• "Amerika" ve "ABD" arasındaki fark

    "Amerika" ve "ABD" terimleri genellikle değişken olarak kullanılır, ancak tam olarak aynı değildir:

    ABD (Amerika Birleşik Devletleri):
    Bu özellikle Kaliforniya, Teksas, New York ve Alaska gibi yerler de dahil olmak üzere 50 eyaletten oluşan ülkeyi ifade ediyor. 1776 yılında kurulan bir ulus.

    Amerika:
    Teknik olarak, bu tüm kıtanın - Kuzey, Orta ve Güney Amerika- Kanada, Brezilya, Meksika, Arjantin ve daha fazlası gibi ülkeleri kapsıyor. Bununla birlikte, genel kullanım olarak (özellikle İngilizce), coğrafi olarak doğru olmasa da, ABD için genellikle steno anlamına gelir.

    Yani "ABD" = tek ülke,
    "Amerika" = ya aynı ülke... ya da bağlamına bağlı olarak iki koca kıta!
    "Amerika" ve "ABD" arasındaki fark 🇺🇸 "Amerika" ve "ABD" terimleri genellikle değişken olarak kullanılır, ancak tam olarak aynı değildir: 🔹 ABD (Amerika Birleşik Devletleri): Bu özellikle Kaliforniya, Teksas, New York ve Alaska gibi yerler de dahil olmak üzere 50 eyaletten oluşan ülkeyi ifade ediyor. 1776 yılında kurulan bir ulus. 🔹 Amerika: Teknik olarak, bu tüm kıtanın - Kuzey, Orta ve Güney Amerika- Kanada, Brezilya, Meksika, Arjantin ve daha fazlası gibi ülkeleri kapsıyor. Bununla birlikte, genel kullanım olarak (özellikle İngilizce), coğrafi olarak doğru olmasa da, ABD için genellikle steno anlamına gelir. Yani "ABD" = tek ülke, "Amerika" = ya aynı ülke... ya da bağlamına bağlı olarak iki koca kıta! 🌍
    0 Комментарии 0 Поделились
  • Amerika'nın San Francisco ve New York arasındaki En Uzun Tren Rotası'nın Amerika'da destansı bir yolculuk olduğunu biliyor muydunuz?

    Rotanın önemli noktalarının özeti:
    1. San Francisco'dan Kalkış (Emeryville İstasyonu):
    • Tren doğrudan San Francisco'dan değil, körfezin hemen karşısındaki Emeryville'den kalkıyor. San Francisco'dan Amtrak otobüsüyle kolayca ulaşabilirsiniz.

    2. California Zephyr:
    • Bu tren ülkenin en etkileyici manzaralarından bazılarını geçiyor. Kaliforniya'daki Sierra Nevada'yı ve Colorado'daki Rocky Dağları'nı geçerek dağların, kanyonların ve nehirlerin muhteşem manzaralarını sunuyor.
    • Sacramento, Reno, Salt Lake City, Denver ve Omaha gibi şehirlerden geçiyor.
    • San Francisco ve Chicago arasındaki rota, koşullara bağlı olarak yaklaşık 51-52 saat sürüyor.

    3. Chicago'daki bağlantı:
    • Chicago'da yolcular New York'a devam etmek için tren değiştirmek zorunda. • Chicago'dan, Cleveland, Buffalo ve Albany'den geçerek New York'a varmadan önce Erie Gölü'nün güneyinde bir rota izleyen Lake Shore Limited'ı kullanabilirsiniz.
    • Başka bir seçenek ise Kentucky, Batı Virginia ve Washington D.C.'den daha güneye giden bir rota izleyen Cardinal'dır.

    4. New York'a varış:
    • Chicago'dan New York'a Lake Shore Limited ile yolculuk yaklaşık 20 saat sürer ve toplam yolculuk yaklaşık 70-72 saate çıkar.
    Tam yolculuk, ABD'nin coğrafi çeşitliliğini keşfetmenin mükemmel bir yoludur. UU., Batı'nın dağlarından ve çöllerinden Doğu'nun büyük ovalarına ve şehirlerine kadar.
    Amerika'nın San Francisco ve New York arasındaki En Uzun Tren Rotası'nın Amerika'da destansı bir yolculuk olduğunu biliyor muydunuz? Rotanın önemli noktalarının özeti: 1. San Francisco'dan Kalkış (Emeryville İstasyonu): • Tren doğrudan San Francisco'dan değil, körfezin hemen karşısındaki Emeryville'den kalkıyor. San Francisco'dan Amtrak otobüsüyle kolayca ulaşabilirsiniz. 2. California Zephyr: • Bu tren ülkenin en etkileyici manzaralarından bazılarını geçiyor. Kaliforniya'daki Sierra Nevada'yı ve Colorado'daki Rocky Dağları'nı geçerek dağların, kanyonların ve nehirlerin muhteşem manzaralarını sunuyor. • Sacramento, Reno, Salt Lake City, Denver ve Omaha gibi şehirlerden geçiyor. • San Francisco ve Chicago arasındaki rota, koşullara bağlı olarak yaklaşık 51-52 saat sürüyor. 3. Chicago'daki bağlantı: • Chicago'da yolcular New York'a devam etmek için tren değiştirmek zorunda. • Chicago'dan, Cleveland, Buffalo ve Albany'den geçerek New York'a varmadan önce Erie Gölü'nün güneyinde bir rota izleyen Lake Shore Limited'ı kullanabilirsiniz. • Başka bir seçenek ise Kentucky, Batı Virginia ve Washington D.C.'den daha güneye giden bir rota izleyen Cardinal'dır. 4. New York'a varış: • Chicago'dan New York'a Lake Shore Limited ile yolculuk yaklaşık 20 saat sürer ve toplam yolculuk yaklaşık 70-72 saate çıkar. Tam yolculuk, ABD'nin coğrafi çeşitliliğini keşfetmenin mükemmel bir yoludur. UU., Batı'nın dağlarından ve çöllerinden Doğu'nun büyük ovalarına ve şehirlerine kadar.
    0 Комментарии 0 Поделились
  • Doğmadan Önce Kızlarının Kaderini Yazmış Bir Adam:

    1980 yılında, Richard Williams televizyon izlerken Romanyalı bir tenisçinin bir turnuva kazanarak 40.000 dolarlık bir çek aldığını gördü.
    Bu miktar, onun bir yılda kazandığından çok daha fazlaydı.

    O an… her şeyi değiştirdi.

    Televizyonu kapattı, bir kâğıt ve kalem aldı… ve tam 78 sayfalık bir plan yazdı.
    Hedefi: Henüz doğmamış kızlarının bir gün dünya tenisinde zirveye oturmasıydı.

    Ama ufak bir sorun vardı:
    Richard tenis hakkında hiçbir şey bilmiyordu.
    Amerika’nın en tehlikeli mahallelerinden biri olan Compton, California’da yaşıyordu.
    Ve cebinde tek kuruş yoktu.

    Beş yıl boyunca tenis dergilerini okudu, kasetler izledi, hareketleri öğrendi… tek başına, koçsuz.
    Sonra önce Venus’un, ardından Serena’nın eline birer raket verdi.
    Ve rüya… başlamış oldu.

    Zengin kulüplerden yere atılan eski topları topladı.
    Kızlarıyla harabe durumdaki halka açık kortlarda antrenman yaptı.
    Çoğu zaman, onları korumaya çalışırken çeteler tarafından dövüldü.
    Bir seferinde kortu terk etmediği için burnu, çenesi, parmakları kırıldı… dişleri söküldü.

    “Tarih, dişsiz bu adamı cesaretin simgesi olarak hatırlayacak,” diye yazmıştı bir gün günlüğüne.

    Tenis; beyazların, zenginlerin, dışlayıcıların sporuydu.
    Bu siyah aile… rahatsız ediciydi.
    Bir gün kızları sordu:
    “Baba, neden herkes bize öyle bakıyor?”

    Richard gözünü kırpmadan cevapladı:
    “Çünkü bu kadar güzel insanlara alışık değiller.”

    Yıllar sonra, takvim Wimbledon 2000’i gösterdi.
    Genç, siyah, güçlü bir kadın korta çıktı. Babası tribündeydi.
    Venus Williams, ilk Grand Slam’ini kazandı.
    Ve Richard… gözleri yaşlı dans etti.

    Sonra Serena geldi.
    23 Grand Slam şampiyonluğu.
    Spor tarihine silinmez bir iz.

    Ama madalyalardan çok önce…
    Alaylara, ırkçı hakaretlere, acımasız kıyaslara katlandılar.
    Babaları onlara öğretti: En güçlü cevap, raketle verilir.

    “Bir gün Wimbledon’ı kazanacağız.
    Ve bu bizim için olmayacak.
    Amerika’nın yoksulları ve unutulmuşları için olacak.” — Richard Williams

    Bugün milyonlarca küçük kız — ve oğlan — biliyor ki:
    Evet, bu mümkün.

    Çünkü bir baba, onlar daha hayal bile kuramadan… onlar için hayal kurmaya cesaret etti.
    Doğmadan Önce Kızlarının Kaderini Yazmış Bir Adam: 1980 yılında, Richard Williams televizyon izlerken Romanyalı bir tenisçinin bir turnuva kazanarak 40.000 dolarlık bir çek aldığını gördü. Bu miktar, onun bir yılda kazandığından çok daha fazlaydı. O an… her şeyi değiştirdi. Televizyonu kapattı, bir kâğıt ve kalem aldı… ve tam 78 sayfalık bir plan yazdı. Hedefi: Henüz doğmamış kızlarının bir gün dünya tenisinde zirveye oturmasıydı. Ama ufak bir sorun vardı: Richard tenis hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Amerika’nın en tehlikeli mahallelerinden biri olan Compton, California’da yaşıyordu. Ve cebinde tek kuruş yoktu. Beş yıl boyunca tenis dergilerini okudu, kasetler izledi, hareketleri öğrendi… tek başına, koçsuz. Sonra önce Venus’un, ardından Serena’nın eline birer raket verdi. Ve rüya… başlamış oldu. Zengin kulüplerden yere atılan eski topları topladı. Kızlarıyla harabe durumdaki halka açık kortlarda antrenman yaptı. Çoğu zaman, onları korumaya çalışırken çeteler tarafından dövüldü. Bir seferinde kortu terk etmediği için burnu, çenesi, parmakları kırıldı… dişleri söküldü. “Tarih, dişsiz bu adamı cesaretin simgesi olarak hatırlayacak,” diye yazmıştı bir gün günlüğüne. Tenis; beyazların, zenginlerin, dışlayıcıların sporuydu. Bu siyah aile… rahatsız ediciydi. Bir gün kızları sordu: “Baba, neden herkes bize öyle bakıyor?” Richard gözünü kırpmadan cevapladı: “Çünkü bu kadar güzel insanlara alışık değiller.” Yıllar sonra, takvim Wimbledon 2000’i gösterdi. Genç, siyah, güçlü bir kadın korta çıktı. Babası tribündeydi. Venus Williams, ilk Grand Slam’ini kazandı. Ve Richard… gözleri yaşlı dans etti. Sonra Serena geldi. 23 Grand Slam şampiyonluğu. Spor tarihine silinmez bir iz. Ama madalyalardan çok önce… Alaylara, ırkçı hakaretlere, acımasız kıyaslara katlandılar. Babaları onlara öğretti: En güçlü cevap, raketle verilir. “Bir gün Wimbledon’ı kazanacağız. Ve bu bizim için olmayacak. Amerika’nın yoksulları ve unutulmuşları için olacak.” — Richard Williams Bugün milyonlarca küçük kız — ve oğlan — biliyor ki: Evet, bu mümkün. Çünkü bir baba, onlar daha hayal bile kuramadan… onlar için hayal kurmaya cesaret etti.
    0 Комментарии 0 Поделились
  • MS. 800'lü yıllardı, bugün Etiyopya dediğimiz Habeşistan'ın Kaffa şehrinin yüksek yaylalarında keçilerini otlatan bir çobanın birgün dikkatini ilginç bir şey çekti.

    Yüksek tepelere çıkarken yorulan keçiler, bir ağacın kırmızı küçük meyvelerini yiyince canlanıyor, yerlerinde duramıyor, hatta uyuyamıyorlardı.

    Çoban, "neden" diye sordu kendi kendine, sonra "bu meyveden olmalı" dedi.

    O meyvelerden kendisi de yedi.
    Kısa sürede güçlendiğini, daha enerji dolu olduğunu fark etti.

    İşte o meyve kahveydi.

    Kahve adı da bulunduğu şehrin adı Kaffa'dan geliyor.

    Ünü kısa sürede bölgeye yayıldı.

    Özellikle Arap yarımadasında bir tutku oldu.

    Araplar "Qahva" dediler, bu mutluluk hormonuna.

    İngilizler, Coffe.

    Ünü Yemen'den Osmanlı'ya, Osmanlı'dan Avrupa'ya, oradan da Amerika'ya taşındı.

    Osmanlı Sarayında özel "Kahvecibaşı" çalışıyordu.

    Adamın tek işi padişaha kahve pişirmekti.

    Türkülerimize bile girdi kahve.

    "Kahve Yemen'den gelir, suyu çemenden gelir."

    Kahveyi Afrika'dan Arap yarımadasına taşıyanlar Müslüman dervişlerdi.

    Amerika ve uzak doğuya taşıyanlar ise Hıristiyan keşişler oldu.

    Dervişler kahveyi tek tip içtiler, tozunu sıcak su ile kaynattılar.

    Türk kahvesi dediğimiz de öyle yapılanlardan.

    Keşişler ise kahvenin farklı türlerini buldu.

    Mesela Cappucino adı keşişlerin giydiği "kapşon"lu elbiseden geliyordu.

    Koyu kavrulmuş kahveden yapılana "Espresso" dediler.

    Bazıları Ekspresso dese bile orijinali Espresso.

    İspanyolca preslemek, sıcak anlamında.

    Süt üzerine espressoyu dökünce ortaya "Macchiato" çıktı.

    Macchiato İtalyanca benek demek.

    Sütün üzerinde kahve benekleri.

    Espresso'nun üzerine sıcak su eklenince oldu sana "Cafe Americano".

    Espresso, süt ve kakao karışımına da "Mocha" dediler.

    İsmi Yemen'deki El Mocha limanından geldi.

    Kaynak:
    Sn. Sonad Pelit
    MS. 800'lü yıllardı, bugün Etiyopya dediğimiz Habeşistan'ın Kaffa şehrinin yüksek yaylalarında keçilerini otlatan bir çobanın birgün dikkatini ilginç bir şey çekti. Yüksek tepelere çıkarken yorulan keçiler, bir ağacın kırmızı küçük meyvelerini yiyince canlanıyor, yerlerinde duramıyor, hatta uyuyamıyorlardı. Çoban, "neden" diye sordu kendi kendine, sonra "bu meyveden olmalı" dedi. O meyvelerden kendisi de yedi. Kısa sürede güçlendiğini, daha enerji dolu olduğunu fark etti. İşte o meyve kahveydi. Kahve adı da bulunduğu şehrin adı Kaffa'dan geliyor. Ünü kısa sürede bölgeye yayıldı. Özellikle Arap yarımadasında bir tutku oldu. Araplar "Qahva" dediler, bu mutluluk hormonuna. İngilizler, Coffe. Ünü Yemen'den Osmanlı'ya, Osmanlı'dan Avrupa'ya, oradan da Amerika'ya taşındı. Osmanlı Sarayında özel "Kahvecibaşı" çalışıyordu. Adamın tek işi padişaha kahve pişirmekti. Türkülerimize bile girdi kahve. "Kahve Yemen'den gelir, suyu çemenden gelir." Kahveyi Afrika'dan Arap yarımadasına taşıyanlar Müslüman dervişlerdi. Amerika ve uzak doğuya taşıyanlar ise Hıristiyan keşişler oldu. Dervişler kahveyi tek tip içtiler, tozunu sıcak su ile kaynattılar. Türk kahvesi dediğimiz de öyle yapılanlardan. Keşişler ise kahvenin farklı türlerini buldu. Mesela Cappucino adı keşişlerin giydiği "kapşon"lu elbiseden geliyordu. Koyu kavrulmuş kahveden yapılana "Espresso" dediler. Bazıları Ekspresso dese bile orijinali Espresso. İspanyolca preslemek, sıcak anlamında. Süt üzerine espressoyu dökünce ortaya "Macchiato" çıktı. Macchiato İtalyanca benek demek. Sütün üzerinde kahve benekleri. Espresso'nun üzerine sıcak su eklenince oldu sana "Cafe Americano". Espresso, süt ve kakao karışımına da "Mocha" dediler. İsmi Yemen'deki El Mocha limanından geldi. Kaynak: Sn. Sonad Pelit
    0 Комментарии 0 Поделились
  • DÜNYANIN NÜFUSU 8.04 MİLYARA ULAŞTI. DÜNYANIN BÜYÜK FOTOĞRAFINDA EPEY DEĞİŞİKLİK VAR…

    Bu 8 milyar insanın;

    %11'i Avrupa'da
    %5'i Kuzey Amerika'da
    %9'u Güney Amerika'da
    %15'u Afrika'da
    %60'ı Asya'da yaşamaktadır.
    %49'u köylerde, %51şehirlerde yaşıyor.

    İnsanların;

    %12'si Çince
    %5 İspanyolca
    %5 İngilizce
    %3'ü Arapça
    %3 Hintçe
    %3 Bengalce
    %3 Portekizce
    %2 Rusça
    %2 Japonca
    %62'si kendi dilinde konuşuyor.

    -İnsanların;

    -%77'sinin konutu var. %23'ünün yaşayacak mekanı yok.
    -% 25'i yetersiz besleniyor.
    -%87'si temiz içme suyuna sahip.
    -%75'inin cep telefonu var.
    -%30'unun internet erişimi var.
    -% 7'si üniversite mezunu.
    -%83'ü okuma-yazma biliyor.

    İnsanların;

    -%33'ü Hıristiyan,
    -%22'si Müslüman,
    -%14'ü Hintliler,
    -%7''si Budist,
    -%12'si diğer dinler,
    -%12'sinin dini inancı yok.

    -Dünyada insanların %26'sı 15 yaşına ulaşamadan ölüyor. 15-64 yaş aralığında ölenlerin oranı % 66'dır.
    -İnsanların sadece % 8'i 65 ve üzerindeki yaşlara kadar yaşayabilmektir..

    Kaynak:NEW ENGLAND JOURNAL OF MEDICINE
    20.08.2024

    Belgesel Tutkudur
    DÜNYANIN NÜFUSU 8.04 MİLYARA ULAŞTI. DÜNYANIN BÜYÜK FOTOĞRAFINDA EPEY DEĞİŞİKLİK VAR… Bu 8 milyar insanın; %11'i Avrupa'da %5'i Kuzey Amerika'da %9'u Güney Amerika'da %15'u Afrika'da %60'ı Asya'da yaşamaktadır. %49'u köylerde, %51şehirlerde yaşıyor. İnsanların; %12'si Çince %5 İspanyolca %5 İngilizce %3'ü Arapça %3 Hintçe %3 Bengalce %3 Portekizce %2 Rusça %2 Japonca %62'si kendi dilinde konuşuyor. -İnsanların; -%77'sinin konutu var. %23'ünün yaşayacak mekanı yok. -% 25'i yetersiz besleniyor. -%87'si temiz içme suyuna sahip. -%75'inin cep telefonu var. -%30'unun internet erişimi var. -% 7'si üniversite mezunu. -%83'ü okuma-yazma biliyor. İnsanların; -%33'ü Hıristiyan, -%22'si Müslüman, -%14'ü Hintliler, -%7''si Budist, -%12'si diğer dinler, -%12'sinin dini inancı yok. -Dünyada insanların %26'sı 15 yaşına ulaşamadan ölüyor. 15-64 yaş aralığında ölenlerin oranı % 66'dır. -İnsanların sadece % 8'i 65 ve üzerindeki yaşlara kadar yaşayabilmektir.. Kaynak:NEW ENGLAND JOURNAL OF MEDICINE 20.08.2024 Belgesel Tutkudur
    0 Комментарии 0 Поделились
  • Dünyanın En Çok Otomobil Markasına Sahip Ülkeleri

    Otomotiv dünyasında rekabet her geçen gün artarken, ülkelerin otomobil markalarındaki çeşitlilik ve üretim sayıları dikkat çekiyor. İşte dünyanın en çok otomobil markasına sahip ülkeleri ve Türkiye'nin bu sıralamadaki yeri:

    Amerika Birleşik Devletleri (ABD) - 231 Marka
    Üretim: Yaklaşık 11 milyon
    Öne çıkan markalar: Ford, Tesla, Cadillac, Chevrolet

    İngiltere - 157 Marka
    Öne çıkan markalar: Aston Martin, Bentley, Jaguar, Land Rover, Rolls Royce

    Çin - 124 Marka
    Öne çıkan markalar: FAW Grubu, Geely, Chery, Farizon

    Almanya - 114 Marka
    Öne çıkan markalar: Audi, BMW, Mercedes-Benz, Porsche, Volkswagen

    Fransa - 72 Marka
    Öne çıkan markalar: Bugatti, Citroën, Peugeot, Renault
    Üretim: 1,5 milyon (2023 verilerine göre 12. sırada)

    İtalya - 61 Marka
    Üretim: 880 bin

    İsveç - 30 Marka
    Üretim: 276 bin

    Rusya - 24 Marka
    Üretim: 730 bin

    Japonya - 23 Marka
    Üretim: Yaklaşık 9 milyon

    Güney Kore - 10 Marka
    Üretim: Yaklaşık 4,5 milyon

    Hindistan - 7 Marka
    Üretim: Yaklaşık 6 milyon

    Meksika - 3 Marka
    Üretim: 4 milyon

    Türkiye - 1 Marka
    Marka: Togg
    Üretim: 2023'te 800'ün üzerinde araç üretildiği açıklanmıştı.

    Özet:
    Türkiye, Togg ile 1 otomobil markasına sahip ve bu alanda başlangıç aşamasında. Ancak üretim açısından hızla yükselerek otomotiv dünyasında adını duyurmaya başladı.

    Girişim Port
    🚗 Dünyanın En Çok Otomobil Markasına Sahip Ülkeleri Otomotiv dünyasında rekabet her geçen gün artarken, ülkelerin otomobil markalarındaki çeşitlilik ve üretim sayıları dikkat çekiyor. İşte dünyanın en çok otomobil markasına sahip ülkeleri ve Türkiye'nin bu sıralamadaki yeri: 🇺🇸 Amerika Birleşik Devletleri (ABD) - 231 Marka Üretim: Yaklaşık 11 milyon Öne çıkan markalar: Ford, Tesla, Cadillac, Chevrolet 🇬🇧 İngiltere - 157 Marka Öne çıkan markalar: Aston Martin, Bentley, Jaguar, Land Rover, Rolls Royce 🇨🇳 Çin - 124 Marka Öne çıkan markalar: FAW Grubu, Geely, Chery, Farizon 🇩🇪 Almanya - 114 Marka Öne çıkan markalar: Audi, BMW, Mercedes-Benz, Porsche, Volkswagen 🇫🇷 Fransa - 72 Marka Öne çıkan markalar: Bugatti, Citroën, Peugeot, Renault Üretim: 1,5 milyon (2023 verilerine göre 12. sırada) 🇮🇹 İtalya - 61 Marka Üretim: 880 bin 🇸🇪 İsveç - 30 Marka Üretim: 276 bin 🇷🇺 Rusya - 24 Marka Üretim: 730 bin 🇯🇵 Japonya - 23 Marka Üretim: Yaklaşık 9 milyon 🇰🇷 Güney Kore - 10 Marka Üretim: Yaklaşık 4,5 milyon 🇮🇳 Hindistan - 7 Marka Üretim: Yaklaşık 6 milyon 🇲🇽 Meksika - 3 Marka Üretim: 4 milyon 🇹🇷 Türkiye - 1 Marka Marka: Togg Üretim: 2023'te 800'ün üzerinde araç üretildiği açıklanmıştı. 🌟 Özet: Türkiye, Togg ile 1 otomobil markasına sahip ve bu alanda başlangıç aşamasında. Ancak üretim açısından hızla yükselerek otomotiv dünyasında adını duyurmaya başladı. Girişim Port
    0 Комментарии 0 Поделились
  • Üzerinde bir tren yaratma fikri jet itişi 1960'ların sonlarında Sovyet tasarımcılarına geldi. 1971'de, iki turbojet motoruyla donatılmış bir prototip lokomotif inşa edildi. Deneysel vagon sadece araştırma için kullanıldı, ancak bazıları geleceğin bu tür trenlere ait olduğuna ciddi şekilde inanıyordu.

    SSCB'de yüksek hızlı trenlere her zaman ilgi olmuştur. 1930'larda, Kolomna fabrikasında 4 araba ile 170 km / s hıza ulaşabilen birkaç deneysel tren oluşturuldu. 1960'ların sonlarında, tasarımcılar yerden değil, "havadan" bir tren geliştirme fikrini ortaya attılar. "VNIIV-Speed" olarak adlandırılan yüksek hızlı bir laboratuvar arabası projesi böyle doğdu. Geliştirmeye VNIIV çalışanları ve Havacılık Teknolojisi A.S. Tasarım Bürosu katıldı. Yakovleva. Kalinin Carriage Works'te (şimdi TVZ) bir prototip oluşturuldu. Testler sırasında ulaştığı tasarım hızı 250 km/s idi. Bu, dünyanın ilk jet arabası değildi. Daha önce, 1966'da Amerikan şirketi New York Central, bir J-47 uçağından iki General Electric motoruna sahip M-497 adlı bir arabayı test etti.

    Sovyet laboratuvar arabası öncelikle araştırma amaçlıydı, pek çoğu ölçü aletleri... Lokomotif, tren yüksek hızlarda hareket ederken rayları ve tekerlekleri kontrol etmek için deneysel bir platform olacaktı. Böyle bir trenin Moskova - Leningrad güzergahında kullanılması gerekiyordu.

    Galeri

    3 fotoğraf

    Yak-40 yolcu uçağının toplam ağırlığı yaklaşık 1 ton olan ikiz turbojet motorları, trenin çatısına ön kısmında yerleştirildi, maksimum itme 3000 kgf idi. Lokomotifi MiG-15 avcı uçağının motorlarıyla donatmak için öneriler vardı, ancak Yak-40'tan daha uzun hizmet ömrüne sahip AI-25 motorları lehine terk edildiler. Motorlardan sızan sıcak gazlardan korunmak için çelikten yapılmış bir elek yüksek sıcaklıklar... Bir prototip araba oluşturmak için, Riga Taşıma İşleri'nde oluşturulan ER22-67 arabanın kafa gövdesinin kullanılmasına karar verildi. Moskova Devlet Üniversitesi'nde geliştirilen baş ve kuyruk kısımlarındaki grenajlar arabaya asıldı ve kuruldu. isteğe bağlı ekipman motorların çalışması için gereklidir. Arabanın uzunluğu 28 m idi, lokomotif daha akıcı hale geldi, modeli daha önce bir rüzgar tünelinde test edildi. Laboratuvar arabasında, merkezi süspansiyonlu havalı yaylara sahip iki dingilli bojiler vardı. Frenleme için pnömatik ve elektro-pnömatik kontrollü disk frenler kullanıldı. Sandbox'lar, frenleme sırasında tekerleklerin raylarla tutuşunu iyileştirmek için tasarlandı. Motorları kontrol etmek için sürücü kabinine bir havacılık konsolu yerleştirildi. Gövdede, kompresör elektrik motorunun, aydınlatma cihazlarının ve elektrikli fırınların çalıştığı bir dizel jeneratör sağlandı. Lokomotif 7.2 ton gazyağı taşıyordu, arabanın toplam ağırlığı yaklaşık 60 tondu.

    Laboratuvar arabası 1971 yılında Moskova Demiryolunun Golutvin - Ozyory bölümünde test edildi. Testler başarılıydı. Araba 187 km/s hıza ulaştı. 1972'nin başlarında Transdinyester demiryolunun Novomoskovsk - Dneprodzerzhinsk bölümünde başka bir test yapıldı. Tren 249 km/s hıza ulaştı. Laboratuar arabası yüksek bir hız geliştirebilirdi, ancak tren yolu böyle bir hızda hareket edecek şekilde tasarlanmamıştı. Jet vagonunun başarılı testlerine rağmen, bu tür trenlerin kullanımı pratik değildi. Çok fazla yakıt tüketiyorlardı, gürültülüydüler ve toz kaldırdılar. 200 km/s hız yapabilen ER-200 elektrikli trenlerin ortaya çıkmasıyla birlikte jet motorlu trenlerin kullanılması sorunu kendiliğinden ortadan kalktı.
    Üzerinde bir tren yaratma fikri jet itişi 1960'ların sonlarında Sovyet tasarımcılarına geldi. 1971'de, iki turbojet motoruyla donatılmış bir prototip lokomotif inşa edildi. Deneysel vagon sadece araştırma için kullanıldı, ancak bazıları geleceğin bu tür trenlere ait olduğuna ciddi şekilde inanıyordu. SSCB'de yüksek hızlı trenlere her zaman ilgi olmuştur. 1930'larda, Kolomna fabrikasında 4 araba ile 170 km / s hıza ulaşabilen birkaç deneysel tren oluşturuldu. 1960'ların sonlarında, tasarımcılar yerden değil, "havadan" bir tren geliştirme fikrini ortaya attılar. "VNIIV-Speed" olarak adlandırılan yüksek hızlı bir laboratuvar arabası projesi böyle doğdu. Geliştirmeye VNIIV çalışanları ve Havacılık Teknolojisi A.S. Tasarım Bürosu katıldı. Yakovleva. Kalinin Carriage Works'te (şimdi TVZ) bir prototip oluşturuldu. Testler sırasında ulaştığı tasarım hızı 250 km/s idi. Bu, dünyanın ilk jet arabası değildi. Daha önce, 1966'da Amerikan şirketi New York Central, bir J-47 uçağından iki General Electric motoruna sahip M-497 adlı bir arabayı test etti. Sovyet laboratuvar arabası öncelikle araştırma amaçlıydı, pek çoğu ölçü aletleri... Lokomotif, tren yüksek hızlarda hareket ederken rayları ve tekerlekleri kontrol etmek için deneysel bir platform olacaktı. Böyle bir trenin Moskova - Leningrad güzergahında kullanılması gerekiyordu. Galeri 3 fotoğraf Yak-40 yolcu uçağının toplam ağırlığı yaklaşık 1 ton olan ikiz turbojet motorları, trenin çatısına ön kısmında yerleştirildi, maksimum itme 3000 kgf idi. Lokomotifi MiG-15 avcı uçağının motorlarıyla donatmak için öneriler vardı, ancak Yak-40'tan daha uzun hizmet ömrüne sahip AI-25 motorları lehine terk edildiler. Motorlardan sızan sıcak gazlardan korunmak için çelikten yapılmış bir elek yüksek sıcaklıklar... Bir prototip araba oluşturmak için, Riga Taşıma İşleri'nde oluşturulan ER22-67 arabanın kafa gövdesinin kullanılmasına karar verildi. Moskova Devlet Üniversitesi'nde geliştirilen baş ve kuyruk kısımlarındaki grenajlar arabaya asıldı ve kuruldu. isteğe bağlı ekipman motorların çalışması için gereklidir. Arabanın uzunluğu 28 m idi, lokomotif daha akıcı hale geldi, modeli daha önce bir rüzgar tünelinde test edildi. Laboratuvar arabasında, merkezi süspansiyonlu havalı yaylara sahip iki dingilli bojiler vardı. Frenleme için pnömatik ve elektro-pnömatik kontrollü disk frenler kullanıldı. Sandbox'lar, frenleme sırasında tekerleklerin raylarla tutuşunu iyileştirmek için tasarlandı. Motorları kontrol etmek için sürücü kabinine bir havacılık konsolu yerleştirildi. Gövdede, kompresör elektrik motorunun, aydınlatma cihazlarının ve elektrikli fırınların çalıştığı bir dizel jeneratör sağlandı. Lokomotif 7.2 ton gazyağı taşıyordu, arabanın toplam ağırlığı yaklaşık 60 tondu. Laboratuvar arabası 1971 yılında Moskova Demiryolunun Golutvin - Ozyory bölümünde test edildi. Testler başarılıydı. Araba 187 km/s hıza ulaştı. 1972'nin başlarında Transdinyester demiryolunun Novomoskovsk - Dneprodzerzhinsk bölümünde başka bir test yapıldı. Tren 249 km/s hıza ulaştı. Laboratuar arabası yüksek bir hız geliştirebilirdi, ancak tren yolu böyle bir hızda hareket edecek şekilde tasarlanmamıştı. Jet vagonunun başarılı testlerine rağmen, bu tür trenlerin kullanımı pratik değildi. Çok fazla yakıt tüketiyorlardı, gürültülüydüler ve toz kaldırdılar. 200 km/s hız yapabilen ER-200 elektrikli trenlerin ortaya çıkmasıyla birlikte jet motorlu trenlerin kullanılması sorunu kendiliğinden ortadan kalktı.
    0 Комментарии 0 Поделились
  • Amerika Birleşik Devletleri Jeoloji Araştırmaları Kurumunun (USGS) yapmış olduğu haritaya göre Dünya üzerinde bulunan bütün petrol yatakları
    Amerika Birleşik Devletleri Jeoloji Araştırmaları Kurumunun (USGS) yapmış olduğu haritaya göre Dünya üzerinde bulunan bütün petrol yatakları
    0 Комментарии 0 Поделились
  • (1-Temmuz-1961-31-Ağustos-1997)

    PRENSES DİANA

    Aristokrat bir aileden gelen Diana, 1 Temmuz 1961’de İngiltere, Norfolk Sandringham Park House’de doğmuştur.

    AİLESİ... AUDREY HEPBURN'İN KUZENİ...

    Annesi Frances Ruth Shand Kydd (boşanmadan önce Frances Spencer), babası ise Edward John Spencer’dir. Hem anne hem de baba tarafından köklü bir ailenin mensubu olan Diana Spencer, anne tarafından İrlandalı ve İskoç, baba tarafındansa İngiliz ve Amerikan atalara sahiptir. Soyağacında 2. Charles, Anne ve Mary Boleyn, John Egerton gibi önemli isimler olan Diana’nın kuzenleri arasında da sevilen Hollywood yıldızı Audrey Hepburn bulunmaktadır.

    BAŞARISIZ EĞİTİM HAYATI...

    Boşanmış bir ailenin çocuğu olarak zor günler geçiren Lady Diana, eğitim hayatında pek başarılı olamamış, sınıfları genellikle düşük notlarla atlamıştır. Ancak arkadaş edinme konusunda iyi olan Diana’nın sosyal çevresi hep geniş olmuştur. 1977 yılında İsviçre’de yatılı bir okula gönderilen Diana burayı sevmemiş ve birkaç hafta sonra evine dönmüştür.

    PRENS CHARLES İLE EVLENMESİ...

    Kraliyet Ailesi’ne girebilmek içinse müstakbel prensesin Protestan ve soylu bir ailesinin olması şartları aranmaktaymış. Bu özelliklere sahip olan Diana, Prens Charles için mükemmel bir eş adayı görülmüş ve her iki aile de gençlerin evlenme fikrini onaylamıştır. Sonuçta; Prens Charles ve Lady Diana 24 Şubat 1981’deki nişanlarının ardından 19 Temmuz 1981’de evlenmişlerdir.

    İLK ÇOCUK VE CHARLES' IN ESKİ AŞKI...

    Galler Prensesi olan Diana Spencer evliliğinin ilk aylarında hamile kalmış ve bu haber herkesi sevindirmiştir. 21 Temmuz 1982’de doğan çocuğun erkek olması ile de sevinci Kraliyet Ailesi’yle birlikte katlanmıştır. Ancak mutluluğu kısa sürmüş çünkü eşinin eski sevgilisi Camilla Parker Bowles’a aşık olduğu gerçeğini göz ardı edememiştir.

    EVLİLİĞİNDEKİ SORUNLAR VE HASTALIĞI...

    Prenses kendisini sevdirmek için uğraşmış ama Charles hem evliliğinden önce hem de sonra Camilla’dan başka bir şey düşünmemiştir. Tüm bu sorunlar yüzünden bir tür yeme bozukluğu olan bulimia hastalığına yakalanmış ama her şeye rağmen evliliğini sürdürmek için uğraşmıştır. 1982 yılında Prens Harry’nin doğumuyla 2. kez anne olan Diana’nın evliliğindeki sorunlar devam etmiştir.

    BOŞANMASI...

    Evliliğinin son yıllarında birkaç sevgilisi olmuş, sansasyonel haberlerle manşetlerde boy göstermiştir. 1995 yılında gizlice bir röportaj veren Diana, yaşadıklarını anlatarak Kraliyet Ailesi’ne yakışmayacak bir şey daha yapmıştır. 20 Kasım’da BBC One’de yayınlanan ünlü itirafname, milyonlarca kişi tarafından izlenmiştir. Ve 1992 yılında fiilen ayrılan çift, bu olaydan 9 ay sonra 28 Ağustos 1996’da resmen boşanmıştır.

    DODİ EL FAYED İLE İLİŞKİSİ...

    Ayrılıktan sonra epey üzülen Lady Diana Dodi Al Fayed’le görüşmeye başlamıştır.
    Tıpkı kendisi gibi boşanmış bir ailenin çocuğu olan Dodi Al Fayed ile haftalarca sürecek bir tatile çıkmıştır. Tabii bu sırada paparazziler çiftin peşinden hiç ayrılmamıştır. Sürekli manşetlerde olan Lady Diana’nın Arap Dodi Al Fayed’le birliktelik yaşaması bütün dünyanın dikkatini çekmiştir. Diana’nın bebek beklediği ve çiftin evlilik hazırlığı içerisinde olduğu haberi ise resmen skandal yaratmıştır. Zaten Lady Diana’nın sözüm ona ölüm emrinin verilmesinin altında yatan en büyük nedenlerden bir tanesi çoğu kişiye göre bu durumdur.

    ÖLÜMÜ...

    31 Ağustos günü Dodi Al Fayed’in babasına ait olan Ritz Otel’den öğlen 12.30’da çıkan çiftin arabası, sözüm ona şoförün yolu şaşırması üzerine bir tünelin girişinde kaza yapmış. Şoför VE Dodi Al Fayed olay yerinde hayatını kaybederken, Lady Diana’nın ölümü ise kaldırıldığı hastanede 2 saat sonra gerçekleşmiştir. Kazadan sağ olarak kurulan tek kişi ise Prenses Diana’nın koruma görevlisi Trevor Rees-Jones olmuştur.

    “Karşılık beklemeden, bir gün birinin de sizin için aynı şeyi yapabileceğini düşünmeden, rastgele bir iyilik yapın.”

    PRENSES DİANA
    (1-Temmuz-1961-31-Ağustos-1997) PRENSES DİANA Aristokrat bir aileden gelen Diana, 1 Temmuz 1961’de İngiltere, Norfolk Sandringham Park House’de doğmuştur. AİLESİ... AUDREY HEPBURN'İN KUZENİ... Annesi Frances Ruth Shand Kydd (boşanmadan önce Frances Spencer), babası ise Edward John Spencer’dir. Hem anne hem de baba tarafından köklü bir ailenin mensubu olan Diana Spencer, anne tarafından İrlandalı ve İskoç, baba tarafındansa İngiliz ve Amerikan atalara sahiptir. Soyağacında 2. Charles, Anne ve Mary Boleyn, John Egerton gibi önemli isimler olan Diana’nın kuzenleri arasında da sevilen Hollywood yıldızı Audrey Hepburn bulunmaktadır. BAŞARISIZ EĞİTİM HAYATI... Boşanmış bir ailenin çocuğu olarak zor günler geçiren Lady Diana, eğitim hayatında pek başarılı olamamış, sınıfları genellikle düşük notlarla atlamıştır. Ancak arkadaş edinme konusunda iyi olan Diana’nın sosyal çevresi hep geniş olmuştur. 1977 yılında İsviçre’de yatılı bir okula gönderilen Diana burayı sevmemiş ve birkaç hafta sonra evine dönmüştür. PRENS CHARLES İLE EVLENMESİ... Kraliyet Ailesi’ne girebilmek içinse müstakbel prensesin Protestan ve soylu bir ailesinin olması şartları aranmaktaymış. Bu özelliklere sahip olan Diana, Prens Charles için mükemmel bir eş adayı görülmüş ve her iki aile de gençlerin evlenme fikrini onaylamıştır. Sonuçta; Prens Charles ve Lady Diana 24 Şubat 1981’deki nişanlarının ardından 19 Temmuz 1981’de evlenmişlerdir. İLK ÇOCUK VE CHARLES' IN ESKİ AŞKI... Galler Prensesi olan Diana Spencer evliliğinin ilk aylarında hamile kalmış ve bu haber herkesi sevindirmiştir. 21 Temmuz 1982’de doğan çocuğun erkek olması ile de sevinci Kraliyet Ailesi’yle birlikte katlanmıştır. Ancak mutluluğu kısa sürmüş çünkü eşinin eski sevgilisi Camilla Parker Bowles’a aşık olduğu gerçeğini göz ardı edememiştir. EVLİLİĞİNDEKİ SORUNLAR VE HASTALIĞI... Prenses kendisini sevdirmek için uğraşmış ama Charles hem evliliğinden önce hem de sonra Camilla’dan başka bir şey düşünmemiştir. Tüm bu sorunlar yüzünden bir tür yeme bozukluğu olan bulimia hastalığına yakalanmış ama her şeye rağmen evliliğini sürdürmek için uğraşmıştır. 1982 yılında Prens Harry’nin doğumuyla 2. kez anne olan Diana’nın evliliğindeki sorunlar devam etmiştir. BOŞANMASI... Evliliğinin son yıllarında birkaç sevgilisi olmuş, sansasyonel haberlerle manşetlerde boy göstermiştir. 1995 yılında gizlice bir röportaj veren Diana, yaşadıklarını anlatarak Kraliyet Ailesi’ne yakışmayacak bir şey daha yapmıştır. 20 Kasım’da BBC One’de yayınlanan ünlü itirafname, milyonlarca kişi tarafından izlenmiştir. Ve 1992 yılında fiilen ayrılan çift, bu olaydan 9 ay sonra 28 Ağustos 1996’da resmen boşanmıştır. DODİ EL FAYED İLE İLİŞKİSİ... Ayrılıktan sonra epey üzülen Lady Diana Dodi Al Fayed’le görüşmeye başlamıştır. Tıpkı kendisi gibi boşanmış bir ailenin çocuğu olan Dodi Al Fayed ile haftalarca sürecek bir tatile çıkmıştır. Tabii bu sırada paparazziler çiftin peşinden hiç ayrılmamıştır. Sürekli manşetlerde olan Lady Diana’nın Arap Dodi Al Fayed’le birliktelik yaşaması bütün dünyanın dikkatini çekmiştir. Diana’nın bebek beklediği ve çiftin evlilik hazırlığı içerisinde olduğu haberi ise resmen skandal yaratmıştır. Zaten Lady Diana’nın sözüm ona ölüm emrinin verilmesinin altında yatan en büyük nedenlerden bir tanesi çoğu kişiye göre bu durumdur. ÖLÜMÜ... 31 Ağustos günü Dodi Al Fayed’in babasına ait olan Ritz Otel’den öğlen 12.30’da çıkan çiftin arabası, sözüm ona şoförün yolu şaşırması üzerine bir tünelin girişinde kaza yapmış. Şoför VE Dodi Al Fayed olay yerinde hayatını kaybederken, Lady Diana’nın ölümü ise kaldırıldığı hastanede 2 saat sonra gerçekleşmiştir. Kazadan sağ olarak kurulan tek kişi ise Prenses Diana’nın koruma görevlisi Trevor Rees-Jones olmuştur. “Karşılık beklemeden, bir gün birinin de sizin için aynı şeyi yapabileceğini düşünmeden, rastgele bir iyilik yapın.” PRENSES DİANA
    0 Комментарии 0 Поделились
  • DÜNYANIN NÜFUSU 8.04 MİLYARA ULAŞTI. DÜNYANIN BÜYÜK FOTOĞRAFINDA EPEY DEĞİŞİKLİK VAR…

    Bu 8 milyar insanın;

    %11'i Avrupa'da
    %5'i Kuzey Amerika'da
    %9'u Güney Amerika'da
    %15'u Afrika'da
    %60'ı Asya'da yaşamaktadır.
    %49'u köylerde, %51şehirlerde yaşıyor.

    İnsanların;

    %12'si Çince
    %5 İspanyolca
    %5 İngilizce
    %3'ü Arapça
    %3 Hintçe
    %3 Bengalce
    %3 Portekizce
    %2 Rusça
    %2 Japonca
    %62'si kendi dilinde konuşuyor.

    -İnsanların;

    -%77'sinin konutu var. %23'ünün yaşayacak mekanı yok.
    -% 25'i yetersiz besleniyor.
    -%87'si temiz içme suyuna sahip.
    -%75'inin cep telefonu var.
    -%30'unun internet erişimi var.
    -% 7'si üniversite mezunu.
    -%83'ü okuma-yazma biliyor.

    İnsanların;

    -%33'ü Hıristiyan,
    -%22'si Müslüman,
    -%14'ü Hintliler,
    -%7''si Budist,
    -%12'si diğer dinler,
    -%12'sinin dini inancı yok.

    -Dünyada insanların %26'sı 15 yaşına ulaşamadan ölüyor. 15-64 yaş aralığında ölenlerin oranı % 66'dır.
    -İnsanların sadece % 8'i 65 ve üzerindeki yaşlara kadar yaşayabilmektir..

    Kaynak:NEW ENGLAND JOURNAL OF MEDICINE
    20.08.2024
    DÜNYANIN NÜFUSU 8.04 MİLYARA ULAŞTI. DÜNYANIN BÜYÜK FOTOĞRAFINDA EPEY DEĞİŞİKLİK VAR… Bu 8 milyar insanın; %11'i Avrupa'da %5'i Kuzey Amerika'da %9'u Güney Amerika'da %15'u Afrika'da %60'ı Asya'da yaşamaktadır. %49'u köylerde, %51şehirlerde yaşıyor. İnsanların; %12'si Çince %5 İspanyolca %5 İngilizce %3'ü Arapça %3 Hintçe %3 Bengalce %3 Portekizce %2 Rusça %2 Japonca %62'si kendi dilinde konuşuyor. -İnsanların; -%77'sinin konutu var. %23'ünün yaşayacak mekanı yok. -% 25'i yetersiz besleniyor. -%87'si temiz içme suyuna sahip. -%75'inin cep telefonu var. -%30'unun internet erişimi var. -% 7'si üniversite mezunu. -%83'ü okuma-yazma biliyor. İnsanların; -%33'ü Hıristiyan, -%22'si Müslüman, -%14'ü Hintliler, -%7''si Budist, -%12'si diğer dinler, -%12'sinin dini inancı yok. -Dünyada insanların %26'sı 15 yaşına ulaşamadan ölüyor. 15-64 yaş aralığında ölenlerin oranı % 66'dır. -İnsanların sadece % 8'i 65 ve üzerindeki yaşlara kadar yaşayabilmektir.. Kaynak:NEW ENGLAND JOURNAL OF MEDICINE 20.08.2024
    0 Комментарии 0 Поделились
Расширенные страницы