• ŞAMAMA...
    Öyle bir kavun düşünün ki elma büyüklüğünde, parfüm kadar etkili mis gibi kokan bir lezzet.
    Şamama kavunu günümüzde unutulmuş lezzetlerden biridir.

    Arapçadaki “şemm (hoş kokan,güzel kokulu)” sözcüğünden türemiştir. Şamama ile ilgili en eski kayıtlar Divanü Lugat-ıt Türk’te karşımıza çıkmaktadır.
    Eskiden evlerde evin birçok noktasına asılır, elbiselerin arasına konulur, gelin çeyizlerine eklenir, askere giden gençlerin bohçalarına konulan bir parfümdür.
    Şamama kavunu, günümüz kavunları gibi tatlı değildi, bundan dolayı yiyecek olarak tüketilmezdi.
    Fakat aroması bir çok lezet için şurup, tatlı, şeker, lokum, şerbet yapımında kullanılmaktaydı. Şamama, hasat edildiği zaman çok güzel kokmazmış.
    Un ve ya kepek çuvallarının içinde 2 hafta bekletildikten sonra mis gibi kokmaya başlarmış.
    Anadolu’nun hemen hemen heryerinde yetişebilen bir meyvedir.
    Anadolu’daki bazı isimleri şöyledir; alabaş (Osmaniye), cırdatan (Bolu), cırlangıç (Denizli), eşememe (Mersin), şebeden (Maraş) şememe Gaziantep şeklindedir.
    Eşref Bin Muhammed’in 14. yüzyılda yazdığı eserlerinde tıpta şamama koklamanın beyin sağlığına çok iyi geldiğini, tüketmenin ise mide rahatsızlıklarını giderdiğini bildirmektedir.
    Ayrıca Evliya Çelebinin seyahatnamesinde Şamama kavunlarının zenginler ve padişahlar arasında hediye olarak sunulmakta olduğu yazmaktadır.
    Osmanlı döneminde elde şamama taşımak adet haline gelmiştir.
    İnsanlar hem güzel kokmak hem de arada koklayıp mutlu olmak için yanlarında taşırlarmış.
    Anadolu edebiyatını incelediğimizde bir çok şiirde şamama kavunundan bahsetmektedir.
    Geçmişte bir cep telefonu gibi insanların yanlarında taşıdığı, önem vermiş olduğu bu güzellik günümüzde unutulmuştur.
    ŞAMAMA... Öyle bir kavun düşünün ki elma büyüklüğünde, parfüm kadar etkili mis gibi kokan bir lezzet. Şamama kavunu günümüzde unutulmuş lezzetlerden biridir. Arapçadaki “şemm (hoş kokan,güzel kokulu)” sözcüğünden türemiştir. Şamama ile ilgili en eski kayıtlar Divanü Lugat-ıt Türk’te karşımıza çıkmaktadır. Eskiden evlerde evin birçok noktasına asılır, elbiselerin arasına konulur, gelin çeyizlerine eklenir, askere giden gençlerin bohçalarına konulan bir parfümdür. Şamama kavunu, günümüz kavunları gibi tatlı değildi, bundan dolayı yiyecek olarak tüketilmezdi. Fakat aroması bir çok lezet için şurup, tatlı, şeker, lokum, şerbet yapımında kullanılmaktaydı. Şamama, hasat edildiği zaman çok güzel kokmazmış. Un ve ya kepek çuvallarının içinde 2 hafta bekletildikten sonra mis gibi kokmaya başlarmış. Anadolu’nun hemen hemen heryerinde yetişebilen bir meyvedir. Anadolu’daki bazı isimleri şöyledir; alabaş (Osmaniye), cırdatan (Bolu), cırlangıç (Denizli), eşememe (Mersin), şebeden (Maraş) şememe Gaziantep şeklindedir. Eşref Bin Muhammed’in 14. yüzyılda yazdığı eserlerinde tıpta şamama koklamanın beyin sağlığına çok iyi geldiğini, tüketmenin ise mide rahatsızlıklarını giderdiğini bildirmektedir. Ayrıca Evliya Çelebinin seyahatnamesinde Şamama kavunlarının zenginler ve padişahlar arasında hediye olarak sunulmakta olduğu yazmaktadır. Osmanlı döneminde elde şamama taşımak adet haline gelmiştir. İnsanlar hem güzel kokmak hem de arada koklayıp mutlu olmak için yanlarında taşırlarmış. Anadolu edebiyatını incelediğimizde bir çok şiirde şamama kavunundan bahsetmektedir. Geçmişte bir cep telefonu gibi insanların yanlarında taşıdığı, önem vermiş olduğu bu güzellik günümüzde unutulmuştur.
    0 Σχόλια 0 Μοιράστηκε
  • Cuma Hutbesi: "Gözümüzün Nuru: Namaz"

    Muhterem Müslümanlar!

    Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak olan namaz, en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilir.”[1]

    Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Kıyamet günü kulun hesaba çekileceği ilk ameli namazdır.”[2]

    Aziz Müminler!

    Yüce dinimiz İslam’ın emrettiği beş temel esastan biri de namazdır. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in buyurduğu üzere namaz; dinimizin direği, gözümüzün nurudur. Gönlümüzün süruru, cennetimizin anahtarıdır.[3] Bizler, kulluk ve sorumluluk bilincini namazla elde eder; Allah’ın rızasına, sonsuz rahmet ve mağfiretine namazla ulaşırız. Ruhumuzu daraltan sıkıntılardan namazla kurtulur; huzur ve esenlik iklimine namazla kavuşuruz. Aynı safta omuz omuza namazla bir araya gelir; birlik, beraberlik ve kardeşliğimizi namazla perçinleriz.

    Kıymetli Müslümanlar!

    Namaz, Cenâb-ı Hakk’ın verdiği nimetlere karşı şükrümüzün ifadesidir. O’nun huzurunda ve gözetimi altında olduğumuzu hatırlatan müstesna bir ibadettir. Namaz, Rabbimize olan muhabbetimizin ve bağlılığımızın tezahürüdür. Müslüman oluşumuzun alameti, imanımızın hayata yansımasıdır.

    Değerli Müminler!

    Namaz, bizi her türlü kötülükten uzak tutar. Bize nice güzel alışkanlık kazandırır. Namazdan önce aldığımız abdest; bize, maddi ve manevi kirlerden arınmamız gerektiğini öğretir. Kâbe’ye yönelme; dünyevi meşgaleleri geride bırakıp Rabbimizin divanına durmayı anlatır. Namaza “Allahü Ekber” diyerek başlamak; her işimizde Allah’a sığınmamız gerektiğini vurgular. Kıyam; hakkın ve hakikatin yanında durmamızı, zulme ve zalime karşı tavır almamızı dile getirir. Kıraat; Kur’an’ı okuduğumuz gibi hükümlerini de hayatımızın tamamına aktarmamız gerektiğini hatırlatır. Rükû; Allah’tan başka hiç kimsenin karşısında eğilmememiz gerektiğini bildirir. Secde; Allah’a yakın olmanın hazzını hissettirir. Selam; kardeşlerimize muhabbet beslemeyi, aramızda barış ve güveni hâkim kılmamız gerektiğini haber verir.

    Aziz Müslümanlar!

    Günde beş vakit namaz kılmak, akıllı ve buluğa eren kadın erkek her Müslümana farzdır. Müslüman, meşru bir mazereti olmaksızın namazını asla ihmal edemez. “Daha sonra kılarım” diyerek kazaya bırakamaz. Nitekim Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de وَأْمُرْ اَهْلَكَ بِالصَّلٰوةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَاۜ “Ailene namazı emret, kendin de namaz kılmaya devam et.”[4] diye buyurmaktadır. Müslüman, aynı zamanda şefkat ve merhamet, tatlı dil ve güler yüzle namazı ailesine sevdirmekle de yükümlüdür. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s), “Yedi yaşına geldiklerinde çocuklarınızı namaza alıştırın.”[5] buyurmuştur. O, biricik kızı Hz. Fâtıma’nın kapısına gitmiş, “Ey ev halkı! Haydi, namaza!” diyerek onları namaza davet etmiştir.[6]

    Kıymetli Kardeşlerim!

    İhlas, samimiyet ve huşu ile Rabbimizin huzuruna duralım. Namazlarımızı cemaatle kılmaya özen gösterelim. Camilerimizin manevi ikliminden kendimizi ve ailemizi mahrum bırakmayalım. Kalplerimizi namazla ferahlatalım. Günahların yükünden namazla kurtulalım. Vaktimizi namazla disipline edelim. İşlerimizi namaz vakitlerine göre ayarlayalım. Geçici dünyanın telaşesine kapılıp namazlarımızı asla ihmal etmeyelim.

    Hutbemi Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in şu müjdesiyle bitiriyorum: “Beş vakit namazın Allah’ın emri olduğunu kabul eden; abdestlerine, vakitlerine, rükûlarına ve secdelerine özen göstererek beş vakit namazı kılmaya devam eden kimse cennete girer.”[7]



    [1] Ankebût, 29/45.
    [2] Nesâî, Muhârebe, 2.
    [3] Tirmizî, Îmân, 8; Nesâî, Işratü’n-Nisâ, 1; Ebû Dâvûd, Edeb, 78; Tirmizî, Tahâret, 1.
    [4] Tâhâ, 20/132.
    [5] Ebû Dâvûd, Salât, 26.
    [6] Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 33.
    [7] İbn Hanbel, IV, 266.
    Cuma Hutbesi: "Gözümüzün Nuru: Namaz" Muhterem Müslümanlar! Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak olan namaz, en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilir.”[1] Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Kıyamet günü kulun hesaba çekileceği ilk ameli namazdır.”[2] Aziz Müminler! Yüce dinimiz İslam’ın emrettiği beş temel esastan biri de namazdır. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in buyurduğu üzere namaz; dinimizin direği, gözümüzün nurudur. Gönlümüzün süruru, cennetimizin anahtarıdır.[3] Bizler, kulluk ve sorumluluk bilincini namazla elde eder; Allah’ın rızasına, sonsuz rahmet ve mağfiretine namazla ulaşırız. Ruhumuzu daraltan sıkıntılardan namazla kurtulur; huzur ve esenlik iklimine namazla kavuşuruz. Aynı safta omuz omuza namazla bir araya gelir; birlik, beraberlik ve kardeşliğimizi namazla perçinleriz. Kıymetli Müslümanlar! Namaz, Cenâb-ı Hakk’ın verdiği nimetlere karşı şükrümüzün ifadesidir. O’nun huzurunda ve gözetimi altında olduğumuzu hatırlatan müstesna bir ibadettir. Namaz, Rabbimize olan muhabbetimizin ve bağlılığımızın tezahürüdür. Müslüman oluşumuzun alameti, imanımızın hayata yansımasıdır. Değerli Müminler! Namaz, bizi her türlü kötülükten uzak tutar. Bize nice güzel alışkanlık kazandırır. Namazdan önce aldığımız abdest; bize, maddi ve manevi kirlerden arınmamız gerektiğini öğretir. Kâbe’ye yönelme; dünyevi meşgaleleri geride bırakıp Rabbimizin divanına durmayı anlatır. Namaza “Allahü Ekber” diyerek başlamak; her işimizde Allah’a sığınmamız gerektiğini vurgular. Kıyam; hakkın ve hakikatin yanında durmamızı, zulme ve zalime karşı tavır almamızı dile getirir. Kıraat; Kur’an’ı okuduğumuz gibi hükümlerini de hayatımızın tamamına aktarmamız gerektiğini hatırlatır. Rükû; Allah’tan başka hiç kimsenin karşısında eğilmememiz gerektiğini bildirir. Secde; Allah’a yakın olmanın hazzını hissettirir. Selam; kardeşlerimize muhabbet beslemeyi, aramızda barış ve güveni hâkim kılmamız gerektiğini haber verir. Aziz Müslümanlar! Günde beş vakit namaz kılmak, akıllı ve buluğa eren kadın erkek her Müslümana farzdır. Müslüman, meşru bir mazereti olmaksızın namazını asla ihmal edemez. “Daha sonra kılarım” diyerek kazaya bırakamaz. Nitekim Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de وَأْمُرْ اَهْلَكَ بِالصَّلٰوةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَاۜ “Ailene namazı emret, kendin de namaz kılmaya devam et.”[4] diye buyurmaktadır. Müslüman, aynı zamanda şefkat ve merhamet, tatlı dil ve güler yüzle namazı ailesine sevdirmekle de yükümlüdür. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s), “Yedi yaşına geldiklerinde çocuklarınızı namaza alıştırın.”[5] buyurmuştur. O, biricik kızı Hz. Fâtıma’nın kapısına gitmiş, “Ey ev halkı! Haydi, namaza!” diyerek onları namaza davet etmiştir.[6] Kıymetli Kardeşlerim! İhlas, samimiyet ve huşu ile Rabbimizin huzuruna duralım. Namazlarımızı cemaatle kılmaya özen gösterelim. Camilerimizin manevi ikliminden kendimizi ve ailemizi mahrum bırakmayalım. Kalplerimizi namazla ferahlatalım. Günahların yükünden namazla kurtulalım. Vaktimizi namazla disipline edelim. İşlerimizi namaz vakitlerine göre ayarlayalım. Geçici dünyanın telaşesine kapılıp namazlarımızı asla ihmal etmeyelim. Hutbemi Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in şu müjdesiyle bitiriyorum: “Beş vakit namazın Allah’ın emri olduğunu kabul eden; abdestlerine, vakitlerine, rükûlarına ve secdelerine özen göstererek beş vakit namazı kılmaya devam eden kimse cennete girer.”[7] [1] Ankebût, 29/45. [2] Nesâî, Muhârebe, 2. [3] Tirmizî, Îmân, 8; Nesâî, Işratü’n-Nisâ, 1; Ebû Dâvûd, Edeb, 78; Tirmizî, Tahâret, 1. [4] Tâhâ, 20/132. [5] Ebû Dâvûd, Salât, 26. [6] Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 33. [7] İbn Hanbel, IV, 266.
    0 Σχόλια 0 Μοιράστηκε
  • TÜRK Kültüründe "SARI - KIRMIZI - YEŞİL"

    İnsanları bir araya getiren, onların ortak değerlerde birleşip
    bir ulus olmalarına etki eden değerlerin başında renkler gelir.

    Sarı, kırmızı, yeşil, beyaz ve mavi...
    bu renkleri Türkler tarihleri boyunca kültürlerinde,
    günlük hayatlarında kullanmış, kimi zaman halı desenlerinde,
    kimi zaman giyim kuşamlarında hep bu renklerle bezenmişlerdir.

    Günümüzde, Türkmen-Yörüklerin kullandığı cepken, entari, potur, dizlik, çorap, çarık ve başlarına bağladıkları poçu’ları bu renklerle boyanmaktadır. Bu renkler ayrıca tarihte kurulmuş.

    Türk devletlerinin bayraklarında da kullanılmıştır.

    Bayrağımızdaki kırmızı ve beyaz
    Türk halkını bir bayrak altında toplayan renklerdir.

    Renklerin değişik anlamlar ifade etmesi ise
    mitolojiden de kaynaklanmakla birlikte uygarlıkla ilgilidir

    Bugün suni bir şekilde etnik hale getirilmeye çalışılan
    Sarı , kırmızı ve yeşil de
    tamamen Türk kültüründe önem verilen renkleridir zaten.

    Türklerden, renklerin yön belirten sembolik anlamları konusuna
    ilk defa dikkatimizi çeken Ziya Gökalp’tir.

    Renkler Türk kültüründe yön bildiren kavramlardır.

    Bunların ötesinde Türk gelenek, görenek ve kültüründe
    gücü, kuvveti, hakimiyeti işaret etmek için sarı rengin ön plana çıktığı görülmektedir.

    3 RENGİN ANLAMI

    YEŞİL : DİRİLİK,TAZELİK,GENÇLİK

    SARI : MERKEZ,HÜKÜMRANLIK

    KIRMIZI : TANRI, KORUYUCU RUH, OCAK(EV),

    DİRLİK, BAĞIMSIZLIK, HÜRRİYET



    Türk tarihinin muhtelif devrelerinde renklerin yönleri ifade etmek için kullanıldığını biliyoruz. Dört yönün her birisi ayrı renk ile şekillenmiştir

    Kara Kuzey
    Kızıl (Al) Güney
    Gök (Yeşil) Doğu
    Ak Batı

    Bu konuda Alföldi’nin II. Tarih Kongresinde sunduğu bildiride:

    “Moğol kavimlerinin bayrak direklerinde sallanan beş renkli hamailler
    (yeşil, beyaz,kırmızı, kara ve sarı)
    şüphesiz Çinlilerde olduğu gibi onlarda da dört kutbun
    ve dünyanın merkezinin renklerine tekabül eder.

    ____________Sarı

    Temel olarak neşe ve keyif verici bir renk olan sarı,
    Türk kültüründe yön bildirme açısından dünyanın merkezinin sembolüdür.

    Aynı zamanda bilgeliği, anlayışı
    ve yüksek düzeyde sezgisel kavrayışı da açığa çıkarır.

    Bu renk Türk mitolojisindeki Ülgen’le doğrudan doğruya ilintilidir.

    Ülgen’in öyle bir sarayı vardır ki bu sarayın kapıları altından olup Ülgen
    de altın bir taht üzerinde oturmaktadır.

    Bugün kullanılan sarı da, Osmanlı dörneminde sırma sarısı olarak ifade edilen sarı da hep altın sarısı olmuştur.

    Altın tonlarındaki sarı,
    ruhsal kusursuzluğu, huzur ve dinlenmeyi temsil eder.

    Ögel:
    “Kanaatimizce, Ülgen’in altın tahtının sembolü olarak dünyanın merkezinin işareti diye kabul edilmiş olan sarı renk, bu sembol anlamını Türklerin çizmelerinin (edik) rengi olarak da uzun yıllar sürdürmüştür.

    Zira, bilindiği gibi Türkmenler yüzyıllarca, sarı edik ile
    kızıl keçeden külah giymişlerdir.

    Halkımız arasında bugün de çok yaygın olarak kullanılan
    ‘Sarı Çizmeli Mehmet Ağa’ deyiminin de kaynağı
    bu tarih ve kültür geleneğimizdir...

    Türklerde sarı rengin hükümranlık rengi olarak
    kullanılmasıyla ilgili tarihi bilgilere baktığımız zaman ise:

    Meselâ Uygur Türk yazılı belgelerinde ‘sarıg urunggu’ yani sarı bayrak,
    bir burcun adı olarak geçmektedir.”13 demektedir.

    Sarı renk, Memlük ve ve Altın Ordusu devletlerinde çok kullanılmış, bayraklarının ana rengi olmuştur.

    Sarı renk aynı zamanda güneşin rengi ve simgesidir.

    Sarı tonlu meyve ve sebzelerin, bağırsaklar için
    iyileştirici etki yapan ve sinirleri sakinleştiren bir eğilim gösterir.

    Sarı renk ile de tedavi edilebildiği söylenen bazı hastalıklar bulunmaktadır. Bunlar arasında böbrek rahatsızlıkları, hazımsızlık, felç, bitkinlik,
    egzama ile sindirim sistemiyle ilgili bazı hastalıklar sayılabilir.

    Türk destanlarında ise
    sarı renk kötülük ve felaket sembolü olarak görülmüştür.

    Sarı ejderha Türk masallarında kuşku ve kötü duygular veren bir motiftir.

    Sarı renk Anadolu kültüründe hastalık sembolü olarak bilinir.

    ____________Kırmızı (Al, Kızıl)

    Halk arasında al ve kızıl adları ile de bilinen kırmızı renk
    genel kültürümüzde heyecan, kudret ve akıncılığın sembolüdür.

    Cesaret, hayatta kalma ve hayat verme unsuru olarak bilinen kırmızı
    kan rengi olup yüzyıllar boyu Tehlikenin ve tahribatın simgesi olmuştur.
    Trafik ışıklarında dur sinyali olarak kullanılmasının nedeni de budur.

    Tarihimizin başlangıcından beri manevi ve milli renk olarak algılanmakta, Türk duygusunu yansıtan milli bir sembol olarak görülmektedir.

    Rengini kandan alan kırmızı eski çağlarda yaşamın yenilenmesi olarak düşünülmüş, yontma taş ve cilalı taş dönemlerinde gömütlerde bulunan kemiklerin kırmızı renge boyanmış olmasının nedeni buna bağlanmaktadır.

    Anadolu’nun ana tanrıçası Kibele’nin olduğu gibi
    İbrahim Peygamber ve Meryem’in de simgesi kırmızıdır.

    Hakanların al kaftan giymeleri hakanlık sembolü idi.

    Yavuz Sultan Selim’in 1516’da Ridaniye savaşına giderken ve savaş alanında kırmızı kaftan giyip beline kırmızı kemer takıp ayağına da sarı çizme giydiği tarihî belgelerden anlaşılmaktadır.

    Bu sembol zamanla anlam değiştirip düğünlerde damada al kaftan giydirme ve gelinlere al duvak takma geleneğine dönüşmüş, zamanla bu gelenek de değişime uğrayarak damada siyah elbise giydirilmiş, geline de beyaz duvak ve gelinlik takılır olmuştur.

    Halen Başkurtlarda sürdürülen damada kızıl cepken giydirilme geleneği,
    eski kızıl kaftanın kalıntısı olarak görülmektedir.

    Kırmızı güneşin doğuşunda ve batışında büründüğü renk olduğu için Türkmenlerce kutsal sayılmıştır.

    Türklerin eski inançları arasında
    koruyucu ruh olarak “Al Ateş” denilen
    ateş tanrısına inanılmakta idi.

    Eski devirlerden beri Türk hakanlarının al bayrak kullanması
    ateş kültü ve koruyucu ruh inancına dayanmaktadır.

    Rusların İgor destanında Kıpçak Türklerinin kızıl bayrağından söz edilmesi Türkleri savaşlarda kırmızı bayrak kullanması konusunda ileri sürülen bilgileri
    doğrulamaktadır.

    Kırgızların bayrak yerine aslı alev olan yalav sözcüğünü kullanması da
    ateş kültünden kaynaklanmaktadır.

    Kaşgarlı Mahmud’un:
    Ağdı kızıl bayrak
    Toğdı kara toprak

    biçimindeki dizeleri Türklerde kızıl bayrağın savaş bayrağı olarak kullanılışını işaret eden belgelerdendir.

    Osmanlıların kırmızı bayrağı seçmesi olayı da Reşat Genç tarafından: “Osmangazi hazretleri ak sancağı (Anadolu Selçuklu Sultanı’ndan) almadan önce, harb bayrağı için kızıl rengi seçip kabul etmişlerdi.

    Aşiret mensuplarını kolayca harb bayrağı altına toplayabilmek için onların tab’an meclup oldukları (yani yaradılışlarından tutkun oldukları) al renkli bayrağın manevi tesiri bulunduğunu takdir eylemişlerdi.”8 diye açıklanmaktadır.

    Abdülkadır İnan: “Al kelimesinin ateş kültü ile bağlı olduğunu gösteren bir emmare de bütün Türk kavimlerinde yaygın olan Alaslama merasimidir.

    Alaslama orta ve doğu Türklerinde ateşle temizleme ve takdis merasimidir.

    Anadolu’da da alaslama bir tedavi usulüdür.
    Bunun için kırk bır tane al renkli keten bezinden, okuya okuya parmağa bir ip yumağı yapılır. Sonra bu yumak ateşte yakılarak külü tekrar bir al bez üzerine konur ve bununla alazlanır.

    Al ruhu eski Türk panteonunda kuvvetli, belki hami tanrılardan biri olmuştur.

    Al kelimesinin ateş kültüyle alakası olması bilhassa bu ruhun en eski devirlerde hami ruh, ateş ve ocak ilahesi olduğunu göstermektedir.9

    Türk sosyal yaşamında kırmızı renk o kadar geniş yer tutmuştur ki
    Türk halılarında da genç kızlar kırmızı rengi hakim renk olarak kullanmışlardır.

    Türkün gözü alda olur söylemi de
    sosyal yaşamda kırmızının etkinliğini vurgulamaktadır.

    Al renk ile ilgili geleneklerden günümüzde hamile kadınlarla ilgili Al bastı olgusu da aynı kültün devamı konumunda görülmektedir.

    Kırmızı renk ile tedavi edilebildiği söylenen bazı hastalıklar olduğu bilinmektedir.
    Bunlardan astım, felç, bronşit, zatürre, kabızlık ve tüberkülozdur.
    Kırmızı titreşimlerin kan basıncını artırıp tansiyonu yükselttiği deneylerle
    kanıtlanmıştır. Solunum yollarına kırmızı ışık tutulduğunda solunumun hızlandığı ve kırmızı ışığa uzunca bakılınca göz kırpmaların sıklaştığı da kırmızı ışıkla ilgili saptanan bulgular arasındadır.

    Anneyi ve çocuğu korumak için lohusaya ve bebeğe kırmızı tül örtülür. Kırmızı altın takılır ve şeker yedirilir. Kırmızı ve beyazın kutsallığına inanıldığından loğusa kadının başına örtülen kırmızı örtü beyaz bir kurdale
    ile bağlanmaktadır.

    ____________Yeşil

    Sarı rengin sıcaklığı, mavi rengin sakinlik ve huzurunu bünyesinde barındıran bu renk doğa rengi olup doğada ağaçların, bitkilerin sembolüdür.

    İslâmiyetle kutsallık kazanan yeşil, Safevi türkmen devletinin bayrağının ana rengi olmuş, Osmanlı sancaklarında uzun süre kullanılmıştır.

    Eski Türkçe’de yaşıl olarak kullanılan
    ve yaş kökünden türeyen bu sözcük eski kullanımını dış Türklerde halen korumaktadır.

    Türklerin yeşille ilgili olarak manevi inanmalarının kökü
    en eski dini inanmalarından kaynaklanmaktadır.

    “Türk mitolojisine göre hayır ilahı Ülgen’in,
    koruyucu ruh olarak kabul edilen yedi oğlundan birinin adı Yaşıl (yeşil) Kaan idi ve umumiyetle bitkilerin yetişip-büyümesini düzenlediğine inanılırdı.

    Ayrıca, yeşilliklerin Ülgen inanışı ile bağını gösteren mitolojik inanmaya göre Ülgen, insan vücudunu yarattıktan sonra Kuday’ın huzuruna kuzgun denilen
    kuşu göndererek yarattığı insan için can ister.

    Kuzgun semaya uçar. Canı alıp dönerken yerde bir leş görür. Dayanamayarak leşi yemek için ağzını açar. Gagasındaki can çam
    ormanına düşerek dağılır.

    Bundan dolayıdır ki çam, ardıç gibi ağaçlar yaz kış canlı kalıp
    yeşilliklerini muhafaza ederler.”12

    Orta Asya bozkırlarında hayvancılıkla geçinen ve konar göçer bir yaşam süren Türk halkı için doğa hayvanlarını beslemenin ve yaşamlarını sürdürmenin ana kaynağı oluşu nedeniyle doğa ve doğanın simgesi yeşilin önemi yadsınamaz. İlkbaharda çimenlerin açık yeşilinden ormanların koyu yeşiline kadar her tonu yatıştırıcı, iyileştirici, huzurlu ve sakinleştiricidir. Bahar yeşili, yeniden yaşamayı, yeniden canlanmayı ve neşeyi temsil etmektedir.

    Yeşil renkle de tedavi edildiği söylenen bazı hastalıklar bulunmaktadır. Bunlar, başta sinirsel rahatsızlıklar olmak üzere ülser, tifo, karın ağrısı, sıtma ve astımdır.

    Yaş sözü bütün Türk kavimlerinde insan ömrü için kullanılan bir sözcüktür.

    Eski Türkler yaşlarını söylerken örneğin “Ben kırk yaşarma (yeşerme) gördüm” Yani doğa yılda bir kez yeşerir, ben kırk kez doğanın yeşermesini görmüşüm. Yani kırk yaşındayım biçiminde yorumlandığı için yaş sözü ömür karşılığında kullanılmaktadır.

    Bağımsızlık mücadelesi veren esir Türk illerinin kurtuluş mücadelelerinde bu renkler bayraklara, kıyafetlere yansıtılmıştır. Doğu Türkistan dâvasının ulu savaşçısı, görklü lideri, büyük alpereni rahmetli İsa Yusuf ALPTEKİN’in, 94 yıllık ömrü boyunca uçmağa varıncaya kadar sırtından çıkarmadığı “Çapan”ının renkleri de sarı, kırmızı, yeşil’den mürekkepti. Doğu Türkistan Göçmenler Vakfı 2. Başkanı Arslan ALPTEKİN, “Bu renklerin Orta Asya steplerinde yaşayan Türk topluluklarının sosyo-kültürel ve günlük hayatlarında yoğun olarak kullanıldığını” ifade ederek: “Sarı, kırmızı, yeşil renkleri Türk kızlarımızın el işlerinde, kıyafetlerinde, bindallı’larında, düğün, toy, şölen yeri süslemelerinde görebiliriz. Kırmızı: şehit kanlarını, yeşil: tabiatı (doğayı), sarı: bereketi, beyaz: barışı, mavi ise gökyüzünü, Göktürklüğü ifade eder” demektedir.

    GÖKTÜRKLERDE YEŞİL-SARI-KIRMIZI RENKLER

    1935''de, Altay'larda; VII-XI. asırlarda yaşamış Türk beylerinin mezarlarında yapılan kazılarda; yeşil, sarı, kırmızı ipekli elbise giydirilmiş cesetlerin bulunması, bu üç rengin Türklerde milli olduğu kadar dini değeri de haiz bulunduğunu göstermektedir.(Belleten Sayı 43, 1947)

    SELÇUKLULARDA YEŞİL-SARI-KIRMIZI RENKLER

    Abdülcelil El Kazvini diyor ki: Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun bayrağı de yeşil-sarı-kırmızı idi. 1110-1189 yıllarında yaşayan İranlı büyük alim Abdülcelil el Kazvini (Hicri 556-560) (Miladi 1161-1165) yıllarında yazdığı Kitab'un Nakz adlı eserinin konu ile ilgili 608. sayfasında Türkçe tercümesiyle söyle diyor:

    "Selçukluların melikleri ve sultanları eğer yüzbin asker toplarlarsa, siyah Sancak askerlerde bulunmazdı; yeşil, sarı ve kırmızı Sancak bulundururlardı.

    OSMANLILARDA YEŞİL-SARI-KIRMIZI RENKLER

    Osmanlı İmparatorluğu ordularında da Sancaklar, Bayraklar ve Tuğlar Yeşil - Sarı - Kırmızı renkleri taşımışlardır.

    Osmanlıda hükümranlık bayrağı ve devlet başkanlığı forsu olarak kullanılan renkler de "sarı, kırmızı, yeşil" olarak görülmektedir.
    Türk kültür tarihinin başlangıcından bu yana milli birlik ve beraberliğimizin simgesi olarak kullanılan semboller ve renkler, bugün halen aynı işlevini sürdürmektedir.

    Türk Tarihi boyunca sarı kırmızı yeşil renkler hükümranlık renkleridir.

    Kaynaklar:

    -RENK DÜNYAMIZ VE TÜRK KÜLTÜRÜNDE RENKLER
    Yrd. Doç. Dr. Mehmet YARDIMCI
    -PROF. DR. REŞAT GENÇ " TÜRK İNANIŞLARI İLE MİLLİ GELENEKLERİNDE RENKLER VE SARI KIRMIZI YEŞİL - ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ BAŞKANLIĞI YAYINLARI "
    -PROF. DR. Mustafa Kafalı "TÜRK KÜLTÜRÜNDE RENKLER- (YÖRTÜRK DERGİSİ SAYI : 42)"
    -PROF. DR. SADIK TURAL "ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ BAŞKANI"
    TÜRK Kültüründe "SARI - KIRMIZI - YEŞİL" İnsanları bir araya getiren, onların ortak değerlerde birleşip bir ulus olmalarına etki eden değerlerin başında renkler gelir. Sarı, kırmızı, yeşil, beyaz ve mavi... bu renkleri Türkler tarihleri boyunca kültürlerinde, günlük hayatlarında kullanmış, kimi zaman halı desenlerinde, kimi zaman giyim kuşamlarında hep bu renklerle bezenmişlerdir. Günümüzde, Türkmen-Yörüklerin kullandığı cepken, entari, potur, dizlik, çorap, çarık ve başlarına bağladıkları poçu’ları bu renklerle boyanmaktadır. Bu renkler ayrıca tarihte kurulmuş. Türk devletlerinin bayraklarında da kullanılmıştır. Bayrağımızdaki kırmızı ve beyaz Türk halkını bir bayrak altında toplayan renklerdir. Renklerin değişik anlamlar ifade etmesi ise mitolojiden de kaynaklanmakla birlikte uygarlıkla ilgilidir Bugün suni bir şekilde etnik hale getirilmeye çalışılan Sarı , kırmızı ve yeşil de tamamen Türk kültüründe önem verilen renkleridir zaten. Türklerden, renklerin yön belirten sembolik anlamları konusuna ilk defa dikkatimizi çeken Ziya Gökalp’tir. Renkler Türk kültüründe yön bildiren kavramlardır. Bunların ötesinde Türk gelenek, görenek ve kültüründe gücü, kuvveti, hakimiyeti işaret etmek için sarı rengin ön plana çıktığı görülmektedir. 3 RENGİN ANLAMI YEŞİL : DİRİLİK,TAZELİK,GENÇLİK SARI : MERKEZ,HÜKÜMRANLIK KIRMIZI : TANRI, KORUYUCU RUH, OCAK(EV), DİRLİK, BAĞIMSIZLIK, HÜRRİYET Türk tarihinin muhtelif devrelerinde renklerin yönleri ifade etmek için kullanıldığını biliyoruz. Dört yönün her birisi ayrı renk ile şekillenmiştir Kara Kuzey Kızıl (Al) Güney Gök (Yeşil) Doğu Ak Batı Bu konuda Alföldi’nin II. Tarih Kongresinde sunduğu bildiride: “Moğol kavimlerinin bayrak direklerinde sallanan beş renkli hamailler (yeşil, beyaz,kırmızı, kara ve sarı) şüphesiz Çinlilerde olduğu gibi onlarda da dört kutbun ve dünyanın merkezinin renklerine tekabül eder. ____________Sarı Temel olarak neşe ve keyif verici bir renk olan sarı, Türk kültüründe yön bildirme açısından dünyanın merkezinin sembolüdür. Aynı zamanda bilgeliği, anlayışı ve yüksek düzeyde sezgisel kavrayışı da açığa çıkarır. Bu renk Türk mitolojisindeki Ülgen’le doğrudan doğruya ilintilidir. Ülgen’in öyle bir sarayı vardır ki bu sarayın kapıları altından olup Ülgen de altın bir taht üzerinde oturmaktadır. Bugün kullanılan sarı da, Osmanlı dörneminde sırma sarısı olarak ifade edilen sarı da hep altın sarısı olmuştur. Altın tonlarındaki sarı, ruhsal kusursuzluğu, huzur ve dinlenmeyi temsil eder. Ögel: “Kanaatimizce, Ülgen’in altın tahtının sembolü olarak dünyanın merkezinin işareti diye kabul edilmiş olan sarı renk, bu sembol anlamını Türklerin çizmelerinin (edik) rengi olarak da uzun yıllar sürdürmüştür. Zira, bilindiği gibi Türkmenler yüzyıllarca, sarı edik ile kızıl keçeden külah giymişlerdir. Halkımız arasında bugün de çok yaygın olarak kullanılan ‘Sarı Çizmeli Mehmet Ağa’ deyiminin de kaynağı bu tarih ve kültür geleneğimizdir... Türklerde sarı rengin hükümranlık rengi olarak kullanılmasıyla ilgili tarihi bilgilere baktığımız zaman ise: Meselâ Uygur Türk yazılı belgelerinde ‘sarıg urunggu’ yani sarı bayrak, bir burcun adı olarak geçmektedir.”13 demektedir. Sarı renk, Memlük ve ve Altın Ordusu devletlerinde çok kullanılmış, bayraklarının ana rengi olmuştur. Sarı renk aynı zamanda güneşin rengi ve simgesidir. Sarı tonlu meyve ve sebzelerin, bağırsaklar için iyileştirici etki yapan ve sinirleri sakinleştiren bir eğilim gösterir. Sarı renk ile de tedavi edilebildiği söylenen bazı hastalıklar bulunmaktadır. Bunlar arasında böbrek rahatsızlıkları, hazımsızlık, felç, bitkinlik, egzama ile sindirim sistemiyle ilgili bazı hastalıklar sayılabilir. Türk destanlarında ise sarı renk kötülük ve felaket sembolü olarak görülmüştür. Sarı ejderha Türk masallarında kuşku ve kötü duygular veren bir motiftir. Sarı renk Anadolu kültüründe hastalık sembolü olarak bilinir. ____________Kırmızı (Al, Kızıl) Halk arasında al ve kızıl adları ile de bilinen kırmızı renk genel kültürümüzde heyecan, kudret ve akıncılığın sembolüdür. Cesaret, hayatta kalma ve hayat verme unsuru olarak bilinen kırmızı kan rengi olup yüzyıllar boyu Tehlikenin ve tahribatın simgesi olmuştur. Trafik ışıklarında dur sinyali olarak kullanılmasının nedeni de budur. Tarihimizin başlangıcından beri manevi ve milli renk olarak algılanmakta, Türk duygusunu yansıtan milli bir sembol olarak görülmektedir. Rengini kandan alan kırmızı eski çağlarda yaşamın yenilenmesi olarak düşünülmüş, yontma taş ve cilalı taş dönemlerinde gömütlerde bulunan kemiklerin kırmızı renge boyanmış olmasının nedeni buna bağlanmaktadır. Anadolu’nun ana tanrıçası Kibele’nin olduğu gibi İbrahim Peygamber ve Meryem’in de simgesi kırmızıdır. Hakanların al kaftan giymeleri hakanlık sembolü idi. Yavuz Sultan Selim’in 1516’da Ridaniye savaşına giderken ve savaş alanında kırmızı kaftan giyip beline kırmızı kemer takıp ayağına da sarı çizme giydiği tarihî belgelerden anlaşılmaktadır. Bu sembol zamanla anlam değiştirip düğünlerde damada al kaftan giydirme ve gelinlere al duvak takma geleneğine dönüşmüş, zamanla bu gelenek de değişime uğrayarak damada siyah elbise giydirilmiş, geline de beyaz duvak ve gelinlik takılır olmuştur. Halen Başkurtlarda sürdürülen damada kızıl cepken giydirilme geleneği, eski kızıl kaftanın kalıntısı olarak görülmektedir. Kırmızı güneşin doğuşunda ve batışında büründüğü renk olduğu için Türkmenlerce kutsal sayılmıştır. Türklerin eski inançları arasında koruyucu ruh olarak “Al Ateş” denilen ateş tanrısına inanılmakta idi. Eski devirlerden beri Türk hakanlarının al bayrak kullanması ateş kültü ve koruyucu ruh inancına dayanmaktadır. Rusların İgor destanında Kıpçak Türklerinin kızıl bayrağından söz edilmesi Türkleri savaşlarda kırmızı bayrak kullanması konusunda ileri sürülen bilgileri doğrulamaktadır. Kırgızların bayrak yerine aslı alev olan yalav sözcüğünü kullanması da ateş kültünden kaynaklanmaktadır. Kaşgarlı Mahmud’un: Ağdı kızıl bayrak Toğdı kara toprak biçimindeki dizeleri Türklerde kızıl bayrağın savaş bayrağı olarak kullanılışını işaret eden belgelerdendir. Osmanlıların kırmızı bayrağı seçmesi olayı da Reşat Genç tarafından: “Osmangazi hazretleri ak sancağı (Anadolu Selçuklu Sultanı’ndan) almadan önce, harb bayrağı için kızıl rengi seçip kabul etmişlerdi. Aşiret mensuplarını kolayca harb bayrağı altına toplayabilmek için onların tab’an meclup oldukları (yani yaradılışlarından tutkun oldukları) al renkli bayrağın manevi tesiri bulunduğunu takdir eylemişlerdi.”8 diye açıklanmaktadır. Abdülkadır İnan: “Al kelimesinin ateş kültü ile bağlı olduğunu gösteren bir emmare de bütün Türk kavimlerinde yaygın olan Alaslama merasimidir. Alaslama orta ve doğu Türklerinde ateşle temizleme ve takdis merasimidir. Anadolu’da da alaslama bir tedavi usulüdür. Bunun için kırk bır tane al renkli keten bezinden, okuya okuya parmağa bir ip yumağı yapılır. Sonra bu yumak ateşte yakılarak külü tekrar bir al bez üzerine konur ve bununla alazlanır. Al ruhu eski Türk panteonunda kuvvetli, belki hami tanrılardan biri olmuştur. Al kelimesinin ateş kültüyle alakası olması bilhassa bu ruhun en eski devirlerde hami ruh, ateş ve ocak ilahesi olduğunu göstermektedir.9 Türk sosyal yaşamında kırmızı renk o kadar geniş yer tutmuştur ki Türk halılarında da genç kızlar kırmızı rengi hakim renk olarak kullanmışlardır. Türkün gözü alda olur söylemi de sosyal yaşamda kırmızının etkinliğini vurgulamaktadır. Al renk ile ilgili geleneklerden günümüzde hamile kadınlarla ilgili Al bastı olgusu da aynı kültün devamı konumunda görülmektedir. Kırmızı renk ile tedavi edilebildiği söylenen bazı hastalıklar olduğu bilinmektedir. Bunlardan astım, felç, bronşit, zatürre, kabızlık ve tüberkülozdur. Kırmızı titreşimlerin kan basıncını artırıp tansiyonu yükselttiği deneylerle kanıtlanmıştır. Solunum yollarına kırmızı ışık tutulduğunda solunumun hızlandığı ve kırmızı ışığa uzunca bakılınca göz kırpmaların sıklaştığı da kırmızı ışıkla ilgili saptanan bulgular arasındadır. Anneyi ve çocuğu korumak için lohusaya ve bebeğe kırmızı tül örtülür. Kırmızı altın takılır ve şeker yedirilir. Kırmızı ve beyazın kutsallığına inanıldığından loğusa kadının başına örtülen kırmızı örtü beyaz bir kurdale ile bağlanmaktadır. ____________Yeşil Sarı rengin sıcaklığı, mavi rengin sakinlik ve huzurunu bünyesinde barındıran bu renk doğa rengi olup doğada ağaçların, bitkilerin sembolüdür. İslâmiyetle kutsallık kazanan yeşil, Safevi türkmen devletinin bayrağının ana rengi olmuş, Osmanlı sancaklarında uzun süre kullanılmıştır. Eski Türkçe’de yaşıl olarak kullanılan ve yaş kökünden türeyen bu sözcük eski kullanımını dış Türklerde halen korumaktadır. Türklerin yeşille ilgili olarak manevi inanmalarının kökü en eski dini inanmalarından kaynaklanmaktadır. “Türk mitolojisine göre hayır ilahı Ülgen’in, koruyucu ruh olarak kabul edilen yedi oğlundan birinin adı Yaşıl (yeşil) Kaan idi ve umumiyetle bitkilerin yetişip-büyümesini düzenlediğine inanılırdı. Ayrıca, yeşilliklerin Ülgen inanışı ile bağını gösteren mitolojik inanmaya göre Ülgen, insan vücudunu yarattıktan sonra Kuday’ın huzuruna kuzgun denilen kuşu göndererek yarattığı insan için can ister. Kuzgun semaya uçar. Canı alıp dönerken yerde bir leş görür. Dayanamayarak leşi yemek için ağzını açar. Gagasındaki can çam ormanına düşerek dağılır. Bundan dolayıdır ki çam, ardıç gibi ağaçlar yaz kış canlı kalıp yeşilliklerini muhafaza ederler.”12 Orta Asya bozkırlarında hayvancılıkla geçinen ve konar göçer bir yaşam süren Türk halkı için doğa hayvanlarını beslemenin ve yaşamlarını sürdürmenin ana kaynağı oluşu nedeniyle doğa ve doğanın simgesi yeşilin önemi yadsınamaz. İlkbaharda çimenlerin açık yeşilinden ormanların koyu yeşiline kadar her tonu yatıştırıcı, iyileştirici, huzurlu ve sakinleştiricidir. Bahar yeşili, yeniden yaşamayı, yeniden canlanmayı ve neşeyi temsil etmektedir. Yeşil renkle de tedavi edildiği söylenen bazı hastalıklar bulunmaktadır. Bunlar, başta sinirsel rahatsızlıklar olmak üzere ülser, tifo, karın ağrısı, sıtma ve astımdır. Yaş sözü bütün Türk kavimlerinde insan ömrü için kullanılan bir sözcüktür. Eski Türkler yaşlarını söylerken örneğin “Ben kırk yaşarma (yeşerme) gördüm” Yani doğa yılda bir kez yeşerir, ben kırk kez doğanın yeşermesini görmüşüm. Yani kırk yaşındayım biçiminde yorumlandığı için yaş sözü ömür karşılığında kullanılmaktadır. Bağımsızlık mücadelesi veren esir Türk illerinin kurtuluş mücadelelerinde bu renkler bayraklara, kıyafetlere yansıtılmıştır. Doğu Türkistan dâvasının ulu savaşçısı, görklü lideri, büyük alpereni rahmetli İsa Yusuf ALPTEKİN’in, 94 yıllık ömrü boyunca uçmağa varıncaya kadar sırtından çıkarmadığı “Çapan”ının renkleri de sarı, kırmızı, yeşil’den mürekkepti. Doğu Türkistan Göçmenler Vakfı 2. Başkanı Arslan ALPTEKİN, “Bu renklerin Orta Asya steplerinde yaşayan Türk topluluklarının sosyo-kültürel ve günlük hayatlarında yoğun olarak kullanıldığını” ifade ederek: “Sarı, kırmızı, yeşil renkleri Türk kızlarımızın el işlerinde, kıyafetlerinde, bindallı’larında, düğün, toy, şölen yeri süslemelerinde görebiliriz. Kırmızı: şehit kanlarını, yeşil: tabiatı (doğayı), sarı: bereketi, beyaz: barışı, mavi ise gökyüzünü, Göktürklüğü ifade eder” demektedir. GÖKTÜRKLERDE YEŞİL-SARI-KIRMIZI RENKLER 1935''de, Altay'larda; VII-XI. asırlarda yaşamış Türk beylerinin mezarlarında yapılan kazılarda; yeşil, sarı, kırmızı ipekli elbise giydirilmiş cesetlerin bulunması, bu üç rengin Türklerde milli olduğu kadar dini değeri de haiz bulunduğunu göstermektedir.(Belleten Sayı 43, 1947) SELÇUKLULARDA YEŞİL-SARI-KIRMIZI RENKLER Abdülcelil El Kazvini diyor ki: Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun bayrağı de yeşil-sarı-kırmızı idi. 1110-1189 yıllarında yaşayan İranlı büyük alim Abdülcelil el Kazvini (Hicri 556-560) (Miladi 1161-1165) yıllarında yazdığı Kitab'un Nakz adlı eserinin konu ile ilgili 608. sayfasında Türkçe tercümesiyle söyle diyor: "Selçukluların melikleri ve sultanları eğer yüzbin asker toplarlarsa, siyah Sancak askerlerde bulunmazdı; yeşil, sarı ve kırmızı Sancak bulundururlardı. OSMANLILARDA YEŞİL-SARI-KIRMIZI RENKLER Osmanlı İmparatorluğu ordularında da Sancaklar, Bayraklar ve Tuğlar Yeşil - Sarı - Kırmızı renkleri taşımışlardır. Osmanlıda hükümranlık bayrağı ve devlet başkanlığı forsu olarak kullanılan renkler de "sarı, kırmızı, yeşil" olarak görülmektedir. Türk kültür tarihinin başlangıcından bu yana milli birlik ve beraberliğimizin simgesi olarak kullanılan semboller ve renkler, bugün halen aynı işlevini sürdürmektedir. Türk Tarihi boyunca sarı kırmızı yeşil renkler hükümranlık renkleridir. Kaynaklar: -RENK DÜNYAMIZ VE TÜRK KÜLTÜRÜNDE RENKLER Yrd. Doç. Dr. Mehmet YARDIMCI -PROF. DR. REŞAT GENÇ " TÜRK İNANIŞLARI İLE MİLLİ GELENEKLERİNDE RENKLER VE SARI KIRMIZI YEŞİL - ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ BAŞKANLIĞI YAYINLARI " -PROF. DR. Mustafa Kafalı "TÜRK KÜLTÜRÜNDE RENKLER- (YÖRTÜRK DERGİSİ SAYI : 42)" -PROF. DR. SADIK TURAL "ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ BAŞKANI"
    0 Σχόλια 0 Μοιράστηκε
  • URFA TÜRKİYE

    1884, Hititler tarafından yapılan aslan heykelleri, Urfa, Suruç yakınları.

    Arkeolog ve seyyah J. H. Haynes arşivi.
    Şimdi bu yapılar nerede..
    URFA TÜRKİYE 1884, Hititler tarafından yapılan aslan heykelleri, Urfa, Suruç yakınları. Arkeolog ve seyyah J. H. Haynes arşivi. Şimdi bu yapılar nerede..
    0 Σχόλια 0 Μοιράστηκε
  • Kusur bulmak için bakma birine,
    bulmak için bakarsan bulursun.
    Kusuru örtmeyi marifet edin!
    İşte o zaman kusursuz olursun.

    Hz. Mevlana

    ----------

    Güzel ahlâklı güzel düşünür.
    Güzel düşünen, güzel levhaları görür.
    Fena ahlâklı fena düşündüğünden,
    fena levhaları görür.

    .....

    Güzel gören güzel düşünür.
    Güzel düşünen, hayatından lezzet alır.

    Mektubat
    Kusur bulmak için bakma birine, bulmak için bakarsan bulursun. Kusuru örtmeyi marifet edin! İşte o zaman kusursuz olursun. Hz. Mevlana ---------- Güzel ahlâklı güzel düşünür. Güzel düşünen, güzel levhaları görür. Fena ahlâklı fena düşündüğünden, fena levhaları görür. ..... Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır. Mektubat
    0 Σχόλια 0 Μοιράστηκε
  • Nadir Görülen Kuş Türü "Çölkoşarı" Şanlıurfa'da Fotoğraflandı

    Şanlıurfa'nın Ceylanpınar ilçesinde sınıra yakın bölgede nadir görülen kuş türü olan "çölkoşarı", fotoğraf severler tarafından kaydedildi.

    Kaynak: https://www.urfasesver.com/foto/15599472/nadir-gorulen-kus-turu-colkosari-sanliurfada-fotograflandi?fbclid=IwAR05cF_ujAyL2bOa1BezmSd3Z2DRR6au-CscQynqj5BlIxXfhr_G-AjeGG4

    #Şanlıurfa #Akçakale #Birecik #Bozova #Ceylanpınar #Eyyübiye #Halfeti #Haliliye #Harran #Hilvan #Karaköprü #Siverek #Suruç #Viranşehir
    Nadir Görülen Kuş Türü "Çölkoşarı" Şanlıurfa'da Fotoğraflandı Şanlıurfa'nın Ceylanpınar ilçesinde sınıra yakın bölgede nadir görülen kuş türü olan "çölkoşarı", fotoğraf severler tarafından kaydedildi. Kaynak: https://www.urfasesver.com/foto/15599472/nadir-gorulen-kus-turu-colkosari-sanliurfada-fotograflandi?fbclid=IwAR05cF_ujAyL2bOa1BezmSd3Z2DRR6au-CscQynqj5BlIxXfhr_G-AjeGG4 #Şanlıurfa #Akçakale #Birecik #Bozova #Ceylanpınar #Eyyübiye #Halfeti #Haliliye #Harran #Hilvan #Karaköprü #Siverek #Suruç #Viranşehir
    0 Σχόλια 0 Μοιράστηκε
  • KIZ KALESİ - KIZ KALESİ

    Mersin

    TÜRKİYE CUMHURİYETİ

    Kızkalesi (Türkçe'den: "Kız Kalesi", Deniz Kalesi olarak da bilinir), Türkiye'nin Mersin ilinde küçük bir adada bulunan bir ada kalesidir.

    Adanın eski adı Krambusa'dır (Yunanca: Gramvoussa). Akdeniz'de kıyıdan yaklaşık 300 metre uzaklıkta yer almaktadır. Adanın toplam alanı yaklaşık 15.000 metrekaredir ve kale bu alanın büyük bir bölümünü kaplamaktadır. Adayla aynı adı taşıyan ülkenin ana kesiminde adaya bakan bir kasaba olan Kızkalesi, Erdemli'ye 23, Mersin'e 60 kilometre uzaklıkta.

    Tarih
    Strabon'a göre ada eski çağlarda korsanlar tarafından kullanılmış. Ancak kale muhtemelen I. Haçlı Seferi'nden sonra Bizans İmparatorluğu'ndan I. Aleksios Komnenos tarafından yaptırılmıştır. 13. yüzyılda, I. Leo ve Kilikya Ermeni Krallığı'nın müteakip en az bir hükümdarı tarafından kapsamlı bir şekilde restore edilmiştir.

    1982 ve 1987'deki arkeolojik araştırmalar, orijinal Bizans planının, karakteristik kare kulelerle esas olarak güneyde hayatta kaldığını ortaya koydu. Ermeniler, karakteristik rustik yontma duvarları ve yuvarlak kuleleri ile kalenin kuzey ve batı cephelerini yeniden inşa ettiler. Ayrıca Yunan binasının çoğuna yeni kaplama taşı koydular.

    İki Ermeni yazıtında bu bölgenin Kral I. Leo (1206) ve Kral I. Hetum (1251) tarafından restore edildiğinden söz edildiği iddia edilmektedir. Ermeniler ayrıca kalede beşik tonozlu bir şapel inşa ettiler. Ada bir zamanlar bir ana kara kalesi olan Korykos Kalesi'ne, bir dalgakırana bağlıydı. Ermeniler bu kaleye Gorygos adını verdiler. 14. yüzyılda Kilikya Krallığı çöküşün eşiğindeydi ve 1360 yılında Kıbrıslı I. Peter, ada halkının isteği üzerine adayı işgal etti.

    Kale, 1448'de Anadolu beyliğinden Karamanlı II. İbrahim, 1471'de Osmanlı Devleti'nden Gedik Ahmet Paşa tarafından işgal edildi.
    Gorygos adı Kızkalesi olarak değiştirilmiştir.

    Tanım
    Surun toplam uzunluğu 192 metredir. Güney ve batı duvarları birbirine diktir. Kuzey ve doğu cepheleri kavisli surlarla çevrilidir.

    Ana kapı kuzey tarafında, küçük kapı ve galeri ise batı tarafındadır. Her biri benzersiz bir şekle sahip 8 burç vardır. 1973 ile 1981 yılları arasında Kızkalesi'ndeki iki kalenin planlarını içeren kapsamlı bir fotoğraf kaydı yapılmıştır.

    Kızkalesi efsanesi
    Kızkalesi efsanesine göre bir falcı krala güzeller güzeli kızının bir yılan tarafından zehirleneceğini haber verir. Kralın bile kaderini değiştiremeyeceğini ekliyor. Falcının sözleriyle şok olan kral, yılanların olmadığı bir adada bir kale inşa ederek prensesi kurtarmaya çalışır. Kızını kalede yaşaması için gönderir. Ancak anakaradan gönderilen bir sepet üzümün içine saklanan bir yılan prensesi zehirler. Bu efsane sadece Kızkalesi'ne özgü değildir ve Türkiye'nin diğer bazı yöreleri de aynı hikayeyi paylaşmaktadır.
    KIZ KALESİ - KIZ KALESİ Mersin TÜRKİYE CUMHURİYETİ Kızkalesi (Türkçe'den: "Kız Kalesi", Deniz Kalesi olarak da bilinir), Türkiye'nin Mersin ilinde küçük bir adada bulunan bir ada kalesidir. Adanın eski adı Krambusa'dır (Yunanca: Gramvoussa). Akdeniz'de kıyıdan yaklaşık 300 metre uzaklıkta yer almaktadır. Adanın toplam alanı yaklaşık 15.000 metrekaredir ve kale bu alanın büyük bir bölümünü kaplamaktadır. Adayla aynı adı taşıyan ülkenin ana kesiminde adaya bakan bir kasaba olan Kızkalesi, Erdemli'ye 23, Mersin'e 60 kilometre uzaklıkta. Tarih Strabon'a göre ada eski çağlarda korsanlar tarafından kullanılmış. Ancak kale muhtemelen I. Haçlı Seferi'nden sonra Bizans İmparatorluğu'ndan I. Aleksios Komnenos tarafından yaptırılmıştır. 13. yüzyılda, I. Leo ve Kilikya Ermeni Krallığı'nın müteakip en az bir hükümdarı tarafından kapsamlı bir şekilde restore edilmiştir. 1982 ve 1987'deki arkeolojik araştırmalar, orijinal Bizans planının, karakteristik kare kulelerle esas olarak güneyde hayatta kaldığını ortaya koydu. Ermeniler, karakteristik rustik yontma duvarları ve yuvarlak kuleleri ile kalenin kuzey ve batı cephelerini yeniden inşa ettiler. Ayrıca Yunan binasının çoğuna yeni kaplama taşı koydular. İki Ermeni yazıtında bu bölgenin Kral I. Leo (1206) ve Kral I. Hetum (1251) tarafından restore edildiğinden söz edildiği iddia edilmektedir. Ermeniler ayrıca kalede beşik tonozlu bir şapel inşa ettiler. Ada bir zamanlar bir ana kara kalesi olan Korykos Kalesi'ne, bir dalgakırana bağlıydı. Ermeniler bu kaleye Gorygos adını verdiler. 14. yüzyılda Kilikya Krallığı çöküşün eşiğindeydi ve 1360 yılında Kıbrıslı I. Peter, ada halkının isteği üzerine adayı işgal etti. Kale, 1448'de Anadolu beyliğinden Karamanlı II. İbrahim, 1471'de Osmanlı Devleti'nden Gedik Ahmet Paşa tarafından işgal edildi. Gorygos adı Kızkalesi olarak değiştirilmiştir. Tanım Surun toplam uzunluğu 192 metredir. Güney ve batı duvarları birbirine diktir. Kuzey ve doğu cepheleri kavisli surlarla çevrilidir. Ana kapı kuzey tarafında, küçük kapı ve galeri ise batı tarafındadır. Her biri benzersiz bir şekle sahip 8 burç vardır. 1973 ile 1981 yılları arasında Kızkalesi'ndeki iki kalenin planlarını içeren kapsamlı bir fotoğraf kaydı yapılmıştır. Kızkalesi efsanesi Kızkalesi efsanesine göre bir falcı krala güzeller güzeli kızının bir yılan tarafından zehirleneceğini haber verir. Kralın bile kaderini değiştiremeyeceğini ekliyor. Falcının sözleriyle şok olan kral, yılanların olmadığı bir adada bir kale inşa ederek prensesi kurtarmaya çalışır. Kızını kalede yaşaması için gönderir. Ancak anakaradan gönderilen bir sepet üzümün içine saklanan bir yılan prensesi zehirler. Bu efsane sadece Kızkalesi'ne özgü değildir ve Türkiye'nin diğer bazı yöreleri de aynı hikayeyi paylaşmaktadır.
    0 Σχόλια 0 Μοιράστηκε
  • Cuma Hutbesi: "Kalpler Allah’ı Zikretmekle Huzura Kavuşur"

    Muhterem Müslümanlar!

    Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz idrak sahibi müminleri şöyle tanıtıyor: “Onlar ayakta dururken, otururken, yatarken Allah’ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışını tefekkür eder, düşünürler…”[1]

    Okuduğum hadis-i şerifte ise Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Rabbini zikreden ile zikretmeyenin durumu, diri ile ölünün durumu gibidir.”[2]

    Aziz Müminler!

    Zikir, Rabbimize kulluğumuzun ve sadakatimizin ifadesidir. Manevî berekete açılan kapıdır. Gönüllerin huzur kaynağıdır. Kalbimizin gıdası, derdimizin devasıdır. Zikir, Rabbimizin her zaman ve her yerde bizi gördüğünü, işittiğini ve koruduğunu unutmamaktır. Bizler, Rabbimizin rahmet ve inayetine zikirle kavuşuruz. O’nun muhabbetine zikirle mazhar oluruz. Gafletten zikirle uyanır, vesveselerden zikirle kurtuluruz. Dünya ve ahiret selametine zikirle ulaşırız.

    Kıymetli Müslümanlar!

    Mümin, kalbini zikirle Rabbine açar.فَاذْكُرُون۪ٓي اَذْكُرْكُمْ “Siz beni anın ki ben de sizi anayım.”[3] ayetine bütün benliğiyle icabet eder. Zikirle Allah’ın varlığını, birliğini ve kudretini tefekkür eder. Rabbinin gözetiminde olduğu bilinciyle bir ömür sürer. Her daim iyiliklere ulaşmanın kötülüklerden uzaklaşmanın gayretinde olur.

    Müminin gönlü zikirle ferahlar.اَلَا بِذِكْرِ اللّٰهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُۜ “Bilesiniz ki kalpler ancak Allah’ı zikretmekle huzura kavuşur.”[4] ayeti gereğince müminin ruhu zikirle sekinete erer. Yuvası zikirle huzura kavuşur.

    Değerli Müminler!

    Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: “Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin. Ve O’nu sabah akşam tesbih edin.”[5] Bu ayeti kendine düstur edinen Peygamber Efendimiz (s.a.s), her işine Allah’ın adıyla başlardı. Elbisesini giyerken, evine girerken, evinden çıkarken, bineğine binerken Allah’ı anardı. Yemeğe başlarken besmele çeker, sonunda da elhamdülillah derdi. Uyumadan önce de uyandıktan sonra da Allah’ı zikrederdi.

    Aziz Müslümanlar!

    Zikir, Allah’ı zihinde tutmak, dil ile belirli kelimeleri tekrar etmekle birlikte, söz, tutum ve davranışlarımızla Allah’ın rızasını kazanma çabasıdır. Nefsimizi ıslah etme, iyilik ve hayır yolunda olma, huzur ve mutluluğa ulaşma gayretidir. Zikrin gerçek anlamını idrak eden bir mümin, Kur’an ve sünnete uygun bir hayat sürer. Kardeşlik hukukunu korur. Toplumda birlik ve beraberliği pekiştirmek için çaba gösterir. Zikri kendine şiar edinen bir mümin, yaratılış gayesini unutmaz. Hak duyarlılığını kaybetmez.

    Değerli Müslümanlar!

    Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de bizleri şöyle uyarmaktadır: “Ey iman edenler! Mallarınız ve evlatlarınız sizi, Allah’ı zikretmekten alıkoymasın.”[6] Bu ayet-i kerime rızkımızı kazanırken, işimizi yaparken, sorumluluklarımızı yerine getirirken her an Allah’ı hatırlamamız gerektiğini bizlere emrediyor. Varlıkta ve yoklukta, rahatlıkta ve zorlukta Rabbimize kulluk etmeye, O’nu anmaya ve O’ndan yardım istemeye bizleri çağırıyor.

    Öyleyse Aziz Müminler!

    Yüce Rabbimizin rızasını, yardımını ve affını umarak her daim O’nu zikredelim. Esmâ-i Hüsnâ’sından güzel isimlerinden olan ya Allah, ya Rahmân, ya Rahîm, ya Selâm isimlerini dilimize tesbih ederek zikrimizi eda edelim. Zikrin en büyüğü olan namazlarımızı ihmal etmeyelim. Bir ismi de “Zikir” olan Kur’an-ı Kerim’i okuyalım, anlayalım ve yaşayalım.

    Hutbemi Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in bize öğrettiği şu dua ile bitiriyorum:للَّهُمَّ أَعِنَّا عَلَى شُكْرِكَ وَذِكْرِكَ وَحُسْنِ عِبَادَتِكَ “Allah’ım! Sana şükretmek, seni zikretmek ve sana güzelce ibadet etmekte bize yardım et.”[7]

    [1] Âl-i İmrân, 3/191.
    [2] Buhârî, Deavât, 66.
    [3] Bakara, 2/152.
    [4] Ra’d, 13/28.
    [5] Ahzâb, 33/41,42.
    [6] Münâfikûn, 63/9.
    [7] İbn Hanbel, II, 299.
    Cuma Hutbesi: "Kalpler Allah’ı Zikretmekle Huzura Kavuşur" Muhterem Müslümanlar! Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz idrak sahibi müminleri şöyle tanıtıyor: “Onlar ayakta dururken, otururken, yatarken Allah’ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışını tefekkür eder, düşünürler…”[1] Okuduğum hadis-i şerifte ise Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Rabbini zikreden ile zikretmeyenin durumu, diri ile ölünün durumu gibidir.”[2] Aziz Müminler! Zikir, Rabbimize kulluğumuzun ve sadakatimizin ifadesidir. Manevî berekete açılan kapıdır. Gönüllerin huzur kaynağıdır. Kalbimizin gıdası, derdimizin devasıdır. Zikir, Rabbimizin her zaman ve her yerde bizi gördüğünü, işittiğini ve koruduğunu unutmamaktır. Bizler, Rabbimizin rahmet ve inayetine zikirle kavuşuruz. O’nun muhabbetine zikirle mazhar oluruz. Gafletten zikirle uyanır, vesveselerden zikirle kurtuluruz. Dünya ve ahiret selametine zikirle ulaşırız. Kıymetli Müslümanlar! Mümin, kalbini zikirle Rabbine açar.فَاذْكُرُون۪ٓي اَذْكُرْكُمْ “Siz beni anın ki ben de sizi anayım.”[3] ayetine bütün benliğiyle icabet eder. Zikirle Allah’ın varlığını, birliğini ve kudretini tefekkür eder. Rabbinin gözetiminde olduğu bilinciyle bir ömür sürer. Her daim iyiliklere ulaşmanın kötülüklerden uzaklaşmanın gayretinde olur. Müminin gönlü zikirle ferahlar.اَلَا بِذِكْرِ اللّٰهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُۜ “Bilesiniz ki kalpler ancak Allah’ı zikretmekle huzura kavuşur.”[4] ayeti gereğince müminin ruhu zikirle sekinete erer. Yuvası zikirle huzura kavuşur. Değerli Müminler! Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: “Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin. Ve O’nu sabah akşam tesbih edin.”[5] Bu ayeti kendine düstur edinen Peygamber Efendimiz (s.a.s), her işine Allah’ın adıyla başlardı. Elbisesini giyerken, evine girerken, evinden çıkarken, bineğine binerken Allah’ı anardı. Yemeğe başlarken besmele çeker, sonunda da elhamdülillah derdi. Uyumadan önce de uyandıktan sonra da Allah’ı zikrederdi. Aziz Müslümanlar! Zikir, Allah’ı zihinde tutmak, dil ile belirli kelimeleri tekrar etmekle birlikte, söz, tutum ve davranışlarımızla Allah’ın rızasını kazanma çabasıdır. Nefsimizi ıslah etme, iyilik ve hayır yolunda olma, huzur ve mutluluğa ulaşma gayretidir. Zikrin gerçek anlamını idrak eden bir mümin, Kur’an ve sünnete uygun bir hayat sürer. Kardeşlik hukukunu korur. Toplumda birlik ve beraberliği pekiştirmek için çaba gösterir. Zikri kendine şiar edinen bir mümin, yaratılış gayesini unutmaz. Hak duyarlılığını kaybetmez. Değerli Müslümanlar! Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de bizleri şöyle uyarmaktadır: “Ey iman edenler! Mallarınız ve evlatlarınız sizi, Allah’ı zikretmekten alıkoymasın.”[6] Bu ayet-i kerime rızkımızı kazanırken, işimizi yaparken, sorumluluklarımızı yerine getirirken her an Allah’ı hatırlamamız gerektiğini bizlere emrediyor. Varlıkta ve yoklukta, rahatlıkta ve zorlukta Rabbimize kulluk etmeye, O’nu anmaya ve O’ndan yardım istemeye bizleri çağırıyor. Öyleyse Aziz Müminler! Yüce Rabbimizin rızasını, yardımını ve affını umarak her daim O’nu zikredelim. Esmâ-i Hüsnâ’sından güzel isimlerinden olan ya Allah, ya Rahmân, ya Rahîm, ya Selâm isimlerini dilimize tesbih ederek zikrimizi eda edelim. Zikrin en büyüğü olan namazlarımızı ihmal etmeyelim. Bir ismi de “Zikir” olan Kur’an-ı Kerim’i okuyalım, anlayalım ve yaşayalım. Hutbemi Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in bize öğrettiği şu dua ile bitiriyorum:للَّهُمَّ أَعِنَّا عَلَى شُكْرِكَ وَذِكْرِكَ وَحُسْنِ عِبَادَتِكَ “Allah’ım! Sana şükretmek, seni zikretmek ve sana güzelce ibadet etmekte bize yardım et.”[7] [1] Âl-i İmrân, 3/191. [2] Buhârî, Deavât, 66. [3] Bakara, 2/152. [4] Ra’d, 13/28. [5] Ahzâb, 33/41,42. [6] Münâfikûn, 63/9. [7] İbn Hanbel, II, 299.
    0 Σχόλια 0 Μοιράστηκε
  • HARRAN KAPlSI. Şanlıurfa'nın günümüze ulaşan en eski kapısı.
    "Bab el-Harran" olarak da bilinen kapının güneye bakan yüzünde, sağda, V. yüzyılın başlarına ait Grekçe yazıt par­ çaları gözüken duvar kalıntıları mevcuttur. Beş satırdan olu­şan yazıtın az bir kısmı okunabilmiş olup tercümesi şöyledir:
    "....... Roma tarafından ...... kuvvet ...... imparator1ar ve krallar ....... yılında ......"
    Kapının kuzeye bakan cephesinde ise, oldukça uzun bir Arapça kitabe dikkati çeker. Kitabede tarih verilmemiştir. Kitabenin günümüz diliyle karşılığı şudur:
    " Efendimiz, sultan, melik, muzaffer, alim, adaletli, desteklenmiş ve muzaffer olan, din ve dünyanın yıldızı, fetih­lerin babası, Şah Gazi b. Sultan Melik, adaletli, Allah'ın rah­metine muhtaç olan Ebu Bekir b. Eyyub'un vilayette yaptır­dığı imaretlerden. Devleti muzaffer olan, adaletli eş-Şibli'dir."
    Kitabeden anladığımıza göre; bu bölüm yani kitabenin bulunduğu Harran Kapısının kuzey cephesi, EyyCıbi sultan­larından el- Melik'ül Muzaffer Şah(abeddin) Gazi EbCıbekr b. Eyyub tarafından yaptırılmıştır.
    Şahabeddin Gazi, ei-Melik'ül Adil tarafından 1218 yılın­da Urfa ve Suruç valiliğine getirilmiş ve bu görevde 1 222 yılı­na kadar kalmıştır. 1220-1244 yılları arasında ise, Meyyafârıkin(Silvan)
    Eyyyübi sultanlığını yapmıştır. Arapça kitabe­ de "Sultan" ve "Malik" lakaplarının geçmesine dayanarak,yu­ karıda bahsedilen kapı inşasının Şah(abeddin) Gazi'nin, Meyyafarıkln (Silvan) sultanlığı döneminde yapılmış olduğu tahmin edilebilir.
    Kitabenin alt bölümlerinde, girişin sağ ve sol üst kısım­ larında, boyunlarından zincirli birer aslanı tutan bir kişiyi gösteren kabartma rölyef bulunur. 1927 Urfa Salnamesi'nin verdiği bilgiye göre, bu rölyeflerin yanında (aslında biraz alt­ larında olması gerek) Türkçede "Mülk, tek ve kahredici olan Allah'ındır." anlamına gelen Arapça birer yazı da mevcuttur.

    Kaynakça: J.B.Segal.1970. Edessa 'The Blessed City", Oxford, s.220 n.2; M.Karakaş.1986. Şanlıurfa KitAbeleri, Dal Yayıncılık, Ş.Urfa: 73; ibn-ül Esir.1 987. el-KAmil fit-TArih Tercümesi, tere. A.Ağırakça-A.Özaydın, istanbul, XII:, s. 310, 358; Anonim.1927.Urfa Hakkında TabiT, Coljratl, lçtimAT, lktisAdT, Tarihi, Müii<J Ma'lumAtı CAmr SalnAme 1927, istanbul, s.70.
    HARRAN KAPlSI. Şanlıurfa'nın günümüze ulaşan en eski kapısı. "Bab el-Harran" olarak da bilinen kapının güneye bakan yüzünde, sağda, V. yüzyılın başlarına ait Grekçe yazıt par­ çaları gözüken duvar kalıntıları mevcuttur. Beş satırdan olu­şan yazıtın az bir kısmı okunabilmiş olup tercümesi şöyledir: "....... Roma tarafından ...... kuvvet ...... imparator1ar ve krallar ....... yılında ......" Kapının kuzeye bakan cephesinde ise, oldukça uzun bir Arapça kitabe dikkati çeker. Kitabede tarih verilmemiştir. Kitabenin günümüz diliyle karşılığı şudur: " Efendimiz, sultan, melik, muzaffer, alim, adaletli, desteklenmiş ve muzaffer olan, din ve dünyanın yıldızı, fetih­lerin babası, Şah Gazi b. Sultan Melik, adaletli, Allah'ın rah­metine muhtaç olan Ebu Bekir b. Eyyub'un vilayette yaptır­dığı imaretlerden. Devleti muzaffer olan, adaletli eş-Şibli'dir." Kitabeden anladığımıza göre; bu bölüm yani kitabenin bulunduğu Harran Kapısının kuzey cephesi, EyyCıbi sultan­larından el- Melik'ül Muzaffer Şah(abeddin) Gazi EbCıbekr b. Eyyub tarafından yaptırılmıştır. Şahabeddin Gazi, ei-Melik'ül Adil tarafından 1218 yılın­da Urfa ve Suruç valiliğine getirilmiş ve bu görevde 1 222 yılı­na kadar kalmıştır. 1220-1244 yılları arasında ise, Meyyafârıkin(Silvan) Eyyyübi sultanlığını yapmıştır. Arapça kitabe­ de "Sultan" ve "Malik" lakaplarının geçmesine dayanarak,yu­ karıda bahsedilen kapı inşasının Şah(abeddin) Gazi'nin, Meyyafarıkln (Silvan) sultanlığı döneminde yapılmış olduğu tahmin edilebilir. Kitabenin alt bölümlerinde, girişin sağ ve sol üst kısım­ larında, boyunlarından zincirli birer aslanı tutan bir kişiyi gösteren kabartma rölyef bulunur. 1927 Urfa Salnamesi'nin verdiği bilgiye göre, bu rölyeflerin yanında (aslında biraz alt­ larında olması gerek) Türkçede "Mülk, tek ve kahredici olan Allah'ındır." anlamına gelen Arapça birer yazı da mevcuttur. Kaynakça: J.B.Segal.1970. Edessa 'The Blessed City", Oxford, s.220 n.2; M.Karakaş.1986. Şanlıurfa KitAbeleri, Dal Yayıncılık, Ş.Urfa: 73; ibn-ül Esir.1 987. el-KAmil fit-TArih Tercümesi, tere. A.Ağırakça-A.Özaydın, istanbul, XII:, s. 310, 358; Anonim.1927.Urfa Hakkında TabiT, Coljratl, lçtimAT, lktisAdT, Tarihi, Müii<J Ma'lumAtı CAmr SalnAme 1927, istanbul, s.70.
    0 Σχόλια 0 Μοιράστηκε
  • Türk>Oğuz Boyları'nın Damgaları ve Anadolu'da Yerleşim Yerleri
    ──
    Oğuz boylarının Anadoluda yerleşimi (Kaynak: Yusuf Halaçoğlu'nun Osmanlı arşivlerinden derlediği; 'Anadolu'da Aşiretler Cemaatler Oymaklar' kitabından)
    ──
    KAYI-BOZOK-Gün Han Oğulları
    Adana (Merkez, Dündarlı, Kınık, Yüreğir), Afyon, Aksaray (Koçhisar). Akşehir (Ilgın), Amasya, Ankara (Merkez, Ayaş, Beğpazarı, Çubuk, Haymene, Kasaba), Aydın, Antep, Bayburd, Beğ S. (Mihaliç, Sivrihisar), Birecik (Araban, Suruç), Bolu (Ereğli, Gerede, Taraklıborlu), Bozok (Yozgat, Kanak), Çankırı (Çerkeş, Tosya), Çermik, Çorum (Bayadözü, Budaközü, İskilip), Diyarbekir (Ceylan Nah.), Ergani, Erzurum (Kemah), Halep, Hamid (Barla, Doyuran, Eğridir, Gölhisar, Isparta, Uluborlu), Hüdavendigâr (Bursa), İçel, Karaman, Karesi (Balıkesir), Kadirli, Kastamonu (Araç, Boyabad, Sinop, Taşköprü), Kayseri, Kırşehir, Kilis, Kocaeli, Konya (Eski il, Turgud, Bayburd, Ilgın, Mahmudlar, Saidili), Kütahya (Aydos, Gediz, Geyikler, Alaşehir, Kula, Küre, Lazkiye, Selendi, Simav, Şeyhlü, Yalak), Maraş, Besni, Mardin (Beriyyecik), Menteşe (Balat, Bozöyük, Çine, Eskihisar, Köyceğiz, Mekri, Milas, Peçin, Tavas), Muğla, Niğde (Anduğı, Bor, Develi), Saruhan, Sis (Kozan), Sivas (Budaközü, Sorkun), Tarsus, Teke (Milli, Karahisar), Tekirdağ, Uşak.

    BAYAD-BOZOK-Gün Han Oğulları
    Adana (Karaisalu, Kınık, Özer=Payas, Yüreğir), Afyon, Aksaray (Koçhisar), Akşehir, Amasya, Ankara (Bacı, Beğpazarı, Çubuk), Aydın, Antep, Beğ (Sivrihisar), Birecik (Suruç), Bitlis (Adilcevaz), Bozok (Yozgat, Akdağ, Karadere, Sorkun, Emlâk, Gedük, Kanak), Çankırı, Çemişkezek, Çorum (Bayadözü, Katar, Osmancık), Diyar­bekir (Hasankeyf, Batı Diyarbekir, Savur), Ergani, Erzurum (Ter­can), Eskişehir, Halep, Hama, Hamid (Burdur, Eğridir, Uluborlu, Yalvaç), Hüdavendigâr (Bursa), İçel (Mud), Karaman (Ereğli, Ürgüb), Kadirli, Kayseri, Kırşehir, Kilis (Çöm), Konya (Bayburd, Eski il, Göçü, Ilgın, İnsuyu, Kureyözü, Mahmudlar, Saidili, Turgud), Kütahya (Geyikler, Şeyhlü), Malatya (Argovan, Besni, Gerger, Hısn-ı Mansur=Adıyaman, Kâhta), Maraş (Elbistan, Kara Hayıt, Kurupınar, Zamantı), Mardin, Menteşe, Niğde, Özer-ili, Saruhan (Demirci), Manisa, Sis (Kozan), Sivas (Budaközü, Niksar, Sorkun), Şam, Tarsus (Kosun), Teke (Milli Nah.), Trablusşam, Urfa, Şark Vilâyeti.

    ALKAEVLİ-BOZOK-Gün Han Oğulları
    Aksaray (Koçhisar)
    KARAEVLİ-BOZOK-Gün Han Oğulları
    Kastamonu, Sivas (Tokat, Turhal)

    DÖĞER-BOZOK-Ay Han Oğulları
    Adana (Berendi, Dündarlı, Özer ili), Afyon, Aksaray, Ankara, Ay­dın, Antep, Biga, Birecik (Ank, Suruç), Bozok (Yozgat), Çapakçur, Çemişkezek, Çermik, Diyarbekir (Akçakale, Savur, Berazi), Eskişehir, Erzurum, Halep, Hama, Hamid (Burdur, Isparta), İçel, Karaman, Kars-ı Maraş (Kadirli), Kayseri, Kerkük, Kilis, Konya, Kütahya, Malatya (Besni, Gerger, Hısn-ı Mansur=Adıyaman, Kâhta), Maraş, Mardin, Niğde, Nusaybin, Özer (Payas), Savur, Sis (Kozan), Sivas, Siverek, Şam, Tarsus, Trabzon, Urfa (Bozili=Bozova, Harran, Haykuyu, Kaba Haydar, Kozan, Sallı, Ulum).

    YAZIR-BOZOK-Ay Han Oğulları
    Adana, Aksaray, Amasya, Ankara, Aydın (Alaşehir, Yenişehir), Birecik (Ank, Suruç), Bozok (Yozgat), Çankırı, Çemişkezek, Çermik, Diyarbekir, Erzurum, Halep, Hamid (Eğridir, Gölhisar, Uluborlu), Hüdavendigâr (Bursa), Karaman, Kayseri, Kırşehir, Kilis (Çöm), Kocaeli (Gebze), Konya, Kütahya, Maraş, Mardin (Beriyyecik), Menteşe, Sis (Kozan), Sivas, Siverek, Tarsus, Teke (Antalya, Elmalı, Kaş), Trablusşam, Urfa (Bozova, Harran), Uşak.

    DODURGA-BOZOK-Ay Han Oğulları
    Adana, Aksaray, Amasya, Ankara, Biga (Ezine), Beğ S. (Sivrihisar), Birecik (Suruç), Bolu, Çankırı, Çorum, Diyarbekir, Erzurum, Halep, İçel (Mud), Karaman, Kastamonu, Kırşehir, Maraş, Menteşe (Mekri, Peçin), Sivas, Tokat (Turhal), Tarsus (Kosun, Ulaş), Teke (Antalya, Milli Nah., Muslu Nah.), Trablusşam, Urfa (Bozova).

    YAPARLI-BOZOK-Ay Han Oğulları
    Aydın (Alaşehir, Arpaz, Birgi, Bozdoğan, İzmir, Sultanhisarı, Tire, Vakıf, Yenişehir), Hamid (Eğridir, Gölhisar), Kütahya, Mardin, Menteşe (Mekri, Muğla, Tavas, Peçin), Saruhan (Adala, Akhisar).

    AVŞAR-BOZOK-Yıldız Han Oğulları
    Adana, Afyon, Aksaray, Amasya, Ankara, Aydın, Antep, Beğ S. (Sivrihisar), Beyşehir, Birecik, Bolu, Bozok (Yozgat), Çankırı, Çemişkezek, Çorum, Diyarbekir, Erzurum, Halep, Hamid (Eğridir, Gölhisar, Uluborlu, Yalvaç), Hüdavendigâr (Bursa), İçel (Anamur, Gülnar, Karataş, Mud, Silifke, Silindi), Karahisar-ı Şarkî, Karaman (Bozkır, Eski il, Karahisar), Kadirli, Kastamonu, Kayseri, Kırşehir, Kilis, Konya, Kütahya, Malatya, Maraş (Antakya, Bertiz, Besni, Camusbel, Elbistan, Güğercinlik, Kara Hayıt, Keferdiz, Kurupınar, Yenice Kale, Zamantı), Menteşe ((Balat, Mekri, Peçin, Ula), Niğde, Özer (Payas), Saruhan (Demirci, Manisa, Ayasulug, Sığla), Sivas, Tarsus (Merkez, Kosun, Ulaş), Teke (Antalya), Urfa.

    KIZIK-BOZOK-Yıldız Han Oğulları
    Adana (Dündarlı, Karaisalu, Sarıçam, Yüreğir), Afyon, Aksaray, Akşehir, Ankara, Aydın, Beyşehir, Birecik, Bolu, Bozok (Yozgat), Çankırı, Çorum, Erzurum (Tercan), Halep, Hamid, Hüdavendigâr (Bursa), Kastamonu, Kırşehir, Konya, Kütahya, Malatya (Keder­beyt), Maraş, Manisa, Menteşe, Niğde, Saruhan (Adala, Akçahisar, Demirci, Gördüs, Güzelhisar, Ilıca, Kayacık, Marmara, Menemen, Nif), Sivas, Tarsus.

    BEĞDİLİ-BOZOK-Yıldız Han Oğulları
    Adana (Dündarlı, Hacılı, Karaisalu, Yüreğir), Afyon, Aksaray (Eyüb ili, Bayburd, Turgud), Akşehir, Ankara, Antakya, Aydın, Antep, Biga, Birecik, Bozok (Yozgat), Çorum (Bayadözü, İskilip, Katar), Diyarbekir, Dulkadır (Maraş, Antep), Halep, Hamid (Karaağaç, Yalvaç), Hüdavendigâr (Bursa), İçel (Anamur, Gülnar, Mud), Karaman, Kadirli, Kayseri, Kırşehir, Kilis, Konya (Bayburd, Turgud, Eski il, Ereğli, Kureyşözü, Saidili), Kütahya, Malatya (Besni, Hısn-ı Mansur=Adıyaman), Maraş (Elbistan), Mardin, Muğ­la, Niğde (Bor, Develi, Ortaköy, Zeytun), Özer (Payas), Samsun, Saruhan, Sivas, Tarsus (Kosun), Urfa, Şark Vilâyeti.

    KARKIN-BOZOK-Yıldız Han Oğulları
    Adana (Dündarlı, Karaisalu, Sarıçam), Afyon, Aksaray (Koçhisar, Eyüb ili), Ankara, Aydın, Antep, Birecik, Bolu, Bozok (Yozgat), Çankırı, Çorum, Diyarbekir, Erzurum, Halep, Hamid (Eğridir, Gölhisar, Yalvaç), Hüdavendigâr (Bursa), İçel, Karaman, Karesi (Ayazmend, Balıkesir, Bigadiç, Fart, Giresun, İvrindi, Manyas, Pınarhisar, Sındırgı), Kastamonu, Kırşehir, Kocaeli, Konya, Kütah­ya, Maraş, Menteşe, Niğde (Ürgüb, Eski il), Saruhan (Adala, Akça­hisar, Conşa, Demirci, Gördüs, Güzelhisar, Ilıca, Kestel=Nazilli, Manisa, Marmara Nah., Nif, Yengi), Sığla (Ayasulug, İzmir), Sivas (Niksar, Tokat), Tarsus (Kosun, Kuştemür), Teke (Antalya).

    PEÇENEK(Beçenek)-ÜÇOK-Gök Han Oğulları
    Adana (Karaisalu, Kınık, Sarıçam), Afyon (Sandıklı), Aksaray (Koçhisar), Alaiye (Alanya), Ankara (Çubuk, Haymana, Murta­zaâbâd, Yabanâbâd), Bitlis (Ahlat), Bozok (Yozgat, Akdağ, Çubuk, Delüce Özü, Eğri Su), Halep, İçel (Anamur, Ermenek, Gülnar, Silifke), Karaman, Kars-ı Maraş (Kadirli), Kayseri (Malya), Konya Bayburd, Eski il, Karacadağ, Kureyşözü), Kilis, Malatya (Hısn-ı Mansur=Adıyaman), Maraş (Elbistan, Güğercinlik, Keferdiz), Sivas (Eşkinciyan, Tokat Erkilet), Tarsus.

    ÇEPNİ (Çebni)-ÜÇOK-Gök Han Oğulları
    Adana (Dündarlı, Sarıçam, Yüreğir), Aksaray (Koçhisar), Akşehir, Amasya, Ankara, Aydın, Bayburd (Kelkid), Birecik (Araban, Merzüman, Suruç), Bolu (Mudurnu, Todurga), Bozok (Yozgat), Çankırı, Çorum (Osmancık), Diyarbekir (Bertiz, Savur), İçel (Mud), Halep, Hamid (Eğridir, İrle), Hüdavendigâr (Bursa), Karaman, Konya, Karesi (Giresun, İvrindi), Kadirli, Kastamonu (Araç, Ayan­dan, Küre), Kayseri, Konya (Alaşehir, Aladağ, Ilgın, Mahmudlar, Turgud), Kütahya, Maraş, Niğde, Ordu (Ünye), Samsun (Kavak), Sivas, Trabzon (Çepni, Kürtün).

    BAYINDIR-ÜÇOK-Gök Han Oğulları
    Adana (Berendi, Dündarlı, Hacılı, Karaisalu, Kınık, Özer, Yüreğir), Afyon, Aksaray, Akşehir, Alaiye (Alanya), Ankara, Antakya, Ay­dın, Antep, Beğ S. (Sivrihisar), Biga, Birecik, Bolu, Bozok (Yozgat), Çankırı, Çapakçur, Çorum, Denizli, Diyarbekir, Erzurum, Halep (Ağzaz), Hama, Hamid (Burdur, Ağlasun, Eğridir, Gölhisar), Hınıs, Hüdavendigâr (Bursa), İçel (Mud, Silifke), Karaman, Karesi (Sın­dırgı), Kadirli, Kastamonu (Sinop), Kayseri, Kırşehir, Kilis, Kocaeli (Kandıra), Konya, Kütahya, Malatya (Besni), Maraş, Mardin, Men­teşe, Muğla, Niğde (Develi), Özer (Payas), Saruhan, Sis (Kozan), Sivas, Tarsus, Teke (Elmalu, Kaş, Milli Nah.), Trablusşam, Urfa (Bozili=Bozova).

    ÇAVUNDUR (Çavuldur)-ÜÇOK-Gök Han Oğulları
    Amasya (Gedegra, Geldiklen), Ankara, Çankırı, Çorum, Diyarbekir, Hamid, Karaman, Kastamonu, Konya, Kütahya, Maraş, Niğde, Ordu (Ünye), Samsun (Kavak), Sivas, Trabzon (Çepni, Kürtün).

    SALUR-ÜÇOK-Dağ Han Oğulları
    Adana, Aksaray (Eyüb ili, Koçhisar), Akşehir, Amasya, Ankara, Aydın, Antep, Biga, Beyşehir, Birecik (Araban, Rum Kala), Bozok (Yozgat, Akdağ, Baltı, Çubuk, Kanak, Sorkun), Çorum (Budaközü, Osmancık), Diyarbekir, Erzurum (Kemah, Rum Kala), Halep, Hama, Hamid, Hüdavendigâr (Bursa), Karaman, Karesi, Kadirli, Kastamonu, Kayseri, Kırşehir, Kilis, Konya, Kütahya, Malatya (Kâhta, Samsad, Gerger, Hısn-ı Mansur=Adıyaman), Maraş, Menteşe, Muğla, Niğde, Saruhan, Sivas, Tarsus (Kosun, Kuştemür, Ulaş), Trablusşam, Urfa.

    EYMÜR-ÜÇOK-Dağ Han Oğulları
    Adana (Ayas, Dündarlı, Hacılı, Karaisalu, Berendi, Kınık, Sarıçam), Afyon, Aksaray (Eyüb ili), Akşehir, Amasya, Ankara (Ayaş, Bacı, Çubuk, Kasaba), Arapkir, Aydın (Ayasulug, Alaşehir, Bozdoğan, Fota, Güzelhisar, İzmir, Nif, Sart, Tire, Yenişehir), Antep, Beğ S. (Sivrihisar), Birecik (Ank, Merzüman, Suruç), Bolu, bozok (Yozgat), Çankırı, Çemişkezek (Havik), Çorum, Diyarbekir, Ergani, Erzurum (Kemah, Rum Kala), Halep, Hamid, Hüdavendigâr (Bursa), İçel (Anamur, Gülnar, Mud, Silifke, Sinanlu), Karaman, Kadirli, Kas­tamonu (Araç, Daday, Sinop), Kayseri, Kırşehir, Kilis, Kocaeli, Kon­ya, Kütahya, Malatya (Besni, Argovan, Gerger, Hısn-ı Man­sur=Adıyaman, Kâhta, Keysun, Samsad), Maraş (Antakya, Elbistan, Güğercinlik, Keferdiz, Kemer, Yenicekale, Zamantı), Mardin, Mem­biç, menteşe (Köyceğiz, Tavas), Niğde (Develi, Karahisar, Şamardı, Ürgüb), Özer (Payas), Ravendan, Saruhan, Sis (Kozan), Sivas, Tarsus, Teke (Elmalı, Milli Nah.), Urfa.

    ALAYUNDLU-ÜÇOK-Dağ Han Oğulları
    Adana (Karaisalu), Aksaray (Bekir, Eyüb ili, Koçhisar), Afyon (Karahisar-ı Sahib), Akşehir (İshaklu), Amasya (Ladik), Ankara, Antep, Beğ S. (Sivrihisar), Bolu, Çankırı, Çorum, Erzurum (Kemah, Kuruçay), Halep, Hamid, Hüdavendigâr (Bursa), İçel, Karaman, Kastamonu, Kırşehir, Konya (Turgud), Kütahya, Maraş, Menteşe, Niğde, Saruhan, Sultanönü (Eskişehir), Trabzon, Urfa.

    YÜREĞİR-ÜÇOK-Dağ Han Oğulları
    Adana (Merkez, Ayas, Berendi, dündarlı, Hacılı, Karaisalu, Kınık, Sarıçam, Yüreğir), Aksaray (Eyüb ili), Ankara, Bayburd (Kelkid), Biga, Birecik, Bozok (Yozgat), Halep, Hamid, Hüdavendigâr (Bursa), İçel (Gülnar, Karataş), Karahisar-ı Sahip (Afyon), Karaman, Kars-ı Maraş (Kadirli), Kastamonu, Kırşehir, Kilis, Kütahya, Konya, Malatya, Maraş (Elbistan), Menteşe (Köyceğiz, Mekri, Pırnaz), Niğde (Şamardı), Özer (Payas), Sis (Kozan), Sivas, Sultanönü (Eski­şehir), Tarsus (Kosun, Ulaş), Teke (Antalya), Trabzon (Kürtün).

    İĞDİR (Yigdir)-ÜÇOK-Deniz Han Oğulları
    Adana (Ayas, Berendi, Karaisalu,Karataş, Sarıçam, Yüreğir), Aksa­ray (Koçhisar), Ankara, Aydın, Antep, Bayburd S., Biga, Birecik, Bozok (Yozgat), Çankırı, Erzurum, Halep, Hamid (Ağlasun, Barla, Eğridir, Yalvaç), Hüdavendigâr (Bursa), İçel (Gülnar, Karataş, Mud), Karaman, Kastamonu, Konya, Kütahya, Malatya (Besni, Argovan, Gerger, Hısn-ı Mansur=Adıyaman, Kâhta, Keysun, Sam­sad), Maraş, Menteşe (Bozöyük, Çine, Köyceğiz, Mazun, Peçin), Muğla, Saruhan (Adala, Akhisar, Demirci, Gördüs, Güzelhisar, Marmara), Manisa, Sivas, Siverek, Sultanönü (Eskişehir), Tarsus (Merkez, Kosun), Teke (Antalya, Elmalı, İğdir, Kaş, Muslu), Urfa (Bozili=Bozova).

    YIVA-ÜÇOK-Deniz Han Oğulları
    Adana (Hacılı, Karaisalu, Kınık, Sarıçam, Yüreğir), Aksaray (Ereğli, Eyüb ili, Hasandağı, Koçhisar), Akşehir, Alaiye (Alanya), Ankara, Antep, Aydın (Alaşehir, Ayasulug, Birgi, Çeşme, Güzelhisar, Honaz, İzmir, Kestel=Nazilli, Sart, Sivrilhisar, Sultanhisarı, Tire), Bayburd (Kelkid), Biga, Birecik (Ank, Araban), Bitlis (Boğnaran), bolu, Bozok (Yozgat, Akdağ, Boğazlıyan, Deliceözü, Sorkun), Çankırı, Çorum, Denizli, Diyarbekir, Erzurum, Halep, Hamid, Hüdavendigâr (Bursa), İçel (Anamur, Ermenek, Gülnar, Mud, Silifke, Silindi, Sinanlu), Karaman, Karesi, Kars-ı Maraş (Kadirli), Kastamonu, Kayseri, Kırşehir (Hacı Bektaş), Kilis, Konya (Eski il, Ürgüb), Kütahya, Malatya (Besni, Hısn-ı Mansur=Adıyaman, Kâhta, Samsad), Maraş (Antakya, Elbistan, Zamantı), Mardin, Menteşe (Balat, Bozöyük, Çine, Eskihisar, Köyceğiz, Mazun, Mekri, Milas, Muğla, Peçin, Tavas, Ula), Niğde (Develi, Karahisar, Ürgüb), Rodos Adası, Saruhan (Akhisar, Güzelhisar, Manisa, İzmir), Sivas, Sultanönü (Eskişehir), Şam, Tarsus, Teke (Antalya, Elmalı, Honaz, İğdir, Kürt), Urfa.

    KINIK-ÜÇOK-Deniz Han Oğulları
    Adana (Kınık, Berendi, Hacılı, Karaisalu, Sarıçam, Yüreğir), Aksa­ray, Ankara, Arapkir, Aydın, Antep, Biga (Balya, Ezine), Birecik, Bolu, Bozok (Yozgat), Çankırı, Çorum, Diyarbekir, Erzurum, Halep, Hamid, Hüdavendigâr (Bursa), Karahisar-ı Sahib (Afyon), Kara­hisar-ı Şarkî, Karaman, Karesi, Kars-ı Maraş (Kadirli), Kastamonu, Kayseri, Kırşehir, Kilis, Kocaeli, Konya, Kütahya, Malatya, Maraş, Menteşe, Niğde, Özer (Payas), Sığla, Sis (Kozan), Sivas, Siverek, Tarsus, Teke, Tekirdağ, Urfa.

    BÜĞDÜZ (Bügdüz)-ÜÇOK-Deniz Han Oğulları
    Adana (Sarıçam, Yüreğir), Aksaray (Hasandağı, Koçhisar), Ankara, Beğ S. (Sivrihisar, Viranşehir), Aydın Bozok (Yozgat), Çankırı, Çorum, Halep, Hamid, Hüdavendigâr (Bursa), Karaman, Konya (Eski il, Koçhisar, Turgud), Kırşehir, Sivas, Sultanönü (Eskişehir).

    VARSAK-ÜÇOK
    Adana (Ayas, Berendi, Dündarlı, Karaisalu, Misis, Sarıçam, Yüreğir), Aksaray (Eyüb ili, Koçhisar), Akşehir, Alanya (Manavgat), Ankara, Antep, Ayradı Kaz., Beğ S. (Sivrihisar), Bozok (Yozgat, Kanak, Sorkun), Çankırı (Keskin), Çorum (Budaközü, Osmancık), Diyarbekir, Halep, Hamid (Eğridir), İçel (Anamur, Bozdoğan, Ermenek, Gülnar, Karataş, Mud, Silifke, Silindi, Sinanlu), Karaman (Aladağ, Bozkır, Eski il, Koçhisar), Kars-ı Maraş (Kadirli), Kayseri, Kırşehir, Kilis, Konya (Bayburd, Ereğli), Kütahya, Maraş, Niğde, Özer (Payas), Sis (Kozan), Sivas, Tarsus (Kosun, Kuştemür, Ulaş), Teke (Antalya), Urfa.

    BARAK[1]-Türkmen
    Adana, Ankara, Aydın, Beğ S. (Sivrihisar), Bozok (Yozgat), Hamid, Karaman, Kayseri, Maraş, Sis (Kozan), Sivas, Tarsus, Urfa (Kozan Nah.).

    ÇUNKAR
    Aksaray, Ankara (Bacı), Aydın, Bozok (Yozgat), Karaman, Kayseri, Kastamonu, Kırşehir, Malatya, Mardin, Saruhan, Manisa, Sivas (Sorkun, Budaközü).

    KIPÇAK
    Adana (Bulgarlu, Dündarlı), Aksaray (Eyüb ili, Hasandağı), Akşehir (İshaklu), Ankara, Aydın, Beğ S. (Sivrihisar), Bozok (Yozgat, Kanak, İli Su), Çankırı, Çorum, Hüdavendigâr (Bursa), Karahisar-ı Sahib (Afyon), Karaman, Kars-ı Maraş (Kadirli), Kayseri, Kırşehir, Konya, Kütahya, Maraş, Manisa, Sivas, Tekirdağ.
    Türk>Oğuz Boyları'nın Damgaları ve Anadolu'da Yerleşim Yerleri ── Oğuz boylarının Anadoluda yerleşimi (Kaynak: Yusuf Halaçoğlu'nun Osmanlı arşivlerinden derlediği; 'Anadolu'da Aşiretler Cemaatler Oymaklar' kitabından) ── KAYI-BOZOK-Gün Han Oğulları Adana (Merkez, Dündarlı, Kınık, Yüreğir), Afyon, Aksaray (Koçhisar). Akşehir (Ilgın), Amasya, Ankara (Merkez, Ayaş, Beğpazarı, Çubuk, Haymene, Kasaba), Aydın, Antep, Bayburd, Beğ S. (Mihaliç, Sivrihisar), Birecik (Araban, Suruç), Bolu (Ereğli, Gerede, Taraklıborlu), Bozok (Yozgat, Kanak), Çankırı (Çerkeş, Tosya), Çermik, Çorum (Bayadözü, Budaközü, İskilip), Diyarbekir (Ceylan Nah.), Ergani, Erzurum (Kemah), Halep, Hamid (Barla, Doyuran, Eğridir, Gölhisar, Isparta, Uluborlu), Hüdavendigâr (Bursa), İçel, Karaman, Karesi (Balıkesir), Kadirli, Kastamonu (Araç, Boyabad, Sinop, Taşköprü), Kayseri, Kırşehir, Kilis, Kocaeli, Konya (Eski il, Turgud, Bayburd, Ilgın, Mahmudlar, Saidili), Kütahya (Aydos, Gediz, Geyikler, Alaşehir, Kula, Küre, Lazkiye, Selendi, Simav, Şeyhlü, Yalak), Maraş, Besni, Mardin (Beriyyecik), Menteşe (Balat, Bozöyük, Çine, Eskihisar, Köyceğiz, Mekri, Milas, Peçin, Tavas), Muğla, Niğde (Anduğı, Bor, Develi), Saruhan, Sis (Kozan), Sivas (Budaközü, Sorkun), Tarsus, Teke (Milli, Karahisar), Tekirdağ, Uşak. BAYAD-BOZOK-Gün Han Oğulları Adana (Karaisalu, Kınık, Özer=Payas, Yüreğir), Afyon, Aksaray (Koçhisar), Akşehir, Amasya, Ankara (Bacı, Beğpazarı, Çubuk), Aydın, Antep, Beğ (Sivrihisar), Birecik (Suruç), Bitlis (Adilcevaz), Bozok (Yozgat, Akdağ, Karadere, Sorkun, Emlâk, Gedük, Kanak), Çankırı, Çemişkezek, Çorum (Bayadözü, Katar, Osmancık), Diyar­bekir (Hasankeyf, Batı Diyarbekir, Savur), Ergani, Erzurum (Ter­can), Eskişehir, Halep, Hama, Hamid (Burdur, Eğridir, Uluborlu, Yalvaç), Hüdavendigâr (Bursa), İçel (Mud), Karaman (Ereğli, Ürgüb), Kadirli, Kayseri, Kırşehir, Kilis (Çöm), Konya (Bayburd, Eski il, Göçü, Ilgın, İnsuyu, Kureyözü, Mahmudlar, Saidili, Turgud), Kütahya (Geyikler, Şeyhlü), Malatya (Argovan, Besni, Gerger, Hısn-ı Mansur=Adıyaman, Kâhta), Maraş (Elbistan, Kara Hayıt, Kurupınar, Zamantı), Mardin, Menteşe, Niğde, Özer-ili, Saruhan (Demirci), Manisa, Sis (Kozan), Sivas (Budaközü, Niksar, Sorkun), Şam, Tarsus (Kosun), Teke (Milli Nah.), Trablusşam, Urfa, Şark Vilâyeti. ALKAEVLİ-BOZOK-Gün Han Oğulları Aksaray (Koçhisar) KARAEVLİ-BOZOK-Gün Han Oğulları Kastamonu, Sivas (Tokat, Turhal) DÖĞER-BOZOK-Ay Han Oğulları Adana (Berendi, Dündarlı, Özer ili), Afyon, Aksaray, Ankara, Ay­dın, Antep, Biga, Birecik (Ank, Suruç), Bozok (Yozgat), Çapakçur, Çemişkezek, Çermik, Diyarbekir (Akçakale, Savur, Berazi), Eskişehir, Erzurum, Halep, Hama, Hamid (Burdur, Isparta), İçel, Karaman, Kars-ı Maraş (Kadirli), Kayseri, Kerkük, Kilis, Konya, Kütahya, Malatya (Besni, Gerger, Hısn-ı Mansur=Adıyaman, Kâhta), Maraş, Mardin, Niğde, Nusaybin, Özer (Payas), Savur, Sis (Kozan), Sivas, Siverek, Şam, Tarsus, Trabzon, Urfa (Bozili=Bozova, Harran, Haykuyu, Kaba Haydar, Kozan, Sallı, Ulum). YAZIR-BOZOK-Ay Han Oğulları Adana, Aksaray, Amasya, Ankara, Aydın (Alaşehir, Yenişehir), Birecik (Ank, Suruç), Bozok (Yozgat), Çankırı, Çemişkezek, Çermik, Diyarbekir, Erzurum, Halep, Hamid (Eğridir, Gölhisar, Uluborlu), Hüdavendigâr (Bursa), Karaman, Kayseri, Kırşehir, Kilis (Çöm), Kocaeli (Gebze), Konya, Kütahya, Maraş, Mardin (Beriyyecik), Menteşe, Sis (Kozan), Sivas, Siverek, Tarsus, Teke (Antalya, Elmalı, Kaş), Trablusşam, Urfa (Bozova, Harran), Uşak. DODURGA-BOZOK-Ay Han Oğulları Adana, Aksaray, Amasya, Ankara, Biga (Ezine), Beğ S. (Sivrihisar), Birecik (Suruç), Bolu, Çankırı, Çorum, Diyarbekir, Erzurum, Halep, İçel (Mud), Karaman, Kastamonu, Kırşehir, Maraş, Menteşe (Mekri, Peçin), Sivas, Tokat (Turhal), Tarsus (Kosun, Ulaş), Teke (Antalya, Milli Nah., Muslu Nah.), Trablusşam, Urfa (Bozova). YAPARLI-BOZOK-Ay Han Oğulları Aydın (Alaşehir, Arpaz, Birgi, Bozdoğan, İzmir, Sultanhisarı, Tire, Vakıf, Yenişehir), Hamid (Eğridir, Gölhisar), Kütahya, Mardin, Menteşe (Mekri, Muğla, Tavas, Peçin), Saruhan (Adala, Akhisar). AVŞAR-BOZOK-Yıldız Han Oğulları Adana, Afyon, Aksaray, Amasya, Ankara, Aydın, Antep, Beğ S. (Sivrihisar), Beyşehir, Birecik, Bolu, Bozok (Yozgat), Çankırı, Çemişkezek, Çorum, Diyarbekir, Erzurum, Halep, Hamid (Eğridir, Gölhisar, Uluborlu, Yalvaç), Hüdavendigâr (Bursa), İçel (Anamur, Gülnar, Karataş, Mud, Silifke, Silindi), Karahisar-ı Şarkî, Karaman (Bozkır, Eski il, Karahisar), Kadirli, Kastamonu, Kayseri, Kırşehir, Kilis, Konya, Kütahya, Malatya, Maraş (Antakya, Bertiz, Besni, Camusbel, Elbistan, Güğercinlik, Kara Hayıt, Keferdiz, Kurupınar, Yenice Kale, Zamantı), Menteşe ((Balat, Mekri, Peçin, Ula), Niğde, Özer (Payas), Saruhan (Demirci, Manisa, Ayasulug, Sığla), Sivas, Tarsus (Merkez, Kosun, Ulaş), Teke (Antalya), Urfa. KIZIK-BOZOK-Yıldız Han Oğulları Adana (Dündarlı, Karaisalu, Sarıçam, Yüreğir), Afyon, Aksaray, Akşehir, Ankara, Aydın, Beyşehir, Birecik, Bolu, Bozok (Yozgat), Çankırı, Çorum, Erzurum (Tercan), Halep, Hamid, Hüdavendigâr (Bursa), Kastamonu, Kırşehir, Konya, Kütahya, Malatya (Keder­beyt), Maraş, Manisa, Menteşe, Niğde, Saruhan (Adala, Akçahisar, Demirci, Gördüs, Güzelhisar, Ilıca, Kayacık, Marmara, Menemen, Nif), Sivas, Tarsus. BEĞDİLİ-BOZOK-Yıldız Han Oğulları Adana (Dündarlı, Hacılı, Karaisalu, Yüreğir), Afyon, Aksaray (Eyüb ili, Bayburd, Turgud), Akşehir, Ankara, Antakya, Aydın, Antep, Biga, Birecik, Bozok (Yozgat), Çorum (Bayadözü, İskilip, Katar), Diyarbekir, Dulkadır (Maraş, Antep), Halep, Hamid (Karaağaç, Yalvaç), Hüdavendigâr (Bursa), İçel (Anamur, Gülnar, Mud), Karaman, Kadirli, Kayseri, Kırşehir, Kilis, Konya (Bayburd, Turgud, Eski il, Ereğli, Kureyşözü, Saidili), Kütahya, Malatya (Besni, Hısn-ı Mansur=Adıyaman), Maraş (Elbistan), Mardin, Muğ­la, Niğde (Bor, Develi, Ortaköy, Zeytun), Özer (Payas), Samsun, Saruhan, Sivas, Tarsus (Kosun), Urfa, Şark Vilâyeti. KARKIN-BOZOK-Yıldız Han Oğulları Adana (Dündarlı, Karaisalu, Sarıçam), Afyon, Aksaray (Koçhisar, Eyüb ili), Ankara, Aydın, Antep, Birecik, Bolu, Bozok (Yozgat), Çankırı, Çorum, Diyarbekir, Erzurum, Halep, Hamid (Eğridir, Gölhisar, Yalvaç), Hüdavendigâr (Bursa), İçel, Karaman, Karesi (Ayazmend, Balıkesir, Bigadiç, Fart, Giresun, İvrindi, Manyas, Pınarhisar, Sındırgı), Kastamonu, Kırşehir, Kocaeli, Konya, Kütah­ya, Maraş, Menteşe, Niğde (Ürgüb, Eski il), Saruhan (Adala, Akça­hisar, Conşa, Demirci, Gördüs, Güzelhisar, Ilıca, Kestel=Nazilli, Manisa, Marmara Nah., Nif, Yengi), Sığla (Ayasulug, İzmir), Sivas (Niksar, Tokat), Tarsus (Kosun, Kuştemür), Teke (Antalya). PEÇENEK(Beçenek)-ÜÇOK-Gök Han Oğulları Adana (Karaisalu, Kınık, Sarıçam), Afyon (Sandıklı), Aksaray (Koçhisar), Alaiye (Alanya), Ankara (Çubuk, Haymana, Murta­zaâbâd, Yabanâbâd), Bitlis (Ahlat), Bozok (Yozgat, Akdağ, Çubuk, Delüce Özü, Eğri Su), Halep, İçel (Anamur, Ermenek, Gülnar, Silifke), Karaman, Kars-ı Maraş (Kadirli), Kayseri (Malya), Konya Bayburd, Eski il, Karacadağ, Kureyşözü), Kilis, Malatya (Hısn-ı Mansur=Adıyaman), Maraş (Elbistan, Güğercinlik, Keferdiz), Sivas (Eşkinciyan, Tokat Erkilet), Tarsus. ÇEPNİ (Çebni)-ÜÇOK-Gök Han Oğulları Adana (Dündarlı, Sarıçam, Yüreğir), Aksaray (Koçhisar), Akşehir, Amasya, Ankara, Aydın, Bayburd (Kelkid), Birecik (Araban, Merzüman, Suruç), Bolu (Mudurnu, Todurga), Bozok (Yozgat), Çankırı, Çorum (Osmancık), Diyarbekir (Bertiz, Savur), İçel (Mud), Halep, Hamid (Eğridir, İrle), Hüdavendigâr (Bursa), Karaman, Konya, Karesi (Giresun, İvrindi), Kadirli, Kastamonu (Araç, Ayan­dan, Küre), Kayseri, Konya (Alaşehir, Aladağ, Ilgın, Mahmudlar, Turgud), Kütahya, Maraş, Niğde, Ordu (Ünye), Samsun (Kavak), Sivas, Trabzon (Çepni, Kürtün). BAYINDIR-ÜÇOK-Gök Han Oğulları Adana (Berendi, Dündarlı, Hacılı, Karaisalu, Kınık, Özer, Yüreğir), Afyon, Aksaray, Akşehir, Alaiye (Alanya), Ankara, Antakya, Ay­dın, Antep, Beğ S. (Sivrihisar), Biga, Birecik, Bolu, Bozok (Yozgat), Çankırı, Çapakçur, Çorum, Denizli, Diyarbekir, Erzurum, Halep (Ağzaz), Hama, Hamid (Burdur, Ağlasun, Eğridir, Gölhisar), Hınıs, Hüdavendigâr (Bursa), İçel (Mud, Silifke), Karaman, Karesi (Sın­dırgı), Kadirli, Kastamonu (Sinop), Kayseri, Kırşehir, Kilis, Kocaeli (Kandıra), Konya, Kütahya, Malatya (Besni), Maraş, Mardin, Men­teşe, Muğla, Niğde (Develi), Özer (Payas), Saruhan, Sis (Kozan), Sivas, Tarsus, Teke (Elmalu, Kaş, Milli Nah.), Trablusşam, Urfa (Bozili=Bozova). ÇAVUNDUR (Çavuldur)-ÜÇOK-Gök Han Oğulları Amasya (Gedegra, Geldiklen), Ankara, Çankırı, Çorum, Diyarbekir, Hamid, Karaman, Kastamonu, Konya, Kütahya, Maraş, Niğde, Ordu (Ünye), Samsun (Kavak), Sivas, Trabzon (Çepni, Kürtün). SALUR-ÜÇOK-Dağ Han Oğulları Adana, Aksaray (Eyüb ili, Koçhisar), Akşehir, Amasya, Ankara, Aydın, Antep, Biga, Beyşehir, Birecik (Araban, Rum Kala), Bozok (Yozgat, Akdağ, Baltı, Çubuk, Kanak, Sorkun), Çorum (Budaközü, Osmancık), Diyarbekir, Erzurum (Kemah, Rum Kala), Halep, Hama, Hamid, Hüdavendigâr (Bursa), Karaman, Karesi, Kadirli, Kastamonu, Kayseri, Kırşehir, Kilis, Konya, Kütahya, Malatya (Kâhta, Samsad, Gerger, Hısn-ı Mansur=Adıyaman), Maraş, Menteşe, Muğla, Niğde, Saruhan, Sivas, Tarsus (Kosun, Kuştemür, Ulaş), Trablusşam, Urfa. EYMÜR-ÜÇOK-Dağ Han Oğulları Adana (Ayas, Dündarlı, Hacılı, Karaisalu, Berendi, Kınık, Sarıçam), Afyon, Aksaray (Eyüb ili), Akşehir, Amasya, Ankara (Ayaş, Bacı, Çubuk, Kasaba), Arapkir, Aydın (Ayasulug, Alaşehir, Bozdoğan, Fota, Güzelhisar, İzmir, Nif, Sart, Tire, Yenişehir), Antep, Beğ S. (Sivrihisar), Birecik (Ank, Merzüman, Suruç), Bolu, bozok (Yozgat), Çankırı, Çemişkezek (Havik), Çorum, Diyarbekir, Ergani, Erzurum (Kemah, Rum Kala), Halep, Hamid, Hüdavendigâr (Bursa), İçel (Anamur, Gülnar, Mud, Silifke, Sinanlu), Karaman, Kadirli, Kas­tamonu (Araç, Daday, Sinop), Kayseri, Kırşehir, Kilis, Kocaeli, Kon­ya, Kütahya, Malatya (Besni, Argovan, Gerger, Hısn-ı Man­sur=Adıyaman, Kâhta, Keysun, Samsad), Maraş (Antakya, Elbistan, Güğercinlik, Keferdiz, Kemer, Yenicekale, Zamantı), Mardin, Mem­biç, menteşe (Köyceğiz, Tavas), Niğde (Develi, Karahisar, Şamardı, Ürgüb), Özer (Payas), Ravendan, Saruhan, Sis (Kozan), Sivas, Tarsus, Teke (Elmalı, Milli Nah.), Urfa. ALAYUNDLU-ÜÇOK-Dağ Han Oğulları Adana (Karaisalu), Aksaray (Bekir, Eyüb ili, Koçhisar), Afyon (Karahisar-ı Sahib), Akşehir (İshaklu), Amasya (Ladik), Ankara, Antep, Beğ S. (Sivrihisar), Bolu, Çankırı, Çorum, Erzurum (Kemah, Kuruçay), Halep, Hamid, Hüdavendigâr (Bursa), İçel, Karaman, Kastamonu, Kırşehir, Konya (Turgud), Kütahya, Maraş, Menteşe, Niğde, Saruhan, Sultanönü (Eskişehir), Trabzon, Urfa. YÜREĞİR-ÜÇOK-Dağ Han Oğulları Adana (Merkez, Ayas, Berendi, dündarlı, Hacılı, Karaisalu, Kınık, Sarıçam, Yüreğir), Aksaray (Eyüb ili), Ankara, Bayburd (Kelkid), Biga, Birecik, Bozok (Yozgat), Halep, Hamid, Hüdavendigâr (Bursa), İçel (Gülnar, Karataş), Karahisar-ı Sahip (Afyon), Karaman, Kars-ı Maraş (Kadirli), Kastamonu, Kırşehir, Kilis, Kütahya, Konya, Malatya, Maraş (Elbistan), Menteşe (Köyceğiz, Mekri, Pırnaz), Niğde (Şamardı), Özer (Payas), Sis (Kozan), Sivas, Sultanönü (Eski­şehir), Tarsus (Kosun, Ulaş), Teke (Antalya), Trabzon (Kürtün). İĞDİR (Yigdir)-ÜÇOK-Deniz Han Oğulları Adana (Ayas, Berendi, Karaisalu,Karataş, Sarıçam, Yüreğir), Aksa­ray (Koçhisar), Ankara, Aydın, Antep, Bayburd S., Biga, Birecik, Bozok (Yozgat), Çankırı, Erzurum, Halep, Hamid (Ağlasun, Barla, Eğridir, Yalvaç), Hüdavendigâr (Bursa), İçel (Gülnar, Karataş, Mud), Karaman, Kastamonu, Konya, Kütahya, Malatya (Besni, Argovan, Gerger, Hısn-ı Mansur=Adıyaman, Kâhta, Keysun, Sam­sad), Maraş, Menteşe (Bozöyük, Çine, Köyceğiz, Mazun, Peçin), Muğla, Saruhan (Adala, Akhisar, Demirci, Gördüs, Güzelhisar, Marmara), Manisa, Sivas, Siverek, Sultanönü (Eskişehir), Tarsus (Merkez, Kosun), Teke (Antalya, Elmalı, İğdir, Kaş, Muslu), Urfa (Bozili=Bozova). YIVA-ÜÇOK-Deniz Han Oğulları Adana (Hacılı, Karaisalu, Kınık, Sarıçam, Yüreğir), Aksaray (Ereğli, Eyüb ili, Hasandağı, Koçhisar), Akşehir, Alaiye (Alanya), Ankara, Antep, Aydın (Alaşehir, Ayasulug, Birgi, Çeşme, Güzelhisar, Honaz, İzmir, Kestel=Nazilli, Sart, Sivrilhisar, Sultanhisarı, Tire), Bayburd (Kelkid), Biga, Birecik (Ank, Araban), Bitlis (Boğnaran), bolu, Bozok (Yozgat, Akdağ, Boğazlıyan, Deliceözü, Sorkun), Çankırı, Çorum, Denizli, Diyarbekir, Erzurum, Halep, Hamid, Hüdavendigâr (Bursa), İçel (Anamur, Ermenek, Gülnar, Mud, Silifke, Silindi, Sinanlu), Karaman, Karesi, Kars-ı Maraş (Kadirli), Kastamonu, Kayseri, Kırşehir (Hacı Bektaş), Kilis, Konya (Eski il, Ürgüb), Kütahya, Malatya (Besni, Hısn-ı Mansur=Adıyaman, Kâhta, Samsad), Maraş (Antakya, Elbistan, Zamantı), Mardin, Menteşe (Balat, Bozöyük, Çine, Eskihisar, Köyceğiz, Mazun, Mekri, Milas, Muğla, Peçin, Tavas, Ula), Niğde (Develi, Karahisar, Ürgüb), Rodos Adası, Saruhan (Akhisar, Güzelhisar, Manisa, İzmir), Sivas, Sultanönü (Eskişehir), Şam, Tarsus, Teke (Antalya, Elmalı, Honaz, İğdir, Kürt), Urfa. KINIK-ÜÇOK-Deniz Han Oğulları Adana (Kınık, Berendi, Hacılı, Karaisalu, Sarıçam, Yüreğir), Aksa­ray, Ankara, Arapkir, Aydın, Antep, Biga (Balya, Ezine), Birecik, Bolu, Bozok (Yozgat), Çankırı, Çorum, Diyarbekir, Erzurum, Halep, Hamid, Hüdavendigâr (Bursa), Karahisar-ı Sahib (Afyon), Kara­hisar-ı Şarkî, Karaman, Karesi, Kars-ı Maraş (Kadirli), Kastamonu, Kayseri, Kırşehir, Kilis, Kocaeli, Konya, Kütahya, Malatya, Maraş, Menteşe, Niğde, Özer (Payas), Sığla, Sis (Kozan), Sivas, Siverek, Tarsus, Teke, Tekirdağ, Urfa. BÜĞDÜZ (Bügdüz)-ÜÇOK-Deniz Han Oğulları Adana (Sarıçam, Yüreğir), Aksaray (Hasandağı, Koçhisar), Ankara, Beğ S. (Sivrihisar, Viranşehir), Aydın Bozok (Yozgat), Çankırı, Çorum, Halep, Hamid, Hüdavendigâr (Bursa), Karaman, Konya (Eski il, Koçhisar, Turgud), Kırşehir, Sivas, Sultanönü (Eskişehir). VARSAK-ÜÇOK Adana (Ayas, Berendi, Dündarlı, Karaisalu, Misis, Sarıçam, Yüreğir), Aksaray (Eyüb ili, Koçhisar), Akşehir, Alanya (Manavgat), Ankara, Antep, Ayradı Kaz., Beğ S. (Sivrihisar), Bozok (Yozgat, Kanak, Sorkun), Çankırı (Keskin), Çorum (Budaközü, Osmancık), Diyarbekir, Halep, Hamid (Eğridir), İçel (Anamur, Bozdoğan, Ermenek, Gülnar, Karataş, Mud, Silifke, Silindi, Sinanlu), Karaman (Aladağ, Bozkır, Eski il, Koçhisar), Kars-ı Maraş (Kadirli), Kayseri, Kırşehir, Kilis, Konya (Bayburd, Ereğli), Kütahya, Maraş, Niğde, Özer (Payas), Sis (Kozan), Sivas, Tarsus (Kosun, Kuştemür, Ulaş), Teke (Antalya), Urfa. BARAK[1]-Türkmen Adana, Ankara, Aydın, Beğ S. (Sivrihisar), Bozok (Yozgat), Hamid, Karaman, Kayseri, Maraş, Sis (Kozan), Sivas, Tarsus, Urfa (Kozan Nah.). ÇUNKAR Aksaray, Ankara (Bacı), Aydın, Bozok (Yozgat), Karaman, Kayseri, Kastamonu, Kırşehir, Malatya, Mardin, Saruhan, Manisa, Sivas (Sorkun, Budaközü). KIPÇAK Adana (Bulgarlu, Dündarlı), Aksaray (Eyüb ili, Hasandağı), Akşehir (İshaklu), Ankara, Aydın, Beğ S. (Sivrihisar), Bozok (Yozgat, Kanak, İli Su), Çankırı, Çorum, Hüdavendigâr (Bursa), Karahisar-ı Sahib (Afyon), Karaman, Kars-ı Maraş (Kadirli), Kayseri, Kırşehir, Konya, Kütahya, Maraş, Manisa, Sivas, Tekirdağ.
    0 Σχόλια 0 Μοιράστηκε
Αναζήτηση αποτελεσμάτων