• Cuma Hutbesi: "Müminin Hayatında Umutsuzluğa Yer Yoktur"

    Muhterem Müslümanlar!

    Yüce Rabbimizin fıtratımıza yerleştirdiği duygulardan biri de umuttur. Umut; tam bir teslimiyetle Cenâb-ı Hakk’a sığınmak, O’nun yardımına ve desteğine sonsuz güvenmektir. Tedbiri tevekkülle, sabrı çabayla birleştirerek, geçmişin muhasebesini yapıp geleceğe kararlılıkla yol almaktır. Umut, kişinin hayata tutunmasını sağlayan, azim ve gayretini arttıran ilahi bir rahmettir. Beden ve ruh sağlığını koruyan manevi bir güçtür.

    Umutsuzluk ise, insanın yaşama sevincini yok eder. Geleceğe dair hayallerini karartır. Kişiyi tembelliğe düşürüp sorumluluktan uzaklaştırır. Yüce Rabbimiz bu hususta bizleri şöyle uyarmaktadır: “De ki: Ey haddi aşarak kendilerine yazık eden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”[1]

    Aziz Müminler!

    Cenâb-ı Hakk’ın insanlığa gönderdiği bütün peygamberler, en ağır imtihanlar karşısında dahi ümitlerini asla yitirmemişlerdir. Nitekim Hz. Âdem Allah’tan umutla bağışlanma dilemiştir. Hz. Nûh, güzel söz ve tatlı dille evladına nasihat etmiş, “Yavrucuğum! Bizimle beraber sen de gemiye bin, inkârcılarla birlikte olma.”[2] diyerek onun hidayete ermesini ümitle beklemiştir. Hz. Eyyûb, ağır hastalığına rağmen iyileşeceğine dair inancını asla kaybetmemiş, şifa bulmak için bütün tedavi yollarına başvurmuştur. Allah Resûlü (s.a.s) ise, meşakkatler karşısında asla umutsuzluğa düşmemiş, حَسْبِيَ اللّٰهُۘ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ “...Allah bana yeter. O’ndan başka ilah yoktur. Ben yalnız O’na güvenip dayanırım. O, yüce arşın sahibidir.”[3] diyerek Rabbine sığınmıştır.

    Kıymetli Müslümanlar!

    Bizler de zaman zaman zorluklarla karşılaşabiliriz. Aile, iş ve ticaret hayatımızda, komşuluk ve akrabalık ilişkilerimizde sıkıntılar yaşayabiliriz. Oysaki derdimiz ve sıkıntımız ne kadar büyük olursa olsun, Rabbimizin rahmet ve merhameti her şeyi kuşatmıştır. Yeter ki bizler; Rabbimize, kendimize, ailemize, çevremize ve bütün insanlara karşı sorumluluklarımızı yerine getirelim. Salih ameller ve güzel ahlakla hayatımızı tezyin edelim.

    Değerli Müminler!

    Bugün, dünyayı savaş alanına çevirmek isteyen zalimler, insanlığın umudunu yok etmek için her türlü kötülüğe başvurmaktadırlararndedir. . Başta Filistin ve Gazze olmak üzere dünyanın pek çok yerinde kadın erkek, büyük küçük demeden insanları katletmektedirler. Sağlık ve gıda ihtiyaçlarını dahi engelleyerek onları dünyanın gözü önünde ölüme terk etmektedirler. Diğer taraftan, aklı, fıtratı, ahlakı ve iffeti yok eden sapkın ideolojileri yaygınlaştırarak ailenin ve insanlığın geleceğini tehdit etmektedirler. Alkol, kumar, fuhuş, uyuşturucu maddeler ve zararlı medya içerikleriyle gençliğin hayallerini karartmak, umutlarını çalmak istemektedirler. Ancak bütün planların üzerinde ilahi bir takdir vardır. Ayette de buyrulduğu üzere, وَمَكَرُوا وَمَكَرَ اللّٰهُۜ وَاللّٰهُ خَيْرُ الْمَاكِر۪ينَ۟ “Onlar tuzak kurdular. Allah da onların tuzaklarını başlarına geçirdi. Zira Allah, tuzakları bozanların en hayırlısıdır.”[4]

    Aziz Müslümanlar!

    Kötülüklerin yaygınlaştırılmak istendiği, iyiliğe dair umutların, ideallerin ve hayallerin yok edilmeye çalışıldığı bir dönemde bize düşen, hayatımızda umutsuzluğa asla yer vermemektir. Elimizden gelen bütün imkânları seferber ettikten sonra Yüce Rabbimizin lütuf ve inayetine sığınmaktır. Çocuklarımızın ve gençlerimizin geleceğe dair hayallerine ve ideallerine ulaşmaları noktasında onlara her türlü desteği sağlamaktır. Günaha dalmış, harama bulaşmış; alkol, kumar, fuhuş ve madde bağımlılığı gibi kötü alışkanlıkların esiri olmuş kardeşlerimize şefkat ve merhamet elimizi uzatmak, onları bu durumdan kurtarmak için daha fazla gayret göstermektir.

    Hutbemi Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in şu duasıyla bitiriyorum: “…Allah’ım! Sana yöneldim. İşimi sana havale ettim. Umut ve huşu içinde sana sığındım...”[5]

    [1] Zümer, 39/53.
    [2] Hûd, 11/42.
    [3] Tevbe, 9/129.
    [4] Âl-i İmrân, 3/54.
    [5] Buhârî, Vudû’, 75.
    Cuma Hutbesi: "Müminin Hayatında Umutsuzluğa Yer Yoktur" Muhterem Müslümanlar! Yüce Rabbimizin fıtratımıza yerleştirdiği duygulardan biri de umuttur. Umut; tam bir teslimiyetle Cenâb-ı Hakk’a sığınmak, O’nun yardımına ve desteğine sonsuz güvenmektir. Tedbiri tevekkülle, sabrı çabayla birleştirerek, geçmişin muhasebesini yapıp geleceğe kararlılıkla yol almaktır. Umut, kişinin hayata tutunmasını sağlayan, azim ve gayretini arttıran ilahi bir rahmettir. Beden ve ruh sağlığını koruyan manevi bir güçtür. Umutsuzluk ise, insanın yaşama sevincini yok eder. Geleceğe dair hayallerini karartır. Kişiyi tembelliğe düşürüp sorumluluktan uzaklaştırır. Yüce Rabbimiz bu hususta bizleri şöyle uyarmaktadır: “De ki: Ey haddi aşarak kendilerine yazık eden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”[1] Aziz Müminler! Cenâb-ı Hakk’ın insanlığa gönderdiği bütün peygamberler, en ağır imtihanlar karşısında dahi ümitlerini asla yitirmemişlerdir. Nitekim Hz. Âdem Allah’tan umutla bağışlanma dilemiştir. Hz. Nûh, güzel söz ve tatlı dille evladına nasihat etmiş, “Yavrucuğum! Bizimle beraber sen de gemiye bin, inkârcılarla birlikte olma.”[2] diyerek onun hidayete ermesini ümitle beklemiştir. Hz. Eyyûb, ağır hastalığına rağmen iyileşeceğine dair inancını asla kaybetmemiş, şifa bulmak için bütün tedavi yollarına başvurmuştur. Allah Resûlü (s.a.s) ise, meşakkatler karşısında asla umutsuzluğa düşmemiş, حَسْبِيَ اللّٰهُۘ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ “...Allah bana yeter. O’ndan başka ilah yoktur. Ben yalnız O’na güvenip dayanırım. O, yüce arşın sahibidir.”[3] diyerek Rabbine sığınmıştır. Kıymetli Müslümanlar! Bizler de zaman zaman zorluklarla karşılaşabiliriz. Aile, iş ve ticaret hayatımızda, komşuluk ve akrabalık ilişkilerimizde sıkıntılar yaşayabiliriz. Oysaki derdimiz ve sıkıntımız ne kadar büyük olursa olsun, Rabbimizin rahmet ve merhameti her şeyi kuşatmıştır. Yeter ki bizler; Rabbimize, kendimize, ailemize, çevremize ve bütün insanlara karşı sorumluluklarımızı yerine getirelim. Salih ameller ve güzel ahlakla hayatımızı tezyin edelim. Değerli Müminler! Bugün, dünyayı savaş alanına çevirmek isteyen zalimler, insanlığın umudunu yok etmek için her türlü kötülüğe başvurmaktadırlararndedir. . Başta Filistin ve Gazze olmak üzere dünyanın pek çok yerinde kadın erkek, büyük küçük demeden insanları katletmektedirler. Sağlık ve gıda ihtiyaçlarını dahi engelleyerek onları dünyanın gözü önünde ölüme terk etmektedirler. Diğer taraftan, aklı, fıtratı, ahlakı ve iffeti yok eden sapkın ideolojileri yaygınlaştırarak ailenin ve insanlığın geleceğini tehdit etmektedirler. Alkol, kumar, fuhuş, uyuşturucu maddeler ve zararlı medya içerikleriyle gençliğin hayallerini karartmak, umutlarını çalmak istemektedirler. Ancak bütün planların üzerinde ilahi bir takdir vardır. Ayette de buyrulduğu üzere, وَمَكَرُوا وَمَكَرَ اللّٰهُۜ وَاللّٰهُ خَيْرُ الْمَاكِر۪ينَ۟ “Onlar tuzak kurdular. Allah da onların tuzaklarını başlarına geçirdi. Zira Allah, tuzakları bozanların en hayırlısıdır.”[4] Aziz Müslümanlar! Kötülüklerin yaygınlaştırılmak istendiği, iyiliğe dair umutların, ideallerin ve hayallerin yok edilmeye çalışıldığı bir dönemde bize düşen, hayatımızda umutsuzluğa asla yer vermemektir. Elimizden gelen bütün imkânları seferber ettikten sonra Yüce Rabbimizin lütuf ve inayetine sığınmaktır. Çocuklarımızın ve gençlerimizin geleceğe dair hayallerine ve ideallerine ulaşmaları noktasında onlara her türlü desteği sağlamaktır. Günaha dalmış, harama bulaşmış; alkol, kumar, fuhuş ve madde bağımlılığı gibi kötü alışkanlıkların esiri olmuş kardeşlerimize şefkat ve merhamet elimizi uzatmak, onları bu durumdan kurtarmak için daha fazla gayret göstermektir. Hutbemi Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in şu duasıyla bitiriyorum: “…Allah’ım! Sana yöneldim. İşimi sana havale ettim. Umut ve huşu içinde sana sığındım...”[5] [1] Zümer, 39/53. [2] Hûd, 11/42. [3] Tevbe, 9/129. [4] Âl-i İmrân, 3/54. [5] Buhârî, Vudû’, 75.
    0 Yorumlar 0 hisse senetleri
  • 20 Haziran Dünya Mülteci Günü

    Tarihimiz boyunca kendisine sığınan tüm mazlumlara sahip çıkıp misafir eden bir milletin ferdi olarak; tüm dünya toplumlarının aynı anlayış ve dayanışma içinde mültecilerin yaşam koşullarını iyileştirmesi dileğiyle...

    “Herkes, zulümden kurtulmak için başka ülkelere iltica etme ve bundan yararlanma hakkına sahiptir."

    (İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi / Madde 14)

    BM verilerine göre evlerini terk etmek zorunda kalan insanların sayısı 82.4 milyonu aştı

    En çok mülteci veren ülkeler:

    1. Suriye: 6.7 milyon
    2. Filistin: 5.5 milyon
    3. Afganistan: 2.7 milyon
    4. Güney Sudan: 2.3 milyon

    BM verilerine göre dünyada en çok mülteci ağırlayan ülkeler:

    1. Türkiye: 3.7 milyon
    2. Pakistan: 1.4 milyon
    3. Uganda: 1.2 milyon
    4. Sudan: 1.1 milyon
    5. Almanya: 1.1 milyon

    #DünyaMülteciGünü
    #DünyaMültecilerGünü #WorldRefugeeDay #refugeeday
    #Mülteci #Refugee #Muhacir #Sığınma
    #AB #Avrupa #Europa #world
    20 Haziran Dünya Mülteci Günü Tarihimiz boyunca kendisine sığınan tüm mazlumlara sahip çıkıp misafir eden bir milletin ferdi olarak; tüm dünya toplumlarının aynı anlayış ve dayanışma içinde mültecilerin yaşam koşullarını iyileştirmesi dileğiyle... “Herkes, zulümden kurtulmak için başka ülkelere iltica etme ve bundan yararlanma hakkına sahiptir." (İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi / Madde 14) BM verilerine göre evlerini terk etmek zorunda kalan insanların sayısı 82.4 milyonu aştı En çok mülteci veren ülkeler: 1. 🇸🇾Suriye: 6.7 milyon 2. 🇵🇸Filistin: 5.5 milyon 3. 🇦🇫Afganistan: 2.7 milyon 4. 🇸🇸Güney Sudan: 2.3 milyon BM verilerine göre dünyada en çok mülteci ağırlayan ülkeler: 1. 🇹🇷Türkiye: 3.7 milyon 2. 🇵🇰Pakistan: 1.4 milyon 3. 🇺🇬Uganda: 1.2 milyon 4. 🇸🇩Sudan: 1.1 milyon 5. 🇩🇪Almanya: 1.1 milyon #DünyaMülteciGünü🌍 #DünyaMültecilerGünü #WorldRefugeeDay #refugeeday #Mülteci #Refugee #Muhacir #Sığınma #AB #Avrupa #Europa #world
    0 Yorumlar 0 hisse senetleri
  • BM verilerine göre evlerini terk etmek zorunda kalan insanların sayısı 70 milyonu aştı

    En çok mülteci veren ülkeler:

    1. Suriye: 6.7 milyon
    2. Filistin: 5.5 milyon
    3. Afganistan: 2.7 milyon
    4. Güney Sudan: 2.3 milyon

    BM verilerine göre dünyada en çok mülteci ağırlayan ülkeler:

    1. Türkiye: 3.7 milyon
    2. Pakistan: 1.4 milyon
    3. Uganda: 1.2 milyon
    4. Sudan: 1.1 milyon
    5. Almanya: 1.1 milyon

    #Mülteci #Muhacir #Sığınma
    #refugee
    #AB #Avrupa #Europa #world
    BM verilerine göre evlerini terk etmek zorunda kalan insanların sayısı 70 milyonu aştı En çok mülteci veren ülkeler: 1. 🇸🇾Suriye: 6.7 milyon 2. 🇵🇸Filistin: 5.5 milyon 3. 🇦🇫Afganistan: 2.7 milyon 4. 🇸🇸Güney Sudan: 2.3 milyon BM verilerine göre dünyada en çok mülteci ağırlayan ülkeler: 1. 🇹🇷Türkiye: 3.7 milyon 2. 🇵🇰Pakistan: 1.4 milyon 3. 🇺🇬Uganda: 1.2 milyon 4. 🇸🇩Sudan: 1.1 milyon 5. 🇩🇪Almanya: 1.1 milyon #Mülteci #Muhacir #Sığınma #refugee #AB #Avrupa #Europa #world
    0 Yorumlar 0 hisse senetleri
  • Cuma Hutbesi: "Gözümüzün Nuru: Namaz"

    Muhterem Müslümanlar!

    Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak olan namaz, en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilir.”[1]

    Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Kıyamet günü kulun hesaba çekileceği ilk ameli namazdır.”[2]

    Aziz Müminler!

    Yüce dinimiz İslam’ın emrettiği beş temel esastan biri de namazdır. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in buyurduğu üzere namaz; dinimizin direği, gözümüzün nurudur. Gönlümüzün süruru, cennetimizin anahtarıdır.[3] Bizler, kulluk ve sorumluluk bilincini namazla elde eder; Allah’ın rızasına, sonsuz rahmet ve mağfiretine namazla ulaşırız. Ruhumuzu daraltan sıkıntılardan namazla kurtulur; huzur ve esenlik iklimine namazla kavuşuruz. Aynı safta omuz omuza namazla bir araya gelir; birlik, beraberlik ve kardeşliğimizi namazla perçinleriz.

    Kıymetli Müslümanlar!

    Namaz, Cenâb-ı Hakk’ın verdiği nimetlere karşı şükrümüzün ifadesidir. O’nun huzurunda ve gözetimi altında olduğumuzu hatırlatan müstesna bir ibadettir. Namaz, Rabbimize olan muhabbetimizin ve bağlılığımızın tezahürüdür. Müslüman oluşumuzun alameti, imanımızın hayata yansımasıdır.

    Değerli Müminler!

    Namaz, bizi her türlü kötülükten uzak tutar. Bize nice güzel alışkanlık kazandırır. Namazdan önce aldığımız abdest; bize, maddi ve manevi kirlerden arınmamız gerektiğini öğretir. Kâbe’ye yönelme; dünyevi meşgaleleri geride bırakıp Rabbimizin divanına durmayı anlatır. Namaza “Allahü Ekber” diyerek başlamak; her işimizde Allah’a sığınmamız gerektiğini vurgular. Kıyam; hakkın ve hakikatin yanında durmamızı, zulme ve zalime karşı tavır almamızı dile getirir. Kıraat; Kur’an’ı okuduğumuz gibi hükümlerini de hayatımızın tamamına aktarmamız gerektiğini hatırlatır. Rükû; Allah’tan başka hiç kimsenin karşısında eğilmememiz gerektiğini bildirir. Secde; Allah’a yakın olmanın hazzını hissettirir. Selam; kardeşlerimize muhabbet beslemeyi, aramızda barış ve güveni hâkim kılmamız gerektiğini haber verir.

    Aziz Müslümanlar!

    Günde beş vakit namaz kılmak, akıllı ve buluğa eren kadın erkek her Müslümana farzdır. Müslüman, meşru bir mazereti olmaksızın namazını asla ihmal edemez. “Daha sonra kılarım” diyerek kazaya bırakamaz. Nitekim Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de وَأْمُرْ اَهْلَكَ بِالصَّلٰوةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَاۜ “Ailene namazı emret, kendin de namaz kılmaya devam et.”[4] diye buyurmaktadır. Müslüman, aynı zamanda şefkat ve merhamet, tatlı dil ve güler yüzle namazı ailesine sevdirmekle de yükümlüdür. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s), “Yedi yaşına geldiklerinde çocuklarınızı namaza alıştırın.”[5] buyurmuştur. O, biricik kızı Hz. Fâtıma’nın kapısına gitmiş, “Ey ev halkı! Haydi, namaza!” diyerek onları namaza davet etmiştir.[6]

    Kıymetli Kardeşlerim!

    İhlas, samimiyet ve huşu ile Rabbimizin huzuruna duralım. Namazlarımızı cemaatle kılmaya özen gösterelim. Camilerimizin manevi ikliminden kendimizi ve ailemizi mahrum bırakmayalım. Kalplerimizi namazla ferahlatalım. Günahların yükünden namazla kurtulalım. Vaktimizi namazla disipline edelim. İşlerimizi namaz vakitlerine göre ayarlayalım. Geçici dünyanın telaşesine kapılıp namazlarımızı asla ihmal etmeyelim.

    Hutbemi Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in şu müjdesiyle bitiriyorum: “Beş vakit namazın Allah’ın emri olduğunu kabul eden; abdestlerine, vakitlerine, rükûlarına ve secdelerine özen göstererek beş vakit namazı kılmaya devam eden kimse cennete girer.”[7]



    [1] Ankebût, 29/45.
    [2] Nesâî, Muhârebe, 2.
    [3] Tirmizî, Îmân, 8; Nesâî, Işratü’n-Nisâ, 1; Ebû Dâvûd, Edeb, 78; Tirmizî, Tahâret, 1.
    [4] Tâhâ, 20/132.
    [5] Ebû Dâvûd, Salât, 26.
    [6] Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 33.
    [7] İbn Hanbel, IV, 266.
    Cuma Hutbesi: "Gözümüzün Nuru: Namaz" Muhterem Müslümanlar! Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak olan namaz, en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilir.”[1] Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Kıyamet günü kulun hesaba çekileceği ilk ameli namazdır.”[2] Aziz Müminler! Yüce dinimiz İslam’ın emrettiği beş temel esastan biri de namazdır. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in buyurduğu üzere namaz; dinimizin direği, gözümüzün nurudur. Gönlümüzün süruru, cennetimizin anahtarıdır.[3] Bizler, kulluk ve sorumluluk bilincini namazla elde eder; Allah’ın rızasına, sonsuz rahmet ve mağfiretine namazla ulaşırız. Ruhumuzu daraltan sıkıntılardan namazla kurtulur; huzur ve esenlik iklimine namazla kavuşuruz. Aynı safta omuz omuza namazla bir araya gelir; birlik, beraberlik ve kardeşliğimizi namazla perçinleriz. Kıymetli Müslümanlar! Namaz, Cenâb-ı Hakk’ın verdiği nimetlere karşı şükrümüzün ifadesidir. O’nun huzurunda ve gözetimi altında olduğumuzu hatırlatan müstesna bir ibadettir. Namaz, Rabbimize olan muhabbetimizin ve bağlılığımızın tezahürüdür. Müslüman oluşumuzun alameti, imanımızın hayata yansımasıdır. Değerli Müminler! Namaz, bizi her türlü kötülükten uzak tutar. Bize nice güzel alışkanlık kazandırır. Namazdan önce aldığımız abdest; bize, maddi ve manevi kirlerden arınmamız gerektiğini öğretir. Kâbe’ye yönelme; dünyevi meşgaleleri geride bırakıp Rabbimizin divanına durmayı anlatır. Namaza “Allahü Ekber” diyerek başlamak; her işimizde Allah’a sığınmamız gerektiğini vurgular. Kıyam; hakkın ve hakikatin yanında durmamızı, zulme ve zalime karşı tavır almamızı dile getirir. Kıraat; Kur’an’ı okuduğumuz gibi hükümlerini de hayatımızın tamamına aktarmamız gerektiğini hatırlatır. Rükû; Allah’tan başka hiç kimsenin karşısında eğilmememiz gerektiğini bildirir. Secde; Allah’a yakın olmanın hazzını hissettirir. Selam; kardeşlerimize muhabbet beslemeyi, aramızda barış ve güveni hâkim kılmamız gerektiğini haber verir. Aziz Müslümanlar! Günde beş vakit namaz kılmak, akıllı ve buluğa eren kadın erkek her Müslümana farzdır. Müslüman, meşru bir mazereti olmaksızın namazını asla ihmal edemez. “Daha sonra kılarım” diyerek kazaya bırakamaz. Nitekim Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de وَأْمُرْ اَهْلَكَ بِالصَّلٰوةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَاۜ “Ailene namazı emret, kendin de namaz kılmaya devam et.”[4] diye buyurmaktadır. Müslüman, aynı zamanda şefkat ve merhamet, tatlı dil ve güler yüzle namazı ailesine sevdirmekle de yükümlüdür. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s), “Yedi yaşına geldiklerinde çocuklarınızı namaza alıştırın.”[5] buyurmuştur. O, biricik kızı Hz. Fâtıma’nın kapısına gitmiş, “Ey ev halkı! Haydi, namaza!” diyerek onları namaza davet etmiştir.[6] Kıymetli Kardeşlerim! İhlas, samimiyet ve huşu ile Rabbimizin huzuruna duralım. Namazlarımızı cemaatle kılmaya özen gösterelim. Camilerimizin manevi ikliminden kendimizi ve ailemizi mahrum bırakmayalım. Kalplerimizi namazla ferahlatalım. Günahların yükünden namazla kurtulalım. Vaktimizi namazla disipline edelim. İşlerimizi namaz vakitlerine göre ayarlayalım. Geçici dünyanın telaşesine kapılıp namazlarımızı asla ihmal etmeyelim. Hutbemi Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in şu müjdesiyle bitiriyorum: “Beş vakit namazın Allah’ın emri olduğunu kabul eden; abdestlerine, vakitlerine, rükûlarına ve secdelerine özen göstererek beş vakit namazı kılmaya devam eden kimse cennete girer.”[7] [1] Ankebût, 29/45. [2] Nesâî, Muhârebe, 2. [3] Tirmizî, Îmân, 8; Nesâî, Işratü’n-Nisâ, 1; Ebû Dâvûd, Edeb, 78; Tirmizî, Tahâret, 1. [4] Tâhâ, 20/132. [5] Ebû Dâvûd, Salât, 26. [6] Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 33. [7] İbn Hanbel, IV, 266.
    0 Yorumlar 0 hisse senetleri
  • Cuma Hutbesi: "Berat Gecesi: Günahlardan Arınma Vesilesi"

    Muhterem Müslümanlar!

    Yarın akşam Ramazan’ın habercisi olan mübarek Berat Gecesini idrak edeceğiz inşallah. Bizleri bu mübarek geceye ulaştıran Yüce Rabbimize sonsuz hamdü senalar olsun. Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’ya salat ve selam olsun. Berat Gecemiz şimdiden mübarek olsun.

    Aziz Müminler!

    Berat Gecesi, akıp giden ömrümüzün muhasebesini yapmayı; yaratılış gayemize uygun olmayan her türlü söz ve davranıştan uzak kalmayı bizlere hatırlatır. Kardeşliğimize, birlik ve beraberliğimize zarar veren her türlü öfke, kin, haset ve nefretten uzak durmamızı öğretir. İnsanların hata ve kusurlarını örtenlerin Rabbimizin sonsuz ikramlarına nail olacaklarını haber verir. Nitekim ayet-i kerimede, فَمَنْ عَفَا وَاَصْلَحَ فَاَجْرُهُ عَلَى اللّٰهِۜ “Kim affeder ve insanlarla arayı düzeltirse, onun mükâfatı Allah’a aittir.”[1] buyrulur.

    Değerli Müslümanlar!

    Berat Gecesi, tövbe ve istiğfar gecesidir. Tövbe, günahta ısrar etmemektir. Hata ve kusurlarımıza nedâmet duyup, “Tevvâb” olan Rabbimizin sonsuz mağfiretine sığınmaktır. Yüce Rabbimiz, “Ey iman edenler! İçtenlikle ve kararlılık içinde Allah’a tövbe edin. Umulur ki Rabbiniz kötülüklerinizi örter ve sizi altından ırmaklar akan cennetlerine koyar…”[2] buyurmaktadır. Öyleyse bu mübarek geceyi hayatımızda tertemiz sayfalar açmak için fırsat bilelim. Rabbimizle aramızdaki en büyük engel olan haramlardan, kul ve kamu hakkından uzak duralım. Günahımızın ölçüsü ne olursa olsun, Allah’ın rahmetinden asla ümidimizi kesmeyelim. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in, “Rabbimiz, kulunun tövbe etmesine, önemli bir eşyasını kaybedip sonradan o eşyayı bulan birisinin sevindiğinden daha fazla sevinir.”[3] hadisini aklımızdan çıkarmayalım.

    Kıymetli Müminler!

    Berat Gecesi, aynı zamanda dua gecesidir. Dua, kulluğun ve ibadetin özüdür. Dua, hayatın zorlukları karşısında bizlere direnme gücü veren eşsiz bir nimettir. Dua, kulun halini Rabbine arz etmesi, acziyetini kabul etmesi, O’nun lütuf ve inayetine sığınmasıdır. Kur’an-ı Kerim’de اُدْعُون۪ٓي اَسْتَجِبْ لَكُمْۜ “Bana dua edin, ben de duanızı kabul edeyim.”[4] diye buyrulmaktadır. Peygamber Efendimiz (s.a.s) ise Berat Gecesinde Cenâb-ı Hakk’ın kullarına şöyle nida ettiğini haber vermektedir: “Benden bağışlanma dileyen yok mu, onu bağışlayayım! Benden rızık isteyen yok mu, onu rızıklandırayım! Belaya düçar olan yok mu, ona afiyet vereyim!”[5] Öyleyse bu kutlu gecede karşılığını yalnızca Allah’tan bekleyerek, Rabbimize içtenlikle dua edelim. Anne ve babamızın, eş ve çocuklarımızın; akraba, komşu ve dostlarımızın sıhhat ve selameti için Rabbimize niyazda bulunalım. Devletimizin bekası, milletimizin huzuru, ümmet-i Muhammed’in birlik ve beraberliği için Allah’a yalvaralım. Başta Gazze ve Doğu Türkistan olmak üzere dünya üzerinde zalimlerin zulmü altında inleyen kardeşlerimizden kavli ve fiili dualarımızı eksik etmeyelim.

    Aziz Müslümanlar!

    Beratımızı alanlardan olabilmek için Kur’an ve sünnetin tarif ettiği bir mümin olmaya gayret edelim. Rabbimizin emirlerine hakkıyla tabi olalım, yasaklarından var gücümüzle sakınalım. Her türlü kötülükten, haksızlıktan ve adaletsizlikten uzak duralım. Kırılan kalpleri onaralım, küskünlük ve dargınlıkları sonlandıralım. Üzerimizde hakkı bulunanlarla helalleşelim. Mazlum ve kimsesizlere el uzatmaya, haklı davalarında onların yanlarında olmaya, zalimlere ve destekçilerine karşı boykotu sürdürmeye devam edelim.

    Bu vesileyle, Cenâb-ı Hak’tan Berat Gecemizin; aziz milletimiz, ümmet-i Muhammed ve tüm insanlık için hayırlı olmasını diliyorum. Başta Gazze ve Doğu Türkistan olmak üzere bütün mazlumların felaha ulaşmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum.

    [1] Şûrâ, 42/40.
    [2] Tahrîm, 66/8.
    [3] Müslim, Tevbe, 2.
    [4] Mü’min, 40/60.
    [5] İbn Mâce, İkâmet, 191.
    Cuma Hutbesi: "Berat Gecesi: Günahlardan Arınma Vesilesi" Muhterem Müslümanlar! Yarın akşam Ramazan’ın habercisi olan mübarek Berat Gecesini idrak edeceğiz inşallah. Bizleri bu mübarek geceye ulaştıran Yüce Rabbimize sonsuz hamdü senalar olsun. Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’ya salat ve selam olsun. Berat Gecemiz şimdiden mübarek olsun. Aziz Müminler! Berat Gecesi, akıp giden ömrümüzün muhasebesini yapmayı; yaratılış gayemize uygun olmayan her türlü söz ve davranıştan uzak kalmayı bizlere hatırlatır. Kardeşliğimize, birlik ve beraberliğimize zarar veren her türlü öfke, kin, haset ve nefretten uzak durmamızı öğretir. İnsanların hata ve kusurlarını örtenlerin Rabbimizin sonsuz ikramlarına nail olacaklarını haber verir. Nitekim ayet-i kerimede, فَمَنْ عَفَا وَاَصْلَحَ فَاَجْرُهُ عَلَى اللّٰهِۜ “Kim affeder ve insanlarla arayı düzeltirse, onun mükâfatı Allah’a aittir.”[1] buyrulur. Değerli Müslümanlar! Berat Gecesi, tövbe ve istiğfar gecesidir. Tövbe, günahta ısrar etmemektir. Hata ve kusurlarımıza nedâmet duyup, “Tevvâb” olan Rabbimizin sonsuz mağfiretine sığınmaktır. Yüce Rabbimiz, “Ey iman edenler! İçtenlikle ve kararlılık içinde Allah’a tövbe edin. Umulur ki Rabbiniz kötülüklerinizi örter ve sizi altından ırmaklar akan cennetlerine koyar…”[2] buyurmaktadır. Öyleyse bu mübarek geceyi hayatımızda tertemiz sayfalar açmak için fırsat bilelim. Rabbimizle aramızdaki en büyük engel olan haramlardan, kul ve kamu hakkından uzak duralım. Günahımızın ölçüsü ne olursa olsun, Allah’ın rahmetinden asla ümidimizi kesmeyelim. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in, “Rabbimiz, kulunun tövbe etmesine, önemli bir eşyasını kaybedip sonradan o eşyayı bulan birisinin sevindiğinden daha fazla sevinir.”[3] hadisini aklımızdan çıkarmayalım. Kıymetli Müminler! Berat Gecesi, aynı zamanda dua gecesidir. Dua, kulluğun ve ibadetin özüdür. Dua, hayatın zorlukları karşısında bizlere direnme gücü veren eşsiz bir nimettir. Dua, kulun halini Rabbine arz etmesi, acziyetini kabul etmesi, O’nun lütuf ve inayetine sığınmasıdır. Kur’an-ı Kerim’de اُدْعُون۪ٓي اَسْتَجِبْ لَكُمْۜ “Bana dua edin, ben de duanızı kabul edeyim.”[4] diye buyrulmaktadır. Peygamber Efendimiz (s.a.s) ise Berat Gecesinde Cenâb-ı Hakk’ın kullarına şöyle nida ettiğini haber vermektedir: “Benden bağışlanma dileyen yok mu, onu bağışlayayım! Benden rızık isteyen yok mu, onu rızıklandırayım! Belaya düçar olan yok mu, ona afiyet vereyim!”[5] Öyleyse bu kutlu gecede karşılığını yalnızca Allah’tan bekleyerek, Rabbimize içtenlikle dua edelim. Anne ve babamızın, eş ve çocuklarımızın; akraba, komşu ve dostlarımızın sıhhat ve selameti için Rabbimize niyazda bulunalım. Devletimizin bekası, milletimizin huzuru, ümmet-i Muhammed’in birlik ve beraberliği için Allah’a yalvaralım. Başta Gazze ve Doğu Türkistan olmak üzere dünya üzerinde zalimlerin zulmü altında inleyen kardeşlerimizden kavli ve fiili dualarımızı eksik etmeyelim. Aziz Müslümanlar! Beratımızı alanlardan olabilmek için Kur’an ve sünnetin tarif ettiği bir mümin olmaya gayret edelim. Rabbimizin emirlerine hakkıyla tabi olalım, yasaklarından var gücümüzle sakınalım. Her türlü kötülükten, haksızlıktan ve adaletsizlikten uzak duralım. Kırılan kalpleri onaralım, küskünlük ve dargınlıkları sonlandıralım. Üzerimizde hakkı bulunanlarla helalleşelim. Mazlum ve kimsesizlere el uzatmaya, haklı davalarında onların yanlarında olmaya, zalimlere ve destekçilerine karşı boykotu sürdürmeye devam edelim. Bu vesileyle, Cenâb-ı Hak’tan Berat Gecemizin; aziz milletimiz, ümmet-i Muhammed ve tüm insanlık için hayırlı olmasını diliyorum. Başta Gazze ve Doğu Türkistan olmak üzere bütün mazlumların felaha ulaşmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum. [1] Şûrâ, 42/40. [2] Tahrîm, 66/8. [3] Müslim, Tevbe, 2. [4] Mü’min, 40/60. [5] İbn Mâce, İkâmet, 191.
    1
    0 Yorumlar 0 hisse senetleri
  • Cuma Hutbesi: "Rahmet ve Mağfiret İklimi: Üç Aylar"

    Muhterem Müslümanlar!

    Rahmet mevsiminin esintileriyle yine huzura kavuşacak gönüllerimiz. Mümin yürekleri şenlendirmek için bir kez daha geliyor üç aylar. Bu sene de yaklaştı özlemle beklenen kavuşma vakti. Hissedilmeye başlandı şimdiden, Receb ayının bereketi, Şaban ayının rahmeti, Ramazan-ı şerifin mağfireti. Dillerimizde, Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in bizlere öğrettiği şu dua: “Allah’ım! Seni zikretmek, sana şükretmek ve sana güzelce ibadet etmek için bize yardım eyle!”[1]

    Aziz Müminler!

    Önümüzdeki Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece, üç ayların birincisi olan Receb ayına kavuşacağız inşallah. Bu mübarek aylara Regaib Gecesiyle hoş geldin diyeceğiz. Rağbetimizin yalnızca Allah’a ve Resûlü’ne olması gerektiğini yeniden hatırlayacağız.

    Bu müstesna aylara bizleri yaklaştıran Yüce Rabbimize sonsuz hamdüsenalar olsun. Bu kutlu günleri nasıl idrak edeceğimizi bizlere öğreten Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’ya, âline ve ashabına salât ve selam olsun. Regaib Gecesi ve üç aylar hepimiz için şimdiden mübarek olsun.

    Değerli Müslümanlar!

    Üç aylar, Cenâb-ı Hakk’ın ikram ve ihsanını müminlerin üzerine sağanak sağanak yağdırdığı rahmet ve mağfiret iklimidir. Yaratılış gayemizi tekrar tekrar tefekkür ettiğimiz, kulluk ahdimizi gözden geçirdiğimiz bereketli bir zaman dilimidir. Üç aylar, kimi zaman hırs ve tamahla kirlettiğimiz zihin ve gönüllerimizi yeniden tertemiz etme fırsatı sunar bizlere. Bütün varlığımızla Allah’a sığınma, hata ve günahlarımızdan pişmanlık duyup çokça tövbe etmemiz gerektiğini hatırlatır bizlere. Yüce Rabbimizin bu husustaki daveti gayet açıktır: “Ey iman edenler! İçtenlikle Allah’a tövbe edin. Umulur ki Rabbiniz kötülüklerinizi örter ve sizi altından ırmaklar akan cennetlerine koyar...”[2]

    Kıymetli Müminler!

    Rabbimizin af ve mağfiret kapısı her daim ardına kadar açıktır. Öyleyse, üç ayları vesile bilerek iman, ibadet ve güzel ahlakla bu kapıdan içeri girelim. Rabbimizin lütuf ve inayeti müminlerin üzerinedir. Öyleyse, hayır ve hasenatımızı çoğaltarak mağdur, mazlum ve ihtiyaç sahiplerini gözetelim. Rabbimizin rahmet ve merhameti bütün kâinatı kuşatmıştır. Öyleyse, kin, haset ve düşmanlıkları bir tarafa bırakarak muhabbet ve kardeşliğimizi pekiştirelim.

    Aziz Müslümanlar!

    Yüce dinimiz İslam’a göre, ibadet ve taatler yalnızca belli gün ve gecelere mahsus değildir. Rabbimizin rızasını kazanmak için her ânımız değerlidir. Cenâb-ı Hak, وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتّٰى يَأْتِيَكَ الْيَق۪ينُ “Ölüm sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et.”[3] diye buyurmaktadır. Öyleyse iki cihan saadetine nail olmak için imanla, ihlasla, samimiyet ve takvayla dolu bir ömür geçirelim. Dünyevileşme ve bencillikle kararmaya yüz tutan kalplerimizi, ibadetlerle aydınlatmaya çaba gösterelim. Nasuh tövbelerimizle hata ve günahlarımız için Rabbimizden bağışlanma dileyelim. Başta Filistin olmak üzere dünyanın birçok yerindeki zulüm ve şiddetin son bulması, mazlumların yüzlerinin gülmesi için ortaya koyduğumuz asil duruşumuzu sürdürelim.

    Kıymetli Müminler!

    Yaklaşık bir asır evvel kahraman ecdadımızdan on binlercesi vatan ve mukaddesat uğruna Allahuekber dağlarında şehadete yürüdü. Başta Sarıkamış şehitleri olmak üzere istiklal ve istikbalimiz için canlarını feda eden bütün şehitlerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyorum. Yüce Rabbimiz, her karış toprağı şehitlerimizin kanlarıyla yoğrulan cennet vatanımızı payidar, mazlum ve mağdurların umudu aziz milletimizi bahtiyar eylesin.

    [1] İbn Hanbel, II, 299.
    [2] Tahrîm, 66/8.
    [3] Hicr, 15/99.
    Cuma Hutbesi: "Rahmet ve Mağfiret İklimi: Üç Aylar" Muhterem Müslümanlar! Rahmet mevsiminin esintileriyle yine huzura kavuşacak gönüllerimiz. Mümin yürekleri şenlendirmek için bir kez daha geliyor üç aylar. Bu sene de yaklaştı özlemle beklenen kavuşma vakti. Hissedilmeye başlandı şimdiden, Receb ayının bereketi, Şaban ayının rahmeti, Ramazan-ı şerifin mağfireti. Dillerimizde, Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in bizlere öğrettiği şu dua: “Allah’ım! Seni zikretmek, sana şükretmek ve sana güzelce ibadet etmek için bize yardım eyle!”[1] Aziz Müminler! Önümüzdeki Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece, üç ayların birincisi olan Receb ayına kavuşacağız inşallah. Bu mübarek aylara Regaib Gecesiyle hoş geldin diyeceğiz. Rağbetimizin yalnızca Allah’a ve Resûlü’ne olması gerektiğini yeniden hatırlayacağız. Bu müstesna aylara bizleri yaklaştıran Yüce Rabbimize sonsuz hamdüsenalar olsun. Bu kutlu günleri nasıl idrak edeceğimizi bizlere öğreten Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’ya, âline ve ashabına salât ve selam olsun. Regaib Gecesi ve üç aylar hepimiz için şimdiden mübarek olsun. Değerli Müslümanlar! Üç aylar, Cenâb-ı Hakk’ın ikram ve ihsanını müminlerin üzerine sağanak sağanak yağdırdığı rahmet ve mağfiret iklimidir. Yaratılış gayemizi tekrar tekrar tefekkür ettiğimiz, kulluk ahdimizi gözden geçirdiğimiz bereketli bir zaman dilimidir. Üç aylar, kimi zaman hırs ve tamahla kirlettiğimiz zihin ve gönüllerimizi yeniden tertemiz etme fırsatı sunar bizlere. Bütün varlığımızla Allah’a sığınma, hata ve günahlarımızdan pişmanlık duyup çokça tövbe etmemiz gerektiğini hatırlatır bizlere. Yüce Rabbimizin bu husustaki daveti gayet açıktır: “Ey iman edenler! İçtenlikle Allah’a tövbe edin. Umulur ki Rabbiniz kötülüklerinizi örter ve sizi altından ırmaklar akan cennetlerine koyar...”[2] Kıymetli Müminler! Rabbimizin af ve mağfiret kapısı her daim ardına kadar açıktır. Öyleyse, üç ayları vesile bilerek iman, ibadet ve güzel ahlakla bu kapıdan içeri girelim. Rabbimizin lütuf ve inayeti müminlerin üzerinedir. Öyleyse, hayır ve hasenatımızı çoğaltarak mağdur, mazlum ve ihtiyaç sahiplerini gözetelim. Rabbimizin rahmet ve merhameti bütün kâinatı kuşatmıştır. Öyleyse, kin, haset ve düşmanlıkları bir tarafa bırakarak muhabbet ve kardeşliğimizi pekiştirelim. Aziz Müslümanlar! Yüce dinimiz İslam’a göre, ibadet ve taatler yalnızca belli gün ve gecelere mahsus değildir. Rabbimizin rızasını kazanmak için her ânımız değerlidir. Cenâb-ı Hak, وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتّٰى يَأْتِيَكَ الْيَق۪ينُ “Ölüm sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et.”[3] diye buyurmaktadır. Öyleyse iki cihan saadetine nail olmak için imanla, ihlasla, samimiyet ve takvayla dolu bir ömür geçirelim. Dünyevileşme ve bencillikle kararmaya yüz tutan kalplerimizi, ibadetlerle aydınlatmaya çaba gösterelim. Nasuh tövbelerimizle hata ve günahlarımız için Rabbimizden bağışlanma dileyelim. Başta Filistin olmak üzere dünyanın birçok yerindeki zulüm ve şiddetin son bulması, mazlumların yüzlerinin gülmesi için ortaya koyduğumuz asil duruşumuzu sürdürelim. Kıymetli Müminler! Yaklaşık bir asır evvel kahraman ecdadımızdan on binlercesi vatan ve mukaddesat uğruna Allahuekber dağlarında şehadete yürüdü. Başta Sarıkamış şehitleri olmak üzere istiklal ve istikbalimiz için canlarını feda eden bütün şehitlerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyorum. Yüce Rabbimiz, her karış toprağı şehitlerimizin kanlarıyla yoğrulan cennet vatanımızı payidar, mazlum ve mağdurların umudu aziz milletimizi bahtiyar eylesin. [1] İbn Hanbel, II, 299. [2] Tahrîm, 66/8. [3] Hicr, 15/99.
    0 Yorumlar 0 hisse senetleri
  • ARI KOVANI EVLER - SURİYE

    Hazırlayan: Bilhan Akkaya

    Sıcak çöl ve şehirlerde; insanların hem depolama hem sığınma ihtiyacını karşılayan bu evler, tamamen doğal malzemeden inşa edilmektedir. Duvarlar kerpiçten yapılmakta ve kerpiçler daire şeklinde dizilmektedir. Yukarıya doğru uzanan yapı; koni şeklinde bir kubbe ile kapatılmaktadır. İç ve dış duvarlar saman ve çamurla sıvanmıştır. Sıcak ve kuru iklimde; bu çamur, hemen kuruyup sert ve dayanıklı bir zemin haline gelmektedir. Kubbenin tepesinde; sıcak havanın dışarıya çıkmasını ve içeriye ışık girmesini sağlayan bir göz bulunmaktadır. Penceresiz inşa edildikleri için içleri karanlıktır. Fakat penceresiz, kapalı bir yüzeye sahip olmaları; içinde oturanları sert çöl fırtınalarından ve güneşten korumaktadır. Nadir de olsa görülen yağmurlu mevsimde; tepedeki açıklıktan çok su girmemekle beraber, konik yüzey yağışın hızlı akmasını sağlamakta ve erozyona sebep olmamaktadır.

    Bu evler; belki bin yıllardır sakinlerine serin bir atmosferde yaşama imkanı sağlamıştır. Bu yapılardan; ülkemizde Harran'da da bulunmaktadır. Görseller © James Gordon
    ARI KOVANI EVLER - SURİYE Hazırlayan: Bilhan Akkaya Sıcak çöl ve şehirlerde; insanların hem depolama hem sığınma ihtiyacını karşılayan bu evler, tamamen doğal malzemeden inşa edilmektedir. Duvarlar kerpiçten yapılmakta ve kerpiçler daire şeklinde dizilmektedir. Yukarıya doğru uzanan yapı; koni şeklinde bir kubbe ile kapatılmaktadır. İç ve dış duvarlar saman ve çamurla sıvanmıştır. Sıcak ve kuru iklimde; bu çamur, hemen kuruyup sert ve dayanıklı bir zemin haline gelmektedir. Kubbenin tepesinde; sıcak havanın dışarıya çıkmasını ve içeriye ışık girmesini sağlayan bir göz bulunmaktadır. Penceresiz inşa edildikleri için içleri karanlıktır. Fakat penceresiz, kapalı bir yüzeye sahip olmaları; içinde oturanları sert çöl fırtınalarından ve güneşten korumaktadır. Nadir de olsa görülen yağmurlu mevsimde; tepedeki açıklıktan çok su girmemekle beraber, konik yüzey yağışın hızlı akmasını sağlamakta ve erozyona sebep olmamaktadır. Bu evler; belki bin yıllardır sakinlerine serin bir atmosferde yaşama imkanı sağlamıştır. Bu yapılardan; ülkemizde Harran'da da bulunmaktadır. Görseller © James Gordon
    0 Yorumlar 0 hisse senetleri
  • TATİLE DEĞİL, CAN VERMEYE GELDİLER! ☝🏻

    Bugün birileri Gazze’yi uzakta, çok uzakta, bizimle hiç alakası olmayan bir yer gibi görüyor, hatta bunu açıkça söylüyor.

    Hâlbuki daha bir asır önce bu millet için, bu ülke için Adana ne ise Gazze de oydu.

    Tıpkı Edirne ne ise Üsküp’ün, Kırklareli ne ise Selanik’in, Mardin ne ise Musul’un, Gaziantep ne ise Halep’in o olduğu gibi, Gazze de vatan topraklarının ayrılmaz bildiğimiz bir parçasıydı.

    Çanakkale Şehitliği’ne yolunuz düştüğünde mezar taşlarının üzerindeki isimlere ve şehirlere iyi bakın.

    Orada Balıkesirliyle Şanlıurfalının olduğu gibi Gazzeliyle Üsküplünün yan yana yattığını göreceksiniz.

    Öyle ki Çanakkale şehitleri listesinde Gazze, verdiği 53 şehitle bugün sınırlarımızın içindeki şehirlerin çoğunun üstünde yer alıyor.

    Ama bizi kanımız kadar, canımız kadar, sevdamız kadar kendimizden olan tüm bu topraklardan ayırdılar.

    Sadece fiziki olarak ayırmakla kalmadılar, zihnimizden ve kalbimizden sökmek için de her türlü fırıldağı çevirdiler.

    Milyonlarca insanımızın hayatını kaybettiği, milyonlarcasının evlerini bırakıp Anadolu’ya sığınmak zorunda kaldığı kara günlerden aldığımız dersleri asla unutmamalıyız.

    Gazze’deki Filistinli kardeşlerimize destek için bir araya geldiğimiz Büyük Filistin Mitingi’nden bir daha asla yeni Gazzeler ortaya çıkmasına izin vermeme azmiyle de ayrılmalıyız.
    TATİLE DEĞİL, CAN VERMEYE GELDİLER! ☝🏻🇵🇸 Bugün birileri Gazze’yi uzakta, çok uzakta, bizimle hiç alakası olmayan bir yer gibi görüyor, hatta bunu açıkça söylüyor. Hâlbuki daha bir asır önce bu millet için, bu ülke için Adana ne ise Gazze de oydu. Tıpkı Edirne ne ise Üsküp’ün, Kırklareli ne ise Selanik’in, Mardin ne ise Musul’un, Gaziantep ne ise Halep’in o olduğu gibi, Gazze de vatan topraklarının ayrılmaz bildiğimiz bir parçasıydı. Çanakkale Şehitliği’ne yolunuz düştüğünde mezar taşlarının üzerindeki isimlere ve şehirlere iyi bakın. Orada Balıkesirliyle Şanlıurfalının olduğu gibi Gazzeliyle Üsküplünün yan yana yattığını göreceksiniz. Öyle ki Çanakkale şehitleri listesinde Gazze, verdiği 53 şehitle bugün sınırlarımızın içindeki şehirlerin çoğunun üstünde yer alıyor. Ama bizi kanımız kadar, canımız kadar, sevdamız kadar kendimizden olan tüm bu topraklardan ayırdılar. Sadece fiziki olarak ayırmakla kalmadılar, zihnimizden ve kalbimizden sökmek için de her türlü fırıldağı çevirdiler. Milyonlarca insanımızın hayatını kaybettiği, milyonlarcasının evlerini bırakıp Anadolu’ya sığınmak zorunda kaldığı kara günlerden aldığımız dersleri asla unutmamalıyız. Gazze’deki Filistinli kardeşlerimize destek için bir araya geldiğimiz Büyük Filistin Mitingi’nden bir daha asla yeni Gazzeler ortaya çıkmasına izin vermeme azmiyle de ayrılmalıyız.
    0 Yorumlar 0 hisse senetleri
  • Cuma Hutbesi “Hicret: İdealler Uğruna Çıkılan Kutlu Bir Sefer”

    Muhterem Müslümanlar!

    Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “İman edip hicret edenler, Allah yolunda cihad edenler; onlara kucak açıp yardım edenler var ya! İşte onlar gerçek müminlerdir. Onlar için bağışlanma ve büyük bir lütuf vardır.”[i]

    Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Müslüman, elinden ve dilinden diğer Müslümanların zarar görmediği kişidir. Muhacir ise Allah’ın yasaklarını terk eden kimsedir.”[ii]

    Değerli Müminler!

    Yüce Allah’ın lütuf ve keremiyle geçtiğimiz Çarşamba günü hicri 1445. yıla girdik. Bizleri yeni bir hicri yıla daha kavuşturan Rabbimize sonsuz hamdü senalar olsun. Hicri yeni yılımız hayırlı ve mübarek olsun.

    Hicri takvimin ilk yılı, Peygamber Efendimiz (s.a.s) ile ashabının Mekke’den Medine’ye hicret ettiği 622 yılıdır. Bu yıl, Allah Resûlü (s.a.s)’in öncülüğünde Müslümanlar, Mekke’deki çileli günlerin ardından İslam’ı daha rahat yaşayabilmek için Medine’ye hicret etmişti. Hz. Ömer, bu hadisenin yaşandığı yılı, halifeliği döneminde hicri takvimin başlangıcı kabul etmişti.

    Kıymetli Müslümanlar!

    Hicret, insanlık tarihinin en önemli dönüm noktalarından biridir. Hicret, sıradan bir göç değildir. Hicret, geçici menfaatler uğruna bir diyardan başka bir diyara gidiş de değildir. Hicret, can ve mal korkusuyla bir şehirden kaçış hiç değildir. Bilakis hicret, Allah rızası uğruna her türlü dünyevi beklenti ve gayeyi bir kenara bırakarak çıkılan kutlu bir yolculuktur. Hicret, ideallerle yücelen bir hayatı mümkün kılmak için başlanan mübarek bir seferdir. Hicret, insanı yaratılış amacından uzaklaştıran her şeyi geride bırakmaktır. Kötülükten iyiliğe, zulüm ve haksızlıktan adalet ve hakikate kararlı bir yöneliştir. Hicret, insanı Allah’a kulluktan alıkoyan her türlü nefsani arzu ve istekten yüz çevirmektir. Haram ve günahlardan kaçınmaktır. Tövbe ve dua ile Rabbimizin engin rahmetine sığınmaktır.

    Kıymetli Müminler!

    Hicretin gayesi, sorumluluk sahibi, bilinçli, faydalı bireyler yetiştirebilmek için gayret etmektir. Erdemli, huzurlu, güvenli ve barış içerisinde yaşayan bir toplum inşa etmek için çaba göstermektir. Hicretin gayesi, sevgi, merhamet ve yardımlaşma gibi değerleri tüm insanlıkla buluşturmak için mücadele etmektir.

    Ne mutlu hicretin asıl gayesini idrak edebilenlere. Ne mutlu sözünde özünde dürüst olanlara. Allah’a hakiki kul olanlara. Ne mutlu İslam’ın hakikatlerini hayatına hâkim kılanlara.

    Aziz Müslümanlar!

    Önemli bir hususu sizlerle paylaşmak istiyorum. Son zamanlarda sık sık orman yangını haberleri alıyoruz. Bu yangınlarla ciğerlerimiz dağlanıyor. Ormanlarla birlikte nice canlılar yok oluyor. Ormanlık alanlarda piknik amacıyla bile olsa ateş yakmayalım. Yangına sebebiyet verecek atıkları ormanlarda bırakmayalım. Ormanlarımıza kasteden kötü niyetli kişilere karşı uyanık olalım. Yangın ve afetler konusunda yetkililerin uyarılarını dikkate alalım. Onların işlerini kolaylaştıralım. Allah Resûlü (s.a.s)’in “Kıyamet kopuyor olsa dahi elinizdeki fidanı yere dikin.”[iii] emrine uyarak, yanan ormanlarımızın yerine yenilerini yetiştirelim. Unutmayalım ki ormanlarımız ve çevremiz bize emanettir. Emanete sahip çıkmak ise hepimizin ortak görevidir. Yüce Rabbim ülkemizi ve milletimizi her türlü afet ve felaketten muhafaza eylesin.

    [i] Enfâl, 8/74.
    [ii] Buhârî, Îmân, 4.
    [iii] İbn Hanbel, III, 184.
    Cuma Hutbesi “Hicret: İdealler Uğruna Çıkılan Kutlu Bir Sefer” Muhterem Müslümanlar! Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “İman edip hicret edenler, Allah yolunda cihad edenler; onlara kucak açıp yardım edenler var ya! İşte onlar gerçek müminlerdir. Onlar için bağışlanma ve büyük bir lütuf vardır.”[i] Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Müslüman, elinden ve dilinden diğer Müslümanların zarar görmediği kişidir. Muhacir ise Allah’ın yasaklarını terk eden kimsedir.”[ii] Değerli Müminler! Yüce Allah’ın lütuf ve keremiyle geçtiğimiz Çarşamba günü hicri 1445. yıla girdik. Bizleri yeni bir hicri yıla daha kavuşturan Rabbimize sonsuz hamdü senalar olsun. Hicri yeni yılımız hayırlı ve mübarek olsun. Hicri takvimin ilk yılı, Peygamber Efendimiz (s.a.s) ile ashabının Mekke’den Medine’ye hicret ettiği 622 yılıdır. Bu yıl, Allah Resûlü (s.a.s)’in öncülüğünde Müslümanlar, Mekke’deki çileli günlerin ardından İslam’ı daha rahat yaşayabilmek için Medine’ye hicret etmişti. Hz. Ömer, bu hadisenin yaşandığı yılı, halifeliği döneminde hicri takvimin başlangıcı kabul etmişti. Kıymetli Müslümanlar! Hicret, insanlık tarihinin en önemli dönüm noktalarından biridir. Hicret, sıradan bir göç değildir. Hicret, geçici menfaatler uğruna bir diyardan başka bir diyara gidiş de değildir. Hicret, can ve mal korkusuyla bir şehirden kaçış hiç değildir. Bilakis hicret, Allah rızası uğruna her türlü dünyevi beklenti ve gayeyi bir kenara bırakarak çıkılan kutlu bir yolculuktur. Hicret, ideallerle yücelen bir hayatı mümkün kılmak için başlanan mübarek bir seferdir. Hicret, insanı yaratılış amacından uzaklaştıran her şeyi geride bırakmaktır. Kötülükten iyiliğe, zulüm ve haksızlıktan adalet ve hakikate kararlı bir yöneliştir. Hicret, insanı Allah’a kulluktan alıkoyan her türlü nefsani arzu ve istekten yüz çevirmektir. Haram ve günahlardan kaçınmaktır. Tövbe ve dua ile Rabbimizin engin rahmetine sığınmaktır. Kıymetli Müminler! Hicretin gayesi, sorumluluk sahibi, bilinçli, faydalı bireyler yetiştirebilmek için gayret etmektir. Erdemli, huzurlu, güvenli ve barış içerisinde yaşayan bir toplum inşa etmek için çaba göstermektir. Hicretin gayesi, sevgi, merhamet ve yardımlaşma gibi değerleri tüm insanlıkla buluşturmak için mücadele etmektir. Ne mutlu hicretin asıl gayesini idrak edebilenlere. Ne mutlu sözünde özünde dürüst olanlara. Allah’a hakiki kul olanlara. Ne mutlu İslam’ın hakikatlerini hayatına hâkim kılanlara. Aziz Müslümanlar! Önemli bir hususu sizlerle paylaşmak istiyorum. Son zamanlarda sık sık orman yangını haberleri alıyoruz. Bu yangınlarla ciğerlerimiz dağlanıyor. Ormanlarla birlikte nice canlılar yok oluyor. Ormanlık alanlarda piknik amacıyla bile olsa ateş yakmayalım. Yangına sebebiyet verecek atıkları ormanlarda bırakmayalım. Ormanlarımıza kasteden kötü niyetli kişilere karşı uyanık olalım. Yangın ve afetler konusunda yetkililerin uyarılarını dikkate alalım. Onların işlerini kolaylaştıralım. Allah Resûlü (s.a.s)’in “Kıyamet kopuyor olsa dahi elinizdeki fidanı yere dikin.”[iii] emrine uyarak, yanan ormanlarımızın yerine yenilerini yetiştirelim. Unutmayalım ki ormanlarımız ve çevremiz bize emanettir. Emanete sahip çıkmak ise hepimizin ortak görevidir. Yüce Rabbim ülkemizi ve milletimizi her türlü afet ve felaketten muhafaza eylesin. [i] Enfâl, 8/74. [ii] Buhârî, Îmân, 4. [iii] İbn Hanbel, III, 184.
    0 Yorumlar 0 hisse senetleri
  • 20 Haziran Dünya Mülteci Günü

    Tarihimiz boyunca kendisine sığınan tüm mazlumlara sahip çıkıp misafir eden bir milletin ferdi olarak; tüm dünya toplumlarının aynı anlayış ve dayanışma içinde mültecilerin yaşam koşullarını iyileştirmesi dileğiyle...

    “Herkes, zulümden kurtulmak için başka ülkelere iltica etme ve bundan yararlanma hakkına sahiptir."

    (İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi / Madde 14)

    BM verilerine göre evlerini terk etmek zorunda kalan insanların sayısı 82.4 milyonu aştı

    En çok mülteci veren ülkeler:

    1. Suriye: 6.7 milyon
    2. Filistin: 5.5 milyon
    3. Afganistan: 2.7 milyon
    4. Güney Sudan: 2.3 milyon

    BM verilerine göre dünyada en çok mülteci ağırlayan ülkeler:

    1. Türkiye: 3.7 milyon
    2. Pakistan: 1.4 milyon
    3. Uganda: 1.2 milyon
    4. Sudan: 1.1 milyon
    5. Almanya: 1.1 milyon

    #DünyaMülteciGünü
    #DünyaMültecilerGünü #WorldRefugeeDay #refugeeday
    #Mülteci #Refugee #Muhacir #Sığınma
    #AB #Avrupa #Europa #world
    20 Haziran Dünya Mülteci Günü Tarihimiz boyunca kendisine sığınan tüm mazlumlara sahip çıkıp misafir eden bir milletin ferdi olarak; tüm dünya toplumlarının aynı anlayış ve dayanışma içinde mültecilerin yaşam koşullarını iyileştirmesi dileğiyle... “Herkes, zulümden kurtulmak için başka ülkelere iltica etme ve bundan yararlanma hakkına sahiptir." (İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi / Madde 14) BM verilerine göre evlerini terk etmek zorunda kalan insanların sayısı 82.4 milyonu aştı En çok mülteci veren ülkeler: 1. 🇸🇾Suriye: 6.7 milyon 2. 🇵🇸Filistin: 5.5 milyon 3. 🇦🇫Afganistan: 2.7 milyon 4. 🇸🇸Güney Sudan: 2.3 milyon BM verilerine göre dünyada en çok mülteci ağırlayan ülkeler: 1. 🇹🇷Türkiye: 3.7 milyon 2. 🇵🇰Pakistan: 1.4 milyon 3. 🇺🇬Uganda: 1.2 milyon 4. 🇸🇩Sudan: 1.1 milyon 5. 🇩🇪Almanya: 1.1 milyon #DünyaMülteciGünü🌍 #DünyaMültecilerGünü #WorldRefugeeDay #refugeeday #Mülteci #Refugee #Muhacir #Sığınma #AB #Avrupa #Europa #world
    0 Yorumlar 0 hisse senetleri
Arama Sonuçları