• Cuma Hutbesi: "Yâsîn Sûresi: Kur’an’ın Kalbi"

    “Her şeyin bir kalbi vardır. Kur’an’ın kalbi ise Yâsîn sûresidir.” (Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’an, 7)

    Muhterem Müslümanlar!

    Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de yer alan sûrelerden biri de Yâsîn sûresidir. Yâsîn sûresi; insanın aklına ve vicdanına seslenen, kâinatın bir denge ve ahenk üzere yaratıldığını hatırlatan, hayatı anlamlandıran, kalpleri dirilten, hak ve hakikati öğreten bir sûredir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), “Her şeyin bir kalbi vardır. Kur’an’ın kalbi ise Yâsîn sûresidir.”[1] buyurarak bu sûreden övgüyle bahsetmiştir. Anadolu irfanıyla yoğrulan aziz milletimiz; doğumdan ölüme, sevinçten hüzne, sağlıktan hastalığa farklı zamanlarda Yâsîn sûresini okumayı alışkanlık haline getirmiştir. Ancak bu sûreyi okumaktan maksat; sadece onu tilavet etmek değil, onun manasını tefekkür etmek ve mesajlarını hayatımıza aktarmaktır.

    Aziz Müminler!

    Yâsîn sûresi; insanlığa hayat rehberi olarak gönderilen Kur’an’a yeminle başlayarak, dünya ve ahiret huzurunun ancak onun emirlerine tabi olmaktan geçtiğine dikkat çekmektedir.

    Yâsîn sûresi, وَاَنِ اعْبُدُون۪يۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ “Bana kulluk edin. İşte dosdoğru yol budur.”[2] beyanıyla bizleri; yalnız Allah’a kul olmaya, istikamet üzere bir ömür sürmeye davet etmektedir. Bu istikamet; tevhitle başlayan, ibadetlerle güçlenen, güzel ahlakla kemale eren, İslam’ın dosdoğru yoludur. Bu yolda olan bir mümin, her işinde ihlası, her davranışında samimiyeti kuşanmalıdır. Riyadan ve gösterişten uzak durmalıdır.

    Yâsîn sûresi, “Sen elbette dosdoğru yol üzere gönderilen peygamberlerdensin.”[3] ayetiyle Allah Resûlü (s.a.s)’in tüm insanlığı, dünyada ve ahirette mutluluğa çağıran kutlu bir elçi olduğunu haber vermektedir. Peygamber Efendimiz (s.a.s); hak ile batılı, doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü, helal ile haramı insanlığa gösteren hidayet rehberidir. Yetim ve öksüzleri sevindirmeyi, komşu ile iyi geçinmeyi, affedici ve bağışlayıcı olmayı öğreten rahmet elçisidir.

    Kıymetli Müslümanlar!

    Yâsîn sûresi; inkarcıların, “Şu çürümüş kemiklere yeniden kim can verecek?” sorusuna, قُلْ يُحْي۪يهَا الَّـذ۪ٓي اَنْشَاَهَٓا اَوَّلَ مَرَّةٍۜ “Onları ilk başta yaratmış olan Allah diriltecektir.”[4] fermanıyla cevap vermektedir.

    Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), vefat eden müminlere Yâsîn sûresini okumamızı tavsiye etmiştir.[5] Bu tavsiye bizlere; her nefsin ölümü tadacağını, ölmeden önce ahiret için hazırlık yapmamız gerektiğini, söylediklerimizden ve yaptıklarımızdan tek tek hesaba çekileceğimizi öğretmektedir. Yâsîn sûresi bu hususta bizleri şöyle uyarmaktadır: “O gün, onların ağızlarını mühürleriz; yapmış olduklarını elleri bize anlatır, ayakları da şahitlik eder.”[6] Bu bilince sahip olan bir Müslüman; yaratılış gayesi olan iyilikten, ibadetten, güzel ahlaktan uzak durmamalıdır. Kötülüklere asla yeltenmemelidir. Ölüm, ahiret, hesap, sorgu sual yokmuş gibi yaşamamalıdır. Rabbine, kendisine, ailesine, topluma ve çevresine karşı sorumluluklarını yerine getirmelidir. Bütün imkansızlıklara rağmen; vatanı ve mukaddesatı uğruna siyonist zalimlere ve işbirlikçilerine karşı destansı bir mücadele veren Gazzeli kardeşlerimiz başta olmak üzere daima mazlumun ve mağdurun yanında olmalıdır. Hiçbir insani ve ahlaki ilke tanımayan bu canilerle maddi ve manevi olarak mücadele etmelidir.

    Değerli Müminler!

    Yâsîn sûresi, müminleri şöyle müjdelemektedir: اِنَّ اَصْحَابَ الْجَنَّةِ الْيَوْمَ ف۪ي شُغُلٍ فَاكِهُونَۚ “O gün cennetlikler, nimetler içinde safa sürerler.”[7] سَلَامٌ قَوْلاً مِنْ رَبٍّ رَح۪يمٍ “Onlara merhamet sahibi Rabbin söylediği selam vardır.”[8] Şeytanın esiri olan günahkarları da şöyle ikaz etmektedir: هٰذِه۪ جَهَنَّمُ الَّت۪ي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ “İşte size haber verilen cehennem budur!” اِصْلَوْهَا الْيَوْمَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ “İnkar ettiğinizden dolayı bugün girin oraya!”[9]

    Aziz Müslümanlar!

    Zilhicce ayının içindeyiz. Bu mübarek günleri; ibadetlerimizi arttırmak, hatalarımızı gözden geçirmek, günahlarımıza tövbe etmek için bir fırsat bilelim. Hesap günü gelmeden önce kendimizi hesaba çekmeye vesile kılalım.

    Hutbemi Yâsîn sûresinin son ayeti ile bitiriyorum: فَسُبْحَانَ الَّذ۪ي بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ “Her şeyin hükümranlığı elinde olan Allah’ın şanı ne yücedir! Hepiniz O’na döndürüleceksiniz.”[10]



    [1] Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’an, 7.

    [2] Yâsîn, 36/61.

    [3] Yâsîn, 36/3, 4.

    [4] Yâsîn, 36/78, 79.

    [5] Ebû Dâvûd, Cenâiz, 19, 20.

    [6] Yâsîn, 36/65.

    [7] Yâsîn, 36/55.

    [8] Yâsîn, 36/58.

    [9] Yâsîn, 36/63, 64.

    [10] Yâsîn, 36/83.

    https://diyanet.gov.tr/tr-TR/Kurumsal/Detay/37709/cuma-hutbesi-ysn-sresi-kuranin-kalbi
    Cuma Hutbesi: "Yâsîn Sûresi: Kur’an’ın Kalbi" “Her şeyin bir kalbi vardır. Kur’an’ın kalbi ise Yâsîn sûresidir.” (Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’an, 7) Muhterem Müslümanlar! Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de yer alan sûrelerden biri de Yâsîn sûresidir. Yâsîn sûresi; insanın aklına ve vicdanına seslenen, kâinatın bir denge ve ahenk üzere yaratıldığını hatırlatan, hayatı anlamlandıran, kalpleri dirilten, hak ve hakikati öğreten bir sûredir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), “Her şeyin bir kalbi vardır. Kur’an’ın kalbi ise Yâsîn sûresidir.”[1] buyurarak bu sûreden övgüyle bahsetmiştir. Anadolu irfanıyla yoğrulan aziz milletimiz; doğumdan ölüme, sevinçten hüzne, sağlıktan hastalığa farklı zamanlarda Yâsîn sûresini okumayı alışkanlık haline getirmiştir. Ancak bu sûreyi okumaktan maksat; sadece onu tilavet etmek değil, onun manasını tefekkür etmek ve mesajlarını hayatımıza aktarmaktır. Aziz Müminler! Yâsîn sûresi; insanlığa hayat rehberi olarak gönderilen Kur’an’a yeminle başlayarak, dünya ve ahiret huzurunun ancak onun emirlerine tabi olmaktan geçtiğine dikkat çekmektedir. Yâsîn sûresi, وَاَنِ اعْبُدُون۪يۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ “Bana kulluk edin. İşte dosdoğru yol budur.”[2] beyanıyla bizleri; yalnız Allah’a kul olmaya, istikamet üzere bir ömür sürmeye davet etmektedir. Bu istikamet; tevhitle başlayan, ibadetlerle güçlenen, güzel ahlakla kemale eren, İslam’ın dosdoğru yoludur. Bu yolda olan bir mümin, her işinde ihlası, her davranışında samimiyeti kuşanmalıdır. Riyadan ve gösterişten uzak durmalıdır. Yâsîn sûresi, “Sen elbette dosdoğru yol üzere gönderilen peygamberlerdensin.”[3] ayetiyle Allah Resûlü (s.a.s)’in tüm insanlığı, dünyada ve ahirette mutluluğa çağıran kutlu bir elçi olduğunu haber vermektedir. Peygamber Efendimiz (s.a.s); hak ile batılı, doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü, helal ile haramı insanlığa gösteren hidayet rehberidir. Yetim ve öksüzleri sevindirmeyi, komşu ile iyi geçinmeyi, affedici ve bağışlayıcı olmayı öğreten rahmet elçisidir. Kıymetli Müslümanlar! Yâsîn sûresi; inkarcıların, “Şu çürümüş kemiklere yeniden kim can verecek?” sorusuna, قُلْ يُحْي۪يهَا الَّـذ۪ٓي اَنْشَاَهَٓا اَوَّلَ مَرَّةٍۜ “Onları ilk başta yaratmış olan Allah diriltecektir.”[4] fermanıyla cevap vermektedir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), vefat eden müminlere Yâsîn sûresini okumamızı tavsiye etmiştir.[5] Bu tavsiye bizlere; her nefsin ölümü tadacağını, ölmeden önce ahiret için hazırlık yapmamız gerektiğini, söylediklerimizden ve yaptıklarımızdan tek tek hesaba çekileceğimizi öğretmektedir. Yâsîn sûresi bu hususta bizleri şöyle uyarmaktadır: “O gün, onların ağızlarını mühürleriz; yapmış olduklarını elleri bize anlatır, ayakları da şahitlik eder.”[6] Bu bilince sahip olan bir Müslüman; yaratılış gayesi olan iyilikten, ibadetten, güzel ahlaktan uzak durmamalıdır. Kötülüklere asla yeltenmemelidir. Ölüm, ahiret, hesap, sorgu sual yokmuş gibi yaşamamalıdır. Rabbine, kendisine, ailesine, topluma ve çevresine karşı sorumluluklarını yerine getirmelidir. Bütün imkansızlıklara rağmen; vatanı ve mukaddesatı uğruna siyonist zalimlere ve işbirlikçilerine karşı destansı bir mücadele veren Gazzeli kardeşlerimiz başta olmak üzere daima mazlumun ve mağdurun yanında olmalıdır. Hiçbir insani ve ahlaki ilke tanımayan bu canilerle maddi ve manevi olarak mücadele etmelidir. Değerli Müminler! Yâsîn sûresi, müminleri şöyle müjdelemektedir: اِنَّ اَصْحَابَ الْجَنَّةِ الْيَوْمَ ف۪ي شُغُلٍ فَاكِهُونَۚ “O gün cennetlikler, nimetler içinde safa sürerler.”[7] سَلَامٌ قَوْلاً مِنْ رَبٍّ رَح۪يمٍ “Onlara merhamet sahibi Rabbin söylediği selam vardır.”[8] Şeytanın esiri olan günahkarları da şöyle ikaz etmektedir: هٰذِه۪ جَهَنَّمُ الَّت۪ي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ “İşte size haber verilen cehennem budur!” اِصْلَوْهَا الْيَوْمَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ “İnkar ettiğinizden dolayı bugün girin oraya!”[9] Aziz Müslümanlar! Zilhicce ayının içindeyiz. Bu mübarek günleri; ibadetlerimizi arttırmak, hatalarımızı gözden geçirmek, günahlarımıza tövbe etmek için bir fırsat bilelim. Hesap günü gelmeden önce kendimizi hesaba çekmeye vesile kılalım. Hutbemi Yâsîn sûresinin son ayeti ile bitiriyorum: فَسُبْحَانَ الَّذ۪ي بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ “Her şeyin hükümranlığı elinde olan Allah’ın şanı ne yücedir! Hepiniz O’na döndürüleceksiniz.”[10] [1] Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’an, 7. [2] Yâsîn, 36/61. [3] Yâsîn, 36/3, 4. [4] Yâsîn, 36/78, 79. [5] Ebû Dâvûd, Cenâiz, 19, 20. [6] Yâsîn, 36/65. [7] Yâsîn, 36/55. [8] Yâsîn, 36/58. [9] Yâsîn, 36/63, 64. [10] Yâsîn, 36/83. https://diyanet.gov.tr/tr-TR/Kurumsal/Detay/37709/cuma-hutbesi-ysn-sresi-kuranin-kalbi
    0 Yorumlar 0 hisse senetleri
  • Cuma Hutbesi: "Alın Teri Mukaddestir"

    “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır ve çalıştığını da görecektir.” (Necm 53/39,40)

    Muhterem Müslümanlar!

    Bir gün Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) ashabıyla sohbet ederken yanlarından güçlü ve heybetli bir adam geçti. Adamın bu görüntüsünden etkilenen sahabeden bazıları, “Ey Allah’ın Resûlü! Keşke bu adam, gücünü Allah yolunda kullansa!” dediler. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurdu: “Eğer bu kişi, ailesinin ve çocuklarının geçimini sağlamak için çalışıyorsa, Allah yolundadır. Anne ve babasının ihtiyaçlarını gidermek için çalışıyorsa, Allah yolundadır. Kendi izzet ve onurunu korumak için çalışıyorsa yine Allah yolundadır.”[1]

    Aziz Müminler!

    Yüce dinimiz İslam, kişinin; Allah’ın emirlerine ve yasaklarına riayet ederek kendisinin ve ailesinin rızkını helal ve meşru yollardan temin etmesini, kimseye yük olmadan çalışmasını bir ibadet olarak görmüştür. El emeğini ve alın terini mukaddes kabul etmiştir. Tembelliği, miskinliği, dilenmeyi, zamanı ve hayatı israf etmeyi ise yasaklamıştır. Cenâb-ı Hak, “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır ve çalıştığını da görecektir.”[2] buyurarak bizlere; dünya ve ahiret huzurunu elde etmek için çalışmayı öğütlemiştir.

    Kıymetli Müslümanlar!

    Dinimiz, kazancın helal olması kadar, kazanç yollarının meşru olmasına da önem vermektedir. Bu sebeple; çalışmanın, işyeri açmanın, kazanç elde etmenin kuralları ve âdâbı vardır. Allah’ın haram kıldığı şeylerin alınıp satılması meşru değildir. Dolayısıyla Müslüman; akıl ve iradeyi yok eden, kazaların yaşanmasına, cinayetlerin işlenmesine sebep olan alkolü üretemez, alamaz, satamaz, kullanamaz ve kullanılmasına katkıda bulunamaz. Yuvaları dağıtan, toplumsal hayatta kapanmaz yaralar açan kumarı oynayamaz, oynatamaz ve oynanmasına imkân sağlayamaz. Malın ve ömrün bereketini götüren, emeğin ve alın terinin düşmanı olan faizi alamaz, veremez, ona aracı olamaz. Toplumsal barışı bozan karaborsacılık, tefecilik ve stokçuluk gibi haramları işleyemez, bunlardan kazanç elde edemez.

    Değerli Müminler!

    İslam’a göre işçi olmanın da bir takım sorumlulukları vardır. İşçi; rızkını temin ettiği işyerini ve orada bulunan malzemeleri bir emanet olarak bilmeli, onlara asla zarar vermemelidir. İşyerindeki hiçbir eşyayı şahsi ihtiyaçları için kullanmamalı, özel bilgileri başkalarıyla paylaşmamalıdır. İşçi; çalışma saatlerine riayet etmeli, işini aksatmamalıdır. Beraber çalıştığı arkadaşlarına karşı saygılı olmalı, onların haklarını kendi hakkı gibi gözetmeli, onlara zarar verecek davranışlardan şiddetle kaçınmalıdır.

    Aziz Müslümanlar!

    İslam, işverene de birçok vazife yüklemiştir. İşveren; Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in, “Çalışana ücretini, teri kurumadan verin.”[3] uyarısını dikkate alarak işçiye hakkını tam ve zamanında vermekle yükümlüdür. Dolayısıyla işveren; ucuz iş gücü adına, işçiyi; ağır şartlarda, az bir ücretle çalıştıramaz, onu sosyal haklarından mahrum bırakamaz.

    İşveren, aynı zamanda işçinin insanî ihtiyaç ve haklarını kullanmasını sağlamakla sorumludur. Bu sebepledir ki, işveren; Cenâb-ı Hakk’ın, “…Namaz, müminler için vakitleri belirlenmiş farz bir ibadettir.”[4] ayeti apaçık ortadayken, işçinin; beş vakit namaz ve Cuma namazını vaktinde eda etmesine; oruç tutmasına; Allah’ın emri, müminin süsü olan tesettürü kuşanmasına engel olamaz. Ayrıca işveren, işçinin; dinlenme saatlerini, haftalık veya yıllık izinlerini kullanmasını da kısıtlayamaz.

    İşveren; Yüce Rabbimizin, فَلَا تَتَّبِعُوا الْهَوٰٓى اَنْ تَعْدِلُواۚ “…Heva ve hevesinize kapılıp adaletten sapmayın…”[5] emrine uyarak işçinin, hak ve hukukunu da korumakla mükelleftir. Bu nedenledir ki, işçiye, sistematik bir baskı uygulayamaz. Onun; onur ve iffetini, şeref ve haysiyetini zedeleyecek söz, tutum ve davranışlarda bulunamaz. Onu, haksız şekilde işten çıkaramaz, ailesini ve çocuklarını mağdur edemez.

    İşveren; işyerinin güvenliğinin sağlanmasından, işçinin sağlıklı bir iş ortamında çalışmasından da mesuldür. Hiçbir işçi; canının tehlikeye gireceği, akıl, beden ve ruh sağlığının bozulacağı bir işte istihdam edilemez. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in uyarısı gayet açıktır: “Kim insanlara zarar verirse Allah da ona zarar verir. Kim insanlara zorluk çıkarırsa, Allah da ona zorluk çıkarır.”[6]

    Kıymetli Müminler!

    Allah katında işçi ya da işveren olmanın bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük, takvadadır; yani Allah’tan hakkıyla sakınmak, O’nun emirlerini yerine getirmek, yasaklarından kaçınmaktır. Öyleyse, Rabbimizin rızasını, adaleti, hakkaniyeti, dürüstlüğü ve gönül kazanmayı tüm kazançların üstünde görelim. Unutmayalım ki, huzur ve mutluluk; sadece tüketmek ve biriktirmekte değil, paylaşmakta ve kanaat göstermektedir.

    Hutbemi Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in şu hadisiyle bitiriyorum: “….Hiç kimse Allah’ın kendisine takdir ettiği rızkı er ya da geç elde etmeden ölmeyecektir. Öyleyse Allah’tan hakkıyla sakının ve rızkınızı güzel yollardan isteyin. Helal olanı alın. Haramdan kaçının.”[7]

    1 Taberânî, el-Mu’cemû’l-evsat, VII, 56.

    [2] Necm 53/39,40.

    [3] İbn Mâce, Rühûn, 4.

    [4] Nisâ, 4/103.

    [5] Nisâ, 4/135.

    [6] Ebû Dâvûd, Kadâ’ (Akdiye), 31.

    [7] İbn Mâce, Ticâret, 2.

    https://www.diyanet.gov.tr/tr-TR/Kurumsal/Detay/37580/cuma-hutbesi-alin-teri-mukaddestir
    Cuma Hutbesi: "Alın Teri Mukaddestir" “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır ve çalıştığını da görecektir.” (Necm 53/39,40) Muhterem Müslümanlar! Bir gün Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) ashabıyla sohbet ederken yanlarından güçlü ve heybetli bir adam geçti. Adamın bu görüntüsünden etkilenen sahabeden bazıları, “Ey Allah’ın Resûlü! Keşke bu adam, gücünü Allah yolunda kullansa!” dediler. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurdu: “Eğer bu kişi, ailesinin ve çocuklarının geçimini sağlamak için çalışıyorsa, Allah yolundadır. Anne ve babasının ihtiyaçlarını gidermek için çalışıyorsa, Allah yolundadır. Kendi izzet ve onurunu korumak için çalışıyorsa yine Allah yolundadır.”[1] Aziz Müminler! Yüce dinimiz İslam, kişinin; Allah’ın emirlerine ve yasaklarına riayet ederek kendisinin ve ailesinin rızkını helal ve meşru yollardan temin etmesini, kimseye yük olmadan çalışmasını bir ibadet olarak görmüştür. El emeğini ve alın terini mukaddes kabul etmiştir. Tembelliği, miskinliği, dilenmeyi, zamanı ve hayatı israf etmeyi ise yasaklamıştır. Cenâb-ı Hak, “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır ve çalıştığını da görecektir.”[2] buyurarak bizlere; dünya ve ahiret huzurunu elde etmek için çalışmayı öğütlemiştir. Kıymetli Müslümanlar! Dinimiz, kazancın helal olması kadar, kazanç yollarının meşru olmasına da önem vermektedir. Bu sebeple; çalışmanın, işyeri açmanın, kazanç elde etmenin kuralları ve âdâbı vardır. Allah’ın haram kıldığı şeylerin alınıp satılması meşru değildir. Dolayısıyla Müslüman; akıl ve iradeyi yok eden, kazaların yaşanmasına, cinayetlerin işlenmesine sebep olan alkolü üretemez, alamaz, satamaz, kullanamaz ve kullanılmasına katkıda bulunamaz. Yuvaları dağıtan, toplumsal hayatta kapanmaz yaralar açan kumarı oynayamaz, oynatamaz ve oynanmasına imkân sağlayamaz. Malın ve ömrün bereketini götüren, emeğin ve alın terinin düşmanı olan faizi alamaz, veremez, ona aracı olamaz. Toplumsal barışı bozan karaborsacılık, tefecilik ve stokçuluk gibi haramları işleyemez, bunlardan kazanç elde edemez. Değerli Müminler! İslam’a göre işçi olmanın da bir takım sorumlulukları vardır. İşçi; rızkını temin ettiği işyerini ve orada bulunan malzemeleri bir emanet olarak bilmeli, onlara asla zarar vermemelidir. İşyerindeki hiçbir eşyayı şahsi ihtiyaçları için kullanmamalı, özel bilgileri başkalarıyla paylaşmamalıdır. İşçi; çalışma saatlerine riayet etmeli, işini aksatmamalıdır. Beraber çalıştığı arkadaşlarına karşı saygılı olmalı, onların haklarını kendi hakkı gibi gözetmeli, onlara zarar verecek davranışlardan şiddetle kaçınmalıdır. Aziz Müslümanlar! İslam, işverene de birçok vazife yüklemiştir. İşveren; Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in, “Çalışana ücretini, teri kurumadan verin.”[3] uyarısını dikkate alarak işçiye hakkını tam ve zamanında vermekle yükümlüdür. Dolayısıyla işveren; ucuz iş gücü adına, işçiyi; ağır şartlarda, az bir ücretle çalıştıramaz, onu sosyal haklarından mahrum bırakamaz. İşveren, aynı zamanda işçinin insanî ihtiyaç ve haklarını kullanmasını sağlamakla sorumludur. Bu sebepledir ki, işveren; Cenâb-ı Hakk’ın, “…Namaz, müminler için vakitleri belirlenmiş farz bir ibadettir.”[4] ayeti apaçık ortadayken, işçinin; beş vakit namaz ve Cuma namazını vaktinde eda etmesine; oruç tutmasına; Allah’ın emri, müminin süsü olan tesettürü kuşanmasına engel olamaz. Ayrıca işveren, işçinin; dinlenme saatlerini, haftalık veya yıllık izinlerini kullanmasını da kısıtlayamaz. İşveren; Yüce Rabbimizin, فَلَا تَتَّبِعُوا الْهَوٰٓى اَنْ تَعْدِلُواۚ “…Heva ve hevesinize kapılıp adaletten sapmayın…”[5] emrine uyarak işçinin, hak ve hukukunu da korumakla mükelleftir. Bu nedenledir ki, işçiye, sistematik bir baskı uygulayamaz. Onun; onur ve iffetini, şeref ve haysiyetini zedeleyecek söz, tutum ve davranışlarda bulunamaz. Onu, haksız şekilde işten çıkaramaz, ailesini ve çocuklarını mağdur edemez. İşveren; işyerinin güvenliğinin sağlanmasından, işçinin sağlıklı bir iş ortamında çalışmasından da mesuldür. Hiçbir işçi; canının tehlikeye gireceği, akıl, beden ve ruh sağlığının bozulacağı bir işte istihdam edilemez. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in uyarısı gayet açıktır: “Kim insanlara zarar verirse Allah da ona zarar verir. Kim insanlara zorluk çıkarırsa, Allah da ona zorluk çıkarır.”[6] Kıymetli Müminler! Allah katında işçi ya da işveren olmanın bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük, takvadadır; yani Allah’tan hakkıyla sakınmak, O’nun emirlerini yerine getirmek, yasaklarından kaçınmaktır. Öyleyse, Rabbimizin rızasını, adaleti, hakkaniyeti, dürüstlüğü ve gönül kazanmayı tüm kazançların üstünde görelim. Unutmayalım ki, huzur ve mutluluk; sadece tüketmek ve biriktirmekte değil, paylaşmakta ve kanaat göstermektedir. Hutbemi Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in şu hadisiyle bitiriyorum: “….Hiç kimse Allah’ın kendisine takdir ettiği rızkı er ya da geç elde etmeden ölmeyecektir. Öyleyse Allah’tan hakkıyla sakının ve rızkınızı güzel yollardan isteyin. Helal olanı alın. Haramdan kaçının.”[7] 1 Taberânî, el-Mu’cemû’l-evsat, VII, 56. [2] Necm 53/39,40. [3] İbn Mâce, Rühûn, 4. [4] Nisâ, 4/103. [5] Nisâ, 4/135. [6] Ebû Dâvûd, Kadâ’ (Akdiye), 31. [7] İbn Mâce, Ticâret, 2. https://www.diyanet.gov.tr/tr-TR/Kurumsal/Detay/37580/cuma-hutbesi-alin-teri-mukaddestir
    0 Yorumlar 0 hisse senetleri
  • Dikkat, dikkat! Olağanüstü bir gece yaklaşıyor!

    Yarın akşam, perşembeyi cumaya bağlayan gece, Ramazan’ın 27. gecesine gireceğiz ve bu yıl bu gece, Cuma gecesiyle çakışıyor.

    Cuma, İslam’da mübarek ve özel bir gündür. On günün tekli gecelerinden biriyle birleştiğinde, alimler bu gecenin Kadir Gecesi (Laylat al-Qadr) olma ihtimalinin çok daha yüksek olduğunu belirtirler.

    İbn Receb ve İbn Teymiyye (Allah onlara rahmet etsin) şöyle buyurmuşlardır: Tekli gecelerden biri Cuma gecesine denk geldiğinde, Kadir Gecesi olma ümidi daha da güçlenir.

    Bu yüzden bu geceyi kaçırmayın! Namaz kılın, dua edin, Allah’tan af dileyin ve şükredin. Bu gece bin aydan daha hayırlıdır ve her yapılan hayırlı amel kat kat sevapla karşılanır.

    #KadirGecesi #Ramazan #LaylatAlQadr #MübarekGece #Cuma #Bereket #Dua #Rahmet
    🌙📣 Dikkat, dikkat! Olağanüstü bir gece yaklaşıyor! 📣🌙 🌺 Yarın akşam, perşembeyi cumaya bağlayan gece, Ramazan’ın 27. gecesine gireceğiz ve bu yıl bu gece, Cuma gecesiyle çakışıyor. 🌺 Cuma, İslam’da mübarek ve özel bir gündür. On günün tekli gecelerinden biriyle birleştiğinde, alimler bu gecenin Kadir Gecesi (Laylat al-Qadr) olma ihtimalinin çok daha yüksek olduğunu belirtirler. 🔎 İbn Receb ve İbn Teymiyye (Allah onlara rahmet etsin) şöyle buyurmuşlardır: Tekli gecelerden biri Cuma gecesine denk geldiğinde, Kadir Gecesi olma ümidi daha da güçlenir. 🌺 Bu yüzden bu geceyi kaçırmayın! Namaz kılın, dua edin, Allah’tan af dileyin ve şükredin. Bu gece bin aydan daha hayırlıdır ve her yapılan hayırlı amel kat kat sevapla karşılanır. #KadirGecesi #Ramazan #LaylatAlQadr #MübarekGece #Cuma #Bereket #Dua #Rahmet
    0 Yorumlar 0 hisse senetleri
  • Cuma Hutbesi: "Rahmet ve Mağfiret Mevsimine Girerken"

    Muhterem Müslümanlar!

    Müjdeler olsun hepimize, şükürler olsun Rabbimize. Ramazan-ı şerifin hilali bir kez daha doğacak üzerimize. Bu akşam kılacağımız ilk teravih namazıyla karşılayacağız inşallah rahmet ve mağfiret mevsimini. Teravih ki, Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in kıldığı, kıldırdığı ve ümmetinin kılmasını istediği,[1] sahabe-i kiramdan beri günümüzdeki şekliyle kılınagelen[2] sünnet bir namazdır. Teravih; yorulan ruhlarımızı dinlendiren, daralan gönüllerimizi ferahlatan, günahlarımızın affına vesile olan müstesna bir ibadettir. Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurmaktadır: “Kim, inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek teravih namazını kılarsa geçmiş günahları bağışlanır.”[3]

    Aziz Müminler!

    Bu gece, Ramazanın bereketi olan sahura kalkacağız inşallah. Sahur vakti, teheccüd namazının vaktidir. Dua ve niyaz, tövbe ve istiğfar vaktidir. Sahura kalkmak, mahlûkatın uyanışına şahitlik etmektir. Uykuyu terk edip, gafleti bir kenara bırakıp, Rabbimizin maddi ve manevi ikramlarıyla dirilmektir. Allah Resûlü (s.a.s), فَإِنَّ فِى السُّحُورِ بَرَكَةً “Sahurda bereket vardır.”[4] buyurmuş, bir yudum suyla bile olsa sahur yapmamızı istemiş, sahura kalkanlara Allah’ın merhamet edeceğini, meleklerin ise hayır duada bulunacağını müjdelemiştir.[5]

    Kıymetli Müslümanlar!

    Ramazan, oruç ayıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.s), “Mübarek Ramazan ayı geldi. Yüce Allah bu ayda oruç tutmayı farz kıldı. Bu ayda cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır…”[6] buyurmaktadır. Mukim, akıllı ve büluğ çağına ermiş, hastalık ve yolculuk gibi dinen geçerli bir mazereti bulunmayan her Müslümanın Ramazan ayında oruç tutması farzdır. Rükünlerine, şartlarına ve adaplarına riayet edilerek tutulan oruç, irademizi güçlendirir, gönlümüzü bencillik ve tamahkârlıktan kurtarır. Elimizi haramdan, dilimizi gıybet ve yalandan, ibadetlerimizi riyadan, kalbimizi günahlardan arındırır. Bizleri cehennemden uzaklaştırıp cennete yaklaştırır.

    Değerli Müminler!

    Ramazan, Kur’an ayıdır. Yüce Rabbimiz, “Ramazan; insanlar için bir hidayet rehberi, hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır...”[7] buyurmaktadır. O halde, Ramazanı on bir ayın sultanı kılan Kur’an-ı Kerim’i bol bol okuyalım, manası üzerinde düşünelim, onun hükümlerini hayatımıza aktarmanın daha çok gayretinde olalım. Çocuklarımıza Kur’an’ı, orucu, namazı, camiyi sevdirelim. Muhabbet ve merhamet mekânı camilerimize gelen çocuklarımızı incitmeyelim. Onları güler yüz ve tatlı dille cemaatimiz arasına alarak namazın sükûnetle kılınabilmesini sağlayalım. Ramazan ayının rahmet ve bereketinden, neşe ve coşkusundan onları mahrum bırakmayalım.

    Aziz Müslümanlar!

    Ramazan; Rabbimize, kendimize, ailemize, çevremize ve insanlara karşı sorumluluklarımızı bir kez daha gözden geçirme ayıdır. Öyleyse gönlümüzü, evimizi, işyerimizi, sokağımızı, köyümüzü, ilçemizi, şehrimizi Ramazan ayına hazırlayalım. Yemeden içmeye, giyimden kuşama, alışverişten tüketime, aileden komşuluk ilişkilerine kadar hayatımızın her anına ve alanına İslam’ın emir ve yasaklarını aktarmaya gayret edelim. Dinimizde ve medeniyetimizde yeri olmayan, Ramazanın ruhuna uygun düşmeyen eğlencelerle vaktimizi heba etmeyelim. İbadetlerimizi vaktinde eda etmeye özen gösterelim; zamanımızı ibadet vakitlerine göre ayarlayalım. Lüks ve israfın sergilendiği, ihtiyaç sahiplerinin unutulduğu iftar sofraları kurmayalım. Mazluma, yoksula, kimsesize, yetim ve öksüze kol kanat gerelim, iftar sofralarımızı muhtaçlarla paylaşalım. Orucu bahane ederek evde, işyerinde ve trafikte gönül kırmayalım, huzursuzluk çıkartmayalım. Fırsatçılık yaparak fahiş fiyatlarla insanları mağdur etmeyelim. Müslümanlara zulmedenlere destek verenlerin ürünleriyle sofralarımızı donatmayalım.

    Bu vesileyle idrak edeceğimiz Ramazan-ı şerifin; başta aziz milletimiz olmak üzere âlem-i İslam ve tüm insanlık için hayırlı olmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum.

    [1] İbn Hanbel, VI, 267; Buhârî, İ’tisâm, 3.
    [2] Muvatta’, Ramazân, 2; Tirmizî, Savm, 81.
    [3] Buhârî, Salâtü’t-terâvîh, 1.
    [4] Buhârî, Savm, 20.
    [5] İbn Hanbel, III, 44.
    [6] Nesâî, Sıyâm, 5.
    [7] Bakara, 2/185.
    Cuma Hutbesi: "Rahmet ve Mağfiret Mevsimine Girerken" Muhterem Müslümanlar! Müjdeler olsun hepimize, şükürler olsun Rabbimize. Ramazan-ı şerifin hilali bir kez daha doğacak üzerimize. Bu akşam kılacağımız ilk teravih namazıyla karşılayacağız inşallah rahmet ve mağfiret mevsimini. Teravih ki, Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in kıldığı, kıldırdığı ve ümmetinin kılmasını istediği,[1] sahabe-i kiramdan beri günümüzdeki şekliyle kılınagelen[2] sünnet bir namazdır. Teravih; yorulan ruhlarımızı dinlendiren, daralan gönüllerimizi ferahlatan, günahlarımızın affına vesile olan müstesna bir ibadettir. Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurmaktadır: “Kim, inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek teravih namazını kılarsa geçmiş günahları bağışlanır.”[3] Aziz Müminler! Bu gece, Ramazanın bereketi olan sahura kalkacağız inşallah. Sahur vakti, teheccüd namazının vaktidir. Dua ve niyaz, tövbe ve istiğfar vaktidir. Sahura kalkmak, mahlûkatın uyanışına şahitlik etmektir. Uykuyu terk edip, gafleti bir kenara bırakıp, Rabbimizin maddi ve manevi ikramlarıyla dirilmektir. Allah Resûlü (s.a.s), فَإِنَّ فِى السُّحُورِ بَرَكَةً “Sahurda bereket vardır.”[4] buyurmuş, bir yudum suyla bile olsa sahur yapmamızı istemiş, sahura kalkanlara Allah’ın merhamet edeceğini, meleklerin ise hayır duada bulunacağını müjdelemiştir.[5] Kıymetli Müslümanlar! Ramazan, oruç ayıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.s), “Mübarek Ramazan ayı geldi. Yüce Allah bu ayda oruç tutmayı farz kıldı. Bu ayda cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır…”[6] buyurmaktadır. Mukim, akıllı ve büluğ çağına ermiş, hastalık ve yolculuk gibi dinen geçerli bir mazereti bulunmayan her Müslümanın Ramazan ayında oruç tutması farzdır. Rükünlerine, şartlarına ve adaplarına riayet edilerek tutulan oruç, irademizi güçlendirir, gönlümüzü bencillik ve tamahkârlıktan kurtarır. Elimizi haramdan, dilimizi gıybet ve yalandan, ibadetlerimizi riyadan, kalbimizi günahlardan arındırır. Bizleri cehennemden uzaklaştırıp cennete yaklaştırır. Değerli Müminler! Ramazan, Kur’an ayıdır. Yüce Rabbimiz, “Ramazan; insanlar için bir hidayet rehberi, hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır...”[7] buyurmaktadır. O halde, Ramazanı on bir ayın sultanı kılan Kur’an-ı Kerim’i bol bol okuyalım, manası üzerinde düşünelim, onun hükümlerini hayatımıza aktarmanın daha çok gayretinde olalım. Çocuklarımıza Kur’an’ı, orucu, namazı, camiyi sevdirelim. Muhabbet ve merhamet mekânı camilerimize gelen çocuklarımızı incitmeyelim. Onları güler yüz ve tatlı dille cemaatimiz arasına alarak namazın sükûnetle kılınabilmesini sağlayalım. Ramazan ayının rahmet ve bereketinden, neşe ve coşkusundan onları mahrum bırakmayalım. Aziz Müslümanlar! Ramazan; Rabbimize, kendimize, ailemize, çevremize ve insanlara karşı sorumluluklarımızı bir kez daha gözden geçirme ayıdır. Öyleyse gönlümüzü, evimizi, işyerimizi, sokağımızı, köyümüzü, ilçemizi, şehrimizi Ramazan ayına hazırlayalım. Yemeden içmeye, giyimden kuşama, alışverişten tüketime, aileden komşuluk ilişkilerine kadar hayatımızın her anına ve alanına İslam’ın emir ve yasaklarını aktarmaya gayret edelim. Dinimizde ve medeniyetimizde yeri olmayan, Ramazanın ruhuna uygun düşmeyen eğlencelerle vaktimizi heba etmeyelim. İbadetlerimizi vaktinde eda etmeye özen gösterelim; zamanımızı ibadet vakitlerine göre ayarlayalım. Lüks ve israfın sergilendiği, ihtiyaç sahiplerinin unutulduğu iftar sofraları kurmayalım. Mazluma, yoksula, kimsesize, yetim ve öksüze kol kanat gerelim, iftar sofralarımızı muhtaçlarla paylaşalım. Orucu bahane ederek evde, işyerinde ve trafikte gönül kırmayalım, huzursuzluk çıkartmayalım. Fırsatçılık yaparak fahiş fiyatlarla insanları mağdur etmeyelim. Müslümanlara zulmedenlere destek verenlerin ürünleriyle sofralarımızı donatmayalım. Bu vesileyle idrak edeceğimiz Ramazan-ı şerifin; başta aziz milletimiz olmak üzere âlem-i İslam ve tüm insanlık için hayırlı olmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum. [1] İbn Hanbel, VI, 267; Buhârî, İ’tisâm, 3. [2] Muvatta’, Ramazân, 2; Tirmizî, Savm, 81. [3] Buhârî, Salâtü’t-terâvîh, 1. [4] Buhârî, Savm, 20. [5] İbn Hanbel, III, 44. [6] Nesâî, Sıyâm, 5. [7] Bakara, 2/185.
    0 Yorumlar 0 hisse senetleri
  • Biliyoruz ki;
    “Bir güneş doğuyor…”
    O güneş dün Ayasofya’da, bugün Emevi Cami’nde nasıl doğduysa; yarın da Mescid-i Aksa’da doğacak. Gazze özgür olacak! Filistin özgür olacak!

    #ForFairFuture
    #GalataKöprüsü
    Biliyoruz ki; “Bir güneş doğuyor…” O güneş dün Ayasofya’da, bugün Emevi Cami’nde nasıl doğduysa; yarın da Mescid-i Aksa’da doğacak. Gazze özgür olacak! Filistin özgür olacak! 🇹🇷🇵🇸 #ForFairFuture #GalataKöprüsü
    0 Yorumlar 0 hisse senetleri
  • kutlu köyü AKSARAY.
    foto Bayram Kabadayı 2019
    kutlu köyü AKSARAY. foto Bayram Kabadayı 2019
    0 Yorumlar 0 hisse senetleri
  • Yusuf Dikeç'in bir TV kanalına yaptığı açıklamalardan;

    Hayatımda bazı kırmızı çizgilerim ve taviz vermediğim kutsallarım var.
    Atıcılık hayatım boyunca abdestsiz antrenman yapmadım.
    7 yaşımdan beridir namazlarımı aksatmadım. "Peygamber ocağı" olduğunu bilerek başladığım askerlik hayatım boyunca da bu inanç ve tutumumdan milim sapmadım.
    Gümüş madalya aldığım maç öncesi de namazımı kılıp, Ayete'l-Kürsi okudum.
    Zaten o gün oruçluydum.
    Sonuç olarak şansa değil, duaların gücüne inanıyorum.
    Allah'a emanet olun."

    Biz de yürekten tebrik ederiz...
    Yusuf Dikeç'in bir TV kanalına yaptığı açıklamalardan; ▪️Hayatımda bazı kırmızı çizgilerim ve taviz vermediğim kutsallarım var. ▪️Atıcılık hayatım boyunca abdestsiz antrenman yapmadım. ▪️7 yaşımdan beridir namazlarımı aksatmadım. "Peygamber ocağı" olduğunu bilerek başladığım askerlik hayatım boyunca da bu inanç ve tutumumdan milim sapmadım. ▪️Gümüş madalya aldığım maç öncesi de namazımı kılıp, Ayete'l-Kürsi okudum. ▪️Zaten o gün oruçluydum. ▪️Sonuç olarak şansa değil, duaların gücüne inanıyorum. ▪️Allah'a emanet olun." Biz de yürekten tebrik ederiz...
    0 Yorumlar 0 hisse senetleri
  • Dokunmayın akşamın efkarına,
    O böylede güzeldir…
    Vedadır güneşin batışı,
    Eksilen bir gündür ömürden...
    Uzayıp gider bir film şeridi gibi, Yaşanmış ve yaşanmamış günler…
    Ardından bakar kalırım,
    Mahzunluğum çöker geceye,
    Çekilir el ayak kimse kalmaz sokaklarda…
    Bir ben bir hasret birde akşam kalır benimle…

    M.GÜZEL
    Dokunmayın akşamın efkarına, O böylede güzeldir… Vedadır güneşin batışı, Eksilen bir gündür ömürden... Uzayıp gider bir film şeridi gibi, Yaşanmış ve yaşanmamış günler… Ardından bakar kalırım, Mahzunluğum çöker geceye, Çekilir el ayak kimse kalmaz sokaklarda… Bir ben bir hasret birde akşam kalır benimle… M.GÜZEL
    0 Yorumlar 0 hisse senetleri
  • DENİZİN ALTINDA 468 KABLO

    İnternet deyince genelde bir cok kişinin aklına Google, Facebook, İnstagram yada whatsapp gelir. Peki buradaki verilerin nerede tutulduğu sorusunun cevabı içinde bulut’ta yada sunucuda deriz.

    Aslında işin ironik tarafındaysa şu: bir e-posta gönderdiğimizde ya da bir web sitesine girdiğimizde diğerleriyle aramızdaki iletişim yukarılarda değil aşağılarda gerçekleşir. 2020 yılı başı itibariyle internetteki iletişimin %99’u denizlerin altına döşenmiş 468 tane kablo hattıyla sağlanıyor. Bunların bazılarının uzunlukları sadece 131 kilometre, bazılarının uzunluklarıysa 20.000 km. Yine de o kablolardan birini kesseniz koskoca bir kıtanın interneti gidebilir.

    2018’de böyle bir olay oldu. Trol avcılığı yapan bir balıkçı teknesi kabloyu yanlışlıkla koparınca 10 ülkenin interneti kesildi.
    Sadece 468 tane kablo toplamda 1.2 milyon km uzunluğunda ve bu kablolardan her yıl 200 civarında irili ufaklı problemle karşılaşılıyor. Bazen kablonun üstüne gemiler yanlışlıkla demir atıyor, bazen de depremler ya da su altı volkan patlamaları nedeniyle bu kablolar hasar görebiliyor. 2007’de deniz korsanları Tayland, Vietnam ve Hong Kong’u bağlayan bir kablonun 11 kilometrelik kısmını çalıp 100 tonluk hurda olarak satmışlar mesela.

    Bir de köpek balıkları var. Kanarya Adaları açıklarındaki bir kablonun üzerinde köpek balığı dişi bulmuşlar. Aslında bu olay köpek balıklarının 1 km derinliğe inebileceğinin farkına varılmasına sebep olmuş. Kabloların içinden geçen akım nedeniyle oluşan elektrik alanının onları çektiği, kendi avlarını bulma konusunda bu tür alanlardan etkilendikleri ortaya çıkmış. Kablocular da bu alanı yok edebilmek ve kablolarını koruyabilmek için yalıtım malzemelerini tekrar gözden geçirmek zorunda kaldılar.

    İnternet kablosu deyince bizim aklımıza evlerimizde kullandığımız en fazla bir parmak kalınlığındaki kablolar geliyor. Bu bir ethernet kablosu. Veriyi elektrikle iletiyor. Ucuz bir yöntem ama bu tür kablolarda sinyal kaybı çok olduğu için uzun mesafelerde tercih edilmiyor. Bir de kablosuz internet var. Bu yöntemde veriler radyo dalgalarıyla iletiliyor.

    Çok büyük miktarda veriyi, binlerce kilometre boyunca sinyal kaybı yaşamadan ve en önemlisi çok hızlı göndermek için fiber optik kablolar kullanılmakta. Aynı kablonun içine farklı açılarda ışık göndererek aynı anda farklı veriler taşınabiliyor. Yüzlerce terabitlik bilgi. işte bu saç teli inceliğindeki kabloların başına bir şey gelmesin diye etrafı jel, plastik, çelik, bakır, polikarbonat, aluminyum, polietilen gibi farklı malzemelerden oluşan 7 ayrı katmanla sarmalanıyor.

    Kablolar bu şekilde üretildikten sonra çok uzun oldukları için büyük makaralara sarılıyor. Bu makaralar da yaklaşık bir ayda onları denizlerin altına döşeyecek olan gemilere yükleniyor. Çünkü bunlar gerçekten de okyanus tabanına indiriliyor. Eğer taban yumuşaksa kablo bazı noktalarda binlerce metre suyun altındaki zemine gömülüyor. Eğer taban sertse dibe bırakılıyor. Tabi burada onun ne kadar gergin olması gerektiğiyle ilgili çok dikkatli hesaplamalar yapmak gerekiyor. Ayrıca bazı yerlerde mercan resifleri ya da gemi batıkları olduğundan oralarda kablonun dolanmaması için aylar öncesinden planlamalar yapılıyor.

    Suların altına kablo döşeme fikrini ilk kez uygulamaya geçiren kişi Samuel Morse. Telgraflarda kullanılan Mors alfabesine ismini veren kişi. İlk kez 1842’de New York’da denizin altına 3 km uzunluğunda bir kablo döşeyerek telgraf mesajının güvenli bir şekilde iletilebileceğini test etmiş. Bundan sadece 16 yıl sonra da binlerce kilometre uzunluğundaki ilk kablo Avrupa’yla Amerika kıtalarını birleştirmiş.

    1858’de Atlantik okyanusunu aşan ilk telgraf mesajı Amerika’ya ulaşmış. Mesajın gönderilmesi 17 saat 40 dakikada gerçekleşmiş çünkü bir kelimenin bile yazılıp ulaştırılması birkaç dakika sürüyormuş. Günümüzde saç telinden bile ince kablolardan her saniye trilyonlarca kelimelik bilgi gönderilebiliyor. Örneğin 2018’de döşenen son kablolardan biri olan 6605 km uzunluğundaki MAREA kablosundan saniyede 208 Terabit bilgi taşınabiliyor.

    Tüm dünyayı saran kablolama sistemi Türkiye’yi de dört farklı noktada kesiyor. Bunlardan birisi Hollanda’dan başlayarak Avustralya, Güney Kore gibi ülkeleri dolaşarak bizim ülkemize de uğrayan SeaMeWe-3 isimli ağ.

    Bunun dışında Ege Denizi üzerinden geze geze gelen MedNautilus Denizaltı sistemi de ülkemizin en önemli ağlarından birisi olarak gözüküyor. Bu ağ, Yunanistan, İtalya, İsrail, Kıbrıs gibi bölgelere de uğrayarak geniş bir ağ oluşturuyor. Ülkemize ulaşan diğer ağlar Turcyos-1(Mersin-Girne) ve Turcyos-2(Samandağ-Kıbrıs) isimli iki kardeş ağ.

    Girdiğiniz web siteleri ya da gönderilen e-postalar ya da izlediğiniz videoalar bulutlardan değil aşağılardan, okyanusların binlerce metre derinliklerinden geliyor.

    Kaynak: Mesut Taner/Bilim Kulübü
    DENİZİN ALTINDA 468 KABLO İnternet deyince genelde bir cok kişinin aklına Google, Facebook, İnstagram yada whatsapp gelir. Peki buradaki verilerin nerede tutulduğu sorusunun cevabı içinde bulut’ta yada sunucuda deriz. Aslında işin ironik tarafındaysa şu: bir e-posta gönderdiğimizde ya da bir web sitesine girdiğimizde diğerleriyle aramızdaki iletişim yukarılarda değil aşağılarda gerçekleşir. 2020 yılı başı itibariyle internetteki iletişimin %99’u denizlerin altına döşenmiş 468 tane kablo hattıyla sağlanıyor. Bunların bazılarının uzunlukları sadece 131 kilometre, bazılarının uzunluklarıysa 20.000 km. Yine de o kablolardan birini kesseniz koskoca bir kıtanın interneti gidebilir. 2018’de böyle bir olay oldu. Trol avcılığı yapan bir balıkçı teknesi kabloyu yanlışlıkla koparınca 10 ülkenin interneti kesildi. Sadece 468 tane kablo toplamda 1.2 milyon km uzunluğunda ve bu kablolardan her yıl 200 civarında irili ufaklı problemle karşılaşılıyor. Bazen kablonun üstüne gemiler yanlışlıkla demir atıyor, bazen de depremler ya da su altı volkan patlamaları nedeniyle bu kablolar hasar görebiliyor. 2007’de deniz korsanları Tayland, Vietnam ve Hong Kong’u bağlayan bir kablonun 11 kilometrelik kısmını çalıp 100 tonluk hurda olarak satmışlar mesela. Bir de köpek balıkları var. Kanarya Adaları açıklarındaki bir kablonun üzerinde köpek balığı dişi bulmuşlar. Aslında bu olay köpek balıklarının 1 km derinliğe inebileceğinin farkına varılmasına sebep olmuş. Kabloların içinden geçen akım nedeniyle oluşan elektrik alanının onları çektiği, kendi avlarını bulma konusunda bu tür alanlardan etkilendikleri ortaya çıkmış. Kablocular da bu alanı yok edebilmek ve kablolarını koruyabilmek için yalıtım malzemelerini tekrar gözden geçirmek zorunda kaldılar. İnternet kablosu deyince bizim aklımıza evlerimizde kullandığımız en fazla bir parmak kalınlığındaki kablolar geliyor. Bu bir ethernet kablosu. Veriyi elektrikle iletiyor. Ucuz bir yöntem ama bu tür kablolarda sinyal kaybı çok olduğu için uzun mesafelerde tercih edilmiyor. Bir de kablosuz internet var. Bu yöntemde veriler radyo dalgalarıyla iletiliyor. Çok büyük miktarda veriyi, binlerce kilometre boyunca sinyal kaybı yaşamadan ve en önemlisi çok hızlı göndermek için fiber optik kablolar kullanılmakta. Aynı kablonun içine farklı açılarda ışık göndererek aynı anda farklı veriler taşınabiliyor. Yüzlerce terabitlik bilgi. işte bu saç teli inceliğindeki kabloların başına bir şey gelmesin diye etrafı jel, plastik, çelik, bakır, polikarbonat, aluminyum, polietilen gibi farklı malzemelerden oluşan 7 ayrı katmanla sarmalanıyor. Kablolar bu şekilde üretildikten sonra çok uzun oldukları için büyük makaralara sarılıyor. Bu makaralar da yaklaşık bir ayda onları denizlerin altına döşeyecek olan gemilere yükleniyor. Çünkü bunlar gerçekten de okyanus tabanına indiriliyor. Eğer taban yumuşaksa kablo bazı noktalarda binlerce metre suyun altındaki zemine gömülüyor. Eğer taban sertse dibe bırakılıyor. Tabi burada onun ne kadar gergin olması gerektiğiyle ilgili çok dikkatli hesaplamalar yapmak gerekiyor. Ayrıca bazı yerlerde mercan resifleri ya da gemi batıkları olduğundan oralarda kablonun dolanmaması için aylar öncesinden planlamalar yapılıyor. Suların altına kablo döşeme fikrini ilk kez uygulamaya geçiren kişi Samuel Morse. Telgraflarda kullanılan Mors alfabesine ismini veren kişi. İlk kez 1842’de New York’da denizin altına 3 km uzunluğunda bir kablo döşeyerek telgraf mesajının güvenli bir şekilde iletilebileceğini test etmiş. Bundan sadece 16 yıl sonra da binlerce kilometre uzunluğundaki ilk kablo Avrupa’yla Amerika kıtalarını birleştirmiş. 1858’de Atlantik okyanusunu aşan ilk telgraf mesajı Amerika’ya ulaşmış. Mesajın gönderilmesi 17 saat 40 dakikada gerçekleşmiş çünkü bir kelimenin bile yazılıp ulaştırılması birkaç dakika sürüyormuş. Günümüzde saç telinden bile ince kablolardan her saniye trilyonlarca kelimelik bilgi gönderilebiliyor. Örneğin 2018’de döşenen son kablolardan biri olan 6605 km uzunluğundaki MAREA kablosundan saniyede 208 Terabit bilgi taşınabiliyor. Tüm dünyayı saran kablolama sistemi Türkiye’yi de dört farklı noktada kesiyor. Bunlardan birisi Hollanda’dan başlayarak Avustralya, Güney Kore gibi ülkeleri dolaşarak bizim ülkemize de uğrayan SeaMeWe-3 isimli ağ. Bunun dışında Ege Denizi üzerinden geze geze gelen MedNautilus Denizaltı sistemi de ülkemizin en önemli ağlarından birisi olarak gözüküyor. Bu ağ, Yunanistan, İtalya, İsrail, Kıbrıs gibi bölgelere de uğrayarak geniş bir ağ oluşturuyor. Ülkemize ulaşan diğer ağlar Turcyos-1(Mersin-Girne) ve Turcyos-2(Samandağ-Kıbrıs) isimli iki kardeş ağ. Girdiğiniz web siteleri ya da gönderilen e-postalar ya da izlediğiniz videoalar bulutlardan değil aşağılardan, okyanusların binlerce metre derinliklerinden geliyor. Kaynak: Mesut Taner/Bilim Kulübü
    0 Yorumlar 0 hisse senetleri
  • KIBRIS BAYRAĞI !!!

    İsrail bayrağı :
    İsrail bayrağı bilindiği gibi beyaz üzerine ortada yıldız yıldızın altında ve üstünden geçen iki mavi şerit şeklindedir. Bu iki mavi şerit Nil Nehri ve Fırat Nehrini simgeler. Yani İsrail bu bayrakta Nil'den Fırat'a kadar Büyük İsrail topraklarıdır der.

    KKTC KIBRIS BAYRAĞI:

    Bu bayrakta da iki şerit ve ortasında da Ay Yıldız vardır. İsrail bayrağındaki şeride, bu kırmızı iki şeritle Necmeddin Erbakan siyonistlere şu cevabı veriyor. Nil'den Fırat'a kadar kanımız aksa da şehitlerin kanıyla sulanan tek bir karış toprağı size vermeyiz.
    KIBRIS BAYRAĞI !!! İsrail bayrağı : İsrail bayrağı bilindiği gibi beyaz üzerine ortada yıldız yıldızın altında ve üstünden geçen iki mavi şerit şeklindedir. Bu iki mavi şerit Nil Nehri ve Fırat Nehrini simgeler. Yani İsrail bu bayrakta Nil'den Fırat'a kadar Büyük İsrail topraklarıdır der. KKTC KIBRIS BAYRAĞI: Bu bayrakta da iki şerit ve ortasında da Ay Yıldız vardır. İsrail bayrağındaki şeride, bu kırmızı iki şeritle Necmeddin Erbakan siyonistlere şu cevabı veriyor. Nil'den Fırat'a kadar kanımız aksa da şehitlerin kanıyla sulanan tek bir karış toprağı size vermeyiz.
    0 Yorumlar 0 hisse senetleri
Arama Sonuçları