• Savaş Gemilerinin Bayrak Direklerinde Neden Dinî Kitap Bulunur?

    Ülkemize ait savaş gemilerinin bayrak direğinde mutlaka Kur’an-ı Kerim bulundurulur. İşte çok eski bir gelenek olan bu özelliğin ortaya çıkış hikâyesi...

    TCG Anadolu’dan TCG Yavuz’a, TCG Bayraktar’dan TCG Fatih’e kadar Türk Deniz Kuvvetleri’nde 200’e yakın savaş gemisi bulunmaktadır. Bu savaş gemileri arasında her birinin farklı farklı görevleri ve işlevleri olsa da hepsinde bulunan ortak özellikler de mevcut.

    Bugün, tüm Türk savaş gemilerindeki bayrak direğinin tepesinde neden Kur’an-ı Kerim bulunduğunu, bu geleneğin nereden ve nasıl geldiğini sizlerle paylaşacağız.

    Geleneğin kaynağı Barbaros Hayreddin Paşa’ya kadar uzanıyor
    [VIAIMAGE][IMAGE:/images/editor/default/0003/56/5868d354eca2a60fa6e631b0963217154286f906.jpeg][/IMAGE][VIA:Barbaros Hayreddin Paşa][/VIA][/VIAIMAGE]

    Günümüzde de devam eden gelenek, Kaptan-ı Derya unvanıyla Osmanlı İmparatorluğu’ndaki ilk kaptan paşa olarak bilinen; Hızır Paşa olarak da tanınan Barbaros Hayreddin Paşa tarafından 16. yüzyılda başlatıldı. Bazı kaynaklar bu geleneğin Piri Reis ile başlamış olabileceğinden bahsetse de genel kanı Barbaros Hayreddin Paşa'nın başlattığı yönündedir.

    Hayreddin Paşa, son derece muhafazakâr ve inancına bağlı bir insandı. İnancına olan bağlılığı ve verdiği üstün hizmetlerden ötürü, Hızır Reis olan adı, Yavuz Sultan Selim tarafından “dinin hayırlısı” anlamına gelen “Hayreddin” olarak değiştirildi.

    Geleneğin altında yatan sebep
    Savaş Gemisi
    Savaş gemilerindeki bayrak direğine Kur’an-ı Kerim koyulmasının net bir gerekçesi şu ana kadar açıklanmadı fakat bu konuda çeşitli teoriler mevcut. Bu teoriler arasında öne çıkan görüşlerden biri, gemideki askerleri inanç yönünden diri tutabilmektir. Uzun süreli seferlerde, özellikle de olumsuz bir gelişmede umutsuzluğa kapılan askerlerin “gemi sancağındaki Kur’an-ı Kerim ile beraber inançları sayesinde” diri tutulduğu; askerlere, “niçin savaştıklarını”, zor zamanlarda kime sığınacaklarını hatırlatması için bu yöntemin kullanıldığı düşünülmektedir.

    Türk Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi Başkanı Müstafi Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı ise konuyla alakalı olarak, "Savaş gemilerinde ilk önce Kur'an-ı Kerim yerleştirilir, bir tehlike atlatıldığı zaman ilk önce Kur'an-ı Kerim kontrol edilir ve Kur'an-ı Kerim'in gemiyi koruduğuna inanılır" açıklamasını yapmıştır.

    Bazı kaynaklar ise, bayrak direğindeki Kur’an-ı Kerim’in “rehberimiz budur” demek için kullanıldığından bahsetmektedir.

    Bizler için köklü bir gelenek olsa da sadece bizlere özgü değil
    Savaş Gemisi
    Her ne kadar 16. yüzyıldan beridir sürdürdüğümüz bir gelenek olsa da bayrak direğine Kur’an-ı Kerim koymak bizlere özgü bir gelenek değil. Pek çok devlet, benimsediği ya da kabul ettiği inanca ait kutsal kitap ya da objeleri savaş gemilerindeki en yüksek ya da en özel yerlere yerleştirmektedir.

    Kaynaklar: 1 / 2 / 3 / 4 / 5 / 6 /
    Savaş Gemilerinin Bayrak Direklerinde Neden Dinî Kitap Bulunur? Ülkemize ait savaş gemilerinin bayrak direğinde mutlaka Kur’an-ı Kerim bulundurulur. İşte çok eski bir gelenek olan bu özelliğin ortaya çıkış hikâyesi... TCG Anadolu’dan TCG Yavuz’a, TCG Bayraktar’dan TCG Fatih’e kadar Türk Deniz Kuvvetleri’nde 200’e yakın savaş gemisi bulunmaktadır. Bu savaş gemileri arasında her birinin farklı farklı görevleri ve işlevleri olsa da hepsinde bulunan ortak özellikler de mevcut. Bugün, tüm Türk savaş gemilerindeki bayrak direğinin tepesinde neden Kur’an-ı Kerim bulunduğunu, bu geleneğin nereden ve nasıl geldiğini sizlerle paylaşacağız. Geleneğin kaynağı Barbaros Hayreddin Paşa’ya kadar uzanıyor [VIAIMAGE][IMAGE:/images/editor/default/0003/56/5868d354eca2a60fa6e631b0963217154286f906.jpeg][/IMAGE][VIA:Barbaros Hayreddin Paşa][/VIA][/VIAIMAGE] Günümüzde de devam eden gelenek, Kaptan-ı Derya unvanıyla Osmanlı İmparatorluğu’ndaki ilk kaptan paşa olarak bilinen; Hızır Paşa olarak da tanınan Barbaros Hayreddin Paşa tarafından 16. yüzyılda başlatıldı. Bazı kaynaklar bu geleneğin Piri Reis ile başlamış olabileceğinden bahsetse de genel kanı Barbaros Hayreddin Paşa'nın başlattığı yönündedir. Hayreddin Paşa, son derece muhafazakâr ve inancına bağlı bir insandı. İnancına olan bağlılığı ve verdiği üstün hizmetlerden ötürü, Hızır Reis olan adı, Yavuz Sultan Selim tarafından “dinin hayırlısı” anlamına gelen “Hayreddin” olarak değiştirildi. Geleneğin altında yatan sebep Savaş Gemisi Savaş gemilerindeki bayrak direğine Kur’an-ı Kerim koyulmasının net bir gerekçesi şu ana kadar açıklanmadı fakat bu konuda çeşitli teoriler mevcut. Bu teoriler arasında öne çıkan görüşlerden biri, gemideki askerleri inanç yönünden diri tutabilmektir. Uzun süreli seferlerde, özellikle de olumsuz bir gelişmede umutsuzluğa kapılan askerlerin “gemi sancağındaki Kur’an-ı Kerim ile beraber inançları sayesinde” diri tutulduğu; askerlere, “niçin savaştıklarını”, zor zamanlarda kime sığınacaklarını hatırlatması için bu yöntemin kullanıldığı düşünülmektedir. Türk Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi Başkanı Müstafi Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı ise konuyla alakalı olarak, "Savaş gemilerinde ilk önce Kur'an-ı Kerim yerleştirilir, bir tehlike atlatıldığı zaman ilk önce Kur'an-ı Kerim kontrol edilir ve Kur'an-ı Kerim'in gemiyi koruduğuna inanılır" açıklamasını yapmıştır. Bazı kaynaklar ise, bayrak direğindeki Kur’an-ı Kerim’in “rehberimiz budur” demek için kullanıldığından bahsetmektedir. Bizler için köklü bir gelenek olsa da sadece bizlere özgü değil Savaş Gemisi Her ne kadar 16. yüzyıldan beridir sürdürdüğümüz bir gelenek olsa da bayrak direğine Kur’an-ı Kerim koymak bizlere özgü bir gelenek değil. Pek çok devlet, benimsediği ya da kabul ettiği inanca ait kutsal kitap ya da objeleri savaş gemilerindeki en yüksek ya da en özel yerlere yerleştirmektedir. Kaynaklar: 1 / 2 / 3 / 4 / 5 / 6 /
    0 Comentários 0 Compartilhamentos
  • ''Araştırmalarım beni Kurmancı denen ve Kürtler olarak tanınan insanlar arasında kalmaya götürdü. Töreleri Orta Asya'ya kadar uzanan Türk töreleri idi. Ölümle ilgili adetler, Al inanışı, Türklerin on iki hayvanlı takvimlerine eski yeni yıl bayramları olan Hızır Bayramlarının kutlanması vb. Sorduğumda, biri bana ''Soy olarak biz Kürt değiliz, fakat inançlarımız dolayısıyla eza gördük, dağlara sığındık, Kürtlere karıştık ve Kürtler olarak adlandırıldık'' dedi.

    Hükümdar çıkaran Oğuzlardan olan Avşar, Halaç, Ağaçeri, Bayat, Beğdilli gibi bir çok boy Çaldıran Savaşı öncesi ve sonrasında Osmanlı-Kürt ittifakının getirdiği ortamda Kürtleşen ya da Kürtleşmiş gibi görünmek zorunda kalan Alevi Türkmen boylarıdır.

    Araştırmacı Yazar Türkolog
    İrene Melikoff
    ''Araştırmalarım beni Kurmancı denen ve Kürtler olarak tanınan insanlar arasında kalmaya götürdü. Töreleri Orta Asya'ya kadar uzanan Türk töreleri idi. Ölümle ilgili adetler, Al inanışı, Türklerin on iki hayvanlı takvimlerine eski yeni yıl bayramları olan Hızır Bayramlarının kutlanması vb. Sorduğumda, biri bana ''Soy olarak biz Kürt değiliz, fakat inançlarımız dolayısıyla eza gördük, dağlara sığındık, Kürtlere karıştık ve Kürtler olarak adlandırıldık'' dedi. Hükümdar çıkaran Oğuzlardan olan Avşar, Halaç, Ağaçeri, Bayat, Beğdilli gibi bir çok boy Çaldıran Savaşı öncesi ve sonrasında Osmanlı-Kürt ittifakının getirdiği ortamda Kürtleşen ya da Kürtleşmiş gibi görünmek zorunda kalan Alevi Türkmen boylarıdır. Araştırmacı Yazar Türkolog İrene Melikoff
    0 Comentários 0 Compartilhamentos
  • Hubyar Sultan Alevi Türkmen-Kızılbaş piridir. Hoca Ahmet Yesevi ekolü mensubudur. Oğuz boylarından Beğdili boyuna mensuptur. 16,yy da yaşadığı ve Celali isyanları dönemlerinde bugün türbesinin de bulunduğu Tokat-Almus-Hubyar köyüne geldiği bilinmektedir.

    Türbesi, adını taşıyan Tokat-Almus Hubyar köyündedir. Hubyar Sultan, Hubyar Abdal, Hubyar Devletlü, Hubyar Derviş, Gülyüzlü Hubyar, Hızır Hubyar diye anılmaktadır.

    Hubyar Ocağı Anadolu'nun en büyük 12 Alevi Ocağından biridir. Bu ocağın mensupları Başta Sivas olmak üzere Tokat, Amasya, Çorum, Yozgat, Samsun, Aydın, İzmir, Manisa, İzmit, Erzurum, Erzincan yörelerinde yoğunlukla bulunmaktadır. Sıraç Türkmenleride Hubyar Ocağına bağlıdırlar.

    Hubyar Abdal'ın Alevi Türkmen talipleri olduğu kadar Sünni Türkler tarafından da bilinmekte sayılıp sevgi duyulmakta ve de ziyaret edip kurbanlar kesmektedirler. Hatta Hubyar köyünün yakınında bulunan Sivas’ın Doğanşar ilçesinde halk, Hubyar’ın Cuma günleri kendi ilçelerinde bulunan Ulu camiye geldiğine inanırlar ve Cuma namazlarını özellikle bu cami de kılarlar. Caminin içine çeşitli bezler asarak Hubyar’dan dilekte bulunurlar.

    Halk için yaşadı Hakk’a yürüdü,
    Bu yola serini koydu Hubyar,
    Çağrılan her yerde hazır bulundu,
    Gönüller sultanı oldu Hubyar.
    Hubyar Sultan Alevi Türkmen-Kızılbaş piridir. Hoca Ahmet Yesevi ekolü mensubudur. Oğuz boylarından Beğdili boyuna mensuptur. 16,yy da yaşadığı ve Celali isyanları dönemlerinde bugün türbesinin de bulunduğu Tokat-Almus-Hubyar köyüne geldiği bilinmektedir. Türbesi, adını taşıyan Tokat-Almus Hubyar köyündedir. Hubyar Sultan, Hubyar Abdal, Hubyar Devletlü, Hubyar Derviş, Gülyüzlü Hubyar, Hızır Hubyar diye anılmaktadır. Hubyar Ocağı Anadolu'nun en büyük 12 Alevi Ocağından biridir. Bu ocağın mensupları Başta Sivas olmak üzere Tokat, Amasya, Çorum, Yozgat, Samsun, Aydın, İzmir, Manisa, İzmit, Erzurum, Erzincan yörelerinde yoğunlukla bulunmaktadır. Sıraç Türkmenleride Hubyar Ocağına bağlıdırlar. Hubyar Abdal'ın Alevi Türkmen talipleri olduğu kadar Sünni Türkler tarafından da bilinmekte sayılıp sevgi duyulmakta ve de ziyaret edip kurbanlar kesmektedirler. Hatta Hubyar köyünün yakınında bulunan Sivas’ın Doğanşar ilçesinde halk, Hubyar’ın Cuma günleri kendi ilçelerinde bulunan Ulu camiye geldiğine inanırlar ve Cuma namazlarını özellikle bu cami de kılarlar. Caminin içine çeşitli bezler asarak Hubyar’dan dilekte bulunurlar. Halk için yaşadı Hakk’a yürüdü, Bu yola serini koydu Hubyar, Çağrılan her yerde hazır bulundu, Gönüller sultanı oldu Hubyar.
    0 Comentários 0 Compartilhamentos
  • DEVLET-İ ALİYYE'NİN ENDÜLÜS MÜSLÜMANLARINA YARDIMI

    1453 te İstanbul’un fethi birçok İslam beldesinde olduğu gibi Endülüste'de büyük bir sevinçle karşılandı. Endülüs İslam devleti hıristiyan krallıklarının tehditlerine karşı yardım talep edebilecekleri yeni bir büyük müslüman gücünün doğuşundan son derece memnundular.

    İlk yardım talebi 1487’de Emir Ebu Abdullah'ın, Sultan 2. Bayezid’e bir elçi göndererek şehirlerini teker teker ele geçiren 2. Fernando-İzabella çiftine karşı yardım istemesiyle başladı. Ancak Sultan 2. Bayezid bu sırada Avrupaya iltica etmiş olan kardeşi Şehzade Cem’le ve Memlükler’le meşgul olduğu için istenilen askeri gücü yollayamasada papaya ve Fernando’ya birer mektup yazarak Endülüs müslümanlarının sıkıştırılmamasını bildirdi.

    1492 de Gırnata’nın düşmesinin ardından 1502’de de bu defa şehirde kalmış olan müslümanlar Sultan 2. Bayezid’e tekrar elçi gönderdiler. Bunun üzerine 2. Bayezid meşhur denizci Kemal Reis kumandasında bir donanmayı Akdeniz’e gönderdi. Kemal Reis İspanya'nın birçok kıyı şehrini ağır top ateşleriyle vurduktan sonra bir çok Endülüs müslümanını kurtararak Kuzey Afrika’ya ve İstanbul’a taşıdı.

    Alman kralı Şarlken döneminde İspanyollar’dan büyük zulüm gören Endülüs müslümanları tekrar yardım istediler. Bunun üzerine Kanuni Sultan Süleyman Han, Hızır Reis'i 1530 yılında İspanya sahillerine gönderdi ve 70.000 müslüman kurtarılarak Cezayir topraklarında iskan edildi. Bu dönemde Hızır Hayreddin Reis (Barbaros) 7 defa İspanya topraklarına sefer yapmıştır.

    Yine Kanuni döneminde Turgut Reis, Salih Reis ve Piyale Paşa Osmanlı donanmasıyla İspanya kıyılarına sayısız seferler düzenleyerek çok sayıda Endülüslü müslümanı Kuzey Afrika’ya taşıdılar.

    Ancak Osmanlı-Endülüs bağlarının iyice güçlendiğini gören İspanyollar, Endülüs-Osmanlı bağını kesebilmek için Müslümanları asimilasyon faaliyetlerini hızlandırdılar. İspanyollar, Müslümanları hırıstiyan olmaya zorluyorlardı. Endülüslü Müslümanlar engizisyon mahkemelerinde ağır biçimde cezalandırılıyorlardı. Bunun üzerine 1568’de müslümanlar büyük bir ayaklanma başlattı.

    Müslümanlar Kanuni'nin 1566 da vefatının ardından Sultan 2. Selim’e de üst üste mektuplar gönderdiler. Sultan 2. Selim yardım için 1568 de Cezayir Beylerbeyi Kılıç Ali Paşa’yı görevlendirdi ancak Kılıç Ali Paşanın gönderdiği güçlü donanma Meriye açıklarında fırtına sonucu ağır hasar alarak dağıldı. 1569 da tekrar silah ve asker gönderildi ancak başarı sağlanamadı.

    Bunun üzerine Sultan 2. Selim 1570 te Endülüslüler’e bir defa daha yardım taahhüdünde bulundu. Ancak Osmanlı Akdeniz donanmasının 7 Ekim 1570 te Lepanto’da müttefik haçlı donanması tarafından yakılması (Navarin faciası 7 Ekim 1570) vaad edilen yardımın gerçekleşmesini imkansız hale getirdi. Aynı zamanda 1570 yazında Osmanlı devletinin deniz gücünün bir kısmı Lala Mustafa paşa kumandasında, Piyale paşanın donanma kaptanlığında Kıbrıs'ı kuşatmıştı.

    İspanyollar, 1609-1614 yılları arasında Endülüs müslümanlarının tamamına yakınını Endülüs’ten uzaklaştırmaya muvaffak oldular. O dönemde Osmanlı tahtında bulunan Sultan 1. Ahmed hem 1593 te başlayıp devam eden Osmanlı-Avusturya harpleriyle mücadele ediyor, hem İran seferleriyle uğraşıyor ve hemde içeride Kuyucu Murad paşanın idaresinde Celali isyanlarına karşı mücadele veriyordu. Donanma ise Kıbrıs çevresinde Koca Murad Reis kumandasında Venediklilerle mücadele ediyordu.

    Bu nedenlerle Osmanlılar bu devirde İspanya’ya karşı harekete geçemedi. Bütün bunlara rağmen Sultan 1. Ahmed İngiltere, Fransa ve Venedik gibi devletlere elçiler göndererek Osmanlı Devleti’ne sığınmak isteyen Endülüs müslümanlarına yardımcı olunmasını istedi ve bu sayede birçok Endülüslü Kuzey Afrika’daki Osmanlı topraklarına ve İstanbul’a ulaştırıldı.
    DEVLET-İ ALİYYE'NİN ENDÜLÜS MÜSLÜMANLARINA YARDIMI 1453 te İstanbul’un fethi birçok İslam beldesinde olduğu gibi Endülüste'de büyük bir sevinçle karşılandı. Endülüs İslam devleti hıristiyan krallıklarının tehditlerine karşı yardım talep edebilecekleri yeni bir büyük müslüman gücünün doğuşundan son derece memnundular. İlk yardım talebi 1487’de Emir Ebu Abdullah'ın, Sultan 2. Bayezid’e bir elçi göndererek şehirlerini teker teker ele geçiren 2. Fernando-İzabella çiftine karşı yardım istemesiyle başladı. Ancak Sultan 2. Bayezid bu sırada Avrupaya iltica etmiş olan kardeşi Şehzade Cem’le ve Memlükler’le meşgul olduğu için istenilen askeri gücü yollayamasada papaya ve Fernando’ya birer mektup yazarak Endülüs müslümanlarının sıkıştırılmamasını bildirdi. 1492 de Gırnata’nın düşmesinin ardından 1502’de de bu defa şehirde kalmış olan müslümanlar Sultan 2. Bayezid’e tekrar elçi gönderdiler. Bunun üzerine 2. Bayezid meşhur denizci Kemal Reis kumandasında bir donanmayı Akdeniz’e gönderdi. Kemal Reis İspanya'nın birçok kıyı şehrini ağır top ateşleriyle vurduktan sonra bir çok Endülüs müslümanını kurtararak Kuzey Afrika’ya ve İstanbul’a taşıdı. Alman kralı Şarlken döneminde İspanyollar’dan büyük zulüm gören Endülüs müslümanları tekrar yardım istediler. Bunun üzerine Kanuni Sultan Süleyman Han, Hızır Reis'i 1530 yılında İspanya sahillerine gönderdi ve 70.000 müslüman kurtarılarak Cezayir topraklarında iskan edildi. Bu dönemde Hızır Hayreddin Reis (Barbaros) 7 defa İspanya topraklarına sefer yapmıştır. Yine Kanuni döneminde Turgut Reis, Salih Reis ve Piyale Paşa Osmanlı donanmasıyla İspanya kıyılarına sayısız seferler düzenleyerek çok sayıda Endülüslü müslümanı Kuzey Afrika’ya taşıdılar. Ancak Osmanlı-Endülüs bağlarının iyice güçlendiğini gören İspanyollar, Endülüs-Osmanlı bağını kesebilmek için Müslümanları asimilasyon faaliyetlerini hızlandırdılar. İspanyollar, Müslümanları hırıstiyan olmaya zorluyorlardı. Endülüslü Müslümanlar engizisyon mahkemelerinde ağır biçimde cezalandırılıyorlardı. Bunun üzerine 1568’de müslümanlar büyük bir ayaklanma başlattı. Müslümanlar Kanuni'nin 1566 da vefatının ardından Sultan 2. Selim’e de üst üste mektuplar gönderdiler. Sultan 2. Selim yardım için 1568 de Cezayir Beylerbeyi Kılıç Ali Paşa’yı görevlendirdi ancak Kılıç Ali Paşanın gönderdiği güçlü donanma Meriye açıklarında fırtına sonucu ağır hasar alarak dağıldı. 1569 da tekrar silah ve asker gönderildi ancak başarı sağlanamadı. Bunun üzerine Sultan 2. Selim 1570 te Endülüslüler’e bir defa daha yardım taahhüdünde bulundu. Ancak Osmanlı Akdeniz donanmasının 7 Ekim 1570 te Lepanto’da müttefik haçlı donanması tarafından yakılması (Navarin faciası 7 Ekim 1570) vaad edilen yardımın gerçekleşmesini imkansız hale getirdi. Aynı zamanda 1570 yazında Osmanlı devletinin deniz gücünün bir kısmı Lala Mustafa paşa kumandasında, Piyale paşanın donanma kaptanlığında Kıbrıs'ı kuşatmıştı. İspanyollar, 1609-1614 yılları arasında Endülüs müslümanlarının tamamına yakınını Endülüs’ten uzaklaştırmaya muvaffak oldular. O dönemde Osmanlı tahtında bulunan Sultan 1. Ahmed hem 1593 te başlayıp devam eden Osmanlı-Avusturya harpleriyle mücadele ediyor, hem İran seferleriyle uğraşıyor ve hemde içeride Kuyucu Murad paşanın idaresinde Celali isyanlarına karşı mücadele veriyordu. Donanma ise Kıbrıs çevresinde Koca Murad Reis kumandasında Venediklilerle mücadele ediyordu. Bu nedenlerle Osmanlılar bu devirde İspanya’ya karşı harekete geçemedi. Bütün bunlara rağmen Sultan 1. Ahmed İngiltere, Fransa ve Venedik gibi devletlere elçiler göndererek Osmanlı Devleti’ne sığınmak isteyen Endülüs müslümanlarına yardımcı olunmasını istedi ve bu sayede birçok Endülüslü Kuzey Afrika’daki Osmanlı topraklarına ve İstanbul’a ulaştırıldı.
    0 Comentários 0 Compartilhamentos
  • Ecdadımızın tecrübelerine göre bir hava tahmini :)

    22 Aralık’ta başlayan ve 31 Ocak gününe kadar 40 gün devam eden erbain zamanıdır.

    Büyüklerimiz buyurur ki: Bu süre içinde başınızı koruyacak örtü, şapka vs.. ile örtünüz..

    Erbain Başlıyor;

    Erbain kışın en şiddetli geçen kırk günü. Halk arasında senenin günleri Hızır (yaz) ve Kasım (kış) diye ikiye ayrılır. Kasım günleri Miladi 8 Kasımda girer, 6 Mayısa kadar 179 gün Şubatın 29 çektiği artık senelerde 180 gün sürer. 6 Mayısta Hızır günleri başlar. Kasımın en şiddetli günleri de gündönümü denilen 22 Aralıkta başlayan erbaindir. Kışın en karlı, tipili ve soğuk zamanıdır. Bazı bölgelerde halk arasında “zemheri, karakış” da denilen bu günler 31 Ocak’a kadar 40 gün sürer ise de, bazı seneler hafif, bazı seneler şiddetli ve uzun olduğundan kesin süre tayin edilmez.

    Erbainden sonra 21 Marta kadar devam eden “Hamsin” girer ve 50 gün sürer. Fakat şiddeti erbain kadar değildir. Eskiden erbainin çıkması ile halk arasında kurbanlar kesilir ve bu günler hasta olmadan, sıhhatli atlatıldığı için Allah’a şükredilir; eşe-dosta ziyafetler verilirdi.

    Erbain tabiri tasavvuf ve hadis ilminde de kullanılır. Tasavvuf yolunda bulunanların, nefslerinin kırılması için, 40 gün bir hücreye (odaya) çekilerek ibadet etmelerine “Erbain” denir. Bu erbain günleri takvimlerdeki erbain (kışın en şiddetli zamanı) günlerinde yapılırdı.

    Hadis ilminde ise, Peygamber efendimizin: “Ümmetimden kim kırk hadis ezberlerse, kıyamet günü fakih olarak diriltilir ve benim şefaatime kavuşur.” buyurması üzerine, İslam alimleri halka kolay olsun diye 40 hadisi içine alan hadis kitapları yazmışlar ve bu kitaplara “Erbain” adını vermişlerdir. Bunların en Ünlülarından bazıları; İmam-ı Nevevi’nin, Ahmed İbni Kemal Paşanın, İmam-ı Birgivi’nin Erbain adlı eserleridir.

    Kaynak: Rehber Ansiklopedisi
    Ecdadımızın tecrübelerine göre bir hava tahmini :) 22 Aralık’ta başlayan ve 31 Ocak gününe kadar 40 gün devam eden erbain zamanıdır. Büyüklerimiz buyurur ki: Bu süre içinde başınızı koruyacak örtü, şapka vs.. ile örtünüz.. Erbain Başlıyor; Erbain kışın en şiddetli geçen kırk günü. Halk arasında senenin günleri Hızır (yaz) ve Kasım (kış) diye ikiye ayrılır. Kasım günleri Miladi 8 Kasımda girer, 6 Mayısa kadar 179 gün Şubatın 29 çektiği artık senelerde 180 gün sürer. 6 Mayısta Hızır günleri başlar. Kasımın en şiddetli günleri de gündönümü denilen 22 Aralıkta başlayan erbaindir. Kışın en karlı, tipili ve soğuk zamanıdır. Bazı bölgelerde halk arasında “zemheri, karakış” da denilen bu günler 31 Ocak’a kadar 40 gün sürer ise de, bazı seneler hafif, bazı seneler şiddetli ve uzun olduğundan kesin süre tayin edilmez. Erbainden sonra 21 Marta kadar devam eden “Hamsin” girer ve 50 gün sürer. Fakat şiddeti erbain kadar değildir. Eskiden erbainin çıkması ile halk arasında kurbanlar kesilir ve bu günler hasta olmadan, sıhhatli atlatıldığı için Allah’a şükredilir; eşe-dosta ziyafetler verilirdi. Erbain tabiri tasavvuf ve hadis ilminde de kullanılır. Tasavvuf yolunda bulunanların, nefslerinin kırılması için, 40 gün bir hücreye (odaya) çekilerek ibadet etmelerine “Erbain” denir. Bu erbain günleri takvimlerdeki erbain (kışın en şiddetli zamanı) günlerinde yapılırdı. Hadis ilminde ise, Peygamber efendimizin: “Ümmetimden kim kırk hadis ezberlerse, kıyamet günü fakih olarak diriltilir ve benim şefaatime kavuşur.” buyurması üzerine, İslam alimleri halka kolay olsun diye 40 hadisi içine alan hadis kitapları yazmışlar ve bu kitaplara “Erbain” adını vermişlerdir. Bunların en Ünlülarından bazıları; İmam-ı Nevevi’nin, Ahmed İbni Kemal Paşanın, İmam-ı Birgivi’nin Erbain adlı eserleridir. Kaynak: Rehber Ansiklopedisi
    0 Comentários 0 Compartilhamentos
  • 𝐎𝐧 𝐒𝐞𝐩𝐭𝐞𝐦𝐛𝐞𝐫 𝟐𝟖, 𝟏𝟓𝟑𝟖, 𝐎𝐭𝐭𝐨𝐦𝐚𝐧𝐬 𝐭𝐫𝐢𝐮𝐦𝐩𝐡 𝐢𝐧 𝐧𝐚𝐯𝐚𝐥 𝐛𝐚𝐭𝐭𝐥𝐞 𝐨𝐟 𝐏𝐫𝐞𝐯𝐞𝐳𝐚 𝐚𝐠𝐚𝐢𝐧𝐬𝐭 𝐭𝐡𝐞 𝐄𝐮𝐫𝐨𝐩𝐞𝐚𝐧 𝐇𝐨𝐥𝐲 𝐀𝐥𝐥𝐢𝐚𝐧𝐜𝐞 !

    In 1537, commanding a large Ottoman fleet, Hizir Hayreddin (Khizar Khayr ud Din) Barbarossa captured a number of Aegean and Ionian islands belonging to Republic of Venice, namely Syros, Aegina, Los, Paros, Tinos, Karpathos, Kasos, and Naxos, thus annexing the Duchy of Naxos to the Ottoman Empire. He then unsuccessfully besieged the Venetian stronghold of Corfu and ravaged Spanish-held Calabrian coast in Southern Italy.[1]

    Khayr ud Din (literally: "Good for Faith") was a sobriquet given to Hizir for his glorious service to Islam owing to his naval Jihad against infidels. But prior to becoming the Ottoman naval admiral, he was a Berber pirate who was famous for his raids on the merchant ships of European states which he began as a response to Christian pirates. He later paid allegiance to Yavuz Selim 1 the first Ottoman Caliph and became a governor.

    The contemporary Pope Paul III in February 1538 in assembled a ’’Holy League’’, comprising the Papal States, Hapsburg Spain, the Republic of Genoa, the Republic of Venice, and the Knights of Malta, to confront Ottoman fleet under Kapudan Pasha Hizir Hayreddin Barbarossa (red haired). [2]

    Barbarossa's fleet that summer numbered 122 galleys and galliots. That of the Holy League comprised of 300 galleys more than double than that of Ottomans and galleons (55 Venetian galleys, 61 Genoese-Papal, 10 sent by the Knights Hospitaller, and 50 by Spanish). Andrea Doria, the Genoese admiral in the service of Emperor Charles V was in overall command. [3]

    At the end of the battle day, Ottomans came out victorious as they sunk,destroyed or captured 128 ships and had taken about 3,000 prisoners. Ottomans did not lose any ships but suffered 400 dead and 800 wounded. [4]

    A peace treaty was signed between Venice and the Ottoman Caliphate in October 1540, under which Ottomans took control of the Venetian possessions in the Morea and in Dalmatia and of the formerly Venetian islands in the Aegean, Ionian, and eastern Adriatic Seas. Venice also had to pay a war indemnification of 300,000 ducats of gold to the Ottoman Caliphate.

    With the victory at Preveza and the subsequent victory in the Battle of Djerba in 1560, the Ottomans succeeded in repulsing the efforts of Venice and Spain, the two principal rival powers in the Mediterranean, to stop their drive for controlling the sea. The Ottoman supremacy in large-scale fleet battles in the Mediterranean Sea remained unchallenged until the Battle of Lepanto in 1571. Hizir Hayreddin's fame in Istanbul reached to unprecedented heights as he became the favorite Pasha of Ottoman Caliph Kanuni Suleyman 1 who used to personally receive Hizir in Topkapi Palace after naval conquests. Also, Hizir was the only Pasha who was offered a seat to sit in the Imperial Divaan of Caliph Suleyman. This was a indication of how much Suleyman loved and valued Hizir Reis for his services to Islam and the Ottoman state since he had broken the back of the European infidels.

    A Turkish poet Yahya Kemal Beyatlı praised Hizir Hayreddin:

    "Whence on the sea's horizon comes that roar?Can it be Barbarossa now returning
    From Tunis or Algiers or from the Isles?
    Two hundred vessels ride upon the waves,
    Coming from lands the rising Crescent lights: O blessed ships, from what seas are ye come?"

    Outside Turkey, or the wider Islamic world, the prolific British historian of naval military history, Edward Keble Chatterton, considered him "the greatest pirate that has ever lived, and one of the cleverest naval tacticians and strategists the Mediterranean ever bore on its waters"; noting that "his death was received by Christian Europe with a sigh of the greatest relief." [5]

    May Allah pour his Nur on the grave of Hizir Hayreddin Pasha and grant him Jannah.

    Fun fact:It should also be noted that name of Hector Barbossa, a fictional character in the Pirates of the Caribbean film series, is a derivative of Hayreddin Barbarossa's.

    References:

    [1] Roger Crowley, Empires of the Sea, faber and faber 2008 pp.67-69

    [2] Partridge, Loren (14 March 2015). Art of Renaissance Venice, 1400-1600

    [3]projectavalon.net

    [4] Denizcilerin piri: Barbaros Hayrettin Paşa (The master of the sailors: Barbaros Hayrettin Pasha)".

    [5] E. Keble Chatterton, Pirates and Piracy, Courier Corporation, 2012, pp. 68-69

    #Preveze #Preveza #Doria #ottoman #osmanli
    #Hizir #Barbarossa #Berber #Yavuz #Europe
    𝐎𝐧 𝐒𝐞𝐩𝐭𝐞𝐦𝐛𝐞𝐫 𝟐𝟖, 𝟏𝟓𝟑𝟖, 𝐎𝐭𝐭𝐨𝐦𝐚𝐧𝐬 𝐭𝐫𝐢𝐮𝐦𝐩𝐡 𝐢𝐧 𝐧𝐚𝐯𝐚𝐥 𝐛𝐚𝐭𝐭𝐥𝐞 𝐨𝐟 𝐏𝐫𝐞𝐯𝐞𝐳𝐚 𝐚𝐠𝐚𝐢𝐧𝐬𝐭 𝐭𝐡𝐞 𝐄𝐮𝐫𝐨𝐩𝐞𝐚𝐧 𝐇𝐨𝐥𝐲 𝐀𝐥𝐥𝐢𝐚𝐧𝐜𝐞 ! In 1537, commanding a large Ottoman fleet, Hizir Hayreddin (Khizar Khayr ud Din) Barbarossa captured a number of Aegean and Ionian islands belonging to Republic of Venice, namely Syros, Aegina, Los, Paros, Tinos, Karpathos, Kasos, and Naxos, thus annexing the Duchy of Naxos to the Ottoman Empire. He then unsuccessfully besieged the Venetian stronghold of Corfu and ravaged Spanish-held Calabrian coast in Southern Italy.[1] Khayr ud Din (literally: "Good for Faith") was a sobriquet given to Hizir for his glorious service to Islam owing to his naval Jihad against infidels. But prior to becoming the Ottoman naval admiral, he was a Berber pirate who was famous for his raids on the merchant ships of European states which he began as a response to Christian pirates. He later paid allegiance to Yavuz Selim 1 the first Ottoman Caliph and became a governor. The contemporary Pope Paul III in February 1538 in assembled a ’’Holy League’’, comprising the Papal States, Hapsburg Spain, the Republic of Genoa, the Republic of Venice, and the Knights of Malta, to confront Ottoman fleet under Kapudan Pasha Hizir Hayreddin Barbarossa (red haired). [2] Barbarossa's fleet that summer numbered 122 galleys and galliots. That of the Holy League comprised of 300 galleys more than double than that of Ottomans and galleons (55 Venetian galleys, 61 Genoese-Papal, 10 sent by the Knights Hospitaller, and 50 by Spanish). Andrea Doria, the Genoese admiral in the service of Emperor Charles V was in overall command. [3] At the end of the battle day, Ottomans came out victorious as they sunk,destroyed or captured 128 ships and had taken about 3,000 prisoners. Ottomans did not lose any ships but suffered 400 dead and 800 wounded. [4] A peace treaty was signed between Venice and the Ottoman Caliphate in October 1540, under which Ottomans took control of the Venetian possessions in the Morea and in Dalmatia and of the formerly Venetian islands in the Aegean, Ionian, and eastern Adriatic Seas. Venice also had to pay a war indemnification of 300,000 ducats of gold to the Ottoman Caliphate. With the victory at Preveza and the subsequent victory in the Battle of Djerba in 1560, the Ottomans succeeded in repulsing the efforts of Venice and Spain, the two principal rival powers in the Mediterranean, to stop their drive for controlling the sea. The Ottoman supremacy in large-scale fleet battles in the Mediterranean Sea remained unchallenged until the Battle of Lepanto in 1571. Hizir Hayreddin's fame in Istanbul reached to unprecedented heights as he became the favorite Pasha of Ottoman Caliph Kanuni Suleyman 1 who used to personally receive Hizir in Topkapi Palace after naval conquests. Also, Hizir was the only Pasha who was offered a seat to sit in the Imperial Divaan of Caliph Suleyman. This was a indication of how much Suleyman loved and valued Hizir Reis for his services to Islam and the Ottoman state since he had broken the back of the European infidels. A Turkish poet Yahya Kemal Beyatlı praised Hizir Hayreddin: "Whence on the sea's horizon comes that roar?Can it be Barbarossa now returning From Tunis or Algiers or from the Isles? Two hundred vessels ride upon the waves, Coming from lands the rising Crescent lights: O blessed ships, from what seas are ye come?" Outside Turkey, or the wider Islamic world, the prolific British historian of naval military history, Edward Keble Chatterton, considered him "the greatest pirate that has ever lived, and one of the cleverest naval tacticians and strategists the Mediterranean ever bore on its waters"; noting that "his death was received by Christian Europe with a sigh of the greatest relief." [5] May Allah pour his Nur on the grave of Hizir Hayreddin Pasha and grant him Jannah. 🤲 Fun fact:It should also be noted that name of Hector Barbossa, a fictional character in the Pirates of the Caribbean film series, is a derivative of Hayreddin Barbarossa's. References: [1] Roger Crowley, Empires of the Sea, faber and faber 2008 pp.67-69 [2] Partridge, Loren (14 March 2015). Art of Renaissance Venice, 1400-1600 [3]projectavalon.net [4] Denizcilerin piri: Barbaros Hayrettin Paşa (The master of the sailors: Barbaros Hayrettin Pasha)". [5] E. Keble Chatterton, Pirates and Piracy, Courier Corporation, 2012, pp. 68-69 #Preveze #Preveza #Doria #ottoman #osmanli #Hizir #Barbarossa #Berber #Yavuz #Europe
    0 Comentários 0 Compartilhamentos
  • Suleyman I was born on April 27, 1495, Monday in Trabzon. His father was Sultan Selim I and his mother was Hafsa Sultan. Suleyman was a tall man with a round face, hazel eyes on a broad forehead, and a thin beard. Suleyman the Magnificent had ruled for forty-six years (1520-1566) and this was an unforgettable royal period when it reached a stage of unprecedented magnitude and prosperity. often referred to by European writers as "great" or "the magnificent". But native historians refer to him as "lawgiver"(Kanuni), "the King of his century" and "completion of the perfect ten".

    His father, Sultan Selim, focused on Suleyman's education, his first education from his grandmother Gulbahar Hatun. When he was seven years old, he was sent to Istanbul near his grandfather Sultan Bayezid II where he was educated by the famous scholar Karakızoglu Hayreddin Hızır Efendi. He studied literature, history, science, and theology with the lessons of war techniques and tactics. After that, he went to his father in Trabzon and stayed there until he was 15 years old. At the age of 15, Suleyman wanted to be governor and he was sent to the province of Sarki and then to Karahisar and Bolu, and later to Keefe.

    After Sultan Selim I ascended the throne in 1512, Shehzade Suleyman was invited to Istanbul as his father's regent Selim who was struggling with the throne and his brothers. At the same time, he was the governor of Saruhan province. After Selim's death, Suleyman succeeded him as he was known to be a courageous and confident man. He did not hesitate or disobey his orders.

    He obliged people according to their abilities and capacities. He died on September 7, 1566, at the age of 71, when he was on the siege of Sziget. Because he made written laws and applied them strictly he was called 'Lawgiver'. He was a very kind ruler, a very just man, and he never oppressed his people. For example; he got the tax from Egypt very much and had done research when he found out that the people were overcharged, and he found out that the governor had treated them badly, so he immediately changed the governor.

    Suleyman promoted arts, culture, science, and poetry. he was also a poet. Suleyman's poems are among the foremost poems in the Islamic world. Suleyman sponsored a group of artists, theologians, and philosophers who surpassed Europe's most educated courts. Süleyman the Magnificent had a beautiful and radiant face, dark brown eyes, a ram's nose, and a thick and long mustache. His chest wide and his arms long and muscular. He was like a lion with good things and a good voice. He was brave, determined, and strong, and he was blessed with good luck and good fortune with himself and those around him.
    Suleyman I was born on April 27, 1495, Monday in Trabzon. His father was Sultan Selim I and his mother was Hafsa Sultan. Suleyman was a tall man with a round face, hazel eyes on a broad forehead, and a thin beard. Suleyman the Magnificent had ruled for forty-six years (1520-1566) and this was an unforgettable royal period when it reached a stage of unprecedented magnitude and prosperity. often referred to by European writers as "great" or "the magnificent". But native historians refer to him as "lawgiver"(Kanuni), "the King of his century" and "completion of the perfect ten". His father, Sultan Selim, focused on Suleyman's education, his first education from his grandmother Gulbahar Hatun. When he was seven years old, he was sent to Istanbul near his grandfather Sultan Bayezid II where he was educated by the famous scholar Karakızoglu Hayreddin Hızır Efendi. He studied literature, history, science, and theology with the lessons of war techniques and tactics. After that, he went to his father in Trabzon and stayed there until he was 15 years old. At the age of 15, Suleyman wanted to be governor and he was sent to the province of Sarki and then to Karahisar and Bolu, and later to Keefe. After Sultan Selim I ascended the throne in 1512, Shehzade Suleyman was invited to Istanbul as his father's regent Selim who was struggling with the throne and his brothers. At the same time, he was the governor of Saruhan province. After Selim's death, Suleyman succeeded him as he was known to be a courageous and confident man. He did not hesitate or disobey his orders. He obliged people according to their abilities and capacities. He died on September 7, 1566, at the age of 71, when he was on the siege of Sziget. Because he made written laws and applied them strictly he was called 'Lawgiver'. He was a very kind ruler, a very just man, and he never oppressed his people. For example; he got the tax from Egypt very much and had done research when he found out that the people were overcharged, and he found out that the governor had treated them badly, so he immediately changed the governor. Suleyman promoted arts, culture, science, and poetry. he was also a poet. Suleyman's poems are among the foremost poems in the Islamic world. Suleyman sponsored a group of artists, theologians, and philosophers who surpassed Europe's most educated courts. Süleyman the Magnificent had a beautiful and radiant face, dark brown eyes, a ram's nose, and a thick and long mustache. His chest wide and his arms long and muscular. He was like a lion with good things and a good voice. He was brave, determined, and strong, and he was blessed with good luck and good fortune with himself and those around him.
    0 Comentários 0 Compartilhamentos
  • BİR SENE İÇERİSİNDE
    TÜRKİYE'DE NELER OLACAK.

    ASPİLSAN Lityum İyon pil fabrikası üretime başlayacak
    Ramjet füze motoru seri üretime başlayacak
    Milli Elektrikli oto Togg seri üretime geçecek
    Bilecik altın madeninde ilk külçe altın dökümü yapılacak
    Milli Dikey Atım Sistemi ilk atış testleri yapılacak
    2022'de zırhlı araçlar ilk kez yerli motorla teslim edilecek
    SUNGUR alçak irtifa hava savunma füzesi, AKYA torpido,
    MAM-T ve ATMACA teslimatları başlayacak
    ATAK-2 prototipi, ilk uçuşunu gerçekleştirecek
    Zırhlı Amfibi Hücum Aracı ZAHA envantere girecek
    Türk Tipi Hücumbot ilk prototipin inşası başlıyacak
    10. A-400M envantere girecek
    Gökbey yerli motorla havalanacak
    TCG Anadolu Gemisi envantere katılacak.
    HİSAR-U'nun ilk prototipi tamamlanacak
    HÜRJET ilk uçuşunu gerçekleştirecek
    Milli KTJ-3200 Turbo Jet Motoru entegre edilen
    SOM Seyir Füzesi'nin ilk atışı gerçekleştirilecek.
    KARAPINAR GES tam kapasite devreye geçecek
    BORKARBÜR üretim tesisleri faaliyete geçecek
    Milli seyir füzesi SOM milli motorla ilk vuracak
    Milli Elektrikli Tren raylarda olacak
    Milli uydu İMECE uzaya fırlatılacak
    DAG teleskopu devreye alınacak
    Türksat 6A uydusu uzaya gönderilecek
    %100 yerli TÜMOSAN PUSAT seri üretime geçecek
    Milli Muharip Uçağın parça üretimi tamamlanacak
    TUSAŞ ses altı rüzgar tüneli devreye girecek
    TS1400 Turboşaft motoru ilk uçuşunu gerçekleştirecek
    İHA-SİHA ve İKA'lar çeşitlenecek
    TCG Piri Reis DKK teslim edilecek
    Hızır Reis denizaltısı havuza çekilecek
    STM500 denizaltının inşasına başlanacak.

    T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
    Mustafa Varank
    Savunma Sanayii Başkanlığı

    Emeği geçen herkesten Allah razı olsun
    BİR SENE İÇERİSİNDE TÜRKİYE'DE NELER OLACAK. 🔹ASPİLSAN Lityum İyon pil fabrikası üretime başlayacak 🔹Ramjet füze motoru seri üretime başlayacak 🔹Milli Elektrikli oto Togg seri üretime geçecek 🔹Bilecik altın madeninde ilk külçe altın dökümü yapılacak 🔹Milli Dikey Atım Sistemi ilk atış testleri yapılacak 🔹2022'de zırhlı araçlar ilk kez yerli motorla teslim edilecek 🔹SUNGUR alçak irtifa hava savunma füzesi, AKYA torpido, MAM-T ve ATMACA teslimatları başlayacak 🔹ATAK-2 prototipi, ilk uçuşunu gerçekleştirecek 🔹Zırhlı Amfibi Hücum Aracı ZAHA envantere girecek 🔹Türk Tipi Hücumbot ilk prototipin inşası başlıyacak 🔹10. A-400M envantere girecek 🔹 Gökbey yerli motorla havalanacak 🔹TCG Anadolu Gemisi envantere katılacak. 🔹HİSAR-U'nun ilk prototipi tamamlanacak 🔹HÜRJET ilk uçuşunu gerçekleştirecek 🔹Milli KTJ-3200 Turbo Jet Motoru entegre edilen SOM Seyir Füzesi'nin ilk atışı gerçekleştirilecek. 🔹KARAPINAR GES tam kapasite devreye geçecek 🔹BORKARBÜR üretim tesisleri faaliyete geçecek 🔹Milli seyir füzesi SOM milli motorla ilk vuracak 🔹Milli Elektrikli Tren raylarda olacak 🔹Milli uydu İMECE uzaya fırlatılacak 🔹DAG teleskopu devreye alınacak 🔹Türksat 6A uydusu uzaya gönderilecek 🔹%100 yerli TÜMOSAN PUSAT seri üretime geçecek 🔹Milli Muharip Uçağın parça üretimi tamamlanacak 🔹TUSAŞ ses altı rüzgar tüneli devreye girecek 🔹TS1400 Turboşaft motoru ilk uçuşunu gerçekleştirecek 🔹İHA-SİHA ve İKA'lar çeşitlenecek 🔹TCG Piri Reis DKK teslim edilecek 🔹Hızır Reis denizaltısı havuza çekilecek 🔹STM500 denizaltının inşasına başlanacak. T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Mustafa Varank Savunma Sanayii Başkanlığı Emeği geçen herkesten Allah razı olsun 🇹🇷
    0 Comentários 0 Compartilhamentos