• *** BU ŞEHİR *** URFA ŞANLIURFA TÜRKİYE

    Bu şehir, İbrahim'in, Eyyub'un şehri.
    Bu şehir, benim şehrim.
    Bu şehir,görünmez, kaybolmuş, tarihler,
    harpler, hırslar şehri.
    Bu şehir, taşa oyulmuş aşklar, yarlar ve nefısler şehri.
    Bu şehir,İsa'nın kutsayıp meth ettiği şehir.
    Bu şehir, Musa'nın hayalindeki şehir.
    Bu şehir, Harran'lı, çoban Yakub 'un şehri.
    Bu şehir, Abgar'ın Rabbine, "Hak" dediği
    şehir.
    Bu şehir, sular, seller, saraylar ve abide
    şehir.
    Bu şehir, atlar, ceylanlar, kuşlar ve balıklar şehri.
    Bu şehir, Nebi'ler, Nabi'ler, şeyhler , evliya ve keramet şehri.
    Bu şehir, ihvanlar ve Rab'bine abut olmuş
    kullar şehri.
    Bu şehir, aşkına zahit olmuş, mecnunlar
    şehri.
    Bu şehir, Nemrud azmini yıkan, İbrahim'e
    devrim yapan şehir.
    Bu şehir, Berzah' da, seccade açıp, diz çökmüş, tesbih çeken abitler şehri.
    Bu şehir, ervahlar, ruhlar ve şahlar şehri.
    Bu şehir, Halil ur Rahman' da dolaşan
    seyyidler, dervişler şehri.
    Bu şehir, Eyyub'a "kalk" diyen şehir.

    Bu şehirde," Rab,Rab" diyen sedalar var.
    Bu şehirde, zikr edip, " Hu" çekip, nefsini
    bedenini yok edenler var.
    Bu şehirde, karanlık gecede, toprağa yüz
    sürüp, Huda' sından "Medet ya Rab" deyip, kaybolanlar var.
    Bu şehirde, bülbülü " lal" edenler, dili "şad" edenler var.
    Bu şehirde, vuslata ermemiş, aşklar ve yarsız yarenler var.
    Bu şehirde, ceddim, atam ve dedem var.
    Bu şehirde, anam, babam, bacım ve gardaşım var.
    Bu şehirde, yarım, yavuklum ve yavrum var.

    Bu şehir, agitler, yigidler ve merdler şehri.
    Bu şehir, Habib' ler, Halil' ler ve İbrahim
    şehri.
    Bu şehir, Resul'ler, Nebi' ler ve Peygamber şehri.
    Bu şehir, benim ruhum, bedenim, kimligim ve herşeyim.
    *** BU ŞEHİR *** URFA ŞANLIURFA TÜRKİYE Bu şehir, İbrahim'in, Eyyub'un şehri. Bu şehir, benim şehrim. Bu şehir,görünmez, kaybolmuş, tarihler, harpler, hırslar şehri. Bu şehir, taşa oyulmuş aşklar, yarlar ve nefısler şehri. Bu şehir,İsa'nın kutsayıp meth ettiği şehir. Bu şehir, Musa'nın hayalindeki şehir. Bu şehir, Harran'lı, çoban Yakub 'un şehri. Bu şehir, Abgar'ın Rabbine, "Hak" dediği şehir. Bu şehir, sular, seller, saraylar ve abide şehir. Bu şehir, atlar, ceylanlar, kuşlar ve balıklar şehri. Bu şehir, Nebi'ler, Nabi'ler, şeyhler , evliya ve keramet şehri. Bu şehir, ihvanlar ve Rab'bine abut olmuş kullar şehri. Bu şehir, aşkına zahit olmuş, mecnunlar şehri. Bu şehir, Nemrud azmini yıkan, İbrahim'e devrim yapan şehir. Bu şehir, Berzah' da, seccade açıp, diz çökmüş, tesbih çeken abitler şehri. Bu şehir, ervahlar, ruhlar ve şahlar şehri. Bu şehir, Halil ur Rahman' da dolaşan seyyidler, dervişler şehri. Bu şehir, Eyyub'a "kalk" diyen şehir. Bu şehirde," Rab,Rab" diyen sedalar var. Bu şehirde, zikr edip, " Hu" çekip, nefsini bedenini yok edenler var. Bu şehirde, karanlık gecede, toprağa yüz sürüp, Huda' sından "Medet ya Rab" deyip, kaybolanlar var. Bu şehirde, bülbülü " lal" edenler, dili "şad" edenler var. Bu şehirde, vuslata ermemiş, aşklar ve yarsız yarenler var. Bu şehirde, ceddim, atam ve dedem var. Bu şehirde, anam, babam, bacım ve gardaşım var. Bu şehirde, yarım, yavuklum ve yavrum var. Bu şehir, agitler, yigidler ve merdler şehri. Bu şehir, Habib' ler, Halil' ler ve İbrahim şehri. Bu şehir, Resul'ler, Nebi' ler ve Peygamber şehri. Bu şehir, benim ruhum, bedenim, kimligim ve herşeyim.
    0 Kommentare 0 Anteile
  • İnşirah Suresi

    Bismillahirrahmânirrahîm.
    1- Elem neşrah leke sadrek
    2- Ve vada'na 'anke vizreke
    3- Elleziy enkada zahreke
    4- Ve refa'na leke zikreke
    5- Feinne me'al'usri yüsren
    6- İnne me'al'usri yüsren
    7- Feiza ferağte fensab
    8- Ve ila rabbike ferğab

    İnşirah Suresinin Anlamı

    Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.
    1- Senin için bağrını açmadık mı?
    2- İndirmedik mi senden o yükünü?
    3- O sırtında gıcırdamakta olan (ve bu şekilde sana eziyet veren) yükünü?
    4- Senin şanını yüceltmedik mi?
    5- Demek ki, zorlukla beraber bir kolaylık var.
    6- Evet o zorlukla beraber bir kolaylık var!
    7- O halde boş kaldığında yine kalk yorul!
    8- Ve ancak Rabbinden ümit et, hep O'na doğrul!

    günde 7 Kere okumak kalp sıkıntısından kurtulmayı Allahdan niyaz etmek..
    İnşirah Suresi Bismillahirrahmânirrahîm. 1- Elem neşrah leke sadrek 2- Ve vada'na 'anke vizreke 3- Elleziy enkada zahreke 4- Ve refa'na leke zikreke 5- Feinne me'al'usri yüsren 6- İnne me'al'usri yüsren 7- Feiza ferağte fensab 8- Ve ila rabbike ferğab İnşirah Suresinin Anlamı Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle. 1- Senin için bağrını açmadık mı? 2- İndirmedik mi senden o yükünü? 3- O sırtında gıcırdamakta olan (ve bu şekilde sana eziyet veren) yükünü? 4- Senin şanını yüceltmedik mi? 5- Demek ki, zorlukla beraber bir kolaylık var. 6- Evet o zorlukla beraber bir kolaylık var! 7- O halde boş kaldığında yine kalk yorul! 8- Ve ancak Rabbinden ümit et, hep O'na doğrul! günde 7 Kere okumak kalp sıkıntısından kurtulmayı Allahdan niyaz etmek..
    0 Kommentare 0 Anteile
  • Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Kur’an-ı Kerim’i Güzel Okuma Yarışması Finali’ne katıldı

    Buradaki konuşmasına katılımcıları Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde misafir etmekten büyük bir memnuniyet duyduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Hepiniz hoş geldiniz. Bizleri onurlandırdınız. Teşrifleriniz için her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.” dedi.

    Bu buluşmaya vesile olan Diyanet İşleri Başkanlığına ve TRT’nin yöneticilerine teşekkürlerini ileten Cumhurbaşkanı Erdoğan, katılımcıların, uğurlamaya hazırlandıkları “on bir ayın sultanı” Ramazan-ı Şerifi’ni tebrik etti.

    Cumhurbaşkanı Erdoğan, ramazanın kişinin kulluğunu, faniliğini, Hazreti Allah karşısındaki acizliğini tekrar hatırlaması, varoluş gayesinin tekrar idrakine varması olduğunu belirterek, şöyle konuştu:

    "Bu yönüyle ramazan, her sene asrı saadete bir hicrettir. Dünyanın her yanındaki Müslümanlar, Kur'an, oruç ve yardımlaşma ayı ramazanı idrak etmeye çalışıyor. Milletimiz de bu mübarek günleri oruçla, iftarla, sahurla, teheccüd, itikaf ve mukabeleyle ihya ediyor. Tarihin kerahet vaktinde yaşayan günümüz Müslümanları için ramazan, bizlere lütfedilen bir arınma ve toparlanma vesilesidir. Rabbim tuttuğumuz oruçları günahlarımıza kefaret kılarak, bizleri arınmış bir şekilde bayrama kavuştursun diyorum.”

    “İnsana, sözlerin en güzelinin hakkını vererek okumak yakışır”

    Cumhurbaşkanı Erdoğan, Necip Fazıl Kısakürek’in “Her güzel daha güzele yaver. Allah güzeldir, güzeli sever.” sözünü aktararak, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Tıpkı Üstad’ın çok veciz bir şekilde dile getirdiği üzere en güzel biçimde yaratılan insana da sözlerin en güzelinin hakkını vererek okumak yakışır. Zümer Suresi’nde Rabbimiz şöyle buyurmuştur: ‘Allah, sözün en güzelini birbiriyle uyumlu ve tekrar tekrar okunan bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların bu kitabın etkisinden tüyleri ürperir. Hem bedenleri hem de gönülleri Allah’ın zikrine ısınıp yumuşar.’ Kur’an, sözlerin en güzelini cem eden mukaddes bir kitap olarak Müslümanlar tarafından asırlardır okunarak, ezberlenerek, huşuyla dinlenerek, dillerde, kulaklarda, kalplerde, hanelerde muhafaza edildi, gök kubbemizde yankılandı. İnşallah kıyamete kadar da Kur’an, gönüllerin, kulakların ve ruhların şifası olmaya devam edecektir.”

    Yardımlaşmayı, merhameti ve şefkati oradan öğrendiklerini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları dile getirdi:

    “Anne babaya layıkıyla hürmet etmeyi oradan öğrendik. Yetime, öksüze, ihtiyaç sahiplerine kucak açmayı oradan öğrendik. Cahiliye karanlığından kurtuluşun yolunu yine oradan öğrendik. Milletçe acze düştüğümüzde bu ilahı mesajın şifa veren nefesiyle yeniden ayağa kalktık. Zulme rıza göstermemeyi, yeise kapılmamayı, başı dik, hür, onurlu, ve güçlü bir millet olmayı biz işte böyle başardık. Alın teriyle helalinden kazanmayı, komşuyu, akrabayı gözetmeyi, hastalara ve yoksullara yardım etmeyi bize hep Kur’an ve sünnet öğretti. Sadece iyi bir kul değil aynı zamanda iyi bir Müslüman, çok iyi bir insan olmayı Kur’an-ı Kerim'den ve yürüyen Kur'an olan Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.s) örnek hayatından öğrendik.”

    Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Müslümanlar olarak bugün Kur’an’ın rehberliğine her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz günlerden geçiyoruz. Dünyanın dört bir yanında İslam beldelerinin çoğunda kan, gözyaşı ve istikrarsızlık hakim. Etnik, mezhep ve kabile temelli gerilimlerin en çok yaşandığı yerlerin başında İslam ülkeleri geliyor. ‘Komşusu açken tok yatan bizden değildir.’ diyen bir Peygamberin ümmeti olmamıza rağmen gelir adaletsizliğinin yaygın olduğu ülkeler maalesef bizim inanç coğrafyamızda bulunuyor. Zekat gibi bir müesseseye sahipken, bir tarafta insanlar refah ve bolluk içinde yaşarken, hemen öte tarafta milyonların açlık ve kıtlığın pençesinde kıvranmasının hiçbir makul izahı olamaz.” ifadelerini kullandı.

    “Bu sömürü çarkının nasıl kurulduğunu ve nasıl işletildiğini rahatça görebiliyoruz”

    Medeniyete ve inandıkları değerlere zıt olan bu tablonun sorumlusunun sadece Müslümanlar olmadığını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Küresel emperyalist güçlerin İslam dünyası üzerinde oynadığı oyunların yaşadığımız bu sıkıntılarda önemli payı vardır. İslam ülkelerinin sahip olduğu altının, petrolün, madenin ve diğer yer altı-yer üstü kaynaklarının rantını o zenginliklerin asıl sahipleri değil eski sömürgeci güçler yemektedir. Afrika’dan Asya’ya pek çok bölgeye baktığımızda bu sömürü çarkının nasıl kurulduğunu ve nasıl işletildiğini rahatça görebiliyoruz." dedi.

    Cumhurbaşkanı Erdoğan, savaş ve çatışmanın bu araçların en başında yer aldığını belirterek, “Bugün Suriye’yi, Yemen’i, Libya’yı, Sudan’ı, Filistin’i ve daha nice İslam toprağını kana bulayan çatışmaların, gerilimlerin, zulümlerin gerisinde bu sömürü düzenini devam ettirme planları vardır. Kimi zaman demokrasi getirme, kimi zaman terörü ve gerilimi bitirme, kimi zaman ülkeyi kalkındırma, kimi zaman barışı ve istikrarı sağlama, velhasıl her defasında farklı bir maskenin arkasına gizlenerek oynanan oyunun gayesi zenginliklerin talan edilmesidir. Ne yazık ki bunda çoğu zaman başarılı da oldular.” diye konuştu.

    Sudan’da milyonlarca insanın yerini, yurdunu, evini terk etmek zorunda kaldığını anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Filistin’deki işgal, zulüm ve katliam politikaları ise 3 çeyrek asırdır artarak devam ediyor. Gazzeli kardeşlerimizin tam 180 gündür maruz bırakıldıkları zulmü ve soykırımı anlatmaya artık kelimeler dahi kifayetsiz kalıyor. Atalarımız, ‘Yitik, kaybedildiği yerde aranır.’ demişlerdir. Yüzleştiğimiz sorunlar için sadece başkalarını suçlamak, kabahati sürekli başkasında aramak şüphesiz kolaya kaçmak olacaktır. İslam ve insanlık düşmanlarının tüm bu krizlerdeki paylarını sorgularken kendi hatalarımızı, kendi kusurlarımızı da açık yüreklilikle kabul edeceğiz.” diye konuştu.

    “Nefsimizi ve kendimizi düzeltmeden çevremizin yani dış dünyanın düzelmeyeceğinin hepimiz çok iyi farkındayız.” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları ifade etti:

    “Karanlığı eleştirmek kolaydır. Önemli olan bu zifiri karanlığı delecek bir ışık hüzmesi olabilmektir. Bunu da ancak aslımıza, köklerimize, kalbimize, bize asırlardır kılavuzluk eden değerlere dönerek yapabiliriz. Bunun için öncelikle kardeşliğimize sahip çıkacağız. Birbirimizi sevecek, gözetecek, birbirimizin hakkına hürmet göstereceğiz. Paylaşmanın bereketine, dayanışmanın gücüne tüm kalbimizle inanacağız. Kardeşimize, akrabalarımıza, komşularımıza sırtımızı asla dönmeyeceğiz. Yetimin başını okşayacak, öksüzün elinden tutacak, ihtiyaç sahiplerinin kapısını çalacağız. Dini, mezhebi veya etnik farklılıklarımızı Allah’ın kudretinin bir tecellisi, Rabbimizin bir ayeti olarak görüp birbirimize saygıyla yaklaşacağız.”

    Diyanet İşleri Başkanı Erbaş: “Kur’an, Peygamber Efendimize (s.a.s.) verilen en büyük mucizedir”

    Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş ise konuşmasında, “Kitabı sana insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarasın diye indirdik.” ayet-i kerimesini hatırlatarak, “İnsanları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için gönderilen bu kitap, yeryüzünde insanlığa gönderilmiş olan Peygamber Efendimize (s.a.s.) verilen en büyük mucizedir. Nüzuluyla mucize, hıfzıyla, muhafazasıyla, tilavetiyle, hüsnü tilavetiyle, belagatıyla, fesahatıyla pek çok yönüyle mucize bir kitap.” dedi.

    Kur’an’ı öğrenip okuyanların yapmış olduğu yarışmanın en hayırlı yarışma olduğunu ifade eden Başkan Erbaş, “Bütün yarışmacı kardeşlerimi tebrik ediyorum. Dereceye girenler girmeyenler, hepsi en hayırlı yarışmanın birer üyesi olmuşlardır.” diye konuştu.

    Başkan Erbaş, TRT’nin yıllardan beri yapılan Kur’an-ı Güzel Okuma Yarışması’nın çok değerli olduğunu belirterek, “Bu vesileyle bütün TRT ailesini tebrik ediyorum. Allah razı olsun. Çok güzel bir gelenek başlattılar ve çok güzel neticelere bereketlerle sonuçlanan güzellikler yaşıyoruz. Jüri üyesi hocalarımıza teşekkür ediyorum. Onların her biri Kur’an-ı Kerim’le ilgili değerlendirmelerini yaparken esasında bir eğitim veriyorlar.” ifadelerini kullandı.

    Yarışma sonunda Muhammed Eset Can birinci, Süleyman Talha Cuhadar ikinci, Duhan Berkan Karadeniz üçüncü oldu.

    Dereceye giren yarışmacılar, hediyelerini Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elinden aldı.

    Programda, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Yükseköğretim Kurulu Başkanı Erol Özvar, TRT Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Albayrak ve TRT Genel Müdürü Zahid Sobacı da yer aldı.
    Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Kur’an-ı Kerim’i Güzel Okuma Yarışması Finali’ne katıldı Buradaki konuşmasına katılımcıları Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde misafir etmekten büyük bir memnuniyet duyduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Hepiniz hoş geldiniz. Bizleri onurlandırdınız. Teşrifleriniz için her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.” dedi. Bu buluşmaya vesile olan Diyanet İşleri Başkanlığına ve TRT’nin yöneticilerine teşekkürlerini ileten Cumhurbaşkanı Erdoğan, katılımcıların, uğurlamaya hazırlandıkları “on bir ayın sultanı” Ramazan-ı Şerifi’ni tebrik etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ramazanın kişinin kulluğunu, faniliğini, Hazreti Allah karşısındaki acizliğini tekrar hatırlaması, varoluş gayesinin tekrar idrakine varması olduğunu belirterek, şöyle konuştu: "Bu yönüyle ramazan, her sene asrı saadete bir hicrettir. Dünyanın her yanındaki Müslümanlar, Kur'an, oruç ve yardımlaşma ayı ramazanı idrak etmeye çalışıyor. Milletimiz de bu mübarek günleri oruçla, iftarla, sahurla, teheccüd, itikaf ve mukabeleyle ihya ediyor. Tarihin kerahet vaktinde yaşayan günümüz Müslümanları için ramazan, bizlere lütfedilen bir arınma ve toparlanma vesilesidir. Rabbim tuttuğumuz oruçları günahlarımıza kefaret kılarak, bizleri arınmış bir şekilde bayrama kavuştursun diyorum.” “İnsana, sözlerin en güzelinin hakkını vererek okumak yakışır” Cumhurbaşkanı Erdoğan, Necip Fazıl Kısakürek’in “Her güzel daha güzele yaver. Allah güzeldir, güzeli sever.” sözünü aktararak, sözlerini şöyle sürdürdü: “Tıpkı Üstad’ın çok veciz bir şekilde dile getirdiği üzere en güzel biçimde yaratılan insana da sözlerin en güzelinin hakkını vererek okumak yakışır. Zümer Suresi’nde Rabbimiz şöyle buyurmuştur: ‘Allah, sözün en güzelini birbiriyle uyumlu ve tekrar tekrar okunan bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların bu kitabın etkisinden tüyleri ürperir. Hem bedenleri hem de gönülleri Allah’ın zikrine ısınıp yumuşar.’ Kur’an, sözlerin en güzelini cem eden mukaddes bir kitap olarak Müslümanlar tarafından asırlardır okunarak, ezberlenerek, huşuyla dinlenerek, dillerde, kulaklarda, kalplerde, hanelerde muhafaza edildi, gök kubbemizde yankılandı. İnşallah kıyamete kadar da Kur’an, gönüllerin, kulakların ve ruhların şifası olmaya devam edecektir.” Yardımlaşmayı, merhameti ve şefkati oradan öğrendiklerini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları dile getirdi: “Anne babaya layıkıyla hürmet etmeyi oradan öğrendik. Yetime, öksüze, ihtiyaç sahiplerine kucak açmayı oradan öğrendik. Cahiliye karanlığından kurtuluşun yolunu yine oradan öğrendik. Milletçe acze düştüğümüzde bu ilahı mesajın şifa veren nefesiyle yeniden ayağa kalktık. Zulme rıza göstermemeyi, yeise kapılmamayı, başı dik, hür, onurlu, ve güçlü bir millet olmayı biz işte böyle başardık. Alın teriyle helalinden kazanmayı, komşuyu, akrabayı gözetmeyi, hastalara ve yoksullara yardım etmeyi bize hep Kur’an ve sünnet öğretti. Sadece iyi bir kul değil aynı zamanda iyi bir Müslüman, çok iyi bir insan olmayı Kur’an-ı Kerim'den ve yürüyen Kur'an olan Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.s) örnek hayatından öğrendik.” Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Müslümanlar olarak bugün Kur’an’ın rehberliğine her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz günlerden geçiyoruz. Dünyanın dört bir yanında İslam beldelerinin çoğunda kan, gözyaşı ve istikrarsızlık hakim. Etnik, mezhep ve kabile temelli gerilimlerin en çok yaşandığı yerlerin başında İslam ülkeleri geliyor. ‘Komşusu açken tok yatan bizden değildir.’ diyen bir Peygamberin ümmeti olmamıza rağmen gelir adaletsizliğinin yaygın olduğu ülkeler maalesef bizim inanç coğrafyamızda bulunuyor. Zekat gibi bir müesseseye sahipken, bir tarafta insanlar refah ve bolluk içinde yaşarken, hemen öte tarafta milyonların açlık ve kıtlığın pençesinde kıvranmasının hiçbir makul izahı olamaz.” ifadelerini kullandı. “Bu sömürü çarkının nasıl kurulduğunu ve nasıl işletildiğini rahatça görebiliyoruz” Medeniyete ve inandıkları değerlere zıt olan bu tablonun sorumlusunun sadece Müslümanlar olmadığını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Küresel emperyalist güçlerin İslam dünyası üzerinde oynadığı oyunların yaşadığımız bu sıkıntılarda önemli payı vardır. İslam ülkelerinin sahip olduğu altının, petrolün, madenin ve diğer yer altı-yer üstü kaynaklarının rantını o zenginliklerin asıl sahipleri değil eski sömürgeci güçler yemektedir. Afrika’dan Asya’ya pek çok bölgeye baktığımızda bu sömürü çarkının nasıl kurulduğunu ve nasıl işletildiğini rahatça görebiliyoruz." dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, savaş ve çatışmanın bu araçların en başında yer aldığını belirterek, “Bugün Suriye’yi, Yemen’i, Libya’yı, Sudan’ı, Filistin’i ve daha nice İslam toprağını kana bulayan çatışmaların, gerilimlerin, zulümlerin gerisinde bu sömürü düzenini devam ettirme planları vardır. Kimi zaman demokrasi getirme, kimi zaman terörü ve gerilimi bitirme, kimi zaman ülkeyi kalkındırma, kimi zaman barışı ve istikrarı sağlama, velhasıl her defasında farklı bir maskenin arkasına gizlenerek oynanan oyunun gayesi zenginliklerin talan edilmesidir. Ne yazık ki bunda çoğu zaman başarılı da oldular.” diye konuştu. Sudan’da milyonlarca insanın yerini, yurdunu, evini terk etmek zorunda kaldığını anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Filistin’deki işgal, zulüm ve katliam politikaları ise 3 çeyrek asırdır artarak devam ediyor. Gazzeli kardeşlerimizin tam 180 gündür maruz bırakıldıkları zulmü ve soykırımı anlatmaya artık kelimeler dahi kifayetsiz kalıyor. Atalarımız, ‘Yitik, kaybedildiği yerde aranır.’ demişlerdir. Yüzleştiğimiz sorunlar için sadece başkalarını suçlamak, kabahati sürekli başkasında aramak şüphesiz kolaya kaçmak olacaktır. İslam ve insanlık düşmanlarının tüm bu krizlerdeki paylarını sorgularken kendi hatalarımızı, kendi kusurlarımızı da açık yüreklilikle kabul edeceğiz.” diye konuştu. “Nefsimizi ve kendimizi düzeltmeden çevremizin yani dış dünyanın düzelmeyeceğinin hepimiz çok iyi farkındayız.” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları ifade etti: “Karanlığı eleştirmek kolaydır. Önemli olan bu zifiri karanlığı delecek bir ışık hüzmesi olabilmektir. Bunu da ancak aslımıza, köklerimize, kalbimize, bize asırlardır kılavuzluk eden değerlere dönerek yapabiliriz. Bunun için öncelikle kardeşliğimize sahip çıkacağız. Birbirimizi sevecek, gözetecek, birbirimizin hakkına hürmet göstereceğiz. Paylaşmanın bereketine, dayanışmanın gücüne tüm kalbimizle inanacağız. Kardeşimize, akrabalarımıza, komşularımıza sırtımızı asla dönmeyeceğiz. Yetimin başını okşayacak, öksüzün elinden tutacak, ihtiyaç sahiplerinin kapısını çalacağız. Dini, mezhebi veya etnik farklılıklarımızı Allah’ın kudretinin bir tecellisi, Rabbimizin bir ayeti olarak görüp birbirimize saygıyla yaklaşacağız.” Diyanet İşleri Başkanı Erbaş: “Kur’an, Peygamber Efendimize (s.a.s.) verilen en büyük mucizedir” Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş ise konuşmasında, “Kitabı sana insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarasın diye indirdik.” ayet-i kerimesini hatırlatarak, “İnsanları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için gönderilen bu kitap, yeryüzünde insanlığa gönderilmiş olan Peygamber Efendimize (s.a.s.) verilen en büyük mucizedir. Nüzuluyla mucize, hıfzıyla, muhafazasıyla, tilavetiyle, hüsnü tilavetiyle, belagatıyla, fesahatıyla pek çok yönüyle mucize bir kitap.” dedi. Kur’an’ı öğrenip okuyanların yapmış olduğu yarışmanın en hayırlı yarışma olduğunu ifade eden Başkan Erbaş, “Bütün yarışmacı kardeşlerimi tebrik ediyorum. Dereceye girenler girmeyenler, hepsi en hayırlı yarışmanın birer üyesi olmuşlardır.” diye konuştu. Başkan Erbaş, TRT’nin yıllardan beri yapılan Kur’an-ı Güzel Okuma Yarışması’nın çok değerli olduğunu belirterek, “Bu vesileyle bütün TRT ailesini tebrik ediyorum. Allah razı olsun. Çok güzel bir gelenek başlattılar ve çok güzel neticelere bereketlerle sonuçlanan güzellikler yaşıyoruz. Jüri üyesi hocalarımıza teşekkür ediyorum. Onların her biri Kur’an-ı Kerim’le ilgili değerlendirmelerini yaparken esasında bir eğitim veriyorlar.” ifadelerini kullandı. Yarışma sonunda Muhammed Eset Can birinci, Süleyman Talha Cuhadar ikinci, Duhan Berkan Karadeniz üçüncü oldu. Dereceye giren yarışmacılar, hediyelerini Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elinden aldı. Programda, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Yükseköğretim Kurulu Başkanı Erol Özvar, TRT Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Albayrak ve TRT Genel Müdürü Zahid Sobacı da yer aldı.
    0 Kommentare 0 Anteile
  • In preparation for Ramadan, remember to:

    - Improve your character, which is deeply meant by fasting.
    - Improve your focus, reflection and tranquility in prayer.
    - Make a tight plan of Quran recitation and zikr and stick to it.
    - Set your realistic goals of spiritual deeds and acts of goodness.
    - Focus more on generosity, kindness, patience forgiveness.
    In preparation for Ramadan, remember to: - Improve your character, which is deeply meant by fasting. - Improve your focus, reflection and tranquility in prayer. - Make a tight plan of Quran recitation and zikr and stick to it. - Set your realistic goals of spiritual deeds and acts of goodness. - Focus more on generosity, kindness, patience forgiveness.
    0 Kommentare 0 Anteile
  • Cuma Hutbesi: "Rahmet ve Mağfiret İklimi: Üç Aylar"

    Muhterem Müslümanlar!

    Rahmet mevsiminin esintileriyle yine huzura kavuşacak gönüllerimiz. Mümin yürekleri şenlendirmek için bir kez daha geliyor üç aylar. Bu sene de yaklaştı özlemle beklenen kavuşma vakti. Hissedilmeye başlandı şimdiden, Receb ayının bereketi, Şaban ayının rahmeti, Ramazan-ı şerifin mağfireti. Dillerimizde, Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in bizlere öğrettiği şu dua: “Allah’ım! Seni zikretmek, sana şükretmek ve sana güzelce ibadet etmek için bize yardım eyle!”[1]

    Aziz Müminler!

    Önümüzdeki Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece, üç ayların birincisi olan Receb ayına kavuşacağız inşallah. Bu mübarek aylara Regaib Gecesiyle hoş geldin diyeceğiz. Rağbetimizin yalnızca Allah’a ve Resûlü’ne olması gerektiğini yeniden hatırlayacağız.

    Bu müstesna aylara bizleri yaklaştıran Yüce Rabbimize sonsuz hamdüsenalar olsun. Bu kutlu günleri nasıl idrak edeceğimizi bizlere öğreten Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’ya, âline ve ashabına salât ve selam olsun. Regaib Gecesi ve üç aylar hepimiz için şimdiden mübarek olsun.

    Değerli Müslümanlar!

    Üç aylar, Cenâb-ı Hakk’ın ikram ve ihsanını müminlerin üzerine sağanak sağanak yağdırdığı rahmet ve mağfiret iklimidir. Yaratılış gayemizi tekrar tekrar tefekkür ettiğimiz, kulluk ahdimizi gözden geçirdiğimiz bereketli bir zaman dilimidir. Üç aylar, kimi zaman hırs ve tamahla kirlettiğimiz zihin ve gönüllerimizi yeniden tertemiz etme fırsatı sunar bizlere. Bütün varlığımızla Allah’a sığınma, hata ve günahlarımızdan pişmanlık duyup çokça tövbe etmemiz gerektiğini hatırlatır bizlere. Yüce Rabbimizin bu husustaki daveti gayet açıktır: “Ey iman edenler! İçtenlikle Allah’a tövbe edin. Umulur ki Rabbiniz kötülüklerinizi örter ve sizi altından ırmaklar akan cennetlerine koyar...”[2]

    Kıymetli Müminler!

    Rabbimizin af ve mağfiret kapısı her daim ardına kadar açıktır. Öyleyse, üç ayları vesile bilerek iman, ibadet ve güzel ahlakla bu kapıdan içeri girelim. Rabbimizin lütuf ve inayeti müminlerin üzerinedir. Öyleyse, hayır ve hasenatımızı çoğaltarak mağdur, mazlum ve ihtiyaç sahiplerini gözetelim. Rabbimizin rahmet ve merhameti bütün kâinatı kuşatmıştır. Öyleyse, kin, haset ve düşmanlıkları bir tarafa bırakarak muhabbet ve kardeşliğimizi pekiştirelim.

    Aziz Müslümanlar!

    Yüce dinimiz İslam’a göre, ibadet ve taatler yalnızca belli gün ve gecelere mahsus değildir. Rabbimizin rızasını kazanmak için her ânımız değerlidir. Cenâb-ı Hak, وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتّٰى يَأْتِيَكَ الْيَق۪ينُ “Ölüm sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et.”[3] diye buyurmaktadır. Öyleyse iki cihan saadetine nail olmak için imanla, ihlasla, samimiyet ve takvayla dolu bir ömür geçirelim. Dünyevileşme ve bencillikle kararmaya yüz tutan kalplerimizi, ibadetlerle aydınlatmaya çaba gösterelim. Nasuh tövbelerimizle hata ve günahlarımız için Rabbimizden bağışlanma dileyelim. Başta Filistin olmak üzere dünyanın birçok yerindeki zulüm ve şiddetin son bulması, mazlumların yüzlerinin gülmesi için ortaya koyduğumuz asil duruşumuzu sürdürelim.

    Kıymetli Müminler!

    Yaklaşık bir asır evvel kahraman ecdadımızdan on binlercesi vatan ve mukaddesat uğruna Allahuekber dağlarında şehadete yürüdü. Başta Sarıkamış şehitleri olmak üzere istiklal ve istikbalimiz için canlarını feda eden bütün şehitlerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyorum. Yüce Rabbimiz, her karış toprağı şehitlerimizin kanlarıyla yoğrulan cennet vatanımızı payidar, mazlum ve mağdurların umudu aziz milletimizi bahtiyar eylesin.

    [1] İbn Hanbel, II, 299.
    [2] Tahrîm, 66/8.
    [3] Hicr, 15/99.
    Cuma Hutbesi: "Rahmet ve Mağfiret İklimi: Üç Aylar" Muhterem Müslümanlar! Rahmet mevsiminin esintileriyle yine huzura kavuşacak gönüllerimiz. Mümin yürekleri şenlendirmek için bir kez daha geliyor üç aylar. Bu sene de yaklaştı özlemle beklenen kavuşma vakti. Hissedilmeye başlandı şimdiden, Receb ayının bereketi, Şaban ayının rahmeti, Ramazan-ı şerifin mağfireti. Dillerimizde, Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in bizlere öğrettiği şu dua: “Allah’ım! Seni zikretmek, sana şükretmek ve sana güzelce ibadet etmek için bize yardım eyle!”[1] Aziz Müminler! Önümüzdeki Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece, üç ayların birincisi olan Receb ayına kavuşacağız inşallah. Bu mübarek aylara Regaib Gecesiyle hoş geldin diyeceğiz. Rağbetimizin yalnızca Allah’a ve Resûlü’ne olması gerektiğini yeniden hatırlayacağız. Bu müstesna aylara bizleri yaklaştıran Yüce Rabbimize sonsuz hamdüsenalar olsun. Bu kutlu günleri nasıl idrak edeceğimizi bizlere öğreten Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’ya, âline ve ashabına salât ve selam olsun. Regaib Gecesi ve üç aylar hepimiz için şimdiden mübarek olsun. Değerli Müslümanlar! Üç aylar, Cenâb-ı Hakk’ın ikram ve ihsanını müminlerin üzerine sağanak sağanak yağdırdığı rahmet ve mağfiret iklimidir. Yaratılış gayemizi tekrar tekrar tefekkür ettiğimiz, kulluk ahdimizi gözden geçirdiğimiz bereketli bir zaman dilimidir. Üç aylar, kimi zaman hırs ve tamahla kirlettiğimiz zihin ve gönüllerimizi yeniden tertemiz etme fırsatı sunar bizlere. Bütün varlığımızla Allah’a sığınma, hata ve günahlarımızdan pişmanlık duyup çokça tövbe etmemiz gerektiğini hatırlatır bizlere. Yüce Rabbimizin bu husustaki daveti gayet açıktır: “Ey iman edenler! İçtenlikle Allah’a tövbe edin. Umulur ki Rabbiniz kötülüklerinizi örter ve sizi altından ırmaklar akan cennetlerine koyar...”[2] Kıymetli Müminler! Rabbimizin af ve mağfiret kapısı her daim ardına kadar açıktır. Öyleyse, üç ayları vesile bilerek iman, ibadet ve güzel ahlakla bu kapıdan içeri girelim. Rabbimizin lütuf ve inayeti müminlerin üzerinedir. Öyleyse, hayır ve hasenatımızı çoğaltarak mağdur, mazlum ve ihtiyaç sahiplerini gözetelim. Rabbimizin rahmet ve merhameti bütün kâinatı kuşatmıştır. Öyleyse, kin, haset ve düşmanlıkları bir tarafa bırakarak muhabbet ve kardeşliğimizi pekiştirelim. Aziz Müslümanlar! Yüce dinimiz İslam’a göre, ibadet ve taatler yalnızca belli gün ve gecelere mahsus değildir. Rabbimizin rızasını kazanmak için her ânımız değerlidir. Cenâb-ı Hak, وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتّٰى يَأْتِيَكَ الْيَق۪ينُ “Ölüm sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et.”[3] diye buyurmaktadır. Öyleyse iki cihan saadetine nail olmak için imanla, ihlasla, samimiyet ve takvayla dolu bir ömür geçirelim. Dünyevileşme ve bencillikle kararmaya yüz tutan kalplerimizi, ibadetlerle aydınlatmaya çaba gösterelim. Nasuh tövbelerimizle hata ve günahlarımız için Rabbimizden bağışlanma dileyelim. Başta Filistin olmak üzere dünyanın birçok yerindeki zulüm ve şiddetin son bulması, mazlumların yüzlerinin gülmesi için ortaya koyduğumuz asil duruşumuzu sürdürelim. Kıymetli Müminler! Yaklaşık bir asır evvel kahraman ecdadımızdan on binlercesi vatan ve mukaddesat uğruna Allahuekber dağlarında şehadete yürüdü. Başta Sarıkamış şehitleri olmak üzere istiklal ve istikbalimiz için canlarını feda eden bütün şehitlerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyorum. Yüce Rabbimiz, her karış toprağı şehitlerimizin kanlarıyla yoğrulan cennet vatanımızı payidar, mazlum ve mağdurların umudu aziz milletimizi bahtiyar eylesin. [1] İbn Hanbel, II, 299. [2] Tahrîm, 66/8. [3] Hicr, 15/99.
    0 Kommentare 0 Anteile
  • Allah’a yakın olmak istersen;
    • Subhânallah de,
    • Elhamdülillah de,
    • Lâ İlâhe İllallâh de,
    • Allahû Ekber de,

    O’nu (c.c) zikret…!

    اذكار الناس الحزن والضيق
    ذكر الله راحة

    ❝ İnsanları anmak dert,
    Allah’ı anmak ise dermandır… ❞
    Allah’a yakın olmak istersen; • Subhânallah de, • Elhamdülillah de, • Lâ İlâhe İllallâh de, • Allahû Ekber de, O’nu (c.c) zikret…! اذكار الناس الحزن والضيق ذكر الله راحة ❝ İnsanları anmak dert, Allah’ı anmak ise dermandır… ❞
    0 Kommentare 0 Anteile
  • Müslüman bazı durumlarda,
    Şöyle zikr eder:

    Nimetle buluşunca:
    • Elhamdülillah

    Enteresanlıkla karşılaşınca:
    • Subhânallah

    Hata edince:
    • Estağfirullah

    Daralınca:
    • Hasbûnallah

    Tevekkül ânında:
    • Tevekkeltü Alâllah

    Zorlukla karşılaşınca:
    • Lâ Havle Velâ Kuvvete İllâ Billah

    Musîbet ânında:
    • İnnâ Lillâhi ve İnnâ İleyhi Râciûn
    Müslüman bazı durumlarda, Şöyle zikr eder: Nimetle buluşunca: • Elhamdülillah Enteresanlıkla karşılaşınca: • Subhânallah Hata edince: • Estağfirullah Daralınca: • Hasbûnallah Tevekkül ânında: • Tevekkeltü Alâllah Zorlukla karşılaşınca: • Lâ Havle Velâ Kuvvete İllâ Billah Musîbet ânında: • İnnâ Lillâhi ve İnnâ İleyhi Râciûn
    0 Kommentare 0 Anteile
  • CUMA NAMAZININ ÖNEMİ

    Cuma namazı, bilindiği gibi cuma günü öğlenin vaktinde öğle namazının yerine kılman iki rekâtten ibarettir. Cemaatle kılınır, kıraati açıktan okunur ve öncesinde hutbe irad edilir.Cuma namazı farzdır, dört rekat ilk sünnet ve dört rek’at son sünneti vardır. İkisi de kuvvetli (müekked) sünnettir.

    Cuma namazının şartları kendisinde topluca bulunan herkes için cuma namazı, farz-ı ayındır. Farz oluşu Kitap, sünnet ve ümmetin icmaı ile sabittir. Akıl da bunun delilidir.

    Kitab-ı Kerim’de: “Cuma günü namaza çağrılığınızda derhal Allâh’ı zikretmeye koşun ve alışverişi bırakın (Cuma s. 9) buyurularak Allâh (c.c.)’u zikir için koşmayı emir, namaz için çağrılmaya bağlanmıştır.

    Hadis-i Şerif’te: “Bilmiş olun ki, şu günümde, şu yerimde ve şu ayımda Allâh (c.c.) size cumayı, kıyamete dek sürecek bir görev olarak farz kılmıştır. Artık kim; hayatımda ya da ölümümden sonra, adil olsun, zalim olsun imanı varken, onu inkâr ederek ya da hakkını küçümseyerek terkederse, Allâh (c.c.) onun iki yakasını bir araya getirmesin! Aklınızı başınıza toplayın, onun namazı olmaz! Gözünüzü açın, onun zekâtı olmaz! Dikkat edin, onun orucu da olmaz! Tevbe etmesi durumu müstesna. Çünkü tevbe edenleri Allâh (c.c.) bağışlar” buyurulmuştur.

    Diğer bir Hadis-i Şerif’te de: “Kim özürsüz olarak, peşpeşe üç cumayı terk ederse Allâh (c.c.) onun kalbini mühürler ve Allâh (c.c.) kimin kalbini mühürlerse onu Cehennemin en ala tabakasına atıverir.” buyurulmuştu.

    (M.Zihni Efendi, Nimet-i İslam, s.498)
    CUMA NAMAZININ ÖNEMİ Cuma namazı, bilindiği gibi cuma günü öğlenin vaktinde öğle namazının yerine kılman iki rekâtten ibarettir. Cemaatle kılınır, kıraati açıktan okunur ve öncesinde hutbe irad edilir.Cuma namazı farzdır, dört rekat ilk sünnet ve dört rek’at son sünneti vardır. İkisi de kuvvetli (müekked) sünnettir. Cuma namazının şartları kendisinde topluca bulunan herkes için cuma namazı, farz-ı ayındır. Farz oluşu Kitap, sünnet ve ümmetin icmaı ile sabittir. Akıl da bunun delilidir. Kitab-ı Kerim’de: “Cuma günü namaza çağrılığınızda derhal Allâh’ı zikretmeye koşun ve alışverişi bırakın (Cuma s. 9) buyurularak Allâh (c.c.)’u zikir için koşmayı emir, namaz için çağrılmaya bağlanmıştır. Hadis-i Şerif’te: “Bilmiş olun ki, şu günümde, şu yerimde ve şu ayımda Allâh (c.c.) size cumayı, kıyamete dek sürecek bir görev olarak farz kılmıştır. Artık kim; hayatımda ya da ölümümden sonra, adil olsun, zalim olsun imanı varken, onu inkâr ederek ya da hakkını küçümseyerek terkederse, Allâh (c.c.) onun iki yakasını bir araya getirmesin! Aklınızı başınıza toplayın, onun namazı olmaz! Gözünüzü açın, onun zekâtı olmaz! Dikkat edin, onun orucu da olmaz! Tevbe etmesi durumu müstesna. Çünkü tevbe edenleri Allâh (c.c.) bağışlar” buyurulmuştur. Diğer bir Hadis-i Şerif’te de: “Kim özürsüz olarak, peşpeşe üç cumayı terk ederse Allâh (c.c.) onun kalbini mühürler ve Allâh (c.c.) kimin kalbini mühürlerse onu Cehennemin en ala tabakasına atıverir.” buyurulmuştu. (M.Zihni Efendi, Nimet-i İslam, s.498)
    0 Kommentare 0 Anteile
  • Cuma Hutbesi: "Cuma: Haftalık Bayram Günümüz"

    Her hafta Cuma günü tevhidin nişanesi minarelerden yankılanan ezan-ı Muhammedi ile camilere koşan aziz kardeşlerim! Cumamız mübarek olsun. Allah’ın selamı, rahmeti ve mağfireti hepimizin üzerine olsun.

    Muhterem Müslümanlar!

    Bugün, günlerden Cuma. Bugün, Peygamberimiz (s.a.s)’in buyurduğu üzere, güneşin doğduğu en hayırlı gün.i Bugün, biz müminlerin haftalık bayramı. Bugün, Rabbimize olan kulluk sözünü tazelediğimiz mübarek bir gün. Bugün, kardeşliğimizi pekiştirdiğimiz, birlik ve beraberliğimizi sağlamlaştırdığımız bereketli bir gün.

    Aziz Müminler!

    Hutbeme başlarken okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığınızda Allah’ı zikretmeye koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.”ii Ayet-i kerimeden de anlaşılacağı üzere kendilerine Cuma namazı farz olan kimselerin, ezan okunduktan sonra yaptıkları alışveriş ve elde ettikleri kazanç helal değildir. Evet, bugün en önemli vazifemiz, bütün işlerimizi bir tarafa bırakarak Cuma namazı için camilerde buluşmaktır. Maddi ve manevi kirlerden arınmak için, neşe ve sevinç içerisinde Rabbimizin emrine uymaktır. Yanımızdaki kardeşimize rahatsızlık vermeden, tertemiz bir şekilde omuz omuza saf tutmaktır.

    Kıymetli Müslümanlar!

    Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir hadislerinde bizlere şu müjdeyi vermektedir: “Cuma namazı vaktinde öyle bir an vardır ki insan o anda Allah’tan bir şey dilerse Allah dilediğini ona mutlaka verir.”iii Bir başka hadisinde ise Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), bizleri şöyle uyarmaktadır: “Her kim önemsemediğinden dolayı Cuma namazını üç defa terk ederse kalbi mühürlenir.”iv Bu hadislerdeki müjde, ne güzel bir müjde; uyarı ise, ne büyük bir uyarıdır. Bu müjdeyi ve uyarıyı işiten bir mümin, Cuma namazını kasten terk edebilir mi hiç?

    Değerli Müminler!

    Hutbe olmadan Cuma namazı olmaz. Hutbe, tıpkı namaz gibi Allah’ı zikretmektir. Hutbenin bir adabı vardır. Bu da minberdeki hatibi can kulağıyla dinlemektir. Hutbe esnasında asla konuşmamaktır. Telefonla ya da başka şeylerle meşgul olmamaktır. Allah Resûlü (s.a.s) hutbe adabı hususunda bizi şöyle uyarmaktadır: “Cuma günü imam hutbe okurken konuşan arkadaşına ‘sus!’ bile desen, hatalı bir iş yapmış olursun.”v

    Aziz Kardeşlerim!

    Cuma gününün bereketinden, sevincinden, maddi ve manevi kazanımlarından kendimizi mahrum bırakmayalım. Günde beş defa eda ettiğimiz namazlarımızı Cuma namazıyla taçlandıralım. “Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt müminlere fayda verir.”vi ilahi hitabına kulak vererek Cuma namazını birbirimize hatırlatalım. Gençlerimizi, çocuklarımızı sevgiyle, muhabbetle, güzel bir üslupla camiye teşvik edelim. Kadınıyla erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla Allah’ın evlerine koşalım. Çalışanlarımızın ve öğrenci kardeşlerimizin en önemli farz ibadetlerinden birisi olan Cuma namazını eda edebilmelerine yardımcı olalım. İş yerlerimizdeki mesai saatlerini, okullarımızdaki ders programlarını Cuma namazının vaktine göre düzenleyelim. Unutmayalım ki ibadet özgürlüğü ve insan haklarına riayet bunu gerektirir. Bu hususta hassas davranmayanlar büyük bir vebal altına girmektedir.

    i Müslim, Cum’a, 18.
    ii Cuma, 62/9.
    iii Tirmizî, Cum’a, 2.
    iv İbn Mâce, İkâmet, 93.
    v Müslim, Cum’a, 11.
    vi Zâriyât, 51/55.
    Cuma Hutbesi: "Cuma: Haftalık Bayram Günümüz" Her hafta Cuma günü tevhidin nişanesi minarelerden yankılanan ezan-ı Muhammedi ile camilere koşan aziz kardeşlerim! Cumamız mübarek olsun. Allah’ın selamı, rahmeti ve mağfireti hepimizin üzerine olsun. Muhterem Müslümanlar! Bugün, günlerden Cuma. Bugün, Peygamberimiz (s.a.s)’in buyurduğu üzere, güneşin doğduğu en hayırlı gün.i Bugün, biz müminlerin haftalık bayramı. Bugün, Rabbimize olan kulluk sözünü tazelediğimiz mübarek bir gün. Bugün, kardeşliğimizi pekiştirdiğimiz, birlik ve beraberliğimizi sağlamlaştırdığımız bereketli bir gün. Aziz Müminler! Hutbeme başlarken okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığınızda Allah’ı zikretmeye koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.”ii Ayet-i kerimeden de anlaşılacağı üzere kendilerine Cuma namazı farz olan kimselerin, ezan okunduktan sonra yaptıkları alışveriş ve elde ettikleri kazanç helal değildir. Evet, bugün en önemli vazifemiz, bütün işlerimizi bir tarafa bırakarak Cuma namazı için camilerde buluşmaktır. Maddi ve manevi kirlerden arınmak için, neşe ve sevinç içerisinde Rabbimizin emrine uymaktır. Yanımızdaki kardeşimize rahatsızlık vermeden, tertemiz bir şekilde omuz omuza saf tutmaktır. Kıymetli Müslümanlar! Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir hadislerinde bizlere şu müjdeyi vermektedir: “Cuma namazı vaktinde öyle bir an vardır ki insan o anda Allah’tan bir şey dilerse Allah dilediğini ona mutlaka verir.”iii Bir başka hadisinde ise Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), bizleri şöyle uyarmaktadır: “Her kim önemsemediğinden dolayı Cuma namazını üç defa terk ederse kalbi mühürlenir.”iv Bu hadislerdeki müjde, ne güzel bir müjde; uyarı ise, ne büyük bir uyarıdır. Bu müjdeyi ve uyarıyı işiten bir mümin, Cuma namazını kasten terk edebilir mi hiç? Değerli Müminler! Hutbe olmadan Cuma namazı olmaz. Hutbe, tıpkı namaz gibi Allah’ı zikretmektir. Hutbenin bir adabı vardır. Bu da minberdeki hatibi can kulağıyla dinlemektir. Hutbe esnasında asla konuşmamaktır. Telefonla ya da başka şeylerle meşgul olmamaktır. Allah Resûlü (s.a.s) hutbe adabı hususunda bizi şöyle uyarmaktadır: “Cuma günü imam hutbe okurken konuşan arkadaşına ‘sus!’ bile desen, hatalı bir iş yapmış olursun.”v Aziz Kardeşlerim! Cuma gününün bereketinden, sevincinden, maddi ve manevi kazanımlarından kendimizi mahrum bırakmayalım. Günde beş defa eda ettiğimiz namazlarımızı Cuma namazıyla taçlandıralım. “Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt müminlere fayda verir.”vi ilahi hitabına kulak vererek Cuma namazını birbirimize hatırlatalım. Gençlerimizi, çocuklarımızı sevgiyle, muhabbetle, güzel bir üslupla camiye teşvik edelim. Kadınıyla erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla Allah’ın evlerine koşalım. Çalışanlarımızın ve öğrenci kardeşlerimizin en önemli farz ibadetlerinden birisi olan Cuma namazını eda edebilmelerine yardımcı olalım. İş yerlerimizdeki mesai saatlerini, okullarımızdaki ders programlarını Cuma namazının vaktine göre düzenleyelim. Unutmayalım ki ibadet özgürlüğü ve insan haklarına riayet bunu gerektirir. Bu hususta hassas davranmayanlar büyük bir vebal altına girmektedir. i Müslim, Cum’a, 18. ii Cuma, 62/9. iii Tirmizî, Cum’a, 2. iv İbn Mâce, İkâmet, 93. v Müslim, Cum’a, 11. vi Zâriyât, 51/55.
    0 Kommentare 0 Anteile
  • Cuma Hutbesi "Rabbimiz Çevre İle Bizlere Ne Öğretir?"

    Muhterem Müslümanlar!

    Sahabenin önde gelenlerinden Ebu’d-Derdâ (r.a) bir gün fidan dikiyordu. Onu gören biri, bu işin dünya malına düşkünlük anlamına geldiğini zannederek, “Allah Resûlü’nün arkadaşı olduğun halde sen de mi böyle yapıyorsun?” dedi. Bunun üzerine Ebu’d-Derdâ (r.a), Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in şu hadis-i şerifini ona hatırlattı: “Her kim bir ağaç diker de ondan bir insan yahut Allah’ın yarattığı herhangi bir canlı yerse bu, o kimse için bir sadaka olur.”[1]

    Aziz Müminler!

    Kâinat, Allah’ın yoktan var ettiği ve bizlere bahşettiği bir nimettir. Allah’ın mülkünde ve hâkimiyetinde olan, imar ve ihya sorumluluğunu üzerimize yüklediği bir emanettir. Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren bir hakikat kitabıdır. Nitekim Rabbimiz bu gerçeği Kur’an-ı Kerim’de şöyle haber vermektedir: “Gökleri, yeri ve bu ikisi içinde yaydığı canlıları yaratması, Allah’ın varlığının delillerindendir.”[2] Cenâb-ı Hak, hassas bir denge ve düzen ile yarattığı kâinatın kendisinin eseri olduğunu bizlere öğretmektedir. Hayat bulduğumuz bu âlemi ve içindekilerini yaratanın, yaşatanın ve yönetenin kendisi olduğunu hatırlatmaktadır.

    Kıymetli Müslümanlar!

    Çevresine ibret nazarıyla bakan insan, göklerin direksiz durmasında, yeryüzünün yaşamaya elverişli kılınmasında, kâinatın kusursuz işleyişinde nice hikmetler görecektir. Gökten inen yağmurla hayat bulan topraktan türlü türlü bitkiler yetişmesinde, can dostlarımız hayvanların birbirinden güzel görüntülerinde ve bizlere sundukları sayısız faydalarda nice ibretler bulacaktır.

    Değerli Müminler!

    İnsan, kâinatı keşfettikçe kendini keşfeder. Dünyayı tanıdıkça yaratılış gayesini daha iyi kavrar. Çevresini anladıkça nereden geldiğini ve nereye gideceğini idrak eder. İnsan, suyu hayatın kaynağı olarak bildiği kadar, kendisinin de bir damla sudan yaratıldığını düşündüğünde tevazu sahibi olur, kibirden arınır. Evini güneşin ışığına ve ısısına açtığı gibi gönül hanesini de İslam’ın çağlar aşan aydınlığına açtığında iyiliği dünyaya hâkim kılar. Yemyeşil vadilerin, masmavi denizlerin, yıldızlarla bezenmiş göklerin kâinatın süsü olduğunu idrak ettiği gibi hayâ ve iffetin de ruhun süsü olduğunu fark ettiğinde güzel ahlakı kuşanır, huzura erer, gerçek mutluluğu elde eder.

    Aziz Müslümanlar!

    Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ اَيْدِي النَّاسِ “İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu.”[3] Bu ayet-i kerimede belirtilen hakikati bugün hepimiz açıkça görüyoruz. Günümüzde yaşanan çevre felaketleri, sorumluluklarımızı ihmal etmemizden kaynaklanıyor. Her gün, bir canlının daha neslinin tükendiğine dair haberler duyuyoruz. Tabiattaki doğal yaşam alanları sadece fotoğraflara konu olacak kadar azalmış durumda. İhmal ve kusurlarımızdan dolayı ormanlar kaybolmaya, topraklar çölleşmeye, su kaynakları yok olmaya başladı. Oysaki çevremizde yer alan her varlık Allah katında değerlidir ve kendi lisan-ı haliyle Allah’ı zikretmektedir. Yüce Rabbimiz bu hususu bize şöyle haber vermektedir:تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهِنَّۜ “Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tesbih ederler.”[4]

    Öyleyse Kıymetli Müminler!

    Yaratılan her varlığa Yaratandan ötürü değer verelim. Kâinat kitabını, hikmet, tefekkür ve ibretle okuyalım. Kaynaklarımızı ölçülü kullanalım, israf etmeyelim. Yüce Allah’ın âleme koyduğu hassas dengeyi gözetelim ve koruyalım. Çevremize karşı sorumluluğumuzu ibadet şuuruyla yerine getirelim. Kâinatın yegâne sahibinin Rabbimiz olduğunu, bizim ise emanetçi olduğumuzu aklımızdan çıkarmayalım. Unutmayalım ki, çevremiz atalarımızdan bize bir miras, bizim de çocuklarımıza bırakacağımız eşsiz bir emanettir.

    [1] İbn Hanbel, VI, 443.
    [2] Şûrâ, 42/29.
    [3] Rûm, 30/41.
    [4] İsrâ, 17/44.
    Cuma Hutbesi "Rabbimiz Çevre İle Bizlere Ne Öğretir?" Muhterem Müslümanlar! Sahabenin önde gelenlerinden Ebu’d-Derdâ (r.a) bir gün fidan dikiyordu. Onu gören biri, bu işin dünya malına düşkünlük anlamına geldiğini zannederek, “Allah Resûlü’nün arkadaşı olduğun halde sen de mi böyle yapıyorsun?” dedi. Bunun üzerine Ebu’d-Derdâ (r.a), Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in şu hadis-i şerifini ona hatırlattı: “Her kim bir ağaç diker de ondan bir insan yahut Allah’ın yarattığı herhangi bir canlı yerse bu, o kimse için bir sadaka olur.”[1] Aziz Müminler! Kâinat, Allah’ın yoktan var ettiği ve bizlere bahşettiği bir nimettir. Allah’ın mülkünde ve hâkimiyetinde olan, imar ve ihya sorumluluğunu üzerimize yüklediği bir emanettir. Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren bir hakikat kitabıdır. Nitekim Rabbimiz bu gerçeği Kur’an-ı Kerim’de şöyle haber vermektedir: “Gökleri, yeri ve bu ikisi içinde yaydığı canlıları yaratması, Allah’ın varlığının delillerindendir.”[2] Cenâb-ı Hak, hassas bir denge ve düzen ile yarattığı kâinatın kendisinin eseri olduğunu bizlere öğretmektedir. Hayat bulduğumuz bu âlemi ve içindekilerini yaratanın, yaşatanın ve yönetenin kendisi olduğunu hatırlatmaktadır. Kıymetli Müslümanlar! Çevresine ibret nazarıyla bakan insan, göklerin direksiz durmasında, yeryüzünün yaşamaya elverişli kılınmasında, kâinatın kusursuz işleyişinde nice hikmetler görecektir. Gökten inen yağmurla hayat bulan topraktan türlü türlü bitkiler yetişmesinde, can dostlarımız hayvanların birbirinden güzel görüntülerinde ve bizlere sundukları sayısız faydalarda nice ibretler bulacaktır. Değerli Müminler! İnsan, kâinatı keşfettikçe kendini keşfeder. Dünyayı tanıdıkça yaratılış gayesini daha iyi kavrar. Çevresini anladıkça nereden geldiğini ve nereye gideceğini idrak eder. İnsan, suyu hayatın kaynağı olarak bildiği kadar, kendisinin de bir damla sudan yaratıldığını düşündüğünde tevazu sahibi olur, kibirden arınır. Evini güneşin ışığına ve ısısına açtığı gibi gönül hanesini de İslam’ın çağlar aşan aydınlığına açtığında iyiliği dünyaya hâkim kılar. Yemyeşil vadilerin, masmavi denizlerin, yıldızlarla bezenmiş göklerin kâinatın süsü olduğunu idrak ettiği gibi hayâ ve iffetin de ruhun süsü olduğunu fark ettiğinde güzel ahlakı kuşanır, huzura erer, gerçek mutluluğu elde eder. Aziz Müslümanlar! Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ اَيْدِي النَّاسِ “İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu.”[3] Bu ayet-i kerimede belirtilen hakikati bugün hepimiz açıkça görüyoruz. Günümüzde yaşanan çevre felaketleri, sorumluluklarımızı ihmal etmemizden kaynaklanıyor. Her gün, bir canlının daha neslinin tükendiğine dair haberler duyuyoruz. Tabiattaki doğal yaşam alanları sadece fotoğraflara konu olacak kadar azalmış durumda. İhmal ve kusurlarımızdan dolayı ormanlar kaybolmaya, topraklar çölleşmeye, su kaynakları yok olmaya başladı. Oysaki çevremizde yer alan her varlık Allah katında değerlidir ve kendi lisan-ı haliyle Allah’ı zikretmektedir. Yüce Rabbimiz bu hususu bize şöyle haber vermektedir:تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهِنَّۜ “Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tesbih ederler.”[4] Öyleyse Kıymetli Müminler! Yaratılan her varlığa Yaratandan ötürü değer verelim. Kâinat kitabını, hikmet, tefekkür ve ibretle okuyalım. Kaynaklarımızı ölçülü kullanalım, israf etmeyelim. Yüce Allah’ın âleme koyduğu hassas dengeyi gözetelim ve koruyalım. Çevremize karşı sorumluluğumuzu ibadet şuuruyla yerine getirelim. Kâinatın yegâne sahibinin Rabbimiz olduğunu, bizim ise emanetçi olduğumuzu aklımızdan çıkarmayalım. Unutmayalım ki, çevremiz atalarımızdan bize bir miras, bizim de çocuklarımıza bırakacağımız eşsiz bir emanettir. [1] İbn Hanbel, VI, 443. [2] Şûrâ, 42/29. [3] Rûm, 30/41. [4] İsrâ, 17/44.
    0 Kommentare 0 Anteile
Suchergebnis