. OSMANLILARDA VAKIF GELENEĞİ
Asl-ı vakıf ve Müessesat-ı hayriyye

"Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça gerçek iyiliğe ulaşamazsınız" (Al-i İmran Suresi 92. Ayet meali).

Kur’an-ı Kerim’de Allah yolunda harcama yapmayı, fakir, muhtaç ve kimsesizlere infak ve tasaddukta bulunmayı, iyilik yapmada ve takvada yarışmayı, hayır ve yararlı işlere yönelmeyi öğütleyen birçok Ayet Müslüman toplumlarda vakıf anlayışının temelini oluşturmuştur.

VAKFIN ANA HATLARI
(Asl-ı Vakıf ve Müessesat-ı Hayriye )

Vakıf iki ana unsurdan oluşur. Bunlardan ilk unsur Asl-ı Vakıftır (Asıl Vakıf). Diğer unsur ise Müessesatı Hayriyedir (Hayır Kurumları). Müessesatı Hayriye’yi finanse eden kaynaklara Asl-ı Vakıf denmektedir.

Asl-ı Vakıf: Arazi, bina, değirmen, taş kızak, tarla, Küçük ve büyükbaş hayvan, çarşı, han, hamam olabileceği gibi ayrıca nakit para da olabilir.

Müessesat-ı Hayriye: Eğitim kurumları, bayındırlık kurumları, dini kurumlar gibi vakıf hangi amaç için kurulmuşsa o amaçı gerçekleştirmeye yönelik faaliyet gösteren kurumlardı.

Asl-ı Vakıf taşınabilir ve taşınmaz olmak üzere ikiye ayrılmaktaydı. Ancak çoğunluğu taşınmazlardan oluşmaktadır. Asl-ı Vakıf için yatırımlar yapılmakta ve bunun için iş alanları oluşturulmaktaydı. Bunlar hanlar, dükkanlar, çarşılar, hamamlar ve tarım arazileridir. Vakıflar arasında en geniş yeri tarım arazileri tutmaktadır.

Osmanlı Devlet'inde Vakıflar birer sosyal kuruluş gibi faaliyet göstermekteydi ve ticari, iktisadi, içtimai, siyasi, eğitim ve kültür açısından toplumsal hayatta görevleri vardı. Vakıf'lar gelir elde edip mülk sahibi olmakta ve üretim yapıp istihdam sağlamaktaydı. Bunlardan kazanç elde edip kendi hayır faaliyet alanlarında kullanmaktaydılar. Dolayısıyla vakıfların toplum açısından önemli sosyal işlevleri bulunmaktaydı. Ayrıca Toplum tabakalarının bir araya gelip kaynaşmasını da sağlardı.

Osmanlılar’da vakıf, bir malın Allah’ın malı olmak üzere ferdi mülkiyetten çıkartılarak insanların faydasına sunmaktır. Buradaki iki önemli husustan biri öncelikle vakfedilen şeyin mal olması. Diğer bir unsur ise vakfedilen mal insanların faydasına olmasıdır. Ferdi mülkiyetten çıkarılıp Allah’ın mülkü olarak kabul edilmesiyle vakfedilmiş olunur.
. OSMANLILARDA VAKIF GELENEĞİ Asl-ı vakıf ve Müessesat-ı hayriyye "Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça gerçek iyiliğe ulaşamazsınız" (Al-i İmran Suresi 92. Ayet meali). Kur’an-ı Kerim’de Allah yolunda harcama yapmayı, fakir, muhtaç ve kimsesizlere infak ve tasaddukta bulunmayı, iyilik yapmada ve takvada yarışmayı, hayır ve yararlı işlere yönelmeyi öğütleyen birçok Ayet Müslüman toplumlarda vakıf anlayışının temelini oluşturmuştur. VAKFIN ANA HATLARI (Asl-ı Vakıf ve Müessesat-ı Hayriye ) Vakıf iki ana unsurdan oluşur. Bunlardan ilk unsur Asl-ı Vakıftır (Asıl Vakıf). Diğer unsur ise Müessesatı Hayriyedir (Hayır Kurumları). Müessesatı Hayriye’yi finanse eden kaynaklara Asl-ı Vakıf denmektedir. Asl-ı Vakıf: Arazi, bina, değirmen, taş kızak, tarla, Küçük ve büyükbaş hayvan, çarşı, han, hamam olabileceği gibi ayrıca nakit para da olabilir. Müessesat-ı Hayriye: Eğitim kurumları, bayındırlık kurumları, dini kurumlar gibi vakıf hangi amaç için kurulmuşsa o amaçı gerçekleştirmeye yönelik faaliyet gösteren kurumlardı. Asl-ı Vakıf taşınabilir ve taşınmaz olmak üzere ikiye ayrılmaktaydı. Ancak çoğunluğu taşınmazlardan oluşmaktadır. Asl-ı Vakıf için yatırımlar yapılmakta ve bunun için iş alanları oluşturulmaktaydı. Bunlar hanlar, dükkanlar, çarşılar, hamamlar ve tarım arazileridir. Vakıflar arasında en geniş yeri tarım arazileri tutmaktadır. Osmanlı Devlet'inde Vakıflar birer sosyal kuruluş gibi faaliyet göstermekteydi ve ticari, iktisadi, içtimai, siyasi, eğitim ve kültür açısından toplumsal hayatta görevleri vardı. Vakıf'lar gelir elde edip mülk sahibi olmakta ve üretim yapıp istihdam sağlamaktaydı. Bunlardan kazanç elde edip kendi hayır faaliyet alanlarında kullanmaktaydılar. Dolayısıyla vakıfların toplum açısından önemli sosyal işlevleri bulunmaktaydı. Ayrıca Toplum tabakalarının bir araya gelip kaynaşmasını da sağlardı. Osmanlılar’da vakıf, bir malın Allah’ın malı olmak üzere ferdi mülkiyetten çıkartılarak insanların faydasına sunmaktır. Buradaki iki önemli husustan biri öncelikle vakfedilen şeyin mal olması. Diğer bir unsur ise vakfedilen mal insanların faydasına olmasıdır. Ferdi mülkiyetten çıkarılıp Allah’ın mülkü olarak kabul edilmesiyle vakfedilmiş olunur.
0 Comments 0 Shares