• Filistin Kudüs Yafa Kapısı, 1903
    Osmanlı Devleti zamanında Yavuz Sultan Selim’in hükümdarlığında (1512 – 1520) fethedilen Kudüs-ü Şerif’e Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) sebiller yaptırmış, Kubbetü’s-Sahra’nın duvarları ve kapısını yeniden tamir ettirmiş, Hz. Davud türbesini inşâ ettirmiş, şehrin etrafını saran surları onartmış, kaleyi restore ettirmiş, yeniden inşa ettirdiği kapılara kitabeler yazdırarak şehirde pek çok Osmanlı izi bırakmıştır.
    II. Abdülhamid (1876-1909) dönemine gelindiğinde şehirdeki imar faaliyetleri devam etmiş ve “Saltanatının Otuzuncu Yılı” anısına Filistin’i saat kuleleri ile donatmıştır. El-Halil Kapısı’nın girişinde II. Abdülhamid Han’ın yaptırdığı Kudüs Saat Kulesi ve sebili yer alır. O zamanlarda saat kuleleri yaptırmak büyük devlet olmanın bir simgesi sayılmaktaydı. Surdaki bayrağı, Abdülhamid Han’ın yaptırdığı saat kulesi, Kanuni Sultan Süleyman’ın yazdırdığı kitabe ile Kudüs Osmanlı şehri olduğunu tüm dünyaya gösteriyordu.
    Filistin Kudüs Yafa Kapısı, 1903 Osmanlı Devleti zamanında Yavuz Sultan Selim’in hükümdarlığında (1512 – 1520) fethedilen Kudüs-ü Şerif’e Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) sebiller yaptırmış, Kubbetü’s-Sahra’nın duvarları ve kapısını yeniden tamir ettirmiş, Hz. Davud türbesini inşâ ettirmiş, şehrin etrafını saran surları onartmış, kaleyi restore ettirmiş, yeniden inşa ettirdiği kapılara kitabeler yazdırarak şehirde pek çok Osmanlı izi bırakmıştır. II. Abdülhamid (1876-1909) dönemine gelindiğinde şehirdeki imar faaliyetleri devam etmiş ve “Saltanatının Otuzuncu Yılı” anısına Filistin’i saat kuleleri ile donatmıştır. El-Halil Kapısı’nın girişinde II. Abdülhamid Han’ın yaptırdığı Kudüs Saat Kulesi ve sebili yer alır. O zamanlarda saat kuleleri yaptırmak büyük devlet olmanın bir simgesi sayılmaktaydı. Surdaki bayrağı, Abdülhamid Han’ın yaptırdığı saat kulesi, Kanuni Sultan Süleyman’ın yazdırdığı kitabe ile Kudüs Osmanlı şehri olduğunu tüm dünyaya gösteriyordu.
    0 Comentários 0 Compartilhamentos
  • 100 SENE SONRASINI HAYAL EDELİM.!

    Mesela 2125 yılında akrabalarımız ve arkadaşlarımızla birlikte hepimiz toprak altında olacağız. Evlerimizde yabancılar oturacak. Mal ve mülkümüze başkaları sahip olacak. Bizden hiçbir şey hatırlamayacaklar.

    Mesela bizden kim dedesinin babasını hatırlıyor ki? Biz insanların hafızasında sadece bir satır olarak kalacağız. İsimlerimiz eşkâlimiz unutulacak..

    100 yıl sonra toprak altında, karanlığın ve sessizliğin ortasında, dünyanın ne kadar boş olduğunu, hayallerimizin ne kadar saçma olduğunu anlamış olacak ve keşke ömürlerimizin tamamını iyiliklerle ve güzel amellerle geçirseydik temennisinde bulunacağız.

    Madem ki hayattayız;
    O hâlde ibret alalım ve değişelim.

    Allah'ım.! Bize doğru yolu göster.
    Allah'ım.! Âkıbetimizi hayr eyle.
    Allah'ım.! Bizden râzı olarak canımızı al.

    #Âmin
    📌 100 SENE SONRASINI HAYAL EDELİM.! Mesela 2125 yılında akrabalarımız ve arkadaşlarımızla birlikte hepimiz toprak altında olacağız. Evlerimizde yabancılar oturacak. Mal ve mülkümüze başkaları sahip olacak. Bizden hiçbir şey hatırlamayacaklar. Mesela bizden kim dedesinin babasını hatırlıyor ki? Biz insanların hafızasında sadece bir satır olarak kalacağız. İsimlerimiz eşkâlimiz unutulacak.. 100 yıl sonra toprak altında, karanlığın ve sessizliğin ortasında, dünyanın ne kadar boş olduğunu, hayallerimizin ne kadar saçma olduğunu anlamış olacak ve keşke ömürlerimizin tamamını iyiliklerle ve güzel amellerle geçirseydik temennisinde bulunacağız. Madem ki hayattayız; O hâlde ibret alalım ve değişelim. Allah'ım.! Bize doğru yolu göster. 🤲 Allah'ım.! Âkıbetimizi hayr eyle. 🤲 Allah'ım.! Bizden râzı olarak canımızı al. 🤲 #Âmin 🤲🌸
    0 Comentários 0 Compartilhamentos
  • İstanbul'un 7 (Yedi) Tepesi
    1.Sarayburnu Tepesi: Topkapı Sarayı, Hipodrom (At Meydanı), Ayasofya Camii, İbrahim Paşa Sarayı ve Sultanahmet Camii'nin bulunduğu tepedir. ...
    2.Çemberlitaş Tepesi: ...
    3.Süleymaniye (Beyazıt) Tepesi: ...
    Fatih Tepesi: ...
    5.Yavuz Selim Tepesi: ...
    6.Edirnekapı Tepesi: ...
    7. Kocamustafapaşa Tepesi
    İstanbul'un 7 (Yedi) Tepesi 1.Sarayburnu Tepesi: Topkapı Sarayı, Hipodrom (At Meydanı), Ayasofya Camii, İbrahim Paşa Sarayı ve Sultanahmet Camii'nin bulunduğu tepedir. ... 2.Çemberlitaş Tepesi: ... 3.Süleymaniye (Beyazıt) Tepesi: ... Fatih Tepesi: ... 5.Yavuz Selim Tepesi: ... 6.Edirnekapı Tepesi: ... 7. Kocamustafapaşa Tepesi
    0 Comentários 0 Compartilhamentos
  • TARİH TEKERRÜRDEN İBARET....
    Osmanlı Devleti de, yardım çığlığı atan herkese elini uzatmıştı. “Yahudi göçü yılı” olarak bilinen 1492’de “Elhamra kararnamesi”yle İspanya’da yaşayan Yahudiler, Yavuz Sultan Selim’in babası olan Sultan 2. Beyazıt’ın talimatıyla, Osmanlı topraklarına kabul edilmişti.
    Bizans İmparatorluğu döneminde Bizanslıların zulmünden kurtulmaya çalışan Ermenilere Fatih Sultan Mehmet Han sahip çıkarak, bu kişilere gerekli meslekleri sunup, Ermenilere el uzatmıştır.
    Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal tarafından, Irak’ta Saddam Hüseyin döneminin baskısından kaçan Kürt vatandaşlarına Türkiye’nin kapıları açılmıştır.
    2014 de 2 milyon insan Suriye ve Irak'tan gelen insanların Etnik kimliği,ırkı, dini ne olursa olsun Türkiye tarihte yaptığı gibi şimdi şefkat elini göstermiştir. Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin...
    TARİH TEKERRÜRDEN İBARET.... Osmanlı Devleti de, yardım çığlığı atan herkese elini uzatmıştı. “Yahudi göçü yılı” olarak bilinen 1492’de “Elhamra kararnamesi”yle İspanya’da yaşayan Yahudiler, Yavuz Sultan Selim’in babası olan Sultan 2. Beyazıt’ın talimatıyla, Osmanlı topraklarına kabul edilmişti. Bizans İmparatorluğu döneminde Bizanslıların zulmünden kurtulmaya çalışan Ermenilere Fatih Sultan Mehmet Han sahip çıkarak, bu kişilere gerekli meslekleri sunup, Ermenilere el uzatmıştır. Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal tarafından, Irak’ta Saddam Hüseyin döneminin baskısından kaçan Kürt vatandaşlarına Türkiye’nin kapıları açılmıştır. 2014 de 2 milyon insan Suriye ve Irak'tan gelen insanların Etnik kimliği,ırkı, dini ne olursa olsun Türkiye tarihte yaptığı gibi şimdi şefkat elini göstermiştir. Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin...
    0 Comentários 0 Compartilhamentos
  • İstanbul Boğazı’nda tarihi yürüyüş

    Kıtaları birleştirdiğimiz ilk köprümüz 15 Temmuz Şehitler Köprüsü bugün adrenalin dozu yüksek bir etkinliğe ev sahipliği yaptı.

    Continental Pass etkinliği kapsamında Estonyalı sporcu Jaan Roose gerili ip üzerinde kıtalar arası yürüyüşünü gerçekleştirdi.

    15 Temmuz Şehitler Köprüsü, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü, Yavuz Sultan Selim Köprüsü ve 1915 Çanakkale Köprüsü ile denizin üstünden, Avrasya ve Marmaray tünellerimizle denizin altından sadece kıtaları değil, medeniyetleri de birbirine bağlıyor;

    Ülkemizin tanıtımına da katkı sunuyoruz.

    #TürkiyeHızlanıyor
    İstanbul Boğazı’nda tarihi yürüyüş 🌉 Kıtaları birleştirdiğimiz ilk köprümüz 15 Temmuz Şehitler Köprüsü bugün adrenalin dozu yüksek bir etkinliğe ev sahipliği yaptı. Continental Pass etkinliği kapsamında Estonyalı sporcu Jaan Roose gerili ip üzerinde kıtalar arası yürüyüşünü gerçekleştirdi. 15 Temmuz Şehitler Köprüsü, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü, Yavuz Sultan Selim Köprüsü ve 1915 Çanakkale Köprüsü ile denizin üstünden, Avrasya ve Marmaray tünellerimizle denizin altından sadece kıtaları değil, medeniyetleri de birbirine bağlıyor; Ülkemizin tanıtımına da katkı sunuyoruz. #TürkiyeHızlanıyor 🇹🇷
    0 Comentários 0 Compartilhamentos
  • Bu gece İstanbul başka güzel…

    Fatih Sultan Mehmet Köprüsü
    15 Temmuz Şehitler Köprüsü
    Yavuz Sultan Selim Köprüsü

    Can Azerbaycan’ın renkleri ile donatıldı.

    Azerbaycan’ın Müstakillik Günü kutlu olsun.

    #BirMillətİkiDövlət
    Bu gece İstanbul başka güzel… 🇦🇿🇹🇷 📍Fatih Sultan Mehmet Köprüsü 📍15 Temmuz Şehitler Köprüsü 📍Yavuz Sultan Selim Köprüsü Can Azerbaycan’ın renkleri ile donatıldı. Azerbaycan’ın Müstakillik Günü kutlu olsun. #BirMillətİkiDövlət 🇹🇷🇦🇿
    0 Comentários 0 Compartilhamentos
  • TÜRK Kültüründe "SARI - KIRMIZI - YEŞİL"

    İnsanları bir araya getiren, onların ortak değerlerde birleşip
    bir ulus olmalarına etki eden değerlerin başında renkler gelir.

    Sarı, kırmızı, yeşil, beyaz ve mavi...
    bu renkleri Türkler tarihleri boyunca kültürlerinde,
    günlük hayatlarında kullanmış, kimi zaman halı desenlerinde,
    kimi zaman giyim kuşamlarında hep bu renklerle bezenmişlerdir.

    Günümüzde, Türkmen-Yörüklerin kullandığı cepken, entari, potur, dizlik, çorap, çarık ve başlarına bağladıkları poçu’ları bu renklerle boyanmaktadır. Bu renkler ayrıca tarihte kurulmuş.

    Türk devletlerinin bayraklarında da kullanılmıştır.

    Bayrağımızdaki kırmızı ve beyaz
    Türk halkını bir bayrak altında toplayan renklerdir.

    Renklerin değişik anlamlar ifade etmesi ise
    mitolojiden de kaynaklanmakla birlikte uygarlıkla ilgilidir

    Bugün suni bir şekilde etnik hale getirilmeye çalışılan
    Sarı , kırmızı ve yeşil de
    tamamen Türk kültüründe önem verilen renkleridir zaten.

    Türklerden, renklerin yön belirten sembolik anlamları konusuna
    ilk defa dikkatimizi çeken Ziya Gökalp’tir.

    Renkler Türk kültüründe yön bildiren kavramlardır.

    Bunların ötesinde Türk gelenek, görenek ve kültüründe
    gücü, kuvveti, hakimiyeti işaret etmek için sarı rengin ön plana çıktığı görülmektedir.

    3 RENGİN ANLAMI

    YEŞİL : DİRİLİK,TAZELİK,GENÇLİK

    SARI : MERKEZ,HÜKÜMRANLIK

    KIRMIZI : TANRI, KORUYUCU RUH, OCAK(EV),

    DİRLİK, BAĞIMSIZLIK, HÜRRİYET



    Türk tarihinin muhtelif devrelerinde renklerin yönleri ifade etmek için kullanıldığını biliyoruz. Dört yönün her birisi ayrı renk ile şekillenmiştir

    Kara Kuzey
    Kızıl (Al) Güney
    Gök (Yeşil) Doğu
    Ak Batı

    Bu konuda Alföldi’nin II. Tarih Kongresinde sunduğu bildiride:

    “Moğol kavimlerinin bayrak direklerinde sallanan beş renkli hamailler
    (yeşil, beyaz,kırmızı, kara ve sarı)
    şüphesiz Çinlilerde olduğu gibi onlarda da dört kutbun
    ve dünyanın merkezinin renklerine tekabül eder.

    ____________Sarı

    Temel olarak neşe ve keyif verici bir renk olan sarı,
    Türk kültüründe yön bildirme açısından dünyanın merkezinin sembolüdür.

    Aynı zamanda bilgeliği, anlayışı
    ve yüksek düzeyde sezgisel kavrayışı da açığa çıkarır.

    Bu renk Türk mitolojisindeki Ülgen’le doğrudan doğruya ilintilidir.

    Ülgen’in öyle bir sarayı vardır ki bu sarayın kapıları altından olup Ülgen
    de altın bir taht üzerinde oturmaktadır.

    Bugün kullanılan sarı da, Osmanlı dörneminde sırma sarısı olarak ifade edilen sarı da hep altın sarısı olmuştur.

    Altın tonlarındaki sarı,
    ruhsal kusursuzluğu, huzur ve dinlenmeyi temsil eder.

    Ögel:
    “Kanaatimizce, Ülgen’in altın tahtının sembolü olarak dünyanın merkezinin işareti diye kabul edilmiş olan sarı renk, bu sembol anlamını Türklerin çizmelerinin (edik) rengi olarak da uzun yıllar sürdürmüştür.

    Zira, bilindiği gibi Türkmenler yüzyıllarca, sarı edik ile
    kızıl keçeden külah giymişlerdir.

    Halkımız arasında bugün de çok yaygın olarak kullanılan
    ‘Sarı Çizmeli Mehmet Ağa’ deyiminin de kaynağı
    bu tarih ve kültür geleneğimizdir...

    Türklerde sarı rengin hükümranlık rengi olarak
    kullanılmasıyla ilgili tarihi bilgilere baktığımız zaman ise:

    Meselâ Uygur Türk yazılı belgelerinde ‘sarıg urunggu’ yani sarı bayrak,
    bir burcun adı olarak geçmektedir.”13 demektedir.

    Sarı renk, Memlük ve ve Altın Ordusu devletlerinde çok kullanılmış, bayraklarının ana rengi olmuştur.

    Sarı renk aynı zamanda güneşin rengi ve simgesidir.

    Sarı tonlu meyve ve sebzelerin, bağırsaklar için
    iyileştirici etki yapan ve sinirleri sakinleştiren bir eğilim gösterir.

    Sarı renk ile de tedavi edilebildiği söylenen bazı hastalıklar bulunmaktadır. Bunlar arasında böbrek rahatsızlıkları, hazımsızlık, felç, bitkinlik,
    egzama ile sindirim sistemiyle ilgili bazı hastalıklar sayılabilir.

    Türk destanlarında ise
    sarı renk kötülük ve felaket sembolü olarak görülmüştür.

    Sarı ejderha Türk masallarında kuşku ve kötü duygular veren bir motiftir.

    Sarı renk Anadolu kültüründe hastalık sembolü olarak bilinir.

    ____________Kırmızı (Al, Kızıl)

    Halk arasında al ve kızıl adları ile de bilinen kırmızı renk
    genel kültürümüzde heyecan, kudret ve akıncılığın sembolüdür.

    Cesaret, hayatta kalma ve hayat verme unsuru olarak bilinen kırmızı
    kan rengi olup yüzyıllar boyu Tehlikenin ve tahribatın simgesi olmuştur.
    Trafik ışıklarında dur sinyali olarak kullanılmasının nedeni de budur.

    Tarihimizin başlangıcından beri manevi ve milli renk olarak algılanmakta, Türk duygusunu yansıtan milli bir sembol olarak görülmektedir.

    Rengini kandan alan kırmızı eski çağlarda yaşamın yenilenmesi olarak düşünülmüş, yontma taş ve cilalı taş dönemlerinde gömütlerde bulunan kemiklerin kırmızı renge boyanmış olmasının nedeni buna bağlanmaktadır.

    Anadolu’nun ana tanrıçası Kibele’nin olduğu gibi
    İbrahim Peygamber ve Meryem’in de simgesi kırmızıdır.

    Hakanların al kaftan giymeleri hakanlık sembolü idi.

    Yavuz Sultan Selim’in 1516’da Ridaniye savaşına giderken ve savaş alanında kırmızı kaftan giyip beline kırmızı kemer takıp ayağına da sarı çizme giydiği tarihî belgelerden anlaşılmaktadır.

    Bu sembol zamanla anlam değiştirip düğünlerde damada al kaftan giydirme ve gelinlere al duvak takma geleneğine dönüşmüş, zamanla bu gelenek de değişime uğrayarak damada siyah elbise giydirilmiş, geline de beyaz duvak ve gelinlik takılır olmuştur.

    Halen Başkurtlarda sürdürülen damada kızıl cepken giydirilme geleneği,
    eski kızıl kaftanın kalıntısı olarak görülmektedir.

    Kırmızı güneşin doğuşunda ve batışında büründüğü renk olduğu için Türkmenlerce kutsal sayılmıştır.

    Türklerin eski inançları arasında
    koruyucu ruh olarak “Al Ateş” denilen
    ateş tanrısına inanılmakta idi.

    Eski devirlerden beri Türk hakanlarının al bayrak kullanması
    ateş kültü ve koruyucu ruh inancına dayanmaktadır.

    Rusların İgor destanında Kıpçak Türklerinin kızıl bayrağından söz edilmesi Türkleri savaşlarda kırmızı bayrak kullanması konusunda ileri sürülen bilgileri
    doğrulamaktadır.

    Kırgızların bayrak yerine aslı alev olan yalav sözcüğünü kullanması da
    ateş kültünden kaynaklanmaktadır.

    Kaşgarlı Mahmud’un:
    Ağdı kızıl bayrak
    Toğdı kara toprak

    biçimindeki dizeleri Türklerde kızıl bayrağın savaş bayrağı olarak kullanılışını işaret eden belgelerdendir.

    Osmanlıların kırmızı bayrağı seçmesi olayı da Reşat Genç tarafından: “Osmangazi hazretleri ak sancağı (Anadolu Selçuklu Sultanı’ndan) almadan önce, harb bayrağı için kızıl rengi seçip kabul etmişlerdi.

    Aşiret mensuplarını kolayca harb bayrağı altına toplayabilmek için onların tab’an meclup oldukları (yani yaradılışlarından tutkun oldukları) al renkli bayrağın manevi tesiri bulunduğunu takdir eylemişlerdi.”8 diye açıklanmaktadır.

    Abdülkadır İnan: “Al kelimesinin ateş kültü ile bağlı olduğunu gösteren bir emmare de bütün Türk kavimlerinde yaygın olan Alaslama merasimidir.

    Alaslama orta ve doğu Türklerinde ateşle temizleme ve takdis merasimidir.

    Anadolu’da da alaslama bir tedavi usulüdür.
    Bunun için kırk bır tane al renkli keten bezinden, okuya okuya parmağa bir ip yumağı yapılır. Sonra bu yumak ateşte yakılarak külü tekrar bir al bez üzerine konur ve bununla alazlanır.

    Al ruhu eski Türk panteonunda kuvvetli, belki hami tanrılardan biri olmuştur.

    Al kelimesinin ateş kültüyle alakası olması bilhassa bu ruhun en eski devirlerde hami ruh, ateş ve ocak ilahesi olduğunu göstermektedir.9

    Türk sosyal yaşamında kırmızı renk o kadar geniş yer tutmuştur ki
    Türk halılarında da genç kızlar kırmızı rengi hakim renk olarak kullanmışlardır.

    Türkün gözü alda olur söylemi de
    sosyal yaşamda kırmızının etkinliğini vurgulamaktadır.

    Al renk ile ilgili geleneklerden günümüzde hamile kadınlarla ilgili Al bastı olgusu da aynı kültün devamı konumunda görülmektedir.

    Kırmızı renk ile tedavi edilebildiği söylenen bazı hastalıklar olduğu bilinmektedir.
    Bunlardan astım, felç, bronşit, zatürre, kabızlık ve tüberkülozdur.
    Kırmızı titreşimlerin kan basıncını artırıp tansiyonu yükselttiği deneylerle
    kanıtlanmıştır. Solunum yollarına kırmızı ışık tutulduğunda solunumun hızlandığı ve kırmızı ışığa uzunca bakılınca göz kırpmaların sıklaştığı da kırmızı ışıkla ilgili saptanan bulgular arasındadır.

    Anneyi ve çocuğu korumak için lohusaya ve bebeğe kırmızı tül örtülür. Kırmızı altın takılır ve şeker yedirilir. Kırmızı ve beyazın kutsallığına inanıldığından loğusa kadının başına örtülen kırmızı örtü beyaz bir kurdale
    ile bağlanmaktadır.

    ____________Yeşil

    Sarı rengin sıcaklığı, mavi rengin sakinlik ve huzurunu bünyesinde barındıran bu renk doğa rengi olup doğada ağaçların, bitkilerin sembolüdür.

    İslâmiyetle kutsallık kazanan yeşil, Safevi türkmen devletinin bayrağının ana rengi olmuş, Osmanlı sancaklarında uzun süre kullanılmıştır.

    Eski Türkçe’de yaşıl olarak kullanılan
    ve yaş kökünden türeyen bu sözcük eski kullanımını dış Türklerde halen korumaktadır.

    Türklerin yeşille ilgili olarak manevi inanmalarının kökü
    en eski dini inanmalarından kaynaklanmaktadır.

    “Türk mitolojisine göre hayır ilahı Ülgen’in,
    koruyucu ruh olarak kabul edilen yedi oğlundan birinin adı Yaşıl (yeşil) Kaan idi ve umumiyetle bitkilerin yetişip-büyümesini düzenlediğine inanılırdı.

    Ayrıca, yeşilliklerin Ülgen inanışı ile bağını gösteren mitolojik inanmaya göre Ülgen, insan vücudunu yarattıktan sonra Kuday’ın huzuruna kuzgun denilen
    kuşu göndererek yarattığı insan için can ister.

    Kuzgun semaya uçar. Canı alıp dönerken yerde bir leş görür. Dayanamayarak leşi yemek için ağzını açar. Gagasındaki can çam
    ormanına düşerek dağılır.

    Bundan dolayıdır ki çam, ardıç gibi ağaçlar yaz kış canlı kalıp
    yeşilliklerini muhafaza ederler.”12

    Orta Asya bozkırlarında hayvancılıkla geçinen ve konar göçer bir yaşam süren Türk halkı için doğa hayvanlarını beslemenin ve yaşamlarını sürdürmenin ana kaynağı oluşu nedeniyle doğa ve doğanın simgesi yeşilin önemi yadsınamaz. İlkbaharda çimenlerin açık yeşilinden ormanların koyu yeşiline kadar her tonu yatıştırıcı, iyileştirici, huzurlu ve sakinleştiricidir. Bahar yeşili, yeniden yaşamayı, yeniden canlanmayı ve neşeyi temsil etmektedir.

    Yeşil renkle de tedavi edildiği söylenen bazı hastalıklar bulunmaktadır. Bunlar, başta sinirsel rahatsızlıklar olmak üzere ülser, tifo, karın ağrısı, sıtma ve astımdır.

    Yaş sözü bütün Türk kavimlerinde insan ömrü için kullanılan bir sözcüktür.

    Eski Türkler yaşlarını söylerken örneğin “Ben kırk yaşarma (yeşerme) gördüm” Yani doğa yılda bir kez yeşerir, ben kırk kez doğanın yeşermesini görmüşüm. Yani kırk yaşındayım biçiminde yorumlandığı için yaş sözü ömür karşılığında kullanılmaktadır.

    Bağımsızlık mücadelesi veren esir Türk illerinin kurtuluş mücadelelerinde bu renkler bayraklara, kıyafetlere yansıtılmıştır. Doğu Türkistan dâvasının ulu savaşçısı, görklü lideri, büyük alpereni rahmetli İsa Yusuf ALPTEKİN’in, 94 yıllık ömrü boyunca uçmağa varıncaya kadar sırtından çıkarmadığı “Çapan”ının renkleri de sarı, kırmızı, yeşil’den mürekkepti. Doğu Türkistan Göçmenler Vakfı 2. Başkanı Arslan ALPTEKİN, “Bu renklerin Orta Asya steplerinde yaşayan Türk topluluklarının sosyo-kültürel ve günlük hayatlarında yoğun olarak kullanıldığını” ifade ederek: “Sarı, kırmızı, yeşil renkleri Türk kızlarımızın el işlerinde, kıyafetlerinde, bindallı’larında, düğün, toy, şölen yeri süslemelerinde görebiliriz. Kırmızı: şehit kanlarını, yeşil: tabiatı (doğayı), sarı: bereketi, beyaz: barışı, mavi ise gökyüzünü, Göktürklüğü ifade eder” demektedir.

    GÖKTÜRKLERDE YEŞİL-SARI-KIRMIZI RENKLER

    1935''de, Altay'larda; VII-XI. asırlarda yaşamış Türk beylerinin mezarlarında yapılan kazılarda; yeşil, sarı, kırmızı ipekli elbise giydirilmiş cesetlerin bulunması, bu üç rengin Türklerde milli olduğu kadar dini değeri de haiz bulunduğunu göstermektedir.(Belleten Sayı 43, 1947)

    SELÇUKLULARDA YEŞİL-SARI-KIRMIZI RENKLER

    Abdülcelil El Kazvini diyor ki: Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun bayrağı de yeşil-sarı-kırmızı idi. 1110-1189 yıllarında yaşayan İranlı büyük alim Abdülcelil el Kazvini (Hicri 556-560) (Miladi 1161-1165) yıllarında yazdığı Kitab'un Nakz adlı eserinin konu ile ilgili 608. sayfasında Türkçe tercümesiyle söyle diyor:

    "Selçukluların melikleri ve sultanları eğer yüzbin asker toplarlarsa, siyah Sancak askerlerde bulunmazdı; yeşil, sarı ve kırmızı Sancak bulundururlardı.

    OSMANLILARDA YEŞİL-SARI-KIRMIZI RENKLER

    Osmanlı İmparatorluğu ordularında da Sancaklar, Bayraklar ve Tuğlar Yeşil - Sarı - Kırmızı renkleri taşımışlardır.

    Osmanlıda hükümranlık bayrağı ve devlet başkanlığı forsu olarak kullanılan renkler de "sarı, kırmızı, yeşil" olarak görülmektedir.
    Türk kültür tarihinin başlangıcından bu yana milli birlik ve beraberliğimizin simgesi olarak kullanılan semboller ve renkler, bugün halen aynı işlevini sürdürmektedir.

    Türk Tarihi boyunca sarı kırmızı yeşil renkler hükümranlık renkleridir.

    Kaynaklar:

    -RENK DÜNYAMIZ VE TÜRK KÜLTÜRÜNDE RENKLER
    Yrd. Doç. Dr. Mehmet YARDIMCI
    -PROF. DR. REŞAT GENÇ " TÜRK İNANIŞLARI İLE MİLLİ GELENEKLERİNDE RENKLER VE SARI KIRMIZI YEŞİL - ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ BAŞKANLIĞI YAYINLARI "
    -PROF. DR. Mustafa Kafalı "TÜRK KÜLTÜRÜNDE RENKLER- (YÖRTÜRK DERGİSİ SAYI : 42)"
    -PROF. DR. SADIK TURAL "ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ BAŞKANI"
    TÜRK Kültüründe "SARI - KIRMIZI - YEŞİL" İnsanları bir araya getiren, onların ortak değerlerde birleşip bir ulus olmalarına etki eden değerlerin başında renkler gelir. Sarı, kırmızı, yeşil, beyaz ve mavi... bu renkleri Türkler tarihleri boyunca kültürlerinde, günlük hayatlarında kullanmış, kimi zaman halı desenlerinde, kimi zaman giyim kuşamlarında hep bu renklerle bezenmişlerdir. Günümüzde, Türkmen-Yörüklerin kullandığı cepken, entari, potur, dizlik, çorap, çarık ve başlarına bağladıkları poçu’ları bu renklerle boyanmaktadır. Bu renkler ayrıca tarihte kurulmuş. Türk devletlerinin bayraklarında da kullanılmıştır. Bayrağımızdaki kırmızı ve beyaz Türk halkını bir bayrak altında toplayan renklerdir. Renklerin değişik anlamlar ifade etmesi ise mitolojiden de kaynaklanmakla birlikte uygarlıkla ilgilidir Bugün suni bir şekilde etnik hale getirilmeye çalışılan Sarı , kırmızı ve yeşil de tamamen Türk kültüründe önem verilen renkleridir zaten. Türklerden, renklerin yön belirten sembolik anlamları konusuna ilk defa dikkatimizi çeken Ziya Gökalp’tir. Renkler Türk kültüründe yön bildiren kavramlardır. Bunların ötesinde Türk gelenek, görenek ve kültüründe gücü, kuvveti, hakimiyeti işaret etmek için sarı rengin ön plana çıktığı görülmektedir. 3 RENGİN ANLAMI YEŞİL : DİRİLİK,TAZELİK,GENÇLİK SARI : MERKEZ,HÜKÜMRANLIK KIRMIZI : TANRI, KORUYUCU RUH, OCAK(EV), DİRLİK, BAĞIMSIZLIK, HÜRRİYET Türk tarihinin muhtelif devrelerinde renklerin yönleri ifade etmek için kullanıldığını biliyoruz. Dört yönün her birisi ayrı renk ile şekillenmiştir Kara Kuzey Kızıl (Al) Güney Gök (Yeşil) Doğu Ak Batı Bu konuda Alföldi’nin II. Tarih Kongresinde sunduğu bildiride: “Moğol kavimlerinin bayrak direklerinde sallanan beş renkli hamailler (yeşil, beyaz,kırmızı, kara ve sarı) şüphesiz Çinlilerde olduğu gibi onlarda da dört kutbun ve dünyanın merkezinin renklerine tekabül eder. ____________Sarı Temel olarak neşe ve keyif verici bir renk olan sarı, Türk kültüründe yön bildirme açısından dünyanın merkezinin sembolüdür. Aynı zamanda bilgeliği, anlayışı ve yüksek düzeyde sezgisel kavrayışı da açığa çıkarır. Bu renk Türk mitolojisindeki Ülgen’le doğrudan doğruya ilintilidir. Ülgen’in öyle bir sarayı vardır ki bu sarayın kapıları altından olup Ülgen de altın bir taht üzerinde oturmaktadır. Bugün kullanılan sarı da, Osmanlı dörneminde sırma sarısı olarak ifade edilen sarı da hep altın sarısı olmuştur. Altın tonlarındaki sarı, ruhsal kusursuzluğu, huzur ve dinlenmeyi temsil eder. Ögel: “Kanaatimizce, Ülgen’in altın tahtının sembolü olarak dünyanın merkezinin işareti diye kabul edilmiş olan sarı renk, bu sembol anlamını Türklerin çizmelerinin (edik) rengi olarak da uzun yıllar sürdürmüştür. Zira, bilindiği gibi Türkmenler yüzyıllarca, sarı edik ile kızıl keçeden külah giymişlerdir. Halkımız arasında bugün de çok yaygın olarak kullanılan ‘Sarı Çizmeli Mehmet Ağa’ deyiminin de kaynağı bu tarih ve kültür geleneğimizdir... Türklerde sarı rengin hükümranlık rengi olarak kullanılmasıyla ilgili tarihi bilgilere baktığımız zaman ise: Meselâ Uygur Türk yazılı belgelerinde ‘sarıg urunggu’ yani sarı bayrak, bir burcun adı olarak geçmektedir.”13 demektedir. Sarı renk, Memlük ve ve Altın Ordusu devletlerinde çok kullanılmış, bayraklarının ana rengi olmuştur. Sarı renk aynı zamanda güneşin rengi ve simgesidir. Sarı tonlu meyve ve sebzelerin, bağırsaklar için iyileştirici etki yapan ve sinirleri sakinleştiren bir eğilim gösterir. Sarı renk ile de tedavi edilebildiği söylenen bazı hastalıklar bulunmaktadır. Bunlar arasında böbrek rahatsızlıkları, hazımsızlık, felç, bitkinlik, egzama ile sindirim sistemiyle ilgili bazı hastalıklar sayılabilir. Türk destanlarında ise sarı renk kötülük ve felaket sembolü olarak görülmüştür. Sarı ejderha Türk masallarında kuşku ve kötü duygular veren bir motiftir. Sarı renk Anadolu kültüründe hastalık sembolü olarak bilinir. ____________Kırmızı (Al, Kızıl) Halk arasında al ve kızıl adları ile de bilinen kırmızı renk genel kültürümüzde heyecan, kudret ve akıncılığın sembolüdür. Cesaret, hayatta kalma ve hayat verme unsuru olarak bilinen kırmızı kan rengi olup yüzyıllar boyu Tehlikenin ve tahribatın simgesi olmuştur. Trafik ışıklarında dur sinyali olarak kullanılmasının nedeni de budur. Tarihimizin başlangıcından beri manevi ve milli renk olarak algılanmakta, Türk duygusunu yansıtan milli bir sembol olarak görülmektedir. Rengini kandan alan kırmızı eski çağlarda yaşamın yenilenmesi olarak düşünülmüş, yontma taş ve cilalı taş dönemlerinde gömütlerde bulunan kemiklerin kırmızı renge boyanmış olmasının nedeni buna bağlanmaktadır. Anadolu’nun ana tanrıçası Kibele’nin olduğu gibi İbrahim Peygamber ve Meryem’in de simgesi kırmızıdır. Hakanların al kaftan giymeleri hakanlık sembolü idi. Yavuz Sultan Selim’in 1516’da Ridaniye savaşına giderken ve savaş alanında kırmızı kaftan giyip beline kırmızı kemer takıp ayağına da sarı çizme giydiği tarihî belgelerden anlaşılmaktadır. Bu sembol zamanla anlam değiştirip düğünlerde damada al kaftan giydirme ve gelinlere al duvak takma geleneğine dönüşmüş, zamanla bu gelenek de değişime uğrayarak damada siyah elbise giydirilmiş, geline de beyaz duvak ve gelinlik takılır olmuştur. Halen Başkurtlarda sürdürülen damada kızıl cepken giydirilme geleneği, eski kızıl kaftanın kalıntısı olarak görülmektedir. Kırmızı güneşin doğuşunda ve batışında büründüğü renk olduğu için Türkmenlerce kutsal sayılmıştır. Türklerin eski inançları arasında koruyucu ruh olarak “Al Ateş” denilen ateş tanrısına inanılmakta idi. Eski devirlerden beri Türk hakanlarının al bayrak kullanması ateş kültü ve koruyucu ruh inancına dayanmaktadır. Rusların İgor destanında Kıpçak Türklerinin kızıl bayrağından söz edilmesi Türkleri savaşlarda kırmızı bayrak kullanması konusunda ileri sürülen bilgileri doğrulamaktadır. Kırgızların bayrak yerine aslı alev olan yalav sözcüğünü kullanması da ateş kültünden kaynaklanmaktadır. Kaşgarlı Mahmud’un: Ağdı kızıl bayrak Toğdı kara toprak biçimindeki dizeleri Türklerde kızıl bayrağın savaş bayrağı olarak kullanılışını işaret eden belgelerdendir. Osmanlıların kırmızı bayrağı seçmesi olayı da Reşat Genç tarafından: “Osmangazi hazretleri ak sancağı (Anadolu Selçuklu Sultanı’ndan) almadan önce, harb bayrağı için kızıl rengi seçip kabul etmişlerdi. Aşiret mensuplarını kolayca harb bayrağı altına toplayabilmek için onların tab’an meclup oldukları (yani yaradılışlarından tutkun oldukları) al renkli bayrağın manevi tesiri bulunduğunu takdir eylemişlerdi.”8 diye açıklanmaktadır. Abdülkadır İnan: “Al kelimesinin ateş kültü ile bağlı olduğunu gösteren bir emmare de bütün Türk kavimlerinde yaygın olan Alaslama merasimidir. Alaslama orta ve doğu Türklerinde ateşle temizleme ve takdis merasimidir. Anadolu’da da alaslama bir tedavi usulüdür. Bunun için kırk bır tane al renkli keten bezinden, okuya okuya parmağa bir ip yumağı yapılır. Sonra bu yumak ateşte yakılarak külü tekrar bir al bez üzerine konur ve bununla alazlanır. Al ruhu eski Türk panteonunda kuvvetli, belki hami tanrılardan biri olmuştur. Al kelimesinin ateş kültüyle alakası olması bilhassa bu ruhun en eski devirlerde hami ruh, ateş ve ocak ilahesi olduğunu göstermektedir.9 Türk sosyal yaşamında kırmızı renk o kadar geniş yer tutmuştur ki Türk halılarında da genç kızlar kırmızı rengi hakim renk olarak kullanmışlardır. Türkün gözü alda olur söylemi de sosyal yaşamda kırmızının etkinliğini vurgulamaktadır. Al renk ile ilgili geleneklerden günümüzde hamile kadınlarla ilgili Al bastı olgusu da aynı kültün devamı konumunda görülmektedir. Kırmızı renk ile tedavi edilebildiği söylenen bazı hastalıklar olduğu bilinmektedir. Bunlardan astım, felç, bronşit, zatürre, kabızlık ve tüberkülozdur. Kırmızı titreşimlerin kan basıncını artırıp tansiyonu yükselttiği deneylerle kanıtlanmıştır. Solunum yollarına kırmızı ışık tutulduğunda solunumun hızlandığı ve kırmızı ışığa uzunca bakılınca göz kırpmaların sıklaştığı da kırmızı ışıkla ilgili saptanan bulgular arasındadır. Anneyi ve çocuğu korumak için lohusaya ve bebeğe kırmızı tül örtülür. Kırmızı altın takılır ve şeker yedirilir. Kırmızı ve beyazın kutsallığına inanıldığından loğusa kadının başına örtülen kırmızı örtü beyaz bir kurdale ile bağlanmaktadır. ____________Yeşil Sarı rengin sıcaklığı, mavi rengin sakinlik ve huzurunu bünyesinde barındıran bu renk doğa rengi olup doğada ağaçların, bitkilerin sembolüdür. İslâmiyetle kutsallık kazanan yeşil, Safevi türkmen devletinin bayrağının ana rengi olmuş, Osmanlı sancaklarında uzun süre kullanılmıştır. Eski Türkçe’de yaşıl olarak kullanılan ve yaş kökünden türeyen bu sözcük eski kullanımını dış Türklerde halen korumaktadır. Türklerin yeşille ilgili olarak manevi inanmalarının kökü en eski dini inanmalarından kaynaklanmaktadır. “Türk mitolojisine göre hayır ilahı Ülgen’in, koruyucu ruh olarak kabul edilen yedi oğlundan birinin adı Yaşıl (yeşil) Kaan idi ve umumiyetle bitkilerin yetişip-büyümesini düzenlediğine inanılırdı. Ayrıca, yeşilliklerin Ülgen inanışı ile bağını gösteren mitolojik inanmaya göre Ülgen, insan vücudunu yarattıktan sonra Kuday’ın huzuruna kuzgun denilen kuşu göndererek yarattığı insan için can ister. Kuzgun semaya uçar. Canı alıp dönerken yerde bir leş görür. Dayanamayarak leşi yemek için ağzını açar. Gagasındaki can çam ormanına düşerek dağılır. Bundan dolayıdır ki çam, ardıç gibi ağaçlar yaz kış canlı kalıp yeşilliklerini muhafaza ederler.”12 Orta Asya bozkırlarında hayvancılıkla geçinen ve konar göçer bir yaşam süren Türk halkı için doğa hayvanlarını beslemenin ve yaşamlarını sürdürmenin ana kaynağı oluşu nedeniyle doğa ve doğanın simgesi yeşilin önemi yadsınamaz. İlkbaharda çimenlerin açık yeşilinden ormanların koyu yeşiline kadar her tonu yatıştırıcı, iyileştirici, huzurlu ve sakinleştiricidir. Bahar yeşili, yeniden yaşamayı, yeniden canlanmayı ve neşeyi temsil etmektedir. Yeşil renkle de tedavi edildiği söylenen bazı hastalıklar bulunmaktadır. Bunlar, başta sinirsel rahatsızlıklar olmak üzere ülser, tifo, karın ağrısı, sıtma ve astımdır. Yaş sözü bütün Türk kavimlerinde insan ömrü için kullanılan bir sözcüktür. Eski Türkler yaşlarını söylerken örneğin “Ben kırk yaşarma (yeşerme) gördüm” Yani doğa yılda bir kez yeşerir, ben kırk kez doğanın yeşermesini görmüşüm. Yani kırk yaşındayım biçiminde yorumlandığı için yaş sözü ömür karşılığında kullanılmaktadır. Bağımsızlık mücadelesi veren esir Türk illerinin kurtuluş mücadelelerinde bu renkler bayraklara, kıyafetlere yansıtılmıştır. Doğu Türkistan dâvasının ulu savaşçısı, görklü lideri, büyük alpereni rahmetli İsa Yusuf ALPTEKİN’in, 94 yıllık ömrü boyunca uçmağa varıncaya kadar sırtından çıkarmadığı “Çapan”ının renkleri de sarı, kırmızı, yeşil’den mürekkepti. Doğu Türkistan Göçmenler Vakfı 2. Başkanı Arslan ALPTEKİN, “Bu renklerin Orta Asya steplerinde yaşayan Türk topluluklarının sosyo-kültürel ve günlük hayatlarında yoğun olarak kullanıldığını” ifade ederek: “Sarı, kırmızı, yeşil renkleri Türk kızlarımızın el işlerinde, kıyafetlerinde, bindallı’larında, düğün, toy, şölen yeri süslemelerinde görebiliriz. Kırmızı: şehit kanlarını, yeşil: tabiatı (doğayı), sarı: bereketi, beyaz: barışı, mavi ise gökyüzünü, Göktürklüğü ifade eder” demektedir. GÖKTÜRKLERDE YEŞİL-SARI-KIRMIZI RENKLER 1935''de, Altay'larda; VII-XI. asırlarda yaşamış Türk beylerinin mezarlarında yapılan kazılarda; yeşil, sarı, kırmızı ipekli elbise giydirilmiş cesetlerin bulunması, bu üç rengin Türklerde milli olduğu kadar dini değeri de haiz bulunduğunu göstermektedir.(Belleten Sayı 43, 1947) SELÇUKLULARDA YEŞİL-SARI-KIRMIZI RENKLER Abdülcelil El Kazvini diyor ki: Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun bayrağı de yeşil-sarı-kırmızı idi. 1110-1189 yıllarında yaşayan İranlı büyük alim Abdülcelil el Kazvini (Hicri 556-560) (Miladi 1161-1165) yıllarında yazdığı Kitab'un Nakz adlı eserinin konu ile ilgili 608. sayfasında Türkçe tercümesiyle söyle diyor: "Selçukluların melikleri ve sultanları eğer yüzbin asker toplarlarsa, siyah Sancak askerlerde bulunmazdı; yeşil, sarı ve kırmızı Sancak bulundururlardı. OSMANLILARDA YEŞİL-SARI-KIRMIZI RENKLER Osmanlı İmparatorluğu ordularında da Sancaklar, Bayraklar ve Tuğlar Yeşil - Sarı - Kırmızı renkleri taşımışlardır. Osmanlıda hükümranlık bayrağı ve devlet başkanlığı forsu olarak kullanılan renkler de "sarı, kırmızı, yeşil" olarak görülmektedir. Türk kültür tarihinin başlangıcından bu yana milli birlik ve beraberliğimizin simgesi olarak kullanılan semboller ve renkler, bugün halen aynı işlevini sürdürmektedir. Türk Tarihi boyunca sarı kırmızı yeşil renkler hükümranlık renkleridir. Kaynaklar: -RENK DÜNYAMIZ VE TÜRK KÜLTÜRÜNDE RENKLER Yrd. Doç. Dr. Mehmet YARDIMCI -PROF. DR. REŞAT GENÇ " TÜRK İNANIŞLARI İLE MİLLİ GELENEKLERİNDE RENKLER VE SARI KIRMIZI YEŞİL - ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ BAŞKANLIĞI YAYINLARI " -PROF. DR. Mustafa Kafalı "TÜRK KÜLTÜRÜNDE RENKLER- (YÖRTÜRK DERGİSİ SAYI : 42)" -PROF. DR. SADIK TURAL "ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ BAŞKANI"
    0 Comentários 0 Compartilhamentos
  • Cuma Hutbesi: "Berat Gecesi: Günahlardan Arınma Vesilesi"

    Muhterem Müslümanlar!

    Yarın akşam Ramazan’ın habercisi olan mübarek Berat Gecesini idrak edeceğiz inşallah. Bizleri bu mübarek geceye ulaştıran Yüce Rabbimize sonsuz hamdü senalar olsun. Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’ya salat ve selam olsun. Berat Gecemiz şimdiden mübarek olsun.

    Aziz Müminler!

    Berat Gecesi, akıp giden ömrümüzün muhasebesini yapmayı; yaratılış gayemize uygun olmayan her türlü söz ve davranıştan uzak kalmayı bizlere hatırlatır. Kardeşliğimize, birlik ve beraberliğimize zarar veren her türlü öfke, kin, haset ve nefretten uzak durmamızı öğretir. İnsanların hata ve kusurlarını örtenlerin Rabbimizin sonsuz ikramlarına nail olacaklarını haber verir. Nitekim ayet-i kerimede, فَمَنْ عَفَا وَاَصْلَحَ فَاَجْرُهُ عَلَى اللّٰهِۜ “Kim affeder ve insanlarla arayı düzeltirse, onun mükâfatı Allah’a aittir.”[1] buyrulur.

    Değerli Müslümanlar!

    Berat Gecesi, tövbe ve istiğfar gecesidir. Tövbe, günahta ısrar etmemektir. Hata ve kusurlarımıza nedâmet duyup, “Tevvâb” olan Rabbimizin sonsuz mağfiretine sığınmaktır. Yüce Rabbimiz, “Ey iman edenler! İçtenlikle ve kararlılık içinde Allah’a tövbe edin. Umulur ki Rabbiniz kötülüklerinizi örter ve sizi altından ırmaklar akan cennetlerine koyar…”[2] buyurmaktadır. Öyleyse bu mübarek geceyi hayatımızda tertemiz sayfalar açmak için fırsat bilelim. Rabbimizle aramızdaki en büyük engel olan haramlardan, kul ve kamu hakkından uzak duralım. Günahımızın ölçüsü ne olursa olsun, Allah’ın rahmetinden asla ümidimizi kesmeyelim. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in, “Rabbimiz, kulunun tövbe etmesine, önemli bir eşyasını kaybedip sonradan o eşyayı bulan birisinin sevindiğinden daha fazla sevinir.”[3] hadisini aklımızdan çıkarmayalım.

    Kıymetli Müminler!

    Berat Gecesi, aynı zamanda dua gecesidir. Dua, kulluğun ve ibadetin özüdür. Dua, hayatın zorlukları karşısında bizlere direnme gücü veren eşsiz bir nimettir. Dua, kulun halini Rabbine arz etmesi, acziyetini kabul etmesi, O’nun lütuf ve inayetine sığınmasıdır. Kur’an-ı Kerim’de اُدْعُون۪ٓي اَسْتَجِبْ لَكُمْۜ “Bana dua edin, ben de duanızı kabul edeyim.”[4] diye buyrulmaktadır. Peygamber Efendimiz (s.a.s) ise Berat Gecesinde Cenâb-ı Hakk’ın kullarına şöyle nida ettiğini haber vermektedir: “Benden bağışlanma dileyen yok mu, onu bağışlayayım! Benden rızık isteyen yok mu, onu rızıklandırayım! Belaya düçar olan yok mu, ona afiyet vereyim!”[5] Öyleyse bu kutlu gecede karşılığını yalnızca Allah’tan bekleyerek, Rabbimize içtenlikle dua edelim. Anne ve babamızın, eş ve çocuklarımızın; akraba, komşu ve dostlarımızın sıhhat ve selameti için Rabbimize niyazda bulunalım. Devletimizin bekası, milletimizin huzuru, ümmet-i Muhammed’in birlik ve beraberliği için Allah’a yalvaralım. Başta Gazze ve Doğu Türkistan olmak üzere dünya üzerinde zalimlerin zulmü altında inleyen kardeşlerimizden kavli ve fiili dualarımızı eksik etmeyelim.

    Aziz Müslümanlar!

    Beratımızı alanlardan olabilmek için Kur’an ve sünnetin tarif ettiği bir mümin olmaya gayret edelim. Rabbimizin emirlerine hakkıyla tabi olalım, yasaklarından var gücümüzle sakınalım. Her türlü kötülükten, haksızlıktan ve adaletsizlikten uzak duralım. Kırılan kalpleri onaralım, küskünlük ve dargınlıkları sonlandıralım. Üzerimizde hakkı bulunanlarla helalleşelim. Mazlum ve kimsesizlere el uzatmaya, haklı davalarında onların yanlarında olmaya, zalimlere ve destekçilerine karşı boykotu sürdürmeye devam edelim.

    Bu vesileyle, Cenâb-ı Hak’tan Berat Gecemizin; aziz milletimiz, ümmet-i Muhammed ve tüm insanlık için hayırlı olmasını diliyorum. Başta Gazze ve Doğu Türkistan olmak üzere bütün mazlumların felaha ulaşmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum.

    [1] Şûrâ, 42/40.
    [2] Tahrîm, 66/8.
    [3] Müslim, Tevbe, 2.
    [4] Mü’min, 40/60.
    [5] İbn Mâce, İkâmet, 191.
    Cuma Hutbesi: "Berat Gecesi: Günahlardan Arınma Vesilesi" Muhterem Müslümanlar! Yarın akşam Ramazan’ın habercisi olan mübarek Berat Gecesini idrak edeceğiz inşallah. Bizleri bu mübarek geceye ulaştıran Yüce Rabbimize sonsuz hamdü senalar olsun. Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’ya salat ve selam olsun. Berat Gecemiz şimdiden mübarek olsun. Aziz Müminler! Berat Gecesi, akıp giden ömrümüzün muhasebesini yapmayı; yaratılış gayemize uygun olmayan her türlü söz ve davranıştan uzak kalmayı bizlere hatırlatır. Kardeşliğimize, birlik ve beraberliğimize zarar veren her türlü öfke, kin, haset ve nefretten uzak durmamızı öğretir. İnsanların hata ve kusurlarını örtenlerin Rabbimizin sonsuz ikramlarına nail olacaklarını haber verir. Nitekim ayet-i kerimede, فَمَنْ عَفَا وَاَصْلَحَ فَاَجْرُهُ عَلَى اللّٰهِۜ “Kim affeder ve insanlarla arayı düzeltirse, onun mükâfatı Allah’a aittir.”[1] buyrulur. Değerli Müslümanlar! Berat Gecesi, tövbe ve istiğfar gecesidir. Tövbe, günahta ısrar etmemektir. Hata ve kusurlarımıza nedâmet duyup, “Tevvâb” olan Rabbimizin sonsuz mağfiretine sığınmaktır. Yüce Rabbimiz, “Ey iman edenler! İçtenlikle ve kararlılık içinde Allah’a tövbe edin. Umulur ki Rabbiniz kötülüklerinizi örter ve sizi altından ırmaklar akan cennetlerine koyar…”[2] buyurmaktadır. Öyleyse bu mübarek geceyi hayatımızda tertemiz sayfalar açmak için fırsat bilelim. Rabbimizle aramızdaki en büyük engel olan haramlardan, kul ve kamu hakkından uzak duralım. Günahımızın ölçüsü ne olursa olsun, Allah’ın rahmetinden asla ümidimizi kesmeyelim. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in, “Rabbimiz, kulunun tövbe etmesine, önemli bir eşyasını kaybedip sonradan o eşyayı bulan birisinin sevindiğinden daha fazla sevinir.”[3] hadisini aklımızdan çıkarmayalım. Kıymetli Müminler! Berat Gecesi, aynı zamanda dua gecesidir. Dua, kulluğun ve ibadetin özüdür. Dua, hayatın zorlukları karşısında bizlere direnme gücü veren eşsiz bir nimettir. Dua, kulun halini Rabbine arz etmesi, acziyetini kabul etmesi, O’nun lütuf ve inayetine sığınmasıdır. Kur’an-ı Kerim’de اُدْعُون۪ٓي اَسْتَجِبْ لَكُمْۜ “Bana dua edin, ben de duanızı kabul edeyim.”[4] diye buyrulmaktadır. Peygamber Efendimiz (s.a.s) ise Berat Gecesinde Cenâb-ı Hakk’ın kullarına şöyle nida ettiğini haber vermektedir: “Benden bağışlanma dileyen yok mu, onu bağışlayayım! Benden rızık isteyen yok mu, onu rızıklandırayım! Belaya düçar olan yok mu, ona afiyet vereyim!”[5] Öyleyse bu kutlu gecede karşılığını yalnızca Allah’tan bekleyerek, Rabbimize içtenlikle dua edelim. Anne ve babamızın, eş ve çocuklarımızın; akraba, komşu ve dostlarımızın sıhhat ve selameti için Rabbimize niyazda bulunalım. Devletimizin bekası, milletimizin huzuru, ümmet-i Muhammed’in birlik ve beraberliği için Allah’a yalvaralım. Başta Gazze ve Doğu Türkistan olmak üzere dünya üzerinde zalimlerin zulmü altında inleyen kardeşlerimizden kavli ve fiili dualarımızı eksik etmeyelim. Aziz Müslümanlar! Beratımızı alanlardan olabilmek için Kur’an ve sünnetin tarif ettiği bir mümin olmaya gayret edelim. Rabbimizin emirlerine hakkıyla tabi olalım, yasaklarından var gücümüzle sakınalım. Her türlü kötülükten, haksızlıktan ve adaletsizlikten uzak duralım. Kırılan kalpleri onaralım, küskünlük ve dargınlıkları sonlandıralım. Üzerimizde hakkı bulunanlarla helalleşelim. Mazlum ve kimsesizlere el uzatmaya, haklı davalarında onların yanlarında olmaya, zalimlere ve destekçilerine karşı boykotu sürdürmeye devam edelim. Bu vesileyle, Cenâb-ı Hak’tan Berat Gecemizin; aziz milletimiz, ümmet-i Muhammed ve tüm insanlık için hayırlı olmasını diliyorum. Başta Gazze ve Doğu Türkistan olmak üzere bütün mazlumların felaha ulaşmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum. [1] Şûrâ, 42/40. [2] Tahrîm, 66/8. [3] Müslim, Tevbe, 2. [4] Mü’min, 40/60. [5] İbn Mâce, İkâmet, 191.
    1
    0 Comentários 0 Compartilhamentos
  • Edirne Selimiye cami
    Edirne Selimiye cami
    0 Comentários 0 Compartilhamentos
  • Savaş Gemilerinin Bayrak Direklerinde Neden Dinî Kitap Bulunur?

    Ülkemize ait savaş gemilerinin bayrak direğinde mutlaka Kur’an-ı Kerim bulundurulur. İşte çok eski bir gelenek olan bu özelliğin ortaya çıkış hikâyesi...

    TCG Anadolu’dan TCG Yavuz’a, TCG Bayraktar’dan TCG Fatih’e kadar Türk Deniz Kuvvetleri’nde 200’e yakın savaş gemisi bulunmaktadır. Bu savaş gemileri arasında her birinin farklı farklı görevleri ve işlevleri olsa da hepsinde bulunan ortak özellikler de mevcut.

    Bugün, tüm Türk savaş gemilerindeki bayrak direğinin tepesinde neden Kur’an-ı Kerim bulunduğunu, bu geleneğin nereden ve nasıl geldiğini sizlerle paylaşacağız.

    Geleneğin kaynağı Barbaros Hayreddin Paşa’ya kadar uzanıyor
    [VIAIMAGE][IMAGE:/images/editor/default/0003/56/5868d354eca2a60fa6e631b0963217154286f906.jpeg][/IMAGE][VIA:Barbaros Hayreddin Paşa][/VIA][/VIAIMAGE]

    Günümüzde de devam eden gelenek, Kaptan-ı Derya unvanıyla Osmanlı İmparatorluğu’ndaki ilk kaptan paşa olarak bilinen; Hızır Paşa olarak da tanınan Barbaros Hayreddin Paşa tarafından 16. yüzyılda başlatıldı. Bazı kaynaklar bu geleneğin Piri Reis ile başlamış olabileceğinden bahsetse de genel kanı Barbaros Hayreddin Paşa'nın başlattığı yönündedir.

    Hayreddin Paşa, son derece muhafazakâr ve inancına bağlı bir insandı. İnancına olan bağlılığı ve verdiği üstün hizmetlerden ötürü, Hızır Reis olan adı, Yavuz Sultan Selim tarafından “dinin hayırlısı” anlamına gelen “Hayreddin” olarak değiştirildi.

    Geleneğin altında yatan sebep
    Savaş Gemisi
    Savaş gemilerindeki bayrak direğine Kur’an-ı Kerim koyulmasının net bir gerekçesi şu ana kadar açıklanmadı fakat bu konuda çeşitli teoriler mevcut. Bu teoriler arasında öne çıkan görüşlerden biri, gemideki askerleri inanç yönünden diri tutabilmektir. Uzun süreli seferlerde, özellikle de olumsuz bir gelişmede umutsuzluğa kapılan askerlerin “gemi sancağındaki Kur’an-ı Kerim ile beraber inançları sayesinde” diri tutulduğu; askerlere, “niçin savaştıklarını”, zor zamanlarda kime sığınacaklarını hatırlatması için bu yöntemin kullanıldığı düşünülmektedir.

    Türk Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi Başkanı Müstafi Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı ise konuyla alakalı olarak, "Savaş gemilerinde ilk önce Kur'an-ı Kerim yerleştirilir, bir tehlike atlatıldığı zaman ilk önce Kur'an-ı Kerim kontrol edilir ve Kur'an-ı Kerim'in gemiyi koruduğuna inanılır" açıklamasını yapmıştır.

    Bazı kaynaklar ise, bayrak direğindeki Kur’an-ı Kerim’in “rehberimiz budur” demek için kullanıldığından bahsetmektedir.

    Bizler için köklü bir gelenek olsa da sadece bizlere özgü değil
    Savaş Gemisi
    Her ne kadar 16. yüzyıldan beridir sürdürdüğümüz bir gelenek olsa da bayrak direğine Kur’an-ı Kerim koymak bizlere özgü bir gelenek değil. Pek çok devlet, benimsediği ya da kabul ettiği inanca ait kutsal kitap ya da objeleri savaş gemilerindeki en yüksek ya da en özel yerlere yerleştirmektedir.

    Kaynaklar: 1 / 2 / 3 / 4 / 5 / 6 /
    Savaş Gemilerinin Bayrak Direklerinde Neden Dinî Kitap Bulunur? Ülkemize ait savaş gemilerinin bayrak direğinde mutlaka Kur’an-ı Kerim bulundurulur. İşte çok eski bir gelenek olan bu özelliğin ortaya çıkış hikâyesi... TCG Anadolu’dan TCG Yavuz’a, TCG Bayraktar’dan TCG Fatih’e kadar Türk Deniz Kuvvetleri’nde 200’e yakın savaş gemisi bulunmaktadır. Bu savaş gemileri arasında her birinin farklı farklı görevleri ve işlevleri olsa da hepsinde bulunan ortak özellikler de mevcut. Bugün, tüm Türk savaş gemilerindeki bayrak direğinin tepesinde neden Kur’an-ı Kerim bulunduğunu, bu geleneğin nereden ve nasıl geldiğini sizlerle paylaşacağız. Geleneğin kaynağı Barbaros Hayreddin Paşa’ya kadar uzanıyor [VIAIMAGE][IMAGE:/images/editor/default/0003/56/5868d354eca2a60fa6e631b0963217154286f906.jpeg][/IMAGE][VIA:Barbaros Hayreddin Paşa][/VIA][/VIAIMAGE] Günümüzde de devam eden gelenek, Kaptan-ı Derya unvanıyla Osmanlı İmparatorluğu’ndaki ilk kaptan paşa olarak bilinen; Hızır Paşa olarak da tanınan Barbaros Hayreddin Paşa tarafından 16. yüzyılda başlatıldı. Bazı kaynaklar bu geleneğin Piri Reis ile başlamış olabileceğinden bahsetse de genel kanı Barbaros Hayreddin Paşa'nın başlattığı yönündedir. Hayreddin Paşa, son derece muhafazakâr ve inancına bağlı bir insandı. İnancına olan bağlılığı ve verdiği üstün hizmetlerden ötürü, Hızır Reis olan adı, Yavuz Sultan Selim tarafından “dinin hayırlısı” anlamına gelen “Hayreddin” olarak değiştirildi. Geleneğin altında yatan sebep Savaş Gemisi Savaş gemilerindeki bayrak direğine Kur’an-ı Kerim koyulmasının net bir gerekçesi şu ana kadar açıklanmadı fakat bu konuda çeşitli teoriler mevcut. Bu teoriler arasında öne çıkan görüşlerden biri, gemideki askerleri inanç yönünden diri tutabilmektir. Uzun süreli seferlerde, özellikle de olumsuz bir gelişmede umutsuzluğa kapılan askerlerin “gemi sancağındaki Kur’an-ı Kerim ile beraber inançları sayesinde” diri tutulduğu; askerlere, “niçin savaştıklarını”, zor zamanlarda kime sığınacaklarını hatırlatması için bu yöntemin kullanıldığı düşünülmektedir. Türk Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi Başkanı Müstafi Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı ise konuyla alakalı olarak, "Savaş gemilerinde ilk önce Kur'an-ı Kerim yerleştirilir, bir tehlike atlatıldığı zaman ilk önce Kur'an-ı Kerim kontrol edilir ve Kur'an-ı Kerim'in gemiyi koruduğuna inanılır" açıklamasını yapmıştır. Bazı kaynaklar ise, bayrak direğindeki Kur’an-ı Kerim’in “rehberimiz budur” demek için kullanıldığından bahsetmektedir. Bizler için köklü bir gelenek olsa da sadece bizlere özgü değil Savaş Gemisi Her ne kadar 16. yüzyıldan beridir sürdürdüğümüz bir gelenek olsa da bayrak direğine Kur’an-ı Kerim koymak bizlere özgü bir gelenek değil. Pek çok devlet, benimsediği ya da kabul ettiği inanca ait kutsal kitap ya da objeleri savaş gemilerindeki en yüksek ya da en özel yerlere yerleştirmektedir. Kaynaklar: 1 / 2 / 3 / 4 / 5 / 6 /
    0 Comentários 0 Compartilhamentos
Páginas Impulsionadas