■ TARHUNA YOLLARINDA YOLCULUĞUMUZ, 1906

[Câmi Bey, 1906 yılında Trablusgarp'da Tarhuna yollarındaki seyahatini anlatıyor]:

"BEDEVİ ÇADIRINDA MİSAFİRLİK

Aziziye Kaymakamı Ahmed Bey, yolumuzun üzerinde bir bedevi şeyhinin çadırına davetli imiş. Beni de çağırdı. Kayle vaktini orada geçirecek ve sonra kafilelerin arkasından yetişecektik. 2 saat sonra bedevi şeyhin çadırı önünde atlardan iniyorduk. Çadırın sahibi bizi güler yüzle karşıladı. Boylu-poslu, adaleli 40'lık bir adam.. Başındaki iri mavi püsküllü Tunus fesi her şeyden evvel göze çarpıyor. Mevsim yaz olduğu için çadırı yüksek kurmuşlar. Eteklerinin altından rüzgar esiyordu. Bugün misafiri olduğumuz beyt-i Arab (Arap evi) orta halli bir Arap çadırı..

YOLCULUKTA ORUÇ TUTAN TARHUNALI JANDARMALAR

O gün sıkı bir kıblî rüzgârı esiyordu.. Kum tepelerinin kıvrıntılı tepe hatlarından yükselen kum dumanları gökyüzünü kaplıyordu.. Kum zerreleri püsküren bir fırın havası soluyorduk. Rahil (mevsimlik göç) rüzgâra karşı gidiyor, erkek, kadın ve çocuk hepsi develerin arkasından yürüyorlardı.. Yaşlı kadınlarla çocuklardan bazıları kumların üzerine uzanmış dinlenmeye çalışıyordu. Mutlaka oruçlu idiler; çünkü Ramazan ayındaydık. Sefer halinde olduğumuz halde, refakatimizdeki Tarhunalı jandarmalara o gün oruç bozduramamıştım. "Bizim için sefer sayılmaz, Tarhuna hududu içindeyiz." diyorlardı.. Göçebeler diyarının çizgisi belirsiz, hudutları geniş.. O gün Tarhuna hududunu geçmek için 70 km yürüyecektik.."
■ TARHUNA YOLLARINDA YOLCULUĞUMUZ, 1906 [Câmi Bey, 1906 yılında Trablusgarp'da Tarhuna yollarındaki seyahatini anlatıyor]: "BEDEVİ ÇADIRINDA MİSAFİRLİK Aziziye Kaymakamı Ahmed Bey, yolumuzun üzerinde bir bedevi şeyhinin çadırına davetli imiş. Beni de çağırdı. Kayle vaktini orada geçirecek ve sonra kafilelerin arkasından yetişecektik. 2 saat sonra bedevi şeyhin çadırı önünde atlardan iniyorduk. Çadırın sahibi bizi güler yüzle karşıladı. Boylu-poslu, adaleli 40'lık bir adam.. Başındaki iri mavi püsküllü Tunus fesi her şeyden evvel göze çarpıyor. Mevsim yaz olduğu için çadırı yüksek kurmuşlar. Eteklerinin altından rüzgar esiyordu. Bugün misafiri olduğumuz beyt-i Arab (Arap evi) orta halli bir Arap çadırı.. YOLCULUKTA ORUÇ TUTAN TARHUNALI JANDARMALAR O gün sıkı bir kıblî rüzgârı esiyordu.. Kum tepelerinin kıvrıntılı tepe hatlarından yükselen kum dumanları gökyüzünü kaplıyordu.. Kum zerreleri püsküren bir fırın havası soluyorduk. Rahil (mevsimlik göç) rüzgâra karşı gidiyor, erkek, kadın ve çocuk hepsi develerin arkasından yürüyorlardı.. Yaşlı kadınlarla çocuklardan bazıları kumların üzerine uzanmış dinlenmeye çalışıyordu. Mutlaka oruçlu idiler; çünkü Ramazan ayındaydık. Sefer halinde olduğumuz halde, refakatimizdeki Tarhunalı jandarmalara o gün oruç bozduramamıştım. "Bizim için sefer sayılmaz, Tarhuna hududu içindeyiz." diyorlardı.. Göçebeler diyarının çizgisi belirsiz, hudutları geniş.. O gün Tarhuna hududunu geçmek için 70 km yürüyecektik.."
0 التعليقات 0 نشر