• Dünya'dan 350 milyon ışık yolu uzakta olan bir galaksiyi keşfeden Burçin Mutlu Pakdil

    Dünyadan yaklaşık 359 milyon ışık yılı uzaklıkta gökbilimcilerin sık gözlemleyemediği ve günümüzde eşine pek rastlanmamış çift halkalı bir galaksi özelliği Burçin Mutlu Pakdil Tarafından keşfedildi. Bu araştırma, nadiren gözlenen Hoag tipi galaksilerin bir sınıfına ait iki dairesel halkayla çevrelenmiş halde eliptik bir çekirdeğin incelenmesinden oluşuyor. Bu çalışmayı da önemli ve farklı kılan, yıllar sonra ilk defa Hoag tipi galaksi keşfinin yanı sıra, bu kadar iyi bir eliptik çekirdek gözlenmesidir.

    Burcin Mutlu-Pakdil ve arkadaşları Şili dağlarında geniş çaplı bir teleskop kullanarak sadece Güney Yarımküre’de kolayca gözlemlenen galaksinin çoklu dalga boyu gözlemini yaptılar ve bu görüntülerin farklı dalga boylarında olmasının farklı oluşum zamanlarına rastladığını keşfettiler. Kırmızı ve daha eski (5.5 milyar yıl) merkezi çekirdeği çevreleyen mavi ve genç (0.13 milyar yıl) dış halka bulan araştırmacılar, orta gövde çevresinde de bir halka bulunca şaşırdılar. Bu ikinci halkayı belgelemek istedikten sonra çalışmalarını bu yönde sürdüren ekip, yoğun uğraşlarından sonra ikinci bir halka keşfini yapmış oldular.

    Burçin Mutlu Pakdil’in Heykeli, NorthPark Center’da Diğer Bilim İnsanları İle Beraber Sergilenmektedir.
    Dünya'dan 350 milyon ışık yolu uzakta olan bir galaksiyi keşfeden Burçin Mutlu Pakdil Dünyadan yaklaşık 359 milyon ışık yılı uzaklıkta gökbilimcilerin sık gözlemleyemediği ve günümüzde eşine pek rastlanmamış çift halkalı bir galaksi özelliği Burçin Mutlu Pakdil Tarafından keşfedildi. Bu araştırma, nadiren gözlenen Hoag tipi galaksilerin bir sınıfına ait iki dairesel halkayla çevrelenmiş halde eliptik bir çekirdeğin incelenmesinden oluşuyor. Bu çalışmayı da önemli ve farklı kılan, yıllar sonra ilk defa Hoag tipi galaksi keşfinin yanı sıra, bu kadar iyi bir eliptik çekirdek gözlenmesidir. Burcin Mutlu-Pakdil ve arkadaşları Şili dağlarında geniş çaplı bir teleskop kullanarak sadece Güney Yarımküre’de kolayca gözlemlenen galaksinin çoklu dalga boyu gözlemini yaptılar ve bu görüntülerin farklı dalga boylarında olmasının farklı oluşum zamanlarına rastladığını keşfettiler. Kırmızı ve daha eski (5.5 milyar yıl) merkezi çekirdeği çevreleyen mavi ve genç (0.13 milyar yıl) dış halka bulan araştırmacılar, orta gövde çevresinde de bir halka bulunca şaşırdılar. Bu ikinci halkayı belgelemek istedikten sonra çalışmalarını bu yönde sürdüren ekip, yoğun uğraşlarından sonra ikinci bir halka keşfini yapmış oldular. Burçin Mutlu Pakdil’in Heykeli, NorthPark Center’da Diğer Bilim İnsanları İle Beraber Sergilenmektedir.
    0 Reacties 0 aandelen
  • Dünya halkları soykırıma tepkili..

    Dünyanın her yerinden vicdan sahipleri akın akın konvoya katılıyor.

    Allah’ın izniyle Siyonistlerin kafasına kürek vurulacak!
    Dünya halkları soykırıma tepkili.. Dünyanın her yerinden vicdan sahipleri akın akın konvoya katılıyor. Allah’ın izniyle Siyonistlerin kafasına kürek vurulacak!
    0 Reacties 0 aandelen
  • Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek
    Manisa halkı onu bu kadar çok seviyorsa Allah'ın sevdiği bi kulu imiş.
    Faydalı bir insanmış dürüst hakkaniyet sahibi güzel insan..
    Allah rahmet eylesin Mekanı cennet olsun inşallah Allah sabr-ı cemil ihsan eylesin Ailesinin, sevenlerinin ve Manisaların başı sağ olsun.
    Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek Manisa halkı onu bu kadar çok seviyorsa Allah'ın sevdiği bi kulu imiş. Faydalı bir insanmış dürüst hakkaniyet sahibi güzel insan.. Allah rahmet eylesin Mekanı cennet olsun inşallah Allah sabr-ı cemil ihsan eylesin Ailesinin, sevenlerinin ve Manisaların başı sağ olsun.
    1
    0 Reacties 0 aandelen
  • Muhammed İkbal, cümle küffar bir olup anadoluya saldırdığında halkını bu hayasız akınlara karşı örgütlemek üzere bir meydanda toplayıp onlara şu konuşmayı yaptı;
    “Ruzi Mahşer’de Rasulullahın huzuruna çıkınca çok mahçup halde ona diyeceğim ki, ‘Ya Rasulallah, iftiharla sana sunacağımız bir amelimiz yoktur. Elimdeki kâsede, Trablusgarp’ta, Galiçya’da, Balkanlarda, Kafkaslarda, yedi düvele karşı Din-î Mübin İslam için çarpışan Türklerin Kanı var, bunu kabul buyur’

    İkbal’in bu çağrısıyla kadınlar altınlarını, genç kızlar çeyizlerini, yaşlılar kıyafetlerini çoraplarını anadolu için bağışta bulundu.
    Niceleri sefer için yola koyuldu.

    Bugün Muhammed İkbal’in evlatları ateş altında.
    Biz, 100 yıl geçse de bize yapılan kardeşliği unutmayız.
    Muhammed İkbal, cümle küffar bir olup anadoluya saldırdığında halkını bu hayasız akınlara karşı örgütlemek üzere bir meydanda toplayıp onlara şu konuşmayı yaptı; “Ruzi Mahşer’de Rasulullahın huzuruna çıkınca çok mahçup halde ona diyeceğim ki, ‘Ya Rasulallah, iftiharla sana sunacağımız bir amelimiz yoktur. Elimdeki kâsede, Trablusgarp’ta, Galiçya’da, Balkanlarda, Kafkaslarda, yedi düvele karşı Din-î Mübin İslam için çarpışan Türklerin Kanı var, bunu kabul buyur’ İkbal’in bu çağrısıyla kadınlar altınlarını, genç kızlar çeyizlerini, yaşlılar kıyafetlerini çoraplarını anadolu için bağışta bulundu. Niceleri sefer için yola koyuldu. Bugün Muhammed İkbal’in evlatları ateş altında. Biz, 100 yıl geçse de bize yapılan kardeşliği unutmayız.
    0 Reacties 0 aandelen
  • Doğmadan Önce Kızlarının Kaderini Yazmış Bir Adam:

    1980 yılında, Richard Williams televizyon izlerken Romanyalı bir tenisçinin bir turnuva kazanarak 40.000 dolarlık bir çek aldığını gördü.
    Bu miktar, onun bir yılda kazandığından çok daha fazlaydı.

    O an… her şeyi değiştirdi.

    Televizyonu kapattı, bir kâğıt ve kalem aldı… ve tam 78 sayfalık bir plan yazdı.
    Hedefi: Henüz doğmamış kızlarının bir gün dünya tenisinde zirveye oturmasıydı.

    Ama ufak bir sorun vardı:
    Richard tenis hakkında hiçbir şey bilmiyordu.
    Amerika’nın en tehlikeli mahallelerinden biri olan Compton, California’da yaşıyordu.
    Ve cebinde tek kuruş yoktu.

    Beş yıl boyunca tenis dergilerini okudu, kasetler izledi, hareketleri öğrendi… tek başına, koçsuz.
    Sonra önce Venus’un, ardından Serena’nın eline birer raket verdi.
    Ve rüya… başlamış oldu.

    Zengin kulüplerden yere atılan eski topları topladı.
    Kızlarıyla harabe durumdaki halka açık kortlarda antrenman yaptı.
    Çoğu zaman, onları korumaya çalışırken çeteler tarafından dövüldü.
    Bir seferinde kortu terk etmediği için burnu, çenesi, parmakları kırıldı… dişleri söküldü.

    “Tarih, dişsiz bu adamı cesaretin simgesi olarak hatırlayacak,” diye yazmıştı bir gün günlüğüne.

    Tenis; beyazların, zenginlerin, dışlayıcıların sporuydu.
    Bu siyah aile… rahatsız ediciydi.
    Bir gün kızları sordu:
    “Baba, neden herkes bize öyle bakıyor?”

    Richard gözünü kırpmadan cevapladı:
    “Çünkü bu kadar güzel insanlara alışık değiller.”

    Yıllar sonra, takvim Wimbledon 2000’i gösterdi.
    Genç, siyah, güçlü bir kadın korta çıktı. Babası tribündeydi.
    Venus Williams, ilk Grand Slam’ini kazandı.
    Ve Richard… gözleri yaşlı dans etti.

    Sonra Serena geldi.
    23 Grand Slam şampiyonluğu.
    Spor tarihine silinmez bir iz.

    Ama madalyalardan çok önce…
    Alaylara, ırkçı hakaretlere, acımasız kıyaslara katlandılar.
    Babaları onlara öğretti: En güçlü cevap, raketle verilir.

    “Bir gün Wimbledon’ı kazanacağız.
    Ve bu bizim için olmayacak.
    Amerika’nın yoksulları ve unutulmuşları için olacak.” — Richard Williams

    Bugün milyonlarca küçük kız — ve oğlan — biliyor ki:
    Evet, bu mümkün.

    Çünkü bir baba, onlar daha hayal bile kuramadan… onlar için hayal kurmaya cesaret etti.
    Doğmadan Önce Kızlarının Kaderini Yazmış Bir Adam: 1980 yılında, Richard Williams televizyon izlerken Romanyalı bir tenisçinin bir turnuva kazanarak 40.000 dolarlık bir çek aldığını gördü. Bu miktar, onun bir yılda kazandığından çok daha fazlaydı. O an… her şeyi değiştirdi. Televizyonu kapattı, bir kâğıt ve kalem aldı… ve tam 78 sayfalık bir plan yazdı. Hedefi: Henüz doğmamış kızlarının bir gün dünya tenisinde zirveye oturmasıydı. Ama ufak bir sorun vardı: Richard tenis hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Amerika’nın en tehlikeli mahallelerinden biri olan Compton, California’da yaşıyordu. Ve cebinde tek kuruş yoktu. Beş yıl boyunca tenis dergilerini okudu, kasetler izledi, hareketleri öğrendi… tek başına, koçsuz. Sonra önce Venus’un, ardından Serena’nın eline birer raket verdi. Ve rüya… başlamış oldu. Zengin kulüplerden yere atılan eski topları topladı. Kızlarıyla harabe durumdaki halka açık kortlarda antrenman yaptı. Çoğu zaman, onları korumaya çalışırken çeteler tarafından dövüldü. Bir seferinde kortu terk etmediği için burnu, çenesi, parmakları kırıldı… dişleri söküldü. “Tarih, dişsiz bu adamı cesaretin simgesi olarak hatırlayacak,” diye yazmıştı bir gün günlüğüne. Tenis; beyazların, zenginlerin, dışlayıcıların sporuydu. Bu siyah aile… rahatsız ediciydi. Bir gün kızları sordu: “Baba, neden herkes bize öyle bakıyor?” Richard gözünü kırpmadan cevapladı: “Çünkü bu kadar güzel insanlara alışık değiller.” Yıllar sonra, takvim Wimbledon 2000’i gösterdi. Genç, siyah, güçlü bir kadın korta çıktı. Babası tribündeydi. Venus Williams, ilk Grand Slam’ini kazandı. Ve Richard… gözleri yaşlı dans etti. Sonra Serena geldi. 23 Grand Slam şampiyonluğu. Spor tarihine silinmez bir iz. Ama madalyalardan çok önce… Alaylara, ırkçı hakaretlere, acımasız kıyaslara katlandılar. Babaları onlara öğretti: En güçlü cevap, raketle verilir. “Bir gün Wimbledon’ı kazanacağız. Ve bu bizim için olmayacak. Amerika’nın yoksulları ve unutulmuşları için olacak.” — Richard Williams Bugün milyonlarca küçük kız — ve oğlan — biliyor ki: Evet, bu mümkün. Çünkü bir baba, onlar daha hayal bile kuramadan… onlar için hayal kurmaya cesaret etti.
    0 Reacties 0 aandelen
  • Her Gelenin Girip Çıktığı Yer: Dingo’nun Ahırı

    Bugün biri bir yere giren çıkan belli değilse, “Burası da Dingo’nun ahırı mı?” deriz ya...
    Peki bu deyim nereden çıkmış biliyor musunuz?

    Zaman, İstanbul’da atlı tramvayların cadde boyunca takır takır ilerlediği yıllar...
    Tramvaylar iki atla çekiliyor ama mesele Şişhane Yokuşu’na gelince iş değişiyor. Malum, yokuş sert, yük ağır. O yüzden Azapkapı’dan yokuş yukarı çıkacak her tramvaya ekstra atlar ekleniyor. Bu “takviye atlar” yokuşu çıkıp tramvay görevini tamamladıktan sonra ne oluyor?

    İşte devreye Dingo giriyor.

    Dingo, Azapkapı-Taksim hattında, Pera civarında bir yerde bir ahır işletiyor. Aslen Rum olan Dingo’nun ahırı, görevini tamamlayan yorgun atların dinlendiği yer. Gün boyu, tramvaydan çıkan atlar geliyor, dinleniyor, sonra yenileri gidiyor. Bir gelen bir giden… Atlar, görevliler, meraklılar, tembeller, işçiler derken ahır, adeta küçük bir terminal gibi. Hatta öyle bir hal alıyor ki, kim giriyor kim çıkıyor belli olmuyor.

    İşte bu yüzden halk arasında bu ahıra bakıp şöyle denilmeye başlanıyor:
    “Burası da Dingo’nun ahırı gibi olmuş!”

    Zamanla bu söz, düzensizlik, keşmekeş ve kontrolsüz girip çıkmaların olduğu her yer için kullanılmaya başlanıyor.

    Bugün bir odaya herkes kafasına göre girip,cikıyorsa ya da bir yer tam bir curcunaysa...
    Aklımıza hep o meşhur cümle geliyor:
    “Burası da Dingo’nun ahırı mı?”

    Tarihin sokaklarından gelen bu deyim, dilimize yerleşip kalmış.
    Üstelik içindeki o eski İstanbul havasıyla…
    Her Gelenin Girip Çıktığı Yer: Dingo’nun Ahırı Bugün biri bir yere giren çıkan belli değilse, “Burası da Dingo’nun ahırı mı?” deriz ya... Peki bu deyim nereden çıkmış biliyor musunuz? Zaman, İstanbul’da atlı tramvayların cadde boyunca takır takır ilerlediği yıllar... Tramvaylar iki atla çekiliyor ama mesele Şişhane Yokuşu’na gelince iş değişiyor. Malum, yokuş sert, yük ağır. O yüzden Azapkapı’dan yokuş yukarı çıkacak her tramvaya ekstra atlar ekleniyor. Bu “takviye atlar” yokuşu çıkıp tramvay görevini tamamladıktan sonra ne oluyor? İşte devreye Dingo giriyor. Dingo, Azapkapı-Taksim hattında, Pera civarında bir yerde bir ahır işletiyor. Aslen Rum olan Dingo’nun ahırı, görevini tamamlayan yorgun atların dinlendiği yer. Gün boyu, tramvaydan çıkan atlar geliyor, dinleniyor, sonra yenileri gidiyor. Bir gelen bir giden… Atlar, görevliler, meraklılar, tembeller, işçiler derken ahır, adeta küçük bir terminal gibi. Hatta öyle bir hal alıyor ki, kim giriyor kim çıkıyor belli olmuyor. İşte bu yüzden halk arasında bu ahıra bakıp şöyle denilmeye başlanıyor: “Burası da Dingo’nun ahırı gibi olmuş!” Zamanla bu söz, düzensizlik, keşmekeş ve kontrolsüz girip çıkmaların olduğu her yer için kullanılmaya başlanıyor. Bugün bir odaya herkes kafasına göre girip,cikıyorsa ya da bir yer tam bir curcunaysa... Aklımıza hep o meşhur cümle geliyor: “Burası da Dingo’nun ahırı mı?” Tarihin sokaklarından gelen bu deyim, dilimize yerleşip kalmış. Üstelik içindeki o eski İstanbul havasıyla…
    0 Reacties 0 aandelen
  • Şanlıurfa Harran'ın bir kilometre uzaklığında bulunan ve halk tarafından "Yakup'un kuyusu" olarak adlandırılan kuyu , 1890

    Puits de Rebecca à Harran (Charres)
    Şanlıurfa Harran'ın bir kilometre uzaklığında bulunan ve halk tarafından "Yakup'un kuyusu" olarak adlandırılan kuyu , 1890 Puits de Rebecca à Harran (Charres)
    0 Reacties 0 aandelen
  • IRAN’DA CÜCELERİN YAŞADIĞI MAKHUNİK KÖYÜ
    Makhunik Köyü İran’ın güney Horasan eyaletinde, dağlarla kaplı bir bölgede yer almaktadır. Yerel halk tarafından ‘’cüceler köyü’’ olarak anılan köyde bir zamanlar cücelerin yaşadığı anlatılmaktadır. Masallardan çıkmışa benzeyen köydeki evler, tavanı çok alçak olan küçük evlerden oluşmaktadır. Kapılarının boy ortalaması 50 ile 75 santimetre arasında değişen evler, tamamıyla çamur ve topraktan inşa edilmiştir.
    Yaklaşık 1500 yıl önce kurulan köy İran’da, Afgan sınırından 75 kilometre uzaklıkta bulunmaktadır. Günümüzde köydeki insanların boy ortalaması normal insanlara yakın olmasına rağmen, eski zamanlarda boy ortalaması 50 cm olan 1 metrenin altında insanlar yaşamıştır. Köyde bulunan evlerin çoğunluğunu oluşturan 10 – 14 metrekare genişliğindeki küçük evler, tahıl ambarı, mutfak ve yatacak yer olarak kullanılmaktadır.
    2005 yılında bölgede 25 santim uzunluğunda mumyalanmış, bir insan cesedi bulunmuştur. Bulunan ceset ile beraber bölgede bulunan 13 köyün, bir zamanlar cüceler şehri olduğu söylentileri güçlenmiştir. Uzmanlar, bulunan mumyanın 400 yıl önce ölmüş olan bir prematüre bebeğe ait olduğunu açıklamıştır.
    Boylarının Çok Kısa Olmasının Sebebi:
    Köyde yaşayan insanların boylarının normalden kısa olmasının sebebi, beslenme alışkanlıklarıyla ilgilidir. Son derece kurak bir yerde bulunan bu köyde, tarım ürünleri ve hayvancılık kısıtlı yapılmaktadır.
    Bu olumsuz şartlar, beslenme alışkanlıklarını da kısıtlamaktadır. Bölgede kuraklık sebebiyle sadece turp, erik, arpa ve hurma gibi ürünler yetiştirilmektedir. Kısıtlı ürünlerle yapılan tek tip bir beslenmeden dolayı, vücut gerekli mineralleri alamadığı için gelişimini tamamlayamamaktadır.
    Köyde bulunan küçük evler, genellikle boyları kısa olan cüce görünümlü insanların kullandığı evlerdir. Evlerin küçük olmasının diğer sebeplerinden biri de yapım malzemelerini taşıyacak yol ve hayvanların olmamasıdır. Aynı zamanda bu evler kolay ısınmakta ve kolay serinlemektedir...sk
    Alıntı
    IRAN’DA CÜCELERİN YAŞADIĞI MAKHUNİK KÖYÜ Makhunik Köyü İran’ın güney Horasan eyaletinde, dağlarla kaplı bir bölgede yer almaktadır. Yerel halk tarafından ‘’cüceler köyü’’ olarak anılan köyde bir zamanlar cücelerin yaşadığı anlatılmaktadır. Masallardan çıkmışa benzeyen köydeki evler, tavanı çok alçak olan küçük evlerden oluşmaktadır. Kapılarının boy ortalaması 50 ile 75 santimetre arasında değişen evler, tamamıyla çamur ve topraktan inşa edilmiştir. Yaklaşık 1500 yıl önce kurulan köy İran’da, Afgan sınırından 75 kilometre uzaklıkta bulunmaktadır. Günümüzde köydeki insanların boy ortalaması normal insanlara yakın olmasına rağmen, eski zamanlarda boy ortalaması 50 cm olan 1 metrenin altında insanlar yaşamıştır. Köyde bulunan evlerin çoğunluğunu oluşturan 10 – 14 metrekare genişliğindeki küçük evler, tahıl ambarı, mutfak ve yatacak yer olarak kullanılmaktadır. 2005 yılında bölgede 25 santim uzunluğunda mumyalanmış, bir insan cesedi bulunmuştur. Bulunan ceset ile beraber bölgede bulunan 13 köyün, bir zamanlar cüceler şehri olduğu söylentileri güçlenmiştir. Uzmanlar, bulunan mumyanın 400 yıl önce ölmüş olan bir prematüre bebeğe ait olduğunu açıklamıştır. Boylarının Çok Kısa Olmasının Sebebi: Köyde yaşayan insanların boylarının normalden kısa olmasının sebebi, beslenme alışkanlıklarıyla ilgilidir. Son derece kurak bir yerde bulunan bu köyde, tarım ürünleri ve hayvancılık kısıtlı yapılmaktadır. Bu olumsuz şartlar, beslenme alışkanlıklarını da kısıtlamaktadır. Bölgede kuraklık sebebiyle sadece turp, erik, arpa ve hurma gibi ürünler yetiştirilmektedir. Kısıtlı ürünlerle yapılan tek tip bir beslenmeden dolayı, vücut gerekli mineralleri alamadığı için gelişimini tamamlayamamaktadır. Köyde bulunan küçük evler, genellikle boyları kısa olan cüce görünümlü insanların kullandığı evlerdir. Evlerin küçük olmasının diğer sebeplerinden biri de yapım malzemelerini taşıyacak yol ve hayvanların olmamasıdır. Aynı zamanda bu evler kolay ısınmakta ve kolay serinlemektedir...sk Alıntı
    0 Reacties 0 aandelen
  • 12 Mart İstiklal Marşı'nın kabulü böyle gerçekleşti
    12 Mart 1921 tarihinde kabul edilen İstiklal Marşı, Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un yazdığı dizelerle kayıtlara geçti. İşgal altında geçen yıllarda, halkın ve ordunun moral gücünü arttıracağı düşünülerek marş yarışması düzenlenmiştir. Yarışma sonucunda yazılan dizeleri inceleyen Milli Eğitim Bakanlığı, Bakan Hamdullah Suphi aracılığıyla Mehmet Akif Ersoy'a yarışmaya katılması konusunda teklifte bulunmuştur. Milli Şair Mehmet Akif Ersoy'un İstiklal Marşı karşılığında tek bir şartı vardır; ödül almamak.
    12 Mart İstiklal Marşının kabulü böyle gerçekleşti

    İstiklal Marşı, kayda ilk geçtiği günün üzerinden 97 yıl geçmesinin ardından dizeleriyle ve Mehmet Akif Ersoy'un 'Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın' sözleriyle yürekleri kabartmaya devam ediyor.
    12 Mart İstiklal Marşı'nın kabulü böyle gerçekleşti 12 Mart 1921 tarihinde kabul edilen İstiklal Marşı, Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un yazdığı dizelerle kayıtlara geçti. İşgal altında geçen yıllarda, halkın ve ordunun moral gücünü arttıracağı düşünülerek marş yarışması düzenlenmiştir. Yarışma sonucunda yazılan dizeleri inceleyen Milli Eğitim Bakanlığı, Bakan Hamdullah Suphi aracılığıyla Mehmet Akif Ersoy'a yarışmaya katılması konusunda teklifte bulunmuştur. Milli Şair Mehmet Akif Ersoy'un İstiklal Marşı karşılığında tek bir şartı vardır; ödül almamak. 12 Mart İstiklal Marşının kabulü böyle gerçekleşti İstiklal Marşı, kayda ilk geçtiği günün üzerinden 97 yıl geçmesinin ardından dizeleriyle ve Mehmet Akif Ersoy'un 'Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın' sözleriyle yürekleri kabartmaya devam ediyor.
    0 Reacties 0 aandelen
  • BENÌN,Afrika'da

    Benin'deki Nokoué Gölü üzerinde yer alan Ganvié, 20.000'den fazla nüfuslu büyülü yüzen bir köy. Evlerden okullara pazara her şey suyun üzerine inşa edilmiş, eşsiz ve kuşkusuz bir manzara yaratıyor. 17. yüzyılda Tofinu halkı tarafından kölelikten kaçmak için inşa edilen köy, geleneksel kültür ve yaşam tarzının yaşayan bir müzesidir..
    İnsanlar küçük ahşap kanolarla seyahat ediyor ve balıkçılık, Ganvié için eşsiz ve huzurlu bir yaşam yaratıyor.
    BENÌN,Afrika'da 🛶Benin'deki Nokoué Gölü üzerinde yer alan Ganvié, 20.000'den fazla nüfuslu büyülü yüzen bir köy. Evlerden okullara pazara her şey suyun üzerine inşa edilmiş, eşsiz ve kuşkusuz bir manzara yaratıyor. 17. yüzyılda Tofinu halkı tarafından kölelikten kaçmak için inşa edilen köy, geleneksel kültür ve yaşam tarzının yaşayan bir müzesidir.. İnsanlar küçük ahşap kanolarla seyahat ediyor ve balıkçılık, Ganvié için eşsiz ve huzurlu bir yaşam yaratıyor.
    0 Reacties 0 aandelen
Zoekresultaten