■ OSMANLI DÖNEMİNDE RAMAZAN'DA ARTAN UCUZLUK, 1890
[Ahmet Semih Bey, 1890'larda Ramazan geldiğinde çarşı pazarda artan ucuzluk ve bolluğu anlatıyor]:
"Rüyet-i Hilal vuku bulunca (Ramazan hilali görününce) Şeyhülislam kapısına gelinir, haber verilir ve o da ayın hafifçe görüldüğünü tasdik ederdi. Bundan sonra evvela Halife-i Ruy-i Zemin'e yani Padişah'a arz-ı hal ve aynı zamanda da Ramazan'ı ilan ederlerdi.
Camiler kandillerini, mahyalarını yakarlardı. Bekçiler de davullarını çalarlardı. Teravih namazı da o gece başlardı. Bu namazdan sonra da camilerden çıkan halk istediğini yapardı. Şehzadebaşı'ndaki çay evleri, açık kalan bütün dükkanlar, orta oyunları, karagözler, meddahlar dolardı. Hamamlar da açık bırakılırdı. Ta sahur vaktine kadar halk sokakta dolaşırdı, güler, eğlenirdi.
Gündüzleri de ibadet ve taat ile meşgul olurdu. Resmi daireler de erken dağılırdı. Alenen oruç bozmak yasaktı. Oruçsuzlar da buna dikkat ederlerdi ve oruçluların huzurunda yemezlerdi, içmezlerdi. Mübâlâtsızlıklar gösterenleri zâbıta yakalardı. Bâbıâli'de çalışan Hristiyan memurlar bile bu yasağa hürmet ederdi. Canları su istese bile gizli içerlerdi.
Ceplerinde Mushaf-ı Şerif'le camilere Kur'an-ı Kerim okumak halkın bir çoğunda âdetti. Ve yazma mushaflar hakikaten enfesti. Ramazan'ın herkese şamil bir hususiyeti daha göze çarpardı. O da ortalığı saran bereketti. Fakir zengin herkesin karnı doyar, yüzü gülerdi.
DÜNYANIN EN UCUZ ETİ
Ramazan'da gözler parlar, yüzler gülerdi. Kimseler de parasız kalmazdı. Maaşlar üst üste çıkardı. Borç harç tesviye edilir, ferahlık husule gelirdi. Pazarlar, alım satımda yiyecek bahsini hayrete şayan bir şekilde ucuzlatırdı.
Belediye çavuşları ellerindeki terazilerle esnaftaki terazi takımlarını ölçer, bir taraftan satılan malın taze veya çürüklüğüne bakar, suistimalde bulunanların canlarını yakarlardı. Dükkanlar, fırınlar, manavlar ve seyyar satıcılar kontrolden, kontrol edenlerden kurtulamazdı.
Hele Fatih'in et pazarı değil İstanbul'un belki de dünyanın en ucuz pazarıydı. Buradaki bir kontrol de Allah korkusuydu. Kasaplar mümkün değil hırsızlık etmezler ve tertemiz mal satarlardı. Müşterileri de çoktu."
[Ahmet Semih Bey, 1890'larda Ramazan geldiğinde çarşı pazarda artan ucuzluk ve bolluğu anlatıyor]:
"Rüyet-i Hilal vuku bulunca (Ramazan hilali görününce) Şeyhülislam kapısına gelinir, haber verilir ve o da ayın hafifçe görüldüğünü tasdik ederdi. Bundan sonra evvela Halife-i Ruy-i Zemin'e yani Padişah'a arz-ı hal ve aynı zamanda da Ramazan'ı ilan ederlerdi.
Camiler kandillerini, mahyalarını yakarlardı. Bekçiler de davullarını çalarlardı. Teravih namazı da o gece başlardı. Bu namazdan sonra da camilerden çıkan halk istediğini yapardı. Şehzadebaşı'ndaki çay evleri, açık kalan bütün dükkanlar, orta oyunları, karagözler, meddahlar dolardı. Hamamlar da açık bırakılırdı. Ta sahur vaktine kadar halk sokakta dolaşırdı, güler, eğlenirdi.
Gündüzleri de ibadet ve taat ile meşgul olurdu. Resmi daireler de erken dağılırdı. Alenen oruç bozmak yasaktı. Oruçsuzlar da buna dikkat ederlerdi ve oruçluların huzurunda yemezlerdi, içmezlerdi. Mübâlâtsızlıklar gösterenleri zâbıta yakalardı. Bâbıâli'de çalışan Hristiyan memurlar bile bu yasağa hürmet ederdi. Canları su istese bile gizli içerlerdi.
Ceplerinde Mushaf-ı Şerif'le camilere Kur'an-ı Kerim okumak halkın bir çoğunda âdetti. Ve yazma mushaflar hakikaten enfesti. Ramazan'ın herkese şamil bir hususiyeti daha göze çarpardı. O da ortalığı saran bereketti. Fakir zengin herkesin karnı doyar, yüzü gülerdi.
DÜNYANIN EN UCUZ ETİ
Ramazan'da gözler parlar, yüzler gülerdi. Kimseler de parasız kalmazdı. Maaşlar üst üste çıkardı. Borç harç tesviye edilir, ferahlık husule gelirdi. Pazarlar, alım satımda yiyecek bahsini hayrete şayan bir şekilde ucuzlatırdı.
Belediye çavuşları ellerindeki terazilerle esnaftaki terazi takımlarını ölçer, bir taraftan satılan malın taze veya çürüklüğüne bakar, suistimalde bulunanların canlarını yakarlardı. Dükkanlar, fırınlar, manavlar ve seyyar satıcılar kontrolden, kontrol edenlerden kurtulamazdı.
Hele Fatih'in et pazarı değil İstanbul'un belki de dünyanın en ucuz pazarıydı. Buradaki bir kontrol de Allah korkusuydu. Kasaplar mümkün değil hırsızlık etmezler ve tertemiz mal satarlardı. Müşterileri de çoktu."
■ OSMANLI DÖNEMİNDE RAMAZAN'DA ARTAN UCUZLUK, 1890
[Ahmet Semih Bey, 1890'larda Ramazan geldiğinde çarşı pazarda artan ucuzluk ve bolluğu anlatıyor]:
"Rüyet-i Hilal vuku bulunca (Ramazan hilali görününce) Şeyhülislam kapısına gelinir, haber verilir ve o da ayın hafifçe görüldüğünü tasdik ederdi. Bundan sonra evvela Halife-i Ruy-i Zemin'e yani Padişah'a arz-ı hal ve aynı zamanda da Ramazan'ı ilan ederlerdi.
Camiler kandillerini, mahyalarını yakarlardı. Bekçiler de davullarını çalarlardı. Teravih namazı da o gece başlardı. Bu namazdan sonra da camilerden çıkan halk istediğini yapardı. Şehzadebaşı'ndaki çay evleri, açık kalan bütün dükkanlar, orta oyunları, karagözler, meddahlar dolardı. Hamamlar da açık bırakılırdı. Ta sahur vaktine kadar halk sokakta dolaşırdı, güler, eğlenirdi.
Gündüzleri de ibadet ve taat ile meşgul olurdu. Resmi daireler de erken dağılırdı. Alenen oruç bozmak yasaktı. Oruçsuzlar da buna dikkat ederlerdi ve oruçluların huzurunda yemezlerdi, içmezlerdi. Mübâlâtsızlıklar gösterenleri zâbıta yakalardı. Bâbıâli'de çalışan Hristiyan memurlar bile bu yasağa hürmet ederdi. Canları su istese bile gizli içerlerdi.
Ceplerinde Mushaf-ı Şerif'le camilere Kur'an-ı Kerim okumak halkın bir çoğunda âdetti. Ve yazma mushaflar hakikaten enfesti. Ramazan'ın herkese şamil bir hususiyeti daha göze çarpardı. O da ortalığı saran bereketti. Fakir zengin herkesin karnı doyar, yüzü gülerdi.
DÜNYANIN EN UCUZ ETİ
Ramazan'da gözler parlar, yüzler gülerdi. Kimseler de parasız kalmazdı. Maaşlar üst üste çıkardı. Borç harç tesviye edilir, ferahlık husule gelirdi. Pazarlar, alım satımda yiyecek bahsini hayrete şayan bir şekilde ucuzlatırdı.
Belediye çavuşları ellerindeki terazilerle esnaftaki terazi takımlarını ölçer, bir taraftan satılan malın taze veya çürüklüğüne bakar, suistimalde bulunanların canlarını yakarlardı. Dükkanlar, fırınlar, manavlar ve seyyar satıcılar kontrolden, kontrol edenlerden kurtulamazdı.
Hele Fatih'in et pazarı değil İstanbul'un belki de dünyanın en ucuz pazarıydı. Buradaki bir kontrol de Allah korkusuydu. Kasaplar mümkün değil hırsızlık etmezler ve tertemiz mal satarlardı. Müşterileri de çoktu."
0 Комментарии
0 Поделились