• Cuma Hutbesi: "Rahmet ve Mağfiret Mevsimine Girerken"

    Muhterem Müslümanlar!

    Müjdeler olsun hepimize, şükürler olsun Rabbimize. Ramazan-ı şerifin hilali bir kez daha doğacak üzerimize. Bu akşam kılacağımız ilk teravih namazıyla karşılayacağız inşallah rahmet ve mağfiret mevsimini. Teravih ki, Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in kıldığı, kıldırdığı ve ümmetinin kılmasını istediği,[1] sahabe-i kiramdan beri günümüzdeki şekliyle kılınagelen[2] sünnet bir namazdır. Teravih; yorulan ruhlarımızı dinlendiren, daralan gönüllerimizi ferahlatan, günahlarımızın affına vesile olan müstesna bir ibadettir. Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurmaktadır: “Kim, inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek teravih namazını kılarsa geçmiş günahları bağışlanır.”[3]

    Aziz Müminler!

    Bu gece, Ramazanın bereketi olan sahura kalkacağız inşallah. Sahur vakti, teheccüd namazının vaktidir. Dua ve niyaz, tövbe ve istiğfar vaktidir. Sahura kalkmak, mahlûkatın uyanışına şahitlik etmektir. Uykuyu terk edip, gafleti bir kenara bırakıp, Rabbimizin maddi ve manevi ikramlarıyla dirilmektir. Allah Resûlü (s.a.s), فَإِنَّ فِى السُّحُورِ بَرَكَةً “Sahurda bereket vardır.”[4] buyurmuş, bir yudum suyla bile olsa sahur yapmamızı istemiş, sahura kalkanlara Allah’ın merhamet edeceğini, meleklerin ise hayır duada bulunacağını müjdelemiştir.[5]

    Kıymetli Müslümanlar!

    Ramazan, oruç ayıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.s), “Mübarek Ramazan ayı geldi. Yüce Allah bu ayda oruç tutmayı farz kıldı. Bu ayda cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır…”[6] buyurmaktadır. Mukim, akıllı ve büluğ çağına ermiş, hastalık ve yolculuk gibi dinen geçerli bir mazereti bulunmayan her Müslümanın Ramazan ayında oruç tutması farzdır. Rükünlerine, şartlarına ve adaplarına riayet edilerek tutulan oruç, irademizi güçlendirir, gönlümüzü bencillik ve tamahkârlıktan kurtarır. Elimizi haramdan, dilimizi gıybet ve yalandan, ibadetlerimizi riyadan, kalbimizi günahlardan arındırır. Bizleri cehennemden uzaklaştırıp cennete yaklaştırır.

    Değerli Müminler!

    Ramazan, Kur’an ayıdır. Yüce Rabbimiz, “Ramazan; insanlar için bir hidayet rehberi, hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır...”[7] buyurmaktadır. O halde, Ramazanı on bir ayın sultanı kılan Kur’an-ı Kerim’i bol bol okuyalım, manası üzerinde düşünelim, onun hükümlerini hayatımıza aktarmanın daha çok gayretinde olalım. Çocuklarımıza Kur’an’ı, orucu, namazı, camiyi sevdirelim. Muhabbet ve merhamet mekânı camilerimize gelen çocuklarımızı incitmeyelim. Onları güler yüz ve tatlı dille cemaatimiz arasına alarak namazın sükûnetle kılınabilmesini sağlayalım. Ramazan ayının rahmet ve bereketinden, neşe ve coşkusundan onları mahrum bırakmayalım.

    Aziz Müslümanlar!

    Ramazan; Rabbimize, kendimize, ailemize, çevremize ve insanlara karşı sorumluluklarımızı bir kez daha gözden geçirme ayıdır. Öyleyse gönlümüzü, evimizi, işyerimizi, sokağımızı, köyümüzü, ilçemizi, şehrimizi Ramazan ayına hazırlayalım. Yemeden içmeye, giyimden kuşama, alışverişten tüketime, aileden komşuluk ilişkilerine kadar hayatımızın her anına ve alanına İslam’ın emir ve yasaklarını aktarmaya gayret edelim. Dinimizde ve medeniyetimizde yeri olmayan, Ramazanın ruhuna uygun düşmeyen eğlencelerle vaktimizi heba etmeyelim. İbadetlerimizi vaktinde eda etmeye özen gösterelim; zamanımızı ibadet vakitlerine göre ayarlayalım. Lüks ve israfın sergilendiği, ihtiyaç sahiplerinin unutulduğu iftar sofraları kurmayalım. Mazluma, yoksula, kimsesize, yetim ve öksüze kol kanat gerelim, iftar sofralarımızı muhtaçlarla paylaşalım. Orucu bahane ederek evde, işyerinde ve trafikte gönül kırmayalım, huzursuzluk çıkartmayalım. Fırsatçılık yaparak fahiş fiyatlarla insanları mağdur etmeyelim. Müslümanlara zulmedenlere destek verenlerin ürünleriyle sofralarımızı donatmayalım.

    Bu vesileyle idrak edeceğimiz Ramazan-ı şerifin; başta aziz milletimiz olmak üzere âlem-i İslam ve tüm insanlık için hayırlı olmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum.

    [1] İbn Hanbel, VI, 267; Buhârî, İ’tisâm, 3.
    [2] Muvatta’, Ramazân, 2; Tirmizî, Savm, 81.
    [3] Buhârî, Salâtü’t-terâvîh, 1.
    [4] Buhârî, Savm, 20.
    [5] İbn Hanbel, III, 44.
    [6] Nesâî, Sıyâm, 5.
    [7] Bakara, 2/185.
    Cuma Hutbesi: "Rahmet ve Mağfiret Mevsimine Girerken" Muhterem Müslümanlar! Müjdeler olsun hepimize, şükürler olsun Rabbimize. Ramazan-ı şerifin hilali bir kez daha doğacak üzerimize. Bu akşam kılacağımız ilk teravih namazıyla karşılayacağız inşallah rahmet ve mağfiret mevsimini. Teravih ki, Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in kıldığı, kıldırdığı ve ümmetinin kılmasını istediği,[1] sahabe-i kiramdan beri günümüzdeki şekliyle kılınagelen[2] sünnet bir namazdır. Teravih; yorulan ruhlarımızı dinlendiren, daralan gönüllerimizi ferahlatan, günahlarımızın affına vesile olan müstesna bir ibadettir. Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurmaktadır: “Kim, inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek teravih namazını kılarsa geçmiş günahları bağışlanır.”[3] Aziz Müminler! Bu gece, Ramazanın bereketi olan sahura kalkacağız inşallah. Sahur vakti, teheccüd namazının vaktidir. Dua ve niyaz, tövbe ve istiğfar vaktidir. Sahura kalkmak, mahlûkatın uyanışına şahitlik etmektir. Uykuyu terk edip, gafleti bir kenara bırakıp, Rabbimizin maddi ve manevi ikramlarıyla dirilmektir. Allah Resûlü (s.a.s), فَإِنَّ فِى السُّحُورِ بَرَكَةً “Sahurda bereket vardır.”[4] buyurmuş, bir yudum suyla bile olsa sahur yapmamızı istemiş, sahura kalkanlara Allah’ın merhamet edeceğini, meleklerin ise hayır duada bulunacağını müjdelemiştir.[5] Kıymetli Müslümanlar! Ramazan, oruç ayıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.s), “Mübarek Ramazan ayı geldi. Yüce Allah bu ayda oruç tutmayı farz kıldı. Bu ayda cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır…”[6] buyurmaktadır. Mukim, akıllı ve büluğ çağına ermiş, hastalık ve yolculuk gibi dinen geçerli bir mazereti bulunmayan her Müslümanın Ramazan ayında oruç tutması farzdır. Rükünlerine, şartlarına ve adaplarına riayet edilerek tutulan oruç, irademizi güçlendirir, gönlümüzü bencillik ve tamahkârlıktan kurtarır. Elimizi haramdan, dilimizi gıybet ve yalandan, ibadetlerimizi riyadan, kalbimizi günahlardan arındırır. Bizleri cehennemden uzaklaştırıp cennete yaklaştırır. Değerli Müminler! Ramazan, Kur’an ayıdır. Yüce Rabbimiz, “Ramazan; insanlar için bir hidayet rehberi, hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır...”[7] buyurmaktadır. O halde, Ramazanı on bir ayın sultanı kılan Kur’an-ı Kerim’i bol bol okuyalım, manası üzerinde düşünelim, onun hükümlerini hayatımıza aktarmanın daha çok gayretinde olalım. Çocuklarımıza Kur’an’ı, orucu, namazı, camiyi sevdirelim. Muhabbet ve merhamet mekânı camilerimize gelen çocuklarımızı incitmeyelim. Onları güler yüz ve tatlı dille cemaatimiz arasına alarak namazın sükûnetle kılınabilmesini sağlayalım. Ramazan ayının rahmet ve bereketinden, neşe ve coşkusundan onları mahrum bırakmayalım. Aziz Müslümanlar! Ramazan; Rabbimize, kendimize, ailemize, çevremize ve insanlara karşı sorumluluklarımızı bir kez daha gözden geçirme ayıdır. Öyleyse gönlümüzü, evimizi, işyerimizi, sokağımızı, köyümüzü, ilçemizi, şehrimizi Ramazan ayına hazırlayalım. Yemeden içmeye, giyimden kuşama, alışverişten tüketime, aileden komşuluk ilişkilerine kadar hayatımızın her anına ve alanına İslam’ın emir ve yasaklarını aktarmaya gayret edelim. Dinimizde ve medeniyetimizde yeri olmayan, Ramazanın ruhuna uygun düşmeyen eğlencelerle vaktimizi heba etmeyelim. İbadetlerimizi vaktinde eda etmeye özen gösterelim; zamanımızı ibadet vakitlerine göre ayarlayalım. Lüks ve israfın sergilendiği, ihtiyaç sahiplerinin unutulduğu iftar sofraları kurmayalım. Mazluma, yoksula, kimsesize, yetim ve öksüze kol kanat gerelim, iftar sofralarımızı muhtaçlarla paylaşalım. Orucu bahane ederek evde, işyerinde ve trafikte gönül kırmayalım, huzursuzluk çıkartmayalım. Fırsatçılık yaparak fahiş fiyatlarla insanları mağdur etmeyelim. Müslümanlara zulmedenlere destek verenlerin ürünleriyle sofralarımızı donatmayalım. Bu vesileyle idrak edeceğimiz Ramazan-ı şerifin; başta aziz milletimiz olmak üzere âlem-i İslam ve tüm insanlık için hayırlı olmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum. [1] İbn Hanbel, VI, 267; Buhârî, İ’tisâm, 3. [2] Muvatta’, Ramazân, 2; Tirmizî, Savm, 81. [3] Buhârî, Salâtü’t-terâvîh, 1. [4] Buhârî, Savm, 20. [5] İbn Hanbel, III, 44. [6] Nesâî, Sıyâm, 5. [7] Bakara, 2/185.
    0 Comments 0 Shares
  • Cuma Hutbesi: "Cennet Vesilemiz, Aile Büyüklerimiz"

    Muhterem Müslümanlar!

    Mekke’nin fetih günüydü. Hasret bitmiş, vuslat gerçekleşmişti. Müminler âdeta bayram sevinci yaşıyor, hep birlikte Allah’a şükrediyorlardı. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in sadık dostu ve hicret arkadaşı Hz. Ebûbekir ise Mekke’ye girdiğinde doğruca babasının yanına gitti. Müslüman olmasını gönülden arzuladığı babasını Allah Resûlü (s.a.s)’in huzuruna getirdi. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) yürümekte zorluk çeken bu adamı karşısında görünce Hz. Ebûbekir’e şöyle dedi: “Keşke bu yaşlı adamcağızı buraya kadar yormasaydın da ben onun yanına gitseydim.” Bu nazik davranıştan sonra Hz. Ebûbekir’in babası Ebû Kuhâfe Müslüman oldu.[i]

    Aziz Müminler!

    Başta anne babamız olmak üzere aile büyüklerimiz, bizi Yüce Rabbimizin rızasına ulaştıran cennet anahtarımızdır. Onlar, rahmet ve mağfiret vesilemizdir. Evlerimizin bereketidir, sohbetlerimizin neşesidir. Varlıkları huzurun kaynağı, güvenin teminatıdır; yoklukları ise yürek yarası, gönül sızısıdır. Onlar, ailemizi bir arada tutan müstesna şahsiyetlerdir. Ailelerimiz ve toplumumuz onlarla daha da güçlüdür. Birlik ve beraberliğimiz onlarla daha da kuvvetlidir. Ne kadar büyük olursa olsun, sorun ve sıkıntılarımızı onların destek ve dualarıyla daha kolay aşarız.

    Kıymetli Müslümanlar!

    Büyüklerimiz, bizleri yetiştirmek için nice fedakarlıkta bulundular. Tecrübeleriyle bize her daim rehberlik ettiler. Sevgi ve saygıyı, iyilik ve adaleti, hürmet ve muhabbeti onlardan öğrendik. Hayat yolculuğumuzdaki sığınağımız ve dayanağımız onlar oldu. Milli ve manevi değerlerimizi onlar bize aktardı. Onlar, yaşayan tarihimizdir, yerleri asla doldurulamayacak olan hafızamızdır. Büyüklerimize saygı ve ilgi göstermek; geçmişimize sahip çıkmak, geleceğimizden emin olmaktır.

    Değerli Müminler!

    Ne acıdır ki, her geçen gün nice ulu çınarımız yalnızlığa terkediliyor. Nice büyüğümüz, dört duvar arasında çocuklarını ve torunlarını görmeyi bekliyor. Bayramlarımız ve tatillerimiz, büyüklerimizi ziyaret yerine oyun ve eğlence fırsatları gibi görülmeye başlandı. Birçok insan, huzur ve mutluluğu bireysellikte arar hale geldi. Oysaki bizler; aile fertlerimizle, büyüklerimizle ve akrabalarımızla ilgilenmeyi emreden bir dinin mensuplarıyız. Ailemizden koparak bireysel bir hayatı tercih etmek, büyüklerimizden ve akrabalarımızdan uzaklaşarak kendi dünyamıza hapsolmak bizlere asla yakışmaz. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s), akrabalarımızla ilişkilerimiz ne kadar güçlü olursa Rabbimizle aramızdaki bağın da o kadar kuvvetli olacağını haber vermiştir.[ii] Ayrıca anne babasının sağlığına ulaşıp da onların gönlünü alamayan kişilere “Burnu yerde sürtünsün”[iii] sözüyle uyarıda bulunmuştur.

    Aziz Müslümanlar!

    Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de bugünün ihtiyarlarının dünün gençleri, bugünün gençlerinin de yarının ihtiyarları olacağını şöyle haber vermektedir: “Sizi güçsüz yaratan, güçsüzlüğün ardından kuvvet veren, kuvvetli halinizden sonra da güçsüz hale getiren ve yaşlandıran Allah’tır. O dilediğini yaratır. O hakkıyla bilendir, üstün kudret sahibidir.”[iv] O halde bugün bize düşen, büyüklerimize şefkat ve merhametle muamele etmektir. Onlara gönül alıcı hoş sözler söylemek, kalplerini asla kırmamaktır. Ziyaretlerimizle, ilgi ve alakamızla hayır dualarına mazhar olmaktır. Hayatlarını kolaylaştırmak için atacağımız her bir adımın bizleri Rabbimizin rızasına ulaştıracağını unutmamaktır. Değerlerine bağlı, anne ve babasına saygılı, büyüklerine hürmetkâr, bütün insanlığa faydalı nesiller yetiştirmenin gayretinde olmaktır.

    Hutbemi Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in şu hadisiyle bitiriyorum: “Bir genç, bir ihtiyara hürmet ederse, Allah da ona yaşlılığında hürmet edecek birisini hazırlar.”[v]

    [i] İbn Hanbel, VI, 350.
    [ii] Ebû Dâvûd, Zekât, 45.
    [iii] Müslim, Birr, 10.
    [iv] Rûm, 30/54.
    [v] Tirmizî, Birr, 75.
    Cuma Hutbesi: "Cennet Vesilemiz, Aile Büyüklerimiz" Muhterem Müslümanlar! Mekke’nin fetih günüydü. Hasret bitmiş, vuslat gerçekleşmişti. Müminler âdeta bayram sevinci yaşıyor, hep birlikte Allah’a şükrediyorlardı. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in sadık dostu ve hicret arkadaşı Hz. Ebûbekir ise Mekke’ye girdiğinde doğruca babasının yanına gitti. Müslüman olmasını gönülden arzuladığı babasını Allah Resûlü (s.a.s)’in huzuruna getirdi. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) yürümekte zorluk çeken bu adamı karşısında görünce Hz. Ebûbekir’e şöyle dedi: “Keşke bu yaşlı adamcağızı buraya kadar yormasaydın da ben onun yanına gitseydim.” Bu nazik davranıştan sonra Hz. Ebûbekir’in babası Ebû Kuhâfe Müslüman oldu.[i] Aziz Müminler! Başta anne babamız olmak üzere aile büyüklerimiz, bizi Yüce Rabbimizin rızasına ulaştıran cennet anahtarımızdır. Onlar, rahmet ve mağfiret vesilemizdir. Evlerimizin bereketidir, sohbetlerimizin neşesidir. Varlıkları huzurun kaynağı, güvenin teminatıdır; yoklukları ise yürek yarası, gönül sızısıdır. Onlar, ailemizi bir arada tutan müstesna şahsiyetlerdir. Ailelerimiz ve toplumumuz onlarla daha da güçlüdür. Birlik ve beraberliğimiz onlarla daha da kuvvetlidir. Ne kadar büyük olursa olsun, sorun ve sıkıntılarımızı onların destek ve dualarıyla daha kolay aşarız. Kıymetli Müslümanlar! Büyüklerimiz, bizleri yetiştirmek için nice fedakarlıkta bulundular. Tecrübeleriyle bize her daim rehberlik ettiler. Sevgi ve saygıyı, iyilik ve adaleti, hürmet ve muhabbeti onlardan öğrendik. Hayat yolculuğumuzdaki sığınağımız ve dayanağımız onlar oldu. Milli ve manevi değerlerimizi onlar bize aktardı. Onlar, yaşayan tarihimizdir, yerleri asla doldurulamayacak olan hafızamızdır. Büyüklerimize saygı ve ilgi göstermek; geçmişimize sahip çıkmak, geleceğimizden emin olmaktır. Değerli Müminler! Ne acıdır ki, her geçen gün nice ulu çınarımız yalnızlığa terkediliyor. Nice büyüğümüz, dört duvar arasında çocuklarını ve torunlarını görmeyi bekliyor. Bayramlarımız ve tatillerimiz, büyüklerimizi ziyaret yerine oyun ve eğlence fırsatları gibi görülmeye başlandı. Birçok insan, huzur ve mutluluğu bireysellikte arar hale geldi. Oysaki bizler; aile fertlerimizle, büyüklerimizle ve akrabalarımızla ilgilenmeyi emreden bir dinin mensuplarıyız. Ailemizden koparak bireysel bir hayatı tercih etmek, büyüklerimizden ve akrabalarımızdan uzaklaşarak kendi dünyamıza hapsolmak bizlere asla yakışmaz. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s), akrabalarımızla ilişkilerimiz ne kadar güçlü olursa Rabbimizle aramızdaki bağın da o kadar kuvvetli olacağını haber vermiştir.[ii] Ayrıca anne babasının sağlığına ulaşıp da onların gönlünü alamayan kişilere “Burnu yerde sürtünsün”[iii] sözüyle uyarıda bulunmuştur. Aziz Müslümanlar! Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de bugünün ihtiyarlarının dünün gençleri, bugünün gençlerinin de yarının ihtiyarları olacağını şöyle haber vermektedir: “Sizi güçsüz yaratan, güçsüzlüğün ardından kuvvet veren, kuvvetli halinizden sonra da güçsüz hale getiren ve yaşlandıran Allah’tır. O dilediğini yaratır. O hakkıyla bilendir, üstün kudret sahibidir.”[iv] O halde bugün bize düşen, büyüklerimize şefkat ve merhametle muamele etmektir. Onlara gönül alıcı hoş sözler söylemek, kalplerini asla kırmamaktır. Ziyaretlerimizle, ilgi ve alakamızla hayır dualarına mazhar olmaktır. Hayatlarını kolaylaştırmak için atacağımız her bir adımın bizleri Rabbimizin rızasına ulaştıracağını unutmamaktır. Değerlerine bağlı, anne ve babasına saygılı, büyüklerine hürmetkâr, bütün insanlığa faydalı nesiller yetiştirmenin gayretinde olmaktır. Hutbemi Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in şu hadisiyle bitiriyorum: “Bir genç, bir ihtiyara hürmet ederse, Allah da ona yaşlılığında hürmet edecek birisini hazırlar.”[v] [i] İbn Hanbel, VI, 350. [ii] Ebû Dâvûd, Zekât, 45. [iii] Müslim, Birr, 10. [iv] Rûm, 30/54. [v] Tirmizî, Birr, 75.
    0 Comments 0 Shares
  • Cuma Hutbesi: "Gözümüzün Nuru: Namaz"

    Muhterem Müslümanlar!

    Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak olan namaz, en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilir.”[1]

    Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Kıyamet günü kulun hesaba çekileceği ilk ameli namazdır.”[2]

    Aziz Müminler!

    Yüce dinimiz İslam’ın emrettiği beş temel esastan biri de namazdır. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in buyurduğu üzere namaz; dinimizin direği, gözümüzün nurudur. Gönlümüzün süruru, cennetimizin anahtarıdır.[3] Bizler, kulluk ve sorumluluk bilincini namazla elde eder; Allah’ın rızasına, sonsuz rahmet ve mağfiretine namazla ulaşırız. Ruhumuzu daraltan sıkıntılardan namazla kurtulur; huzur ve esenlik iklimine namazla kavuşuruz. Aynı safta omuz omuza namazla bir araya gelir; birlik, beraberlik ve kardeşliğimizi namazla perçinleriz.

    Kıymetli Müslümanlar!

    Namaz, Cenâb-ı Hakk’ın verdiği nimetlere karşı şükrümüzün ifadesidir. O’nun huzurunda ve gözetimi altında olduğumuzu hatırlatan müstesna bir ibadettir. Namaz, Rabbimize olan muhabbetimizin ve bağlılığımızın tezahürüdür. Müslüman oluşumuzun alameti, imanımızın hayata yansımasıdır.

    Değerli Müminler!

    Namaz, bizi her türlü kötülükten uzak tutar. Bize nice güzel alışkanlık kazandırır. Namazdan önce aldığımız abdest; bize, maddi ve manevi kirlerden arınmamız gerektiğini öğretir. Kâbe’ye yönelme; dünyevi meşgaleleri geride bırakıp Rabbimizin divanına durmayı anlatır. Namaza “Allahü Ekber” diyerek başlamak; her işimizde Allah’a sığınmamız gerektiğini vurgular. Kıyam; hakkın ve hakikatin yanında durmamızı, zulme ve zalime karşı tavır almamızı dile getirir. Kıraat; Kur’an’ı okuduğumuz gibi hükümlerini de hayatımızın tamamına aktarmamız gerektiğini hatırlatır. Rükû; Allah’tan başka hiç kimsenin karşısında eğilmememiz gerektiğini bildirir. Secde; Allah’a yakın olmanın hazzını hissettirir. Selam; kardeşlerimize muhabbet beslemeyi, aramızda barış ve güveni hâkim kılmamız gerektiğini haber verir.

    Aziz Müslümanlar!

    Günde beş vakit namaz kılmak, akıllı ve buluğa eren kadın erkek her Müslümana farzdır. Müslüman, meşru bir mazereti olmaksızın namazını asla ihmal edemez. “Daha sonra kılarım” diyerek kazaya bırakamaz. Nitekim Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de وَأْمُرْ اَهْلَكَ بِالصَّلٰوةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَاۜ “Ailene namazı emret, kendin de namaz kılmaya devam et.”[4] diye buyurmaktadır. Müslüman, aynı zamanda şefkat ve merhamet, tatlı dil ve güler yüzle namazı ailesine sevdirmekle de yükümlüdür. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s), “Yedi yaşına geldiklerinde çocuklarınızı namaza alıştırın.”[5] buyurmuştur. O, biricik kızı Hz. Fâtıma’nın kapısına gitmiş, “Ey ev halkı! Haydi, namaza!” diyerek onları namaza davet etmiştir.[6]

    Kıymetli Kardeşlerim!

    İhlas, samimiyet ve huşu ile Rabbimizin huzuruna duralım. Namazlarımızı cemaatle kılmaya özen gösterelim. Camilerimizin manevi ikliminden kendimizi ve ailemizi mahrum bırakmayalım. Kalplerimizi namazla ferahlatalım. Günahların yükünden namazla kurtulalım. Vaktimizi namazla disipline edelim. İşlerimizi namaz vakitlerine göre ayarlayalım. Geçici dünyanın telaşesine kapılıp namazlarımızı asla ihmal etmeyelim.

    Hutbemi Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in şu müjdesiyle bitiriyorum: “Beş vakit namazın Allah’ın emri olduğunu kabul eden; abdestlerine, vakitlerine, rükûlarına ve secdelerine özen göstererek beş vakit namazı kılmaya devam eden kimse cennete girer.”[7]



    [1] Ankebût, 29/45.
    [2] Nesâî, Muhârebe, 2.
    [3] Tirmizî, Îmân, 8; Nesâî, Işratü’n-Nisâ, 1; Ebû Dâvûd, Edeb, 78; Tirmizî, Tahâret, 1.
    [4] Tâhâ, 20/132.
    [5] Ebû Dâvûd, Salât, 26.
    [6] Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 33.
    [7] İbn Hanbel, IV, 266.
    Cuma Hutbesi: "Gözümüzün Nuru: Namaz" Muhterem Müslümanlar! Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak olan namaz, en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilir.”[1] Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Kıyamet günü kulun hesaba çekileceği ilk ameli namazdır.”[2] Aziz Müminler! Yüce dinimiz İslam’ın emrettiği beş temel esastan biri de namazdır. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in buyurduğu üzere namaz; dinimizin direği, gözümüzün nurudur. Gönlümüzün süruru, cennetimizin anahtarıdır.[3] Bizler, kulluk ve sorumluluk bilincini namazla elde eder; Allah’ın rızasına, sonsuz rahmet ve mağfiretine namazla ulaşırız. Ruhumuzu daraltan sıkıntılardan namazla kurtulur; huzur ve esenlik iklimine namazla kavuşuruz. Aynı safta omuz omuza namazla bir araya gelir; birlik, beraberlik ve kardeşliğimizi namazla perçinleriz. Kıymetli Müslümanlar! Namaz, Cenâb-ı Hakk’ın verdiği nimetlere karşı şükrümüzün ifadesidir. O’nun huzurunda ve gözetimi altında olduğumuzu hatırlatan müstesna bir ibadettir. Namaz, Rabbimize olan muhabbetimizin ve bağlılığımızın tezahürüdür. Müslüman oluşumuzun alameti, imanımızın hayata yansımasıdır. Değerli Müminler! Namaz, bizi her türlü kötülükten uzak tutar. Bize nice güzel alışkanlık kazandırır. Namazdan önce aldığımız abdest; bize, maddi ve manevi kirlerden arınmamız gerektiğini öğretir. Kâbe’ye yönelme; dünyevi meşgaleleri geride bırakıp Rabbimizin divanına durmayı anlatır. Namaza “Allahü Ekber” diyerek başlamak; her işimizde Allah’a sığınmamız gerektiğini vurgular. Kıyam; hakkın ve hakikatin yanında durmamızı, zulme ve zalime karşı tavır almamızı dile getirir. Kıraat; Kur’an’ı okuduğumuz gibi hükümlerini de hayatımızın tamamına aktarmamız gerektiğini hatırlatır. Rükû; Allah’tan başka hiç kimsenin karşısında eğilmememiz gerektiğini bildirir. Secde; Allah’a yakın olmanın hazzını hissettirir. Selam; kardeşlerimize muhabbet beslemeyi, aramızda barış ve güveni hâkim kılmamız gerektiğini haber verir. Aziz Müslümanlar! Günde beş vakit namaz kılmak, akıllı ve buluğa eren kadın erkek her Müslümana farzdır. Müslüman, meşru bir mazereti olmaksızın namazını asla ihmal edemez. “Daha sonra kılarım” diyerek kazaya bırakamaz. Nitekim Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de وَأْمُرْ اَهْلَكَ بِالصَّلٰوةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَاۜ “Ailene namazı emret, kendin de namaz kılmaya devam et.”[4] diye buyurmaktadır. Müslüman, aynı zamanda şefkat ve merhamet, tatlı dil ve güler yüzle namazı ailesine sevdirmekle de yükümlüdür. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s), “Yedi yaşına geldiklerinde çocuklarınızı namaza alıştırın.”[5] buyurmuştur. O, biricik kızı Hz. Fâtıma’nın kapısına gitmiş, “Ey ev halkı! Haydi, namaza!” diyerek onları namaza davet etmiştir.[6] Kıymetli Kardeşlerim! İhlas, samimiyet ve huşu ile Rabbimizin huzuruna duralım. Namazlarımızı cemaatle kılmaya özen gösterelim. Camilerimizin manevi ikliminden kendimizi ve ailemizi mahrum bırakmayalım. Kalplerimizi namazla ferahlatalım. Günahların yükünden namazla kurtulalım. Vaktimizi namazla disipline edelim. İşlerimizi namaz vakitlerine göre ayarlayalım. Geçici dünyanın telaşesine kapılıp namazlarımızı asla ihmal etmeyelim. Hutbemi Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in şu müjdesiyle bitiriyorum: “Beş vakit namazın Allah’ın emri olduğunu kabul eden; abdestlerine, vakitlerine, rükûlarına ve secdelerine özen göstererek beş vakit namazı kılmaya devam eden kimse cennete girer.”[7] [1] Ankebût, 29/45. [2] Nesâî, Muhârebe, 2. [3] Tirmizî, Îmân, 8; Nesâî, Işratü’n-Nisâ, 1; Ebû Dâvûd, Edeb, 78; Tirmizî, Tahâret, 1. [4] Tâhâ, 20/132. [5] Ebû Dâvûd, Salât, 26. [6] Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 33. [7] İbn Hanbel, IV, 266.
    0 Comments 0 Shares
  • İstanbul’da “Kadir Alayı” Yürüyüşü Gerçekleşti
    İstanbul Fatih'te Kadir Gecesi dolayısıyla Mehteran takımı eşliğinde “Kadir Alayı" yürüyüşü düzenlendi.
    İstanbul Müftülüğü ve Türkiye Diyanet Vakfı İstanbul Şubesi tarafından Osmanlı Devleti'nde kadir gecelerinde padişahın büyük bir alayla Topkapı Sarayından çıkarak Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi'ne giderken düzenlediği "Kadir Alayı" töreni yeniden ihya ediliyor.
    İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Safi Arpaguş, törende yaptığı konuşmada, bu özel güne kavuştukları için Allah'a hamdettiğini belirterek, "Kadir Alayı" geleneğini sürdürmek istediklerini söyledi. Müftü Arpaguş, “Ramazan-ı şerifin evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu kurtuluştur.' der sevgili Peygamberimiz. Bu kutlu ay, bugünlerde tamamlanmak üzere. Cenab-ı Hakk, onu hayırla tamamlayanlardan eylesin bizleri." dedi. Müftü Arpaguş, daha sonra dua etti.
    Program öncesinde vatandaşlara iftar ikram edilirken program bitiminde ise yaklaşık 3000 (üç bin) kişiye Osmanlı macunu, pamuk şeker, patlamış mısır ve lokum dağıtıldı.
    Programın ardından Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi'nde teravih namazı kılındı.

    https://istanbul.diyanet.gov.tr/sayfalar/contentdetail.aspx?MenuCategory=Kurumsal&ContentId=2427
    İstanbul’da “Kadir Alayı” Yürüyüşü Gerçekleşti İstanbul Fatih'te Kadir Gecesi dolayısıyla Mehteran takımı eşliğinde “Kadir Alayı" yürüyüşü düzenlendi. İstanbul Müftülüğü ve Türkiye Diyanet Vakfı İstanbul Şubesi tarafından Osmanlı Devleti'nde kadir gecelerinde padişahın büyük bir alayla Topkapı Sarayından çıkarak Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi'ne giderken düzenlediği "Kadir Alayı" töreni yeniden ihya ediliyor. İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Safi Arpaguş, törende yaptığı konuşmada, bu özel güne kavuştukları için Allah'a hamdettiğini belirterek, "Kadir Alayı" geleneğini sürdürmek istediklerini söyledi. Müftü Arpaguş, “Ramazan-ı şerifin evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu kurtuluştur.' der sevgili Peygamberimiz. Bu kutlu ay, bugünlerde tamamlanmak üzere. Cenab-ı Hakk, onu hayırla tamamlayanlardan eylesin bizleri." dedi. Müftü Arpaguş, daha sonra dua etti. Program öncesinde vatandaşlara iftar ikram edilirken program bitiminde ise yaklaşık 3000 (üç bin) kişiye Osmanlı macunu, pamuk şeker, patlamış mısır ve lokum dağıtıldı. Programın ardından Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi'nde teravih namazı kılındı. https://istanbul.diyanet.gov.tr/sayfalar/contentdetail.aspx?MenuCategory=Kurumsal&ContentId=2427
    0 Comments 0 Shares
  • Ebû Hûreyre’den (r.a) rivâyet edildiğine göre Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

    “Allah Teâlâ: «İnsanın oruç dışındaki her ameli kendisi içindir. Oruç ise Benim içindir. Onun mükâfatını da Ben vereceğim» buyurdu.”

    Rahmân (c.c), tutacağımız oruçlarımızı Dergâh-ı İzzet’inde makbûl ve kabûl buyursun inşaAllah.

    #Hoşgeldin #Ramazan
    #11AyınSultanı #İftar #Sahur
    #Oruç #Bereket #Mağfiret
    Ebû Hûreyre’den (r.a) rivâyet edildiğine göre Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Allah Teâlâ: «İnsanın oruç dışındaki her ameli kendisi içindir. Oruç ise Benim içindir. Onun mükâfatını da Ben vereceğim» buyurdu.” Rahmân (c.c), tutacağımız oruçlarımızı Dergâh-ı İzzet’inde makbûl ve kabûl buyursun inşaAllah. #Hoşgeldin #Ramazan #11AyınSultanı #İftar #Sahur #Oruç #Bereket #Mağfiret
    0 Comments 0 Shares
  • Bereket ve mağfiret mevsimi ramazan ayına kavuşmanın sevinci ve heyecanı içindeyiz. Bu gece ilk teravih ve ilk sahurla ramazan ayını idrak etmiş olacağız. Bizleri yeniden bu mübarek mevsimle buluşturan Cenab-ı Allah’a sonsuz hamd-ü senalar ediyoruz. Rahmet ayı ramazanın ülkemize, milletimize, İslam alemine ve bütün insanlığa barış ve huzur getirmesi için Cenab-ı Mevla’ya niyazda bulunuyoruz.

    Mübarek ramazanın merhamet ikliminden hakkıyla istifade ederek başta Filistin ve Doğu Türkistan olmak üzere dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşanan acıların, sistematik katliam, işkence ve tacizlerin son bulması için yüce Mevla’ya dua edelim. Dökülen kanın durması, yetim feryatlarının dinmesi, mazlumların gözyaşlarının silinmesi, bütün kardeşlerimizin bir an önce zulümlerden kurtulması için sözlü dualarımızı fiili dualarımızla destekleyelim.

    Bu vesileyle aziz milletimizin ve tüm İslam âleminin Ramazan-ı Şerif’ini tebrik ediyorum. Ramazanın rahmet, bereket ve huzur ikliminden bütün insanlık olarak nasiplenebilmeyi Cenab-ı Mevla’dan niyaz ediyorum.

    Ramazan-ı şerifiniz mübarek olsun.
    Bereket ve mağfiret mevsimi ramazan ayına kavuşmanın sevinci ve heyecanı içindeyiz. Bu gece ilk teravih ve ilk sahurla ramazan ayını idrak etmiş olacağız. Bizleri yeniden bu mübarek mevsimle buluşturan Cenab-ı Allah’a sonsuz hamd-ü senalar ediyoruz. Rahmet ayı ramazanın ülkemize, milletimize, İslam alemine ve bütün insanlığa barış ve huzur getirmesi için Cenab-ı Mevla’ya niyazda bulunuyoruz. Mübarek ramazanın merhamet ikliminden hakkıyla istifade ederek başta Filistin ve Doğu Türkistan olmak üzere dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşanan acıların, sistematik katliam, işkence ve tacizlerin son bulması için yüce Mevla’ya dua edelim. Dökülen kanın durması, yetim feryatlarının dinmesi, mazlumların gözyaşlarının silinmesi, bütün kardeşlerimizin bir an önce zulümlerden kurtulması için sözlü dualarımızı fiili dualarımızla destekleyelim. Bu vesileyle aziz milletimizin ve tüm İslam âleminin Ramazan-ı Şerif’ini tebrik ediyorum. Ramazanın rahmet, bereket ve huzur ikliminden bütün insanlık olarak nasiplenebilmeyi Cenab-ı Mevla’dan niyaz ediyorum. Ramazan-ı şerifiniz mübarek olsun.
    0 Comments 0 Shares
  • Cuma Hutbesi: "Berat Gecesi: Günahlardan Arınma Vesilesi"

    Muhterem Müslümanlar!

    Yarın akşam Ramazan’ın habercisi olan mübarek Berat Gecesini idrak edeceğiz inşallah. Bizleri bu mübarek geceye ulaştıran Yüce Rabbimize sonsuz hamdü senalar olsun. Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’ya salat ve selam olsun. Berat Gecemiz şimdiden mübarek olsun.

    Aziz Müminler!

    Berat Gecesi, akıp giden ömrümüzün muhasebesini yapmayı; yaratılış gayemize uygun olmayan her türlü söz ve davranıştan uzak kalmayı bizlere hatırlatır. Kardeşliğimize, birlik ve beraberliğimize zarar veren her türlü öfke, kin, haset ve nefretten uzak durmamızı öğretir. İnsanların hata ve kusurlarını örtenlerin Rabbimizin sonsuz ikramlarına nail olacaklarını haber verir. Nitekim ayet-i kerimede, فَمَنْ عَفَا وَاَصْلَحَ فَاَجْرُهُ عَلَى اللّٰهِۜ “Kim affeder ve insanlarla arayı düzeltirse, onun mükâfatı Allah’a aittir.”[1] buyrulur.

    Değerli Müslümanlar!

    Berat Gecesi, tövbe ve istiğfar gecesidir. Tövbe, günahta ısrar etmemektir. Hata ve kusurlarımıza nedâmet duyup, “Tevvâb” olan Rabbimizin sonsuz mağfiretine sığınmaktır. Yüce Rabbimiz, “Ey iman edenler! İçtenlikle ve kararlılık içinde Allah’a tövbe edin. Umulur ki Rabbiniz kötülüklerinizi örter ve sizi altından ırmaklar akan cennetlerine koyar…”[2] buyurmaktadır. Öyleyse bu mübarek geceyi hayatımızda tertemiz sayfalar açmak için fırsat bilelim. Rabbimizle aramızdaki en büyük engel olan haramlardan, kul ve kamu hakkından uzak duralım. Günahımızın ölçüsü ne olursa olsun, Allah’ın rahmetinden asla ümidimizi kesmeyelim. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in, “Rabbimiz, kulunun tövbe etmesine, önemli bir eşyasını kaybedip sonradan o eşyayı bulan birisinin sevindiğinden daha fazla sevinir.”[3] hadisini aklımızdan çıkarmayalım.

    Kıymetli Müminler!

    Berat Gecesi, aynı zamanda dua gecesidir. Dua, kulluğun ve ibadetin özüdür. Dua, hayatın zorlukları karşısında bizlere direnme gücü veren eşsiz bir nimettir. Dua, kulun halini Rabbine arz etmesi, acziyetini kabul etmesi, O’nun lütuf ve inayetine sığınmasıdır. Kur’an-ı Kerim’de اُدْعُون۪ٓي اَسْتَجِبْ لَكُمْۜ “Bana dua edin, ben de duanızı kabul edeyim.”[4] diye buyrulmaktadır. Peygamber Efendimiz (s.a.s) ise Berat Gecesinde Cenâb-ı Hakk’ın kullarına şöyle nida ettiğini haber vermektedir: “Benden bağışlanma dileyen yok mu, onu bağışlayayım! Benden rızık isteyen yok mu, onu rızıklandırayım! Belaya düçar olan yok mu, ona afiyet vereyim!”[5] Öyleyse bu kutlu gecede karşılığını yalnızca Allah’tan bekleyerek, Rabbimize içtenlikle dua edelim. Anne ve babamızın, eş ve çocuklarımızın; akraba, komşu ve dostlarımızın sıhhat ve selameti için Rabbimize niyazda bulunalım. Devletimizin bekası, milletimizin huzuru, ümmet-i Muhammed’in birlik ve beraberliği için Allah’a yalvaralım. Başta Gazze ve Doğu Türkistan olmak üzere dünya üzerinde zalimlerin zulmü altında inleyen kardeşlerimizden kavli ve fiili dualarımızı eksik etmeyelim.

    Aziz Müslümanlar!

    Beratımızı alanlardan olabilmek için Kur’an ve sünnetin tarif ettiği bir mümin olmaya gayret edelim. Rabbimizin emirlerine hakkıyla tabi olalım, yasaklarından var gücümüzle sakınalım. Her türlü kötülükten, haksızlıktan ve adaletsizlikten uzak duralım. Kırılan kalpleri onaralım, küskünlük ve dargınlıkları sonlandıralım. Üzerimizde hakkı bulunanlarla helalleşelim. Mazlum ve kimsesizlere el uzatmaya, haklı davalarında onların yanlarında olmaya, zalimlere ve destekçilerine karşı boykotu sürdürmeye devam edelim.

    Bu vesileyle, Cenâb-ı Hak’tan Berat Gecemizin; aziz milletimiz, ümmet-i Muhammed ve tüm insanlık için hayırlı olmasını diliyorum. Başta Gazze ve Doğu Türkistan olmak üzere bütün mazlumların felaha ulaşmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum.

    [1] Şûrâ, 42/40.
    [2] Tahrîm, 66/8.
    [3] Müslim, Tevbe, 2.
    [4] Mü’min, 40/60.
    [5] İbn Mâce, İkâmet, 191.
    Cuma Hutbesi: "Berat Gecesi: Günahlardan Arınma Vesilesi" Muhterem Müslümanlar! Yarın akşam Ramazan’ın habercisi olan mübarek Berat Gecesini idrak edeceğiz inşallah. Bizleri bu mübarek geceye ulaştıran Yüce Rabbimize sonsuz hamdü senalar olsun. Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’ya salat ve selam olsun. Berat Gecemiz şimdiden mübarek olsun. Aziz Müminler! Berat Gecesi, akıp giden ömrümüzün muhasebesini yapmayı; yaratılış gayemize uygun olmayan her türlü söz ve davranıştan uzak kalmayı bizlere hatırlatır. Kardeşliğimize, birlik ve beraberliğimize zarar veren her türlü öfke, kin, haset ve nefretten uzak durmamızı öğretir. İnsanların hata ve kusurlarını örtenlerin Rabbimizin sonsuz ikramlarına nail olacaklarını haber verir. Nitekim ayet-i kerimede, فَمَنْ عَفَا وَاَصْلَحَ فَاَجْرُهُ عَلَى اللّٰهِۜ “Kim affeder ve insanlarla arayı düzeltirse, onun mükâfatı Allah’a aittir.”[1] buyrulur. Değerli Müslümanlar! Berat Gecesi, tövbe ve istiğfar gecesidir. Tövbe, günahta ısrar etmemektir. Hata ve kusurlarımıza nedâmet duyup, “Tevvâb” olan Rabbimizin sonsuz mağfiretine sığınmaktır. Yüce Rabbimiz, “Ey iman edenler! İçtenlikle ve kararlılık içinde Allah’a tövbe edin. Umulur ki Rabbiniz kötülüklerinizi örter ve sizi altından ırmaklar akan cennetlerine koyar…”[2] buyurmaktadır. Öyleyse bu mübarek geceyi hayatımızda tertemiz sayfalar açmak için fırsat bilelim. Rabbimizle aramızdaki en büyük engel olan haramlardan, kul ve kamu hakkından uzak duralım. Günahımızın ölçüsü ne olursa olsun, Allah’ın rahmetinden asla ümidimizi kesmeyelim. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in, “Rabbimiz, kulunun tövbe etmesine, önemli bir eşyasını kaybedip sonradan o eşyayı bulan birisinin sevindiğinden daha fazla sevinir.”[3] hadisini aklımızdan çıkarmayalım. Kıymetli Müminler! Berat Gecesi, aynı zamanda dua gecesidir. Dua, kulluğun ve ibadetin özüdür. Dua, hayatın zorlukları karşısında bizlere direnme gücü veren eşsiz bir nimettir. Dua, kulun halini Rabbine arz etmesi, acziyetini kabul etmesi, O’nun lütuf ve inayetine sığınmasıdır. Kur’an-ı Kerim’de اُدْعُون۪ٓي اَسْتَجِبْ لَكُمْۜ “Bana dua edin, ben de duanızı kabul edeyim.”[4] diye buyrulmaktadır. Peygamber Efendimiz (s.a.s) ise Berat Gecesinde Cenâb-ı Hakk’ın kullarına şöyle nida ettiğini haber vermektedir: “Benden bağışlanma dileyen yok mu, onu bağışlayayım! Benden rızık isteyen yok mu, onu rızıklandırayım! Belaya düçar olan yok mu, ona afiyet vereyim!”[5] Öyleyse bu kutlu gecede karşılığını yalnızca Allah’tan bekleyerek, Rabbimize içtenlikle dua edelim. Anne ve babamızın, eş ve çocuklarımızın; akraba, komşu ve dostlarımızın sıhhat ve selameti için Rabbimize niyazda bulunalım. Devletimizin bekası, milletimizin huzuru, ümmet-i Muhammed’in birlik ve beraberliği için Allah’a yalvaralım. Başta Gazze ve Doğu Türkistan olmak üzere dünya üzerinde zalimlerin zulmü altında inleyen kardeşlerimizden kavli ve fiili dualarımızı eksik etmeyelim. Aziz Müslümanlar! Beratımızı alanlardan olabilmek için Kur’an ve sünnetin tarif ettiği bir mümin olmaya gayret edelim. Rabbimizin emirlerine hakkıyla tabi olalım, yasaklarından var gücümüzle sakınalım. Her türlü kötülükten, haksızlıktan ve adaletsizlikten uzak duralım. Kırılan kalpleri onaralım, küskünlük ve dargınlıkları sonlandıralım. Üzerimizde hakkı bulunanlarla helalleşelim. Mazlum ve kimsesizlere el uzatmaya, haklı davalarında onların yanlarında olmaya, zalimlere ve destekçilerine karşı boykotu sürdürmeye devam edelim. Bu vesileyle, Cenâb-ı Hak’tan Berat Gecemizin; aziz milletimiz, ümmet-i Muhammed ve tüm insanlık için hayırlı olmasını diliyorum. Başta Gazze ve Doğu Türkistan olmak üzere bütün mazlumların felaha ulaşmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum. [1] Şûrâ, 42/40. [2] Tahrîm, 66/8. [3] Müslim, Tevbe, 2. [4] Mü’min, 40/60. [5] İbn Mâce, İkâmet, 191.
    1
    0 Comments 0 Shares
  • Cuma Hutbesi: "Rahmet ve Mağfiret İklimi: Üç Aylar"

    Muhterem Müslümanlar!

    Rahmet mevsiminin esintileriyle yine huzura kavuşacak gönüllerimiz. Mümin yürekleri şenlendirmek için bir kez daha geliyor üç aylar. Bu sene de yaklaştı özlemle beklenen kavuşma vakti. Hissedilmeye başlandı şimdiden, Receb ayının bereketi, Şaban ayının rahmeti, Ramazan-ı şerifin mağfireti. Dillerimizde, Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in bizlere öğrettiği şu dua: “Allah’ım! Seni zikretmek, sana şükretmek ve sana güzelce ibadet etmek için bize yardım eyle!”[1]

    Aziz Müminler!

    Önümüzdeki Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece, üç ayların birincisi olan Receb ayına kavuşacağız inşallah. Bu mübarek aylara Regaib Gecesiyle hoş geldin diyeceğiz. Rağbetimizin yalnızca Allah’a ve Resûlü’ne olması gerektiğini yeniden hatırlayacağız.

    Bu müstesna aylara bizleri yaklaştıran Yüce Rabbimize sonsuz hamdüsenalar olsun. Bu kutlu günleri nasıl idrak edeceğimizi bizlere öğreten Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’ya, âline ve ashabına salât ve selam olsun. Regaib Gecesi ve üç aylar hepimiz için şimdiden mübarek olsun.

    Değerli Müslümanlar!

    Üç aylar, Cenâb-ı Hakk’ın ikram ve ihsanını müminlerin üzerine sağanak sağanak yağdırdığı rahmet ve mağfiret iklimidir. Yaratılış gayemizi tekrar tekrar tefekkür ettiğimiz, kulluk ahdimizi gözden geçirdiğimiz bereketli bir zaman dilimidir. Üç aylar, kimi zaman hırs ve tamahla kirlettiğimiz zihin ve gönüllerimizi yeniden tertemiz etme fırsatı sunar bizlere. Bütün varlığımızla Allah’a sığınma, hata ve günahlarımızdan pişmanlık duyup çokça tövbe etmemiz gerektiğini hatırlatır bizlere. Yüce Rabbimizin bu husustaki daveti gayet açıktır: “Ey iman edenler! İçtenlikle Allah’a tövbe edin. Umulur ki Rabbiniz kötülüklerinizi örter ve sizi altından ırmaklar akan cennetlerine koyar...”[2]

    Kıymetli Müminler!

    Rabbimizin af ve mağfiret kapısı her daim ardına kadar açıktır. Öyleyse, üç ayları vesile bilerek iman, ibadet ve güzel ahlakla bu kapıdan içeri girelim. Rabbimizin lütuf ve inayeti müminlerin üzerinedir. Öyleyse, hayır ve hasenatımızı çoğaltarak mağdur, mazlum ve ihtiyaç sahiplerini gözetelim. Rabbimizin rahmet ve merhameti bütün kâinatı kuşatmıştır. Öyleyse, kin, haset ve düşmanlıkları bir tarafa bırakarak muhabbet ve kardeşliğimizi pekiştirelim.

    Aziz Müslümanlar!

    Yüce dinimiz İslam’a göre, ibadet ve taatler yalnızca belli gün ve gecelere mahsus değildir. Rabbimizin rızasını kazanmak için her ânımız değerlidir. Cenâb-ı Hak, وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتّٰى يَأْتِيَكَ الْيَق۪ينُ “Ölüm sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et.”[3] diye buyurmaktadır. Öyleyse iki cihan saadetine nail olmak için imanla, ihlasla, samimiyet ve takvayla dolu bir ömür geçirelim. Dünyevileşme ve bencillikle kararmaya yüz tutan kalplerimizi, ibadetlerle aydınlatmaya çaba gösterelim. Nasuh tövbelerimizle hata ve günahlarımız için Rabbimizden bağışlanma dileyelim. Başta Filistin olmak üzere dünyanın birçok yerindeki zulüm ve şiddetin son bulması, mazlumların yüzlerinin gülmesi için ortaya koyduğumuz asil duruşumuzu sürdürelim.

    Kıymetli Müminler!

    Yaklaşık bir asır evvel kahraman ecdadımızdan on binlercesi vatan ve mukaddesat uğruna Allahuekber dağlarında şehadete yürüdü. Başta Sarıkamış şehitleri olmak üzere istiklal ve istikbalimiz için canlarını feda eden bütün şehitlerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyorum. Yüce Rabbimiz, her karış toprağı şehitlerimizin kanlarıyla yoğrulan cennet vatanımızı payidar, mazlum ve mağdurların umudu aziz milletimizi bahtiyar eylesin.

    [1] İbn Hanbel, II, 299.
    [2] Tahrîm, 66/8.
    [3] Hicr, 15/99.
    Cuma Hutbesi: "Rahmet ve Mağfiret İklimi: Üç Aylar" Muhterem Müslümanlar! Rahmet mevsiminin esintileriyle yine huzura kavuşacak gönüllerimiz. Mümin yürekleri şenlendirmek için bir kez daha geliyor üç aylar. Bu sene de yaklaştı özlemle beklenen kavuşma vakti. Hissedilmeye başlandı şimdiden, Receb ayının bereketi, Şaban ayının rahmeti, Ramazan-ı şerifin mağfireti. Dillerimizde, Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in bizlere öğrettiği şu dua: “Allah’ım! Seni zikretmek, sana şükretmek ve sana güzelce ibadet etmek için bize yardım eyle!”[1] Aziz Müminler! Önümüzdeki Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece, üç ayların birincisi olan Receb ayına kavuşacağız inşallah. Bu mübarek aylara Regaib Gecesiyle hoş geldin diyeceğiz. Rağbetimizin yalnızca Allah’a ve Resûlü’ne olması gerektiğini yeniden hatırlayacağız. Bu müstesna aylara bizleri yaklaştıran Yüce Rabbimize sonsuz hamdüsenalar olsun. Bu kutlu günleri nasıl idrak edeceğimizi bizlere öğreten Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’ya, âline ve ashabına salât ve selam olsun. Regaib Gecesi ve üç aylar hepimiz için şimdiden mübarek olsun. Değerli Müslümanlar! Üç aylar, Cenâb-ı Hakk’ın ikram ve ihsanını müminlerin üzerine sağanak sağanak yağdırdığı rahmet ve mağfiret iklimidir. Yaratılış gayemizi tekrar tekrar tefekkür ettiğimiz, kulluk ahdimizi gözden geçirdiğimiz bereketli bir zaman dilimidir. Üç aylar, kimi zaman hırs ve tamahla kirlettiğimiz zihin ve gönüllerimizi yeniden tertemiz etme fırsatı sunar bizlere. Bütün varlığımızla Allah’a sığınma, hata ve günahlarımızdan pişmanlık duyup çokça tövbe etmemiz gerektiğini hatırlatır bizlere. Yüce Rabbimizin bu husustaki daveti gayet açıktır: “Ey iman edenler! İçtenlikle Allah’a tövbe edin. Umulur ki Rabbiniz kötülüklerinizi örter ve sizi altından ırmaklar akan cennetlerine koyar...”[2] Kıymetli Müminler! Rabbimizin af ve mağfiret kapısı her daim ardına kadar açıktır. Öyleyse, üç ayları vesile bilerek iman, ibadet ve güzel ahlakla bu kapıdan içeri girelim. Rabbimizin lütuf ve inayeti müminlerin üzerinedir. Öyleyse, hayır ve hasenatımızı çoğaltarak mağdur, mazlum ve ihtiyaç sahiplerini gözetelim. Rabbimizin rahmet ve merhameti bütün kâinatı kuşatmıştır. Öyleyse, kin, haset ve düşmanlıkları bir tarafa bırakarak muhabbet ve kardeşliğimizi pekiştirelim. Aziz Müslümanlar! Yüce dinimiz İslam’a göre, ibadet ve taatler yalnızca belli gün ve gecelere mahsus değildir. Rabbimizin rızasını kazanmak için her ânımız değerlidir. Cenâb-ı Hak, وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتّٰى يَأْتِيَكَ الْيَق۪ينُ “Ölüm sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et.”[3] diye buyurmaktadır. Öyleyse iki cihan saadetine nail olmak için imanla, ihlasla, samimiyet ve takvayla dolu bir ömür geçirelim. Dünyevileşme ve bencillikle kararmaya yüz tutan kalplerimizi, ibadetlerle aydınlatmaya çaba gösterelim. Nasuh tövbelerimizle hata ve günahlarımız için Rabbimizden bağışlanma dileyelim. Başta Filistin olmak üzere dünyanın birçok yerindeki zulüm ve şiddetin son bulması, mazlumların yüzlerinin gülmesi için ortaya koyduğumuz asil duruşumuzu sürdürelim. Kıymetli Müminler! Yaklaşık bir asır evvel kahraman ecdadımızdan on binlercesi vatan ve mukaddesat uğruna Allahuekber dağlarında şehadete yürüdü. Başta Sarıkamış şehitleri olmak üzere istiklal ve istikbalimiz için canlarını feda eden bütün şehitlerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyorum. Yüce Rabbimiz, her karış toprağı şehitlerimizin kanlarıyla yoğrulan cennet vatanımızı payidar, mazlum ve mağdurların umudu aziz milletimizi bahtiyar eylesin. [1] İbn Hanbel, II, 299. [2] Tahrîm, 66/8. [3] Hicr, 15/99.
    0 Comments 0 Shares
  • Cuma Hutbesi: "Cuma: Haftalık Bayram Günümüz"

    Her hafta Cuma günü tevhidin nişanesi minarelerden yankılanan ezan-ı Muhammedi ile camilere koşan aziz kardeşlerim! Cumamız mübarek olsun. Allah’ın selamı, rahmeti ve mağfireti hepimizin üzerine olsun.

    Muhterem Müslümanlar!

    Bugün, günlerden Cuma. Bugün, Peygamberimiz (s.a.s)’in buyurduğu üzere, güneşin doğduğu en hayırlı gün.i Bugün, biz müminlerin haftalık bayramı. Bugün, Rabbimize olan kulluk sözünü tazelediğimiz mübarek bir gün. Bugün, kardeşliğimizi pekiştirdiğimiz, birlik ve beraberliğimizi sağlamlaştırdığımız bereketli bir gün.

    Aziz Müminler!

    Hutbeme başlarken okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığınızda Allah’ı zikretmeye koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.”ii Ayet-i kerimeden de anlaşılacağı üzere kendilerine Cuma namazı farz olan kimselerin, ezan okunduktan sonra yaptıkları alışveriş ve elde ettikleri kazanç helal değildir. Evet, bugün en önemli vazifemiz, bütün işlerimizi bir tarafa bırakarak Cuma namazı için camilerde buluşmaktır. Maddi ve manevi kirlerden arınmak için, neşe ve sevinç içerisinde Rabbimizin emrine uymaktır. Yanımızdaki kardeşimize rahatsızlık vermeden, tertemiz bir şekilde omuz omuza saf tutmaktır.

    Kıymetli Müslümanlar!

    Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir hadislerinde bizlere şu müjdeyi vermektedir: “Cuma namazı vaktinde öyle bir an vardır ki insan o anda Allah’tan bir şey dilerse Allah dilediğini ona mutlaka verir.”iii Bir başka hadisinde ise Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), bizleri şöyle uyarmaktadır: “Her kim önemsemediğinden dolayı Cuma namazını üç defa terk ederse kalbi mühürlenir.”iv Bu hadislerdeki müjde, ne güzel bir müjde; uyarı ise, ne büyük bir uyarıdır. Bu müjdeyi ve uyarıyı işiten bir mümin, Cuma namazını kasten terk edebilir mi hiç?

    Değerli Müminler!

    Hutbe olmadan Cuma namazı olmaz. Hutbe, tıpkı namaz gibi Allah’ı zikretmektir. Hutbenin bir adabı vardır. Bu da minberdeki hatibi can kulağıyla dinlemektir. Hutbe esnasında asla konuşmamaktır. Telefonla ya da başka şeylerle meşgul olmamaktır. Allah Resûlü (s.a.s) hutbe adabı hususunda bizi şöyle uyarmaktadır: “Cuma günü imam hutbe okurken konuşan arkadaşına ‘sus!’ bile desen, hatalı bir iş yapmış olursun.”v

    Aziz Kardeşlerim!

    Cuma gününün bereketinden, sevincinden, maddi ve manevi kazanımlarından kendimizi mahrum bırakmayalım. Günde beş defa eda ettiğimiz namazlarımızı Cuma namazıyla taçlandıralım. “Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt müminlere fayda verir.”vi ilahi hitabına kulak vererek Cuma namazını birbirimize hatırlatalım. Gençlerimizi, çocuklarımızı sevgiyle, muhabbetle, güzel bir üslupla camiye teşvik edelim. Kadınıyla erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla Allah’ın evlerine koşalım. Çalışanlarımızın ve öğrenci kardeşlerimizin en önemli farz ibadetlerinden birisi olan Cuma namazını eda edebilmelerine yardımcı olalım. İş yerlerimizdeki mesai saatlerini, okullarımızdaki ders programlarını Cuma namazının vaktine göre düzenleyelim. Unutmayalım ki ibadet özgürlüğü ve insan haklarına riayet bunu gerektirir. Bu hususta hassas davranmayanlar büyük bir vebal altına girmektedir.

    i Müslim, Cum’a, 18.
    ii Cuma, 62/9.
    iii Tirmizî, Cum’a, 2.
    iv İbn Mâce, İkâmet, 93.
    v Müslim, Cum’a, 11.
    vi Zâriyât, 51/55.
    Cuma Hutbesi: "Cuma: Haftalık Bayram Günümüz" Her hafta Cuma günü tevhidin nişanesi minarelerden yankılanan ezan-ı Muhammedi ile camilere koşan aziz kardeşlerim! Cumamız mübarek olsun. Allah’ın selamı, rahmeti ve mağfireti hepimizin üzerine olsun. Muhterem Müslümanlar! Bugün, günlerden Cuma. Bugün, Peygamberimiz (s.a.s)’in buyurduğu üzere, güneşin doğduğu en hayırlı gün.i Bugün, biz müminlerin haftalık bayramı. Bugün, Rabbimize olan kulluk sözünü tazelediğimiz mübarek bir gün. Bugün, kardeşliğimizi pekiştirdiğimiz, birlik ve beraberliğimizi sağlamlaştırdığımız bereketli bir gün. Aziz Müminler! Hutbeme başlarken okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığınızda Allah’ı zikretmeye koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.”ii Ayet-i kerimeden de anlaşılacağı üzere kendilerine Cuma namazı farz olan kimselerin, ezan okunduktan sonra yaptıkları alışveriş ve elde ettikleri kazanç helal değildir. Evet, bugün en önemli vazifemiz, bütün işlerimizi bir tarafa bırakarak Cuma namazı için camilerde buluşmaktır. Maddi ve manevi kirlerden arınmak için, neşe ve sevinç içerisinde Rabbimizin emrine uymaktır. Yanımızdaki kardeşimize rahatsızlık vermeden, tertemiz bir şekilde omuz omuza saf tutmaktır. Kıymetli Müslümanlar! Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir hadislerinde bizlere şu müjdeyi vermektedir: “Cuma namazı vaktinde öyle bir an vardır ki insan o anda Allah’tan bir şey dilerse Allah dilediğini ona mutlaka verir.”iii Bir başka hadisinde ise Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), bizleri şöyle uyarmaktadır: “Her kim önemsemediğinden dolayı Cuma namazını üç defa terk ederse kalbi mühürlenir.”iv Bu hadislerdeki müjde, ne güzel bir müjde; uyarı ise, ne büyük bir uyarıdır. Bu müjdeyi ve uyarıyı işiten bir mümin, Cuma namazını kasten terk edebilir mi hiç? Değerli Müminler! Hutbe olmadan Cuma namazı olmaz. Hutbe, tıpkı namaz gibi Allah’ı zikretmektir. Hutbenin bir adabı vardır. Bu da minberdeki hatibi can kulağıyla dinlemektir. Hutbe esnasında asla konuşmamaktır. Telefonla ya da başka şeylerle meşgul olmamaktır. Allah Resûlü (s.a.s) hutbe adabı hususunda bizi şöyle uyarmaktadır: “Cuma günü imam hutbe okurken konuşan arkadaşına ‘sus!’ bile desen, hatalı bir iş yapmış olursun.”v Aziz Kardeşlerim! Cuma gününün bereketinden, sevincinden, maddi ve manevi kazanımlarından kendimizi mahrum bırakmayalım. Günde beş defa eda ettiğimiz namazlarımızı Cuma namazıyla taçlandıralım. “Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt müminlere fayda verir.”vi ilahi hitabına kulak vererek Cuma namazını birbirimize hatırlatalım. Gençlerimizi, çocuklarımızı sevgiyle, muhabbetle, güzel bir üslupla camiye teşvik edelim. Kadınıyla erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla Allah’ın evlerine koşalım. Çalışanlarımızın ve öğrenci kardeşlerimizin en önemli farz ibadetlerinden birisi olan Cuma namazını eda edebilmelerine yardımcı olalım. İş yerlerimizdeki mesai saatlerini, okullarımızdaki ders programlarını Cuma namazının vaktine göre düzenleyelim. Unutmayalım ki ibadet özgürlüğü ve insan haklarına riayet bunu gerektirir. Bu hususta hassas davranmayanlar büyük bir vebal altına girmektedir. i Müslim, Cum’a, 18. ii Cuma, 62/9. iii Tirmizî, Cum’a, 2. iv İbn Mâce, İkâmet, 93. v Müslim, Cum’a, 11. vi Zâriyât, 51/55.
    0 Comments 0 Shares
  • Cuma Hutbesi: “Kadir Gecesi: Bir Ömre Bedel Gece”

    Muhterem Müslümanlar!

    Ramazan-ı şerifin son günlerindeyiz. Bayramın esenliğine ulaşmaya sayılı günler kaldı. Bu günler, cehennem azabından kurtuluş günleridir. Bu günler, dünyevi meşgalelerden sıyrılıp bütün vaktimizi ibadet ve taate ayırdığımız itikâf günleridir. Bu günler, ihtiyaç sahiplerini bayram sevincine ortak eden sadaka-i fıtır günleridir. Bu günler, Rabbimizin bin aydan daha hayırlı kıldığı Kadir gecesini içinde barındıran fırsat günleridir.

    Aziz Müminler!

    Önümüzdeki Pazartesiyi Salıya bağlayan gece, Kadir gecesini idrak edeceğiz inşallah. Kadir gecesi, Cenâb-ı Hakk’ın “Oku!” emriyle başlayan ilahi fermanının insanlıkla buluştuğu vuslat gecesidir. Cehaletin karanlığıyla daralan gönüllerin İslam’ın nuruyla aydınlandığı rahmet gecesidir. Mağfiret kapılarının ardına kadar açılıp günahların affedildiği arınma gecesidir. Yüce Rabbimiz, Kadir suresinde bu gecenin kıymetini bizlere şöyle haber vermektedir: “Biz Kur’an’ı, Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Cebrâil o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için inerler. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.”[1]

    Kıymetli Müslümanlar!

    Ramazanı on bir ayın sultanı, Kadir gecesini bir ömre bedel kılan, Kur’an-ı Kerim’dir. O Kur’an ki; Rabbimizin kullarına en büyük nimeti ve rahmetidir. Sözlerin en doğrusu ve en güzelidir. Müminlere şifadır, hakkın ve hakikatin kaynağıdır. O Kur’an ki; ilim ve irfanı, edep ve hayâyı, helal ve haramı, adalet ve merhameti öğreten bir hidayet rehberidir. Ruhlara huzur veren, yeryüzünü yaşanılır kılan Rabbânî bir nurdur. İnsana, kendini, Rabbini, kâinatı ve varoluşun gayesini hatırlatan son ilahi mesajdır.

    Değerli Müminler!

    Allah Resûlü (s.a.s) bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor: “İnanarak ve sevabını Allah’tan umarak Kadir gecesini ihya edenin geçmiş günahları affedilir.”[2] Öyleyse bu geceyi kendimize milat kılalım. Bu geceyi anlamlı kılan Kur’an-ı Kerim’in rahmet yüklü mesajlarını gönlümüze, zihnimize ve hayatımıza aktaralım. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in Hz. Âişe annemize öğrettiği, اَللّٰهُمَّ إِنَّكَ عَفُوٌّ كَرِيمٌ تُحِبُّ الْعَفْوَ فَاعْفُ عَنّ۪ي “Allah’ım! Sen affedicisin, ikram sahibisin, affetmeyi seversin, beni de affet.”[3] duasıyla Rabbimizin engin rahmetine sığınalım. Günahlarımıza tövbe edelim, bağışlanmamız için istiğfarda bulunalım. İşte o zaman, bölük bölük inen meleklerin varlığıyla sıkıntılarımız hafifleyecek, inşiraha erecek gönüllerimiz ve sekinet bulacak ruhlarımız.

    Aziz Müslümanlar!

    Ramazanın bu son günlerinde eda etmemiz gereken ibadetlerden biri de sadaka-i fıtırdır. Toplumumuzda fitre olarak bilinen fıtır sadakası, Ramazana kavuşmanın, bayrama erişmenin şükrüdür. Fıtır sadakası, dayanışma ve paylaşma bilincinin toplumun tamamına yayılmasına vesiledir. O halde, fitrelerimizi ihtiyaç sahibi kardeşlerimize ulaştırmanın gayretinde olalım. Rabbimizin bizlere emaneti olan yetim ve öksüzleri unutmayalım. Onların da neşe içinde bayrama kavuşmalarına katkı sunalım. Unutmayalım ki, hayır ve hasenat olarak ne harcarsak, Allah onun yerine daha iyisini verecektir.

    Bu vesileyle Kadir gecemizi tebrik ediyor, birlik ve beraberlik, sıhhat ve afiyet, huzur ve mutluluk içinde, bağışlanmamış tek bir günahı bırakmaksızın bizleri bayram sabahına ulaştırmasını Cenâb-ı Hak’tan niyaz ediyorum.

    [1] Kadir, 97/1-5.
    [2] Buhârî, Savm, 6.
    [3] Tirmizî, Deavât, 84.
    Cuma Hutbesi: “Kadir Gecesi: Bir Ömre Bedel Gece” Muhterem Müslümanlar! Ramazan-ı şerifin son günlerindeyiz. Bayramın esenliğine ulaşmaya sayılı günler kaldı. Bu günler, cehennem azabından kurtuluş günleridir. Bu günler, dünyevi meşgalelerden sıyrılıp bütün vaktimizi ibadet ve taate ayırdığımız itikâf günleridir. Bu günler, ihtiyaç sahiplerini bayram sevincine ortak eden sadaka-i fıtır günleridir. Bu günler, Rabbimizin bin aydan daha hayırlı kıldığı Kadir gecesini içinde barındıran fırsat günleridir. Aziz Müminler! Önümüzdeki Pazartesiyi Salıya bağlayan gece, Kadir gecesini idrak edeceğiz inşallah. Kadir gecesi, Cenâb-ı Hakk’ın “Oku!” emriyle başlayan ilahi fermanının insanlıkla buluştuğu vuslat gecesidir. Cehaletin karanlığıyla daralan gönüllerin İslam’ın nuruyla aydınlandığı rahmet gecesidir. Mağfiret kapılarının ardına kadar açılıp günahların affedildiği arınma gecesidir. Yüce Rabbimiz, Kadir suresinde bu gecenin kıymetini bizlere şöyle haber vermektedir: “Biz Kur’an’ı, Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Cebrâil o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için inerler. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.”[1] Kıymetli Müslümanlar! Ramazanı on bir ayın sultanı, Kadir gecesini bir ömre bedel kılan, Kur’an-ı Kerim’dir. O Kur’an ki; Rabbimizin kullarına en büyük nimeti ve rahmetidir. Sözlerin en doğrusu ve en güzelidir. Müminlere şifadır, hakkın ve hakikatin kaynağıdır. O Kur’an ki; ilim ve irfanı, edep ve hayâyı, helal ve haramı, adalet ve merhameti öğreten bir hidayet rehberidir. Ruhlara huzur veren, yeryüzünü yaşanılır kılan Rabbânî bir nurdur. İnsana, kendini, Rabbini, kâinatı ve varoluşun gayesini hatırlatan son ilahi mesajdır. Değerli Müminler! Allah Resûlü (s.a.s) bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor: “İnanarak ve sevabını Allah’tan umarak Kadir gecesini ihya edenin geçmiş günahları affedilir.”[2] Öyleyse bu geceyi kendimize milat kılalım. Bu geceyi anlamlı kılan Kur’an-ı Kerim’in rahmet yüklü mesajlarını gönlümüze, zihnimize ve hayatımıza aktaralım. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in Hz. Âişe annemize öğrettiği, اَللّٰهُمَّ إِنَّكَ عَفُوٌّ كَرِيمٌ تُحِبُّ الْعَفْوَ فَاعْفُ عَنّ۪ي “Allah’ım! Sen affedicisin, ikram sahibisin, affetmeyi seversin, beni de affet.”[3] duasıyla Rabbimizin engin rahmetine sığınalım. Günahlarımıza tövbe edelim, bağışlanmamız için istiğfarda bulunalım. İşte o zaman, bölük bölük inen meleklerin varlığıyla sıkıntılarımız hafifleyecek, inşiraha erecek gönüllerimiz ve sekinet bulacak ruhlarımız. Aziz Müslümanlar! Ramazanın bu son günlerinde eda etmemiz gereken ibadetlerden biri de sadaka-i fıtırdır. Toplumumuzda fitre olarak bilinen fıtır sadakası, Ramazana kavuşmanın, bayrama erişmenin şükrüdür. Fıtır sadakası, dayanışma ve paylaşma bilincinin toplumun tamamına yayılmasına vesiledir. O halde, fitrelerimizi ihtiyaç sahibi kardeşlerimize ulaştırmanın gayretinde olalım. Rabbimizin bizlere emaneti olan yetim ve öksüzleri unutmayalım. Onların da neşe içinde bayrama kavuşmalarına katkı sunalım. Unutmayalım ki, hayır ve hasenat olarak ne harcarsak, Allah onun yerine daha iyisini verecektir. Bu vesileyle Kadir gecemizi tebrik ediyor, birlik ve beraberlik, sıhhat ve afiyet, huzur ve mutluluk içinde, bağışlanmamış tek bir günahı bırakmaksızın bizleri bayram sabahına ulaştırmasını Cenâb-ı Hak’tan niyaz ediyorum. [1] Kadir, 97/1-5. [2] Buhârî, Savm, 6. [3] Tirmizî, Deavât, 84.
    0 Comments 0 Shares
More Results