• NEHİRLER ÜLKESİ

    Dicle ve Fırat; "El-Kurnah" adı verilen bölgede birleşmektedir. Bu bölgeye Şatülarap da denilmektedir. Irak'ın güneyinde, Basra Valiliği'ne bağlıdır.
    Irak'a "iki nehir arasındaki ülke” anlamına gelen Mezopotamya denilmektedir. Kelime Yunancadır. Süryaniler; Beyt Nahrin demektedir. Nehirler Ülkesi anlamına gelmektedir.
    : Joe Ha Tab
    NEHİRLER ÜLKESİ 💦 Dicle ve Fırat; "El-Kurnah" adı verilen bölgede birleşmektedir. Bu bölgeye Şatülarap da denilmektedir. Irak'ın güneyinde, Basra Valiliği'ne bağlıdır. Irak'a "iki nehir arasındaki ülke” anlamına gelen Mezopotamya denilmektedir. Kelime Yunancadır. Süryaniler; Beyt Nahrin demektedir. Nehirler Ülkesi anlamına gelmektedir. 📸: Joe Ha Tab
    0 Commentarios 0 Acciones
  • Bu resim Mezopotamya'nın ve İslamın altın çağını merkezde Bilginin zirve yaptığı bir kurum olan "Beyt'ül Hikmet-Bilgelik Evini" gösteriyor.

    Kütüphanede 400.000'den fazla kitap vardı ve Dünyanın bir bilim ve kültür merkeziydi. Ancak 1258 yılında Moğollar şehri yıkıp kitapları yaktılar, tüm kitapları Dicle nehrine attılar ve böylece Dicle mürekkeple karardı. Bağdat ve Mezopotamya toprakları bilgi ve hoşgörünün simgesiydi.

    Ama o günden sonra o kitaplar yok edildikten sonra o topraklarda savaşlar ve kaoslar hiç eksik olmadı..
    Bu resim Mezopotamya'nın ve İslamın altın çağını merkezde Bilginin zirve yaptığı bir kurum olan "Beyt'ül Hikmet-Bilgelik Evini" gösteriyor. Kütüphanede 400.000'den fazla kitap vardı ve Dünyanın bir bilim ve kültür merkeziydi. Ancak 1258 yılında Moğollar şehri yıkıp kitapları yaktılar, tüm kitapları Dicle nehrine attılar ve böylece Dicle mürekkeple karardı. Bağdat ve Mezopotamya toprakları bilgi ve hoşgörünün simgesiydi. Ama o günden sonra o kitaplar yok edildikten sonra o topraklarda savaşlar ve kaoslar hiç eksik olmadı..
    0 Commentarios 0 Acciones
  • Hava ile şişirilmiş hayvanlar özellikle boğa ve inek derisini bot olarak kullanımı mezopotamya'da akadlar asya ve güney asya'da hintliler tarafından kullanılan su üstünde seyahat etmeyi sağlayan yöntem (kalakku-kaluka)
    Hava ile şişirilmiş hayvanlar özellikle boğa ve inek derisini bot olarak kullanımı mezopotamya'da akadlar asya ve güney asya'da hintliler tarafından kullanılan su üstünde seyahat etmeyi sağlayan yöntem (kalakku-kaluka)
    0 Commentarios 0 Acciones
  • SELAHADDİN EYYUBİ
    4 Mart 1193'te, şimdiki Suriye topraklarında bulunan Şam'da; İslam dünyasının en büyük kahramanlarından biri hayata gözlerini kapadı, o gün Sultan Selahaddin'in hayatı son buldu.

    1138 yılında; Irak, Tikrit'te doğdu. Babası Najm ad-Din Eyyub, Şam valisi olan Selahaddin için gerçek bir sadakat ve onur örneğiydi. İslam dünyası için çalkantılı bir dönemdi, Mısır'daki Haçlı Seferleri ve iç çatışmalar, Müslüman güçleri bir araya getirecek bir liderin ortaya çıkmasını gerektiriyordu. Selahaddin; amcasının askerlerinin bir parçası olan Şirkuh bin Şadi yakında doğuda tanışan askeri zafer günlerine sahipti. Mısır isyanını bastıran ve Haçlıları kovan Şirkuh ve Selahaddin Mısır'ın doğal liderleri idi. Amcasının 1169'da ölümü, 31 yaşındaki Selahaddin'i Mısır'ın mutlak efendisi olmasına sebep oldu. Mısır'da görevi kolay değildi, Haçlıların işgal ettiği bölgeler tarafından ana sultanlıktan ayrı kaldı. Bu durumu belli bir bağımsızlıkla liderlik etmek için kullandı. Askeri görevlerini manevi görevlerle karıştırmaya başladı, Sünni inancın savunucusu oldu, Kuran öğretilerini ve Hz. Muhammed'in sözlerini yaydı.
    El-Adid'in ölümü Selahaddin'i Mısır'ın sultanı haline getirdi.
    Nur al-Din'in ölümü; Suriye Sultanı olarak tanınması için Selahaddin'e eşsiz bir fırsat verdi. Sabır ve hikmetle, Mısır, Suriye, Filistin, Mezopotamya, Yemen, Hicaz ve Libya'nın askeri güçlerini birleştirerek İslam devletlerini bir araya getirdi. Gerçek düşmanları olan Haçlılara karşı mücadeleyi yeniden canlandırmak için cesur Türk ve Kürtlerden oluşan büyük bir ordu kurdu. 1187'de onları Hattin dolaylarında köşeye sıkıştırdı ve yok etti. Kutsal topraklarda Haçlıların elindeki mevkiler Selahaddin'in eline düştü. Bu 3. Haçlı Seferi'ni tetikledi. Selahaddin İslam dünyası tarafından en büyük koruyucu olarak hatırlanacak ve Hristiyanlar tarafından savaş alanında şövalye tavırlarıyla asil bir asker olarak hatırlanacaktı. Selahaddin, 4 Mart 1193'te doğal nedenlerden öldü.
    SELAHADDİN EYYUBİ 4 Mart 1193'te, şimdiki Suriye topraklarında bulunan Şam'da; İslam dünyasının en büyük kahramanlarından biri hayata gözlerini kapadı, o gün Sultan Selahaddin'in hayatı son buldu. 1138 yılında; Irak, Tikrit'te doğdu. Babası Najm ad-Din Eyyub, Şam valisi olan Selahaddin için gerçek bir sadakat ve onur örneğiydi. İslam dünyası için çalkantılı bir dönemdi, Mısır'daki Haçlı Seferleri ve iç çatışmalar, Müslüman güçleri bir araya getirecek bir liderin ortaya çıkmasını gerektiriyordu. Selahaddin; amcasının askerlerinin bir parçası olan Şirkuh bin Şadi yakında doğuda tanışan askeri zafer günlerine sahipti. Mısır isyanını bastıran ve Haçlıları kovan Şirkuh ve Selahaddin Mısır'ın doğal liderleri idi. Amcasının 1169'da ölümü, 31 yaşındaki Selahaddin'i Mısır'ın mutlak efendisi olmasına sebep oldu. Mısır'da görevi kolay değildi, Haçlıların işgal ettiği bölgeler tarafından ana sultanlıktan ayrı kaldı. Bu durumu belli bir bağımsızlıkla liderlik etmek için kullandı. Askeri görevlerini manevi görevlerle karıştırmaya başladı, Sünni inancın savunucusu oldu, Kuran öğretilerini ve Hz. Muhammed'in sözlerini yaydı. El-Adid'in ölümü Selahaddin'i Mısır'ın sultanı haline getirdi. Nur al-Din'in ölümü; Suriye Sultanı olarak tanınması için Selahaddin'e eşsiz bir fırsat verdi. Sabır ve hikmetle, Mısır, Suriye, Filistin, Mezopotamya, Yemen, Hicaz ve Libya'nın askeri güçlerini birleştirerek İslam devletlerini bir araya getirdi. Gerçek düşmanları olan Haçlılara karşı mücadeleyi yeniden canlandırmak için cesur Türk ve Kürtlerden oluşan büyük bir ordu kurdu. 1187'de onları Hattin dolaylarında köşeye sıkıştırdı ve yok etti. Kutsal topraklarda Haçlıların elindeki mevkiler Selahaddin'in eline düştü. Bu 3. Haçlı Seferi'ni tetikledi. Selahaddin İslam dünyası tarafından en büyük koruyucu olarak hatırlanacak ve Hristiyanlar tarafından savaş alanında şövalye tavırlarıyla asil bir asker olarak hatırlanacaktı. Selahaddin, 4 Mart 1193'te doğal nedenlerden öldü.
    0 Commentarios 0 Acciones
  • Hz. İbrahim makam-ı Halil-ür Rahmân Gölü mübarek yer Urfa Türkiye
    #balıklıgöl #hzibrahim
    #Urfa #Şanlıurfa #Göbeklitepe #Edessa #Ruha
    #Mesopotamia #Mezopotamya #Anadolu
    Selam News Türkiye
    Hz. İbrahim makam-ı Halil-ür Rahmân Gölü mübarek yer ❤️🌹Urfa Türkiye #balıklıgöl #hzibrahim #Urfa #Şanlıurfa #Göbeklitepe #Edessa #Ruha #Mesopotamia #Mezopotamya #Anadolu ☪️ Selam News 🇹🇷 Türkiye
    0 Commentarios 0 Acciones 32
  • BAŞRAHİBE EGERİA URFA VE HARRAN’I ANLATIYOR
    İspanyalı başrahibe 380’li yıllarda Kutsal Topraklara (İsrail-Filistin) Hac ziyareti esnasında Urfa’ya geldiğinde şehir Edessa adını taşıyordu ve bölge Roma İmparatorluğu hâkimiyetinde idi. Egeria notlarında şehri şöyle anlatır:
    “Edessa şehrine geldik ve derhal kiliseye ve Aziz Tomas’ın Şehitliği’ne gittik. Orada geleneğe göre dualar edildi, kutsal yerlerde geleneksel olarak yapılan diğer şeyler yerine getirildi; ayrıca Aziz Tomas ile ilgili bazı şeyler okuduk. Oradaki kilise oldukça büyük, çok güzel, yeni yapılmış ve Tanrı’nın evi olmasına değecek bir yerdi. Bu şehirde görmek istediğim o kadar çok şey vardı ki orada üç gün geçirmek zorunda kaldım. Bu şehirde keşişlerle beraber birçok anıt mezar gördük. Bu keşişlerin bazıları anıt mezarların arasında yaşarken diğerlerinin şehirden uzakta daha tecrit edilmiş hücreleri vardı. Gerçekten dindar bir kişi hem keşiş hem de itirafçı olan şehrin piskoposu beni içtenlikle karşıladı ve şehri gezmeme yardımcı oldu. Bizi ilk olarak inciden yapılmış gibi parlayan ve ona çok benzediğini söyledikleri onun büyük bir mermer heykelini gösterdiği yere Kral Abgar’ın sarayına götürdü. Kral Abgar’ın yüzünden çok bilge ve itibarlı biri olduğu anlaşılıyordu. Yakınında onun oğlu Ma‘nu olduğunu söylediği aynı mermerden yapılmış başka bir heykel daha vardı. Bu heykelin de yüzünde merhamete benzer bir şey vardı. Daha sonra sarayın iç bölümüne girdik ve daha önce hiç görmediğim şekilde büyük, oldukça parlak ve tadı çok lezzetli olan balıklarla dolu havuzları gördük. Saraydan çıkan gümüşten bir çaya benzeyen su dışında şehrin hiç su kaynağı yoktu.
    Edessa’da üç gün geçirdikten sonra Harran’a gitmeyi gerekli gördüm. Kutsal metinde Hz. İbrahim’in yaşadığı yer Harran olarak geçiyor. Tevrat’ın Yaratılış bölümünde yazıldığı gibi Tanrı İbrahim’e şöyle dedi: ‘Ülkeni ve babanın evini bırak, Harran’a git.’ Harran’a vardığımda hemen şehrin içindeki kiliseye gittim. Az sonra gerçekten Tanrı dostu hem keşiş hem de itirafçı bir papaz olan buranın piskoposunu gördüm. Kendisi görmek istediğimiz bütün yerleri bize gösterme zahmetinde bulundu. Bir keresinde bizi şehrin dışında Hz.İbrahim’in evinin olduğu yerde bulunan kiliseye götürdü. Kilise aynı temeller üzerine oturmaktaydı. Piskoposun söylediğine göre kilise aynı taştan inşa edilmişti. Kiliseye girdiğimizde dua edildi, Yaratılış’tan bir bölüm okundu, bir mezmur söylendi ve ikinci bir dua daha yapıldıktan sonra piskopos bizi kutsadı ve dışarı çıktık. Daha sonra bizi Azize Rebeka’nın su çektiği kuyuya (şimdi Yakup Kuyusu) götürme nezaketinde bulundu ve piskopos bize şöyle dedi: ‘Bakın, burası Azize Rebeka’nın İbrahim’in kâhyası Eliezer’in develeri için su çektiği kuyudur.’ Böylece, Harran’da görmemiz gereken her şeyi gösterme zahmetinde bulundu.
    Şehrin dışında, bir zamanlar Hz. İbrahim’in evinin olduğu yerdeki kilisede, Helpidius isimli bir keşişin anıt mezarı yer alıyor. Aziz Helpidius’un şehit edildiği 23 Nisan’daki anılmasının arifesinde orada olmamız çok hoş oldu. O gün, Mezopotamya’nın tüm bölgelerinden ve sınırlarından bütün keşişlerin hatta münzevi hayat süren kendilerine zahit denilen keşişlerin bile Harran’a gelmesi zorunluydu. Evinin üstünde şimdi bir kilisenin olduğu ve kilisenin içinde de bir din şehidinin yattığı Hz. İbrahim’in anısı münasebetiyle anma günü orada oldukça ciddi bir biçimde kutlanıyor. Kutlama gününden sonra her biri kendi hücresine dönmek üzere oyalanmadan gece çöllere düştüğünden görünürde bir keşiş bile yoktu. Şehirde yaşayanların hepsi paganmış gibi birkaç din adamı ve keşiş dışında nadiren Hıristiyan görebildim.
    Bizim Hz. İbrahim’in ilkin evi olan yere onun anısına saygıyla baktığımız gibi benzer bir tavırla, paganlar da şehre yaklaşık bir mil (1,6 km) kadar uzaklıktaki (Hz. İbrahim’in kardeşi) Nahor ve oğlu Betu‘el’in anıt mezarlarının olduğu yere büyük bir saygıyla bakıyorlar.
    Orada iki gün geçirdikten sonra piskopos, Hz. Yakup’un Azize Rahel’in sürülerine su verdiği kuyuya götürdü. Kuyu Harran’dan 6 mil (10 km) uzaklıkta ve bunun şerefine yanına çok büyük ve güzel bir kilise inşa edilmiş. Ayrıca, Hz. Yakup’un kuyunun ağzından yuvarladığı kuyunun yanında duran bugün de görülebilen büyük taşı da gördük. Kilisenin din adamları dışında kuyu çevresinde kimse yaşamıyor, yakınında piskoposun bize bahsettiği gerçekten duyulmamış bir şekilde yaşam süren keşişlerin hücreleri var.
    Kuyudan yaklaşık 500 adım uzaklıkta geniş bir düzlükte yer alan kasaba piskopos tarafından bana gösterildi. Piskoposun söylediği gibi bir zamanlar Hz. Yakub’un dayısı ve kayınpederi olan Laban’ın çiftliği olan bu kasaba Fadana (Tell Fiddan. Şimdi köyün adı Yukarı Beydaş) ismini taşıyordu ve kasabanın içinde Laban’ın anıt mezarı da bana gösterildi.
    Selahattin Güler paylaşımı
    BAŞRAHİBE EGERİA URFA VE HARRAN’I ANLATIYOR İspanyalı başrahibe 380’li yıllarda Kutsal Topraklara (İsrail-Filistin) Hac ziyareti esnasında Urfa’ya geldiğinde şehir Edessa adını taşıyordu ve bölge Roma İmparatorluğu hâkimiyetinde idi. Egeria notlarında şehri şöyle anlatır: “Edessa şehrine geldik ve derhal kiliseye ve Aziz Tomas’ın Şehitliği’ne gittik. Orada geleneğe göre dualar edildi, kutsal yerlerde geleneksel olarak yapılan diğer şeyler yerine getirildi; ayrıca Aziz Tomas ile ilgili bazı şeyler okuduk. Oradaki kilise oldukça büyük, çok güzel, yeni yapılmış ve Tanrı’nın evi olmasına değecek bir yerdi. Bu şehirde görmek istediğim o kadar çok şey vardı ki orada üç gün geçirmek zorunda kaldım. Bu şehirde keşişlerle beraber birçok anıt mezar gördük. Bu keşişlerin bazıları anıt mezarların arasında yaşarken diğerlerinin şehirden uzakta daha tecrit edilmiş hücreleri vardı. Gerçekten dindar bir kişi hem keşiş hem de itirafçı olan şehrin piskoposu beni içtenlikle karşıladı ve şehri gezmeme yardımcı oldu. Bizi ilk olarak inciden yapılmış gibi parlayan ve ona çok benzediğini söyledikleri onun büyük bir mermer heykelini gösterdiği yere Kral Abgar’ın sarayına götürdü. Kral Abgar’ın yüzünden çok bilge ve itibarlı biri olduğu anlaşılıyordu. Yakınında onun oğlu Ma‘nu olduğunu söylediği aynı mermerden yapılmış başka bir heykel daha vardı. Bu heykelin de yüzünde merhamete benzer bir şey vardı. Daha sonra sarayın iç bölümüne girdik ve daha önce hiç görmediğim şekilde büyük, oldukça parlak ve tadı çok lezzetli olan balıklarla dolu havuzları gördük. Saraydan çıkan gümüşten bir çaya benzeyen su dışında şehrin hiç su kaynağı yoktu. Edessa’da üç gün geçirdikten sonra Harran’a gitmeyi gerekli gördüm. Kutsal metinde Hz. İbrahim’in yaşadığı yer Harran olarak geçiyor. Tevrat’ın Yaratılış bölümünde yazıldığı gibi Tanrı İbrahim’e şöyle dedi: ‘Ülkeni ve babanın evini bırak, Harran’a git.’ Harran’a vardığımda hemen şehrin içindeki kiliseye gittim. Az sonra gerçekten Tanrı dostu hem keşiş hem de itirafçı bir papaz olan buranın piskoposunu gördüm. Kendisi görmek istediğimiz bütün yerleri bize gösterme zahmetinde bulundu. Bir keresinde bizi şehrin dışında Hz.İbrahim’in evinin olduğu yerde bulunan kiliseye götürdü. Kilise aynı temeller üzerine oturmaktaydı. Piskoposun söylediğine göre kilise aynı taştan inşa edilmişti. Kiliseye girdiğimizde dua edildi, Yaratılış’tan bir bölüm okundu, bir mezmur söylendi ve ikinci bir dua daha yapıldıktan sonra piskopos bizi kutsadı ve dışarı çıktık. Daha sonra bizi Azize Rebeka’nın su çektiği kuyuya (şimdi Yakup Kuyusu) götürme nezaketinde bulundu ve piskopos bize şöyle dedi: ‘Bakın, burası Azize Rebeka’nın İbrahim’in kâhyası Eliezer’in develeri için su çektiği kuyudur.’ Böylece, Harran’da görmemiz gereken her şeyi gösterme zahmetinde bulundu. Şehrin dışında, bir zamanlar Hz. İbrahim’in evinin olduğu yerdeki kilisede, Helpidius isimli bir keşişin anıt mezarı yer alıyor. Aziz Helpidius’un şehit edildiği 23 Nisan’daki anılmasının arifesinde orada olmamız çok hoş oldu. O gün, Mezopotamya’nın tüm bölgelerinden ve sınırlarından bütün keşişlerin hatta münzevi hayat süren kendilerine zahit denilen keşişlerin bile Harran’a gelmesi zorunluydu. Evinin üstünde şimdi bir kilisenin olduğu ve kilisenin içinde de bir din şehidinin yattığı Hz. İbrahim’in anısı münasebetiyle anma günü orada oldukça ciddi bir biçimde kutlanıyor. Kutlama gününden sonra her biri kendi hücresine dönmek üzere oyalanmadan gece çöllere düştüğünden görünürde bir keşiş bile yoktu. Şehirde yaşayanların hepsi paganmış gibi birkaç din adamı ve keşiş dışında nadiren Hıristiyan görebildim. Bizim Hz. İbrahim’in ilkin evi olan yere onun anısına saygıyla baktığımız gibi benzer bir tavırla, paganlar da şehre yaklaşık bir mil (1,6 km) kadar uzaklıktaki (Hz. İbrahim’in kardeşi) Nahor ve oğlu Betu‘el’in anıt mezarlarının olduğu yere büyük bir saygıyla bakıyorlar. Orada iki gün geçirdikten sonra piskopos, Hz. Yakup’un Azize Rahel’in sürülerine su verdiği kuyuya götürdü. Kuyu Harran’dan 6 mil (10 km) uzaklıkta ve bunun şerefine yanına çok büyük ve güzel bir kilise inşa edilmiş. Ayrıca, Hz. Yakup’un kuyunun ağzından yuvarladığı kuyunun yanında duran bugün de görülebilen büyük taşı da gördük. Kilisenin din adamları dışında kuyu çevresinde kimse yaşamıyor, yakınında piskoposun bize bahsettiği gerçekten duyulmamış bir şekilde yaşam süren keşişlerin hücreleri var. Kuyudan yaklaşık 500 adım uzaklıkta geniş bir düzlükte yer alan kasaba piskopos tarafından bana gösterildi. Piskoposun söylediği gibi bir zamanlar Hz. Yakub’un dayısı ve kayınpederi olan Laban’ın çiftliği olan bu kasaba Fadana (Tell Fiddan. Şimdi köyün adı Yukarı Beydaş) ismini taşıyordu ve kasabanın içinde Laban’ın anıt mezarı da bana gösterildi. Selahattin Güler paylaşımı
    0 Commentarios 0 Acciones
  • ŞANLIURFA GÖBEKLİTEPE HAKKINDA HERKES BİR ŞEYLER UYDURUYOR BAKALIM UNESCO NE AÇIKLAMA YAPMIŞ.

    Göbekli Tepe

    Güneydoğu Anadolu’nun Germuş dağlarında bulunan bu mülk, MÖ 9.600 ve 8.200 yılları arasında Çanak Çömleksiz Neolitik çağda avcı-toplayıcılar tarafından dikilmiş anıtsal yuvarlak oval ve dikdörtgen megalitik yapılar sunmaktadır. Bu anıtlar büyük olasılıkla cenaze töreni niteliğinde olan ritüellerle bağlantılı olarak kullanılmıştır. Kendine özgü T şeklindeki sütunlar, yaklaşık 11.500 yıl önce, Yukarı Mezopotamya'da yaşayan insanların yaşam biçimini ve inançlarını anlatan vahşi hayvanların görüntüleri ile oyulmuştur.

    işte açıklama bu kadar, Unesco bile yorum yapmaktan kaçınırken bizim çok bilmiş kurgu yazarlarımız döşeyip duruyor.
    ŞANLIURFA GÖBEKLİTEPE HAKKINDA HERKES BİR ŞEYLER UYDURUYOR BAKALIM UNESCO NE AÇIKLAMA YAPMIŞ. Göbekli Tepe Güneydoğu Anadolu’nun Germuş dağlarında bulunan bu mülk, MÖ 9.600 ve 8.200 yılları arasında Çanak Çömleksiz Neolitik çağda avcı-toplayıcılar tarafından dikilmiş anıtsal yuvarlak oval ve dikdörtgen megalitik yapılar sunmaktadır. Bu anıtlar büyük olasılıkla cenaze töreni niteliğinde olan ritüellerle bağlantılı olarak kullanılmıştır. Kendine özgü T şeklindeki sütunlar, yaklaşık 11.500 yıl önce, Yukarı Mezopotamya'da yaşayan insanların yaşam biçimini ve inançlarını anlatan vahşi hayvanların görüntüleri ile oyulmuştur. işte açıklama bu kadar, Unesco bile yorum yapmaktan kaçınırken bizim çok bilmiş kurgu yazarlarımız döşeyip duruyor.
    0 Commentarios 0 Acciones
  • Mezopotamya
    Dersim
    Mezopotamya Dersim
    0 Commentarios 0 Acciones
  • MEZOPOTAMYALILAR PETROL KULLANDI

    Sümer ve Akkadlılar petrole; 'iddu' diyordu. Antik dönemde petrol; Mezopotamya'nın tekelindeydi. Irmaklar arasındaki topraklar; kutsanmış sayılıyordu. Kuzeyden güneye doğru; Fırat ve Dicle nehirleri boyunca, ülke toprakları ısınınca, topraktan koyu ve yapışkan bir sıvı sızıyordu, bu ham petroldü.
    Sümerler bu sıvıyı; sanatta kullanıyordu. Kabuk, değerli taşlar ve bu sıvı ile çeşitli şekiller ile panolar hazırlıyordu.
    MEZOPOTAMYALILAR PETROL KULLANDI Sümer ve Akkadlılar petrole; 'iddu' diyordu. Antik dönemde petrol; Mezopotamya'nın tekelindeydi. Irmaklar arasındaki topraklar; kutsanmış sayılıyordu. Kuzeyden güneye doğru; Fırat ve Dicle nehirleri boyunca, ülke toprakları ısınınca, topraktan koyu ve yapışkan bir sıvı sızıyordu, bu ham petroldü. Sümerler bu sıvıyı; sanatta kullanıyordu. Kabuk, değerli taşlar ve bu sıvı ile çeşitli şekiller ile panolar hazırlıyordu.
    0 Commentarios 0 Acciones
  • SELAHADDİN EYYÜBİ CAMİİ ve KÜLLİYESİ - TÜRKİYE (Diyarbakır)
    14.4.2023 günü açılışı yapılan; Mezopotamya, Selçuklu ve Osmanlı izlerini modern bir yorumla buluşturan mimarisiyle Diyarbakır’ımıza değer katacak bir eser olan Selahaddin Eyyubi Camii ve Külliyesi.
    43.500 m2 Kapalı alan - 25.000 Kişi Kapasitesi - 1.500 m2 Sergi Salonu - 2.400 m2 Kafeterya,Kütüphane ve Gençlik Merkezi
    SELAHADDİN EYYÜBİ CAMİİ ve KÜLLİYESİ - TÜRKİYE (Diyarbakır) 14.4.2023 günü açılışı yapılan; Mezopotamya, Selçuklu ve Osmanlı izlerini modern bir yorumla buluşturan mimarisiyle Diyarbakır’ımıza değer katacak bir eser olan Selahaddin Eyyubi Camii ve Külliyesi. 43.500 m2 Kapalı alan - 25.000 Kişi Kapasitesi - 1.500 m2 Sergi Salonu - 2.400 m2 Kafeterya,Kütüphane ve Gençlik Merkezi
    0 Commentarios 0 Acciones
Resultados de la búsqueda