• Beyazıt Kulesi / İtfaiye Kulesi..

    Eskiden İstanbul Üniversitesi ile özdeşleşen bu Beyazıt Kulesi'nin tepesinde yanan ışıklara bakarak ertesi günkü havanın nasıl olacağını öğrenirdik. TV yoktu tabii; Yüksek rakımda bulunmamız ve önümüzün açık olması dolayısıyla Fatih ve Beyazıt Camilerini, hatta küçük bir silüet olarak denizin parıltısı ve geçen gemileri görebilirdik, şimdi apartmanlardan görülen sadece binalar. Akşam karanlığında ertesi gün havanın nasıl olacağını bu kulede yanan ışıkların rengine göre anlardık. Peki hatırlayıp bu renklerin neden seçildiğini bilen var mı?
    📌 Beyazıt Kulesi / İtfaiye Kulesi.. Eskiden İstanbul Üniversitesi ile özdeşleşen bu Beyazıt Kulesi'nin tepesinde yanan ışıklara bakarak ertesi günkü havanın nasıl olacağını öğrenirdik. TV yoktu tabii; Yüksek rakımda bulunmamız ve önümüzün açık olması dolayısıyla Fatih ve Beyazıt Camilerini, hatta küçük bir silüet olarak denizin parıltısı ve geçen gemileri görebilirdik, şimdi apartmanlardan görülen sadece binalar. Akşam karanlığında ertesi gün havanın nasıl olacağını bu kulede yanan ışıkların rengine göre anlardık. Peki hatırlayıp bu renklerin neden seçildiğini bilen var mı?
    0 Commentarios 0 Acciones
  • Uzaydan İnsanlığa Bir Ders

    178 gün boyunca Uluslararası Uzay İstasyonu’nda kalan astronot Ron Garan, dünyaya bambaşka bir bakış açısıyla döndü:

    Yörüngeden bakıldığında Dünya; sınırları olmayan, ışıldayan mavi bir küre… karanlıkta kırılgan bir gemi gibi görünüyordu.
    Atmosferin ince bir örtü olduğunu, şimşeklerin stroboskop ışıkları gibi çaktığını, kutuplarda ise kuzey ve güney ışıklarının dans ettiğini gördü.

    Ama yeryüzünde biz hâlâ bölünmüş durumdayız: sınırlar, politikalar, çatışmalar…
    Garan’ın mesajı çok net:

    Önceliklerimiz şöyle olmalı:
    Önce gezegen
    Sonra toplum
    En sonda ekonomi

    Dünya bizim ortak uzay gemimizdir. Hepimiz mürettebatız, yolcu değil.
    Geleceğimiz, bizi bölen değil bizi birleştiren şeylere odaklanmamıza bağlı.

    #Bilim #Uzay #Gezegenimiz
    🔭✨ Uzaydan İnsanlığa Bir Ders 178 gün boyunca Uluslararası Uzay İstasyonu’nda kalan astronot Ron Garan, dünyaya bambaşka bir bakış açısıyla döndü: 🌍 Yörüngeden bakıldığında Dünya; sınırları olmayan, ışıldayan mavi bir küre… karanlıkta kırılgan bir gemi gibi görünüyordu. 🌌 Atmosferin ince bir örtü olduğunu, şimşeklerin stroboskop ışıkları gibi çaktığını, kutuplarda ise kuzey ve güney ışıklarının dans ettiğini gördü. Ama yeryüzünde biz hâlâ bölünmüş durumdayız: sınırlar, politikalar, çatışmalar… Garan’ın mesajı çok net: 🔑 Önceliklerimiz şöyle olmalı: 1️⃣ Önce gezegen 🌍 2️⃣ Sonra toplum 🤝 3️⃣ En sonda ekonomi 💰 ⚡ Dünya bizim ortak uzay gemimizdir. Hepimiz mürettebatız, yolcu değil. Geleceğimiz, bizi bölen değil bizi birleştiren şeylere odaklanmamıza bağlı. #Bilim #Uzay #Gezegenimiz
    0 Commentarios 0 Acciones
  • Bu, yarım milyon Afrikalının susuzluğunu gidermeyi başaran bir çocuğun hikâyesidir.
    Adı Ryan. Mayıs 1991’de Kanada’da doğdu.

    Henüz altı yaşındayken öğretmeni, sınıfta Afrika’daki çocukların yaşam koşullarını anlattı. Ryan, musluğu açtığında berrak su içebilmesine rağmen bazı insanların susuzluktan ölmesine derinden üzüldü. Bunun üzerine öğretmenine, Afrika’daki insanlara su ulaştırmanın ne kadara mal olacağını sordu. Öğretmeni ona, yaklaşık 70 dolara bir kuyu inşa edebilen WaterCan adlı bir kuruluştan bahsetti.

    Ryan eve gider gitmez annesi Susan’a koştu ve Afrikalı çocuklar için bir kuyu yaptırmak amacıyla 70 dolara ihtiyacı olduğunu söyledi. Annesi, bu parayı kendi çabasıyla kazanması gerektiğini belirtti ve ona haftalık birkaç dolar kazandıran ev işleri verdi.

    Ryan yavaş yavaş 70 dolar biriktirmeyi başardı ve WaterCan’a gitti. Ancak orada, bir kuyunun gerçek maliyetinin aslında 2000 dolar olduğunu öğrendi. Annesi bu miktarı veremeyeceğini açıkça söyledi. Fakat Ryan kararlıydı. Gereken tüm parayı toplayacağına söz verdi.

    Böylece, mahallede yaptığı küçük işlerle fon toplamaya devam etti. Onun azmi, kardeşlerine, komşularına ve arkadaşlarına da ilham verdi. Hep birlikte gerekli 2000 doları toplamayı başardılar. Ocak 1999’da, Kuzey Uganda’daki bir köyde ilk kuyu açıldı.

    Kuyunun tamamlanmasının ardından Ryan’ın okulu da sürece dâhil oldu ve kuyunun bulunduğu köyle kardeş okul ilişkisi kurdu. Ryan, burada, su almak için her gün uzun yollar yürüyen Akana ile tanıştı. Onun hikâyesinden çok etkilenen Ryan, ailesinden kendisini Afrika’ya götürmelerini istedi. 2000 yılında köye vardığında yüzlerce insan tarafından coşkuyla karşılandı. İnsanlar onur çiti oluşturmuş, adını hep bir ağızdan haykırıyordu.

    Şaşkınlıkla “Adımı biliyorlar mı?” diye sordu Ryan.
    Rehber ise, “Yüz kilometre içindeki herkes seni tanıyor” dedi.

    Bugün Ryan 33 yaşında. Kendi vakfını yönetiyor ve Afrika’da 400’den fazla kuyu açmış durumda. Sadece kuyu yapmakla kalmıyor; aynı zamanda kuyuların bakımını, suyun nasıl korunup yönetileceğini de öğretiyor.

    Gündelik hayatın önemsiz detayları arasında kaybolsak da, gerçek bir kahramana saygı göstermekten daha anlamlı bir şey yoktur.

    Helal sana Ryan kutluyorum ve alkışlıyorum.
    Bu, yarım milyon Afrikalının susuzluğunu gidermeyi başaran bir çocuğun hikâyesidir. Adı Ryan. Mayıs 1991’de Kanada’da doğdu. Henüz altı yaşındayken öğretmeni, sınıfta Afrika’daki çocukların yaşam koşullarını anlattı. Ryan, musluğu açtığında berrak su içebilmesine rağmen bazı insanların susuzluktan ölmesine derinden üzüldü. Bunun üzerine öğretmenine, Afrika’daki insanlara su ulaştırmanın ne kadara mal olacağını sordu. Öğretmeni ona, yaklaşık 70 dolara bir kuyu inşa edebilen WaterCan adlı bir kuruluştan bahsetti. Ryan eve gider gitmez annesi Susan’a koştu ve Afrikalı çocuklar için bir kuyu yaptırmak amacıyla 70 dolara ihtiyacı olduğunu söyledi. Annesi, bu parayı kendi çabasıyla kazanması gerektiğini belirtti ve ona haftalık birkaç dolar kazandıran ev işleri verdi. Ryan yavaş yavaş 70 dolar biriktirmeyi başardı ve WaterCan’a gitti. Ancak orada, bir kuyunun gerçek maliyetinin aslında 2000 dolar olduğunu öğrendi. Annesi bu miktarı veremeyeceğini açıkça söyledi. Fakat Ryan kararlıydı. Gereken tüm parayı toplayacağına söz verdi. Böylece, mahallede yaptığı küçük işlerle fon toplamaya devam etti. Onun azmi, kardeşlerine, komşularına ve arkadaşlarına da ilham verdi. Hep birlikte gerekli 2000 doları toplamayı başardılar. Ocak 1999’da, Kuzey Uganda’daki bir köyde ilk kuyu açıldı. Kuyunun tamamlanmasının ardından Ryan’ın okulu da sürece dâhil oldu ve kuyunun bulunduğu köyle kardeş okul ilişkisi kurdu. Ryan, burada, su almak için her gün uzun yollar yürüyen Akana ile tanıştı. Onun hikâyesinden çok etkilenen Ryan, ailesinden kendisini Afrika’ya götürmelerini istedi. 2000 yılında köye vardığında yüzlerce insan tarafından coşkuyla karşılandı. İnsanlar onur çiti oluşturmuş, adını hep bir ağızdan haykırıyordu. Şaşkınlıkla “Adımı biliyorlar mı?” diye sordu Ryan. Rehber ise, “Yüz kilometre içindeki herkes seni tanıyor” dedi. Bugün Ryan 33 yaşında. Kendi vakfını yönetiyor ve Afrika’da 400’den fazla kuyu açmış durumda. Sadece kuyu yapmakla kalmıyor; aynı zamanda kuyuların bakımını, suyun nasıl korunup yönetileceğini de öğretiyor. Gündelik hayatın önemsiz detayları arasında kaybolsak da, gerçek bir kahramana saygı göstermekten daha anlamlı bir şey yoktur. Helal sana Ryan kutluyorum ve alkışlıyorum.👏👏👏
    0 Commentarios 0 Acciones
  • Yurt dışında bir sosyal medya kullanıcısı Gazze’deki ablukayı kırmak adına şöyle bir fikir ortaya attı.

    Mısır, Libya, Tunus, Cezayir ve Fas kıyılarındaki sakinlerinin dikkatine!

    1,5 litrelik veya 2 litrelik şişelerin içine bir kilo pirinç, mercimek veya herhangi bir kuru baklagil koyup denize atın.

    Akdeniz'deki okyanus akıntıları sayesinde şişeler batıdan doğuya doğru hareket edecek ve güçlü yüzey akıntıları onları denizin doğu kıyısına doğru itecektir. Şişeler bulunursa, Gazze kıyılarına ulaşma olasılığı yüksektir.

    Neden?
    Çünkü Akdeniz, şişelerin uzun mesafeler kat etmesini sağlayan akıntılarla doludur.

    Şişelerin içerisinde bulunan maddeler şişelerin uzun süre su üstünde kalmasını sağlıyor, yani şişeler hedeflerine ulaşana kadar denizde kalacaklar.

    Yemin ederim ki denersek hiçbir şey kaybetmeyeceğiz
    Uygulamaya hemen başlanması konusunda ne düşünüyorsunuz?
    Ve kim bunu yaparsa, oldu yazacaktır.

    Biz Kuzey Afrika kıyılarının sakinleriyiz, milyonlarca
    Hadi denizi bu şişelerle dolduralım

    Hiçbir tehlikeyle karşılaşmayacaksınız.
    Bir şişe alıp içine yiyecek koyup denize atacaksın.
    Evinizden ve hiçbir ücret ödemeden.
    🔴Yurt dışında bir sosyal medya kullanıcısı Gazze’deki ablukayı kırmak adına şöyle bir fikir ortaya attı. Mısır, Libya, Tunus, Cezayir ve Fas kıyılarındaki sakinlerinin dikkatine! 1,5 litrelik veya 2 litrelik şişelerin içine bir kilo pirinç, mercimek veya herhangi bir kuru baklagil koyup denize atın. Akdeniz'deki okyanus akıntıları sayesinde şişeler batıdan doğuya doğru hareket edecek ve güçlü yüzey akıntıları onları denizin doğu kıyısına doğru itecektir. Şişeler bulunursa, Gazze kıyılarına ulaşma olasılığı yüksektir. Neden? Çünkü Akdeniz, şişelerin uzun mesafeler kat etmesini sağlayan akıntılarla doludur. Şişelerin içerisinde bulunan maddeler şişelerin uzun süre su üstünde kalmasını sağlıyor, yani şişeler hedeflerine ulaşana kadar denizde kalacaklar. Yemin ederim ki denersek hiçbir şey kaybetmeyeceğiz Uygulamaya hemen başlanması konusunda ne düşünüyorsunuz? Ve kim bunu yaparsa, oldu yazacaktır. Biz Kuzey Afrika kıyılarının sakinleriyiz, milyonlarca Hadi denizi bu şişelerle dolduralım Hiçbir tehlikeyle karşılaşmayacaksınız. Bir şişe alıp içine yiyecek koyup denize atacaksın. Evinizden ve hiçbir ücret ödemeden.
    0 Commentarios 0 Acciones
  • Welcome to Istanbul: The City Between Two Continents!
    Did you know Istanbul is the only city in the world that spans both Europe and Asia? This magical Turkish metropolis is a living museum of history, culture, and modern life—all in one breathtaking place!

    Quick Facts:

    • Location: Northwest Turkey, along the Bosphorus Strait
    • Area: ~5,343 km²
    • Population: 15+ million (Turkey’s largest city!)
    • Language: Turkish
    • Currency: Turkish Lira (TRY)



    Must-See Highlights:

    • Historic Icons: Hagia Sophia, Blue Mosque, Topkapi Palace, Galata Tower, Roman Hippodrome
    • UNESCO Site: The Historic Areas of Istanbul (Byzantine + Ottoman treasures)
    • Bridges That Connect Continents: Bosphorus Bridge & Fatih Sultan Mehmet Bridge
    • Famous Bazaars: Grand Bazaar & Spice Bazaar – centuries of shopping history!
    • Unique Transport: Ferry rides between continents, nostalgic trams, funiculars



    Tastes of Istanbul:

    Kebab, köfte, simit (sesame bread ring), meze plates, sweet baklava, and of course—Turkish tea in tulip-shaped glasses!



    Fun Fact:

    Istanbul was once known as Byzantium and Constantinople, serving as capital of 3 great empires: Roman, Byzantine, and Ottoman!



    Istanbul isn’t just a city—it’s an experience that connects history and the future!

    #Istanbul #VisitTurkey #CityOfTwoContinents #Bosphorus #TurkishCulture #TravelGoals #AmazingWorldGeography
    🇹🇷✨ Welcome to Istanbul: The City Between Two Continents! Did you know Istanbul is the only city in the world that spans both Europe and Asia? This magical Turkish metropolis is a living museum of history, culture, and modern life—all in one breathtaking place! 🌍 Quick Facts: • Location: Northwest Turkey, along the Bosphorus Strait • Area: ~5,343 km² • Population: 15+ million (Turkey’s largest city!) • Language: Turkish • Currency: Turkish Lira (TRY) ⸻ 🕌 Must-See Highlights: • Historic Icons: Hagia Sophia, Blue Mosque, Topkapi Palace, Galata Tower, Roman Hippodrome • UNESCO Site: The Historic Areas of Istanbul (Byzantine + Ottoman treasures) • Bridges That Connect Continents: Bosphorus Bridge & Fatih Sultan Mehmet Bridge • Famous Bazaars: Grand Bazaar & Spice Bazaar – centuries of shopping history! • Unique Transport: Ferry rides between continents, nostalgic trams, funiculars ⸻ 🍽️ Tastes of Istanbul: Kebab, köfte, simit (sesame bread ring), meze plates, sweet baklava, and of course—Turkish tea in tulip-shaped glasses! ⸻ 🔍 Fun Fact: Istanbul was once known as Byzantium and Constantinople, serving as capital of 3 great empires: Roman, Byzantine, and Ottoman! ⸻ Istanbul isn’t just a city—it’s an experience that connects history and the future! #Istanbul #VisitTurkey #CityOfTwoContinents #Bosphorus #TurkishCulture #TravelGoals #AmazingWorldGeography
    0 Commentarios 0 Acciones
  • Uzun Hasan, 1423 yılında Diyarbakır'da doğmuştur. Oğuzların Bayındır boyundan, Akkoyunlu Hanedanının kurucusu Kara Yülük Osman'ın torunu olup, babası Celâleddîn Ali Beydir.

    1453 yılında Akkoyunlu Devletinin başına , Başkentleri Diyarbakır'da geçmiştir. Karakoyunlular ve Timur’un torununu yenerek Devletinin sınırlarını güneye doğru genişletmiştir. Böylelikle Devletin yeni Başkenti Tebriz olmuştur. Uzun Hasan bügünkü İran, Irak, Azerbaycan, Ermenistan ve Türkiye'nin bir bölümünü kapsayan bir coğrafyada 1453-1478 yılları arasında hüküm sürmüştür.

    1458’de Trabzon Rum İmparatoru IV. Yuhannes'un kızı Katerina Despina ile evlenmiştir. Katerina Despina, Akkoyunlulara gelin gelince, Uzun Hasan’ı, Osmanlılar aleyhine faaliyete soktu. Uzun Hasan 11 Ağustos 1473 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu ile yaptığı Otlukbeli Savaşı'nda yenildi.

    Uzun Hasan, tam 547 yıl önce, 6 Ocak 1478 tarihinde Tebriz’de vefat etti. Kendi yaptırdığı Nasriyye Medresesi avlusuna gömüldü.Uzun Hasan’dan sonra oğlu Halil Mirza, Akkoyunlu hükümdarı oldu. Uzun Hasan’ın ölümünden sonra ortaya çıkan taht kavgaları sonucunda Akkoyunlu Devleti ikiye bölündü.Uzun Hasan'ın kızkardeşi Halime’nin oğlu "İsmail" daha sonra "Safevi" devletinin hükümdarı Şah İsmail olacaktır.

    Uzun Hasan'ın Türkmenistan'ın Başkent'i Aşkabat'taki heykeli.

    (Alıntı)
    Uzun Hasan, 1423 yılında Diyarbakır'da doğmuştur. Oğuzların Bayındır boyundan, Akkoyunlu Hanedanının kurucusu Kara Yülük Osman'ın torunu olup, babası Celâleddîn Ali Beydir. 1453 yılında Akkoyunlu Devletinin başına , Başkentleri Diyarbakır'da geçmiştir. Karakoyunlular ve Timur’un torununu yenerek Devletinin sınırlarını güneye doğru genişletmiştir. Böylelikle Devletin yeni Başkenti Tebriz olmuştur. Uzun Hasan bügünkü İran, Irak, Azerbaycan, Ermenistan ve Türkiye'nin bir bölümünü kapsayan bir coğrafyada 1453-1478 yılları arasında hüküm sürmüştür. 1458’de Trabzon Rum İmparatoru IV. Yuhannes'un kızı Katerina Despina ile evlenmiştir. Katerina Despina, Akkoyunlulara gelin gelince, Uzun Hasan’ı, Osmanlılar aleyhine faaliyete soktu. Uzun Hasan 11 Ağustos 1473 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu ile yaptığı Otlukbeli Savaşı'nda yenildi. Uzun Hasan, tam 547 yıl önce, 6 Ocak 1478 tarihinde Tebriz’de vefat etti. Kendi yaptırdığı Nasriyye Medresesi avlusuna gömüldü.Uzun Hasan’dan sonra oğlu Halil Mirza, Akkoyunlu hükümdarı oldu. Uzun Hasan’ın ölümünden sonra ortaya çıkan taht kavgaları sonucunda Akkoyunlu Devleti ikiye bölündü.Uzun Hasan'ın kızkardeşi Halime’nin oğlu "İsmail" daha sonra "Safevi" devletinin hükümdarı Şah İsmail olacaktır. Uzun Hasan'ın Türkmenistan'ın Başkent'i Aşkabat'taki heykeli. (Alıntı)
    0 Commentarios 0 Acciones
  • Babaannem derdi ki:
    "İnsan, kaşı gözü gülen,
    oturmayı kalkmayı bilen,
    attığı adımı gören,
    söylemeyince bilen,
    söyleyince dinleyen
    bir gıdımlık lokmayı, ağız tadıyla yediren
    vefanın küreğini yanında demirleyen,
    yüzüne bakınca
    "bana bir daha bak" diyen bir eşi olsun ister...

    Sessizliğine ses,
    yorgunluğuna sağlam bir nefes,
    düştüğünde güçlü bir bilek,
    doğrusuna yanlışına elek
    gölgesinde her daim bitek bir eşi olsun ister...

    Kirazı olmayan yaz,
    Ayazı olmayan güz olur mu?
    Pişmemiş ekmek sofraya konur mu?
    Yüzünden nakışı gitse de Yüreğinde alkışı olsun...
    Tadın artsın, tuzun yetsin...
    Terin alnına gönül huzuru ile dolsun...

    Kötü ata binmektense
    Yayan yürümek yeğdir...
    Sen gönlünü ancak gönlüne denk olana değdir..."

    MERAL DEMİR
    Babaannem derdi ki: "İnsan, kaşı gözü gülen, oturmayı kalkmayı bilen, attığı adımı gören, söylemeyince bilen, söyleyince dinleyen bir gıdımlık lokmayı, ağız tadıyla yediren vefanın küreğini yanında demirleyen, yüzüne bakınca "bana bir daha bak" diyen bir eşi olsun ister... Sessizliğine ses, yorgunluğuna sağlam bir nefes, düştüğünde güçlü bir bilek, doğrusuna yanlışına elek gölgesinde her daim bitek bir eşi olsun ister... Kirazı olmayan yaz, Ayazı olmayan güz olur mu? Pişmemiş ekmek sofraya konur mu? Yüzünden nakışı gitse de Yüreğinde alkışı olsun... Tadın artsın, tuzun yetsin... Terin alnına gönül huzuru ile dolsun... Kötü ata binmektense Yayan yürümek yeğdir... Sen gönlünü ancak gönlüne denk olana değdir..." MERAL DEMİR
    0 Commentarios 0 Acciones
  • SEZARYENE SIKI KURAL

    Tıbbi zorunluluk olmadıkça normal doğumu teşvik eden Sağlık Bakanlığı, bu yönde özel sağlık kuruluşlarına yönelik yeni bir düzenleme yaptı. Buna göre tıp merkezlerinde planlı, keyfi sezaryen doğuma izin verilmeyecek.

    #dogum #sezaryen
    SEZARYENE SIKI KURAL Tıbbi zorunluluk olmadıkça normal doğumu teşvik eden Sağlık Bakanlığı, bu yönde özel sağlık kuruluşlarına yönelik yeni bir düzenleme yaptı. Buna göre tıp merkezlerinde planlı, keyfi sezaryen doğuma izin verilmeyecek. #dogum #sezaryen
    0 Commentarios 0 Acciones
  • Çocuk nüfus oranının en yüksek olduğu 10 il açıklandı:

    1. Şanlıurfa
    2. Şırnak
    3. Ağrı
    4. Mardin
    5. Muş
    6. Siirt
    7. Batman
    8. Diyarbakır
    9. Van
    10. Bitlis
    Çocuk nüfus oranının en yüksek olduğu 10 il açıklandı: 1. Şanlıurfa 2. Şırnak 3. Ağrı 4. Mardin 5. Muş 6. Siirt 7. Batman 8. Diyarbakır 9. Van 10. Bitlis
    0 Commentarios 0 Acciones
  • Doğmadan Önce Kızlarının Kaderini Yazmış Bir Adam:

    1980 yılında, Richard Williams televizyon izlerken Romanyalı bir tenisçinin bir turnuva kazanarak 40.000 dolarlık bir çek aldığını gördü.
    Bu miktar, onun bir yılda kazandığından çok daha fazlaydı.

    O an… her şeyi değiştirdi.

    Televizyonu kapattı, bir kâğıt ve kalem aldı… ve tam 78 sayfalık bir plan yazdı.
    Hedefi: Henüz doğmamış kızlarının bir gün dünya tenisinde zirveye oturmasıydı.

    Ama ufak bir sorun vardı:
    Richard tenis hakkında hiçbir şey bilmiyordu.
    Amerika’nın en tehlikeli mahallelerinden biri olan Compton, California’da yaşıyordu.
    Ve cebinde tek kuruş yoktu.

    Beş yıl boyunca tenis dergilerini okudu, kasetler izledi, hareketleri öğrendi… tek başına, koçsuz.
    Sonra önce Venus’un, ardından Serena’nın eline birer raket verdi.
    Ve rüya… başlamış oldu.

    Zengin kulüplerden yere atılan eski topları topladı.
    Kızlarıyla harabe durumdaki halka açık kortlarda antrenman yaptı.
    Çoğu zaman, onları korumaya çalışırken çeteler tarafından dövüldü.
    Bir seferinde kortu terk etmediği için burnu, çenesi, parmakları kırıldı… dişleri söküldü.

    “Tarih, dişsiz bu adamı cesaretin simgesi olarak hatırlayacak,” diye yazmıştı bir gün günlüğüne.

    Tenis; beyazların, zenginlerin, dışlayıcıların sporuydu.
    Bu siyah aile… rahatsız ediciydi.
    Bir gün kızları sordu:
    “Baba, neden herkes bize öyle bakıyor?”

    Richard gözünü kırpmadan cevapladı:
    “Çünkü bu kadar güzel insanlara alışık değiller.”

    Yıllar sonra, takvim Wimbledon 2000’i gösterdi.
    Genç, siyah, güçlü bir kadın korta çıktı. Babası tribündeydi.
    Venus Williams, ilk Grand Slam’ini kazandı.
    Ve Richard… gözleri yaşlı dans etti.

    Sonra Serena geldi.
    23 Grand Slam şampiyonluğu.
    Spor tarihine silinmez bir iz.

    Ama madalyalardan çok önce…
    Alaylara, ırkçı hakaretlere, acımasız kıyaslara katlandılar.
    Babaları onlara öğretti: En güçlü cevap, raketle verilir.

    “Bir gün Wimbledon’ı kazanacağız.
    Ve bu bizim için olmayacak.
    Amerika’nın yoksulları ve unutulmuşları için olacak.” — Richard Williams

    Bugün milyonlarca küçük kız — ve oğlan — biliyor ki:
    Evet, bu mümkün.

    Çünkü bir baba, onlar daha hayal bile kuramadan… onlar için hayal kurmaya cesaret etti.
    Doğmadan Önce Kızlarının Kaderini Yazmış Bir Adam: 1980 yılında, Richard Williams televizyon izlerken Romanyalı bir tenisçinin bir turnuva kazanarak 40.000 dolarlık bir çek aldığını gördü. Bu miktar, onun bir yılda kazandığından çok daha fazlaydı. O an… her şeyi değiştirdi. Televizyonu kapattı, bir kâğıt ve kalem aldı… ve tam 78 sayfalık bir plan yazdı. Hedefi: Henüz doğmamış kızlarının bir gün dünya tenisinde zirveye oturmasıydı. Ama ufak bir sorun vardı: Richard tenis hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Amerika’nın en tehlikeli mahallelerinden biri olan Compton, California’da yaşıyordu. Ve cebinde tek kuruş yoktu. Beş yıl boyunca tenis dergilerini okudu, kasetler izledi, hareketleri öğrendi… tek başına, koçsuz. Sonra önce Venus’un, ardından Serena’nın eline birer raket verdi. Ve rüya… başlamış oldu. Zengin kulüplerden yere atılan eski topları topladı. Kızlarıyla harabe durumdaki halka açık kortlarda antrenman yaptı. Çoğu zaman, onları korumaya çalışırken çeteler tarafından dövüldü. Bir seferinde kortu terk etmediği için burnu, çenesi, parmakları kırıldı… dişleri söküldü. “Tarih, dişsiz bu adamı cesaretin simgesi olarak hatırlayacak,” diye yazmıştı bir gün günlüğüne. Tenis; beyazların, zenginlerin, dışlayıcıların sporuydu. Bu siyah aile… rahatsız ediciydi. Bir gün kızları sordu: “Baba, neden herkes bize öyle bakıyor?” Richard gözünü kırpmadan cevapladı: “Çünkü bu kadar güzel insanlara alışık değiller.” Yıllar sonra, takvim Wimbledon 2000’i gösterdi. Genç, siyah, güçlü bir kadın korta çıktı. Babası tribündeydi. Venus Williams, ilk Grand Slam’ini kazandı. Ve Richard… gözleri yaşlı dans etti. Sonra Serena geldi. 23 Grand Slam şampiyonluğu. Spor tarihine silinmez bir iz. Ama madalyalardan çok önce… Alaylara, ırkçı hakaretlere, acımasız kıyaslara katlandılar. Babaları onlara öğretti: En güçlü cevap, raketle verilir. “Bir gün Wimbledon’ı kazanacağız. Ve bu bizim için olmayacak. Amerika’nın yoksulları ve unutulmuşları için olacak.” — Richard Williams Bugün milyonlarca küçük kız — ve oğlan — biliyor ki: Evet, bu mümkün. Çünkü bir baba, onlar daha hayal bile kuramadan… onlar için hayal kurmaya cesaret etti.
    0 Commentarios 0 Acciones
Resultados de la búsqueda