BAŞRAHİBE EGERİA URFA VE HARRAN’I ANLATIYOR
İspanyalı başrahibe 380’li yıllarda Kutsal Topraklara (İsrail-Filistin) Hac ziyareti esnasında Urfa’ya geldiğinde şehir Edessa adını taşıyordu ve bölge Roma İmparatorluğu hâkimiyetinde idi. Egeria notlarında şehri şöyle anlatır:
“Edessa şehrine geldik ve derhal kiliseye ve Aziz Tomas’ın Şehitliği’ne gittik. Orada geleneğe göre dualar edildi, kutsal yerlerde geleneksel olarak yapılan diğer şeyler yerine getirildi; ayrıca Aziz Tomas ile ilgili bazı şeyler okuduk. Oradaki kilise oldukça büyük, çok güzel, yeni yapılmış ve Tanrı’nın evi olmasına değecek bir yerdi. Bu şehirde görmek istediğim o kadar çok şey vardı ki orada üç gün geçirmek zorunda kaldım. Bu şehirde keşişlerle beraber birçok anıt mezar gördük. Bu keşişlerin bazıları anıt mezarların arasında yaşarken diğerlerinin şehirden uzakta daha tecrit edilmiş hücreleri vardı. Gerçekten dindar bir kişi hem keşiş hem de itirafçı olan şehrin piskoposu beni içtenlikle karşıladı ve şehri gezmeme yardımcı oldu. Bizi ilk olarak inciden yapılmış gibi parlayan ve ona çok benzediğini söyledikleri onun büyük bir mermer heykelini gösterdiği yere Kral Abgar’ın sarayına götürdü. Kral Abgar’ın yüzünden çok bilge ve itibarlı biri olduğu anlaşılıyordu. Yakınında onun oğlu Ma‘nu olduğunu söylediği aynı mermerden yapılmış başka bir heykel daha vardı. Bu heykelin de yüzünde merhamete benzer bir şey vardı. Daha sonra sarayın iç bölümüne girdik ve daha önce hiç görmediğim şekilde büyük, oldukça parlak ve tadı çok lezzetli olan balıklarla dolu havuzları gördük. Saraydan çıkan gümüşten bir çaya benzeyen su dışında şehrin hiç su kaynağı yoktu.
Edessa’da üç gün geçirdikten sonra Harran’a gitmeyi gerekli gördüm. Kutsal metinde Hz. İbrahim’in yaşadığı yer Harran olarak geçiyor. Tevrat’ın Yaratılış bölümünde yazıldığı gibi Tanrı İbrahim’e şöyle dedi: ‘Ülkeni ve babanın evini bırak, Harran’a git.’ Harran’a vardığımda hemen şehrin içindeki kiliseye gittim. Az sonra gerçekten Tanrı dostu hem keşiş hem de itirafçı bir papaz olan buranın piskoposunu gördüm. Kendisi görmek istediğimiz bütün yerleri bize gösterme zahmetinde bulundu. Bir keresinde bizi şehrin dışında Hz.İbrahim’in evinin olduğu yerde bulunan kiliseye götürdü. Kilise aynı temeller üzerine oturmaktaydı. Piskoposun söylediğine göre kilise aynı taştan inşa edilmişti. Kiliseye girdiğimizde dua edildi, Yaratılış’tan bir bölüm okundu, bir mezmur söylendi ve ikinci bir dua daha yapıldıktan sonra piskopos bizi kutsadı ve dışarı çıktık. Daha sonra bizi Azize Rebeka’nın su çektiği kuyuya (şimdi Yakup Kuyusu) götürme nezaketinde bulundu ve piskopos bize şöyle dedi: ‘Bakın, burası Azize Rebeka’nın İbrahim’in kâhyası Eliezer’in develeri için su çektiği kuyudur.’ Böylece, Harran’da görmemiz gereken her şeyi gösterme zahmetinde bulundu.
Şehrin dışında, bir zamanlar Hz. İbrahim’in evinin olduğu yerdeki kilisede, Helpidius isimli bir keşişin anıt mezarı yer alıyor. Aziz Helpidius’un şehit edildiği 23 Nisan’daki anılmasının arifesinde orada olmamız çok hoş oldu. O gün, Mezopotamya’nın tüm bölgelerinden ve sınırlarından bütün keşişlerin hatta münzevi hayat süren kendilerine zahit denilen keşişlerin bile Harran’a gelmesi zorunluydu. Evinin üstünde şimdi bir kilisenin olduğu ve kilisenin içinde de bir din şehidinin yattığı Hz. İbrahim’in anısı münasebetiyle anma günü orada oldukça ciddi bir biçimde kutlanıyor. Kutlama gününden sonra her biri kendi hücresine dönmek üzere oyalanmadan gece çöllere düştüğünden görünürde bir keşiş bile yoktu. Şehirde yaşayanların hepsi paganmış gibi birkaç din adamı ve keşiş dışında nadiren Hıristiyan görebildim.
Bizim Hz. İbrahim’in ilkin evi olan yere onun anısına saygıyla baktığımız gibi benzer bir tavırla, paganlar da şehre yaklaşık bir mil (1,6 km) kadar uzaklıktaki (Hz. İbrahim’in kardeşi) Nahor ve oğlu Betu‘el’in anıt mezarlarının olduğu yere büyük bir saygıyla bakıyorlar.
Orada iki gün geçirdikten sonra piskopos, Hz. Yakup’un Azize Rahel’in sürülerine su verdiği kuyuya götürdü. Kuyu Harran’dan 6 mil (10 km) uzaklıkta ve bunun şerefine yanına çok büyük ve güzel bir kilise inşa edilmiş. Ayrıca, Hz. Yakup’un kuyunun ağzından yuvarladığı kuyunun yanında duran bugün de görülebilen büyük taşı da gördük. Kilisenin din adamları dışında kuyu çevresinde kimse yaşamıyor, yakınında piskoposun bize bahsettiği gerçekten duyulmamış bir şekilde yaşam süren keşişlerin hücreleri var.
Kuyudan yaklaşık 500 adım uzaklıkta geniş bir düzlükte yer alan kasaba piskopos tarafından bana gösterildi. Piskoposun söylediği gibi bir zamanlar Hz. Yakub’un dayısı ve kayınpederi olan Laban’ın çiftliği olan bu kasaba Fadana (Tell Fiddan. Şimdi köyün adı Yukarı Beydaş) ismini taşıyordu ve kasabanın içinde Laban’ın anıt mezarı da bana gösterildi.
Selahattin Güler paylaşımı
BAŞRAHİBE EGERİA URFA VE HARRAN’I ANLATIYOR İspanyalı başrahibe 380’li yıllarda Kutsal Topraklara (İsrail-Filistin) Hac ziyareti esnasında Urfa’ya geldiğinde şehir Edessa adını taşıyordu ve bölge Roma İmparatorluğu hâkimiyetinde idi. Egeria notlarında şehri şöyle anlatır: “Edessa şehrine geldik ve derhal kiliseye ve Aziz Tomas’ın Şehitliği’ne gittik. Orada geleneğe göre dualar edildi, kutsal yerlerde geleneksel olarak yapılan diğer şeyler yerine getirildi; ayrıca Aziz Tomas ile ilgili bazı şeyler okuduk. Oradaki kilise oldukça büyük, çok güzel, yeni yapılmış ve Tanrı’nın evi olmasına değecek bir yerdi. Bu şehirde görmek istediğim o kadar çok şey vardı ki orada üç gün geçirmek zorunda kaldım. Bu şehirde keşişlerle beraber birçok anıt mezar gördük. Bu keşişlerin bazıları anıt mezarların arasında yaşarken diğerlerinin şehirden uzakta daha tecrit edilmiş hücreleri vardı. Gerçekten dindar bir kişi hem keşiş hem de itirafçı olan şehrin piskoposu beni içtenlikle karşıladı ve şehri gezmeme yardımcı oldu. Bizi ilk olarak inciden yapılmış gibi parlayan ve ona çok benzediğini söyledikleri onun büyük bir mermer heykelini gösterdiği yere Kral Abgar’ın sarayına götürdü. Kral Abgar’ın yüzünden çok bilge ve itibarlı biri olduğu anlaşılıyordu. Yakınında onun oğlu Ma‘nu olduğunu söylediği aynı mermerden yapılmış başka bir heykel daha vardı. Bu heykelin de yüzünde merhamete benzer bir şey vardı. Daha sonra sarayın iç bölümüne girdik ve daha önce hiç görmediğim şekilde büyük, oldukça parlak ve tadı çok lezzetli olan balıklarla dolu havuzları gördük. Saraydan çıkan gümüşten bir çaya benzeyen su dışında şehrin hiç su kaynağı yoktu. Edessa’da üç gün geçirdikten sonra Harran’a gitmeyi gerekli gördüm. Kutsal metinde Hz. İbrahim’in yaşadığı yer Harran olarak geçiyor. Tevrat’ın Yaratılış bölümünde yazıldığı gibi Tanrı İbrahim’e şöyle dedi: ‘Ülkeni ve babanın evini bırak, Harran’a git.’ Harran’a vardığımda hemen şehrin içindeki kiliseye gittim. Az sonra gerçekten Tanrı dostu hem keşiş hem de itirafçı bir papaz olan buranın piskoposunu gördüm. Kendisi görmek istediğimiz bütün yerleri bize gösterme zahmetinde bulundu. Bir keresinde bizi şehrin dışında Hz.İbrahim’in evinin olduğu yerde bulunan kiliseye götürdü. Kilise aynı temeller üzerine oturmaktaydı. Piskoposun söylediğine göre kilise aynı taştan inşa edilmişti. Kiliseye girdiğimizde dua edildi, Yaratılış’tan bir bölüm okundu, bir mezmur söylendi ve ikinci bir dua daha yapıldıktan sonra piskopos bizi kutsadı ve dışarı çıktık. Daha sonra bizi Azize Rebeka’nın su çektiği kuyuya (şimdi Yakup Kuyusu) götürme nezaketinde bulundu ve piskopos bize şöyle dedi: ‘Bakın, burası Azize Rebeka’nın İbrahim’in kâhyası Eliezer’in develeri için su çektiği kuyudur.’ Böylece, Harran’da görmemiz gereken her şeyi gösterme zahmetinde bulundu. Şehrin dışında, bir zamanlar Hz. İbrahim’in evinin olduğu yerdeki kilisede, Helpidius isimli bir keşişin anıt mezarı yer alıyor. Aziz Helpidius’un şehit edildiği 23 Nisan’daki anılmasının arifesinde orada olmamız çok hoş oldu. O gün, Mezopotamya’nın tüm bölgelerinden ve sınırlarından bütün keşişlerin hatta münzevi hayat süren kendilerine zahit denilen keşişlerin bile Harran’a gelmesi zorunluydu. Evinin üstünde şimdi bir kilisenin olduğu ve kilisenin içinde de bir din şehidinin yattığı Hz. İbrahim’in anısı münasebetiyle anma günü orada oldukça ciddi bir biçimde kutlanıyor. Kutlama gününden sonra her biri kendi hücresine dönmek üzere oyalanmadan gece çöllere düştüğünden görünürde bir keşiş bile yoktu. Şehirde yaşayanların hepsi paganmış gibi birkaç din adamı ve keşiş dışında nadiren Hıristiyan görebildim. Bizim Hz. İbrahim’in ilkin evi olan yere onun anısına saygıyla baktığımız gibi benzer bir tavırla, paganlar da şehre yaklaşık bir mil (1,6 km) kadar uzaklıktaki (Hz. İbrahim’in kardeşi) Nahor ve oğlu Betu‘el’in anıt mezarlarının olduğu yere büyük bir saygıyla bakıyorlar. Orada iki gün geçirdikten sonra piskopos, Hz. Yakup’un Azize Rahel’in sürülerine su verdiği kuyuya götürdü. Kuyu Harran’dan 6 mil (10 km) uzaklıkta ve bunun şerefine yanına çok büyük ve güzel bir kilise inşa edilmiş. Ayrıca, Hz. Yakup’un kuyunun ağzından yuvarladığı kuyunun yanında duran bugün de görülebilen büyük taşı da gördük. Kilisenin din adamları dışında kuyu çevresinde kimse yaşamıyor, yakınında piskoposun bize bahsettiği gerçekten duyulmamış bir şekilde yaşam süren keşişlerin hücreleri var. Kuyudan yaklaşık 500 adım uzaklıkta geniş bir düzlükte yer alan kasaba piskopos tarafından bana gösterildi. Piskoposun söylediği gibi bir zamanlar Hz. Yakub’un dayısı ve kayınpederi olan Laban’ın çiftliği olan bu kasaba Fadana (Tell Fiddan. Şimdi köyün adı Yukarı Beydaş) ismini taşıyordu ve kasabanın içinde Laban’ın anıt mezarı da bana gösterildi. Selahattin Güler paylaşımı
0 Commentarii 0 Distribuiri