanlar için aş evleri açılır, durumu olmayanların borçları silinir, sokak hayvanlarına bakılması için uşak tutulur, maaş verilir; kasaplara, köpeklerin karınlarını doyurmak için bile aylık ödenirdi. Osmanlı'da, insan değerinden ayırt edilmeyen sokak hayvanlarının beslenmesi bir meslek oluşmuştu: Mancacılık… DÜNYANIN İLK HAYVAN HASTANESİ Dolmabahçe'de kuş, Üsküdar'da kedi hastaneleri, cami ve mezarlıklardaki suluklar, kuş evleri, sonbaharda geri dönemeyen ve yardıma muhtaç leylekler için açılmış dünyanın ilk hayvan hastanesi olan Bursa'daki Düşkün Leylekler Evi, Osmanlı Devleti'nin, hayvanlara verdiği önemin en güzel örnekleri olsa gerek. Avrupalı gezginlerin seyahatnamelerinde Osmanlı'nın hayvanlarına besledikleri sevgiden, onların bakımları için kurdukları vakıf ve tedavi merkezlerinden ve hayvanları korumaya yönelik çıkarttıkları kanunlar hakkında hayranlıkla bahsediliyordu. OSMANLI’DA HAYVAN HAKKI VARKEN, AVRUPA KEDİLERİ YAKIP EĞLENİYORDU Aynı dönemde, Avrupa ülkelerinde hiçbir hayvan hakları kanunu olmadığı gibi, 16. yüzyılda Paris'te her yıl yaz ayının belli bir gününde tüm sokak kedilerinin çuvallara doldurulup yakıldığı ve halkın bugünü eğlencelerle bir festival havasında kutladığı kara bir tarihleri vardı. HAYVAN BESLEME MESLEĞİ: MANCACILIK Osmanlı’daki hayvan sevgisinin meslek haline getirildiği Mancacılıkta halk hayvan yemi satın alır ya da dileyen parasını verir mancacı onların yerine sokak hayvanlarını düzenli olarak beslerdi. Özellikle binek ve yük hayvanlarının bakımına ayrı özen gösterilirdi. Atlar, köpekler, güvercinler hepsi el üstünde tutulur, kanun çerçevesinde korunurdu. KUŞ YUVASINI BOZMAK HEM SUÇ, HEM GÜNAH SAYILIRDI Ev sahiplerinin; sütünden ve gücünden yararlanmak üzere besledikleri evcil hayvanların yanı sıra, çatı aralarında kırlangıçlar, bacalarda leylekler yaşardı. Kuş yuvalarını bozmak günah sayılırdı. Top çeken büyük baş hayvanlar, yaşlanınca satılmaz, ölene kadar iyi bakılmaları için maaşa bağlanırlardı. HALK VASİYETNAMELERİNDE HAYVANLARI EKSİK ETMEZDİ Hatta bazı vasiyetnamelerde hane içindeki hazineden hayvanlar için bir pay bile bırakılırdı. Muhtaç olan hayvan bakımları için bağış yapılır, kasaplara et için altın bırakılırdı. Mancacının bir diğer önemli görevi ise soğuk kış günlerinde dağda bulunan kurt, tilki, çakal gibi yabani hayvanlar yiyecek bulamadıklarında aç kalarak telef olmasın, bilhassa aç kaldıklarında şehre inmesin diye dağın eteklerine et ve kemik gibi yiyecekler koyarak yabani hayvanların dağdan inip şehirdeki insanlara bir zarar vermelerini engellerdi. Ne yazık ki hayvanlara karşı bu hassasiyet ve adil yaklaşım, Osmanlı toprakları üzerinde batı kültürünün etkisinin artmasıyla birlikte azalmaya başladı ve o etki ile başlayan erozyon, günümüze artarak hatta çığırından çıkarak geldi.
    0 التعليقات 0 نشر