• ■ AKKA KALESİNDE DALGALANAN AY-YILDIZLI SANCAK, CEZZAR AHMET PAŞA CAMİİ VE DAM ÜSTÜNDE SOHBET EDEN BEYLER, AKKA, FİLİSTİN, 19. YÜZYIL
    ■ AKKA KALESİNDE DALGALANAN AY-YILDIZLI SANCAK, CEZZAR AHMET PAŞA CAMİİ VE DAM ÜSTÜNDE SOHBET EDEN BEYLER, AKKA, FİLİSTİN, 19. YÜZYIL
    0 Comments 0 Shares
  • TÜRK Kültüründe "SARI - KIRMIZI - YEŞİL"

    İnsanları bir araya getiren, onların ortak değerlerde birleşip
    bir ulus olmalarına etki eden değerlerin başında renkler gelir.

    Sarı, kırmızı, yeşil, beyaz ve mavi...
    bu renkleri Türkler tarihleri boyunca kültürlerinde,
    günlük hayatlarında kullanmış, kimi zaman halı desenlerinde,
    kimi zaman giyim kuşamlarında hep bu renklerle bezenmişlerdir.

    Günümüzde, Türkmen-Yörüklerin kullandığı cepken, entari, potur, dizlik, çorap, çarık ve başlarına bağladıkları poçu’ları bu renklerle boyanmaktadır. Bu renkler ayrıca tarihte kurulmuş.

    Türk devletlerinin bayraklarında da kullanılmıştır.

    Bayrağımızdaki kırmızı ve beyaz
    Türk halkını bir bayrak altında toplayan renklerdir.

    Renklerin değişik anlamlar ifade etmesi ise
    mitolojiden de kaynaklanmakla birlikte uygarlıkla ilgilidir

    Bugün suni bir şekilde etnik hale getirilmeye çalışılan
    Sarı , kırmızı ve yeşil de
    tamamen Türk kültüründe önem verilen renkleridir zaten.

    Türklerden, renklerin yön belirten sembolik anlamları konusuna
    ilk defa dikkatimizi çeken Ziya Gökalp’tir.

    Renkler Türk kültüründe yön bildiren kavramlardır.

    Bunların ötesinde Türk gelenek, görenek ve kültüründe
    gücü, kuvveti, hakimiyeti işaret etmek için sarı rengin ön plana çıktığı görülmektedir.

    3 RENGİN ANLAMI

    YEŞİL : DİRİLİK,TAZELİK,GENÇLİK

    SARI : MERKEZ,HÜKÜMRANLIK

    KIRMIZI : TANRI, KORUYUCU RUH, OCAK(EV),

    DİRLİK, BAĞIMSIZLIK, HÜRRİYET



    Türk tarihinin muhtelif devrelerinde renklerin yönleri ifade etmek için kullanıldığını biliyoruz. Dört yönün her birisi ayrı renk ile şekillenmiştir

    Kara Kuzey
    Kızıl (Al) Güney
    Gök (Yeşil) Doğu
    Ak Batı

    Bu konuda Alföldi’nin II. Tarih Kongresinde sunduğu bildiride:

    “Moğol kavimlerinin bayrak direklerinde sallanan beş renkli hamailler
    (yeşil, beyaz,kırmızı, kara ve sarı)
    şüphesiz Çinlilerde olduğu gibi onlarda da dört kutbun
    ve dünyanın merkezinin renklerine tekabül eder.

    ____________Sarı

    Temel olarak neşe ve keyif verici bir renk olan sarı,
    Türk kültüründe yön bildirme açısından dünyanın merkezinin sembolüdür.

    Aynı zamanda bilgeliği, anlayışı
    ve yüksek düzeyde sezgisel kavrayışı da açığa çıkarır.

    Bu renk Türk mitolojisindeki Ülgen’le doğrudan doğruya ilintilidir.

    Ülgen’in öyle bir sarayı vardır ki bu sarayın kapıları altından olup Ülgen
    de altın bir taht üzerinde oturmaktadır.

    Bugün kullanılan sarı da, Osmanlı dörneminde sırma sarısı olarak ifade edilen sarı da hep altın sarısı olmuştur.

    Altın tonlarındaki sarı,
    ruhsal kusursuzluğu, huzur ve dinlenmeyi temsil eder.

    Ögel:
    “Kanaatimizce, Ülgen’in altın tahtının sembolü olarak dünyanın merkezinin işareti diye kabul edilmiş olan sarı renk, bu sembol anlamını Türklerin çizmelerinin (edik) rengi olarak da uzun yıllar sürdürmüştür.

    Zira, bilindiği gibi Türkmenler yüzyıllarca, sarı edik ile
    kızıl keçeden külah giymişlerdir.

    Halkımız arasında bugün de çok yaygın olarak kullanılan
    ‘Sarı Çizmeli Mehmet Ağa’ deyiminin de kaynağı
    bu tarih ve kültür geleneğimizdir...

    Türklerde sarı rengin hükümranlık rengi olarak
    kullanılmasıyla ilgili tarihi bilgilere baktığımız zaman ise:

    Meselâ Uygur Türk yazılı belgelerinde ‘sarıg urunggu’ yani sarı bayrak,
    bir burcun adı olarak geçmektedir.”13 demektedir.

    Sarı renk, Memlük ve ve Altın Ordusu devletlerinde çok kullanılmış, bayraklarının ana rengi olmuştur.

    Sarı renk aynı zamanda güneşin rengi ve simgesidir.

    Sarı tonlu meyve ve sebzelerin, bağırsaklar için
    iyileştirici etki yapan ve sinirleri sakinleştiren bir eğilim gösterir.

    Sarı renk ile de tedavi edilebildiği söylenen bazı hastalıklar bulunmaktadır. Bunlar arasında böbrek rahatsızlıkları, hazımsızlık, felç, bitkinlik,
    egzama ile sindirim sistemiyle ilgili bazı hastalıklar sayılabilir.

    Türk destanlarında ise
    sarı renk kötülük ve felaket sembolü olarak görülmüştür.

    Sarı ejderha Türk masallarında kuşku ve kötü duygular veren bir motiftir.

    Sarı renk Anadolu kültüründe hastalık sembolü olarak bilinir.

    ____________Kırmızı (Al, Kızıl)

    Halk arasında al ve kızıl adları ile de bilinen kırmızı renk
    genel kültürümüzde heyecan, kudret ve akıncılığın sembolüdür.

    Cesaret, hayatta kalma ve hayat verme unsuru olarak bilinen kırmızı
    kan rengi olup yüzyıllar boyu Tehlikenin ve tahribatın simgesi olmuştur.
    Trafik ışıklarında dur sinyali olarak kullanılmasının nedeni de budur.

    Tarihimizin başlangıcından beri manevi ve milli renk olarak algılanmakta, Türk duygusunu yansıtan milli bir sembol olarak görülmektedir.

    Rengini kandan alan kırmızı eski çağlarda yaşamın yenilenmesi olarak düşünülmüş, yontma taş ve cilalı taş dönemlerinde gömütlerde bulunan kemiklerin kırmızı renge boyanmış olmasının nedeni buna bağlanmaktadır.

    Anadolu’nun ana tanrıçası Kibele’nin olduğu gibi
    İbrahim Peygamber ve Meryem’in de simgesi kırmızıdır.

    Hakanların al kaftan giymeleri hakanlık sembolü idi.

    Yavuz Sultan Selim’in 1516’da Ridaniye savaşına giderken ve savaş alanında kırmızı kaftan giyip beline kırmızı kemer takıp ayağına da sarı çizme giydiği tarihî belgelerden anlaşılmaktadır.

    Bu sembol zamanla anlam değiştirip düğünlerde damada al kaftan giydirme ve gelinlere al duvak takma geleneğine dönüşmüş, zamanla bu gelenek de değişime uğrayarak damada siyah elbise giydirilmiş, geline de beyaz duvak ve gelinlik takılır olmuştur.

    Halen Başkurtlarda sürdürülen damada kızıl cepken giydirilme geleneği,
    eski kızıl kaftanın kalıntısı olarak görülmektedir.

    Kırmızı güneşin doğuşunda ve batışında büründüğü renk olduğu için Türkmenlerce kutsal sayılmıştır.

    Türklerin eski inançları arasında
    koruyucu ruh olarak “Al Ateş” denilen
    ateş tanrısına inanılmakta idi.

    Eski devirlerden beri Türk hakanlarının al bayrak kullanması
    ateş kültü ve koruyucu ruh inancına dayanmaktadır.

    Rusların İgor destanında Kıpçak Türklerinin kızıl bayrağından söz edilmesi Türkleri savaşlarda kırmızı bayrak kullanması konusunda ileri sürülen bilgileri
    doğrulamaktadır.

    Kırgızların bayrak yerine aslı alev olan yalav sözcüğünü kullanması da
    ateş kültünden kaynaklanmaktadır.

    Kaşgarlı Mahmud’un:
    Ağdı kızıl bayrak
    Toğdı kara toprak

    biçimindeki dizeleri Türklerde kızıl bayrağın savaş bayrağı olarak kullanılışını işaret eden belgelerdendir.

    Osmanlıların kırmızı bayrağı seçmesi olayı da Reşat Genç tarafından: “Osmangazi hazretleri ak sancağı (Anadolu Selçuklu Sultanı’ndan) almadan önce, harb bayrağı için kızıl rengi seçip kabul etmişlerdi.

    Aşiret mensuplarını kolayca harb bayrağı altına toplayabilmek için onların tab’an meclup oldukları (yani yaradılışlarından tutkun oldukları) al renkli bayrağın manevi tesiri bulunduğunu takdir eylemişlerdi.”8 diye açıklanmaktadır.

    Abdülkadır İnan: “Al kelimesinin ateş kültü ile bağlı olduğunu gösteren bir emmare de bütün Türk kavimlerinde yaygın olan Alaslama merasimidir.

    Alaslama orta ve doğu Türklerinde ateşle temizleme ve takdis merasimidir.

    Anadolu’da da alaslama bir tedavi usulüdür.
    Bunun için kırk bır tane al renkli keten bezinden, okuya okuya parmağa bir ip yumağı yapılır. Sonra bu yumak ateşte yakılarak külü tekrar bir al bez üzerine konur ve bununla alazlanır.

    Al ruhu eski Türk panteonunda kuvvetli, belki hami tanrılardan biri olmuştur.

    Al kelimesinin ateş kültüyle alakası olması bilhassa bu ruhun en eski devirlerde hami ruh, ateş ve ocak ilahesi olduğunu göstermektedir.9

    Türk sosyal yaşamında kırmızı renk o kadar geniş yer tutmuştur ki
    Türk halılarında da genç kızlar kırmızı rengi hakim renk olarak kullanmışlardır.

    Türkün gözü alda olur söylemi de
    sosyal yaşamda kırmızının etkinliğini vurgulamaktadır.

    Al renk ile ilgili geleneklerden günümüzde hamile kadınlarla ilgili Al bastı olgusu da aynı kültün devamı konumunda görülmektedir.

    Kırmızı renk ile tedavi edilebildiği söylenen bazı hastalıklar olduğu bilinmektedir.
    Bunlardan astım, felç, bronşit, zatürre, kabızlık ve tüberkülozdur.
    Kırmızı titreşimlerin kan basıncını artırıp tansiyonu yükselttiği deneylerle
    kanıtlanmıştır. Solunum yollarına kırmızı ışık tutulduğunda solunumun hızlandığı ve kırmızı ışığa uzunca bakılınca göz kırpmaların sıklaştığı da kırmızı ışıkla ilgili saptanan bulgular arasındadır.

    Anneyi ve çocuğu korumak için lohusaya ve bebeğe kırmızı tül örtülür. Kırmızı altın takılır ve şeker yedirilir. Kırmızı ve beyazın kutsallığına inanıldığından loğusa kadının başına örtülen kırmızı örtü beyaz bir kurdale
    ile bağlanmaktadır.

    ____________Yeşil

    Sarı rengin sıcaklığı, mavi rengin sakinlik ve huzurunu bünyesinde barındıran bu renk doğa rengi olup doğada ağaçların, bitkilerin sembolüdür.

    İslâmiyetle kutsallık kazanan yeşil, Safevi türkmen devletinin bayrağının ana rengi olmuş, Osmanlı sancaklarında uzun süre kullanılmıştır.

    Eski Türkçe’de yaşıl olarak kullanılan
    ve yaş kökünden türeyen bu sözcük eski kullanımını dış Türklerde halen korumaktadır.

    Türklerin yeşille ilgili olarak manevi inanmalarının kökü
    en eski dini inanmalarından kaynaklanmaktadır.

    “Türk mitolojisine göre hayır ilahı Ülgen’in,
    koruyucu ruh olarak kabul edilen yedi oğlundan birinin adı Yaşıl (yeşil) Kaan idi ve umumiyetle bitkilerin yetişip-büyümesini düzenlediğine inanılırdı.

    Ayrıca, yeşilliklerin Ülgen inanışı ile bağını gösteren mitolojik inanmaya göre Ülgen, insan vücudunu yarattıktan sonra Kuday’ın huzuruna kuzgun denilen
    kuşu göndererek yarattığı insan için can ister.

    Kuzgun semaya uçar. Canı alıp dönerken yerde bir leş görür. Dayanamayarak leşi yemek için ağzını açar. Gagasındaki can çam
    ormanına düşerek dağılır.

    Bundan dolayıdır ki çam, ardıç gibi ağaçlar yaz kış canlı kalıp
    yeşilliklerini muhafaza ederler.”12

    Orta Asya bozkırlarında hayvancılıkla geçinen ve konar göçer bir yaşam süren Türk halkı için doğa hayvanlarını beslemenin ve yaşamlarını sürdürmenin ana kaynağı oluşu nedeniyle doğa ve doğanın simgesi yeşilin önemi yadsınamaz. İlkbaharda çimenlerin açık yeşilinden ormanların koyu yeşiline kadar her tonu yatıştırıcı, iyileştirici, huzurlu ve sakinleştiricidir. Bahar yeşili, yeniden yaşamayı, yeniden canlanmayı ve neşeyi temsil etmektedir.

    Yeşil renkle de tedavi edildiği söylenen bazı hastalıklar bulunmaktadır. Bunlar, başta sinirsel rahatsızlıklar olmak üzere ülser, tifo, karın ağrısı, sıtma ve astımdır.

    Yaş sözü bütün Türk kavimlerinde insan ömrü için kullanılan bir sözcüktür.

    Eski Türkler yaşlarını söylerken örneğin “Ben kırk yaşarma (yeşerme) gördüm” Yani doğa yılda bir kez yeşerir, ben kırk kez doğanın yeşermesini görmüşüm. Yani kırk yaşındayım biçiminde yorumlandığı için yaş sözü ömür karşılığında kullanılmaktadır.

    Bağımsızlık mücadelesi veren esir Türk illerinin kurtuluş mücadelelerinde bu renkler bayraklara, kıyafetlere yansıtılmıştır. Doğu Türkistan dâvasının ulu savaşçısı, görklü lideri, büyük alpereni rahmetli İsa Yusuf ALPTEKİN’in, 94 yıllık ömrü boyunca uçmağa varıncaya kadar sırtından çıkarmadığı “Çapan”ının renkleri de sarı, kırmızı, yeşil’den mürekkepti. Doğu Türkistan Göçmenler Vakfı 2. Başkanı Arslan ALPTEKİN, “Bu renklerin Orta Asya steplerinde yaşayan Türk topluluklarının sosyo-kültürel ve günlük hayatlarında yoğun olarak kullanıldığını” ifade ederek: “Sarı, kırmızı, yeşil renkleri Türk kızlarımızın el işlerinde, kıyafetlerinde, bindallı’larında, düğün, toy, şölen yeri süslemelerinde görebiliriz. Kırmızı: şehit kanlarını, yeşil: tabiatı (doğayı), sarı: bereketi, beyaz: barışı, mavi ise gökyüzünü, Göktürklüğü ifade eder” demektedir.

    GÖKTÜRKLERDE YEŞİL-SARI-KIRMIZI RENKLER

    1935''de, Altay'larda; VII-XI. asırlarda yaşamış Türk beylerinin mezarlarında yapılan kazılarda; yeşil, sarı, kırmızı ipekli elbise giydirilmiş cesetlerin bulunması, bu üç rengin Türklerde milli olduğu kadar dini değeri de haiz bulunduğunu göstermektedir.(Belleten Sayı 43, 1947)

    SELÇUKLULARDA YEŞİL-SARI-KIRMIZI RENKLER

    Abdülcelil El Kazvini diyor ki: Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun bayrağı de yeşil-sarı-kırmızı idi. 1110-1189 yıllarında yaşayan İranlı büyük alim Abdülcelil el Kazvini (Hicri 556-560) (Miladi 1161-1165) yıllarında yazdığı Kitab'un Nakz adlı eserinin konu ile ilgili 608. sayfasında Türkçe tercümesiyle söyle diyor:

    "Selçukluların melikleri ve sultanları eğer yüzbin asker toplarlarsa, siyah Sancak askerlerde bulunmazdı; yeşil, sarı ve kırmızı Sancak bulundururlardı.

    OSMANLILARDA YEŞİL-SARI-KIRMIZI RENKLER

    Osmanlı İmparatorluğu ordularında da Sancaklar, Bayraklar ve Tuğlar Yeşil - Sarı - Kırmızı renkleri taşımışlardır.

    Osmanlıda hükümranlık bayrağı ve devlet başkanlığı forsu olarak kullanılan renkler de "sarı, kırmızı, yeşil" olarak görülmektedir.
    Türk kültür tarihinin başlangıcından bu yana milli birlik ve beraberliğimizin simgesi olarak kullanılan semboller ve renkler, bugün halen aynı işlevini sürdürmektedir.

    Türk Tarihi boyunca sarı kırmızı yeşil renkler hükümranlık renkleridir.

    Kaynaklar:

    -RENK DÜNYAMIZ VE TÜRK KÜLTÜRÜNDE RENKLER
    Yrd. Doç. Dr. Mehmet YARDIMCI
    -PROF. DR. REŞAT GENÇ " TÜRK İNANIŞLARI İLE MİLLİ GELENEKLERİNDE RENKLER VE SARI KIRMIZI YEŞİL - ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ BAŞKANLIĞI YAYINLARI "
    -PROF. DR. Mustafa Kafalı "TÜRK KÜLTÜRÜNDE RENKLER- (YÖRTÜRK DERGİSİ SAYI : 42)"
    -PROF. DR. SADIK TURAL "ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ BAŞKANI"
    TÜRK Kültüründe "SARI - KIRMIZI - YEŞİL" İnsanları bir araya getiren, onların ortak değerlerde birleşip bir ulus olmalarına etki eden değerlerin başında renkler gelir. Sarı, kırmızı, yeşil, beyaz ve mavi... bu renkleri Türkler tarihleri boyunca kültürlerinde, günlük hayatlarında kullanmış, kimi zaman halı desenlerinde, kimi zaman giyim kuşamlarında hep bu renklerle bezenmişlerdir. Günümüzde, Türkmen-Yörüklerin kullandığı cepken, entari, potur, dizlik, çorap, çarık ve başlarına bağladıkları poçu’ları bu renklerle boyanmaktadır. Bu renkler ayrıca tarihte kurulmuş. Türk devletlerinin bayraklarında da kullanılmıştır. Bayrağımızdaki kırmızı ve beyaz Türk halkını bir bayrak altında toplayan renklerdir. Renklerin değişik anlamlar ifade etmesi ise mitolojiden de kaynaklanmakla birlikte uygarlıkla ilgilidir Bugün suni bir şekilde etnik hale getirilmeye çalışılan Sarı , kırmızı ve yeşil de tamamen Türk kültüründe önem verilen renkleridir zaten. Türklerden, renklerin yön belirten sembolik anlamları konusuna ilk defa dikkatimizi çeken Ziya Gökalp’tir. Renkler Türk kültüründe yön bildiren kavramlardır. Bunların ötesinde Türk gelenek, görenek ve kültüründe gücü, kuvveti, hakimiyeti işaret etmek için sarı rengin ön plana çıktığı görülmektedir. 3 RENGİN ANLAMI YEŞİL : DİRİLİK,TAZELİK,GENÇLİK SARI : MERKEZ,HÜKÜMRANLIK KIRMIZI : TANRI, KORUYUCU RUH, OCAK(EV), DİRLİK, BAĞIMSIZLIK, HÜRRİYET Türk tarihinin muhtelif devrelerinde renklerin yönleri ifade etmek için kullanıldığını biliyoruz. Dört yönün her birisi ayrı renk ile şekillenmiştir Kara Kuzey Kızıl (Al) Güney Gök (Yeşil) Doğu Ak Batı Bu konuda Alföldi’nin II. Tarih Kongresinde sunduğu bildiride: “Moğol kavimlerinin bayrak direklerinde sallanan beş renkli hamailler (yeşil, beyaz,kırmızı, kara ve sarı) şüphesiz Çinlilerde olduğu gibi onlarda da dört kutbun ve dünyanın merkezinin renklerine tekabül eder. ____________Sarı Temel olarak neşe ve keyif verici bir renk olan sarı, Türk kültüründe yön bildirme açısından dünyanın merkezinin sembolüdür. Aynı zamanda bilgeliği, anlayışı ve yüksek düzeyde sezgisel kavrayışı da açığa çıkarır. Bu renk Türk mitolojisindeki Ülgen’le doğrudan doğruya ilintilidir. Ülgen’in öyle bir sarayı vardır ki bu sarayın kapıları altından olup Ülgen de altın bir taht üzerinde oturmaktadır. Bugün kullanılan sarı da, Osmanlı dörneminde sırma sarısı olarak ifade edilen sarı da hep altın sarısı olmuştur. Altın tonlarındaki sarı, ruhsal kusursuzluğu, huzur ve dinlenmeyi temsil eder. Ögel: “Kanaatimizce, Ülgen’in altın tahtının sembolü olarak dünyanın merkezinin işareti diye kabul edilmiş olan sarı renk, bu sembol anlamını Türklerin çizmelerinin (edik) rengi olarak da uzun yıllar sürdürmüştür. Zira, bilindiği gibi Türkmenler yüzyıllarca, sarı edik ile kızıl keçeden külah giymişlerdir. Halkımız arasında bugün de çok yaygın olarak kullanılan ‘Sarı Çizmeli Mehmet Ağa’ deyiminin de kaynağı bu tarih ve kültür geleneğimizdir... Türklerde sarı rengin hükümranlık rengi olarak kullanılmasıyla ilgili tarihi bilgilere baktığımız zaman ise: Meselâ Uygur Türk yazılı belgelerinde ‘sarıg urunggu’ yani sarı bayrak, bir burcun adı olarak geçmektedir.”13 demektedir. Sarı renk, Memlük ve ve Altın Ordusu devletlerinde çok kullanılmış, bayraklarının ana rengi olmuştur. Sarı renk aynı zamanda güneşin rengi ve simgesidir. Sarı tonlu meyve ve sebzelerin, bağırsaklar için iyileştirici etki yapan ve sinirleri sakinleştiren bir eğilim gösterir. Sarı renk ile de tedavi edilebildiği söylenen bazı hastalıklar bulunmaktadır. Bunlar arasında böbrek rahatsızlıkları, hazımsızlık, felç, bitkinlik, egzama ile sindirim sistemiyle ilgili bazı hastalıklar sayılabilir. Türk destanlarında ise sarı renk kötülük ve felaket sembolü olarak görülmüştür. Sarı ejderha Türk masallarında kuşku ve kötü duygular veren bir motiftir. Sarı renk Anadolu kültüründe hastalık sembolü olarak bilinir. ____________Kırmızı (Al, Kızıl) Halk arasında al ve kızıl adları ile de bilinen kırmızı renk genel kültürümüzde heyecan, kudret ve akıncılığın sembolüdür. Cesaret, hayatta kalma ve hayat verme unsuru olarak bilinen kırmızı kan rengi olup yüzyıllar boyu Tehlikenin ve tahribatın simgesi olmuştur. Trafik ışıklarında dur sinyali olarak kullanılmasının nedeni de budur. Tarihimizin başlangıcından beri manevi ve milli renk olarak algılanmakta, Türk duygusunu yansıtan milli bir sembol olarak görülmektedir. Rengini kandan alan kırmızı eski çağlarda yaşamın yenilenmesi olarak düşünülmüş, yontma taş ve cilalı taş dönemlerinde gömütlerde bulunan kemiklerin kırmızı renge boyanmış olmasının nedeni buna bağlanmaktadır. Anadolu’nun ana tanrıçası Kibele’nin olduğu gibi İbrahim Peygamber ve Meryem’in de simgesi kırmızıdır. Hakanların al kaftan giymeleri hakanlık sembolü idi. Yavuz Sultan Selim’in 1516’da Ridaniye savaşına giderken ve savaş alanında kırmızı kaftan giyip beline kırmızı kemer takıp ayağına da sarı çizme giydiği tarihî belgelerden anlaşılmaktadır. Bu sembol zamanla anlam değiştirip düğünlerde damada al kaftan giydirme ve gelinlere al duvak takma geleneğine dönüşmüş, zamanla bu gelenek de değişime uğrayarak damada siyah elbise giydirilmiş, geline de beyaz duvak ve gelinlik takılır olmuştur. Halen Başkurtlarda sürdürülen damada kızıl cepken giydirilme geleneği, eski kızıl kaftanın kalıntısı olarak görülmektedir. Kırmızı güneşin doğuşunda ve batışında büründüğü renk olduğu için Türkmenlerce kutsal sayılmıştır. Türklerin eski inançları arasında koruyucu ruh olarak “Al Ateş” denilen ateş tanrısına inanılmakta idi. Eski devirlerden beri Türk hakanlarının al bayrak kullanması ateş kültü ve koruyucu ruh inancına dayanmaktadır. Rusların İgor destanında Kıpçak Türklerinin kızıl bayrağından söz edilmesi Türkleri savaşlarda kırmızı bayrak kullanması konusunda ileri sürülen bilgileri doğrulamaktadır. Kırgızların bayrak yerine aslı alev olan yalav sözcüğünü kullanması da ateş kültünden kaynaklanmaktadır. Kaşgarlı Mahmud’un: Ağdı kızıl bayrak Toğdı kara toprak biçimindeki dizeleri Türklerde kızıl bayrağın savaş bayrağı olarak kullanılışını işaret eden belgelerdendir. Osmanlıların kırmızı bayrağı seçmesi olayı da Reşat Genç tarafından: “Osmangazi hazretleri ak sancağı (Anadolu Selçuklu Sultanı’ndan) almadan önce, harb bayrağı için kızıl rengi seçip kabul etmişlerdi. Aşiret mensuplarını kolayca harb bayrağı altına toplayabilmek için onların tab’an meclup oldukları (yani yaradılışlarından tutkun oldukları) al renkli bayrağın manevi tesiri bulunduğunu takdir eylemişlerdi.”8 diye açıklanmaktadır. Abdülkadır İnan: “Al kelimesinin ateş kültü ile bağlı olduğunu gösteren bir emmare de bütün Türk kavimlerinde yaygın olan Alaslama merasimidir. Alaslama orta ve doğu Türklerinde ateşle temizleme ve takdis merasimidir. Anadolu’da da alaslama bir tedavi usulüdür. Bunun için kırk bır tane al renkli keten bezinden, okuya okuya parmağa bir ip yumağı yapılır. Sonra bu yumak ateşte yakılarak külü tekrar bir al bez üzerine konur ve bununla alazlanır. Al ruhu eski Türk panteonunda kuvvetli, belki hami tanrılardan biri olmuştur. Al kelimesinin ateş kültüyle alakası olması bilhassa bu ruhun en eski devirlerde hami ruh, ateş ve ocak ilahesi olduğunu göstermektedir.9 Türk sosyal yaşamında kırmızı renk o kadar geniş yer tutmuştur ki Türk halılarında da genç kızlar kırmızı rengi hakim renk olarak kullanmışlardır. Türkün gözü alda olur söylemi de sosyal yaşamda kırmızının etkinliğini vurgulamaktadır. Al renk ile ilgili geleneklerden günümüzde hamile kadınlarla ilgili Al bastı olgusu da aynı kültün devamı konumunda görülmektedir. Kırmızı renk ile tedavi edilebildiği söylenen bazı hastalıklar olduğu bilinmektedir. Bunlardan astım, felç, bronşit, zatürre, kabızlık ve tüberkülozdur. Kırmızı titreşimlerin kan basıncını artırıp tansiyonu yükselttiği deneylerle kanıtlanmıştır. Solunum yollarına kırmızı ışık tutulduğunda solunumun hızlandığı ve kırmızı ışığa uzunca bakılınca göz kırpmaların sıklaştığı da kırmızı ışıkla ilgili saptanan bulgular arasındadır. Anneyi ve çocuğu korumak için lohusaya ve bebeğe kırmızı tül örtülür. Kırmızı altın takılır ve şeker yedirilir. Kırmızı ve beyazın kutsallığına inanıldığından loğusa kadının başına örtülen kırmızı örtü beyaz bir kurdale ile bağlanmaktadır. ____________Yeşil Sarı rengin sıcaklığı, mavi rengin sakinlik ve huzurunu bünyesinde barındıran bu renk doğa rengi olup doğada ağaçların, bitkilerin sembolüdür. İslâmiyetle kutsallık kazanan yeşil, Safevi türkmen devletinin bayrağının ana rengi olmuş, Osmanlı sancaklarında uzun süre kullanılmıştır. Eski Türkçe’de yaşıl olarak kullanılan ve yaş kökünden türeyen bu sözcük eski kullanımını dış Türklerde halen korumaktadır. Türklerin yeşille ilgili olarak manevi inanmalarının kökü en eski dini inanmalarından kaynaklanmaktadır. “Türk mitolojisine göre hayır ilahı Ülgen’in, koruyucu ruh olarak kabul edilen yedi oğlundan birinin adı Yaşıl (yeşil) Kaan idi ve umumiyetle bitkilerin yetişip-büyümesini düzenlediğine inanılırdı. Ayrıca, yeşilliklerin Ülgen inanışı ile bağını gösteren mitolojik inanmaya göre Ülgen, insan vücudunu yarattıktan sonra Kuday’ın huzuruna kuzgun denilen kuşu göndererek yarattığı insan için can ister. Kuzgun semaya uçar. Canı alıp dönerken yerde bir leş görür. Dayanamayarak leşi yemek için ağzını açar. Gagasındaki can çam ormanına düşerek dağılır. Bundan dolayıdır ki çam, ardıç gibi ağaçlar yaz kış canlı kalıp yeşilliklerini muhafaza ederler.”12 Orta Asya bozkırlarında hayvancılıkla geçinen ve konar göçer bir yaşam süren Türk halkı için doğa hayvanlarını beslemenin ve yaşamlarını sürdürmenin ana kaynağı oluşu nedeniyle doğa ve doğanın simgesi yeşilin önemi yadsınamaz. İlkbaharda çimenlerin açık yeşilinden ormanların koyu yeşiline kadar her tonu yatıştırıcı, iyileştirici, huzurlu ve sakinleştiricidir. Bahar yeşili, yeniden yaşamayı, yeniden canlanmayı ve neşeyi temsil etmektedir. Yeşil renkle de tedavi edildiği söylenen bazı hastalıklar bulunmaktadır. Bunlar, başta sinirsel rahatsızlıklar olmak üzere ülser, tifo, karın ağrısı, sıtma ve astımdır. Yaş sözü bütün Türk kavimlerinde insan ömrü için kullanılan bir sözcüktür. Eski Türkler yaşlarını söylerken örneğin “Ben kırk yaşarma (yeşerme) gördüm” Yani doğa yılda bir kez yeşerir, ben kırk kez doğanın yeşermesini görmüşüm. Yani kırk yaşındayım biçiminde yorumlandığı için yaş sözü ömür karşılığında kullanılmaktadır. Bağımsızlık mücadelesi veren esir Türk illerinin kurtuluş mücadelelerinde bu renkler bayraklara, kıyafetlere yansıtılmıştır. Doğu Türkistan dâvasının ulu savaşçısı, görklü lideri, büyük alpereni rahmetli İsa Yusuf ALPTEKİN’in, 94 yıllık ömrü boyunca uçmağa varıncaya kadar sırtından çıkarmadığı “Çapan”ının renkleri de sarı, kırmızı, yeşil’den mürekkepti. Doğu Türkistan Göçmenler Vakfı 2. Başkanı Arslan ALPTEKİN, “Bu renklerin Orta Asya steplerinde yaşayan Türk topluluklarının sosyo-kültürel ve günlük hayatlarında yoğun olarak kullanıldığını” ifade ederek: “Sarı, kırmızı, yeşil renkleri Türk kızlarımızın el işlerinde, kıyafetlerinde, bindallı’larında, düğün, toy, şölen yeri süslemelerinde görebiliriz. Kırmızı: şehit kanlarını, yeşil: tabiatı (doğayı), sarı: bereketi, beyaz: barışı, mavi ise gökyüzünü, Göktürklüğü ifade eder” demektedir. GÖKTÜRKLERDE YEŞİL-SARI-KIRMIZI RENKLER 1935''de, Altay'larda; VII-XI. asırlarda yaşamış Türk beylerinin mezarlarında yapılan kazılarda; yeşil, sarı, kırmızı ipekli elbise giydirilmiş cesetlerin bulunması, bu üç rengin Türklerde milli olduğu kadar dini değeri de haiz bulunduğunu göstermektedir.(Belleten Sayı 43, 1947) SELÇUKLULARDA YEŞİL-SARI-KIRMIZI RENKLER Abdülcelil El Kazvini diyor ki: Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun bayrağı de yeşil-sarı-kırmızı idi. 1110-1189 yıllarında yaşayan İranlı büyük alim Abdülcelil el Kazvini (Hicri 556-560) (Miladi 1161-1165) yıllarında yazdığı Kitab'un Nakz adlı eserinin konu ile ilgili 608. sayfasında Türkçe tercümesiyle söyle diyor: "Selçukluların melikleri ve sultanları eğer yüzbin asker toplarlarsa, siyah Sancak askerlerde bulunmazdı; yeşil, sarı ve kırmızı Sancak bulundururlardı. OSMANLILARDA YEŞİL-SARI-KIRMIZI RENKLER Osmanlı İmparatorluğu ordularında da Sancaklar, Bayraklar ve Tuğlar Yeşil - Sarı - Kırmızı renkleri taşımışlardır. Osmanlıda hükümranlık bayrağı ve devlet başkanlığı forsu olarak kullanılan renkler de "sarı, kırmızı, yeşil" olarak görülmektedir. Türk kültür tarihinin başlangıcından bu yana milli birlik ve beraberliğimizin simgesi olarak kullanılan semboller ve renkler, bugün halen aynı işlevini sürdürmektedir. Türk Tarihi boyunca sarı kırmızı yeşil renkler hükümranlık renkleridir. Kaynaklar: -RENK DÜNYAMIZ VE TÜRK KÜLTÜRÜNDE RENKLER Yrd. Doç. Dr. Mehmet YARDIMCI -PROF. DR. REŞAT GENÇ " TÜRK İNANIŞLARI İLE MİLLİ GELENEKLERİNDE RENKLER VE SARI KIRMIZI YEŞİL - ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ BAŞKANLIĞI YAYINLARI " -PROF. DR. Mustafa Kafalı "TÜRK KÜLTÜRÜNDE RENKLER- (YÖRTÜRK DERGİSİ SAYI : 42)" -PROF. DR. SADIK TURAL "ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ BAŞKANI"
    0 Comments 0 Shares
  • Cami kapısında ölümsüzleştirilen 800 yıllık imkansız aşkın silüeti



    Niğde Alaaddin Tepesi'ndeki Alaaddin Camisi, doğu kapısının üstündeki taş işlemede güneş ışınlarının yansımasıyla ortaya çıkan taçlı kadın başı silüetiyle ilgi görüyor. Şehir efsanesine göre işlemeyi bir aşk hikayesi doğurmuş.

    Niğde'nin kent merkezindeki Alaaddin Tepesi'nde, 1223'de Zeyneddin Beşare tarafından iki kardeş ustaya inşa ettirilen tarihi caminin doğuya bakan kapısının üst kısmındaki taş işlemeye 09.00-11.00 saatlerinde düşen gölge, "taçlı kadın başı" silüeti oluşturuyor.

    UNESCO'nun Dünya Kültür Geçici Miras Listesi'nde yer alan camiyi görmeye gelen turistler, kapıdaki kadın silüetine yoğun ilgi gösteriyor. Oldukça sade inşa edilen caminin giriş kapısında ve mihrabındaki süslemeler de ilgi odağı oluyor.

    Şehir Efsanesine göre bir aşk hikayesinin eseri

    Halk arasında yaygın şehir efsanesine göre, camiyi inşa eden ustalarından birisinin, Niğde Sancak Beyi'nin kızına aşık olduğuna ve bu "imkansız" aşkını ölümsüzleştirmek için caminin kapısına beyin kızını tasvir eden silüeti yaptığına inanılıyor.

    Niğde Kalesi ve Sungurbey Cami ile birlikte 2012 yılında UNESCO'nun Dünya Kültür Geçici Miras Listesi'ne alındı.
    Cami kapısında ölümsüzleştirilen 800 yıllık imkansız aşkın silüeti Niğde Alaaddin Tepesi'ndeki Alaaddin Camisi, doğu kapısının üstündeki taş işlemede güneş ışınlarının yansımasıyla ortaya çıkan taçlı kadın başı silüetiyle ilgi görüyor. Şehir efsanesine göre işlemeyi bir aşk hikayesi doğurmuş. Niğde'nin kent merkezindeki Alaaddin Tepesi'nde, 1223'de Zeyneddin Beşare tarafından iki kardeş ustaya inşa ettirilen tarihi caminin doğuya bakan kapısının üst kısmındaki taş işlemeye 09.00-11.00 saatlerinde düşen gölge, "taçlı kadın başı" silüeti oluşturuyor. UNESCO'nun Dünya Kültür Geçici Miras Listesi'nde yer alan camiyi görmeye gelen turistler, kapıdaki kadın silüetine yoğun ilgi gösteriyor. Oldukça sade inşa edilen caminin giriş kapısında ve mihrabındaki süslemeler de ilgi odağı oluyor. Şehir Efsanesine göre bir aşk hikayesinin eseri Halk arasında yaygın şehir efsanesine göre, camiyi inşa eden ustalarından birisinin, Niğde Sancak Beyi'nin kızına aşık olduğuna ve bu "imkansız" aşkını ölümsüzleştirmek için caminin kapısına beyin kızını tasvir eden silüeti yaptığına inanılıyor. Niğde Kalesi ve Sungurbey Cami ile birlikte 2012 yılında UNESCO'nun Dünya Kültür Geçici Miras Listesi'ne alındı.
    0 Comments 0 Shares
  • Lim nehri üzerinde Osmanlı Devleti ile Avusturya Macaristan İmparatorluğu sınırı

    Prijepolje Sancak
    Lim nehri üzerinde Osmanlı Devleti ile Avusturya Macaristan İmparatorluğu sınırı Prijepolje ☪️ Sancak
    0 Comments 0 Shares
  • Cami kapısında ölümsüzleştirilen 800 yıllık imkansız aşkın silüeti



    Niğde Alaaddin Tepesi'ndeki Alaaddin Camisi, doğu kapısının üstündeki taş işlemede güneş ışınlarının yansımasıyla ortaya çıkan taçlı kadın başı silüetiyle ilgi görüyor. Şehir efsanesine göre işlemeyi bir aşk hikayesi doğurmuş.

    Niğde'nin kent merkezindeki Alaaddin Tepesi'nde, 1223'de Zeyneddin Beşare tarafından iki kardeş ustaya inşa ettirilen tarihi caminin doğuya bakan kapısının üst kısmındaki taş işlemeye 09.00-11.00 saatlerinde düşen gölge, "taçlı kadın başı" silüeti oluşturuyor.

    UNESCO'nun Dünya Kültür Geçici Miras Listesi'nde yer alan camiyi görmeye gelen turistler, kapıdaki kadın silüetine yoğun ilgi gösteriyor. Oldukça sade inşa edilen caminin giriş kapısında ve mihrabındaki süslemeler de ilgi odağı oluyor.

    Şehir Efsanesine göre bir aşk hikayesinin eseri

    Halk arasında yaygın şehir efsanesine göre, camiyi inşa eden ustalarından birisinin, Niğde Sancak Beyi'nin kızına aşık olduğuna ve bu "imkansız" aşkını ölümsüzleştirmek için caminin kapısına beyin kızını tasvir eden silüeti yaptığına inanılıyor.

    Niğde Kalesi ve Sungurbey Cami ile birlikte 2012 yılında UNESCO'nun Dünya Kültür Geçici Miras Listesi'ne alındı.
    Cami kapısında ölümsüzleştirilen 800 yıllık imkansız aşkın silüeti Niğde Alaaddin Tepesi'ndeki Alaaddin Camisi, doğu kapısının üstündeki taş işlemede güneş ışınlarının yansımasıyla ortaya çıkan taçlı kadın başı silüetiyle ilgi görüyor. Şehir efsanesine göre işlemeyi bir aşk hikayesi doğurmuş. Niğde'nin kent merkezindeki Alaaddin Tepesi'nde, 1223'de Zeyneddin Beşare tarafından iki kardeş ustaya inşa ettirilen tarihi caminin doğuya bakan kapısının üst kısmındaki taş işlemeye 09.00-11.00 saatlerinde düşen gölge, "taçlı kadın başı" silüeti oluşturuyor. UNESCO'nun Dünya Kültür Geçici Miras Listesi'nde yer alan camiyi görmeye gelen turistler, kapıdaki kadın silüetine yoğun ilgi gösteriyor. Oldukça sade inşa edilen caminin giriş kapısında ve mihrabındaki süslemeler de ilgi odağı oluyor. Şehir Efsanesine göre bir aşk hikayesinin eseri Halk arasında yaygın şehir efsanesine göre, camiyi inşa eden ustalarından birisinin, Niğde Sancak Beyi'nin kızına aşık olduğuna ve bu "imkansız" aşkını ölümsüzleştirmek için caminin kapısına beyin kızını tasvir eden silüeti yaptığına inanılıyor. Niğde Kalesi ve Sungurbey Cami ile birlikte 2012 yılında UNESCO'nun Dünya Kültür Geçici Miras Listesi'ne alındı.
    0 Comments 0 Shares
  • Yıllarca Osmanlı'ya sancaklık yaptıktan sonra 1878 yılındaki Berlin anlaşmasıyla bağımsız bir bölge olarak kabul edilen Sancak, Balkan Savaşları sonrası Sırbistan ve Karadağ tarafından ikiye bölünmüş tür.
    Bosna Arnavutluk ve Kosova'ya komşu olan sancak bölgesi stratejik konumu nedeniyle tarih boyunca hep önemli bir kavşak noktası olmuş hatta sancak NATO raporlarında dünyanın en hassas 16 bölgesinden biri olarak kabul ediliyor.
    Biz de sancağı türkçesi Yeni Pazar anlamına gelen Novi Pazar'dan gezmeye başlıyoruz.
    Novipazar bizim şehirlerimizin Balkanlar'daki bir izdüşüme gibi Türkiye'den geldiğimiz anlaşılınca yan masadakilerin çay paramızı ödedikleri kahvehaneler, şimdilik kuaför salonlarına dönüşmemiş berberler, el yakan leblebilerin satılık kuruyemiş dükkanları bize son derece tanıdık geliyor.
    14. yüzyılın ikinci yarısında aynı zamanda Saraybosna'nın kurucusu olan İsa bey tarafından kurulan Novi Pazar bir zamanlar Balkanların en ünlü şehirlerinden biriymiş İsa Bey'in inşa ettirdiği hamam ve medrese ile 16. yüzyıldan kalma emir ağa konağı şehre damgasını vuran tarihi eserlerden.
    Novi Pazar'ın tam ortasından ise ünlü raşka nehri geçiyor,
    Yüzyıllardır akmaya devam edenler raşka nehri şehri bambaşka bir canlılık katıyor.
    Hemen hemen her evde Türk bayrağının bulunduğu Türk kanallarının izlendiği Novi pazar'da kendinizi adeta Anadolu'da bir evde misafir olmuş gibi hissediyorsunuz, Osmanlı'dan kalma zarafet nezaket ve incelik bütün canlılığıyla bugün de balkan müslümanların evlerinde yaşamaya devam ediyor.

    Adem Özköse ~ Âlem-i İslâm

    #novipazar
    #ademözköse
    Yıllarca Osmanlı'ya sancaklık yaptıktan sonra 1878 yılındaki Berlin anlaşmasıyla bağımsız bir bölge olarak kabul edilen Sancak, Balkan Savaşları sonrası Sırbistan ve Karadağ tarafından ikiye bölünmüş tür. Bosna Arnavutluk ve Kosova'ya komşu olan sancak bölgesi stratejik konumu nedeniyle tarih boyunca hep önemli bir kavşak noktası olmuş hatta sancak NATO raporlarında dünyanın en hassas 16 bölgesinden biri olarak kabul ediliyor. Biz de sancağı türkçesi Yeni Pazar anlamına gelen Novi Pazar'dan gezmeye başlıyoruz. Novipazar bizim şehirlerimizin Balkanlar'daki bir izdüşüme gibi Türkiye'den geldiğimiz anlaşılınca yan masadakilerin çay paramızı ödedikleri kahvehaneler, şimdilik kuaför salonlarına dönüşmemiş berberler, el yakan leblebilerin satılık kuruyemiş dükkanları bize son derece tanıdık geliyor. 14. yüzyılın ikinci yarısında aynı zamanda Saraybosna'nın kurucusu olan İsa bey tarafından kurulan Novi Pazar bir zamanlar Balkanların en ünlü şehirlerinden biriymiş İsa Bey'in inşa ettirdiği hamam ve medrese ile 16. yüzyıldan kalma emir ağa konağı şehre damgasını vuran tarihi eserlerden. Novi Pazar'ın tam ortasından ise ünlü raşka nehri geçiyor, Yüzyıllardır akmaya devam edenler raşka nehri şehri bambaşka bir canlılık katıyor. Hemen hemen her evde Türk bayrağının bulunduğu Türk kanallarının izlendiği Novi pazar'da kendinizi adeta Anadolu'da bir evde misafir olmuş gibi hissediyorsunuz, Osmanlı'dan kalma zarafet nezaket ve incelik bütün canlılığıyla bugün de balkan müslümanların evlerinde yaşamaya devam ediyor. 📚 Adem Özköse ~ Âlem-i İslâm #novipazar #ademözköse
    0 Comments 0 Shares
  • #ALMAN MADEN MÜHENDİSİ PAUL GROSKOPH ve HABİB NECİB EFENDİ

    Yönetimindeki araştırma ekibi, çalışmalarını 1901’de Sultan Abdülhamid’e sundular.

    Petrol haritası, sadece Kuzey Irak’ta değil, Hakkâri ve Bitlis’te de petrol bulunabileceğini gösteriyor....

    Haritayı hazırlayan heyet, Bitlis Suyu denilen çayın kıyısı boyunca önemli petrol rezervleri tespit etmiş.

    Bugün TPAO’nun arama yaptığı bölgeler de haritada gösteriliyor.

    Ve şuanda petrol bulunan ve sınırlarımız içinde kalan bölgeler,Abdulhamit Han'a sunulan raporda mevcut.

    1.Diyarbakır
    2.Mardin
    3. Bismil
    4. Hazro Çayı
    5. Sinan
    6. Batman çayı
    7. Dicle
    8. Midyat
    9. Bedran
    10. Bitlis Suyu (çayı)
    11. Tulan
    12. Siirt
    13. Botan çayı
    14. Habur
    15. Fındık
    16. Cizre
    17. Dehuk
    18. Zaho
    19. Habur çayı
    20. Hakkari (Çölemerik)
    21. Ahmediye
    22. Bisan
    23. Alkuş
    24. Akra
    25. Büyük Zap
    26. Revanduz
    27. Musul
    28. Karakuş
    29. Nemrut
    30. Küçük Zap
    31. Erbil
    32. Köysancak
    33. Altınköprü
    34. Şargat
    35. Hamrin Dağı
    36. Kerkük
    37. Taşhurmatı
    38. Tavuk
    39. Karadağ
    40. Süleymaniye
    41. Karadağ
    42. Aksu
    43. Tuzhurmatı
    44. Kefri (Salahiye)
    45. Deli Abbas
    46. Tikrit
    47. Samara
    48. Haso çayı
    49. Narbin Suyu
    50. Diyale Suyu
    51. Ramadi
    52. Felluce
    53. Mendeli
    54. Bakuba
    55. Kazımiye
    56. Bağdat
    57. Museyyeb
    58. Hılle
    59. Kerbela
    60. Hit
    61. Fırat
    62. Anah
    63.El-Kadim
    64.Ebu Kemal
    65.Meyadin...

    Bu toprakların büyük kısmı Osmanlı Toprağıydı.

    Böldüler aldılar bizden.

    Dikkat edin sınır dışında kalan petrol haritası çıkarılan yerlerde BATI'nın varlığını görürsünüz..

    Bizim sınırlarımız içinde tesbit edilen PETROL bölgelerinide...

    Terörü getirerek, başımıza bela ederek bizden gizlediler.

    Kendi zenginliklerimize ulaşmamızı engellediler..

    Şimdi devran döndü..

    Doğu ve Güneydoğu bölgelerinin neredeyse tamamında PETROL ve MADEN müjdesi gelecek..

    İzleyin..
    #ALMAN MADEN MÜHENDİSİ PAUL GROSKOPH ve HABİB NECİB EFENDİ Yönetimindeki araştırma ekibi, çalışmalarını 1901’de Sultan Abdülhamid’e sundular. Petrol haritası, sadece Kuzey Irak’ta değil, Hakkâri ve Bitlis’te de petrol bulunabileceğini gösteriyor.... Haritayı hazırlayan heyet, Bitlis Suyu denilen çayın kıyısı boyunca önemli petrol rezervleri tespit etmiş. Bugün TPAO’nun arama yaptığı bölgeler de haritada gösteriliyor. Ve şuanda petrol bulunan ve sınırlarımız içinde kalan bölgeler,Abdulhamit Han'a sunulan raporda mevcut. 1.Diyarbakır 2.Mardin 3. Bismil 4. Hazro Çayı 5. Sinan 6. Batman çayı 7. Dicle 8. Midyat 9. Bedran 10. Bitlis Suyu (çayı) 11. Tulan 12. Siirt 13. Botan çayı 14. Habur 15. Fındık 16. Cizre 17. Dehuk 18. Zaho 19. Habur çayı 20. Hakkari (Çölemerik) 21. Ahmediye 22. Bisan 23. Alkuş 24. Akra 25. Büyük Zap 26. Revanduz 27. Musul 28. Karakuş 29. Nemrut 30. Küçük Zap 31. Erbil 32. Köysancak 33. Altınköprü 34. Şargat 35. Hamrin Dağı 36. Kerkük 37. Taşhurmatı 38. Tavuk 39. Karadağ 40. Süleymaniye 41. Karadağ 42. Aksu 43. Tuzhurmatı 44. Kefri (Salahiye) 45. Deli Abbas 46. Tikrit 47. Samara 48. Haso çayı 49. Narbin Suyu 50. Diyale Suyu 51. Ramadi 52. Felluce 53. Mendeli 54. Bakuba 55. Kazımiye 56. Bağdat 57. Museyyeb 58. Hılle 59. Kerbela 60. Hit 61. Fırat 62. Anah 63.El-Kadim 64.Ebu Kemal 65.Meyadin... Bu toprakların büyük kısmı Osmanlı Toprağıydı. Böldüler aldılar bizden. Dikkat edin sınır dışında kalan petrol haritası çıkarılan yerlerde BATI'nın varlığını görürsünüz.. Bizim sınırlarımız içinde tesbit edilen PETROL bölgelerinide... Terörü getirerek, başımıza bela ederek bizden gizlediler. Kendi zenginliklerimize ulaşmamızı engellediler.. Şimdi devran döndü.. Doğu ve Güneydoğu bölgelerinin neredeyse tamamında PETROL ve MADEN müjdesi gelecek.. İzleyin..
    0 Comments 0 Shares
  • • Bin 223 personel kapasiteli
    • Uçuş güvertesi 5 bin 440 metrekare
    • İçindeki havuza 4 mekanize çıkarma gemisi girebiliyor

    İzmir Alsancak Limanı'na gelen Türk donanmasının en büyük gemisi yerli ve milli üretim TCG Anadolu, bugün halka ziyarete açılacak.
    http://v.aa.com.tr/2887414
    • Bin 223 personel kapasiteli • Uçuş güvertesi 5 bin 440 metrekare • İçindeki havuza 4 mekanize çıkarma gemisi girebiliyor İzmir Alsancak Limanı'na gelen Türk donanmasının en büyük gemisi yerli ve milli üretim TCG Anadolu, bugün halka ziyarete açılacak. http://v.aa.com.tr/2887414
    0 Comments 0 Shares
  • İzmir Alsancak Gündoğdu Meydanı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşması öncesinde hınca hınç doldu.
    🇹🇷 İzmir Alsancak Gündoğdu Meydanı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşması öncesinde hınca hınç doldu.
    0 Comments 0 Shares
  • Burası Karadağ devletinin Sancak bölgesinde kalan ve restore edilmesi beklenen Osmanlı döneminden kalan Haydarpaşa camii.
    Burası Karadağ devletinin Sancak bölgesinde kalan ve restore edilmesi beklenen Osmanlı döneminden kalan Haydarpaşa camii.
    0 Comments 0 Shares
More Results