1878 yılında Girit'in nüfusu 300 bindi, bunun 120 bini Müslüman Türk, kalanı Rum'du.
93 Harbi Sonrası Girit için imzalanan Haleppa Sözleşmesi sonrası tanınan haklar ile birlikte Girit'e Yunanistan'dan göçmenler gelmeye başladı.
Gelenlerin çoğu tek erkekti.
Bu arada Haleppa Sözleşmesinde Girit'e Hristiyan vali atanabileceği ve asayişi sağlayacak Jandarmanın yerel halktan seçileceği gibi maddeler de vardı.
Haleppa Sözleşmesini takiben, Fotyadi Paşa, Sava Paşa, Kostaki Anthopulos Paşa, Nikolaki Sartinski Paşa gibi isimler bizzat 2. Abdülhamid tarafından sırasıyla Girit'e vali olarak atandılar.
Girit'e Hristiyan Rum valiler atanırken, aynı süreçte Girit'teki Hristiyan Kaymakamların sayısı Müslüman-Türk kaymakamların 2 misline çıkmıştı.
Harbiyeli Subaylar durumun vahametine dikkat çekerken, iktidardaki Abdülhamid ve yandaşları "bişey olmaz çok abartıyorsunuz" kafasındaydı.
Nihayet 1896 yılında Girit İsyanı patlak verdi.
Binlerce Müslüman Türk, yıllar boyunca Yunanistan'dan gelen o tek erkek çeteciler tarafından katledildi.
Girit'te oluk oluk Müslüman-Türk kanı aktı.
Subaylar Abdülhamid'e "Donanmayı yola çıkar gidip Girit'i kurtaralım" dedikçe Abdülhamid buna kulaklarını tıkadı, hatta donanmayı Haliç'e zincirledi.
Basına Girit konusunda sansür uyguladı, Girit kelimesini çağrıştırıyor diye "Geride" kelimesinin yazılması yasaklandı.
1897 yılına gelinip nüfus sayımı yapıldığında Girit'in nüfusu yine 300 bin çıkmıştı, lakin Müslüman-Türk nüfusu 70 bine düşmüştü.
Abdülhamid, Girit'te yaşanan katliamı basit bir "huzursuzluk" olarak görüyordu.
Ta ki Yunan Ordusu Girit'e çıkana kadar.
Neticede Yunanistan'ın Girit'e asker çıkarması ve Epir'i işgal etmesi ile Osmanlı, Yunanistan'a savaş açmak zorunda kaldı, Yunanistan'daki savaşları Osmanlı kazansa da Girit'te etkisiz kaldı ve yapılan barış antlaşması neticesinde Girit'e özerklik verildi.
Girit fiilen Osmanlı'ya bağlı olsa da artık elden çıkmıştı, Osmanlı garnizonu Girit'i terk etti ve Girit'in kaderi, Yunanistan tarafından atanan Hristiyan valiye ve garantör devletlere (İngiltere, Fransa, Rusya) bırakılmıştı.
1900 yılına gelindiğinde adanın nüfusu 305 bindi ve bu nüfusun sadece 33 bini Müslüman-Türklerden oluşuyordu.
Girit artık özerk bir cumhuriyetti.
1910 Yılında Girit meclisi Yunanistanla birleşme kararı aldığında adanın nüfusu 336 bin kişiydi ve bu nüfusun sadece 27 bini Müslüman-Türk nüfustu.
1913 Yılına gelindiğinde Yunanistan Girit'i ilhak ederek topraklarına katıyordu...
93 Harbi Sonrası Girit için imzalanan Haleppa Sözleşmesi sonrası tanınan haklar ile birlikte Girit'e Yunanistan'dan göçmenler gelmeye başladı.
Gelenlerin çoğu tek erkekti.
Bu arada Haleppa Sözleşmesinde Girit'e Hristiyan vali atanabileceği ve asayişi sağlayacak Jandarmanın yerel halktan seçileceği gibi maddeler de vardı.
Haleppa Sözleşmesini takiben, Fotyadi Paşa, Sava Paşa, Kostaki Anthopulos Paşa, Nikolaki Sartinski Paşa gibi isimler bizzat 2. Abdülhamid tarafından sırasıyla Girit'e vali olarak atandılar.
Girit'e Hristiyan Rum valiler atanırken, aynı süreçte Girit'teki Hristiyan Kaymakamların sayısı Müslüman-Türk kaymakamların 2 misline çıkmıştı.
Harbiyeli Subaylar durumun vahametine dikkat çekerken, iktidardaki Abdülhamid ve yandaşları "bişey olmaz çok abartıyorsunuz" kafasındaydı.
Nihayet 1896 yılında Girit İsyanı patlak verdi.
Binlerce Müslüman Türk, yıllar boyunca Yunanistan'dan gelen o tek erkek çeteciler tarafından katledildi.
Girit'te oluk oluk Müslüman-Türk kanı aktı.
Subaylar Abdülhamid'e "Donanmayı yola çıkar gidip Girit'i kurtaralım" dedikçe Abdülhamid buna kulaklarını tıkadı, hatta donanmayı Haliç'e zincirledi.
Basına Girit konusunda sansür uyguladı, Girit kelimesini çağrıştırıyor diye "Geride" kelimesinin yazılması yasaklandı.
1897 yılına gelinip nüfus sayımı yapıldığında Girit'in nüfusu yine 300 bin çıkmıştı, lakin Müslüman-Türk nüfusu 70 bine düşmüştü.
Abdülhamid, Girit'te yaşanan katliamı basit bir "huzursuzluk" olarak görüyordu.
Ta ki Yunan Ordusu Girit'e çıkana kadar.
Neticede Yunanistan'ın Girit'e asker çıkarması ve Epir'i işgal etmesi ile Osmanlı, Yunanistan'a savaş açmak zorunda kaldı, Yunanistan'daki savaşları Osmanlı kazansa da Girit'te etkisiz kaldı ve yapılan barış antlaşması neticesinde Girit'e özerklik verildi.
Girit fiilen Osmanlı'ya bağlı olsa da artık elden çıkmıştı, Osmanlı garnizonu Girit'i terk etti ve Girit'in kaderi, Yunanistan tarafından atanan Hristiyan valiye ve garantör devletlere (İngiltere, Fransa, Rusya) bırakılmıştı.
1900 yılına gelindiğinde adanın nüfusu 305 bindi ve bu nüfusun sadece 33 bini Müslüman-Türklerden oluşuyordu.
Girit artık özerk bir cumhuriyetti.
1910 Yılında Girit meclisi Yunanistanla birleşme kararı aldığında adanın nüfusu 336 bin kişiydi ve bu nüfusun sadece 27 bini Müslüman-Türk nüfustu.
1913 Yılına gelindiğinde Yunanistan Girit'i ilhak ederek topraklarına katıyordu...
1878 yılında Girit'in nüfusu 300 bindi, bunun 120 bini Müslüman Türk, kalanı Rum'du.
93 Harbi Sonrası Girit için imzalanan Haleppa Sözleşmesi sonrası tanınan haklar ile birlikte Girit'e Yunanistan'dan göçmenler gelmeye başladı.
Gelenlerin çoğu tek erkekti.
Bu arada Haleppa Sözleşmesinde Girit'e Hristiyan vali atanabileceği ve asayişi sağlayacak Jandarmanın yerel halktan seçileceği gibi maddeler de vardı.
Haleppa Sözleşmesini takiben, Fotyadi Paşa, Sava Paşa, Kostaki Anthopulos Paşa, Nikolaki Sartinski Paşa gibi isimler bizzat 2. Abdülhamid tarafından sırasıyla Girit'e vali olarak atandılar.
Girit'e Hristiyan Rum valiler atanırken, aynı süreçte Girit'teki Hristiyan Kaymakamların sayısı Müslüman-Türk kaymakamların 2 misline çıkmıştı.
Harbiyeli Subaylar durumun vahametine dikkat çekerken, iktidardaki Abdülhamid ve yandaşları "bişey olmaz çok abartıyorsunuz" kafasındaydı.
Nihayet 1896 yılında Girit İsyanı patlak verdi.
Binlerce Müslüman Türk, yıllar boyunca Yunanistan'dan gelen o tek erkek çeteciler tarafından katledildi.
Girit'te oluk oluk Müslüman-Türk kanı aktı.
Subaylar Abdülhamid'e "Donanmayı yola çıkar gidip Girit'i kurtaralım" dedikçe Abdülhamid buna kulaklarını tıkadı, hatta donanmayı Haliç'e zincirledi.
Basına Girit konusunda sansür uyguladı, Girit kelimesini çağrıştırıyor diye "Geride" kelimesinin yazılması yasaklandı.
1897 yılına gelinip nüfus sayımı yapıldığında Girit'in nüfusu yine 300 bin çıkmıştı, lakin Müslüman-Türk nüfusu 70 bine düşmüştü.
Abdülhamid, Girit'te yaşanan katliamı basit bir "huzursuzluk" olarak görüyordu.
Ta ki Yunan Ordusu Girit'e çıkana kadar.
Neticede Yunanistan'ın Girit'e asker çıkarması ve Epir'i işgal etmesi ile Osmanlı, Yunanistan'a savaş açmak zorunda kaldı, Yunanistan'daki savaşları Osmanlı kazansa da Girit'te etkisiz kaldı ve yapılan barış antlaşması neticesinde Girit'e özerklik verildi.
Girit fiilen Osmanlı'ya bağlı olsa da artık elden çıkmıştı, Osmanlı garnizonu Girit'i terk etti ve Girit'in kaderi, Yunanistan tarafından atanan Hristiyan valiye ve garantör devletlere (İngiltere, Fransa, Rusya) bırakılmıştı.
1900 yılına gelindiğinde adanın nüfusu 305 bindi ve bu nüfusun sadece 33 bini Müslüman-Türklerden oluşuyordu.
Girit artık özerk bir cumhuriyetti.
1910 Yılında Girit meclisi Yunanistanla birleşme kararı aldığında adanın nüfusu 336 bin kişiydi ve bu nüfusun sadece 27 bini Müslüman-Türk nüfustu.
1913 Yılına gelindiğinde Yunanistan Girit'i ilhak ederek topraklarına katıyordu...
0 Commentarii
0 Distribuiri